|ANASAYFA| |I. BÖLÜM| |II. BÖLÜM| |III.BÖLÜM| |IV. BÖLÜM|
BİRİNCİ BÖLÜM
KURUMLAR VERGİSİNİN KONUSU VE MÜKELLEFİYET
I- KURUMLAR VERGİSİNİN KONUSU
Kurumlar vergisi, kurumlar vergisine tabi tam mükellef kurumların kazançları ile merkezi yabancı ülkede bulunan ancak Türkiye’de şube ve acente açan dar mükellef kurumların bu şube ve acenteler vasıtasıyla elde ettiği kazanç ve iratlar üzerinden alınır. Diğer taraftan döner sermayeler de elde ettikleri kazançlar yönünden kurumlar vergisine tabidir.
Kurumların gelirleri GVK’nın 2. maddesinde düzenlenen gelir unsurlarından oluşmakla birlikte, kurumlar vergisi yönünden bu ayrıma bakılmaksızın kazanç, “kurum kazancı” olarak nitelendirilir ve KVK hükümlerine göre tespit edilir.
II- KURUMLAR VERGİSİ MÜKELLEFLERİ
Kurum ifadesi genel olarak tüzel kişiliğe sahip ve sermaye tabanına dayanan ekonomik birimleri ifade eder. Bunların kuruluşları, yönetimleri ve tasfiyeleri TTK’da ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Vergi kanunları açısından kurumlar vergisi mükellefi olan kurumlar KVK’nın 2. maddesinde sayılmış ve tanımlanmıştır. Tüzel kişiliğe sahip oldukları halde kollektif ve adi komandit şirketler bu verginin konusu dışında bırakılmıştır.
Kurumlar vergisine tabi kurumlar şunlardır.
- Sermaye Şirketleri (Anonim Şirketler, Eshamlı Komandit Şirketler, Limited Şirketler, SPK’ya tabi olarak kurulan Fonlar)
- Kooperatifler
- İktisadi Kamu Kuruluşları
- Dernek, Sendika, Cemaat ve Vakıflara Ait İktisadi İşletmeler
- İş Ortaklıkları
- Diğer Kurumlar (Mahiyet itibariyle yukarıdakilere benzeyen Yabancı Kurumlar, Özel Finans Kurumları)
III- MUAFLIKLAR
Muaflık, doğrudan doğruya mükellefi vergilendirmemeyi veya bir gelir unsurunun tümünü vergi dışı bırakmayı öngörür. Dolayısıyla muaflık, bir kazanç unsurunun vergiye tabi olmamasını gerektirdiğinden mükellefiyetin ortaya çıkmasını engeller. Vergiden muaf tutulan kurumlar, muafiyetlerinin devamı süresince kurumlar vergisi mükellefiyeti tesis ettirmeyecek ve kurumlar vergisi beyannamesi vermeyecektir.
Kurumlar vergisi muafiyeti, bu kurumların stopaja tabi ödemeleri nedeniyle stopaj sorumlusu olmalarını etkilemeyeceği gibi KDV’den istisna edilmeyen işlemleri dolayısıyla KDV mükellefi olmalarına da engel değildir. Ayrıca kurumlar vergisi muafiyeti, VUK hükümleri uyarınca varolan vergisel sorumlulukları ortadan kaldırmaz.
Kazancı kurumlar vergisinden muaf tutulan kurumlar KVK’nın 4. maddesinde sayılmıştır.
IV- KURUMLAR VERGİSİNDE MÜKELLEFİYET ŞEKİLLERİ
Kurum kazancı KVK hükümleri açısından tam mükellefiyet ve dar mükellefiyet esasında ayrı tespit edilir. Bu çalışmanın asıl konusu olan vergiye tabi kazancın tespiti ve istisnalar, izleyen bölümlerde ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
A- TAM MÜKELLEFİYET
KVK’da kurumlar vergisi mükellefi olarak sayılan kurumlardan kanuni veya iş merkezleri Türkiye’de bulunanlar tam mükellef olup; gerek Türkiye’de, gerekse yabancı ülkelerde elde ettikleri kurum kazançlarının toplamı üzerinden kurumlar vergisine tabidirler.(KVK Md. 3/1)
Kurumlar vergisi açısından bir kurumun mükellefiyet türü kanuni veya iş merkezinin Türkiye’de bulunup bulunmadığına bakılmak suretiyle tespit edilecektir.
1- Kanuni Merkez
Kanuni merkez, kurumların kurulış kanunlarında, tüzüklerinde, ana statülerinde veya sözleşmelerinde merkez olarak gösterilen yerdir (KVK Md. 3/5). TTK ve Kooperatifler Kanunu’na göre sermaye şirketleri ile kooperatiflerin, ana sözleşmelerinde kanuni merkezlerini göstermeleri zorunludur.
2- İş Merkezi
İş merkezi, iş bakımından muamelelerin fiilen toplandığı ve idare edildiği yerdir (KVK Md.3/6). Kurumların faaliyeti açısından işlemlerin bilfiil toplanıp idare edilmesinin tespitini sağlayan objektif bir ölçüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla kurumun kanuni merkezinin aynı zamanda iş merkezi olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda mükellefiyet tespiti kanuni merkeze göre yapılmalıdır.
İş merkezi tanımı daha çok yabancı menşeli kurumlar için önem taşır. Bu kurumların iş merkezinin Türkiye’de olduğu kabul edilirse tam mükellefiyet esasları uygulanacaktır. Bu nedenle iş merkezi belirlemeleri işletmeler bazında değerlendirilmelidir. İş merkezinin mükellefiyet tespitinde ölçü olarak alınmasından amaç, kurumların kanuni merkezlerini diledikleri ülkeye kaydırmak suretiyle vergiden kaçınmalarını önlemektir.
B- DAR MÜKELLEFİYET
1- Tanım
Kanuni ve iş merkezinden her ikisi de Türkiye dışında bulunan fakat kazançlarının bir kısmını Türkiye’de yaptığı faaliyetlerden elde eden kurumlar dar mükellef statüsünde olup, kazançlarının sadece Türkiye’de elde edilen kısmı kurumlar vergisine konu edilecektir. Bu kurumların Türkiyede elde ettikleri kazançları yurtdışına götürüp/götürmemeleri kurumlar vergisinin alınmasını etkilememekte ancak, GVK 94/6-b/iii. maddesince yapılacak stopajı etkilemektedir.(KVK Md.3/2)
Dar mükellefiyette vergileme Türkiye’deki faaliyet ve kazançla sınırlı olup kazanç tespiti de tam mükellefte olduğundan farklıdır. Dar mükellef kurumlar için kazancın elde edildiğinin tespiti önem taşımaktadır. Dar mükellef kurum kazançlarında elde etme KVK’nın 3/3-4. maddesine göre tespit edilecektir.
2- Dar Mükellef Kurum Kazançları ve Elde Etme
KVK’nın 3/3. maddesinde sayılan kazanç grupları itibariyle kazanç ve iradın dar mükellef kurum tarafından Türkiye’de elde edilmesi, GVK’nın 7. maddesi uyarınca aşağıdaki esaslara göre belirlenecektir.
a- Ticari Kazançlar
Kanuni ve iş merkezlerinden her ikisi de Türkiye dışında bulunan yabancı kurumlar tarafından ticari kazancın Türkiye’de elde edilmiş sayılabilmesi için; bu kurumların, Türkiye’de, Vergi Usul Kanunu hükümlerine uygun bir işyerinin olması veya daimi temsilci bulundurmaları ve kazançlarını bu yerlerde veya bu temsilciler kanalıyla yapılan işlerden sağlamaları gerekir.
İşyeri; mağaza, yazıhane, idarehane, imalâthane, şube, depo, otel, kahvehane, eğlence ve spor yerleri, madenler, taş ocakları, inşaat şantiyeleri ve vapur büfeleri gibi ticari ve sınai faaliyetin icrasına tahsis edilen veya bu faaliyetlerde kullanılan yerlerdir (VUK Md. 156).
Daimi temsilci; hizmet veya vekâlet akdi ile temsil edilene bağlı olup, onun nam ve hesabına sınırlı veya sınırsız bir müddet veya müteaddit ticari muameleler ifasına yetkili bulunan kimselerdir (GVK Md. 8). Şunlar her halükarda daimi temsilcidir; ticari mümessiller, tüccar vekilleri, acenteler, tüccar memurları, giderleri (reklam giderleri hariç) devamlı olarak kısmen veya tamamen temsil edilen tarafından ödenenler, mağaza ve depolarında temsil edilen hesabına devamlı olarak konsinye mal bulunduranlar.
Bu şartları taşısalar dahi, kurumların ihraç edilmek üzere Türkiye’de satın aldıkları veya imal ettikleri malları, Türkiye’de satmaksızın yabancı ülkelere göndermelerinden doğan kazançlar, Türkiye’de elde edilmiş sayılmaz. (KVK Md.3/3-a)
Türkiye’de satmaktan maksat, alıcı veya satıcının veya her ikisinin Türkiye’de bulunması veya satış akdinin Türkiye’de yapılmış olmasıdır.
b- Serbest Meslek Kazançları
Ücretlerde olduğu gibi kurumlar, serbest meslek kazancını ancak istihdam ettikleri elemanları vasıtasıyla icra ettiği işler karşılığında sağlar. Serbest meslek kazancının Türkiye’de elde edilmiş sayılması için; Hizmetin Türkiye’de ifa edilmiş veya ediliyor olması ya da Türkiye’de değerlendirilmesi gerekmektedir.
Türkiye’de değerlendirmekten kasıt, ödemenin Türkiye’de yapılması veya ödeme yabancı memlekette yapılmışsa, Türkiye’de ödeyenin veya nam ve hesabına ödeme yapılanın hesaplarına intikal ettirilmesi veya kârından ayrılmasıdır.
c- Zirai Kazançlar
Dar mükellef kurumların Türkiye’de icra ettikleri zirai faaliyet çerçevesinde elde ettikleri kazançlar zirai kazanç olarak değerlendirilecektir. Zirai kazancın Türkiye’de elde edilmiş sayılması için zirai işletmenin Türkiye’de bulunması, yani zirai faaliyetin Türkiye’de icra edilmesi gerekmektedir.
d- Gayrimenkul Sermaye İratları
Gayrimenkul sermaye iradı, gayrimenkul veya gayrimenkul niteliğindeki mal ve hakların sahipleri, mutasarrıfları, zilyetleri, irtifak ve intifa hakkı sahipleri veya kiracıları tarafından kiraya verilmesinden sağlanan iratlardır. İradın Türkiye’de elde edilmiş sayılması için;
- Gayrimenkullerin ve menkul malların Türkiye’de bulunması veya,
- Gayrimenkul niteliği taşıyan mal ve hakların Türkiye’de kullanılması veya,
- Gayrimenkul veya bu nitelikteki mal ve haklar karşılığı yapılan ödemenin Türkiye’de değerlendirilmesi gerekir. Değerleme, serbest meslek kazançlarında olduğu gibidir.
e- Menkul Sermaye İratları
Menkul sermaye iradı, sahibinin sadece nakdi sermaye dolayısıyla elde ettiği kâr payı, faiz, kira ve benzeri iratlar olarak tanımlanabilir. Menkul sermaye iradının Türkiye’de elde edilmiş sayılmaları için sermayenin Türkiye’de yatırılmış olması yeterlidir.
f- Diğer Kazançlar ve İratlar
Diğer kazanç ve iratlar GVK’nın üçüncü kısmının yedinci bölümünde düzenlenmiştir. Dar mükellef kurumların Türkiye’de sair kazanç ve irat elde etmiş sayılmaları;
- Bu kazanç ve iratları doğuran işin veya muamelelerin Türkiye’de ifa edilmesi ya da
- Türkiye’de değerlendirilmesi durumunda söz konusu olacaktır. Değerleme, serbest meslek kazançlarında olduğu gibidir.
C- VERGİ ANLAŞMALARI
Vergi anlaşmaları; birden çok ülkede faaliyet gösteren işletmelerin elde ettikleri kazancın vergilendirilmesinde ilgili (taraf) ülkelerce uygulanacak ortak vergileme prensiplerini ifade eder. Uluslararası faaliyet yürüten işletmelerin kazancının hiçbir taraf ülke açısından haksızlık doğurmayacak şekilde objektif esaslarda vergilendirilmesi global ekonominin en önemli sorunlarından biridir.
Her ülkenin vergileme yetkisini lehine yorumlayarak uygulaması, uluslararası iş yapan işletmeler bünyesinde bazen çok önemli vergi yüklerini ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle yabancı sermaye, girdiği ülkede öncelikle vergisel güvenceler istemektedir.
Ülkemiz tarafından, son yıllarda çifte vergilemenin önlenmesi amacıyla birçok devletle çifte vergilemeyi önleme anlaşması yapılmıştır. Çifte vergilemenin önlenmesi diğer bir ifade ile çok uluslu ticari ilişkilerden doğan kazançların vergilendirilmesine çerçeve çizilmesi, taraf ülke dış ticaretinin gelişmesine önemli ölçüde katkıda bulunacaktır.
Uluslararası vergi anlaşmaları, TBMM’nin onayı ile ve kanunla yürürlüğe girmektedir. Vergi kanunları yanında bu kanunlar daha spesifik kanunlardır. Bu nedenle uluslararası vergi anlaşmaları hükümlerinin vergi kanunları hükümlerine göre uygulanma önceliği vardır.
Anlaşmalar uyarınca vergilendirme hakkının hangi devlette olduğu belirlendikten sonra vergilendirme hakkına sahip olan ülke söz konusu geliri kendi iç mevzuatına göre değerlendirecek ve vergilendirecektir. Vergi anlaşmalarında vergileme yetkisi, oranlarla sınırlandırılabilmektedir. Oran sınırlamasının yapıldığı durumda söz konusu oranlar vergileme tavanını ifade etmektedir.
Dar mükelleflerin, çifte vergilemeyi önleme anlaşmaları uyarınca indirimli vergi oranından yararlanabilmeleri için, taraf devletin yetkili makamlarından o ülkede tam mükellef ve mukim olduklarına dair belge ibraz etmeleri gerekmektedir.