T.C.
SOSYAL
GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
Hukuk
Müşavirliği
Tarih :
30.10.2014
Konu : 6552
sayılı Kanuna ilişkin dava ve icra takibi uygulamaları
GENELGE
2014/30
6552 sayılı İş Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması ile Bazı
Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun, 11.09.2014 tarihli ve 29116
sayılı Mükerrer Resmi Gazetede yayımlanmış olup, Kanunun Kurumumuzun taraf
olduğu dava ve icra takiplerine ilişkin maddeleri aynı tarihte yürürlüğe
girmiştir.
Kanunun 38. maddesi
ile 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun 36. maddesi başlığı ile
birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Muafiyetler
MADDE 36- Kurum, bu
Kanun kapsamındaki faaliyetleri dolayısıyla yapılan işlemler yönünden ilgili
kanunlarında yer almamış olsa dahi 2.7.1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar
Kanununa göre alınan harçlardan, elektrik ve havagazı tüketim vergisi ve yangın
sigortası vergisi hariç olmak üzere 26.5.1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye
Gelirleri Kanunu gereğince alınan vergi, harç, katılma payı ile tasdik
ücretlerinden, düzenleyeceği kağıtlar nedeniyle damga
vergisinden, sahip olduğu taşınmazlar dolayısıyla emlak vergisinden, satın
alınan ve satılan taşınmazlar ile ilgili olarak tapu ve kadastro döner sermaye
bedellerinden ve her türlü dava ve icra işlemlerinde teminat yatırma
mükellefiyetinden muaftır.
Kurumun taraf olduğu
her türlü davalarda, Kurum aleyhine hükmedilen asıl alacak ile vekalet ücreti
ve yargılama giderleri, alacaklı veya vekilinin Kuruma ödemeye dayanak makbuz
ve belgelerle birlikte yazılı şekilde yapacağı müracaat üzerine bildireceği
banka hesap numarasına, müracaat tarihinden itibaren otuz gün içinde ödenir. Bu
süre geçmeden Kurum aleyhine cebri icra yollarına başvurulamaz. Belirtilen
sürede ödeme yapılamaması hâlinde, söz konusu alacaklar genel hükümler
dairesinde tahsil olunur. Mahkeme kararlarında yer alan miktarların kararın
kesinleşmesinden önce ödenmesi hâlinde, söz konusu kararların ilgili mercilerce
bozulmasını müteakip ödenen miktarlar, ödeme tarihinden itibaren işleyecek
kanuni faizi ile birlikte ilgililerden tahsil edilir.
Kurumu vekil
sıfatıyla temsile yetkili olan 1. hukuk müşaviri, hukuk müşaviri ve kadrolu
avukatlarının bir listesi Kurumca yazılı olarak veya Adalet Bakanlığınca
belirlenen esaslar dairesinde elektronik ortamda ilgili Cumhuriyet
başsavcılığına, bölge idare mahkemesi başkanlıklarına, askerî savcılıklara ve
Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığına verilir. Bu listeler, Cumhuriyet
başsavcılığı tarafından adli yargı çevresinde, bölge idare mahkemesi
başkanlığınca idari yargı çevresinde bulunan mahkemelere gönderilir. Yüksek
mahkemeler ve bölge adliye mahkemesindeki duruşmalarda temsil yetkisini
kullanacakların isimleri ilgili mahkemelerin başsavcılıklarına veya
başkanlıklarına bildirilir. Listede isimleri yer alanlar Baroya kayıt ve
vekaletname ibrazı gerekmeksizin Kurum vekili sıfatıyla her türlü dava ve icra
işlemlerini takip edebilirler. Vekil sıfatıyla temsil yetkisi sona erenlerin
isimleri anılan mercilere aynı usulle derhâl bildirilir.”
Ayrıca Kanunun 64
üncü maddesi ile 30.01.1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7.
maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“31.5.2006 tarihli ve
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile diğer sosyal
güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklarda, hizmet akdine tabi
çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talepleri hariç
olmak üzere, dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat edilmesi
zorunludur. Diğer kanunlarda öngörülen süreler saklı kalmak kaydıyla yapılan
müracaata altmış gün içinde Kurumca cevap verilmezse talep reddedilmiş sayılır.
Kuruma karşı dava açılabilmesi için taleplerin reddedilmesi veya reddedilmiş
sayılması şarttır. Kuruma başvuruda geçirilecek süre zamanaşımı ve hak düşürücü
sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz.
Hizmet akdine tabi
çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talebi ile
işveren aleyhine açılan davalarda, dava Kuruma resen ihbar edilir. İhbar
üzerine davaya davalı yanında feri müdahil olarak katılan Kurum, yanında
katıldığı taraf başvurmasa dâhi kanun yoluna başvurabilir. Kurum, yargılama
sonucu verilecek kararı kesinleştikten sonra uygulamakla yükümlüdür.”
Kanun ile getirilen
bu düzenlemeler gerek Kurumumuz tarafından açılan gerekse Kurumumuz aleyhine
açılan dava ve icra takipleri yönünden önemli değişiklikler içermektedir.
Bu düzenlemeler
doğrultusunda uygulama birliğinin sağlanması bakımından yapılacak işlemler
aşağıda açıklanmıştır.
1) Kanunun 38. maddesi
ile 5502 sayılı Kanunun 36. maddesi başlığı ile birlikte değiştirilmiştir.
Maddenin birinci
fıkrasında değişiklikten önce olan muafiyet halleri vergi tekniği açısından
daha sistematik bir hale getirilmiştir. Kurumumuzun daha önce sahip olduğu
muafiyetlerde bir eksilme meydana gelmemiş, Maliye Bakanlığının sahip olduğu
tüm muafiyetler Kurumumuza da sağlanmış olup, Maliye Bakanlığınca da ödenen
cezaevi harcı ödenmeye devam edilecektir.
Diğer taraftan maddeye
ikinci ve üçüncü fıkralar ihdas edilmiş olup,
5502 sayılı Kanunun
36. maddesinin yeni ihdas edilen ve 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanununa
benzer ikinci fıkrasında: “Kurumun taraf olduğu her türlü davalarda, Kurum
aleyhine hükmedilen asıl alacak ile vekalet ücreti ve yargılama giderleri,
alacaklı veya vekilinin Kuruma ödemeye dayanak makbuz ve belgelerle birlikte
yazılı şekilde yapacağı müracaat üzerine bildireceği banka hesap numarasına,
müracaat tarihinden itibaren otuz gün içinde ödenir. Bu süre geçmeden Kurum
aleyhine cebri icra yollarına başvurulamaz. Belirtilen sürede ödeme
yapılamaması hâlinde, söz konusu alacaklar genel hükümler dairesinde tahsil
olunur. Mahkeme kararlarında yer alan miktarların kararın kesinleşmesinden önce
ödenmesi hâlinde, söz konusu kararların ilgili mercilerce bozulmasını müteakip
ödenen miktarlar, ödeme tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte
ilgililerden tahsil edilir." hükmü yer almaktadır.
Bu düzenleme ile
gerek Kurum tarafından gerekse Kurumumuz aleyhine açılan davalar sonucu Kurum
aleyhine verilen kararlarda yer alan miktarlar, icra takibine konu edilmeden
önce Kurumun ilgili biriminden yazılı olarak talep edilecek, Kanunda belirtilen
30 günlük süre içerisinde karara konu miktarlar ödenmezse Kurum aleyhine icra
takibi başlatılabilecektir.
Kanun değişikliği ile
vatandaşların icra takibi açma külfetinden kurtarılması ve Kurum aleyhine
başlatılan icra takiplerinin önüne geçilmesi amaçlandığından, ilamlı icra
takiplerinde izlenen ödeme kriterleri göz önünde bulundurularak, talep olması
halinde kararda yer alan yargılama gideri ve vekalet ücretine karar tarihinden
itibaren işleyen kanuni faiz tutarı da eklenerek ödeme yapılması ve bu suretle
mevcut uygulamaya devam edilmesi gerekmektedir.
Kuruma yapılacak başvurularda,
27.06.2007 tarihli ve 26565 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Sosyal Güvenlik
Kurumları Harcama Belgeleri Yönetmeliği hükümlerine göre başvuru sırasında
ilgililer tarafından “banka hesap/iban numarası”
bildirilecek, başvurunun vekil sıfatı ile avukat tarafından yapılması halinde
vekalet ücreti yönünden serbest meslek makbuzunun ibrazı aranacaktır.
Bu süre geçmeden
Kurum aleyhine cebri icra yoluna başvurulması halinde şikayet yolu ile icra
takibinin iptali talep edilecektir.
Eksik belge sunan alacaklı
tarafa, belgelerini tamamlaması halinde ödemenin yapılacağı zaman
geçirilmeksizin iadeli taahhütlü yazı ile bildirilecek, buna rağmen belgelerini
tamamlamayan ve 30 gün içerisinde ödeme yapılmadığı gerekçesiyle Kurum aleyhine
icra takibi başlatan alacaklıya karşı, icra takibinin haksız/yersiz açıldığı ve
kanuni gerekleri yerine getirmediğinden bahisle icra hukuk mahkemelerinde icra
takibinin iptali talepli şikayet yoluna gidilecektir.
Maddenin ikinci
fıkrasının son cümlesinde, mahkeme kararlarında yer alan miktarların kararın
kesinleşmesinden önce ödenmesi halinde, söz konusu kararların ilgili merciler
tarafından bozulması üzerine ödenen miktarların, ödeme tarihinden itibaren
işleyecek kanuni faizi ile birlikte ilgililerden tahsil edileceği düzenlenmiştir.
Maddenin bu hükmünün uygulanmasında kesinleşmeden infazı mümkün olan kararlar
ile kesinleşmeden infazı mümkün olmayan kararlar yönünden ikili bir ayrım
yapmak gerekmektedir;
a)
Kesinleşmeden İnfazı Mümkün Olmayan Kararlar Yönünden:
Bilindiği üzere 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Temyizin icraya etkisi” başlıklı 367.
maddesinde:
“(1) Temyiz, kararın
icrasını durdurmaz. İcra ve İflas Kanununun icranın geri bırakılmasıyla ilgili
36. maddesi hükmü saklıdır. Nafaka kararlarında icranın geri bırakılmasına
karar verilemez.
(2) Kişiler hukuku,
aile hukuku ve taşınmaz mal ile ilgili ayni haklara ilişkin kararlar kesinleşmedikçe
yerine getirilemez.” hükmü,
5521 sayılı İş
Mahkemeleri Kanununun 6552 sayılı Kanunun 64. maddesi ile değişik 7. maddesinin
son fıkrasında:
“Hizmet akdine tabi
çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talebi ile
işveren aleyhine açılan davalarda, dava Kuruma resen ihbar edilir. İhbar
üzerine davaya davalı yanında ferî müdahil olarak katılan Kurum, yanında
katıldığı taraf başvurmasa dâhi kanun yoluna başvurabilir. Kurum, yargılama
sonucu verilecek kararı kesinleştikten sonra uygulamakla yükümlüdür.”
hükmü yer almaktadır.
Bu nedenle 6100 sayılı
Kanunda yer alan kesinleşmeden icra edilemeyen hususlara ilişkin kararlar ile
hizmet tespiti davaları sonucu verilen kararlar kesinleşmeden icra
edilemeyeceğinden; bu yöndeki kararlara ilişkin başvuruların kararların
kesinleşmesinden sonra yapılması gerekmektedir. Kararlar kesinleşmeden icra
takibi başlatılması halinde şikayet yolu ile icra takibinin iptalinin talep
edilmesi gerekmektedir.
b)
Kesinleşmeden İnfazı Mümkün Olan Kararlar Yönünden:
Yukarıda (a) bendinde
belirtilen kararlar ile kendi özel kanunlarında kesinleşmeden infaz
edilemeyeceği açıkça belirtilen kararlar dışında kalan kararlar hakkında,
ilgililerin talebi yukarıda belirtilen 30 gün süre içerisinde yerine
getirilerek, gereksiz faiz ve vekalet ücreti ödenmemesine azami özen
gösterilecektir.
Kararlarda yer alan
miktarların ödenmesinin farklı servis ve birimlerin sorumluluğunda olması
halinde, kendisinden ödeme talebinde bulunulan servisin/birimin ödemesi gereken
miktar ödenecek; diğer miktarlar için ilgili servis ve/veya birime talep
dilekçesi zaman geçirilmeksizin gönderilecektir.
Kanunda belirtildiği
üzere, kararlar kesinleşmeden ödeme yapılması halinde söz konusu kararların
bozulması durumunda, ilgililere yapılan tüm ödemelerin toplamı, ödeme
tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte ilgililerden tahsil
edilecektir.
Yukarıda belirtilen
hususlar Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle henüz icra takibine konu
edilmemiş kararlar yönünden uygulanacak olup, devam etmekte olan icra takipleri
yönünden ise;
Kanun yolları
aşamasında Yargıtaydan icranın geri bırakılmasına
dair karar alınmış olması nedeniyle henüz ödemesi yapılmamış miktarlar yönünden
ödeme talebinde bulunulması durumunda, bu talebin kesinleşmeden infaz
edilebilen kararlara ilişkin olması halinde kararın kesinleşmesi beklenilmeksizin
ödeme yapılabilmesi İçin ilgililerden icra takibinden vazgeçmesi talep
edilecek, ilgililerin icra takibinden feragat ettiklerine dair belgenin Kuruma
İbrazından sonra ödeme işlemleri gerçekleştirilecektir.
2) Maddenin 3. fıkrasında: “Kurumu vekil sıfatıyla
temsile yetkili olan I. hukuk müşaviri, hukuk müşaviri ve kadrolu avukatlarının
bir listesi Kurumca yazılı olarak veya Adalet Bakanlığınca belirlenen esaslar
dairesinde elektronik ortamda ilgili Cumhuriyet başsavcılığına, bölge idare
mahkemesi başkanlıklarına, askerî savcılıklara ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
Başkanlığına verilir. Bu listeler, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından adli
yargı çevresinde, bölge idare mahkemesi başkanlığınca idari yargı çevresinde
bulunan mahkemelere gönderilir. Yüksek mahkemeler ve bölge adliye
mahkemesindeki duruşmalarda temsil yetkisini kullanacakların isimleri ilgili mahkemelerin
başsavcılıklarına veya başkanlıklarına bildirilir. Listede isimleri yer alanlar
Baroya kayıt ve vekaletname ibrazı gerekmeksizin Kurum vekili sıfatıyla her
türlü dava ve icra işlemlerini takip edebilirler. Vekil sıfatıyla temsil
yetkisi sona erenlerin isimleri anılan mercilere aynı usulle derhâl bildirilir.”
hükmü yer almaktadır.
Bu maddeyle 659
sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İarelerde Hukuk
Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararnameye paralel
düzenleme yapılarak, Kurumun I. hukuk müşaviri, hukuk
müşaviri ve kadrolu avukatlarının vekaletname ve baro pulu olmaksızın dava ve
icra takiplerini takip etmelerine olanak sağlanmıştır.
Bu madde hükmüne göre
I. hukuk müşaviri, hukuk müşaviri ve kadrolu avukatlara ilişkin listeler Hukuk
Müşavirliğimiz tarafından Cumhuriyet başsavcılıklarına, bölge idare mahkemesi
başkanlıklarına, askeri mahkeme başsavcılıklarına, Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Başkanlığına ve yüksek mahkemelere bildirilecektir.
Bu
düzenlemeyle Kurumun yalnızca I. hukuk müşaviri, hukuk
müşaviri ve kadrolu
avukatları yönünden vekaletname olmaksızın hukuk müşavirliği tarafından
hazırlanacak listelere istinaden işlerin takibi amaçlanmış olup, Kurumun
sözleşmeli avukatları bu madde kapsamı dışında tutulmuştur.
Kurumun sözleşmeli
avukatları eskiden olduğu gibi vekaletname veya yetki belgesi ile Kurumun dava
ve icra takiplerini yürütmeye devam edeceklerdir. Vekaletnameye veya yetki
belgesine yapıştırılacak baro pulu bedeli sözleşmeli avukatların kendileri
tarafından karşılanacak olup, baro puluna ilişkin gider belgeleri sözleşmeli
avukatın kullandığı avansın kapatılmasında kullanılmayacaktır.
Hukuk Müşavirliğimiz
tarafından ilgili mahkemelere kadrolu avukat listesinin bildirilmesi
çalışmaları Adalet Bakanlığı ve ilgili yargı mercileri nezdinde devam etmekte
olup, bu çalışmalar bitene kadar duruşmalara vekaletname ile girilmeye devam
edilecektir.
Diğer taraftan
yapılan bu değişiklik nedeniyle, kadrolu avukatların listelerinin güncellenerek
Adalet Bakanlığına bildirilmesini teminen, Kurumumuza
yeni atanan veya istifa/nakil/emeklilik vb. yoluyla ayrılan kadrolu avukatların
ivedilikle İnsan Kaynaklan Daire Başkanlığı tarafından Hukuk Müşavirliğine
bildirilmesi gerekmektedir.
3) Kanunun 64. maddesi ile 30.01.1950 tarihli ve 5521
sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7. maddesine eklenen ilk fıkrada: “31.05.2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile
diğer sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklarda, hizmet akdine
tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talepleri
hariç olmak üzere, dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat
edilmesi zorunludur. Diğer kanunlarda öngörülen süreler saklı kalmak kaydıyla
yapılan müracaata altmış gün içinde Kurumca cevap verilmezse talep reddedilmiş
sayılır. Kuruma karşı dava açılabilmesi için taleplerin reddedilmesi veya
reddedilmiş sayılması şarttır. Kuruma başvuruda geçirilecek süre zamanaşımı ve
hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz.” hükmü
getirilmiştir.
Bu düzenlenme ile
ihtilafların azaltılmasını sağlamak, ihtilafları yargı mercilerine gitmeden
hızlı bir şekilde çözüme kavuşturmak ve Kurum aleyhine gereksiz olarak açılan
davalar nedeniyle, Kurumun iş yükü, zaman ve maliyet kayıplarını azaltmak
amaçlanmaktadır.
Bu fıkranın birinci
cümlesinde dava açılmadan önce hangi uyuşmazlıklar yönünden Kuruma müracaat
edileceği düzenlenmiştir. Madde metninden hizmet akdine tabi çalışmaları
nedeniyle zorunlu sigortalılık süresine ilişkin davaların kapsam dışında olduğu
başka bir deyimle hizmet süresinin tespitine yönelik davalar için Kuruma
müracaata gerek olmaksızın doğrudan dava açılmasının mümkün olduğu
anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere
hizmet tespitine ilişkin uyuşmazlıklar, hizmet süresinin tespiti, aidiyet ve
prime esas kazancın tespitine ilişkin hususlardan kaynaklanmaktadır.
Kanunda hizmet
süresinin tespitine ilişkin davalar yönünden Kuruma müracaat edilmeyeceği
belirtilmiş olmakla birlikte, hizmet tespiti davalarının bir türü olan prime
esas kazancın tespiti davaları kamu düzenine ilişkin olup, bu davaların idari
aşamada çözümlenmesi mümkün olmadığından, prime esas kazancın tespiti davaları
açısından da Kuruma müracaat şartı aranmayacaktır.
Madde ile Kurum
aleyhine açılan davaların sayısal olarak önüne geçilmesi, vatandaşların Kurum
ile olan ihtilaflarının dava açılmadan idari aşamada çözümlenerek
mağduriyetlerinin önlenmesi amaçlandığından, kendisine müracaatta bulunulan
ilgili birimler/servisler, ilgililerin taleplerini hızlı, doğru ve gereksiz
olarak yargıya intikal etmeyecek şekilde Kurum kayıtlarına intikal tarihinden
itibaren 60 gün içinde sonuçlandırmaya azami özen göstermek zorundadır.
Burada üzerinde
durulması gereken bir diğer konu da 5510 sayılı Kanun ile diğer sosyal güvenlik
mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıkların neler olduğudur. 6552 sayılı Kanun ile
İş Mahkemeleri Kanununda değişiklik yapılması nedeniyle; dava açılmadan önce
Kuruma müracaat edilmesi gereken uyuşmazlıklar, Kurumumuzun iş mahkemelerinde
taraf olduğu uyuşmazlıklardır. Bu nedenle iş mahkemelerinin görevi dışında
kalan uyuşmazlıklar nedeniyle Kurumumuzun taraf olduğu davalarda Kuruma
müracaat şartı aranmayacaktır.
Diğer taraftan 6183
sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre takip edilen
davalarda da bu kanuna özgü süreler ve görevli mahkemeler bulunduğu için 6183
sayılı Kanundan kaynaklanan davalarda da önce Kuruma başvuru şartı aranmayacak,
bu kanunda düzenlenen sürelere riayet edilecektir.
Kuruma yapılan
müracaatlara 60 gün içerisinde cevap verilmesi gerekmekte olup, bu süre
içerisinde cevap verilmemesi halinde talep reddedilmiş sayılacaktır. Başvurular
henüz dava açılmamış uyuşmazlıklar yönünden yapılacak olup, devam eden
uyuşmazlıklar yönünden talep şartı aranmayacaktır.
- Bu Fıkra
Kapsamına Giren Uyuşmazlıklar Nedeniyle Kuruma Müracaat Edilmeden Dava Açılması
Durumunda;
6552 sayılı Kanunla
dava açılmadan önce Kuruma müracaat şartı getirilmiştir. 6100 sayılı Kanunun
114. maddesinde ise dava şartları sayılmış olup, aynı maddenin son fıkrasında: “(2)
Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır.” hükmüne
yer verilmiştir. Bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde 6552 sayılı Kanun
ile getirilen müracaat şartının dava şartı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca 6100 sayılı
Kanunun 115. maddesinin ikinci fıkrasında: “(2) Mahkeme, dava şartı
noksanlığım tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava
şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre
verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı
yokluğu sebebiyle usulden reddeder.” hükmüne yer verildiğinden, yargı
mercilerine verilecek dilekçelerde bu husus göz önünde bulundurularak,
yargılamanın her safhasında 6100 sayılı Kanunun 115. maddesinin birinci fıkrası
uyarınca dava şartı eksikliği ileri sürülecektir.
Her
ne kadar 6552 sayılı Kanunla hizmet süresinin tespitine ilişkin davalar
yönünden Kuruma müracaatta bulunulmaksızın dava açılabileceği hükmü getirilmiş
ise de uygulamada hizmet süresinin tespitine ilişkin davalar ile bu sürelerdeki
prime esas kazancın tespitine yönelik davaların birlikte açıldığı ve esasen bu
iki davanın birbirinden bağımsız davalar olmadığı dikkate alındığında;
sigortalılarımızın davalarının sürüncemede kalmaması, mağduriyetlerine sebep
olunmaması ve ikinci bir dava daha açılmasının önüne geçilmesini teminen, her iki davanın birlikte açıldığı durumlarda dava
şartlarının farklı olduğundan bahisle davaların ayrılması ve prime esas
kazancın tespitine ilişkin davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar
verilmesi talep edilmeyecektir.
4) Kanunun 64. maddesi ile 30.01.1950 tarihli ve 5521
sayılı iş Mahkemeleri Kanununun 7. maddesine eklenen son fıkrada ise; “Hizmet
akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık
sürelerinin tespiti talebi ile işveren aleyhine açılan davalarda, dava Kuruma
resen ihbar edilir, ihbar üzerine davaya davalı yanında ferî müdahil olarak
katılan Kurum, yanında katıldığı taraf başvurmasa dâhi kanun yoluna
başvurabilir. Kurum, yargılama sonucu verilecek kararı kesinleştikten sonra
uygulamakla yükümlüdür.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu düzenleme ile
Kurumumuzun hizmet tespiti davalarında işverenle birlikte zorunlu dava arkadaşı
olması durumu kaldırılarak, Kurum yönünden kendine özgü feri müdahil statüsü getirilmiştir.
Böylelikle Kurumumuz aleyhine gereksiz yere masraf ve vekalet
ücretine hükmedilmesinin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
Aynı şekilde
Kurumumuz aleyhine açılan hizmet tespiti davalarında, Kurumumuz avukatlar
tarafından temsil edilmekle birlikte bu davaların reddi veya kısmen kabulü,
kısmen reddi durumunda da Kurumumuz yönünden davacı aleyhine vekalet
ücretine hükmedilmeyecektir.
Bilindiği üzere
hizmet tespitine ilişkin uyuşmazlıklar, hizmet süresinin tespiti ve prime esas
kazancın tespitine ilişkin hususlardan kaynaklanmakta olup bu konularda
açılacak bütün davalarda Kurumumuzun feri müdahil olduğu kabul edilecek,
mahkemelere de bu yönde beyanda bulunulacaktır.
6100 sayılı Kanunun “Tarafta
iradî değişiklik” başlıklı 124. maddesinde:
“(1) Bir davada taraf
değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür.
(2) Bu konuda
kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır.
(3) Ancak, maddi bir
hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği
talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir.
(4) Dava dilekçesinde
tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya
dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği
talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve
aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine
hükmeder.” hükmü yer almaktadır.
Usul hükümleri
yönünden derhal uygulanma prensibi geçerli olduğundan devam eden davalarda,
mahkemelerden yukarıdaki madde hükmüne istinaden Kurumumuzun davalı konumundan
çıkarılarak, feri müdahil konumuna alınması talep edilecek, Kanunun yürürlüğe
girmesinden sonra Kurumumuzun davalı olarak gösterildiği davalar yönünden de
aynı talep ileri sürülecektir.
Kanun yoluna
başvurulmuş dosyalar yönünden de dosyaya bakan ilgili daireden, taraf
değişikliği talebinde bulunulacaktır.
Kurumumuzun
zorunlu dava arkadaşlığından çıkarılarak feri müdahil konumuna getirilmesi ile
birlikte 6100 sayılı Kanunun 62. vd. maddelerindeki feri müdahillik
müessesesinden ayrı olarak Kurumumuzun yanında katıldığı tarafın başvurusu
olmasa dahi kanun yollarına başvuracağı hususu düzenlendiğinden, Kurumumuzun
feri müdahil olarak yer aldığı davalar sonucunda verilen ve aleyhe olduğu
düşünülen kararlar hakkında kanun yollarına başvurulması gerekmektedir.
5) 6552 sayılı Kanunun 28. maddesi ile 3201 sayılı Yurt
Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal
Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanunun 1. maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE
1- Türk vatandaşları ile doğumla Türk vatandaşı olup da çıkma izni almak
suretiyle Türk vatandaşlığını kaybedenlerin on sekiz yaşını doldurduktan sonra
Türk vatandaşı olarak yurt dışında geçen ve belgelendirilen sigortalılık
süreleri ve bu süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan
işsizlik süreleri ile yurt dışında ev kadını olarak geçen süreleri, bu Kanunda
belirtilen sosyal güvenlik kuruluşlarına prim ödenmemiş olması ve istekleri
hâlinde, bu Kanun hükümlerine göre sosyal güvenlikleri bakımından
değerlendirilir.”
Yine 6552 sayılı
Kanunun 29. maddesi ile 3201 sayılı Kanunun 5. maddesinin beşinci fıkrasına
aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Ancak, uluslararası
sosyal güvenlik sözleşmelerinde Türk sigortasına girişinden önce âkit ülke
sigortasına girdiği tarihin Türk sigortasına girdiği tarih olarak kabul
edileceğine ilişkin özel hüküm bulunan ülkelerdeki sigortalılık sürelerini
borçlananların âkit ülkede ilk defa çalışmaya başladıkları tarih, ilk işe giriş
tarihi olarak kabul edilir.”
Ayrıca, 6552 sayılı
Kanunun 30. maddesi ile 3201 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“Davalardan
vazgeçenlerin işlemleri
GEÇİCİ
MADDE 8- 1. madde ile 5. maddenin beşinci fıkrasında bu maddeyi ihdas eden
Kanunla yapılan değişiklikler, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce
Kurum aleyhine, bu Kanunun bu maddenin yürürlük tarihinden önceki 1. maddesi
ile 5. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca açılmış ve henüz sonuçlanmamış
davalardan feragat edenler hakkında da uygulanır. Davadan feragat
edilmesi hâlinde davacı aleyhine yargılama giderlerine hükmedilmez.”
Bu hükme ilişkin
olarak ilgili Daire Başkanlığınca açıklama yapılacak olmakla birlikte,
Kurumumuz aleyhine bu Kanundan dolayı açılan davalarda, savunmalarımızın söz
konusu değişikliklere göre yapılması gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini,
yukarıda belirtilen hususlara titizlikle riayet edilerek gereğinin ifasını,
tereddüt edilen hususlarda Hukuk Müşavirliğinden talimat alınmasını rica
ederim.