KURUMLARIN
2015 YILI KAZANÇLARININ
VERGİLENDİRİLMESİ
ve
BEYANNAME DÜZENLEME
KLAVUZU
ANKARA - 2016
YAKLAŞIM YAYINCILIK SAN. VE
TİC. AŞ.
Yıldızevler
Mah. 736. Cad. No:7A
Çankaya Konakları A Blok
06550 Çankaya-Ankara
Tel:
(0312) 439 43 43 (pbx) Fax: (0312) 439
43 40
ÖNSÖZ
Ekonomik
değişim sürecinin en önemli aktörleri kuşkusuz kurumlardır. Bu aktörün
verimliliği de, kurumsallaşmanın ve ölçek ekonomisine geçişin hızlanmasına bağlıdır.
Ülkemiz
ekonomisi her geçen gün daha da büyümekte ve rekabetçi bir nitelik kazanmaktadır.
Bu dönüşümde en büyük pay kuşkusuz ölçek ekonomisiyle çalışan lider
işletmelerindir. Kamu yönetim organlarının teşvik edici ve yapıcı yaklaşımları
da bu değişime etkin bir ivme kazandırmaktadır. Bu değişimle birlikte, Ülke
ekonomisinin dışa bağımlılığı ve buna bağlı olarak kırılganlığı da aynı ölçüde
azalmaktadır.
Kurum
kazançlarının tespiti ve vergilendirilmesi konusu işlenen bu eserde; “kurum mali kazancının tespiti” ve “istisnalar” daha kapsamlı olmak üzere,
mükellefiyet ve beyan dahil, kurum kazançlarının
vergilendirilmesine ilişkin konular özlü
bir şekilde açıklanmıştır.
Eserde özellik taşıyan durumlar ayrıca belirtilmiş, gerek görülen
hallerde konu örneklerle açıklanmış ancak, çalışmanın niteliği gereği fazla
ayrıntıya girilmemiştir. Ayrıca çalışmanın sonunda kurumlar vergisi beyanına
ilişkin genel uygulama örneklerine de yer verilmiştir.
Çalışmanın
hazırlanmasında, 2015 yılı kurum kazançlarının tespit ve vergilendirilmesinde
uygulanacak kanun hükümleri ve diğer düzenlemeler esas alınmış, 2016 yılı kurum
kazançlarına uygulanmak üzere değişen mevzuat hükümlerine temas edilmekle
yetinilmiştir.
Kurum
kazancının tespitine ilişkin olarak “Dönem
Sonu İşlemleri ve Değerleme” konusunda Yaklaşım Dergisi’nin Ocak 2016
sayısı ekinde yayınlanan kitapçıktan yararlanılmasını önermekteyiz.
Kurum
kazancının beyanı ve beyannamenin düzenlenmesine ilişkin olarak bu çalışmanın
hazırlandığı tarihten sonra Maliye Bakanlığı tarafından yapılan düzenlemelerin de
ayrıca izlenmesi gereklidir.
Eserin
okuyucuya faydalı olmasını dileriz.
Muzaffer KÜÇÜK
Mart 2016
BİRİNCİ BÖLÜM
KURUMLAR VERGİSİNİN KONUSU VE MÜKELLEFİYET
I-
KURUMLAR VERGİSİNİN KONUSU
Kurumlar vergisi, kurumlar
vergisine tabi tam mükellef kurumların kazançları ile merkezi yabancı ülkede
bulunan ancak Türkiye’de şube ve acente açan dar mükellef kurumların bu şube
ve acenteler vasıtasıyla elde ettiği kazanç ve iratlar üzerinden alınır. Diğer
taraftan döner sermayeler elde ettikleri kazançlar yönünden kurumlar vergisine
tabidir.
Kurumların gelirleri GVK’nın 2. maddesinde düzenlenen gelir unsurlarından oluşmakla
birlikte, kurumlar vergisi yönünden bu ayrıma bakılmaksızın kazanç, “kurum kazancı” olarak
nitelendirilir (Md. 6) ve KVK hükümlerine göre tespit edilir.
II-
KURUMLAR VERGİSİ MÜKELLEFLERİ
Kurum ifadesi genel olarak
tüzel kişiliğe sahip ve sermaye tabanına dayanan ekonomik birimleri ifade eder.
Bunların kuruluşları, yönetimleri ve tasfiyeleri TTK’da
ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Vergi kanunları açısından kurumlar vergisi
mükellefi olan kurumlar KVK’nın 2. maddesinde
sayılmış ve tanımlanmıştır. Tüzel kişiliğe sahip oldukları halde kollektif ve adi komandit şirketler bu verginin konusu
dışında bırakılmıştır.
Kurumlar vergisine tabi
kurumlar şunlardır.
§ Sermaye Şirketleri (Anonim Şirketler,
Eshamlı Komandit Şirketler, Limited Şirketler, SPK’ya tabi olarak kurulan
Fonlar)
§ Kooperatifler
§ İktisadi Kamu Kuruluşları
§ Dernek, Sendika, Vakıf ve
Cemaatlere Ait İktisadi İşletmeler
§ İş Ortaklıkları
§ Diğer Kurumlar (Mahiyet
itibariyle yukarıdakilere benzeyen yabancı Kurumlar, Özel Finans Kurumları)
III-
MUAFLIKLAR
Muaflık, doğrudan doğruya
mükellefin vergilendirmemesini veya bir gelir unsurunun tümüyle vergi
dışı bırakılmasını öngörür. Dolayısıyla muaflık, bir kazanç unsurunun vergiye
tabi olmamasını gerektirdiğinden mükellefiyetin ortaya çıkmasını engeller.
Vergiden muaf tutulan kurumlar, muafiyetlerinin devamı süresince
kurumlar vergisi mükellefiyeti tesis ettirmeyecek ve kurumlar vergisi
beyannamesi vermeyecektir.
Kurumlar vergisi muafiyeti, bu
kurumların stopaja tabi ödemeleri nedeniyle stopaj sorumlusu
olmalarını etkilemeyeceği gibi KDV’den istisna edilmeyen işlemleri dolayısıy
Kurumlar vergisi uygulamasında
dikkate alınacak muafiyetler KVK’nın 4. maddesinde
sayılmıştır.
IV-
KURUMLAR VERGİSİNDE MÜKELLEFİYET ŞEKİLLERİ
Kurum kazancı KVK hükümleri
açısından tam mükellefiyet ve dar mükellefiyet esasında ayrı tespit edilir. Bu
çalışmanın ana konusu olan vergiye tabi kazancın tespiti ve istisnalar, izleyen
bölümlerde ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
A- TAM MÜKELLEFİYET
KVK’da kurumlar vergisi mükellefi
olarak sayılan kurumlardan kanuni veya iş merkezleri Türkiye’de bulunanlar
tam mükellef olup; gerek Türkiye’de, gerekse yabancı ülkelerde elde
ettikleri kurum kazançlarının toplamı üzerinden kurumlar vergisine
tabidirler.(KVK Md. 3/1)
Kurumlar vergisi açısından bir
kurumun mükellefiyet türü kanuni veya iş merkezinin Türkiye’de bulunup
bulunmadığına bakılmak suretiyle tespit edilecektir.
1-
Kanuni Merkez
Kanuni merkez, kurumların
kuruluş kanunlarında, tüzüklerinde, ana statülerinde veya sözleşmelerinde
merkez olarak gösterilen yerdir (KVK Md. 3/5). TTK ve Kooperatifler Kanunu’na
göre sermaye şirketleri ile kooperatiflerin ana sözleşmelerinde
kanuni merkezlerini göstermeleri zorunludur.
2-
İş Merkezi
İş merkezi, iş bakımından
muamelelerin fiilen toplandığı ve idare edildiği yerdir (KVK
Md.3/6). Ancak, kurumların faaliyeti açısından işlemlerin bilfiil toplanıp
idare edilmesinin tespitini sağlayan objektif bir ölçüt bulunmamaktadır. İş
merkezinin objektif olarak tespit edilemediği durumda, kurumun kanuni
merkezinin aynı zamanda iş merkezi olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda
mükellefiyet tespiti kanuni merkeze göre yapılmalıdır.
İş merkezi tanımı, mükellefiyet
açısından daha çok yabancı menşeli kurumlar için önem taşır. Bu kurumların iş
merkezinin Türkiye’de olduğu kabul edilirse tam mükellefiyet esasları uygulanacaktır.
Bu nedenle iş merkezi belirlemeleri işletmeler bazında değerlendirilmelidir. İş
merkezinin mükellefiyet tespitinde ölçü olarak alınmasından amaç, kurumların
kanuni merkezlerini diledikleri ülkeye kaydırmak suretiyle vergiden
kaçınmalarının önlenmesidir.
B- DAR MÜKELLEFİYET
1-
Tanım
Kanuni ve iş merkezinden
her ikisi de Türkiye dışında bulunan fakat kazançlarının bir kısmını
Türkiye’de yaptığı faaliyetlerden elde eden kurumlar dar mükellef statüsünde
olup, kazançlarının sadece Türkiye’de elde edilen kısmı kurumlar vergisine konu
edilecektir. Bu kurumların Türkiye’de elde ettikleri kazançları yurtdışına götürüp/götürmemeleri,
kurumlar vergisinin alınmasını etkilememekte ancak, GVK 94/6-b/iii maddesince
yapılacak stopajı etkilemektedir (KVK Md.3/2).
Dar mükellefiyette vergileme
Türkiye’deki faaliyet ve kazançla sınırlı olup kazanç tespiti de tam
mükellefte olduğundan farklıdır. Dar mükellef kurumlar için kazancın elde
edildiğinin tespiti önem taşımaktadır. Dar mükellef kurum kazançlarında elde
etme, KVK’nın 3/3-4. maddesine göre tespit
edilecektir.
2-
Dar Mükellef Kurum Kazançları ve Elde Etme
KVK’nın 3/3. maddesinde sayılan kazanç
grupları itibariyle kazanç ve iradın dar mükellef kurum tarafından Türkiye’de
elde edilip edilmediği, GVK’nın 7. maddesi uyarınca
aşağıdaki esaslara göre belirlenecektir.
a- Ticari Kazançlar
Kanuni ve iş merkezlerinden
her ikisi de Türkiye dışında bulunan yabancı kurumlar tarafından
ticari kazancın Türkiye’de elde edilmiş sayılabilmesi için; bu kurumların,
Türkiye’de, Vergi Usul Kanunu hükümlerine uygun bir işyerinin olması
veya daimi temsilci bulundurmaları ve kazançlarını bu yerlerde
veya bu temsilciler kanalıyla yapılan işlerden sağlamaları gerekir.
İşyeri; mağaza, yazıhane,
idarehane, imalâthane, şube, depo, otel, kahvehane, eğlence ve spor
yerleri, madenler, taş ocakları, inşaat şantiyeleri ve vapur büfeleri
gibi ticari ve sınai faaliyetin icrasına tahsis edilen veya bu faaliyetlerde
kullanılan yerlerdir (VUK Md. 156).
Daimi temsilci; hizmet veya
vekâlet akdi ile temsil edilene bağlı olup, onun nam ve hesabına
sınırlı veya sınırsız bir müddet veya müteaddit ticari muameleler
ifasına yetkili bulunan kimselerdir (GVK Md. 8). Şunlar her halükarda
daimi temsilcidir; ticari mümessiller, tüccar vekilleri ve memurları, acenteler,
giderleri (reklam giderleri hariç) devamlı olarak kısmen veya tamamen
temsil edilen tarafından ödenenler, mağaza ve depolarında temsil
edilen hesabına devamlı olarak konsinye mal bulunduranlar.
Bu şartları taşısalar dahi,
kurumların ihraç edilmek üzere Türkiye’de satın aldıkları veya
imal ettikleri malları, Türkiye’de satmaksızın yabancı ülkelere göndermelerinden
doğan kazançlar, Türkiye’de elde edilmiş sayılmaz. (KVK Md.3/3-a)
Türkiye’de satmaktan maksat,
alıcı veya satıcının veya her ikisinin Türkiye’de bulunması veya satış
akdinin Türkiye’de yapılmış olmasıdır.
b- Serbest Meslek Kazançları
Ücretlerde olduğu gibi
kurumlar, serbest meslek kazancını ancak istihdam ettikleri elemanları
vasıtasıyla icra ettiği işler karşılığında sağlar. Serbest meslek kazancının
Türkiye’de elde edilmiş sayılması için; Hizmetin Türkiye’de ifa edilmiş
veya ediliyor olması ya da Türkiye’de değerlendirilmesi gerekmektedir.
Türkiye’de değerlendirmekten
maksat, ödemenin Türkiye’de yapılması veya ödeme yabancı memlekette
yapılmışsa, Türkiye’de ödeyenin veya nam ve hesabına ödeme yapılanın
hesaplarına intikal ettirilmesi veya kârından ayrılmasıdır.
c- Zirai Kazançlar
Dar mükellef kurumların Türkiye’de
icra ettikleri zirai faaliyet çerçevesinde elde ettikleri kazançlar zirai
kazanç olarak değerlendirilecektir. Zirai kazancın Türkiye’de elde edilmiş
sayılması için zirai işletmenin Türkiye’de bulunması, yani zirai
faaliyetin Türkiye’de icra edilmesi gerekmektedir.
d- Gayrimenkul Sermaye İratları
Gayrimenkul sermaye iradı,
gayrimenkul veya gayrimenkul niteliğindeki mal ve hakların sahipleri,
mutasarrıfları, zilyetleri, irtifak ve intifa hakkı sahipleri
veya kiracıları tarafından kiraya verilmesinden sağlanan iratlardır.
İradın Türkiye’de elde edilmiş sayılması için;
§
Gayrimenkullerin
ve menkul malların Türkiye’de bulunması veya
§
Gayrimenkul
niteliği taşıyan mal ve hakların Türkiye’de kullanılması veya
§
Gayrimenkul
veya bu nitelikteki mal ve haklar karşılığı yapılan ödemenin Türkiye’de
değerlendirilmesi gerekir. Değerlendirme, serbest meslek kazançlarında
olduğu gibidir.
e- Menkul Sermaye İratları
Menkul sermaye iradı, sahibinin
sadece nakdi sermaye dolayısıyla elde ettiği kâr payı, faiz, kira
ve benzeri iratlar olarak tanımlanabilir. Menkul sermaye iradının Türkiye’de
elde edilmiş sayılmaları için sermayenin Türkiye’de yatırılmış olması
yeterlidir.
f- Diğer Kazançlar ve İratlar
Diğer kazanç ve iratlar GVK’nın üçüncü kısmının yedinci bölümünde düzenlenmiştir.
Dar mükellef kurumların Türkiye’de diğer kazanç ve irat elde etmiş sayılmaları
için; bu kazanç ve iratları doğuran işin veya muamelelerin Türkiye’de
ifa edilmesi veya değerlendirilmesi gerekmektedir. Değerlendirme,
serbest meslek kazançlarında olduğu gibidir.
C- VERGİ ANLAŞMALARI
Vergi anlaşmaları; birden çok
ülkede faaliyet gösteren işletmelerin elde ettikleri kazancın
vergilendirilmesinde ilgili (taraf) ülkelerce uygulanacak ortak vergileme
prensiplerini ifade eder. Uluslararası faaliyet yürüten işletmelerin kazancının
hiçbir taraf ülke açısından haksızlık doğurmayacak şekilde objektif esaslarda
vergilendirilebilmesi global ekonominin en önemli sorunlarından
biridir.
Her ülkenin vergileme yetkisini
lehine yorumlayarak uygulaması, uluslararası iş yapan işletmeler bünyesinde
bazen çok önemli vergi yüklerini ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle yabancı
sermaye, girdiği ülkede öncelikle vergisel güvenceler istemektedir.
Ülkemiz tarafından, son yıllarda çifte
vergilemenin önlenmesi amacıyla birçok devletle çifte vergilemeyi önleme
anlaşması yapılmıştır. Çifte vergilemenin önlenmesi diğer bir ifade ile çok
uluslu ticari ilişkilerden doğan kazançların vergilendirilmesine çerçeve
çizilmesi, taraf ülke dış ticaretinin gelişmesine önemli ölçüde katkıda bulunacaktır.
Uluslararası vergi anlaşmaları,
TBMM’nin onayı ile ve kanunla yürürlüğe girmektedir. Bu kanunlar vergi
kanunları yanında daha spesifik kanunlardır. Bu
nedenle uluslararası vergi anlaşmaları hükümlerinin vergi kanunları hükümlerine
göre uygulanma önceliği vardır.
Anlaşmalar uyarınca vergilendirme
hakkının hangi devlette olduğu belirlendikten sonra vergilendirme
hakkına sahip olan ülke söz konusu geliri kendi iç mevzuatına göre
değerlendirecek ve vergilendirecektir. Vergi anlaşmalarında vergileme
yetkisi, oranlarla sınırlandırılabilmektedir. Oran sınırlamasının yapıldığı
durumda söz konusu oranlar, kapsama giren işlemler için vergileme tavanını
ifade etmektedir.
Dar mükelleflerin, çifte
vergilemeyi önleme anlaşmaları uyarınca Türkiye’de indirimli vergi oranından
yararlanabilmeleri için, taraf devletin yetkili makamlarından, o
ülkede tam mükellef ve mukim olduklarına dair belge ibraz etmeleri
gerekmektedir.
İKİNCİ
BÖLÜM
KURUM
KAZANCININ TESPİTİ
I-
DAR MÜKELLEF KURUMLARDA KURUM KAZANCININ TESPİTİ
Dar mükellefiyete tabi kurumların
vergiye tabi ticari ve zirai kazançları, tam mükellefiyete tabi olan
kurumlar hakkındaki esaslara göre tespit edilecektir. Dar mükellef
kurumların, Türkiye’de elde ettikleri kazançlar ticari ve zirai kazançlar
dışında kalan gelir unsurlarından (ticari kazanç gibi tespit edilmesi
gereken kazanç ve iratlar dahil) ibaret bulunması
halinde, vergiye tabi safi kurum kazancı, Gelir Vergisi Kanunu’nun;
ücret, serbest meslek kazancı, gayrimenkul sermaye iradı, menkul sermaye
iradı, diğer kazanç ve iratlar hakkındaki hükümlerine göre tespit
olunacaktır.( KVK Md. 22/1-2)
Kurum kazançlarının dar
mükellefiyet esasında tespitinde ayrıca aşağıdaki indirimlerin yapılması kabul
edilmez.
§
Hesabına
yaptıkları alım satımlar için ana merkeze veya Türkiye dışındaki şubelere
verilen faizler, komisyonlar ve benzerleri.
§
Türkiye’deki
kurumun kazancının elde edilmesi ve idame ettirilmesiyle ilgili olan ve
emsallere uygunluk ilkesi uyarınca belirlenecek dağıtım anahtarlarına göre
ayrılan paylar ile Türkiye’deki kurumun denetimi için yabancı ülkelerden gönderilen
yetkili kişilerin seyahat giderleri hariç olmak üzere, ana merkezin veya Türkiye
dışındaki şubelerin genel yönetim giderlerine veya zararlarına katılmak üzere
ayrılan paylar.
A- YABANCI ULAŞTIRMA KURUMLARINDA
KAZANÇ TESPİTİ
Dar mükellef
durumunda olan kurumların vergiye tabi ticari kazançlarının, tam mükellefiyete
tabi olan kurumlar hakkındaki esaslara göre tespit edileceği belirtilmişti.
Niteliği itibariyle ticari kazanç olan, ulaştırma işlerinden elde
edilen kazanç da bu esaslar çerçevesinde ticari kazanç hakkındaki hükümlere
göre belirlenecektir. Ancak, kanuni ve iş merkezleri Türkiye’de bulunmayan
kurumların ulaştırma işlerinden elde ettikleri vergiye tabi kazancın
tespiti birtakım güçlükler arz ettiğinden, ulaştırma işleri ile uğraşan
yabancı kurumların vergiye tabi kazancının tespiti vergi kanunlarında ayrı
esaslara bağlanmıştır (KVK Md. 23).
1-
Arızi Olarak Yapılan Taşıma İşleri
Gelir ve Kurumlar Vergisi
Kanunlarında diğer kazanç ve iratlar için daimi temsilci veya işyeri
koşulu aranmamıştır. Bu işlere ilişkin (her taşıma için ayrı) beyanname
yabancı kurum veya Türkiye’de namına hareket eden kimse tarafından
verilecektir.
Özet olarak
denilebilir ki; yabancı ulaştırma kurumlarının (deniz, kara, hava)
arızi olarak yaptıkları taşımalardan sağladıkları kazançlar, KVK’nın 3, 23; GVK’nın 82, 101/4.
maddelerinde vergi mevzuuna alınmış; vergileme için, arızi kazancı
doğuran faaliyetin (işyeri ve daimi temsilci bulundurma veya taşınan
yükün Türk menşeli olması gibi başkaca koşullar aranmaksızın) Türkiye’de
ifası veya Türkiye’de değerlendirilmesi yeterli sayılmıştır (GVK
Md. 7/7).
Yabancı ulaştırma kurumlarında
taşımacılık faaliyetinin Türkiye’de ifası, deniz ve hava ulaşımında
yolcu veya yükün Türkiye’deki limandan alınması, kara taşımacılığında
ise yolcu veya yükün Türkiye hudutları içinde bir yere boşaltılması
veya bir yerden taşıta yüklenmesini içerir (KVK Md. 23/3).
Türkiye’de değerlendirme
ise bedelin Türkiye’de tahakkuk ettirilerek ödenmesini veya bedel yabancı
memlekette ödenmekle birlikte Türkiye’deki kurumun giderlerine intikal
ettirilmesini veya kârından ayrılmasını ifade eder. Taşıtanın yabancı
olması, taşıma sözleşmesinin yurt dışında akdedilmiş bulunması
veya ödemenin yurt dışında yapılmış olmasının vergilemeye hiçbir
etkisi bulunmamaktadır.
2-
Devamlı Olarak Yapılan Taşıma İşleri
Türkiye’de VUK hükümlerine
uygun işyeri olan veya daimi temsilci bulunduran yabancı ulaştırma
kurumlarının bu yerlerde veya bu temsilciler tarafından KVK’nın 23. maddesinde belirtilen ulaştırma işlerini
yapmaları halinde sağladıkları kazançlar anılan maddenin 2. bendinde
öngörüldüğü şekilde götürü usulde vergilendirilecektir.
KVK’nın 23. maddesi uyarınca yolcu,
yük ve bagaj taşımalarına ilişkin sözleşmelerin Türkiye’deki işyerinde
veya daimi temsilci tarafından yapılmış olması veya taşıma bedellerinin
Türkiye’de ödenmiş bulunması ticari kazancın oluşması için yeterli
sayılmaktadır.
3-
Kurum Kazancının Hesaplanması
Vergiye tabi safi kurum kazancı,
Türkiye’de elde edilen hasılata ortalama emsal kar oranlarının uygulanması
suretiyle hesaplanacaktır. Taşımacılık işini arızi veya devamlı olarak
yapan kurumun vergiye tabi kazançları bu suretle hesaplanacaktır.
a- Türkiye’de Elde Edilen Hasılat
aa- Kara Ulaştırmalarında
Yolcu, Yük ve Bagaj Taşıma Ücreti
Türkiye sınırları içinde
yapılan kara ulaştırmalarında, bilet bedeli ile birlikte yolcu, yük
ve bagaj ücreti, gider karşılıkları vb. adlarla alınan paraların tamamı
Türkiye’de elde edilmiş hasılat sayılır. Bilet, Türkiye’de satılmış
olmasa dahi yolculuğun Türkiye sınırları içinde geçen kısmına ilişkin hasılat
Türkiye’de elde edilmiş sayılır.
ab- Deniz ve Hava
Ulaştırmalarında Yolcu, Yük ve Bagaj Taşıma Ücreti
Türkiye’deki yükleme limanlarından
yabancı ülkelerdeki varış limanlarına veya diğer bir kurumun gemisine
aktarma yapılacak yabancı limana kadar cereyan eden deniz ve hava
ulaştırmalarında yolcu, yük ve bagaj taşıma ücreti olarak her türlü
ad altında alınan paralar Türkiye’de elde edilmiş hasılat sayılır.
Taşıma ücreti ile birlikte alınan gider karşılıkları da hasılata dahildir.
ac- Diğer Kurumlar
Hesabına Satılan Biletler ve Yapılan Navlun Sözleşmesi İçin Alınan
Komisyon ve Ücretler
Yabancı ulaştırma kurumlarının,
Türkiye dışında cereyan eden ulaştırma işleri için başka kurumlar
hesabına Türkiye’de sattıkları yolcu ve bagaj biletleri ile Türkiye’de
yaptıkları navlun sözleşmeleri karşılığında aldıkları komisyon
ve ücretler de Türkiye’de elde edilmiş hasılat sayılır.
Diğer taraftan, bu işleri yapanlar
bilet ve navlun bedelleri ile birlikte, Türkiye’deki bazı kurumlar
adına aidat veya hisseler tahsil ederler ve bunlar için de bir komisyon
alırlarsa bu komisyonlar da Türkiye’de elde edilmiş hasılat kapsamında
değerlendirilir.
b- Ortalama Emsal Oranları
Ortalama
emsal kâr oranları KVK’nın 23. maddesinde
belirtilmiştir. Söz konusu maddede düzenlenen oranlar aşağıdaki gibidir.
- Kara ulaştırmaları için
% 12,
- Deniz ulaştırmaları için
% 15,
- Hava ulaştırmaları için
% 5.[1]
c- Kazancın Hesaplanması
Yabancı
ulaştırma kurumları ile bunları Türkiye’de temsil eden şube veya
acenteler bir “hasılat defteri”
tutmak ve bu deftere Türkiye’de elde ettikleri hasılatı tarih sırasıyla
ve ayrıntılı olarak kaydetmek zorundadırlar. Bu mükelleflerin bunun
dışında ayrıca defter tutmalarına gerek bulunmamaktadır.
Hasılat defterinde yer alan hasılat
toplamına o yıl için tespit edilen ortalama emsal kâr oranı uygulanarak
dar mükellef kurum kazancı bulunur.
Örneğin, bir yabancı kurumun Türkiye’de
mevcut acentesi aracılığıyla 2.500.000 TL hava taşıma hasılatı, 640.000 TL kara
taşıma hasılatı ve 1.480.000 TL deniz taşıma hasılatı elde ettiğini varsayalım.
Bu kurumun vergiye tabi kazancı aşağıdaki gibi hesaplanacaktır:
2.500.000
x 0,05 = 125.000 TL,
640.000
x 0,12 = 76.800
TL,
1.480.000
x 0,15 = 222.000 TL, olmak üzere toplam
423.800 TL
d- Hesaplanacak Vergiler
Hesaplanacak
kazanç tutarlarına kurumlar vergisi oranının uygulanması suretiyle, tarh
edilecek kurumlar vergisi tutarına ulaşılacaktır.
Çeşitli ülkelerle imzalanmış
olan çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarında ulaştırma faaliyetlerinden
elde edilen kazançların vergilendirilmesine ilişkin farklı düzenlemeler
yer almaktadır. Yabancı ulaştırma kurumlarının vergilendirilmesinde;
öncelikle ilgili ülkeyle imzalanmış çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları
hükümleri dikkate alınmalıdır.
B- YABANCI FON KAZANÇLARININ
VERGİLENDİRİLMESİ
KVK’nın 2. maddesinin birinci
fıkrasında belirtilen yabancı fonların, SPK tarafından verilen portföy yöneticiliği yetki belgesine sahip tam mükellef
şirketler aracılığıyla, organize bir borsada işlem görsün veya görmesin her
türlü menkul kıymet ve sermaye piyasası aracı, vadeli işlem ve opsiyon
sözleşmesi, varant, döviz ve emtiaya dayalı vadeli
işlem ve opsiyon sözleşmesi, kredi ve benzeri finansal varlıklar ve kıymetli
maden borsalarında yapılan emtia işlemlerinden elde ettikleri kazançları
nedeniyle portföy yöneticiliği yapanlar, KVK’nın 5/A
maddesinde belirtilen şartların birlikte gerçekleşmesi kaydıyla; söz konusu
fonlar için daimi temsilci, bunların işyerleri de bu fonların işyeri veya iş
merkezi sayılmaz. Bu kazançlar için beyanname verilmez, diğer kazançlar nedeniyle
beyanname verilmesi halinde bu kazançlar beyannameye dahil
edilmez.[2]
İlgili kurumların bu kapsama giren kazançları dışında başka kazançları bulunması
halinde bunlar genel esaslara göre vergilenecektir. Bu kapsamdaki kazanç
istisnalarının, söz konusu fonların Türkiye kaynaklı gelirleri üzerinden
yapılacak vergi kesintilerine şümulü yoktur.
KVK’nın 5/A maddesinde belirtilen
şartlar şunlardır;
a) Fon adına tesis edilen
işlemlerin portföy yöneticiliği yapan şirketin mutat
faaliyetleri arasında yer alan işlemlerden olması,
b) Portföy yöneticiliği yapan
şirketin, emsale uygun koşullarda yabancı fonla birbirlerinden bağımsız olması,
c) Portföy yöneticisi şirketin
ücretinin emsallere uygun olması ve transfer fiyatlandırması raporunun süresinde
verilmesi,
ç) Portföy yöneticiliği yapan
şirketin ve ilişkili olduğu kişilerin yabancı fonun kazançları üzerinde, (sağladığı
hizmet mukabilinde her ne ad altında olursa olsun hesaplanan bedeller
düşüldükten sonra) doğrudan veya dolaylı olarak %20’den fazla hak sahibi
olmaması.
Yukarıda belirtilen şartların
ihlal edilmesi durumunda ilgili hesap dönemi için portföy
yöneticiliği yapan şirket, fonun Türkiye’de daimi temsilcisi sayılır. Ancak,
sadece hizmet bedelinin emsaline nazaran daha düşük olası nedeniyle şartların
ihlal edilmesi durumunda, sadece portföy yöneticiliği
yapan şirket adına transfer fiyatlandırmasına yönelik olarak gerekli tarhiyat
yapılmakla yetinilir.
Portföy yöneticiliği yapan
şirketin, yukarıda belirtilen şartları sağlamak kaydıyla yabancı fondaki
pay sahipliğinden doğan kazançları da kurumlar vergisinden müstesnadır. Fon
kazancından portföy yöneticiliği yapan şirkete düşen
kısmın hesabında, bu şirkete yönetim ücreti, teşvik, prim, performans ücreti
gibi her ne nam adı altında olursa olsun ödenen ücretler dikkate alınmaz.
Türkiye’de bulunan taşınmazlar,
aktif büyüklüğünün %51’inden fazlası taşınmazlardan oluşan şirketlere ait hisse
senetleri veya ortaklık payları veya bunlara ilişkin vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri, nakdi uzlaşmayla sonuçlananlar dışında
emtiaya dayalı vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri, sigorta sözleşmeleri ve
bunlara ilişkin vadeli işlem ve opsiyon sözleşmelerinden elde edilen kazançlar
bu uygulama kapsamına girmez.
II-
TAM MÜKELLEF KURUMLARDA KURUM KAZANCININ TESPİTİ
A- KURUM KAZANCININ NİTELİĞİ
Kurumlar vergisi, KVK’nın 6. maddesi uyarınca kurumların ilgili dönem safi
kurum kazançları üzerinden hesaplanacaktır. KVK’nın
anılan maddesinde GVK’nın ticari kazanç hakkındaki
hükümlerine gönderme yapılmış olup; tam mükellef kurum kazancının tespitinde
GVK’nın ticari kazanç hakkındaki hükümleri uygulanacaktır.
Ticari kazançların tespitine
ilişkin GVK’nın 38. maddesi hükmü şöyledir.
“Bilanço
esasına göre ticari kazanç, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve
başındaki değerler arasındaki müspet farktır.
Bu
dönem zarfında sahip veya sahiplerce;
-
İşletmeye ilave olunan değer bu farktan indirilir,
-
İşletmeden çekilen değerler ise bu farka ilave olunur.
Ticari
kazancın bu suretle tespit edilmesinde VUK’un değerlemeye
ait hükümleri ile bu Kanun’un 40 ve 41. madde hükümlerine uyulur.”
Bu çerçevede kurum ticari
kazancının tespitinde KVK’da yer alan hükümlerle birlikte
ve öncelikle GVK’nın 38, 40 ve 41. madde hükümlerinin
göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
GVK’nın 2. maddesinde sayılan kazanç
ve iratlar şunlardır; ticari kazançlar, zirai kazançlar, ücretler,
serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul
sermaye iratları, diğer kazanç ve iratlar.
KVK’nın 6. maddesi uyarınca kurumların
yukarıda sayılan gelir kaynaklarından elde ettiği bütün kazançlar
“kurum kazancı” adı altında birleştirilir
ve kurum ticari kazancı olarak değerlendirilir. Bu bakımdan, kurum kazancını
meydana getiren gelir unsurları ne olursa olsun tamamına GVK’nın ticari kazancın tespitine ilişkin hükümleri
uygulanacaktır.
GVK uyarınca ticari kazanç öz
sermaye kıyaslaması yoluyla tespit edilmektedir. Tekdüzen Hesap Planı’nda
öngörülen kazanç tespiti sistemi farklıdır. Bu sistemde ticari kazanç gelir
tablosu hesaplarının (gelir ve gider unsurlarının izlendiği hesapların)
karşılaştırılması suretiyle bulunmakta, daha sonra KKEGd
niteliğindeki giderler (ki bunlar genellikle ilgili gider hesaplarının
detayında izlenmektedir) bulunan ticari kazanca eklenerek mali kazanca
ulaşılmaktadır. Diğer taraftan THP uyarınca gelir hesaplarına kaydedilen bazı
tutarların mükerrer vergilemenin önlenmesi amacıyla ticari kârdan düşülmesi
gerekebilir. Bunun en belirgin örneği KKEGd olarak
dikkate alınmış reeskont giderinin izleyen dönemde
hasılat yazılmasıdır.
Gelir tablosu hesaplarının
karşılaştırılması suretiyle 690 no.lu hesapta tespit edilen kazanç veya kayıplar
ticari kâr veya zarardır. Ticari kâr/zarardan, mali kâr/zarara ulaşabilmek için
dönem sonu itibariyle mali kanunların öngördüğü düzeltme işlemlerinin yapılması
gerekmektedir.
Sonuç olarak mali kârın
tespitinde; THP’de hangi hesaba kaydedilmiş olursa olsun
KVK’nın 8 ve GVK’nın 40.
maddesinde sayılan giderler hasılattan indirilecek, diğer taraftan KVK’nın 11 ve GVK’nın 41.
maddesinde düzenlenen indirilmeyecek giderlere ilişkin hükümler de göz önünde
bulundurulacaktır. Bunu sağlamak amacıyla, THP gelir tablosu hesaplarının
kapatılmasında, gider ve gelir unsurlarının mali mevzuat açısından nasıl
nitelendiği dikkatle irdelenmelidir.
KVK’nın 10. maddesinde kurumlar
vergisi beyannamesi üzerinden dönem kârından indirim konusu yapılabilecek
unsurlar düzenlenmiştir. Bu hüküm uyarınca dönem kurum kazancından, istisnalar
uygulanmadan önce, maddede düzenlenen indirimlerin yapılması gerekmektedir.
GVK, KVK ve VUK’ta
düzenlenen söz konusu gider ve indirimlerin uygulanmasından sonra kalan kazanç
kısmından, KVK’nın 5. maddesinde sayılan istisnalar
ve kurumların kendi kanunlarında yer alan diğer istisnalar mahsup edilecektir.
Kurum kazancının tespitinde
hasılattan indirilecek ve indirilemeyecek giderler aşağıda iki ana başlık
altında özetlenmiştir. Beyanname üzerinde yapılacak diğer indirim ve istisnalar
ise izleyen bölümde açıklanmıştır.
B- KONTROL EDİLEN YABANCI KURUM
KAZANÇLARI
5520 sayılı KVK ile kontrol
edilen kurum tanımı yapılmış ve bu kapsama giren (yabancı) kurumların kazancının
da Türkiye’deki ilgili tam mükellef kurum kazancına dahil
edilerek vergilendirilmesi öngörülmüştür. 5520 sayılı Kanunla getirilen bu
vergi güvenlik müessesesi KVK’nın 7. maddesinde düzenlenmiştir.
1- Kontrol Edilen
Yabancı Kurum
Yurt dışındaki bir kurumun kontrol edilen
yabancı kurum sayılabilmesi için bu kurumun sermayesinin, kâr
payının veya oy kullanma hakkının en az %50’sinin doğrudan veya dolaylı olarak, ayrı ya da
birlikte tam mükellef gerçek kişi ve kurumlara ait olması gerekmektedir.
Yurt dışı iştirakin kontrol edilen yabancı
kurum olup olmadığının tespitinde, kontrol oranı olarak ilgili hesap dönemi
içinde herhangi bir tarihte sahip olunan en
yüksek oran dikkate alınacaktır.
Yurt dışı iştirake ilişkin iştirak payının (sermaye, kâr payı veya
oy kullanma hakkının) tamamının, yurt dışı iştirakin hesap döneminin
kapanmasından önce herhangi bir tarihte muvazaa olmaksızın elden çıkartılmış
olması halinde ilgili yurt dışı iştirak hakkında 7. madde hükümleri uygulanmayacaktır.
Madde metninde geçen “doğrudan veya dolaylı” ve “ayrı
ayrı ya da birlikte” ifadeleri ile yurt dışındaki iştirakin ortaklık
paylarının grup şirketleri veya gerçek kişiler arasında paylaştırılarak,
maddede belirtilen kontrol oranının altında kalınmak suretiyle vergileme kapsamı
dışına çıkılmasının engellenmesi amaçlanmaktadır.
Tam mükellef kurumlar ile birlikte tam mükellef gerçek kişilerin
kontrol edilen yabancı kuruma ortak olmaları
halinde, gerçek kişilerin elinde bulunan hisse senetleri de yurt dışında kurulu
şirketin kontrol edilen yabancı kurum olup olmadığının tespitinde
dikkate alınacaktır.
Örneğin, Türkiye’de tam
mükellef olan (A) Kurumu, (S) ülkesinde kurulu (B) Kurumunun sermayesine %60 oranında iştirak etmektedir. (T)
ülkesinde kurulu (C) Kurumunun ise %50 hissesi (B) Kurumuna aittir. (C)
Kurumunun %20 hissesi ise yine Türkiye’de tam mükellef olan gerçek kişi (D)’ye
aittir. Bu durumda, (A) Kurumu, (C) Kurumuna dolaylı olarak (%60 x %50) %30
oranında iştirak etmektedir. Diğer taraftan, gerçek kişi (D)’nin de (C) Kurumuna doğrudan %20 oranında iştirak ettiği dikkate alındığında, (A) Kurumu ve gerçek
kişi (D)’nin, (C) Kurumuna toplam iştirak
oranı %50 olduğundan (C) Kurumu ile tam mükellef (A) nın
ortaklık payı nedeniyle (B) kurumu, diğer şartların da gerçekleşmesi halinde
Türkiye’de kontrol edilen yabancı kurum olarak değerlendirilecektir.
Diğer taraftan, Türkiye’de tam mükellef olan (A) kurumu ile gerçek
kişi (D)’nin ilişkili olup olmamasının kontrol edilen yabancı kurum uygulamasında herhangi bir
önemi bulunmamaktadır.
Kontrol edilen yabancı kurum
tespiti yapılırken dolaylı iştirak ilişkisinin birkaç kademeli olması halinde, en sondaki dolaylı iştirake kadar ortaklık
ilişkileri dikkate alınacaktır.
Örneğin, Türkiye’de tam mükellef olan (A) Kurumu, (S) ülkesinde kurulu (B)
Kurumunun sermayesine %100 oranında iştirak
etmektedir. (T) ülkesinde kurulu (C) Kurumunun ise %50 hissesi (B)
Kurumuna aittir. Bu durumda, (A) Kurumu, (C) Kurumuna dolaylı olarak (%100 x %50=) %50 oranında iştirak ettiğinden (C) Kurumu,
diğer şartların da gerçekleşmesi halinde kontrol edilen yabancı kurum
olarak değerlendirilecektir.
2- Yurt Dışı İştirak Kazancının Türkiye’de Vergilendirilmesine
İlişkin Şartlar
KVK’nın 7. maddesinde
belirtilen kontrol oranının sağlandığı yurt dışı iştiraklerin, KVK uygulamasında
“kontrol edilen yabancı kurum” olarak
kabul edilmesi ve dolayısıyla kontrol edilen yurt dışı iştiraklerin kurum
kazançlarının, dağıtılsın veya dağıtılmasın Türkiye’de kurumlar
vergisine tabi tutulabilmesi için aşağıda sayılan şartların birlikte
gerçekleşmesi gerekmektedir.
Yurt dışı iştirakin ilgili yıldaki toplam
gayri safi hasılatının %25 veya daha fazlasının pasif nitelikli
gelirlerden oluşması. Pasif nitelikli gelirler; yurt dışı iştirakin, faaliyeti ile
orantılı sermaye, organizasyon ve eleman istihdamı
suretiyle yürütülen ticari, zirai veya serbest meslek faaliyetlerinden elde
edilen gelirler dışındaki faiz, kâr payı, kira, lisans ücreti, menkul
kıymet satış geliri gibi gelirlerdir. Yurt dışı iştirakin faaliyeti
ile orantılı olmayan sermaye, organizasyon ve eleman istihdamı suretiyle elde edilen ticari, zirai veya
serbest meslek faaliyetlerinden elde edilen gelirler de pasif nitelikli gelir sayılacaktır.
Kontrol edilen yabancı kurumun
iştiraklerinden elde edeceği kâr payları, iştirakleri aktif ticari faaliyetle uğraşsalar dahi
pasif nitelikli gelirdir.
Yurt
dışı iştirakin kazancının (mahallinde) %10’dan daha az oranda gelir ve kurumlar
vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması. Vergi yükü, kanuni veya iş merkezinin
bulunduğu ülkede ilgili dönemde tahakkuk eden ve kâr payı dağıtımına kaynak
olan kazançlar üzerinden ödenen vergiler dahil olmak
üzere toplam gelir ve kurumlar vergisi benzeri verginin, bu dönemde elde edilen
toplam dağıtılabilir kurum kazancı ile tahakkuk eden gelir ve kurumlar vergisi
toplamına oranlanması suretiyle tespit edilir.
Yurt dışındaki
iştirakin ilgili yıldaki gayrisafi hasılat tutarının 100.000 TL karşılığı yabancı paranın üzerinde olması.
İlgili yıldaki toplam gayrisafi hasılatı 100.000 TL’nin altında kalan iştirakler,
diğer tüm koşullar bulunsa dahi kontrol edilen yabancı kurum olarak değerlendirilmeyecektir.
Yabancı kurum hasılatının TL karşılığının tespitinde,
ilgili kurumun hesap döneminin son gününde geçerli, TC Merkez Bankasınca açıklanan döviz alış
kuru esas alınacaktır.
3-
Tam Mükellef Kurumların Kurumlar Vergisi Matrahına Dahil
Edilecek Kontrol Edilen Yabancı Kurum Kazancı
Madde kapsamına giren kontrol edilen yabancı
kurumların Türkiye’de vergiye tabi tutulacak kazancı, zarar mahsubu dahil giderler düşüldükten istisnalar düşülmeden önceki,
vergi öncesi kurum kazançları olacaktır.
Kontrol edilen yabancı kurumun geçmiş yıl
zararları nedeniyle dağıtılabilir kârının olmaması durumunda Türkiye’de
vergilendirilecek bir kazançtan söz edilemeyecektir.
Yurt dışı iştirakten elde edilmiş sayılan
kazancın hesaplanmasında, yurt dışı iştirakin ilgili hesap döneminin kapandığı
tarihte sahip olunan iştirak oranı([3])
(sermaye, kâr payı veya oy kullanma hakkı oranı) dikkate alınacaktır.
Kontrol edilen yabancı kurumun kârının
sermayeye eklenmesi durumunda da söz konusu kazanç 7. madde hükümleri
çerçevesinde vergilendirilecektir.
Tam mükellef kurumlar ile birlikte tam mükellef gerçek kişilerin
kontrol edilen yabancı kuruma ortak olmaları
halinde sadece tam mükellef kurum tarafından elde edilen kazançlar bu
madde kapsamında kurumlar vergisine tabi tutulacaktır.
Kontrol edilen yabancı kurum şartlarının
gerçekleşmesi halinde yurt dışında kurulu iştirakin elde etmiş
olduğu kâr, söz konusu iştirakin hesap döneminin kapandığı ayı içeren hesap
dönemi itibarıyla tam mükellef kurumların kurumlar vergisi matrahlarına
hisseleri oranında dahil edilecektir.
Kontrol edilen yabancı kurumun bulunduğu ülkede on iki ayı aşan bir hesap döneminin
bulunması durumunda, kazancın elde edilme tarihinin belirlenmesinde yurt
dışındaki şirketin hesap dönemi takvim yılı olarak
dikkate alınacaktır.
Öte yandan, kontrol edilen yabancı kurumun
zararlarının söz konusu kuruma iştirak eden tam mükellef kurumların kazançlarının
tespitinde dikkate alınması mümkün bulunmamaktadır.
Tam mükellef kurumların dolaylı iştirak
ettiği kontrol edilen yabancı kurum kazançları da doğrudan iştirak ettiği
yabancı kurum kazançları gibi tespit edilecektir.
Örneğin,
yurt dışındaki (D) Şirketinin 20/5/2015 tarihi
itibarıyla ortaklık yapısı aşağıdaki gibidir:
Tam mükellef gerçek kişi (A) ............................................ %40
Tam mükellef kurum (B) ................................................... %15
Dar mükellef gerçek kişi (C) ............................................. %45
Anılan şirketin bulunduğu ülkede 1 Temmuz -
30 Haziran hesap dönemi olarak kullanılmaktadır. Şirketin hesap
dönemi sonu itibarıyla kurum kazancı 220.000 ABD $ olup, bu kazanç üzerinden,
bulunduğu ülkede ödemiş olduğu kurumlar vergisi ise 13.200 ABD $’dır. Şirketin gayrisafi
hasılatının tamamı pasif nitelikli gelirlerden oluşmaktadır.
30 Haziran 2015 tarihi itibarıyla tam
mükellef kurum (B)’nin aktifinde söz konusu (D)
Şirketinin %5 hissesi bulunmaktadır.
Bu durumda, tam mükellef gerçek kişi (A)’nın elinde bulunan %40’lık ortaklık payı ile tam mükellef
kurum (B)’nin %15’lik ortaklık payı, (D) Şirketinin
kontrol edilen yabancı kurum olup olmadığı hususunda birlikte değerlendirilecek,
bunların anılan şirkete toplam iştirak oranı 20.05.2014 itibarıyla
%55 olduğundan (D) Şirketinin 01.07.2014-30.06.2015 hesap
dönemi için kontrol edilen yabancı kurum olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
(D) Şirketinin tabi olduğu hesap döneminin
kapandığı 30.06.2015 tarihi itibarıyla tam mükellef kurum (B)’nin aktifinde, anılan şirketin %5 hissesi bulunduğundan, bu
tarih itibarıyla şirketin kazancının %5’i, dağıtılsın veya dağıtılmasın tam
mükellef kurum (B) tarafından elde edilmiş kazanç sayılacaktır.
Bu oran dahilinde hesaplanan
(220.000 x %5 =) 11.000 ABD Doları, tam mükellef kurum (B) tarafından 30/6/2015
tarihi itibarıyla elde edilmiş kâr sayılacak ve 2015 yılı ikinci geçici
vergilendirme döneminin ve ilgili yılın kurumlar vergisi matrahına dahil
edilecektir. Kazanç 30/6/2015 tarihli TC MB döviz alış
kuruyla TL’ye çevrilecektir.
4- İştirakin Yurt
Dışında Ödediği Vergilerin Mahsubu
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 33. maddesine
göre, yurt dışındaki iştirakin bulunduğu ülkede ödemiş olduğu gelir ve kurumlar
vergisi benzeri vergiler kontrol edilen yabancı kurumun Türkiye’de
vergilendirilecek kazancı üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilebilecektir.
Örneğin, yukarıdaki örnekte
Türkiye’de vergilendirilen söz konusu kazanca isabet eden [yurt dışı iştirakin
faaliyette bulunduğu ülkede ödenmiş olan (13.200 x %5 =) 660 ABD $] vergi, KVK’nın anılan
maddesinin beşinci fıkrasında yer alan hükümler çerçevesinde tam mükellef B’nin
Türkiye’de hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilebilecektir. Vergi,
kontrol edilen kurum kazancının TL’ye çevrildiği döviz kuru ile TL’ye
çevrilecektir.
Diğer taraftan, kontrol edilen yabancı kurumun bulunduğu ülke
dışındaki ülkelerde ödemiş olduğu gelir ve kurumlar vergisi benzeri vergilerin,
söz konusu kurumun Türkiye’de vergilendirilecek kazancı üzerinden hesaplanan
kurumlar vergisinden mahsup edilmesi mümkün bulunmamaktadır.
5- İştirakin Kâr Paylarını Dağıtması Durumunda
Vergileme
Maddede yurt dışı iştirakin kontrol edilen yabancı kurum kazancı
kapsamında Türkiye’de vergilendirilmiş kazancının, yurt dışındaki kurum
tarafından sonradan dağıtılması halinde elde edilen kâr paylarının daha önce
Türkiye’de vergilendirilmiş kısmı ayrıca vergilendirilmeyecektir. Ancak, daha
sonraki yıllarda, kontrol edilen yabancı kurumun Türkiye’de vergiye tabi
tutulmuş kazancından daha fazla kâr payı dağıtılması halinde, aşan kısmın
kurumlar vergisine tabi tutulacağı açıktır. Vergilemenin daha önce hangi tam
mükellef nezdinde yapıldığının önemi yoktur.
6- Yürürlük
KVK’nın 7. maddesi,
01.01.2006 tarihinden itibaren elde edilen kazançlara uygulanmak ve bu tarihten
geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla,
kontrol edilen yabancı kurumların anılan
tarihten itibaren sona eren hesap dönemlerine ilişkin kurum kazançlarının,
doğrudan veya dolaylı olarak anılan kurumlara iştirak eden kurumlar vergisi
mükelleflerinin kazançlarına hisseleri oranında dahil
edilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, kontrol edilen yabancı kurumun iştirak ettiği
kurumların 01.01.2006 tarihinden önceki hesap dönemlerine ilişkin geçmiş yıl
kârlarının, bu tarihten sonra dağıtılması halinde kazanç, kâr dağıtımının
yapıldığı tarih itibariyle elde edilmiş olacağından, söz konusu kazançların
kontrol edilen yabancı kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerekecektir.
C- KURUM KAZANCININ TESPİTİNDE
İNDİRİLECEK GİDERLER
Kurum kazancının tespitinde
indirilecek giderleri iki alt başlıkta incelemek gerekmektedir. Kurum
kazancından hem GVK’nın 40. maddesinde yer alan
ticari kazancın tespitine ilişkin giderler hem de KVK’nın
8. maddesinde yer alan giderler indirilebilecektir.
1-
Gelir Vergisi Kanunu Uyarınca Hasılattan İndirilecek Giderler
Ticari kazancın tespitinde
hasılattan indirilebilecek giderler GVK’nın 40. maddesinde
düzenlenmiştir. Bu giderler aşağıda kısaca açıklanmıştır.
a- Genel Giderler
Ticari kazancın elde edilmesi
ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderler GVK’nın
40/1. maddesi uyarınca dönem hasılatından indirilir.
Genel giderler işletme
organizasyonunun gerektirdiği giderlerdir. Bu giderlerin oluşumu genelde
yapılan faaliyetin niteliğinden doğrudan etkilenmez. Giderin türü ise
işletmenin faaliyet türü ve genişliğine göre farklılık gösterebilir. Bu nedenle
bu giderlere GVK’da herhangi bir kapsam
çizilmemiştir.
Genel giderlerin ticari
kazancın tespitinde dönem hasılatından düşülmesi için aşağıdaki koşulların
gerçekleşmesi gerekir.
§
Yapılan
gider, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesiyle ilgili olmalıdır. İlgililikten kasıt, giderin yapılması ticari faaliyetin
icrası veya devamı için gerekli olmasıdır. Yapılan giderin bu kapsamda dönem
ticari hasılatından düşülebilmesi, işle ilgisinin açık bir şekilde
kurulabilmesine ve işletme için yararının belli olmasına bağlıdır.
§
Giderin
yapılması ticari kazancın elde edilmesi amacına yönelik olmalıdır. Giderlerin
ticari kazanç elde etme amacına yönelik olup olmaması hususu işletme faaliyeti
ve gider türüne göre belirlenmelidir. Keyfilik unsuru taşıyan giderlerin genel
gider olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır.
§
Ticari
kazançtan, ancak vergi konusuna giren kazançlara ilişkin giderler indirilebilir.
Vergiden istisna edilen kazançlara ilişkin giderler vergiye tabi diğer kazançlardan
indirilemez. Giderlerin bu açıdan ayırımı muhasebeleştirme aşamasında
yapılmalıdır.
§
Bir
giderin indirim konusu yapılabilmesi için, maliyet unsuru olarak dikkate alınmasının
zorunlu olmaması gerekir. Maliyet bedeline dahil
olması gereken harcamaların gider kaydı mümkün bulunmamaktadır. Bu durum
üretilen mamul ve hizmetler, satışı yapılan mallar ile amortismana
tabi iktisadi kıymetler için geçerlidir.
GVK’nın 40/1. maddesi, bir çerçeve
hüküm olup, genel giderler madde metninde ayrıntılı olarak belirtilmemiştir. Bu
kapsamda değerlendirilecek giderlerden en sık karşılaşılanları aşağıdaki gibi
sayabiliriz:
§ Üretim birimleriyle ilgili
olmayan idari personel ve diğer personele ödenen ücretler, yardımlar,
ikramiyeler ve diğerleri.
§ Isıtma, aydınlatma, su ve
telefon giderleri. Bu giderler dönemsellik ilkesi dikkate alınarak tahakkuk
esasına göre giderleştirilir. Bununla birlikte, elektrik
telefon gibi kamusal hizmetlerin dönem kapandıktan sonra gelen faturaları
ilgili olduğu dönemde gider kaydedilebilir.
§ İşyerleri için ödenen kira
bedelleri.
§
Üretim birimleri dışında kullanılan alet, edevat ve
makinelerin kira giderleri.
aa- Taşıt Araçlarının
Kira Giderleri
Kiralama
yoluyla edinilen veya işletmeye dahil olan ve işte
kullanılan taşıtların giderleri GVK’nın 40/5. maddesi
uyarınca giderleştirilmektedir. Bu giderler; genel
olarak taşıtların tamir, bakım, yakıt, vb. kullanıma ilişkin giderlerdir.
180 Seri no.lu
Gelir Vergisi Genel Tebliği uyarınca finansal kiralama yoluyla edinilen
taşıtların finansal kira giderleri ile taşıt kiralama faaliyetleri ile uğraşan
işletmelerden kiralanan taşıtların kira giderleri ise genel gider
niteliğindedir. Giderin vasfı, kiracı açısından kiraya verenin ne iş yaptığına
göre değişmeyeceğinden, faaliyet konusu taşıt kiralaması olmayan işletmelerden
veya kişilerden kiralanan binek otomobillerinin kira giderleri de genel gider
olarak değerlendirilir.
ab- Temsil ve
Ağırlama Giderleri
İşletmelerin,
mevcut veya muhtemel müşteri, firma yönetici veya temsilcilerine fiilen
karşılıksız ancak özünde karşılık bekleyerek sundukları hizmet bedelleri temsil
ve ağırlama giderleri adı altında genel gider olarak değerlendirilir.
Bu tür harcamaların genel
özelliği, yapılan harcamaların muhatabının işletme ile ticari bağlantısı olan
veya olması muhtemel olan kişi veya firmalar olmasıdır. Ancak, bu giderlerle
kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi arasındaki illiyet bağının açıkça
kurulabilmesi gerekir.
Temsil ve ağırlama giderleri
için önemli bir diğer husus, ticari kazancın elde edilmesi veya idame
ettirilmesi ile işletme sahibi veya sahiplerinin kişisel tercihlerine bağlı
olarak harcama yapılması arasındaki ayrımın güç olmasıdır. Bu nedenle, bu kapsamda
değerlendirilecek her giderin işle ilişkisi izah edilebilmelidir.
ac- Sigorta
Giderleri
İşletme
aktifinde bulunan, bina, taşıt ve benzeri nitelikte aktif kıymetlerin kaza, yangın,
deprem, sel basması, hırsızlık vb. gibi risklere karşı sigortalanması nedeniyle
tahakkuk ettirilen veya ödenen sigorta primleri genel gider niteliğindedir.
Sigorta giderlerinin ticari
kazançtan indirilmesinde dönemsellik ilkesine göre (sigorta süresi dikkate
alınarak) ayırım yapılmalı ve gelecek yıllara ilişkin gider kısımları
aktifleştirilmelidir. Ancak, taşıma sigortası gibi belli bir süreyi içermeyen
sigortalamalara ilişkin giderlerin herhangi bir ayırıma tabi tutulması zorunlu
değildir.
ad- Finansal
Kiralama Giderleri
VUK’un mükerrer 290. maddesinde
düzenlenen finansal kiralamalara ilişkin olarak ödenen faizler genel gider
olarak hasılattan indirilebilecektir.
ae- Reklam
Giderleri
Mal ve hizmet üretimi, dağıtımı
ve ticaretini yapan işletmeler; satışları artırmak, mal ve hizmetleri tanıtmak
amacıyla yaptıkları reklamlara ilişkin olarak ortaya çıkan giderleri, genel
gider olarak ticari kazançtan indirebileceklerdir.
Reklam giderleri genel olarak
yapıldıkları dönemde ticari kazançtan indirilirler. Ancak yapılan giderler
birden fazla dönemi kapsıyorsa gelecek yıllara ait giderlerin aktifleştirilerek
ilgili oldukları dönemde giderleştirilmesi gerekir.
Örneğin, başkalarının arazilerine,
binalara veya yol kenarlarına konulan reklam panoları için yapılan harcamalar
reklam gideri olmakla birlikte, bu kıymetlerin aktifleştirilerek bedellerinin amortisman yoluyla gider yazılması gerekmektedir.
Bunun yanında, meşrubat veya
dondurma örneklerinde olduğu gibi bazı malların satışı için bayilere emanet
olarak verilen tertibat ve teçhizat, mal satan işletmelerin mülkiyetinde olup
bunların temini için yapılan harcamaların da amortisman
yoluyla gider yazılması gerekir.
Toplum veya işletme için önemli
olan günlerde işletmeyi tanıtıcı eşantiyonların dağıtılması da reklam gideri
kapsamında değerlendirilir. Ancak bu tür giderlerin toplam tutarının işletmenin
ticaret hacmi ile orantılı olması gerekmektedir.
af- İlan ve
Duyurular
Şirket ortaklarından birinin
ölümü, adres ve iş değişiklikleri, eleman temini gibi hallerde, üçüncü
şahıslara duyuru kapsamında gazetelere verilen ilanlara ilişkin harcamalar
genel gider yazılabilir. Ancak ölen şahsın ailesine veya yakınlarına başsağlığı
dilemek amacıyla yapılan ilan giderleri ile şirketin iş ilişkisinde bulunduğu
kişiler için aynı amaçla yapılan ilan giderleri ve çelenk masraflarının ticari
kazançtan indirilmesi mümkün değildir.
ag- Mesleki Dernek ve Birliklere Ödenen
Gider Katkı Payları
Ticaret ve Sanayi Odaları ve
Borsaları gibi kanunla kurulmuş olan mesleki teşekküllere ilişkin aidat
ödemeleri genel gider olarak değerlendirilir. Ancak, bunun dışında kalan ve
ilgililere mesleki, ekonomik ve sosyal yönlerden yardımcı olma, üretim ve
ticaretin verimli gelişmesini sağlama, sorunların çözülmesine yardımcı olmak
gibi amaçlarla kurulan dernekler ve birliklere, giderlere katılma payı veya
başka isimler altında yapılan ödemeler keyfilik taşıdığından ticari kazançtan
indirilemez.
ah- Yurt Dışı
Büro Giderleri
Münhasıran Türkiye’deki kuruluş
için yurt dışında açılmış büroya ilişkin masraflar VUK hükümlerine göre ispat
edici kağıtlarla tevsik edilmek koşuluyla gider olarak
kaydedilebilir.
aj- Pazarlama
Satış Dağıtım Giderleri
Pazarlama, satış ve dağıtım
giderleri genel gider mahiyetinde olup, üretilen mal ve hizmet maliyetine
girmez. Bu giderlerden dönem sonu stoklara da pay verilmesi zorunlu olmayıp,
yapıldıkları dönemde doğrudan sonuç hesaplarına intikal ettirilir.
Ambalaj malzemeleri de bu
kapsamda değerlendirilecek ancak, ambalajlı olarak piyasaya sunulması zorunlu
olan mallara ilişkin ambalaj giderleri mal maliyetleri içine dahil
edilecektir.
Uygulamada işletmeler
satışlarını artırabilmek, rekabet edebilmek ve piyasadaki yerlerini
sağlamlaştırmak amacıyla direkt tüketiciye, bayilere veya diğer satıcı firmalara
yönelik olarak hediye kampanyaları düzenlemektedirler.
Bu şekilde verilen hediyeler
firmaların kendi ürettikleri mamuller olabileceği gibi, başka firmalardan temin
edilen mallar da olabilmektedir. Hediye olarak dağıtılan ürünler işletme
dışından temin ediliyorsa bunların alış faturaları gider yazılacaktır. Hediye
dağıtımına ilişkin bilgi ve belgelerin saklanması, giderin ticari işle
ilgisinin ise tevsik edici vesikalarla her zaman ispatlanabilmesi gerekmektedir.
İşletme kendi ürettiği
mamulleri hediye/numune olarak dağıtıyorsa önce bu mamuller emsal bedeliyle
hasılat yazılacak daha sonra da aynı tutarlar gider olarak dikkate alınacaktır.
Bayilere
veya satıcılara çekiliş sonucu veya çekiliş olmaksızın verilen hediyeler prim
niteliğindedir. Bu nedenle satıcı firma hediye bedeli için bayi adına fatura
düzenleyecek, bayi ise anılan fatura tutarı kadar iskonto
veya prim faturası düzenleyecektir ([4]). Bedelsiz verilen mallar da aynı kapsamda değerlendirilecektir.
İşletme personeline alınan
hediyeler ise ayni olarak ödenen ücret niteliğindedir. Bu tür giderlerin ücret
ödemesi gibi stopaja konu edilmesi gerekmektedir.
b- Götürü Gider Uygulaması
4108 sayılı
Kanunla GVK’nın 40/1. maddesine eklenen hüküm
uyarınca; ihracat, yurt dışında inşaat, onarma, montaj ve taşımacılık
faaliyetlerinde bulunan mükellefler bu bentte yazılı giderlere ilaveten bu faaliyetlerden
döviz olarak elde ettikleri hasılatın binde beşini aşmamak şartıyla yurt dışındaki
bu işlerle ilgili giderlerine karşılık olmak üzere, götürü olarak
hesapladıkları giderleri de ticari kazançlarından indirebileceklerdir. Götürü gider uygulanmasına
ilişkin esasları şöyle özetleyebiliriz ([5]).
ba- Götürü Gider
Kaydedebilecek Mükellefler
Götürü gider uygulamasından,
ihracat, yurt dışında inşaat, onarma, montaj ve teknik hizmetler ile
taşımacılık faaliyetinde bulunan tam ve dar, gelir ve kurumlar vergisi
mükellefleri yararlanacaktır. Bu tür faaliyetleri bulunmayan mükellefler götürü
gider uygulamasından yararlanamayacaklardır. Diğer taraftan dar mükelleflerden
Türkiye ile yabancı memleketler arasında ulaştırma işi yapanlar da götürü gider
uygulamasından yararlanamayacaktır.
bb- Götürü Gider
Hesaplanmasına Esas Olacak Hasılat
Götürü gider tutarı, ihracat ve
yurt dışında yapılan inşaat, onarma, montaj, teknik hizmetler ile taşımacılık
faaliyetlerinden döviz olarak elde edilen hasılat üzerinden hesaplanacaktır.
İlgili
mevzuat çerçevesinde yapılan serbest ihracat, kredili ihracat, konsinyasyon ve müşterek hesap yoluyla ihracat,
prefinansman yoluyla ihracat, bedelli ticari numune ihracatı, serbest bölgelere
yapılan ihracat, sınır ve kıyı ticareti yoluyla yapılan ihracat ve diğer bütün
ihracat ve yurt dışı taşımacılıktan döviz cinsinden sağlanan hasılat, üzerinden
götürü gider hesaplanacak hasılat tutarına dahil
edilecektir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne Türk Lirası karşılığı yapılmış
ihracat da döviz cinsinden hasılat olarak kabul edilecek ancak, bunun dışında
Türk Lirası karşılığı yapılan ihracat hasılatı, üzerinden götürü gider
hesaplanacak hasılat tutarına dahil edilmeyecektir.
Yurt dışında ortak olunan
firmalara ayni sermaye olarak mal gönderilmesi şeklinde yapılan ihracat ile
müteahhitlerin yurt dışındaki şantiyelerine, şube, büro, temsilcilik ve acentelik
gibi yerlere mal göndermeleri durumunda anılan mal bedelleri de ihracat
hasılatı kapsamına dahil edilecektir.
Geçici
kabul rejimi çerçevesinde ithal edilen mamul ve yarı mamul maddelerin Türkiye’de
bir işlem gördükten sonra ihracatından sağlanan döviz hasılatı da götürü gider
uygulamasına konu olabilecektir.
İhraç kaydıyla yapılan mal
teslimlerinde ihracat hasılatı üzerinden götürü gider ihracatçı tarafından
hesaplanacaktır ([6]).
Her türlü yurt dışı taşımacılık
faaliyetinden tam mükellef kurumlarca döviz olarak sağlanan hasılat, götürü
gider uygulamasına konu olabilecektir. “Yurt dışı taşımacılık” ifadesinden,
başlangıç veya bitiş noktasından herhangi biri veya her ikisi yurt dışında
bulunan taşımacılık işlerinin anlaşılması gerekir. Yük taşımacılığının yanı
sıra yolcu taşımacılığından sağlanan hasılat da götürü gider uygulamasına konu
olabilecektir.
İnşaat,
onarma, montaj ve teknik hizmet faaliyetlerinde götürü gider uygulamasına esas
alınacak hasılat, mükelleflerin bu faaliyetlerinden elde ettikleri döviz
cinsinden yurt dışı hasılatı ifade etmektedir.
Yurt dışında yapılan inşaat,
onarma, montaj ve teknik hizmetlere ilişkin faaliyetlerin zararla sonuçlanmış
olması, götürü gider hesaplamasına engel teşkil etmemektedir. Bu durumda,
götürü olarak hesaplanan giderler, bu zararları artırıcı bir unsur olacak ve
genel hükümler çerçevesinde indirim konusu yapılacaktır.
bc- Hasılatın
Türk Lirasına Çevrilmesi
Döviz
olarak elde edilen ihracat hasılatı ve taşımacılık hasılatının, Türk Lirası
karşılığının tespitinde, hasılatın defterlere kaydedildiği tarihte geçerli olan
kur; inşaat, onarma, montaj ve teknik hizmet faaliyetleri hasılatının Türk
Lirasına çevrilmesinde, kazancın Türkiye’de genel netice hesaplarına intikal
ettirildiği tarihte geçerli olan kur dikkate alınacaktır. Değerlemede, TC
Merkez Bankasınca tespit ve ilan edilen döviz alış kurları kullanılacaktır.
Diğer
taraftan hasılat kavramı içinde değerlendirilecek dövizlerin götürü gider uygulaması
açısından kambiyo mevzuatı gereğince Türkiye’ye getirilme şartı bulunmamaktadır.
Götürü gider uygulaması mükelleflerin genel esaslara göre tevsik edilmiş yurt
dışı giderlerinin dönem hasılatından mahsubuna engel değildir.
bd- Götürü
Giderin Muhasebeleştirilmesi
Yurt dışı faaliyetlerle ilgili
olarak götürü gider hesaplanabilmesi için harcamanın yapılmış olması ve gider
nedeniyle işletmenin malvarlığında bir azalma meydana gelmiş olması
gerekmektedir. İşletmenin yurt dışı faaliyetlerine ilişkin olarak ödenen
belgesiz giderlerin, ilgili gider hesaplarında izlenmesi ([7]) ve dönem sonunda
sonuç hesabına aktarılması gerekmektedir.
Dönem sonu itibariyle götürü
gider tavanı hesaplanacak, belgesiz giderlerin belirlenecek bu tavanı aşan
kısmı kanunen kabul edilmeyen gider olarak ticari kâra ilave edilecek,
dolayısıyla belgesiz giderlere karşılık olmak üzere götürü olarak hesaplanan
giderler, ticari kârdan indirilmiş olacaktır.
Dönem kapandıktan sonra daha
önce kayıtlara girmemiş olan bir harcamanın karşılığı olmak üzere hasılatın
binde beşinin doğrudan gider kaydı (veya beyanname üzerinde kazançtan indirimi)
mümkün bulunmamaktadır.
c- Sosyal Giderler
Hizmetli ve işçilerin iş
yerinde veya iş yerinin müştemilatında iaşe ve ibate giderleri, tedavi ve ilaç
giderleri, sigorta primleri (işsizlik sigortası dahil)
ve emekli aidatları GVK’nın 40/2. maddesi uyarınca
gider olarak kaydedilebilecektir. Ancak söz konusu primlerin ve aidatın geri
alınmamak üzere Türkiye’de kain sigorta şirketlerine
veya emekli ve yardım sandıklarına ödenmiş olması ve emekli ve yardım sandıklarının
tüzel kişiliği haiz olması gerekmektedir.
Diğer
taraftan resmi ve özel daire ve müesseselerce hizmet erbabına işin icabı olarak
verilen ve bunların işten ayrılmaları halinde geri alınan giyim eşyası için
yapılan harcamalar da bu madde çerçevesinde gider olarak kaydedilir.
ca- Hizmet
Erbabına Verilen Yemek Bedelleri
GVK’nın 23/8 ve 40/2. maddeleri
birlikte değerlendirildiğinde hizmet erbabına verilen yemek bedelleri aşağıdaki
esaslara göre giderleştirilir.
Hizmet erbabına iş yerinde veya
işyerinin müştemilatında verilen yemek bedelleri gider olarak kazançtan indirilir.
Söz konusu yemek, işyerinde hazırlanıyorsa bunun için yapılan giderler,
dışarıdan temin edilerek işyerinde veya müştemilatında verilmesi halinde yemek
temini için yapılan giderler indirim konusu yapılır.
Hizmet erbabına işyeri veya
işyeri müştemilatı dışında kalan yerlerde yemek verilmesi halinde, yemek bedelinin
günlük 13 TL’yi (2016 vergilendirme dönemi için 13,70 TL[8])
aşan kısmı ücret olarak vergilendirilecektir.
Bazı işletmeler hizmet erbabına
yemek fişi vermektedir. Bu fiş veya kuponlar, çalışılan günlerde kullanılmak,
bir günlük bedeli 13 TL’yi aşmamak, yemek bedelinin faturası işveren adına
düzenlenmek koşullarıyla ücret olarak vergilendirilmeyecektir.
cb- İlaç ve
Tedavi Giderleri
GVK’nın 40/2. maddesinde hizmet erbabı
için yapılan tedavi ve ilaç giderlerinin ticari kazancın tespitinde gider
olarak dikkate alınacağı hükmü bulunmaktadır. Tedavi ve ilaç giderlerine herhangi
bir sınırlama getirilmemiştir. İşyerindeki ecza dolapları ile ilgili giderler,
işyeri doktoruna ödenen ücretler ve benzeri harcamalar bu kapsamda
değerlendirilecektir.
Söz konusu harcamaların gider
kaydı için tedavi ve ilaç giderlerinin hizmet erbabının kendisine ait olması
gerekmektedir.
cc-
Sigorta Primleri ve Emekli Aidatı
Sigorta primleri ve emekli
aidatları aşağıdaki koşularla gider olarak kaydedilebilir.
§ Söz konusu prim ve aidatlar
geri alınmamak üzere ödenmiş olmalıdır.
§ Ödeme Türkiye’de yerleşik
bulunan sigorta şirketleri ile emekli ve yardım sandıklarına yapılmış
olmalıdır.
§ Ödemenin yapıldığı emekli ve
yardım sandıklarının tüzel kişiliğe haiz olması gerekmektedir.
Gerek yukarıdaki düzenlemeler
gerekse 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 88.
maddesi uyarınca; fiilen ödenmeyen SSK primleri işletmelerce gider olarak
dikkate alınamayacaktır. Bu nedenle sigorta primleri, dönemine ve ait olduğu
yıla bakılmaksızın fiilen ödendikleri tarihte gider yazılacaktır.
Geç ödemeye ilişkin olarak
hesaplanan faizlerin gider yazılmayacağı ise açıktır. Diğer taraftan Aralık
ayına ait sigorta primleri Ocak ayı içinde ödenmeleri kaydıyla ilgili olduğu
yılın giderleri arasına ithal edilebilecektir.
cd-
Giyim Giderleri
Hizmet erbabına demirbaş olarak
verilen iş tulumu, iş önlüğü, çizme, önlük, kulaklık, şapka, fener, eldiven
gibi eşyalarla, işyerinde çalışan personelin tertip görünümünü sağlayacak giyim
eşyaları için yapılan harcamaların hasılattan indirilmesi mümkün bulunmaktadır.
Hizmet erbabının şahsi kullanımı için verilen giyim eşyaları, ayni ücret
ödemesi olarak dikkate alınıp ücret gideri olarak kazançtan indirilecektir.
d- Zarar, Ziyan ve Tazminatlar
GVK’nın 40/3. maddesine göre “İşle
ilgili olmak şartıyla mukavelenameye veya ilama veya kanun emrine istinaden
ödenen zarar, ziyan ve tazminatlar” ticari kazancın tespitinde gider
olarak dikkate alınabilmektedir. Zarar, ziyan ve tazminatın gider kaydedilebilmesi
için aşağıdaki koşullar aranmaktadır.
§
Zarar,
ziyan ve tazminatın ticari faaliyetin normal icapları dahilinde
oluşması, yani şahsi nitelik taşımaması ve işin normal akışı ile ilgili
bulunması gerekir.
§ Zarar,
ziyan ve tazminat mukavelename, ilam veya kanun emrine istinaden doğmuş
olmalıdır. Zarar, ziyan ve tazminatın gider kaydedilebilmesi için, taraflar arasında
yapılan sözleşmelere dayanması gerekmektedir. Gider kaydını sağlamak amacıyla
sonradan yapılan muvazaalı sözleşmelerin geçerli olmadığı açıktır. GVK’nın 41. maddesinin 6 no.lu bendinin parantez içi hükmü
uyarınca, akitlerde ceza şartı olarak öngörülen tazminatlar bu kapsamda
değerlendirilmektedir. Zarar, ziyan ve tazminatın ilama dayanması; mahkeme
kararı ile hükmedilmiş olmasına işaret eder. Kanun emrinden kaynaklanan zarar,
ziyan ve tazminatların da gider olarak indirilmesi mümkündür. Diğer taraftan
kıdem tazminatının karşılık ayrılarak gider kaydedilmesi mümkün değildir. Bu
tazminat ancak ödeme anında gider kaydedilebilir.([9])
§
Teşebbüs
sahibinin suçundan doğmamış olmalıdır. Kurumu sevk ve idare edenlerin kurum
adına yaptıkları ve kanunen suç sayılan işlemler, kurumun suçu sayılır ve bu
suçlar dolayısıyla tazminat ödenmesi gerekmişse, bu tazminat kanun emrine veya
mahkeme ilamına dayansa dahi gider yazılamaz, kanunen kabul edilmeyen gider
niteliğindedir([10]).
Borçlar Kanunu’nda yer alan kusursuz sorumluluk halleri dolayısıyla ödenen
zarar, ziyan ve tazminatlar, buna neden olan fiilin doğmaması için sorumlu
tutulan kişinin üzerine düşen bütün tedbirleri almış olması kaydıyla gider
kaydedilebilir ([11]).
e- Seyahat ve İkamet Giderleri
Seyahat, amacını ve
gerektirdiği süreyi aşmaması koşuluyla, işle ilgili olarak yapılan seyahat ve
ikamet giderleri hasılattan indirilebilir. Seyahat ve ikamet giderleri toplamı
işin ehemmiyeti ve genişliği ile uyumlu olmalıdır. İşletmenin faaliyet konusunun
gerektirdiği tüm seyahat ve ikamet gideri ticari faaliyetle uyumlu olduğu
sürece giderleştirmeye konu edilebilecektir.
Mükellef, giderleştirdiği
her seyahat ve ikametinin işle ilgili olduğunu ispat edebilecek bilgi ve
belgelere sahip olmalıdır. Yurtdışı seyahat masraflarının tevsiki için sadece
Döviz Alım Belgesi yeterli değildir. Ticari amaçla da olsa döviz alınmış olması
bu tutarın seyahat masrafı olarak harcandığının karinesi olamaz.
Seyahat, işletmenin sahip ve
yöneticileri, hizmet erbabı, yönetim kurulu başkanı/üyeleri ve denetçileri
tarafından yapılabilir. Seyahatin işle ilgisi, seyahatin süresi, işin önemi ve
genişliğiyle mütenasip olması gibi kriterler için
kanunlarda objektif bir belirleme yapılmamıştır. Bu nedenle her olayın kendi
koşulları içinde değerlendirilmesi, değerlendirmede ticari organizasyonun
büyüklüğü ve aktivitesi gibi unsurların da dikkate alınması gerekir.
Yol giderleri gerek GVK’nın 40/4. maddesinde, gerekse GVK’nın
24/2. maddesi çerçevesinde gerçek tutarları üzerinden gider yazılır. Yolculuk,
işin gerektirdiği önem derecesine göre her türlü araç kullanılarak yapılabilir.
Yolculuğun işletmeye ait araçlar veya personele ait araçlarla da yapılması mümkündür.
Seyahate çıkan işletme
personeline ödenen seyahate ilişkin bedeller GVK’nın 24/2.
maddesi uyarınca harcırah esasına göre giderleştirilecektir.
GVK’nın 24/2. maddesi hükmü aşağıdaki gibidir.
“Harcırah Kanunu kapsamı dışında kalan müesseseler
tarafından idare meclisi başkanı ve üyeleri ile denetçilerine tasfiye memurlarına
ve hizmet erbabına (Harcırah Kanunu’na tabi olsun olmasın her türlü sözleşmeli
personel dahil) verilen gerçek yol giderlerinin tamamı
ile yemek ve yatmak giderlerine karşılık verilen gündelikler (Bu gündelikler
aynı aylık seviyesindeki Devlet memurlarına verilen gündeliklerden fazla ise
veya Devletçe verilen gündeliklerin en yüksek haddini aşarsa, aradaki fark
ücret olarak vergiye tabi tutulur.)”
f- Taşıt Giderleri
Kiralama yoluyla edinilen veya
işletmenin aktifinde bulunan taşıtların giderlerinin tamamı GVK’nın
40/5. maddesi hükmü uyarınca işte kullanılmaları koşuluyla kazançtan
indirilebilecektir. GVK’nın 40/5. maddesinde yer alan
giderler taşıtların normal bakım, tamir, onarım ve kullanım giderleridir.
İşe gidiş gelişlerde kendi
taşıtını kullanan personel için işletme ücret ödüyorsa, bu nedenle yapılan
ödemeler taşıt gideri olarak değil, ücret gideri olarak değerlendirilecek ve
ücret olarak gelir vergisi stopajına tabi tutulacaktır.
g- Ayni Vergi, Resim ve Harç
Ödemeleri
İşletme ile ilgili olmak şartıyla
bina, arazi, gider, istihlak, damga, belediye vergileri, harçlar ve kaydiyeler
gibi ayni vergi, resim ve harçlar gider olarak ticari kazançtan indirilebilmektedir.
h- Amortismanlar
VUK uyarınca ayrılan amortismanlar GVK’nın 40/7. maddesi
uyarınca işletmenin dönem ticari kazancının tespitinde dönem hasılatından
indirilebilecektir.
İşletme
aktifine kayıtlı duran varlıkların maliyetleri belli esaslar çerçevesinde kullanım
süreleri itibariyle gider ve maliyetlere intikal ettirilmektedir. Bu giderleştirme sisteminin adı amortismandır.
Amortisman müessesesi, temel esprisini dönemsellik ilkesinden almaktadır. Her
dönemin gider ve maliyeti ilgili dönemin hasılatı ile karşılaştırılmalıdır.
Sabit kıymetler Maliye
Bakanlığı’nca belirlenen oranlar üzerinden itfa edilir. Maliye Bakanlığı amortisman oranını iktisadi kıymetin faydalı ömürlerini
dikkate alarak belirlemektedir. İktisadi ve teknik açıdan bütünlük arz eden
kıymetler (oran, yıl ve yöntem olarak) aynı çerçevede amortismana
tabi tutulur ([12]).
Ödeme
kaydedici cihaz kullanmak zorunda olan mükellefler, bu amaçla aldıkları cihazlar
için ilk yılda %100 oranında amortisman ayırabileceklerdir.
(3100 s. Kanun Md.7)
Amortisman ayırma koşulları
şöyle sıralanabilir;
§
Kıymetin
birden fazla yıl kullanılması,
§
Kıymetin
envantere dahil edilmiş olması,
§
Kıymetin
yıpranmaya ve aşınmaya maruz bulunması, ([13])
§
Kıymetinin
belli tutarın (2015 yılı için 880 TL ) üzerinde olması ([14]).
Envantere dahil
olmayla ilgili olarak şu hususlar özellik arz eder;
§ Mülkiyeti muhafaza kaydıyla
yapılan satışlarda amortisman mülkiyet sahibince
ayrılır,
§ Kiralamalarda amortisman kiralayan tarafından ayrılır,
§ Reklam panoları başkasının
mülkü üzerinde bulunsa dahi yaptıran işletme tarafından envantere
alınır ve amortismana konu edilir.
ha- Fevkalade
Amortisman
Aşağıda belirtilen hallerde
iktisadi kıymetler normal amortisman yerine, Maliye
Bakanlığınca belirlenen fevkalade amortisman oranları üzerinden amortismana
tabi tutulur (VUK md. 317).
§ Amortismana tabi iktisadi
kıymette afet (yangın, deprem, su basması gibi) neticesinde değer kaybı oluşması,
§ Yeni icatlar nedeniyle teknik
verim ve kıymetinin düşmesi,
§ Cebri çalışma nedeniyle
normalden fazla yıpranmaya tabi olması.
Fevkalade amortisman oranı, her olaya özgü olmak kaydıyla mükellefin
müracaatı üzerine Maliye Bakanlığı’nca tespit edilmektedir.
hb- Amortisman
Hesaplama Yöntemleri
Amortisman iki yöntemle
hesaplanabilir; normal usul, azalan bakiyeler usulü. Normal yöntemde, amortisman süresi 1 rakamının amortisman oranına bölünmesi
suretiyle bulunur ve küsuratlar tama iblağ edilir. Normal yöntemde kıymet, bu
sürede amortisman oranına göre hesaplanacak (eşit)
tutarlarda amorti edilir. Azalan bakiyeler usulünde de süre aynı şekilde
hesaplanır ancak tutar, oranın iki katına ([15])
ve net değer esasına göre bulunur. Son yıl kalan bakiye değerin tamamı amorti
edilir.
Amortismanın
herhangi bir yıl ayrılmamasından veya ilk uygulanan orandan daha düşük bir
hadle ayrılmasından dolayı amortisman süresi uzatılamaz.
İşletmeler prensip olarak
seçmiş oldukları amortisman usulünü değiştiremez. Ancak
azalan bakiyeler usulünü uygulayan mükellefler bir defaya mahsus olmak üzere
normal usule geçebilirler. Bu durumda yöntem değişikliğinden sonra, henüz
amorti edilmemiş tutar, kalan amortisman süresinde
eşit şekilde itfa edilir.
hc- Geçici Süre
Kullanılmayan Kıymetler
Tam mükellef kurumların
aktiflerinde yer alan makine ve teçhizatları, yurt dışında yapılan inşaat
işleri ile ilgili olarak yurt dışına geçici olarak ihraç etmeleri halinde,
geçici olarak ihraç edilen ve işin bitiminde Türkiye’ye getirilen makine ve
teçhizat ile ilgili olarak Türkiye’de amortisman
ayrılmasına son verilecek; işin bitiminde söz konusu makine ve teçhizatların Türkiye’ye ithalinde ise amortisman
uygulaması kaldığı yerden devam edecektir.
hd- Enflasyon
Düzeltmesi
Enflasyon düzeltmesi, bilançoda
yer alan parasal olmayan kalemlerinin enflasyonist etkiden arındırılması
işlemidir. Düzeltme, belli şartların gerçekleşmesi halinde uygulanmaktadır.([16])
Enflasyon düzeltmesi yapılan
dönemlerde amortisman tutarı düzeltilmiş değer esas
alınarak hesaplanacaktır. Azalan bakiyeler usulünde amortisman
hesaplanacak net değer; iktisadi kıymet düzeltilmiş değerinden, daha önce
ayrılmış amortismanların taşınmış değeri düşülmek suretiyle tespit edilecektir.
i- İşveren Tarafından Ödenen Sendika
Aidatları
İşverenlerce Sendikalar Kanunu
hükümlerine göre sendikalara ödenen aidatlar gider olarak ticari kazançtan
indirilebilecektir. Ancak ödenen aidatın bir aylık tutarı, işyerinde işçilere
ödenen çıplak ücretin bir günlük toplamını aşamayacaktır. İlgili oldukları
yılda ödenmeyen sendika aidatları daha sonraki yıllarda ödense dahi kazançtan
indirilemez.
j- Bireysel Emeklilik Sistemi
İçin Ödenen Katkı Payları
GVK’nın 40/9. maddesi uyarınca
işverenler tarafından ücretliler adına bireysel emeklilik sistemine ödenen
katkı payları ticari kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınabilecektir.
Gerek işverenler gerek ücretliler tarafından bu çerçevede yapılan ödemelerin
ticari kazançtan indirilebilecek kısmı GVK’nın
63/1-3. maddesinde yer alan oran ve haddi aşamayacaktır. Söz konusu madde
uyarınca; prim, ödendiği ayda elde edilen ücretin %15’ini ve yıllık toplamı da
asgari ücretin yıllık tutarını aşamayacaktır.
k-Gıda Bankacılığı Yapan
Kurumlara Yapılan Bağışlar
5035 sayılı Kanunla GVK’nın 40. maddesine hüküm eklenmek ve bu hüküm 5281
sayılı Kanunla değiştirilmek suretiyle; fakirlere yardım amacıyla gıda
bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara Maliye Bakanlığı’nca
belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacak
maddelerinin maliyet bedelleri ticari kazancın tespitinde gider olarak
hasılattan indirilebilecektir.
Gıda bankacılığı yapan dernek
ve vakıflara yapılan bağışların giderleştirilmesine
ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığı’nca yayımlanan 251 Seri no.lu GVK Genel
Tebliği ile belirlenmiştir.
l- İşbaşı Eğitim Programına
Katılanlara Yapılan Ödemeler
İşbaşı eğitimi, işsizliğin
azaltılmasına yönelik olarak uygulanmakta olup İş Kurumuna kayıtlı işsizlerin,
yine Kuruma kayıtlı işyerlerinde, sahip oldukları mesleki bilgilerini uygulama
yaparak pekiştirmelerini, iş ve üretim süreçlerini bizzat görerek öğrenmelerini
sağlamayı amaçlayan, bir işi işbaşında öğrenme programıdır.
4857 sayılı
İş Kanunu veya 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun
4/a. maddesine tabi olarak en az iki sigortalı çalışanı bulunan, İş Kurumuna
kayıtlı işverenler, dernekler, vakıflar, kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşları, meslek birlikleri, sendikalar, ticaret ve sanayi odaları,
noterler, kamunun payının % 50’nin altında olduğu iktisadi teşekküller işbaşı
eğitim programlarından faydalanabilmektedir.
6645
Sayılı Kanunla GVK’nın 40. maddesine eklenen 11. bent
hükmüyle, İş Kurumu
tarafından düzenlenen işbaşı eğitim programlarından faydalananlara, İş Kurumunun
yaptığı ödemeler dışında, programı yürüten işverenlerce fiilen ödenen tutarların
da kazanç vergilerinin matrahından indirilmesi imkânı getirilmiştir. Ancak bu
kapsamda her bir katılımcı itibarıyla indirim konusu yapılacak tutar aylık
olarak asgari ücretin brüt tutarının yarısını aşamayacaktır.
Uygulama esasları Türkiye İş
Kurumu İşgücü Uyum Hizmetleri Yönetmeliği ve bu Yönetmelikte değişiklik yapan
Yönetmeliklerde düzenlenmiştir. Söz konusu Yönetmelik 26.09.2009 tarih ve 27263
sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
2-
Kurumlar Vergisi Kanunu Uyarınca Hasılattan İndirilecek Giderler
Kurum
kazançlarının tespitinde KVK uyarınca hasılattan indirilebilecek giderler, Kanunu’nun
8. maddesinde düzenlenmiştir. Kurum ticari kazancının tespitinde, önceki
bölümde açıklanan GVK’nın 40. maddesinde sayılan
giderler hasılattan ayrıca indirilecektir. KVK’da
düzenlenen giderler daha ziyade kurumlara özgü giderlerdir. KVK’nın
8. maddesinde düzenlenen giderler aşağıda kısaca açıklanmıştır.
a- Menkul Kıymet İhraç Giderleri
Anonim ve eshamlı komandit
şirketlerce ihraç edilen ortaklık hisse senetleri, borçlanma tahvilleri vb.
menkul kıymetlerin ihraç giderleri kurum kazanının tespitinde gider olarak
hasılattan indirilecektir.
KVK’nın 8/1-a
maddesinde yapılan düzenlemeye göre ihraç edilen
menkul kıymetlere ilişkin tüm giderlerin hasılattan indirilmesi mümkün olup,
söz konusu giderler senetlerin kâğıt ve basım giderleri, mahkeme, noter ve
diğer tasdik ve tescil giderleri, damga resmi ve ihraç dolayısıyla ödenen sair
harç ve resimleri, ihraç dolayısıyla bankalara verilen komisyonlar, hisse ve
tahvil senetlerinin borsaya kaydı için yapılan giderler ve bunlara benzer diğer
her türlü giderlerdir.
b- Kuruluş ve Örgütlenme
Giderleri
Kuruluş ve örgütlenme
giderleri; kurumların kuruluş, yeni şube açmaları veya işlerini genişletmeleri
dolayısıyla ortaya çıkan giderlerdir. KVK’nın 8/1-b.
maddesinde düzenlenen bu giderler karşılığında herhangi bir iktisadi kıymet
edinilmez.
Kuruluş ve
örgütlenme gideri VUK’un 326. maddesi uyarınca topluca
aktifleştirilmek suretiyle amortisman yoluyla (5 yılda
eşit tutarlarda) da giderleştirilebilecektir. Bu
husus mükellefin tercihine bırakılmıştır. Ancak tercih bu kapsamdaki harcamaların
tamamı için yapılacaktır. Aktifleştirmenin tercih edilmesi durumunda amortisman ayrılmasına işletmenin normal faaliyete geçtiği
dönemden itibaren başlanacaktır.
Kuruluş ve örgütlenme
giderlerinin belli başlıları;
§ Piyasa ve pazar etüt giderleri,
§ Şirket mukavelesi hazırlanması
ve kuruluşa ilişkin giderler,
§ Ekspertiz ve bilirkişi ücretleri,
§ Kuruluş genel kurul toplantısı
için yapılan giderler,
§ Mahkeme, noter, tasdik ve
tescil giderleri,
§ Kotasyon giderleri,
§ Tanıtma, broşür, ilan, reklâm
giderleri,
§ Tecrübe imalatı giderleri ([17]),
§ Personel temini ve eğitim
giderleri,
§ Diğer örgütlenme giderleridir.
c- Genel Kurul Toplantıları,
Birleşme, Devir, Bölünme, Fesih ve Tasfiye Giderleri
Bu giderler, kurumların yasal
olarak yerine getirmek zorunda bulundukları genel kurul toplantıları nedeniyle
gazete ilanı, tescil, davetiye, salon kirası ve benzeri giderler ile tasfiye,
birleşme, devir ve bölünme durumunda yapmak zorunda bulundukları harcamaları
kapsamaktadır.
Olağan, olağanüstü genel kurul
toplantıları, tasfiye, birleşme, devir, bölünme veya fesih nedeniyle yapılan genel
kurul toplantıları ile bu işlemlere bağlı olarak yapılan tüm giderler, safi
kurum kazancının tespitinde KVK’nın 8/1-c maddesi
uyarınca hasılattan indirilir.
Bu giderler, toplantılarla
ilgili ilan, posta ve haberleşme masrafları, salon kirası, tescil ve benzeri
giderlerdir. Genel kurulu oluşturan kişilerin yol giderleri, konaklama
giderleri, kokteyl ve ziyafet giderleri bu kapsamda değerlendirilmeyecektir.
d- Eshamlı Komandit Şirketlerde Komandite Ortağın Kâr Payı
Sermayesi paylara bölünmüş
komandit şirketlerde komandite ortakların şirket kârından aldıkları pay GVK’nın 37. maddesi uyarınca şahsi ticari kazanç hükmündedir.
Bu nedenle sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde kurum kazancı, komanditer
ortakların payına isabet eden kazanç kısmından oluşacaktır. Dolayısıyla kurum
kazancına ulaşmak için kurum toplam ticari kârından komandite ortakların payına
isabet eden kısmın düşülmesi gerekmektedir (KVK Md.8/1-ç).
Burada dikkat edilmesi gereken
husus komandite ortağa isabet eden kâr payının, kurumun mali kârı esas alınarak
hesaplanması gerektiğidir. KVK’nın 8. maddesinde
düzenlenen ve kurum kazancından düşülecek olan kâr payı kurum mali bilançosuna
göre hesaplanan kâr payı olmalıdır.
e- Katılım Bankalarınca Katılma Hesabı Karşılığında Ödenen
Kâr Payları
Bazı finans kuruluşları
verdikleri krediler için faiz tahakkuk ettirmemekte, açılan kredi karşılığı
belli bir orana göre kâr payı almaktadırlar. Faizsiz olarak kredi verenlere
ödenen kâr payları özünde faiz giderleriyle paralellik gösterir. Dolayısıyla bu
şekilde ödenen tutarların da kurum kazancından indirilebilmesi gerekmektedir. KVK’nın 8/1-d maddesi hükmü de buna amirdir. Madde hükmü
ile katılım bankalarınca kâr ve zarara katılma hesabı karşılığında ödenen kâr
paylarının da gider yazılması konusuna açıklık getirilmiştir.
f- Sigorta ve Reasürans
Şirketlerinde, Bilanço Gününde Hükmü Devam Eden Sigorta Sözleşmelerine Ait Olan
Teknik Karşılıklar
Sigorta ve reasürans
şirketlerinde bilanço gününde hükmü devam eden sigorta sözleşmelerine ait
karşılıklar kurum hasılatından indirilebilecektir. Sigorta şirketlerinde
yapılan bu indirim dönemsellik ilkesinin bir gereğidir. Cari dönem gider kaydı
için açılan karşılık hesapları, izleyen yılda gelir kaydedilmek suretiyle
kapatılır (KVK Md. 8/1-e-(5)).
Bu ihtiyatlar KVK’nın 8/1-e maddesinde belirtildiği üzere özetle
aşağıdaki gibidir.
fa- Muallak
Hasar Karşılıkları
KVK’nın 8/1-e maddesinin
(1) numaralı alt bendinde, muallak hasar ve tazminat karşılıkları
düzenlenmiştir. Bu karşılıklar, tahakkuk etmiş ve hesaben tespit edilmiş hasar ve tazminat bedelleri veya bu
hesap yapılmamışsa hasar ve tazminatın ve bunlarla ilgili tüm masrafların
tahmini değerleri ile gerçekleşmiş ancak rapor edilmemiş hasar ve tazminat
bedellerinden kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği tarihe kadar rapor
edilenler ve bunlara ilişkin masraflardan, reasürör
payı düşüldükten sonra kalan tutar olacaktır. Ayrıca saklama payına
isabet eden muallak hasar karşılığı yeterlilik farkları da karşılık tutarına dahildir. Ancak, aktüeryal
zincirleme merdiven metodu kullanılmak suretiyle ilave olarak ayrılan ek
karşılıkların gider olarak indirimi mümkün bulunmamaktadır.
fb- Kazanılmamış
Prim Karşılıkları
KVK’nın 8/1-e maddesinin
(2) numaralı alt bendinde kazanılmamış prim karşılıkları yer almaktadır. Bu
karşılıklar, yürürlükte bulunan sigorta sözleşmeleri için tahakkuk etmiş
primlerden komisyonlar düşüldükten sonra kalan tutarın gün esasına göre bilanço
gününden sonraya sarkan kısmından, aynı esasa göre hesaplanan reasürör payının düşülmesinden sonra kalan tutar olacaktır.
Ancak bu tutar, nakliyat emtia sigortalarında, yıllık primin komisyon
düşüldükten sonraki tutarından şirketlerin kendi saklama paylarında kalanının %
25’ini geçemeyecektir.
fc- Hayat
Matematik Karşılıkları
KVK’nın 8/1-e maddesinin
(3) numaralı alt bendinde hayat sigortalarında matematik karşılıklar
düzenlenmiştir. Bu karşılıkların her sözleşme üzerinden ayrı hesaplanacağı
belirtildikten sonra, bunların, gelirleri vergiden istisna edilmiş olan menkul
kıymetlere yatırılan kısmına ait faiz ve kâr paylarının giderler arasında
gösterilemeyeceği belirtilmiştir.
fd- Dengeleme Karşılıkları
5684
sayılı Sigortacılık Kanunu uyarınca sigorta şirketleri tarafından deprem hasar
karşılıkları adı altında karşılık ayrılmamakta,
sigorta ve reasürans şirketlerince bu riski de
karşılayacak şekilde “Dengeleme karşılığı” ayrılmaktadır. Bu karşılıklar, takip
eden hesap dönemlerinde meydana gelebilecek tazminat oranlarındaki
dalgalanmaları dengelemek ve katastrofik
riskleri (felaket riski) karşılamak üzere sadece deprem ve mühendislik
sigorta branşlarında verilen deprem teminatı için
hesaplanan karşılıklardan meydana gelir.
KVK’nın 8/1-e maddesinin
(4) numaralı alt bendinde dengeleme karşılıklarının kurum kazancının tespitinde
dikkate alınabilmesine imkân sağlanmış bulunmaktadır.
Diğer taraftan 5684
sayılı Kanun uyarınca ayrılan devam eden riskler karşılığı ile ikramiyeler ve
indirimler karşılığının sigorta şirketlerince kurum kazancının tespitinde gider
olarak indirimi mümkün bulunmamaktadır.
3-
Hasılattan İndirilecek Diğer Giderler
a- Kurum Çalışanlarına Ödenen
Temettü İkramiyesi
Kurumlarca
hesap dönemi sonunda tahakkuk eden safi kârdan memur ve çalışanlarına “temettü
ikramiyesi” dağıtılabilmektedir. GVK’nın
61/2. maddesi uyarınca bu ödemeler ücret kapsamına dahildir.
Dolayısıyla kurum kazancından ücret gideri olarak indirilebilecektir. Ancak ikramiye
tutarının hesap döneminin kapanmasından sonra tespit edilmesi nedeniyle
kazançtan indirme işlemi ancak beyanname üzerinden yapılabilmektedir. Diğer bir
ifade ile tahakkuk ve ödeme izleyen yılda yapılmakla birlikte dönemsellik
ilkesi gereği bu ödemeler ilgili yıl kazancının tespitinde dikkate alınmak
amacıyla kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ticari kazançtan indirilir.
Diğer taraftan cari yılın kayıtlarına gider olarak intikal ettirilecek bu
tutarın, cari yıl kazancının tespitinde dikkate alınmaması (KKEG olarak
değerlendirilmesi) gerektiği unutulmamalıdır.
b- Karşılıklar
İşletmeler bilanço tarihi
itibariyle belirgin olarak ortaya çıkan ancak tutarı tam olarak kesinleşmeyen
zararları ile henüz tahakkuk etmemiş olan borçları için VUK uyarınca karşılık ayırabilir.
Ayrılan karşılık bazı durumlarda bilanço aktifinde negatif unsur olarak, bazı
durumda da bilanço pasifinde yabancı kaynaklar içinde gösterilir.
İşletmeler tarafından ayrılan
başlıca karşılıklar aşağıda belirtilmiştir.
ba- Menkul
Kıymetler Değer Düşüklüğü Karşılığı
THP uyarınca işletmeler menkul
kıymetlerin piyasa değerinde bariz düşüklükler meydana geldiğinde bu düşüklük
için hesaben karşılık ayırabilmektedir. Söz konusu
karşılık gider kaydedilmektedir. Ancak bu giderler mali kârın tespitinde, VUK’da menkul kıymetlerin alış bedeli ile değerlenmesi
öngörüldüğünden KKEG niteliğinde değerlendirilecektir. Diğer taraftan VUK’un 279. maddesinin borsa rayici ile değerlenmesini
öngördüğü kıymetlerde değerleme günü itibariyle ortaya çıkacak değer düşüklüğü
anılan şekilde karşılık ayrılmak suretiyle giderleştirilebilecektir.
bb- Şüpheli
Alacak Karşılığı
Ticari
kazancın tespitinde uygulanan tahakkuk esasının sonucu olarak; işletme bünyesinde
satılan mal ve hizmet bedelleri, henüz tahsil edilmeden hasılata intikal
ettirilmekte ve matrahın oluşumunu olumlu yönde etkilemektedir. Bu nedenle VUK’da mal ve hizmet bedelinin (alacağın) tahsil edilme
ihtimalinin kesin olarak kaybolduğu veya şüpheli hale geldiği anda zarar
yazılması esası getirilmiştir. Buradaki zarar daha önceden yazılmış hasılat
(kâr) iptaline yöneliktir.
Değerleme ölçüleri açısından
ifade etmek gerekirse şüpheli alacaklar tasarruf değeri ile değerlenir. Şüpheli
alacaklar bilançoya mukayyet değeri (kur değerlemesi dahil)
ile kaydedilmekte ancak, tasarruf değerine indirgeyecek tutarda karşılık ayrılmakta
ve bu karşılık da bilanço aktifine negatif unsur olarak kaydedilmektedir.
VUK’un 323. maddesinde düzenlenen
şüpheli alacakların uygulama esasları özetle aşağıdaki gibidir.
§
Şüpheli alacaklar karşılık ayrılmak suretiyle ve sadece
bilanço esasına göre defter tutan mükellefler tarafından gider kaydedilebilir.
Ayrılacak karşılık alacağın tasarruf değeri ile kayıtlı değeri arasındaki fark
kadar olacaktır.
§ Şüpheli alacaklardaki giderleştirme geçici olup şüphelilik
durumunun sonucuna göre kesin kayıtlar yapılacaktır. Şüpheli alacağın kısmen
veya tamamen tahsil edilmesi halinde karşılık gideri (kısmen veya tamamen)
tahsilatın yapıldığı dönemde iptal edilecektir. Aksi halde alacağın tahsil
edilemeyeceğinin ortaya çıkması ile söz konusu gider kesinleşecek, şüpheli
alacak kayıtlardan çıkartılacaktır.
§ Karşılık ayrılabilmesi için
alacağın tahsili şüpheli hale gelmelidir. VUK’un 323.
maddesinde şüpheli hale gelmeye ilişkin iki unsur belirtilmiştir. Bunlar; 1) Alacakların dava ve icra safhasında bulunması, 2) Dava ve
icra takibine değmeyecek derecede küçük alacakların, yapılan protesto veya yazı
ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunması.
§ Dava takibinin ciddi ve
inandırıcı olması ve davaya devam edilmesi gerekmektedir. Ancak prensip
itibariyle dava açılmış olması alacaklarda şüphelilik
için gerekli ve yeterlidir.
§
Şüpheli alacaklar için alacağın şüpheli hale geldiği dönemde
karşılık ayrılabilir. İşletme tarafından alacağın şüpheli hale geldiği dönemden
sonraki dönemlerde bu alacak için karşılık ayrılması kabul edilmemektedir ([18]).
§ Konuya ilişkin özellikli
durumlar özetle aşağıdaki gibidir.
§
Teminatlı alacaklar şüpheli alacak uygulamasına konu
olmaz. Ne zaman teminatlardan yeterli tahsilat yapılamayacağı anlaşılırsa bu
dönemde tasarruf değerine göre şüpheli alacak karşılığı ayrılabilir. Ancak
teminat paraya çevrilmeden teminata bağlı alacak kısmı için şüphelilik
hali ortaya çıkmaz.
§ Dönem içinde şüpheli hale gelen
alacaklar için dönem sonuna kadar haciz işlemi yapılmışsa yine şüphelilik ortadan kalkmış olacaktır. Ancak daha önceki dönemlerde
karşılık ayrılmış olan alacaklarla ilgili olarak bu dönem içinde haciz işlemi
yapılsa dahi ayrılmış olan karşılık düzeltilmez. Karşılık söz konusu şüphelilik halinin kalkmasına kadar bekletilir.
§ Kamu idare ve müesseselerinden
olan alacağın tahsil edilememesi ve bu yüzden bir zararın oluşması ihtimali
olmadığından bu tür alacaklar için prensip olarak şüphelilikten
bahsedilemeyecektir. Ancak, alacağın miktarı konusunda bir ihtilaf varsa
tasarruf değerine göre değerleme yapılarak karşılık ayrılabilecektir.
§ Aciz vesikasına bağlanan
alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılabilir. Ancak bu alacakların
değersiz alacak olduğundan bahsedilmez.
§ Gelir İdaresi önceki
uygulamasının aksine, KDV alacakları için de (KDV dahil
senet alacaklarında olduğu gibi) şüpheli alacak karşılığı ayrılabileceğini
kabul etmektedir.
§ Borçlunun iflası (iflasın
açılması) halinde borçlunun tüm borçları muaccel hale gelecektir. Dolayısıyla
iflas eden bir tacirden olan alacağın, vadesi gelmemiş ve dava konusu edilmemiş
olsa dahi şüpheli alacak haline geldiği kabul edilir.
§ İşletmenin ticari faaliyetiyle
ilgili olmayan alacaklar şüphelilik şartlarını taşısa
dahi, bu alacaklar için ayrılan karşılıklar mali kazancın tespitinde gider
olarak dikkate alınamaz.
§ SPK uyarınca kullanılan
perakende satış yönteminde; önceki yıllar şüpheli alacaklarından hareketle cari
yıla ilişkin tahmini olarak şüpheli alacak tutarı hesaplanmaktadır. Bu şekilde
hesaplanan şüpheli alacaklar için karşılık ayrılması halinde, karşılık
giderinin mali kârın tespitinde KKEG olarak dikkate alınması gerekmektedir.
bc- Değersiz
Alacaklar
Değersiz alacaklar VUK’un 322. maddesi uyarınca; kazai
bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline olanak kalmayan
alacaklardır. Şüpheli alacaklar ile değersiz alacaklar arasındaki fark, şüpheli
alacağın aksine değersiz alacağın ileride de tahsil edilme imkânının bulunmamasıdır.
Şüpheli alacaklar işletme bilançosunda gösterilirken değersiz alacaklar işletme
bilançosunda gösterilmez. Değersiz alacaklar, bu vasfı kazandıkları dönemden
itibaren kayıtlardan çıkartılır ve takip edilmez.
Değersiz alacaklar, daha önce
şüpheli alacak uygulamasına konu edilerek karşılık ayrılmışsa, şüpheli alacak
hesabı ile karşılık hesabı karşılaştırılmak suretiyle kapatılır ve söz konusu
alacak kayıtlardan çıkartılır. Bu aşamada tekrar giderleştirme
yapılmaz.
Kanunda geçen kanaat verici vesikalardan
ne anlaşılması gerektiği hususu açık değildir. Kanaat verici vesika, alacağın
tahsilinin imkânsızlığını gösteren ve herkes tarafından kabul edilebilecek
nitelikte bir delil olmalıdır. Konkordato anlaşması (anlaşma ile alacaklının
borçluyu ibra ettiği tutar), alacaktan vazgeçildiğini gösteren mahkeme
tutanağı, malvarlığı bulunmayan borçlunun öldüğünü ve mirasçıların mirası reddettiğini
gösteren belgeler, sulh anlaşması ile alacaklının alacağından vazgeçtiğini
gösteren belgeler kanaat verici belgelere örnek gösterilebilir.
bd- Stok Değer
Düşüklüğü Karşılığı
Kıymeti
düşen mallara ilişkin VUK’un 278. maddesi hükmü
aşağıdaki gibidir.
“Yangın,
deprem su basması gibi afetler yüzünden veyahut bozulmak, çürümek, kırılmak,
çatlamak, paslanmak gibi haller neticesinde iktisadi kıymetlerinde önemli bir
azalış vaki olan emtia ile maliyetlerin hesaplanması mutat olmayan hurdalar ve
döküntüler, üstüpü, deşe ve ıskartalar emsal bedeli ile değerlenir.”
VUK’un anılan maddesinde belirtilen
hallerde emtia emsal bedeli ile değerlenecek, emsal bedele göre tespit edilen
değer düşüklüğü için değer düşüklüğü karşılığı ayrılacaktır. Değeri düşen
stokları emsal bedele indirgeyen bu karşılığa ilişkin gider dönem mali
kazancının tespitinde dönem hasılatından indirilebilecektir.
be- Kıdem
Tazminatı Karşılığı
Kıdem tazminatları vergi
kanunları uyarınca ancak ödendikleri dönemde gider yazılabilir. İşletme
tarafından ilgili kanunlarda yer alan esaslara göre hesaplanan kıdem tazminatlarından
dönem içinde ödenmeyen kısım için karşılık ayrılır. Bu karşılık mali mevzuatta
gider olarak kabul edilmemektedir. Bu nedenle söz konusu karşılık giderlerinin KKEGd olarak değerlendirileceği unutulmamalıdır.
Daha önce karşılık ayrılmış
kıdem tazminatlarının, ödendikleri dönemde muhasebe tekniği ile gider yazılma
imkânı yoktur. Bu nedenle daha önce karşılık ayrılan ve karşılık gideri KKEGd olarak değerlenen kıdem tazminatları, ödendikleri
dönemde beyanname üzerinde dönem kazancından mahsup edilmelidir.
c- Reeskont Giderleri
Reeskont; işletme aktif ve
pasifinde bulunan alacak ve borç senetlerinden değerleme günü itibariyle
vadeleri henüz gelmemiş olanların, değerleme günü cari değerine indirgenme
işlemidir.([19])
Bu işlem, değerleme gününden sonraki döneme isabet eden vade kısmına ilişkin
vade farkı tutarının hesaplanarak, bu tutar kadar gider veya gelir yazılması
suretiyle gerçekleştirilir. Cari dönem reeskont
hesapları izleyen dönem kapatılır.
Reeskont
işleminden amaç, senede bağlı alacak ve borcun değerleme günü itibariyle net
değerinin tespiti ile dönemsellik ilkesi gereği olarak, alacak ve borç
senetleriyle ilgili cari döneme ait olmayan kâr veya zarar tutarlarının Kanun’un
öngördüğü şekilde hesaplanarak ilgili vergilendirme döneminde dikkate
alınmasını sağlamaktır.
Reeskont uygulamasının VUK ve
VUK Tebliğleri ile belirlenmiş şartları bulunmaktadır. Bunlar şöyle sıralanabilir:
§
Alacak
ve borç, senede (TTK’da düzenlenmiş bono ve poliçeye)
bağlanmış olmalıdır.
§
Senede
bağlı alacak ve borç ticari bir ilişkiden kaynaklanmış, yani dönem
kâr-zararının tespitine etki etmiş olmalıdır.
§
Reeskonta
tabi tutulacak senedin bir vade içermesi ve dönem sonu itibariyle vadesinin
dolmamış olması gerekmektedir.
§
Alacak
ve borç senedinin işletme bilanço aktifinde yer alması gerekmektedir.[20]
Bu
çerçevede alacak senetlerine ilişkin olarak hesaplanan reeskontlar
gider, borç senetlerine ilişkin olarak hesaplanan reeskontlar gelir kaydedilecektir.
Cari dönemde gelir yazılan tutarlar izleyen dönemde gider, gider yazılan
tutarlar da gelir kaydedilecektir.[21]
4-
Zarar Mahsubu
Zarar mahsubuna ilişkin
esaslar, KVK’nın 9. maddesinde düzenlenmiştir. Kurumlarda
zarar mahsubunu aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz.
a- Kurumların Kendilerine Ait
Geçmiş Dönem Zararlarının Mahsubu
KVK’nın 9. maddesinde kurumlar vergisi
beyannamesinde her yıla ilişkin tutarlar ayrı gösterilmek ve beş yıldan fazla
nakledilmemek şartıyla, geçmiş yılların beyannamelerinde yer alan zararların
indirim konusu yapılacağı hükme bağlanmıştır. Örneğin, bir kurum 2014 yılı
kurumlar vergisi beyannamesinde yer alan zararı, 2015, 2016, 2017, 2018 ve en
son 2019 yılı kârından mahsup edebilecek, bu süre içinde indirilemeyen 2014 yılı
zararı, 2020 ve takip eden yıllarda mahsup konusu yapılamayacaktır.
Zarar mahsubunda, mali zarar
mali kârdan mahsup edilmektedir. Bilindiği üzere Tekdüzen Hesap Planına göre
hazırlanan bilançoda yer alan kâr veya zarar ticari olup, vergi
hesaplamalarında mali kâr veya zarar esas alınmaktadır. Uygulamada vergi
matrahı olan mali kâr için ayrı bir bilanço düzenlenmemekte, mali kâr veya
zarar beyanname üzerinde hesaplanmaktadır.
Zarar mahsubu öngörülen süre
içinde gerçekleştirilemediği takdirde, oluşan zarar işletme zararı olarak
değerlendirilmemekte ve sermayede meydana gelen azalma olarak dikkate
alınmaktadır. Mükelleflerce bir hesap dönemi içerisinde oluşan zarar beş hesap
dönemi boyunca oluşacak kârlarla mahsup edilemiyorsa, o zarar artık sermayede
meydana gelen bir eksilme olarak kabul edilmelidir.
b- Devir veya Tam Bölünme
Hallerinde Zarar
Mahsubu
KVK’nın 9.
maddesinde, devir halinde devralınan kurumların devir tarihi itibarıyla öz
sermaye tutarını geçmeyen zararları ile tam
bölünme işlemi sonucu bölünen kurumun zararlarından öz sermayesinin([22]) devralınan tutarını geçmeyen ve devralınan kıymetle orantılı kısmının
mahsup edilebileceği
hükme bağlanmıştır.
Devir ve bölünme halinde zarar mahsubu, devir
işleminin KVK’nın 20. maddesinin birinci fıkrası
çerçevesinde yapılmasına, tam bölünme işleminin de 20. maddenin ikinci fıkrası
kapsamında gerçekleştirilmesine bağlanmıştır. Ayrıca son beş yıla ilişkin
kurumlar vergisi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş olması ve
devralınan kurumun faaliyetine devir veya bölünmenin meydana geldiği hesap
döneminden itibaren en az beş yıl süreyle devam edilmesi koşulları da öngörülmüştür.
Devir ve bölünme hallerinde mahsup edilecek zarar tutarı, devralınan veya
bölünen kurumun devir veya bölünme tarihindeki öz sermayesi (eski uygulamada öz
sermaye yerine aktif toplamı esas alınmaktaydı) ile sınırlıdır. Bu nedenle devralınan
veya bölünen kurumun öz sermayelerinin sıfır veya negatif olması halinde bu
kurumların zararlarının devralan kurum bünyesinde mahsubu mümkün olmayacaktır.
Devir halinde, devralan kurum en çok, devralınan
kurumun devir tarihindeki öz sermayesi tutarındaki zararı mahsup edebilecektir.
Tam bölünme işleminde ise,
bölünen kurumun zararlarından, bu kurumun öz sermayesinin devralınan tutarını
geçmeyen ve devralınan kıymetle orantılı kısmı mahsup edilebilecektir.
Tam bölünme sonucunda bölünen
şirketi devralan şirketlerce kullanılacak zarar mahsup hakları “devralınan
kıymetle orantılı” olarak belirlenecektir. Buna göre, zarar mahsup hakkı, tam
bölünen şirketin öz sermayesinin devralan şirketlere dağılımı oranında paylaştırılarak
hesaplanacaktır.
Örneğin, öz sermayesi 200.000 TL olan
bir şirket, iki şirkete bölünmüş ve bu şirketlerden biri öz sermayenin 80.000
TL’lik kısmını, diğeri de 120.000 TL’lik kısmını devralmışsa, 40.000 TL
tutarındaki zarar mahsup hakkı, bu iki şirket arasında 16.000 ve 24.000 TL
olarak paylaşılacaktır.
Devir ve bölünme işlemlerinde
zarar mahsubu yapılabilmesi için “aynı
faaliyete devam” şartı aranmaktadır. Bu şart, Eski KVK’nın
mükerrer 14. maddesinde yer alan “aynı
sektörde faaliyet gösterme” şartından daha dar kapsamlı olup, devralan
kurumlara devir veya bölünmenin meydana geldiği tarihten itibaren en az 5 yıl
süreyle, devralınan veya bölünen kurumların faaliyetlerini devam ettirme
zorunluluğu getirmektedir. Faaliyetin devamı şart olmakla birlikte, faaliyet
hacmi konusunda bir belirleme yapılmamıştır.
Vergiden
kaçınma amacına yönelik olarak, ekonomiye kazandırılması mümkün olmayan
kurumların devir veya bölünme suretiyle devralınması ya da devralınan veya
bölünen kurumların faaliyetinin 5 yıllık süre içinde arızi hale getirilerek
kısmen durdurulması veya sona erdirilmesi gibi ekonomik olmayan sebeplerle
devir ve bölünme işleminin yapılması halinde zarar mahsubu mümkün olmayacaktır.
Mahsup için aranan şartların ihlali halinde, zarar mahsupları nedeniyle
zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler için vergi ziyaı
doğmuş sayılacağından, mahsup nedeniyle ziyaa uğrayan
vergiler ceza ve gecikme zammı ile birlikte tahsil edilecektir.
c- Yurt Dışı Faaliyetlerden
Doğan Zararların Mahsubu
KVK’nın 9. maddesinde, beş yıldan
fazla nakledilmemek şartıyla yurt dışı faaliyetlerden doğan zararların Türkiye’deki
kurum kazancından mahsup edilmesine imkân tanınmıştır([23]).
Ancak, kazançları Türkiye’de kurumlar vergisinden istisna edilen faaliyetlere
ilişkin yurt dışı zararlar bu mahsubun kapsamı dışındadır. Örneğin, yurt dışı
inşaat ve onarım işlerinden elde edilen kazançlar kurumlar vergisinden istisna
edilmiş olduğundan, yurtdışı bu faaliyetlerden zarar doğması halinde, bu
zararlar diğer faaliyetlerden elde edilen kazançlardan mahsup edilemeyecektir.
Yurt dışı
faaliyetlerden doğan zararlar, faaliyette bulunulan ülkenin vergi kanunlarına
göre beyan edilen vergi matrahlarının zarar dahil, her
yıl o ülke mevzuatına göre denetim yetkisi verilen kuruluşlarca rapora
bağlanması ve bu raporun aslı ile tercüme edilmiş bir örneğinin Türkiye’deki
ilgili vergi dairesine ibraz edilmesi halinde indirim konusu yapılabilecektir.
Mükelleflerin söz konusu raporları ilgili vergi dairesine zamanında ibraz
etmemiş olmaları halinde, bu raporların zararın mahsup edileceği ilgili dönemde
ibraz edilmesi de yeterli olacaktır.
Faaliyette
bulunulan yabancı ülkede denetim yetkisini haiz bir denetim kuruluşunun
olmaması halinde, her yıla ait vergi beyannamesi ve eki bilanço ile gelir
tablosunun, yabancı ülkenin yetkili makamlarından alınacak veya onaylatılacak
birer örneğinin, mahallindeki Türk elçilik veya konsoloslukları, yoksa orada
Türk menfaatlerini koruyan ülkenin aynı mahiyetteki temsilcilerine
onaylatılarak, aslının ve tercüme edilmiş bir örneğinin ilgili vergi dairesine
ibrazı zorunludur.
Türkiye’de indirim
konusu yapılan yurt dışı zararların ilgili ülkede mahsup edilmesi veya gider
yazılması halinde, Türkiye’de beyannameye dahil
edilecek yurt dışı kazanç, mahsup ya da gider yazılmadan önceki tutar
olacaktır. Yurt dışı faaliyetlerden doğan kârlar, Türkiye’de genel sonuç
hesaplarına hangi para cinsinden intikal ettirilmişse, zararların da aynı para
cinsinden intikal ettirilmesi gerekmektedir.
Örneğin, (A) Kurumunun 2014 ve 2015 yıllarındaki yurt içi ve yurt dışı faaliyet
sonuçları aşağıdaki gibidir.
Yıllar |
Yurtiçi Faaliyet Sonucu |
Yurtdışı Faaliyet Sonucu |
2014 |
10.000
TL |
25.000
TL (zarar) |
2015 |
5.000
TL (zarar) |
45.000
TL |
2014 yılı ile ilgili olarak
yabancı ülkede verilen beyannamede 45.000 TL kazançtan 25.000 TL zarar düşülmek
suretiyle 20.000 TL karşılığı kazanç beyan edilmiştir. Bu verilere göre kurumun
2014 ve 2015 yılları ile ilgili olarak Türkiye’de vereceği yıllık beyannamede
beyan edeceği matrah aşağıdaki gibi hesaplanacaktır.
|
2014 Yılı |
2015 Yılı |
Yurt
İçi Faaliyet Sonucu |
10.000 TL |
(-)5.000 TL |
Yurt
Dışı Faaliyet Sonucu (mahsup öncesi) |
(-) 25.000 TL |
45.000 TL |
Toplam |
(-)15.000 TL |
40.000 TL |
Geçmiş
Yıl Zararı |
- |
(-) 15.000 TL |
Matrah |
15.000 TL (zarar) |
25.000 TL |
5-
Beyanname Üzerinde Yapılacak İndirimler
KVK’nın “Diğer indirimler” başlıklı
10. maddesinde, kurumlar vergisi matrahının tespitinde; kurumlar vergisi beyannamesi
üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla, kurum kazancından sırasıyla aşağıdaki
indirimlerin yapılacağı hükme bağlanmıştır.
§ AR-GE indirimi,
§ Sponsorluk harcamaları,
§ Belli kuruluşlara yapılan bağış
ve yardımlar,
§ Kamu kurum ve kuruluşlarına
yapılan eğitim, sağlık ve dini amaçlı bağışlar,
§ Kültür ve tanıtım amaçlı bağış,
yardım ve harcamalar,
§ Bakanlar Kurulunca yardım
kararı alınan doğal afetlerde, Başbakanlık aracılığı ile yapılan bağışlar,
§ Girişim sermayesi olarak
ayrılan fonun bir kısmı,
§ Yabancı gerçek ve tüzel
kişilere Türkiye’de verilen hizmetlerden yurt dışında yararlanılanların bir
kısmı.
§ Korumalı işyerlerinde istihdam
edilen engelli işçilere ödenen ücretlere ilişkin korumalı işyeri indirimi.[24]
§ Kurumlarda yapılan nakdi sermaye
artışları üzerinden hesaplanacak faizler.[25]
İndirim
uygulamasına ilişkin olarak KVK’nın 10. maddesinde
söz konusu indirimlerin beyanname üzerinde gösterilmesi ve maddedeki sıra dahilinde uygulanması koşulu getirilmiştir.
KVK’nın 10. maddesinde düzenlenen
indirimler, kazancın bulunması halinde beyanname üzerinden indirim konusu
yapılabilen ancak, kazancın yetersiz olması nedeniyle sonraki yıllara devretmeyen
indirimlerdir. Sadece AR-GE indirimi bu kuralın istisnasını oluşturmaktadır.
a- AR-GE İndirimi
KVK’nın 10.
maddesinin 1-a bendinde mükelleflerin, işletmeleri bünyesinde gerçekleştirdikleri
münhasıran yeni teknoloji ve bilgi arayışına yönelik araştırma ve geliştirme
harcamaları tutarının % 100’ü oranında hesaplanacak “AR-GE indirimi”nin beyanname üzerinde indirim konusu yapılacağı
hükme bağlanmıştır.([26])
Bu uygulama ile mükelleflere, muhasebe tekniği ile gider kaydedilen araştırma
ve geliştirme harcamalarının %100’ü kadar ilave bir indirim imkânı tanınmış
olmaktadır.
Diğer taraftan araştırma ve
geliştirme faaliyetleri ile doğrudan ilişkili olmayan giderlerden ve tamamen
araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde kullanılmayan amortismana tabi iktisadî
kıymetler için hesaplanan amortisman tutarlarından
verilen paylar üzerinden AR-GE indirimi hesaplanmayacak, matrahın yetersiz
olması nedeniyle ilgili dönemde indirim konusu yapılamayan “AR-GE İndirimi”
tutarı sonraki hesap dönemlerine devredecektir. AR-GE indiriminden
yararlanılacak harcamaların kapsamını ve uygulamadan yararlanılabilmesi için
gerekli belgeler ile usulleri belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır.
KVK’nın 10/1-a madde hükmü ile 5422
sayılı eski KVK’nın 14/6. madde hükmü hemen hemen
aynı olup, aradaki fark yeni düzenlemede matrah yetersizliği sebebiyle indirim
konusu yapılmayan tutarların, izleyen hesap dönemlerine devredilmesine imkân
tanınmasıdır. Bakanlık,1 Seri no.lu 5520 sayılı KVK GT ile konuya ilişkin açıklama
yapmıştır. Diğer taraftan anılan tebliğde yer almayan hususlarda, eski uygulamaya
ilişkin olarak uygulama esaslarının açıklandığı 86 seri no.lu KVK GT açıklamalarının
dikkate alınabileceğini düşünüyoruz.
KVK’nın 10. maddesinde yer alan diğer
indirimlerin sadece ilgili yıl kazancından indirimi mümkün bulunuyorken AR-GE
indirimi bu kuralın istisnasını oluşturmaktadır. Bu nedenle işletmelerin; AR-GE
indirim haklarını, cari dönemde yararlandıkları ve sonraki döneme devreden
indirim haklarını nazım hesaplarda ayrıca izlemesi gerekmektedir.
AR-GE indiriminin muhasebe
tekniğiyle yapılması mümkün bulunmamakta, bu nedenle indirim beyanname üzerinde
yapılmaktadır.
5746
sayılı Kanunla yapılan AR-GE teşvikleri ise özetle aşağıdaki gibidir.
Bu kanunun
amacı; AR-GE ve yenilik yoluyla ülke ekonomisinin uluslararası düzeyde rekabet
edebilir bir yapıya kavuşturulması için teknolojik bilgi üretilmesini, üründe
ve üretim süreçlerinde yenilik yapılmasını, ürün kalitesi ve standardının yükseltilmesini,
verimliliğin artırılmasını, üretim maliyetlerinin düşürülmesini, teknolojik
bilginin ticarileştirilmesini, rekabet öncesi işbirliklerinin geliştirilmesini,
teknoloji yoğun üretim, girişimcilik ve bu alanlara yönelik yatırımlar ile AR-GE’ye ve yeniliğe yönelik doğrudan yabancı sermaye
yatırımlarının ülkeye girişinin hızlandırılmasını, AR-GE personeli ve nitelikli
işgücü istihdamının artırılmasını desteklemek ve teşvik etmektir([27]).
Bu kanun kapsamında yapılacak AR-GE
indirimi:
§
Teknoloji
merkezi işletmelerinde,
§
AR-GE
merkezlerinde,
§
Kamu
kurum ve kuruluşları ile kanunla kurulan vakıflar tarafından veya uluslararası
fonlarca desteklenen AR-GE ve yenilik projelerinde,
§
Rekabet
öncesi işbirliği projelerinde,
§
Teknogirişim sermaye desteklerinden yararlananlarca,
gerçekleştirilen AR-GE ve yenilik
harcamalarının tamamı ile 500 ve üzerinde tam zaman eşdeğer AR-GE personeli
istihdam eden AR-GE merkezlerinde ayrıca o yıl yapılan AR-GE ve yenilik
harcamasının bir önceki yıla göre artışının yarısından oluşacaktır.
Hesaplanan AR-GE indirimleri, KVK’nın 10. maddesine göre kurum kazancının ve GVK’nın 89. maddesi uyarınca ticari kazancın tespitinde
indirim konusu yapılacaktır. Kazancın yetersiz olması nedeniyle ilgili hesap
döneminde indirim konusu yapılamayan tutar, sonraki hesap dönemlerine devredilecek
ve takip eden yıllarda 213 sayılı VUK’a göre her yıl belirlenen yeniden değerleme oranında
artırılarak dikkate alınacaktır.
Diğer yandan bu harcamalar, VUK’a göre aktifleştirilmek suretiyle amortisman
yoluyla itfa edilecek, bir iktisadi kıymet oluşmaması halinde ise doğrudan
gider yazılabilecektir.
AR-GE ve yenilik
faaliyetlerinde bulunanların; kamu kurum ve kuruluşları, kanunla kurulan
vakıflar ile uluslararası fonlardan aldıkları destekler özel bir fon hesabında
tutulur. Bu fon, GVK ve KVK’ya göre vergiye tabi kazancın
ve ilgili yılda yapılan AR-GE harcaması tutarının tespitinde dikkate alınmaz.
Bu fonun, elde edildiği hesap dönemini izleyen beş yıl içinde sermayeye ilâve dışında
herhangi bir şekilde başka bir hesaba nakledilmesi veya işletmeden çekilmesi
halinde, zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa
uğratılmış sayılır.
Bu Kanun kapsamındaki indirim,
istisna, destek ve teşviklerden yararlananlar; GVK’nın
89. maddesinin birinci fıkrasının (9) numaralı bendi, KVK’nın
10. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ve 5084 sayılı Yatırımların ve
İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun
aynı mahiyetteki hükümlerinden ayrıca yararlanamazlar. Mükellef bu aşamada tercih
hakkını kullanmalıdır. Mükellef tarafından geçici vergi döneminde yapılan
tercih dönem sonu itibariyle yapacağı tercih yerine geçecektir.
b- Sponsorluk Harcamaları
KVK’nın 10. maddesinin 1-b bendinde, 21.05.1986 tarihli ve 3289 sayılı Spor
Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile 5/5/2009
tarihli ve 5894 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanun kapsamında yapılan sponsorluk harcamalarının sözü edilen kanunlar
uyarınca tespit edilen amatör spor dalları için tamamının, profesyonel spor
dalları için de % 50’sinin beyanname üzerinde dönem kazancından indirim konusu
yapılacağı hükmüne yer verilmiştir.
Bu indirim 3289 ve 3813 Sayılı
Kanunlar kapsamında yapılan sponsorluk harcamalarını
kapsamaktadır.
Sponsorlukla ilgili usul ve
esasları belirleyen “Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Sponsorluk Yönetmeliği”
16.06.2004 tarih ve 25494 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Anılan yönetmelikle belirlenen hususların KVK’nın
10/1-b maddesi uygulamasında da geçerli olması gerektiğini düşünüyoruz.
Sponsorluk uygulama esasları,
yönetmeliğin 6 ve 7. maddelerinde belirlenmiştir. Sponsorluk harcamasının gider
kaydı için bu maddelerde sayılan şartlara tam olarak uyulmalıdır.
Sponsorluk harcaması bizzat sponsor tarafından yapılabileceği gibi, sponsorluğu alan
tarafından da yapılabilir. Bu durumda sponsorluk
bedeli sponsorluğu alana nakden veya hesaben ödenir.
Sponsorluk harcama belgeleri Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün kontrol ve
tasdikine tabidir. Genel müdürlükçe tasdik edilen belgeler ayrıca harcamada
bulunan mükellefin bağlı olduğu vergi dairesine gönderilir. Gençlik ve spor
tesisleri için yapılacak yapım ve ikmal işlerinin bedelinin belli tutarı aşması
halinde indirimden yararlanılması, söz konusu harcamaların yeminli mali
müşavirlerce tasdik edilmesine bağlı olup oluşabilecek vergi kaybından YMM’ler
de sorumlu olacaktır (md. 13).
İndirim beyanname üzerinde
ayrıca gösterilmek suretiyle uygulanacaktır. Bu nedenle dönem içinde yapılan ve
gider olarak kaydedilen sponsorluk harcamaları ticari
kâra KKEG olarak eklenmeli, cari dönemde indirilebilecek kısım beyannamenin
ilgili bölümünde ayrıca indirim konusu yapılmalıdır.
c- Belirli Kuruluşlara Yapılan
Bağış ve Yardımlar
KVK’nın 10.
maddesinin 1-c bendinde, genel ve özel bütçeli kamu
idarelerine, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere, Bakanlar Kurulunca
vergi muafiyeti tanınan vakıflara ve kamu yararına çalışan dernekler ile
bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunan kurum ve kuruluşlara
makbuz karşılığında yapılan bağış ve yardımların toplamının o yıla ait kurum
kazancının % 5’ine kadar olan kısmının beyanname üzerinde indirim konusu
yapılacağı hükme bağlanmıştır. Bu
hüküm eski KVK’nın 14/b maddesinde yer alan hükümle
aynıdır.
Bağış ve yardım indirimi de
beyanname üzerinde ayrıca gösterilmek suretiyle uygulanacaktır. Bu nedenle
dönem içinde gider hesaplarına kaydedilen bağış ve yardımların tamamı beyanname
üzerinde KKEG olarak ticari kâra eklenmeli, bunların indirilebilecek tutarları
haricen hesaplanarak beyannamenin ilgili bölümüne yazılmak suretiyle indirim
konusu yapılmalıdır. Bağış ve yardımların matrahtan indirilmesi için
aşağıdaki koşullar öteden beri aranmaktadır. Bu koşullar 5520 sayılı Kanun’un Gerekçesinde
de belirtilmiştir.
· Bağış ve
yardım yukarıda sayılan kurum ve kuruluşlara yapılmalıdır.
· Bağış ve
yardım makbuz karşılığı olmalıdır.
· Anılan
kuruluşlara yapılan ödemenin bağış kapsamında indirim konusu yapılabilmesi için
bağış ve yardımın karşılıksız olması gerekmektedir.
·
Bağış
ve yardımın matrahtan indirimi o yıla ait kurum kazancının yüzde beşi ile
sınırlandırılmıştır. İndirime esas kazanç tutarının tespitinde, zarar mahsubu dahil giderler ve iştirak kazançları düşüldükten sonra,
indirim ve istisnalar düşülmeden önceki tutar esas alınacaktır. Buna göre bağış
ve yardım tutarının hesaplanmasına esas alınacak kurum kazancı bulunurken;
§
Bağış
ve yardımlar düşülmemek kaydıyla ticari kazanç tespit edilecek,
§
Kanunen
kabul edilmeyen giderler eklenecek,
§
Zarar
mahsubu yapılacak,
§
İştirak
kazançlar istisnası indirilecek ancak, diğer indirim ve istisnalar düşülmeyecektir.
Bağış
ve yardımların nakden yapılmaması halinde, bağışlanan veya yardımın konusunu
oluşturan mal veya hakkın maliyet bedeli veya kayıtlı değeri, bu değer mevcut
değilse Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre takdir komisyonlarınca tespit
edilecek değeri esas alınacaktır.(KVK Md. 10/2) Bağış ve yardımın yabancı para
cinsinden yapılması halinde, bağışın yapıldığı tarihteki TC Merkez Bankasının
döviz alış kuru esas alınarak TL karşılığı hesaplanacaktır.
Açıklanan bu
genel şartlar aşağıda belirtilen bağış ve yardımların indirilmesinde de aranmaktadır.
d- Kamu Kurum
ve Kuruluşlarına Yapılan Eğitim, Sağlık ve Dini Amaçlı Bağışlar
KVK’nın 10.
maddesinin 1-ç bendinde, genel ve özel bütçeli kamu idarelerine,
il özel idarelerine, belediyelere ve köylere, Bakanlar Kurulunca vergi
muafiyeti tanınan vakıflara ve kamu yararına çalışan dernekler ile bilimsel
araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunan kurum ve kuruluşlara; bağışlanan
okul, sağlık tesisi, 100 yatak (kalkınmada öncelikli yörelerde 50 yatak)
kapasitesinden az olmamak kaydıyla öğrenci yurdu ile çocuk yuvası, yetiştirme
yurdu, huzurevi ve bakım ve rehabilitasyon merkezleri
ile mülki idare amirlerinin izni ve denetimine tabi olarak yaptırılacak
ibadethaneler ve Diyanet İşleri Başkanlığı denetiminde yaygın din eğitimi
verilen tesisler ve Gençlik ve Spor Bakanlığına ait gençlik merkezleri ile
gençlik ve izcilik kamplarının[28] inşası
dolayısıyla yapılan harcamalar veya bu tesislerin inşası için bu kuruluşlara
yapılan her türlü bağış ve yardımlar ile mevcut tesislerin faaliyetlerini devam
ettirebilmeleri için yapılan her türlü nakdi veya ayni bağış ve yardımların
tamamının beyanname üzerinde indirim konusu yapılacağı hükmü bulunmaktadır.
İbadethane ve
yaygın din eğitimi veren diğer tesislere ilişkin bağışların indirimine yönelik
6322 sayılı Kanunla yapılan değişiklik 15/06/2012
tarihinde yürürlüğe girmiş olduğundan söz konusu tesislere ilişkin ayni veya
nakdi bağışların bu tarihten sonra yapılan kısmı indirim kapsamında değerlendirilecektir.
e- Kültür ve Tanıtım Amaçlı
Bağış ve Yardımlar
KVK’nın 10. maddesinin 1-d bendinde;
genel ve özel bütçeli kamu idareleri, il özel idareleri, belediyeler ve köyler,
Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan
dernekler ile bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunan kurum ve
kuruluşlar tarafından yapılan veya Kültür ve Turizm Bakanlığınca desteklenen yada desteklenmesi uygun görülen;
§
Kültür
ve sanat faaliyetlerine ilişkin ticari olmayan ulusal veya uluslararası organizasyonların
gerçekleştirilmesine,
§ Ülkemizin
uygarlık birikiminin kültürü, sanatı, tarihi, edebiyatı, mimarisi ve somut
olmayan kültürel mirası ile ilgili veya ülke tanıtımına yönelik kitap, katalog,
broşür, film, kaset, CD ve DVD gibi manyetik, elektronik ve bilişim teknolojisi
yoluyla üretilenler de dahil olmak üzere görsel,
işitsel veya basılı materyallerin hazırlanması, bunlarla ilgili derleme ve
araştırmaların yayınlanması, yurt içinde ve yurt dışında dağıtımı ve
tanıtımının sağlanmasına,
§ Yazma ve nadir
eserlerin korunması ve elektronik ortama aktarılması ile bu eserlerin Kültür ve
Turizm Bakanlığı koleksiyonuna kazandırılmasına,
§ 21.07.1983 tarihli
ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamındaki
taşınmaz kültür varlıklarının bakımı, onarımı, yaşatılması, rölöve,
restorasyon, restitüsyon projeleri yapılması ve nakil
işlerine,
§ Kurtarma
kazıları, bilimsel kazı çalışmaları ve yüzey araştırmalarına,
§ Yurt dışındaki
taşınmaz Türk kültür varlıklarının yerinde korunması veya ülkemize ait kültür
varlıklarının Türkiye’ye getirilmesi çalışmalarına,
§ Kültür envanterinin oluşturulması çalışmalarına,
§
Kültür
ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamındaki taşınır kültür varlıkları ile
güzel sanatlar, çağdaş ve geleneksel el sanatları alanlarındaki ürün ve
eserlerin Kültür ve Turizm Bakanlığı koleksiyonuna kazandırılması ve güvenliklerinin
sağlanmasına,
§ Somut olmayan
kültürel miras, güzel sanatlar, sinema, çağdaş ve geleneksel el sanatları
alanlarındaki üretim ve faaliyetler ile bu alanlarda araştırma, eğitim veya
uygulama merkezleri, atölye, stüdyo ve film platosu kurulması, bakım ve
onarımı, her türlü araç ve teçhizatının tedariki ile film yapımına,
§
Kütüphane,
müze, sanat galerisi ve kültür merkezi ile sinema, tiyatro, opera, bale ve
konser gibi kültür ve sanat faaliyetlerinin sergilendiği tesislerin yapımı,
onarımı veya modernizasyon çalışmalarına,
ilişkin harcamalar
ile makbuz karşılığı yapılan bağış ve yardımların % 100’ünün indirim konusu
yapılacağı hükme bağlanmıştır. Ayrıca Bakanlar Kurulu, bölgeler ve faaliyet
türleri itibarıyla bu oranı, yarısına kadar indirmeye veya kanuni seviyesine
kadar getirmeye yetkili kılınmıştır.
f- Başbakanlıkça
veya Bakanlar Kurulunca Başlatılan Yardım Kampanyalarına Makbuz Karşılığı
Yapılan Bağışlar
KVK’nın 10. maddesinin 6552 sayılı
Kanunla değişik[29]
1-e bendinde, Başbakanlıkça
veya Bakanlar Kurulunca başlatılan yardım kampanyalarına makbuz karşılığı yapılan
ayni
ve nakdî bağışların tamamının beyanname üzerinde indirim konusu yapılacağı
hükme bağlanmıştır.
g- Türkiye Kızılay Derneğine ve
Türkiye Yeşilay Cemiyetine Yapılan Nakdi Yardımlar
KVK’nın 10. maddesinin 1. fıkrasına
5904 sayılı Kanunla eklenen ve 6322 sayılı Kanunla değiştirilen (f) bendi
uyarınca Türkiye Kızılay Derneği ve Türkiye Yeşilay Cemiyetine yapılan nakdi
bağış ve yardımların tamamı beyanname üzerinde indirim konusu yapılabilecektir.
Ancak bağışın makbuz karşılığı yapılması zorunludur.
Türkiye Yeşilay Cemiyetine
yapılan bağış ve yardımların indirimine ilişkin 6322 s. Kanunla yapılan
düzenleme 16/06/2012 tarihinde yürürlüğe girdiğinden
bu tarihten sonra yapılan bağış ve yardımlar indirim konusu yapılacaktır.
Anılan dernek ve cemiyete yapılan
ayni bağışlar ise, “c” başlığı
altında yapılan (kurum kazancının %5’i ile sınırlı olarak) açıklamalar
doğrultusunda kurum kazancından indirilecektir.
Bu dernek ve cemiyetin iktisadi
işletmelerine yapılan ayni veya nakdi bağış ve yardımlar indirim konusu
yapılamayacaktır.
h- Girişim Sermayesi Fonu
6322 sayılı
Kanunla VUK’a eklenen 325/A maddesiyle kurumlar
vergisi mükelleflerine, girişim sermayesi yatırım ortaklıklarına sermaye olarak
konulması veya girişim sermayesi yatırım fonu paylarının satın alınması
amacıyla, girişim sermayesi fonu ayırabilme ve ayrılan tutarların, cari dönemde
beyan edilen gelirin %10’unu aşmayan kısmının beyanname üzerinde dönem
kazancından mahsup edilebilmesi imkânı getirilmiştir.
Ayrılan fonun, ayrıldığı yılın
sonuna kadar, Türkiye’de kurulmuş veya kurulacak olan SPK’ya tabi girişim
sermayesi yatırım ortaklıklarına veya fonlarına yatırım yapılması gerekir.
6322 sayılı Kanunla Kurumlar
Vergisi Kanununun 10. maddesine eklenen (g) bendi uyarınca, Vergi Usul
Kanununun 325/A maddesine göre girişim sermayesi fonu olarak ayrılan tutarların
beyan olunan gelirin %10’unu aşmayan kısmı, kurumlar vergisi beyannamesi
üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla kurum kazancından indirim konusu yapılabilecektir.
İndirim tutarının tespitinde
beyan edilen gelir olarak; ticari bilanço kâr veya zararına kanunen kabul
edilmeyen giderler eklenmek ve geçmiş yıl zararları ile varsa tüm indirim ve
istisnalar düşülmek suretiyle bulunan tutar [Ticari bilanço kârı (zararı) +
kanunen kabul edilmeyen giderler - geçmiş yıl zararları - tüm indirim ve
istisnalar] dikkate alınacaktır.
Vergi Usul Kanununun 325/A
maddesine göre girişim sermayesi fonu ilgili dönem kazancından ayrılacağından,
pasifte özel bir fon hesabına alınacak tutar hesap dönemi sonu itibarıyla
tespit edilebilecektir. Bu çerçevede, fon hesabına alınma işleminin, izleyen
hesap döneminin başından itibaren kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği
tarihe kadar yapılması gerekmektedir. Bu şekilde, indirim konusu yapılacak olan
kazanç tutarı, ilgili dönemin genel sonuç hesaplarına yansıyacak olup kurumlar
vergisi beyannamesinin ilgili satırında gösterilmek suretiyle de indirimden
yararlanılabilecektir.
Geçici vergilendirme
dönemlerinde fon ayrılması ve indirim uygulamasından yararlanılması mümkün
değildir.
Girişim sermayesi yatırım
ortaklıklarına veya fonlarına yatırımın yapılmaması halinde, indirim konusu
yapılan tutar nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergi gecikme faizi ile
birlikte mükelleften tahsil edilecektir.
İndirim konusu yapılacak
tutarın tespitinde, her yıl girişim sermayesi fonu olarak ayrılan tutarlar ayrı
ayrı dikkate alınacak, önceki yıllarda ayrılan fon tutarları için tekrar
indirim uygulanmayacaktır. Ayrılan toplam fon tutarı hiçbir suretle öz
sermayenin %20’sini aşamayacaktır.
j- Yabancı Gerçek ve Tüzel
Kişilere Türkiye’de Verilen Hizmetler
6322 sayılı Kanunla Kurumlar
Vergisi Kanununun 10. maddesine eklenen (ğ) bendi ile 15.06.2012 tarihinden
itibaren uygulanmak üzere Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilerle, iş yeri,
kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlara Türkiye’de verilen ve münhasıran
yurt dışında yararlanılan aşağıdaki hizmetlere ilişkin olarak, hizmet veren
işletmelerin münhasıran bu faaliyetlerinden elde ettikleri kazancın %50’sinin
beyan edilen kurum kazancından indirilebilme imkanı
getirilmiştir.
§ Mimarlık, mühendislik, tasarım,
yazılım, tıbbi raporlama, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi ve veri saklama
hizmeti,
§ İlgili bakanlığın izni ve
denetimine tabi olarak verilen eğitim ve sağlık hizmeti.
Yukarıdaki hizmetlerin, şirketlerin
ana sözleşmelerinde yazılı esas faaliyetlerinden olması gerekir. Hizmetin yurt
dışında yerleşik kişilere verilmesi, hizmetten yurt dışında yararlanılması ve
faturanın da bunlar adına düzenlenmiş olması gerekir.
İndirim
kapsamında kabul edilen faaliyetlerden elde edilen hasılattan bu faaliyetler
nedeniyle yüklenilen gider ve maliyet unsurlarının düşülmesi sonucu bulunacak
kazancın %50’si, kurumlar vergisi beyannamesinin “Kazancın Bulunması Halinde
İndirilecek İstisna ve İndirimler” bölümünde gösterilmek suretiyle indirim konusu
yapılabilecektir. Diğer indirim ve istisnalar ile geçmiş yıl zararları
nedeniyle indirim konusu yapılamayan tutar izleyen dönemlere
devredilemeyecektir. Bu uygulama için anılan faaliyetlere ilişkin hasılat ve
maliyetlerin ayrı muhasebeleştirilmesi gerekmektedir.
Milli Eğitim
Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının izni ve denetimine tabi olarak eğitim veya
sağlık alanında faaliyet gösteren ve yurt dışı yerleşik kişilere verdikleri
hizmetlerden elde ettikleri kazançlarının %50’sini indirim konusu yapan işletmelerin,
hizmet verilen yurt dışı yerleşik gerçek kişilere ilişkin kimlik bilgileri,
pasaport numarası, düzenlenen faturanın tarih ve sayısı, verilen hizmetin
niteliği ve hizmet bedeli gibi bilgileri içeren formun, her bir geçici vergi
beyannamesi ile birlikte beyanname eki olarak verilmesi gerekmektedir.
k- Korumalı İşyeri İndirimi
6518 sayılı
Kanunla Kurumlar Vergisi Kanununun 10. maddesine eklenen (h) bendi ile 19.02.2014
tarihinden itibaren uygulanmak üzere 01.07.2005 tarihli ve 5378 sayılı
Engelliler Hakkında Kanuna göre kurulan korumalı işyerlerinde istihdam edilen
ve iş gücü piyasasına kazandırılmaları güç olan zihinsel veya ruhsal engelli çalışanlar için diğer kişi ve
kurumlarca karşılanan tutar da dâhil olmak üzere yapılan ücret ödemelerinin
yıllık brüt tutarının %100’ünün beyan edilen kurum kazancından indirilebileceği
belirtilmiştir.
Aynı bent hükmüne göre, söz
konusu indirim, her bir engelli çalışan için azami beş yıl süreyle uygulanabilecek
ve yıllık olarak indirilecek tutar, her bir engelli çalışan için asgari ücretin
yıllık brüt tutarının %150’sini aşamayacaktır. İndirim 19/2/2014
tarihinden sonra ve bu kapsamda ödenen ücretler üzerinden hesaplanacaktır.
l- EXPO
2016 Antalya Ajansına Yapılan Bağışlar
EXPO 2016 Antalya Ajansına
yapılan her türlü nakdî ve ayni bağış ve yardımlar ile sponsorluk
harcamalarının tamamı GVK’nın geçici 83. maddesi
uyarınca kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla
kurum kazancından indirilebilecektir.
m- Nakdi Sermaye Artırımlarında
Faiz İndirimi
ma- Yasal Düzenleme
İşletmeler
faaliyetlerinin finansmanında kullanılan yabancı kaynaklar için ödenen faiz ve
benzeri maliyet unsurları kazanç tespitinde gider olarak dikkate alınır. Bu
açıdan bakıldığında yabancı kaynakla finansmanın, öz kaynakla finansman yöntemine
göre işletmeler açısından gider avantajı olduğu düşünülmektedir. Bu düşünce;
işletme sahiplerinin, sermayelerini finans kurumları üzerinden işletmelerine
kullandırdıkları olgusunu gündeme getirmekteydi.
Vergi
sistemimizde daha
önce 6322 sayılı Kanunla gelir ve kurumlar vergisi kanunlarına eklenen
hükümlerle 01.01.2013 tarihinden itibaren yürürlüğe girmek üzere finansman
gider kısıtlamasına ilişkin olarak yeni bir düzenleme yapılmış, ancak oran
konusunda Bakanlar Kurulunca bugüne kadar herhangi bir belirleme yapılmadığı
için uygulanması söz konusu olmamıştır. Anılan uygulamayla, yabancı kaynak ile
öz kaynak arasındaki gider avantajı uyumsuzluğunun giderilmesi öngörülmüştü.
6637 sayılı
Kanunla, KVK’nın 10. maddesinin birinci fıkrasına (ı)
bendi eklenmek([30]) suretiyle
yapılan düzenlemeyle öz kaynak kullanan işletmelerde, kullanılan öz kaynağa
bağlı olarak matrahtan
ilave indirim öngörülmek suretiyle, öz kaynaklarla faaliyet gösterilmesinin
teşvik edilmesi amaçlanmıştır. Bu düzenlemeyle, şirketlerin ihtiyaç duyduğu
finansmanın borçlanma yoluyla değil öz kaynaklarla yapılması teşvik edilerek,
sermeye şirketlerinin öz kaynak yapılarının güçlendirilmesi amaçlanmıştır.
Anılan
hükmün uygulanmasına ilişkin esaslar, Kurumlar Vergisi Genel Tebliği (Seri
No:1)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri No: 9) ile açıklanmıştır.([31])
Bakanlar Kurulu KVK’nın 10. maddesinin birinci
fıkrasının (ı) bendinde verilen yetkiyi kullanarak, uygulanacak indirim oranlarını, sermaye
şirketlerinin özelliklerine göre 02.06.2015 tarih ve 2015/7910 sayılı Kararı
ile belirlemiştir.([32])
Anılan BKK uyarınca genel oran %50 olup bu orana aşağıda belirtilen
ilaveler yapılacaktır;
§
Payları
borsada işlem gören halka açık sermaye şirketlerinden, indirimden yararlanılan
yılın son günü itibarıyla, Merkezi Kayıt Kuruluşu A.Ş. nezdinde halka açıklık
oranı; %50 ve daha az olanlar için %25, %50’nin üzerinde olanlar
için %50,
§
Nakdi olarak artırılan sermayenin, yatırım teşvik belgeli
üretim ve sanayi tesisleri ile bu tesislere ait makine ve teçhizat
yatırımlarında ve/veya bu tesislerin inşasına tahsis edilen arsa ve arazi
yatırımlarında kullanılması durumunda, yatırım teşvik belgesinde yer alan sabit
yatırım tutarı ile sınırlı olmak üzere %25.
Görüldüğü
üzere, payları borsada işlem gören halka açık bir sermaye şirketinin halka
açıklık oranı % 50’nin üzerinde ise ve bu şirket nakdi olarak artırılan
sermayeyi teşvik belgeli makine ve teçhizat yatırımlarında kullanıyorsa,
yararlanacağı oran, (% 50+% 50+% 25=) % 125 olabilecektir.
BKK’da, uygulanacak indirim oranının, belirtilen bazı
hallerde sıfır olarak uygulanması öngörülmüştür. Bu hallerde indirim
uygulanması fiilen söz konusu olmayacaktır. Anılan haller aşağıda
özetlenmiştir.
§ Gelirlerinin %
25 veya fazlası şirket faaliyeti ile orantılı sermaye,
organizasyon ve personel
istihdamı suretiyle yürütülen ticari, zirai veya serbest meslek faaliyeti dışındaki faiz, kar payı, kira, lisans
ücreti, menkul kıymet satış geliri gibi pasif nitelikli
gelirlerden oluşan sermaye
şirketleri
§ Aktif toplamının %50 veya daha fazlası bağlı menkul kıymetler, bağlı ortaklıklar ve iştirak paylarından oluşan sermaye şirketleri
§ Artırılan nakdi sermayenin başka şirketlere
sermaye olarak konulan veya kredi olarak
kullandırılan bölümüne tekabül eden kısım
§ Arsa ve arazi yatırımı yapan sermaye şirketlerinde arsa ve arazi yatırımına tekabül eden kısım,
§ 09.03.2015 tarihinden, 01.07.2015 tarihine kadar olan dönemde, sermaye
azaltımına gidilmiş olması halinde, azaltılan sermaye tutarına tekabül
eden kısım
mb- İndirimin
Mahiyeti ve Uygulama Esasları
Nakdi sermaye artırımı
nedeniyle faiz indiriminden 01.07.2015
tarihinden itibaren ticaret siciline tescil edilen nakdi sermaye artışları ile
yine bu tarihten itibaren kuruluşları tescil edilen yeni şirketlerin, nakit olarak
karşılanan sermaye tutarları yararlanacaktır.
İndirim
nakdi sermaye artışı tutarına, TCMB tarafından ilgili yıl için en son açıklanan
ticari krediler faiz oranı uygulanarak hesaplanacaktır. Bir yılda yapılan nakdi sermaye artışı
nedeniyle sadece sermaye artışının yapıldığı yıl değil, izleyen yıllarda da
indirim uygulamasından yararlanılacaktır. Faiz oranı her yıl
değişebileceğinden, her yıl için ayrı hesaplama yapılması gerekecektir.
İlgili
yılda yeterli kazanç olmadığı için yararlanılamayan indirim tutarı, izleyen
yıllara devredecek ve bu yıllarda indirim konusu yapılabilecektir. Ancak
devreden indirim herhangi bir yöntemle endekslenemeyecektir.
İndirim
tutarı hesaplanırken, TCMB tarafından ilgili yıl için en son açıklanan ticari
krediler faiz oranı esas alınacaktır. Bu nedenle söz konusu indirim sadece son
geçici vergi dönemi ve kurumlar vergisi hesap dönemi için uygulanabilecektir.
Uygulamanın son geçici vergi dönemi öncesindeki geçici vergi dönemlerinde
uygulanamayacak olması, geçici vergiye tabi kazançla yıllık kazancın
farklılaşması açısından eleştiriye açıktır.
İndirim tutarı hesaplanırken,
sürenin başlangıcı olarak sermaye taahhüdünün şirketin banka hesabına
yatırıldığı tarihin içinde bulunduğu ay esas alınacak, süre hesaplanırken,
banka hesabına yatırmanın gerçekleştiği ay tam ay olarak dikkate alınacaktır. Nakden taahhüt edilen sermayenin, sermaye artırımına ilişkin kararın
ticaret siciline tescil edildiği tarihten önce şirketin banka hesabına yatırılması
halinde ise sermaye taahhüdünün önceden ödenen kısmı için tescil tarihinin
içinde bulunduğu ay tam ay sayılmak suretiyle hesaplama yapılacaktır.
Örneğin, (ABC) A.Ş.’nin sermayesinin nakdi olarak 6.000.000 TL artırılması için 10.07.2015
tarihinde karar alınmış ve bu karar 10.08.2015 tarihinde ticaret siciline
tescil ettirilmiştir. Sermaye artışının ¼’ü olan 1.500.000 TL 30.07.2015
tarihinde banka hesabına yatırılmıştır. Ortaklar sermaye taahhüdünün kalan
kısmı olan 4.500.000 TL’yi 09.10.2015 tarihinde şirketin banka hesabına
yatırmışlardır.
Sermaye artırımına ilişkin kararın ticaret
siciline tescil edildiği tarihten önce (banka hesabına
yatırılan sermaye taahhüdünün %25’lik kısmı için bu kararın tescil tarihi olan
10.08.2015 tarihi esas alınmak suretiyle indirimden faydalanılması mümkündür. Bu
nedenle yatırılan 1.500.000 TL sermaye taahhüdü için 2015 yılında 5/12 aylık
süre için indirim hesaplanacaktır.
Sermaye taahhüdünün kalan kısmı
09.10.2015 tarihinde banka hesabına yatırılmıştır. Bu nedenle 4.500.000 TL’lik
sermaye artışı için de 2015 yılında 4/12 aylık süre için indirim
hesaplanacaktır. (ABC) A.Ş. sermaye azaltımı
yapılmadığı sürece, 2016 ve izleyen yıllarda 6.000.000 TL’lik sermaye artırımı
için 12 aylık süre esas alınarak indirim uygulamasından
yararlanabilecektir.
Son olarak nakdi sermaye artışı
yapan şirketin durumuna göre, Bakanlar Kurulunca belirlenen indirim oranı,
hesaplanan faiz tutarına uygulanarak, kurumun yararlanabileceği indirim
tutarına ulaşılacaktır.
Sermaye şirketlerinin nakdi
sermaye artışı nedeniyle yararlanabileceği indirim tutarı aşağıdaki formülle
hesaplanacaktır.
İndirim Tutarı: (nakdi sermaye artışı x ticari krediler faiz oranı
x süre x indirim oranı )
Görüldüğü üzere, indirim tutarı
hesaplanırken aşağıda belirtilen dört ana unsurun belli olması gereklidir.
· Hesaplamada dikkate alınacak
nakdi sermaye artış tutarı,
· Hesaplamada uygulanacak süre,
· Kredi faiz oranı,
· Kurum için belirlenen indirim
oranı.
mc- İndirimden Yararlanacak
Mükellefler ve Sermaye Artırımları
Nakdi sermaye artırımı
nedeniyle uygulanacak indirimden sadece sermaye şirketleri yani anonim
şirketler, limited şirketler ve eshamlı komandit
şirketler yararlanabilecektir. Ancak, finans, bankacılık ve sigortacılık
sektörlerinde faaliyet gösteren kurumlar ile kamu iktisadi teşebbüsleri indirim
uygulamasının dışında tutulmuştur.
Nakdi sermaye artışlarında faiz
indirimi uygulaması 01.07.2015 tarihinden itibaren ticaret siciline tescil
edilen nakdi sermaye artışları ile yine bu tarihten itibaren kuruluşları tescil
olunan yeni şirketlerin, nakit olarak karşılanan sermaye tutarları yararlanacak,
indirim bu tutarlar esas alınarak hesaplanacaktır. Aşağıda sayılan durumlar indirim
tutarının hesaplamasında dikkate alınmayacaktır.
§ Sermaye
şirketlerine nakit dışındaki varlık devirlerinden kaynaklanan sermaye artışları
§ Sermaye
şirketlerinin birleşme, devir ve bölünme işlemlerine taraf olmalarından
kaynaklanan sermaye artışları
§ Bilançoda
yer alan öz sermaye kalemlerinin sermayeye eklenmesinden kaynaklanan sermaye
artışları
§ Ortaklarca
veya Kurumlar Vergisi Kanununun 12 nci maddesi
kapsamında ortaklarla ilişkili olan kişilerce kredi kullanılmak veya borç
alınmak suretiyle gerçekleştirilen sermaye artışları
§ Şirkete nakdi
sermaye dışında hisse senedi, tahvil
veya bono gibi kıymetlerin konulması suretiyle gerçekleştirilen sermaye
artışları
§ Bilanço içi
kalemlerin birbiri içinde mahsubu
şeklinde gerçekleştirilen sermaye artışları
Örneğin; geçmiş yıllar karlarının,
enflasyon düzeltmesi farklarının, iştirak ve taşınmaz satış karlarının
sermayeye ilave edilmesi durumunda, indirimden yararlanılması söz konusu
olmayacaktır. Zira bilançoda yer alan öz sermaye kalemlerinin sermayeye
eklenmesinden kaynaklanan sermaye artışları kapsam dışında tutulmuştur.
Kâr dağıtımına konu olabilecek
geçmiş yıl karlarının gerekli vergisel yükümlülükler yerine
getirilerek, ortaklara dağıtımından sonra, bu kaynaklarla tekrar nakit
sermaye artışına gidilmesi halinde indirim uygulanması yapılıp yapılmayacağı
belirsizdir. Bu halde, şirket öz sermaye unsurlarından birinin dağıtım yoluyla
önce şirket dışına çıkarılması, daha sonra da sermaye olarak şirkete geri
dönmesi söz konusudur. Bir başka ifade ile nakit sermaye artırımı yapılsa bile,
şirket öz sermayesinde kar dağıtımı öncesine göre herhangi bir artış söz konusu
olmayacaktır. Bu nedenle anılan işlem, sadece öz sermaye kalemleri arasında bir
dönüşümden ibaret olduğu değerlendirilebileceği gibi, kar dağıtımına bağlı bir
vergileme yapılmış olacağından tamamen nakdi sermaye artışı olarak da
değerlendirilebilir.
Şirket ortaklarının mal veya
hizmet satışından kaynaklanan veya finansman sağlamak amacıyla şirkete nakit
olarak verdikleri borçlardan kaynaklanan alacakların sermayeye dönüştürülmesi,
bir diğer ifadeyle şirketin sermayesine ilave edilmesi hali ise bilanço içi
kalemlerin birbiri içinde mahsubu şeklinde gerçekleştirilen sermaye artışları
kapsam dışında tutulduğundan, uygulama kapsamı dışında bulunmaktadır. Ancak bu
uygulama tarzının pratikte efektif bir anlamı yoktur.
md- Sermaye Azaltılması Hali
Nakdi sermaye artırımından
yararlanan sermaye şirketlerinin daha sonra sermaye azaltımı
yapmaları halinde, nakdi sermaye artışının azaltılan sermaye tutarı kadarlık
kısmı için sermaye azaltımına ilişkin kararın ticaret
siciline tescil edildiği ayı izleyen aydan itibaren bu indirimden
yararlanmaları mümkün olmayacaktır.
Öte yandan, nakdi sermaye
artışı yapılmadan önce sermaye şirketlerinin sermaye azaltımına
gitmiş olmaları halinde, bu indirimin hesaplanmasında azaltılan sermaye tutarı
kadarlık kısım dikkate alınmayacaktır.
me- Ticari Krediler Faiz Oranı
Ticari
krediler faiz oranı, bankalarca açılan TL cinsinden ticari kredilere uygulanan
ağırlıklı yıllık ortalama faiz oranı olarak dikkate alınacak olan ve TCMB
tarafından indirimden yararlanılan yıl için en son açıklanan “Bankalarca Açılan
Kredilere Uygulanan Ağırlıklı Ortalama Faiz Oranlarından “Ticari Krediler (TL
Üzerinden Açılan) (Tüzel Kişi KMH ve Kurumsal Kredi Kartları Hariç)” faiz
oranıdır.
Kendilerine
özel hesap dönemi tayin edilmiş olan sermaye şirketleri, şartların sağlanması
kaydıyla, hesap dönemlerinin sona erdiği ay itibarıyla TCMB tarafından en son
açıklanan ticari krediler faiz oranını dikkate alarak indirimden
yararlanabileceklerdir.
mf-İndirim Tutarının Kayıtlarda İzlenmesi
Nakdi sermaye artırımı
nedeniyle faiz indirimi beyanname üzerinde yapılacaktır. Ayrıca ilgili yılda
kazanç yetersizliği nedeniyle yararlanılamayan indirim tutarından izleyen
yıllarda yararlanılması mümkündür. Bu nedenle yararlanılması gereken ve
yararlanılan indirim tutarlarının nazım hesaplarda izlenmesi faydalı olacaktır.
Nazım hesaplarda aşağıdaki gibi açılacak üç hesap indirim uygulamasının
takibini sağlayacaktır.
960 YARARLANILACAK NAKDİ
SERMAYE İNDİRİM HESABI
961 YARARLANILAN NAKDİ SERMAYE
İNDİRİM HESABI
962 NAKDİ SERMAYE İNDİRİMİ
ALACAKLI HESABI
mg-Örnek Uygulama
(ABC) A.Ş.’nin
sermayesinin 1.500.000 TL artırılmasına ilişkin olarak 09.05.2016 tarihinde
genel kurul kararı alınmış, sermaye taahhüdünün %25’i olan 375.000 TL
11.05.2016 tarihinde ortaklar tarafından şirketin banka hesabına yatırılmıştır.
Karar, 23.05.2016 tarihinde ticaret siciline tescil ettirilerek, taahhüt edilen
sermayenin geri kalan kısmı olan 1.125.000 TL ise ortaklarca nakit olarak
27.06.2016 tarihinde şirketin banka hesabına yatırılmıştır.
(ABC) A.Ş.’nin
yararlanabileceği indirim oranı %50 olup 2016 yılı sonu itibarıyla TCMB
tarafından açıklanan ticari krediler faiz oranı %11’dir.
(ABC) A.Ş.’nin
sermayesinin 500.000 TL azaltılmasına ilişkin genel kurul kararı 10.07.2019
tarihinde ticaret siciline tescil ettirilmiştir.
(ABC) A.Ş.’nin
2016 hesap döneminde yararlanabileceği indirim tutarı; taahhüt edilen
sermayenin 375.000 TL’lik kısmı için kararın tescil tarihi olan 23.05.2016
tarihi, 1.125.000 TL’lik kısmı için ise bu tutarın ortaklar tarafından şirketin
banka hesabına yatırıldığı 27.06.2016 tarihi dikkate alınarak hesaplanacaktır.
375.000
TL için yararlanılacak indirim tutarı:
[(Nakdi sermaye artışı x Ticari krediler faiz
oranı x İndirim oranı x Süre)=]
[(375.000 x 0,11 x
0,50 x (8/12)=] 13.750 TL,
1.125.000
TL için yararlanılacak indirim tutarı:
[
(Nakdi sermaye artışı x Ticari krediler faiz oranı x İndirim oranı x Süre)=]
[
1.125.000 x 0,11 x 0,50 x (7/12)=] 36.094 TL olacaktır.
(ABC) A.Ş. 2016 hesap döneminde
(13.750 + 36.094=)49.844 TL indirim tutarını kurumlar vergisi matrahının
tespitinde beyanname üzerinde indirim konusu yapabilecektir. 2017 ve 2018 hesap
dönemlerinde ise diğer şartların da sağlanması kaydıyla, TCMB tarafından bu
dönemler için açıklanan ticari krediler faiz oranı dikkate alınmak suretiyle
söz konusu nakdi sermaye artışı üzerinden 12 ay için indirim tutarı hesaplanabilecektir.
10.07.2019 tarihinde sermaye azaltımı yapılmış olduğundan Ocak-Temmuz 2019 dönemi için
1.500.000 TL sermaye tutarı üzerinden, Ağustos-Aralık 2019 dönemi için ise
sermaye azaltımı dikkate alınmak suretiyle (1.500.000
– 500.000=)1.000.000 TL sermaye tutarı üzerinden indirim tutarı
hesaplanabilecektir.
Öte yandan, (ABC) A.Ş. sonraki
dönemlerde sermaye artırımına gitmesi halinde, şartları taşıması kaydıyla,
artırılan yeni sermaye tutarları için de indirim uygulamasından
yararlanabilecektir.
2016 yılı kurumlar vergisi
matrahının 40.000 TL olduğunu varsayalım. Anılan yıl için söz konusu indirime
ilişkin yevmiye kayıtları aşağıdaki gibi olacaktır.
–––––––––––––
31.12.2016 –––––––––––
960 YARARLANILACAK NAKDİ SER.
İND. 49.844
962
NAKDİ SER. İND. ALACAKLI H. 49.844
962.01.006
2016 yılı indirimi
–––––––––––––
10.04.2016 –––––––––––
961
YARARLANILAN NAKDİ SER. İND. 40.000
960
YARARLANILACAK NAKDİ SER. İND 40.000
––––––––––––– 10.04.2016
–––––––––––
962 NAKDİ
SER. İND. ALACAKLI H. 40.000
962.01.006
961 YARARLANILAN NAKDİ SER. İND 40.000
–––––––––––––––– /
––––––––––––––––
n- Özel Kanunlarda Öngörülen
Bağış ve Yardımlar
Gelir ve kurumlar vergisi
mükelleflerinin dönem kazancından indirilebileceği bağış ve yardımlarla ilgili
olarak diğer kanunlarda da özel hükümler bulunmaktadır. Bu bağışların da,
uygulama birliği açısından diğer bağışlar gibi beyanname üzerinden indirim
konusu yapılması uygun olacaktır.
Bunların belli başlıları
şunlardır:
§
222
sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nun 76. maddesi uyarınca nakit olarak
yapılan bağışlar,
§
278
sayılı Kanun’un 13. maddesi uyarınca Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma
Kurumu’na yapılan nakdi bağışlar,
§
2547
sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’nun 56/1. maddesine göre yapılacak ayni ve nakti bağışlar([33]),
§
2955
sayılı Kanun’un 46/b. maddesi uyarınca GATA’ya yapılacak nakdi bağışlar,
Yukarıda sayılan kurumlara
yapılan ayni bağışlar KVK’nın mükerrer 10/1-c maddesindeki
esaslara göre (dönem kazancının %5’i ile sınırlı olarak) indirilir.
§
2828
sayılı Kanun uyarınca, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na, Kanun’un
20/b. maddesi uyarınca yapılacak nakdi ve ayni bağışlar,
§
2876
sayılı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanunu’nun 101. maddesi
uyarınca yapılan nakdi ve ayni bağışlar,
§
3294
sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile oluşturulan fona,
Kanun’un 9. maddesi uyarınca yapılan nakdi ve ayni yardımlar,
§
3388
sayılı Kanun’un 3. maddesi uyarınca Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı’na
yapılacak nakdi ve ayni bağışlar,
§
4122
sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu’nun 12.
maddesi uyarınca yapılacak nakdi ve ayni yardımlar,
§
5434
sayılı Kanun’un Ek 44. maddesi uyarınca Emekli Sandığı’na yapılacak nakdi ve
ayni bağışlar,
§
7269
sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerde Yapılacak
Yardımlara Dair Kanun’un 45. maddesine göre milli veya mahalli yardım
komitelerine (kriz masalarına) yapılacak nakdi
ve ayni yardımlar,
Bu Kanunlar uyarınca yapılacak
bağış ve yardımlar % 5’lik sınıra tabi olmaksızın, dönem kazancının yeterli olması
kaydıyla doğrudan dönem kazancından indirilebilmektedir. Dönem
kazancının yeterli olmadığı durumlarda, söz konusu bağışlar zarar artırıcı
unsur olarak dikkate alınamayacaktır.
D- KURUM KAZANCININ TESPİTİNDE
HASILATTAN İNDİRİLEMEYECEK GİDERLER
İşletme tarafından dönem içinde
yapılan harcamalar muhasebe kayıtlarına gider veya maliyet unsuru olarak
kaydedilir. Bu gider ve maliyet unsurları da dönem sonunda ticari kazancın
tespitinde dikkate alınır. Bu işlem THP ve muhasebe kayıt tekniğinin bir sonucudur.
Muhasebe sistemi gereği,
vergiye tabi kazancın tespitinde mali kanunlar uyarınca indirim olarak dikkate
alınamayacak gider unsurlarının dönem ticari kazancına etkisi giderilmelidir.
Bu da söz konusu gider ve maliyet unsurlarının dönem ticari kazancına (KKEGd olarak) beyanname üzerinde eklenmesiyle mümkündür.
KKEGd’lerin dönem sonu itibariyle
ayıklanması güçtür. Bu nedenle giderlerin muhasebe kayıtlarına intikal
ettirildiği dönemlerde ayırıma tabi tutulması ve KKEGd
niteliğinde olanların ilgili gider hesabının detayında ayrı olarak izlenmesi
gerekir([34]).
Kurum kazancının tespitinde indirilemeyecek giderleri de iki grupta incelemek
gerekmektedir.
1-
Gelir Vergisi Kanunu Uyarınca Mali Kazançtan İndirimi Yasaklanan Giderler
Ticari kazancın tespitinde
dönem hasılatından indirilemeyecek giderler GVK’nın
41. maddesinde belirlenmiştir. Bu maddede düzenlenen giderler daha çok işletme
sermayesi ile gelir vergisi mükellefinin özel mamelekinin birbirinden ayrılması
ilkesine dayanır. Dolayısıyla bu giderlerden bir kısmı teknik olarak kurumlarda
ortaya çıkmaz.
Bu maddede düzenlenen
giderlerden bir kısmı için KVK’da da düzenleme yapılmıştır.
Bu tür durumlarda KKEGd uygulaması KVK’da yer alan hüküm uyarınca yapılacaktır. GVK’da yer alan hükümler uyarınca kurum hasılatından
indirilemeyecek giderler aşağıda kısaca açıklanmıştır.
a- Teşebbüs Sahibi ile Eşinin ve
Çocuklarının İşletmeden Çektikleri Paralar veya Aynen Aldıkları Sair Değerler
Teşebbüs sahibi, işletmenin
faaliyetinden üçüncü şahıslara karşı doğrudan doğruya her türlü varlığı ile
sorumlu olan şahıstır. Kollektif şirket ortaklarıyla
adi ve eshamlı komandit şirketlerin komandite ortakları da teşebbüs sahibi
sayılırlar. Eşler ise Medeni Kanun’a göre evlilik birliği kurmuş ve birliği
devam ettiren erkek ve kadınları ifade eder. Eşler, boşanmadıkça ayrı yaşasalar
dahi GVK Md. 41/1’deki kapsama dahildirler.
Reşit olsunlar veya olmasınlar,
çocuklar ve üvey evlat nesebi çocuklar uygulamada çocuk kapsamının içinde dikkate
alınır.
Teşebbüs sahibi ile eşinin ve
çocuklarının işletmeden çektikleri paralar ile aynen aldıkları sair değerler, GVK’nın 41/1. maddesi uyarınca ticari kazancın tespitinde
gider olarak dikkate alınmaz.
Aslında işletmeden para veya
ayın olarak çekilen değerlerin gider niteliği yoktur. Bu düzenlemeyle
işletmeden çekilen değerlerin emsal bedelle dönem başı ve dönem sonu öz
sermayeleri arasındaki farka ilavesi öngörülerek, işletme sahibi ve yakınlarının
bu yolla ticari kazancı vergisiz olarak aşındırmaları önlenmek istenmiştir.
İşletmeden ayni olarak çekilen
kıymetler VUK’un 267. maddesi uyarınca emsal bedelle
değerlenerek hasılat yazılır ve aynı tutar teşebbüs sahibinin işletmeye borçlarına
ilave edilir.
b- Teşebbüs Sahibinin Kendisine,
Eşine, Küçük Çocuklarına İşletmeden Ödenen Aylıklar, Ücretler, İkramiyeler,
Komisyonlar ve Tazminatlar
GVK’nın 41/2. maddesi uyarınca
teşebbüs sahibinin kendisine, eşine, küçük çocuklarına işletmeden ödenen
aylıklar, ücretler, ikramiyeler, komisyonlar ve tazminatlar ticari kazancın
tespitinde gider olarak dikkate alınamayacaktır.
Teşebbüs sahibi ve eş yukarıda
tanımlanmıştı. Küçük çocuk tabiri 18 yaşını doldurmamış ve mahkeme kararıyla
reşitliğine karar verilmemiş çocukları ifade eder.
Bu bentte düzenlenen ödemeler
ücret ve benzerlerine ilişkin bulunmaktadır. Bu ödemeler gerçek bir hizmet
karşılığında yapılsa dahi gider olarak ticari kazançtan indirilemeyecektir.
Teşebbüs sahibi işletmesinde
kullandığı gayrimenkulü esasen işletmeye dahil etmek
zorunda olduğundan kendisine kira ödeyip gider yazması da mümkün bulunmamaktadır.
Ancak eş ve çocuğun gayrimenkulünün ticari işletmede kullanılması nedeniyle
ödenen kira bedelleri gider yazılabilecektir.
c- Her Türlü Para Cezaları ve
Vergi Cezaları ile Teşebbüs Sahibinin Suçlarından Doğan Cezalar
Bu bent hükmünde yer alan vergi
cezaları GVK’nın 40/6. bendinde sayılan vergi, resim
ve harçlara ilişkin olanlardır. Zira gelir vergisi ve diğer şahsi vergiler ve
her ne şekilde olursa olsun vergi cezaları ve para cezaları AATUHK hükümlerine
göre ödenen cezalar, gecikme zamları ve faizlerin gelir vergisi matrahından ve
dönem ticari hasılatından indirilemeyeceği GVK’nın
90. maddesi ile hüküm altına alınmıştır.
AATUHK hükümlerine göre ödenen
tecil faizleri de gider olarak dönem hasılatından indirilemeyecektir. Aynı
şekilde işçi sigorta primlerinin geç ödenmesi nedeniyle ortaya çıkan gecikme
zamları da gider olarak kabul edilmez.
Diğer taraftan teşebbüs
sahibinin şahsi kusurundan kaynaklanan tazminatlar ticari kazançtan
indirilemez. Mükelleflerin şahsi kusurlarından kaynaklanan ve çeşitli mevzuata
göre ödenmesi gereken para cezaları da mali kazancın tespitinde indirim konusu
yapılamaz. Ancak GVK’nın 41/6. maddesindeki parantez
içi hükmü gereğince sözleşmelerde cezai şart olarak konulan tazminatlar, cezai
mahiyette sayılmadıklarından hasılattan indirilmeleri mümkün bulunmaktadır.
ca- Gecikme
Faizi
VUK’un 112. maddesi
uyarınca gecikme faizi; mükellefler adına, her ne şekilde olursa olsun bir
vergi tarh edildikten sonra ortaya çıkan delillere dayanılarak ikmalen vergi salınması, vergi matrahının kısmen veya
tamamen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere göre tespitine imkân
olmayan hallerde yapılan re’sen vergi tarhı ve
mükelleflerin ödev ve yükümlülüklerini yerine getirmemeleri sebebiyle verginin
idarece tarhı durumlarında uygulanmak üzere getirilmiş olup verginin normal
vadesinden, ikmalen, re’sen
ve idarece tarh tarihine kadar geçen süre için hesaplanması gereken faizi ifade
eder.
Fazla veya
yersiz olarak tahsil edilen veya vergi kanunları uyarınca iadesi gereken
vergiler için, iade talep tarihinden üç ay sonra başlamak üzere fiilen iade
tarihine kadar geçen süreler için VUK’un 112/4.
maddesi uyarınca tecil faizi oranında faiz hesaplanarak vergi aslı ile birlikte
mükellefe ödenir. Bu faizler mükellefler tarafından gelir yazılacaktır.
Kamusal ve yarı kamusal hizmet
(elektrik, gaz gibi) bedellerinin vadesinde ödenmemesi nedeniyle hesaplanan ve
ödenen gecikme faizleri vade farkı mahiyetinde olup dönem kazancının tespitinde
gider olarak değerlendirilecektir.
cb- Gecikme
Zammı
AATUHK’un 51. maddesine göre, amme alacağının
ödeme müddeti içinde ödenmeyen kısmına vadenin bitimi tarihinden itibaren her
ay için gecikme zammı tatbik olunur. Ay kesirleri için gecikme zammı günlük
hesaplanır. Görüldüğü üzere gecikme zammı, tahakkuk etmiş yani tahsil
edilebilir hale gelmiş verginin zamanında ödenmemesi nedeniyle geçen sürelere
karşılık olmak üzere hesaplanmakta ancak mali kazancın tespitinde gider olarak
dikkate alınamamaktadır.
cc-
Tecil Faizi
AATUHK’un 48. maddesi hükmü uyarınca tecil edilen amme
alacaklarına ilişkin olarak hesaplanan tecil faizleri de ticari kazancın
tespitinde hasılattan indirilemeyecektir.
2-
Kurumlar Vergisi Kanunu Uyarınca İndirimi Yasaklanan Giderler
Kurumlar Vergisi Kanunu’nda
kurum kazancının tespitinde dönem hasılatından indirilemeyecek giderler 11.
maddede ayrı ayrı belirtilmek suretiyle düzenlenmiştir. Bu gider unsurları
aşağıda kısaca açıklanmıştır.
a- Öz Sermaye Üzerinden Ödenen
veya Hesaplanan Faizler
Öz sermaye işletme sahip ve
ortaklarının işletmeye koydukları sermaye ile işletme tarafından ortaya
çıkarılan artı değer toplamı olup, aktif toplamı ile borçlar arasındaki fark ya
da sermaye ile ihtiyatlar ve önceki yıllar kâr toplamı olarak tanımlanabilir.
TTK uyarınca sermaye şirketleri
ile kooperatifler iştirakçilerine öz sermaye payları üzerinden faiz
ödeyemezler. Ancak, AŞ’ler esas sözleşmelerine, işletmenin faaliyetine
başlamasına kadar geçecek süre için, tesisat hesabına geçirilmek üzere pay
sahiplerine muayyen bir faiz ödenmesine dair hüküm koyabilir. Aynı şekilde
sermaye artırımında da yeni pay sahiplerine, belli bir süre faiz ödenmesi kabul
edilebilir. Bu şekilde hesaplanan faizler “hazırlık
devresi faizi” olarak adlandırılmaktadır. Bu faizler gerek ilk tesis ve taazzuv gideri içinde, gerekse genel gider olarak dönem
kurum hasılatından indirilemeyecektir.
Öz sermaye üzerinden hesaplanan
faizlerin matrahtan indirilemeyeceği hususu, kurum ortak veya sahipleri
tarafından konulan sermayenin, kâr payı dışında nemalandırılamayacağını ifade
eder. Hangi isim altında olursa olsun sermaye üzerinden faiz hesaplanması,
ödemesi ve faizin gider kaydedilmesi bir tür örtülü (vergilendirilmemiş kazanç
üzerinden) kâr dağıtımıdır. Ancak, yapılan faiz ödemesi kurum kazancından
indirilmemişse, örtülü kâr dağıtımının varlığından söz edilemez.
b- Örtülü Sermaye Üzerinden
Ödenen veya Hesaplanan Faizler, Kur Farkları ve Benzeri Giderler
Kurumlar TTK uyarınca,
öngörülen ticari faaliyeti icra etmek amacıyla tahsis olunan belli bir sermaye
ile kurulur. Kurum, tüzel kişiliğini bu sermayenin gücünden alır. Diğer bir
ifade ile kurumun öz sermayesi kurum faaliyetinin başarıya ulaşması açısından
oldukça önemlidir.
Kurumlar, faaliyetlerinin
icrasında öz sermaye yanında yabancı sermayeye de ihtiyaç duyarlar.
Faaliyetlerin tamamen öz sermaye veya tamamen yabancı sermaye ile finanse
edilmesi verimli olmayabilir. Genellikle, enflasyonist aşındırmanın da
etkisiyle her faaliyet için belli oranda yabancı sermaye kullanılması daha
avantajlıdır ve finansal kaldıraç etkisi yaratır.
Öz sermayenin getirisi kurum
tarafından dağıtılacak kâr payıdır. Diğer bir ifade ile öz sermaye ancak
vergilendirilmiş kazanç üzerinden dağıtılan kâr payı ile nemalandırılır.
Örtülü sermaye, işletmeye öz
sermaye olarak tahsis edilmekle beraber ortak sermaye payının işletmenin borcu
(ortağın veya ilişkili kişinin alacağı) gibi gösterilmesidir. Diğer bir ifade
ile işletme faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi için ortaklar tarafından tahsis
edilen sermayenin muhasebe kayıtlarında doğrudan veya dolaylı olarak yabancı
kaynak gibi izlenmesidir.
KVK’nın kabul edilmeyen giderlere
ilişkin 11/1-b maddesinde örtülü sermaye üzerinden hesaplanan veya ödenen faiz,
kur farkları ve benzeri giderlerin kurum kazancının tespitinde indirim olarak
dikkate alınamayacağı düzenlenmiştir. Bu hüküm uyarınca örtülü sermaye olarak
değerlendirilebilecek kaynaklara ilişkin gider veya maliyet unsurları dönem
mali kazancın tespitinde KKEG olarak dikkate alınmalıdır.
Eski KVK’da
da örtülü sermayenin tanımı yapılarak, örtülü sermaye üzerinden hesaplanan
faizlerin gider yazılamayacağı hükme bağlanmıştı. 5520 sayılı KVK’nın 12. maddesinde örtülü sermaye tanımlanmış; bu
tanımda uygulamada ortaya çıkan sorunlar ve eski düzenlemenin taşıdığı belirsizlikler
giderilmeye çalışılmıştır. Örtülü sermaye uygulamasına ilişkin yeni müessese
ayrı bir çalışma konusu olduğundan burada detayına girmiyoruz.([35])
Yeni uygulamanın ana hatları aşağıdaki gibidir.
§
Kurumların,
ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı
temin ederek işletmede kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi
bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi
için örtülü sermaye sayılacaktır. Görüldüğü üzere, eski düzenlemede yer alan
istikrazların teşebbüste devamlı olarak kullanılması şartı kaldırılarak, kullanılan
istikrazlar, kullanıldıkları süreyle bağlantılı olmaksızın örtülü sermaye sayılmıştır.
§
Ortak
ve ortakla ilişkili gerçek kişi ve kurum kavramına açıklık getirilerek örtülü
sermayenin kimlerden alınan borçlara uygulanabileceği hususuna ilişkin belirleme
yapılmıştır. Buna göre, ortaklar için herhangi bir hisse sınırı yoktur. Ancak
ortakla ilişkili kişilerde, doğrudan veya dolaylı olarak en az %10 oy veya kâr
payı hakkına sahip olmaları koşulu getirilmiştir. İMKB’de işlem gören
hisselerin edinilmesine ilişkin borçlanmalarda ise en az %10 ortaklık payı şartı aranacaktır.
§
Ortaklar
veya ortakla ilişkili kişilerin sağladığı gayri nakdî teminatlar karşılığında
üçüncü kişilerden yapılan borçlanmalar, kurumların iştiraklerinin, ortaklarının
ve ilişkili kişilerin bankalardan finansman kuruluşlarından ve sermaye
piyasalarından temin ederek aynı şartlarda kısmen veya tamamen kullandırdığı
borçlanmalar, Bankacılık Kanunu’na göre bankalar tarafından yapılan
borçlanmalar, kendi kanunlarına göre faaliyet gösteren finansal kiralama,
finansman ve factoring şirketleri ile ipotek
finansman şirketlerinin, bu faaliyetleriyle ilgili olarak, ortak ve ilişkili
kişi sayılan bankalardan yaptıkları borçlanmalar örtülü sermaye kapsamının
dışında tutulmuştur.
§
Örtülü
sermaye üzerinden hesaplanan faiz ve benzerleri, ilgili hesap döneminin son
günü itibariyle dağıtılmış kazanç veya dar mükellefler tarafından ana merkeze
aktarılmış tutar sayılarak kâr dağıtımı stopajı kapsamına alınmıştır. Örtülü
sermaye kullanan işletmede yapılan tarhiyatın kesinleşmiş olması şartı ile
örtülü sermayeyi koyan mükellefler nezdinde düzeltme işlemi yapılmasına da imkân
tanınmıştır.
c- Transfer Fiyatlandırması
Yoluyla Örtülü Olarak Dağıtılan Kazançlar
TTK uyarınca ticaret
şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited şirketler ile kooperatiflerdir. Ticaret şirketleri
bütün hakları iktisap ve borçları iltizam etme ehliyetine haizdir. TTK uyarınca
kurulan ticaret şirketlerinin kişiliği ortaklarının kişiliğinden ayrı ve bağımsızdır.
Şirketlerin amacı, seçilen faaliyet konusunda kazanç sağlanması ve kazancın
artırılmasıdır. Vergi kanunlarında da şirketler ile şirket ortakları
birbirinden ayrı ve bağımsız olarak değerlendirilmektedir.
KVK’nın 11/1-c maddesinde transfer fiyatlandırması yolu ile
örtülü olarak dağıtılan kazançların kurum kazancının tespitinde indirim konusu
yapılmasının kabul edilmeyeceği hükme bağlanmış, 13. maddesinde ise bu kapsama
girecek örtülü kazanç dağıtımını içeren işlemler tanımlanmış ve değerleme
koşulları belirlenmiştir.
Eski uygulamaya kıyasla oldukça
ayrıntılı bir şekilde düzenlenen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç
dağıtımı müessesesinin esasları özetle aşağıdaki gibidir.([36])
§
Transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı müessesesiyle, kurumların
ilişkili kişilerle emsaline uygun olmayan bedel veya fiyatlar üzerinden mal
veya hizmet alım-satımında bulunmaları suretiyle ve benzeri yollarla örtülü olarak
kazanç dağıtmalarının önlenmesi amaçlanmıştır. Maddede kiralama ve kiraya verme
işlemleri, ödünç para alınması ve verilmesi, ikramiye, ücret ve benzeri
ödemeleri gerektiren işlemlerin, her hal ve şartta mal veya hizmet alımı ya da
satımı olarak değerlendirileceği hususu ayrıca belirtilmiştir.
§
Transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı müessesesinin temel öğeleri;
ilişkili kişi belirlemesi, emsallere uygunluk ilkesi ve fiyat belirleme yöntemleridir.
Fiyat belirleme yöntemlerinde mükellefe esneklik sağlanmış, müessesenin
uygulama esaslarının belirlenmesi konusunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmiştir.([37])
§
Kendilerine
örtülü kazanç dağıtılabilecek kimseler; şirketin kendi ortakları yanında,
ortakların ilgili bulunduğu gerçek ve tüzel kişiler ile şirketin idaresi, murakabesi
veya sermayesi bakımından bağlı olduğu veya nüfuzu altında bulundurduğu gerçek
veya tüzel kişilerle, ortakların eşleri, usul ve fürûu,
3. dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri
hısımları ile şirketin yönetim kurulu başkanı, üyesi ve müdürüdür. Bu hususta
eski uygulama ile yeni uygulama arasında paralellik vardır.
§ KVK’nın 13. maddesine göre; örtülü kazancın elde edildiği ülke
vergi sisteminin, Türk vergi sisteminin yarattığı vergilendirme kapasitesi ile
aynı düzeyde bir vergilendirme imkanı sağlayıp
sağlamadığı ve bilgi değişimi hususu dikkate alınmak suretiyle, Bakanlar
Kurulunca ilan edilen ülkeler veya bölgelerde([38]) bulunan kişilerle
yapılmış tüm işlemler de ilişkili kişilerle yapılmış sayılacaktır.
§
Örtülü
olarak dağıtıldığı kabul edilen kazanç bir taraftan bunu örtülü olarak dağıtan
kurum nezdinde tarhiyat konusu yapılırken, diğer taraftan doğrudan veya dolaylı
olarak kazancı elde eden muhatap tarafından elde edilmiş kâr payı sayılacaktır.
§
KVK’nın 13/6. maddesi uyarınca daha önce yapılan
vergilendirme işlemleri, transfer fiyatlandırması uygulaması sonrasında taraf
olan mükellefler nezdinde düzeltilecektir. Örtülü kazanç dağıtılan işletmede
düzeltim yapılması için, örtülü kazanç dağıtan kurum adına salınan vergilerin
kesinleşmiş ve ödenmiş olması zorunludur.
§
KVK’nın 13/7. maddesi uyarınca, Tam mükellef kurumlar ile
yabancı kurumların Türkiye’deki işyeri ve daimi temsilcilerinin aralarında
ilişkili kişi kapsamında gerçekleştirdikleri yurt içindeki işlemler nedeniyle
transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtıldığının kabulü için
hazine zararının varlığı aranacaktır. Hazine zararından kasıt kurum ve ilişkili
kişiler adına tahakkuk ettirilmesi gereken her türlü vergi toplamının eksik
veya geç tahakkuk ettirilmesidir.([39])
d- İhtiyat Akçeleri
İhtiyat akçeleri; TTK,
kurumların özel kanunları veya esas sözleşmeleri uyarınca, muhtelif adlarla
zorunlu ya da ihtiyari olarak, kurumların kârından ayrılan meblağlardır.
Bankalar Kanunu uyarınca bankaların ayırdıkları karşılıklar da bu niteliktedir.
İhtiyat niteliğinde olup Kanun’a,
ana sözleşme hükümlerine veya hissedarların kararlarına göre muhtelif adlarla
ayrılan her türlü yedek akçelerin, KVK’nın 11/1-ç maddesi
uyarınca kurum hasılatından gider olarak indirilmesi mümkün değildir.
Esasen kurumların geçmiş dönem
veya cari dönem kârından ayrılan ihtiyat akçelerinin gider kaydedilmesi,
muhasebe tekniği ve mali tablo açısından da mümkün bulunmamaktadır.
e- Kurumlar Vergisi, Her Türlü
Para ve Vergi Cezaları ile Zam ve Faizler
KVK’nın 11/1-d maddesi hükmü uyarınca;
KVK’ya göre hesaplanan
kurumlar vergisi ile her türlü para cezaları, 6183 sayılı Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre ödenen cezalar, gecikme zamları ve
faizler ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre ödenen gecikme faizlerinin
kurum kazancından indirimi kabul edilmemektedir. 6183 sayılı AATUHK hükümlerine
göre tecil edilen vergilere ilişkin tecil faizleri de bu kapsamda olup kurum
kazancından indirilmesi mümkün bulunmamaktadır. Gecikme faizi, gecikme
zammı ve tecil faizi, GVK uyarınca hasılattan indirilemeyecek giderlere ilişkin
bölümde açıklanmıştır.
f- Menkul Kıymetlerin İtibarî
Değerlerinin Altında İhracından Doğan Zararlar ile Bunlara İlişkin Komisyonlar
ve Benzeri Giderler
Bu hükümle menkul kıymet pazarlama komisyonlarının gider kaydı
konusunda kısıtlama getirilmiştir. Ayrıca, menkul kıymetlerin Kanunların
belirlediği hadler hariç olmak üzere itibari değerlerinin altında ihraç
edilerek aradaki farkın gider yazılması önlenmektedir. Bu hükümle,
özellikle anonim şirketlerce çıkarılan tahvillerin pazarlamasında aracı
kuruluşlara yapılan ödemeler disipline edilmek istenmiştir.
Menkul kıymetlerin itibari
değerlerinin altında satılmasına müsaade eden ve bu satışın sınırlarını
belirleyen kanunlar; SPK, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu ve 2983
sayılı Tasarrufların Teşviki ve Kamu Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkındaki
Kanun’dur.
g- İşletmenin Esas Faaliyet
Konusu ile İlgili Olmayan Bazı Motorlu Deniz ve Hava Taşıtlarının Gider ve Amortismanları
5520 sayılı KVK’nın
11/1-f maddesi hükmü uyarınca, kiralama yoluyla edinilen veya işletmede kayıtlı
olan yat, kotra, sürat teknesi, tekne gibi motorlu deniz taşıtları ile uçak,
helikopter gibi hava taşıtlarından işletmenin esas faaliyet konusu ile ilgili([40]) olmayanların gider ve amortismanları kurum kazancından indirilemeyecektir.
Faaliyeti, söz konusu
taşıtların işletilmesi olan kurumların, bu taşıtlara ilişkin gider ve amortismanları, dönem kazancının tespitinde gider olarak
dikkate alabilecekleri tartışmasızdır.
h- Kurum Ortak, Yönetici ve
Çalışanlarının Suçlarından Doğan Maddi ve Manevi Zarar Tazminatları
KVK’nın 11/1-g maddesinde yer alan
hükümle, kurumun
kendisinin, ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının suçlarından doğan
maddi ve manevi zarar tazminatı giderlerinin kurum kazancından indirim konusu
yapılması yasaklanmıştır. Ancak, işletmenin ticari faaliyetlerine ilişkin sözleşmelerde
cezai şart olarak konulan tazminatlar bu bendin kapsamına dahil
edilmediğinden, anılan sözleşmelere göre kurum tarafından ödenen tazminatlar
hasılattan gider olarak indirilebilecektir. Kurumun ve anılan bentte sayılan
diğer kişilerin kusurlarından doğan tazminatlar, işle ilgili olsa dahi kurum
kazancından indirilemeyecektir. Buna benzer bir hüküm GVK’nın 41/6. maddesinde yer almaktadır.
ı- Basın veya Radyo ve
Televizyon Yayınları Yoluyla Sebebiyet Verilen Maddi ve Manevi Zararlara
İlişkin Tazminatlar
KVK’nın 11/1-h maddesi hükmü uyarınca,
basın yoluyla işlenen fiillerden veya radyo ve
televizyon yayınlarından doğan maddi ve manevi zararlardan dolayı ödenen
tazminatlar kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınamayacaktır.
Kurumların basın yoluyla
işlenen fiiller ile radyo ve televizyon yayınlarından doğmayan maddi veya
manevi tazminat ödemeleri ise bu kapsamda değerlendirilmeyecektir.
j- Her Türlü Alkol, Tütün ve Bunların Mamullerine Ait İlan
ve Reklam Giderleri
Her türü alkol ve alkollü
içkiler ile tütün ve tütün mamullerine ait ilan ve reklam giderlerinin %50’sinin
kurumlar vergisi matrahından indirimi kabul edilmemektedir. Ancak bentte yer
alan %50 oranını sıfıra kadar indirmeye veya %100’e kadar artırma hususunda
Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir.(KVK Md. 11/1-ı) GVK’da
da benzeri bir hüküm yer almaktadır.
07.11.1996 tarih ve 4207 sayılı
Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun’un 5727
sayılı Kanunla değişik 4. Maddesinin 11. bendi uyarınca, yukarıda anılan GVK ve
KVK hükmünde belirtilen ilan ve reklam giderlerinin gelir ve kurumlar vergisi
matrahlarının tespitinde gider olarak gösterilemeyeceği düzenlenmiştir.
Dolayısıyla her türü alkol ve alkollü içkiler ile tütün ve tütün mamullerine
ait ilan ve reklam giderlerinin tamamı kurumlar vergisi matrahından indirimi
konusu yapılamayacaktır.
k-Kısıtlama Kapsamındaki
Finansman Giderleri
6322 sayılı Kanunla GVK’nın 41. ve KVK’nın 11.
maddelerinde düzenleme yapılmak suretiyle işletmelerde kullanılan kredilere ilişkin
faiz giderlerinin bir kısmının dönem kazancından indirilmesi yasaklanmıştır.
Eski finansman gider kısıtlamasına benzeyen bu uygulama 15/6/2012
tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir.
Kredi kuruluşları, finansal kuruluşlar, finansal kiralama, faktoring ve finansman şirketleri dışında kalan ve
kullanılan yabancı kaynakları öz kaynaklarını aşan işletmelerde, özkaynağı aşan yabancı kaynak kısmına münhasır olmak üzere,
yatırımın maliyetine eklenenler hariç olmak üzere, faiz, komisyon, vade farkı,
kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurları
toplamının %10’unu aşmamak üzere Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan kısmı dönem
kazancından mahsup edilemeyecektir.
Bu
maliyetlerin dönem içinde muhasebeleştirilmiş olması durumunda bu kapsama giren
maliyet kısmı KKEGd olarak beyanname üzerinde dönem
kazancına eklenmelidir.
BK, belirlenecek oranı
sektörler itibarıyla farklılaştırmaya; Maliye bakanlığı ise uygulamaya ilişkin
usul ve esasları belirlemeye yetkilidir. Bu konuda henüz bir belirleme yapılmamıştır.
l- Yönetim Kurulu Başkan ve
Üyelerine Verilen Kâr Payları
Yönetim kurulu başkan ve
üyelerine ödenen kâr payları menkul sermaye iradıdır (GVK Md. 75). Bu nedenle
idare meclisi başkan ve üyelerine verilen kâr payları, kurumlar vergisi
matrahından düşülemeyecek ve söz konusu kâr payları, kurumlar vergisi
düşüldükten sonraki kazanç üzerinden dağıtılacaktır.
3-
İndirilemeyecek Diğer Giderler
a- Hırsızlık ve
Dolandırıcılıktan Meydana Gelen Zararlar
Hırsızlık; ticari icaplar
gereği veya mutat muameleler gereği olmaksızın bir malın zilyetlik veya
mülkiyetinin hırsızlığa uğrayandan, hırsızlık fiilini icra edene geçmesidir.
Hırsızlık sonucu; hırsızlığa konu malın zilyetlik veya mülkiyetine sahip
olmanın sağladığı faydalar hırsızlığı gerçekleştiren kişiye geçecektir.
Hırsızlık sonucu uğranılan
zararın vergi kanunlarında yer alan hükümler çerçevesinde gider kaydı mümkün
bulunmamaktadır.
aa- Genel
Giderler Açısından
Mükellefler, ticari
faaliyetlerinden elde ettikleri hasılatlarından, yaptıkları genel giderleri KVK’nın 6, 8 ve GVK’nın 40/1.
maddeleri hükmü uyarınca dönem kârından mahsup edebileceklerdir. Anılan Kanun
hükümleri çerçevesinde ticari kazançtan indirilebilecek genel giderler; “ticari kazancın elde edilmesi veya idame
ettirilmesi” ile ilgili olarak yapılan giderlerdir. Hırsızlık olayı ticari
faaliyetin normal icapları çerçevesinde meydana gelmiş bir olay olmadığından,
bu nedenle uğranılan zararın mali kârın tespitinde genel gider olarak dönem
hasılatından mahsup edilmesi mümkün bulunmamaktadır.
ab- Değeri Düşen
Mallar Açısından
Değeri düşen mallara ilişkin VUK’un 278. maddesi hükmü şöyledir:
“Yangın,
deprem su basması gibi afetler yüzünden veyahut bozulmak, çürümek, kırılmak,
çatlamak, paslanmak gibi haller neticesinde iktisadi kıymetlerinde önemli bir
azalış vaki olan emtia ile maliyetlerin hesaplanması mutat olmayan hurdalar ve
döküntüler, üstüpü, deşe ve ıskartalar emsal bedeli ile değerlenir.”
Maddenin tedvin tarzından da
anlaşılacağı üzere iktisadi kıymet ve emtiada değer düşüklüğü ticari faaliyet
çerçevesinde yapılmış bir işlemden, malın fizyolojik yapısından veya doğal
koşullar neticesinde ortaya çıkan afetlerden meydana gelebilmektedir. Ayrıca
burada iktisadi kıymet ve mallarda reel bir değer kaybı söz konusu olup bu
değer kaybı başka kişilerin uhdesine geçmemektedir. Hırsızlık olayı maddede
sayılan işlemlerin hiçbirine girmediğinden, çalınma nedeniyle ortaya çıkan
zarar değerleme hükümleri uygulanmak suretiyle ticari kazançtan mahsup edilemeyecektir.
ac- Fevkalade
Amortisman Ayrılması Açısından
Bilançonun aktifine kayıtlı
(amortismana tabi) bir iktisadi kıymetin hırsızlık sonucu elden çıkmış olması
halinde uğranılan zarar (henüz itfa edilmeyen kısım) fevkalade amortisman yoluyla telafi edilemeyecektir. Fevkalade amortismana ilişkin VUK’un 317.
maddesi uyarınca bu mümkün bulunmamaktadır.
ad- Yapılması
Gereken İşlemler
Hırsızlığa konu mal işletme
adına tescilli bir iktisadi kıymet ise söz konusu iktisadi kıymet, mülkiyetinin
halen işletmede olması nedeniyle işletme aktifinden çıkartılamayacaktır. Bu
durumda hırsızlık tarihinden itibaren (kısıt yapılmak suretiyle) iktisadi
kıymetle ilgili olarak ayrılan amortismanlar gider
yazılacak ancak KKEGd olarak beyanname üzerinde
ilgili dönem ticari kazancına eklenecektir. İktisadi kıymetin daha sonra
bulunması halinde aradan geçen süreye isabet eden kısıt amortismanı
KKEGd olarak değerlenecektir.
Hırsızlığa
konu olan şey işletme adına tescilli değilse, çalınan malın maliyet bedeli, amortismana tabi kıymetlerde kayıtlı net değeri ile
değerlenmek suretiyle ortaklara satış gibi (KDV’de hesaplanmak suretiyle) işlem
yapılması gerekmektedir. Hırsızlık konusu mal daha sonra bulunmuşsa, ortaklara
satış olarak gösterilen bedel üzerinden, ortaklar tarafından işletmeye satılan
mal olarak değerlendirilmesi uygun olacaktır.
b- Maliyet Bedeline Dahil
Edilmesi Gereken Harcamalar
Duran varlıkların ve satın
alınan veya imal edilen emtianın maliyet bedelinin tespiti VUK hükümlerine göre
yapılmaktadır. VUK hükümlerine göre maliyet bedeline dahil
edilmesi gereken bir harcama doğrudan gider yazılamaz. Örneğin, cari dönemde
yabancı kaynak kullanılmak suretiyle edinilen iktisadi kıymetlere ilişkin finansman
giderleri VUK’un 163 Seri no.lu Genel Tebliği uyarınca
ilgili kıymetin aktif değerine eklenmek zorundadır. Bu finansman giderlerinin
cari dönem kurum mali kârının tespitinde dönem hasılatından doğrudan
indirilmesi mümkün bulunmamaktadır.
c- VUK Hükümlerine Uygun Olmayan
Reeskont Faiz Giderleri
Reeskont uygulamasına ilişkin
şartlar önceki bölümlerde açıklanmıştı. Anılan şartları taşımayan alacak ve
borç için (TMS uyarınca) hesaplanan reeskont gelir
veya gideri dönem mali kazancının tespitinde dikkate alınmayacaktır.[41]
Örneğin “perakende satış yöntemine göre”
hesaplanan reeskontlar
bu çerçevede değerlendirilecektir.
Bu kapsamda KKEGd
olarak dikkate alınan reeskontların izleyen dönemde
kapatılması işlemlerinin de ilgili dönem kârını etkilememesi için söz konusu
tutarların gelir kaydolunduğu dönemde beyanname
üzerinde dönem kazancından indirilmesi (KKEGl)
gerekmektedir.
d- Peşin Ödenen Giderler
Dönemsellik ilkesi, her dönemin
faaliyet sonuçlarının diğer dönemlerden bağımsız olarak tespit edilmesini,
gelir ve giderlerin tahakkuk esasına göre muhasebeleştirilmesini, hasılat,
gelir ve kârların aynı döneme ait gider ve maliyetlerle karşılaştırılmasını
gerektirir. Hasılatın ve giderlerin hangi döneme ait olduğunun belirlenmesi
tahakkuk esasına göre yapılacaktır.
VUK’un 283. maddesinden hareketle,
içinde bulunulan dönemde ödenen ancak gelecek yıllara ait olan giderler,
mukayyet değerleriyle aktifleştirilmek suretiyle ilgili oldukları yılda gider
kaydedilecektir. Söz konusu giderler ödendiği yılda dönem hasılatından mahsup
edilmeyecektir. Bu giderlerin en belirgin olanları kira giderleri ve sigorta
giderleridir. Kira giderlerinde dönemsel ayırım ay bazında, sigorta giderlerinde
gün bazında yapılır. Bu ayırım giderin oluştuğu anda yapılabileceği gibi dönem
sonu itibariyle de yapılabilir.
e- VUK’ta
Düzenlenmeyen Karşılıklar
SPK mevzuatı ve THP’nın karşılıklarla ilgili belirlemeleri VUK’ta düzenlenenden daha kapsamlıdır. Ancak karşılık
giderlerinin vergi matrahından indirilmesi önceki bölümlerde belirtildiği
üzere, VUK’ta yer almaları ve VUK hükümlerine uygun
olarak ayrılmaları koşuluna bağlıdır.
VUK sadece
şüpheli alacaklar ve değeri düşen mallar için karşılık ayrılmasına izin
vermektedir. Bu nedenle gerek THP’de öngörülen gerek
SPK mevzuatında yer alan bunlar dışındaki karşılık giderleri, mali kârın
tespitinde KKEGd olarak dikkate alınacaktır.
f- Fazladan Ayrılan
Amortismanlar
Amortismanların giderleştirilmesi ancak VUK hükümlerine uygun olarak
ayrılmalarına bağlıdır. Amortisman oranı, süresi ve diğer esasları VUK’da belirlenmiştir. Fevkalade amortisman
uygulaması, olayına göre ilgili mükellef için Maliye Bakanlığınca belirlenecek
oranlar kullanılarak yapılır. Fevkalade amortisman
ayrılan yıllarda normal amortisman ayrılmaz.
Diğer taraftan amortisman yoluyla itfa edilmesi gereken sabit kıymet
bedelleri dönem kârının tespitinde doğrudan gider yazılamayacağı gibi VUK
hükümlerine aykırı olarak fazladan ayrılan amortisman kısmı da giderleştirilemez.
g- Nedeni Bulunamayan Sayım ve
Tesellüm Noksanları
Sayım ve tesellüm
noksanlıkları([42]),
tespiti anında (eğer nedeni bulunamıyorsa) ilgili aktif hesaba alacaklı kayıt
yapılması karşılığında 197 no.lu Sayım ve Tesellüm Noksanları hesabına borç
kaydedilir.
Anılan hesaba borç kaydedilen
noksanların nedeni araştırılır. Bilanço oluşturulması aşamasına kadar nedeni
bulunan noksanlıklar ilgili düzeltme kaydıyla 197 no.lu hesaptan çıkartılır.
Bilanço oluşturulması aşamasına kadar nedeni bulunamayan noksanlıklar bilanço
aktifinde, 197 no.lu hesapta bekletilir.
Stok sayım noksanları; işletme
aktifine kayıtlı bulunan ve aktifler arasında yer alması gereken iktisadi
değerin, mevcutlar arasında yer almamasını, söz konusu değerin tasarruf konusu
yapılamayacağını ifade eder. Bu da işletme aktiflerinin, normal ticari icaplar
dışında işletmeden çıktığını gösterir. Dolayısıyla nedeni bulunamayan
noksanlıklar işletme içi sorumluları ile ilişkilendirilmelidir.
Stok sayım noksanlıkları bir
nevi sermayede meydana gelen azalmadır. GVK’nın 88.
maddesi uyarınca, ticari kazancın (dolayısıyla kurum kazancının) tespitinde sermayede
meydana gelen azalmalar zarar kaydedilemeyecektir.
Stok sayım noksanlığının gider
kaydına cevaz veren bir hüküm ne GVK’da ne de KVK’da bulunmamaktadır. Bu nedenle sebebi bulunamayan sayım
ve tesellüm noksanlıkları mükelleflerce gider kaydedilemeyecektir. Gider kaydı
yapılması halinde bu gider mali kârın tespitinde KKEGd
olarak dikkate alınmalıdır.
h- Stok Sayım Fazlaları
Stok sayım fazlaları, fiili
stokun kayıtlı stoktan fazla çıkması halinde aradaki farkı ifade eder. Bu fark
bir nevi sermayede meydana gelen artıştır. Sermayede meydana gelen artışlar GVK’nın 38. maddesi gereği cari dönem ticari kazancı içinde
mütalaa edilir. Bu nedenle 397 no.lu hesaba alacak kaydedilen sayım
fazlalarının, bekleme süresi içinde (beyan dönemine kadar) nedeni bulunursa
kayıtlar düzeltilir, nedeni bulunamayan kısım dönem ticari kazancına aktarılır.
i- Motorlu Taşıtlar Vergisi
Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu’nun
14. maddesi uyarınca, bu kanuna bağlı I ve IV no.lu tarifelerde yer alan
taşıtlara (ticari amaçla kullanılan uçak ve helikopterler ile kiralama
şirketlerinin faaliyetleri kapsamında kiraya verdikleri taşıtlar hariç) ilişkin
motorlu taşıtlar vergileri ve cezalar ile gecikme zamları kurum kazancının
tespitinde gider olarak dikkate alınmaz.
j- Özel İletişim Vergisi
5228 sayılı Kanunla değişik 6802 sayılı Kanunun “Özel iletişim
vergisi” başlıklı 39. maddesinde “Bu vergi,... gelir ve kurumlar vergisi uygulamasında gider kaydedilemez
ve hiçbir vergiden mahsup edilmez” hükmü yer almaktadır.
Özel iletişim
vergisinin mükellefi olmayan gelir veya kurumlar vergisi mükellefleri, adlarına
düzenlenen faturalarda yer alan özel iletişim vergisini, anılan kanun hükmü
gereğince vergi matrahlarının tespitinde gider olarak dikkate alamayacak,
hesaplanan gelir veya kurumlar vergisinden de mahsup edemeyeceklerdir.
k- Kanunen
Yasaklanmış Fiiller Nedeniyle Katlanılan Giderler
Kanunen
yasaklanmış fiiller nedeniyle katlanılan giderler ticari kazancın elde edilmesi
ve idame ettirilmesi ile ilgili giderler niteliğinde olmadığından, bu
giderlerin gelir ve kurum kazancından indirilmesi mümkün bulunmamaktadır. Örneğin, rüşvet verme fiili TCK’nın
252. maddesinde suç olarak tanımlandığından, rüşvet ve bu kapsamda
değerlendirilecek her türlü gider, vergiye tabi ticari kazancın tespitinde
gider olarak dikkate alınamayacaktır.
l- Avrupa
Birliğinden Sağlanan Hibelerle Yapılan Harcamalar
Avrupa Birliği organlarıyla akdedilen ve usulüne
göre yürürlüğe konulan anlaşmalar
çerçevesinde proje karşılığı sağlanan hibeler, GVK’nın
geçici 84. maddesinde düzenlendiği üzere özel bir fon hesabında tutulur ve
gelir olarak dikkate alınmaz. Söz konusu hibelerle gerçekleştirilecek projelere
ilişkin olarak bu fondan yapılan harcamalar, gelir ve kurumlar vergisi
matrahının tespitinde gider ve maliyet olarak dikkate alınmaz. Proje sonunda,
herhangi bir şekilde harcanmayan ve iade edilmeyen tutarlar, mükellef
tarafından projenin tamamlandığı dönemde gelir kaydedilir.
Anılan hibelerle finanse edilen
yıllara sâri inşaat ve onarım işlerine ilişkin ödemeler üzerinden ve yaptıkları
serbest meslek işleri dolayısıyla bu işleri icra edenlere yapılan ödemelerden,
fon hesabından yapılan harcama tutarları ile sınırlı olmak üzere, GVK’nın 94. maddesinin birinci fıkrasının (2) ve (3)
numaralı bentleri ile 5520 sayılı KVK’nın 15.
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ve 30. maddesinin birinci fıkrasının
(a) ve (b) bentleri uyarınca vergi kesintisi yapılmayacaktır.
E- SAFİ KURUM
KAZANCININ TESPİTİNDE ÖZELLİK ARZ EDEN DURUMLAR
KVK’nın 6. maddesinin ikinci fıkrası
uyarınca, zirai faaliyetle uğraşan kurumların, bu faaliyetlerinden
doğan kazançlarının tespitinde, GVK’nın 59.
maddesinin son fıkra hükmünün dikkate alınması gerekmektedir. Buna göre,
zirai faaliyetle uğraşan kurumların kurum kazancının tespitinde
ticari kazanca ilişkin hükümlerin yanı sıra GVK’nın
zirai kazanca ilişkin 56, 57 ve 58. madde hükümleri de göz önünde
bulundurulacaktır.
III-
YILLARA YAYGIN TAAHHÜT İŞLERİNDE KAZANÇ TESPİTİ
Bir başkası hesabına ve
taahhüde bağlı olarak yapılan ve bir yıldan fazla süren inşaat ve onarım
işlerinde kazancın tespiti GVK’nın 42, 43 ve 44. maddelerinde
farklı esaslara bağlanmıştır. İşin birden fazla yıl sürmesi, işin başlama
tarihi ile bitim tarihinin ayrı vergilendirme dönemlerine (yıllara)
rastlamasını ifade eder.
Yıllara yaygın inşaat ve onarım
işlerinin tahsil edilen istihkak bedelleri ve yapılan maliyetler ayrı
hesaplarda izlenir ve bilançoda gösterilir. Bu işlerde kazanç, işin bittiği yıl
tespit edilir ve bu yılın kazancı olarak vergilendirilir. İşin bittiği yıl
itibariyle, alınan ve alacak olarak tahakkuk eden istihkak bedelleri ile yapılan
ve borçlanılan harcamalar toplamı karşılaştırılarak kâr/zarar durumu tespit
edilir.
A- TAAHHÜT İŞLERİ MALİYETLERİ
1-
Doğrudan Maliyetler
Yıllara yaygın inşaat ve onarım
işleri ile ilgili doğrudan maliyetler, işin bünyesine doğrudan giren, başka
işlerle ilgilendirilmeyen maliyet unsurlarıdır. Bu giderlerin türleri için tam
bir belirleme yapmak mümkün değildir. Maliyet unsurları itibariyle değerleme
yapmak, doğrudan belli bir taahhüt işinde kullanılan maliyet unsurlarını doğrudan
maliyet olarak kabul etmek gerekir.
2-
Dolaylı Maliyetler
Dolaylı maliyetler; belli bir
işin yapılması ile doğrudan ilgili olmamakla birlikte, birden fazla işin
yapılmasında etken olan maliyet unsurlarıdır. Örneğin; şirket genel merkezi
ücret, gider ve amortismanları; birden fazla işte
kullanılan üretim araçları gideri; bölge teşkilatı ücret, gider ve
amortismanları.
Dolaylı giderlerin iki özelliği
vardır. Bunlar;
²
Giderin
işletme faaliyetleri ile ilgili olması,
²
Giderin
belli bir işin icrası için yapılmamış olmasıdır.
Müşterek giderler belli
hesaplarda izlenir ve dönem sonunda ilgili olduğu işlere, dağıtım anahtarı
kullanılarak dağıtılır. Bu itibarla, taahhüt işiyle doğrudan ilgisi olmadığı
gibi dolaylı ilgisi de bulunmayan ve müşterek nitelik taşımayan giderlerin
(örneğin kaybedilen bir ihaleye ilişkin harcamalar) cari dönemde doğrudan sonuç
hesaplarına aktarılması gerekir.
3-
Müşterek Giderlerin Dağıtımı
Yıllara yaygın inşaat ve onarım
işlerinde müşterek genel giderlerin ve amortismanların
dağıtımına ilişkin olarak GVK’nın 43. maddesinde
aşağıdaki hüküm yer almaktadır.
“Birden fazla
takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarma işlerinde veya bu işlerin diğer
işlerde birlikte yapılması halinde müşterek genel giderler ve amortismanlar aşağıdaki esaslara göre dağıtılır.
1-
Yıl içinde birden fazla inşaat ve onarma işinin birlikte yapılması halinde, her
yıla ait müşterek genel giderler bu işlere ait harcamaların (enflasyon
düzeltmesi yapılan dönemlerde düzeltilmiş tutarlarının) enflasyon düzeltmesine
tabi tutulmuş tutarlarının birbirine olan nispeti dahilinde;
2- Yıl içinde tek veya birden fazla inşaat ve onarma
işinin bu madde şümulüne girmeyen işlerle birlikte yapılması halinde, her yıla
ait müşterek genel giderler bu işlere ait harcamalar ile diğer işlere ait satış
ve hasılat tutarlarının (enflasyon düzeltmesi yapılan dönemlerde bunların
düzeltilmiş tutarlarının) birbirine olan nispeti dahilinde;
3-
Birden fazla inşaat ve onarma işlerinde veya bu işlerle sair işlerde müştereken
kullanılan tesisat, makine ve ulaştırma vasıtalarının amortismanları
bunların her işte kullanıldıkları gün sayısına göre.”
Bu hüküm uyarınca genel gider
dağıtım prensibi şöyledir; bir işle ilgisi açıkça tespit edilen giderler o işin
maliyetine, hiçbir işle direkt veya endirekt ilgisi kurulamayan giderler
doğrudan sonuç hesaplarına kaydedilir, diğer giderler dağıtıma tabi tutulur.
Örneğin; bir kurumun 2014 yılında
başlayan ve 2015 yılında devam eden iki adet taahhüt işi mevcuttur. Bu işlere
dönem içinde yapılan harcamaların tutarları sırasıyla 375.000 TL ve 675.000 TL’dir.
Kurumun ayrıca inşaat malzemesi işi mevcut olup bu işten dönem içinde elde
ettiği hasılatın tutarı 450.000 TL’dir.
Kurumun
dağıtıma konu 140.000 TL tutarında müşterek gideri olduğunu varsayalım.
Dağıtım şöyle yapılacaktır;
İlgili İş |
Harcama veya Satış Tutarı |
Top. Hasılata Oranı (%) |
Ortak Gider Payı (TL) |
Birinci
Taahhüt İşi |
375.000 |
25 |
35.000 |
İkinci
Taahhüt İşi |
675.000 |
45 |
63.000 |
İnşaat
Mlz. Tic. İşi |
450.000 |
30 |
42.000 |
Toplam |
1.500.000 |
100 |
140.000 |
Dönem içinde herhangi bir
direkt maliyet oluşmayan taahhüt işlerine genel giderlerden pay verilip
verilmeyeceği belirsizdir. Bu tür işlerde herhangi bir maliyet oluşmadığından
buna bağlı bir istihkak tahsili de
genellikle söz konusu olmaz. Bu durumda ise söz konusu işler genel gider
dağıtım anahtarının tespitinde dikkate alınmaz. Dönem içinde istihkak bedeli
tahsil edilmiş olsa bile, bu işlere dolaylı maliyetlerden (tahsil edilen
istihkak bedeline bağlı olarak) pay verilmesi kanaatimizce gerekmez.
Müşterek genel giderlerden
işletmenin tüm gelirlerine pay verilip verilmeyeceği belirsizdir. Gayrimenkul
satış kazancı, menkul kıymet geliri, vb. gelirlerin anılan 43. madde metninde
geçen “diğer işler” kapsamına
girmediği savunulmaktadır. Bu nitelikteki gelirlerin temin edilmesi için hiç
genel gider yapılmadığını kabul etmek ise olanak dışıdır. Kanaatimizce gelirin
şekli ne olursa olsun, gider dağıtımında dikkate alınması gerekmektedir.[43]
Amortisman giderlerinin taahhüt
işi maliyetlerine dağıtımı ilgili kıymetin fiili kullanım günü baz alınarak yapılacaktır. Örneğin; bir işletmenin (X) şehrinde 2, (Y) şehrinde 1 taahhüt işi
olduğunu ve bir adet kepçenin (X) şehrinde bulunan işlerin birinde 120 gün,
diğerinde fiilen 200 gün kullanıldığını geri kalan günlerin bir kısmında bozuk
olması bir kısmında tatil nedeniyle çalıştırılmamış olduğunu varsayalım. Bir
yılın 360 gün olduğu kabulüyle bu iktisadi kıymetin amortismanı
aşağıdaki gibi dağıtılacaktır.
§
120/360’ı
(X) şehrinde bulunan birinci işe,
§
200/360’ı
(X) şehrinde bulunan ikinci işe,
§
40/360’ı
(X) şehrinde bulunan iki işe genel gider dağıtımı oranında dağıtılacak olup,
kepçenin fiilen kullanılma ihtimali olmayan (Y) şehrindeki taahhüt işine pay
verilmeyecektir.
B- TAAHHÜT İŞLERİNDE HASILATLAR
Yıllara yaygın inşaat ve onarım
işlerine ilişkin hasılatlar, hakediş bedellerinden
oluşur. Dönem içinde tamamlanmayan taahhüt işlerine ilişkin hasılatlar cari
dönem gelirlerinin hesabında dikkate alınmayıp bilançoda gösterilir. Döviz
üzerinden alınan istihkak bedelleri tahsil edildiği tarih itibariyle Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası döviz alış kuru üzerinden Türk Lirasına çevrilerek kayıtlara
alınır. Tahsil tarihinden sonra döviz bedelli hasılata ilişkin olarak ortaya
çıkan kur farkı gelirleri hakediş bedeli ile
ilişkilendirilmeksizin cari dönemde doğrudan gelir kaydedilmelidir.
C- TAAHHÜT İŞLERİNDE VERGİLEME
ESASLARI
Belirtildiği üzere bir inşaat
ve onarım işinin yıllara yaygın inşaat ve onarım işi olarak nitelendirilmesi
için;
§
İşin
özel veya kamu kesimi ile yapılan bir taahhüde bağlı olarak gerçekleştirilmesi,
§
İşin
inşaat ve taahhüt işi (dekopaj işleri dahil) olması,
§
İşin
başlama ve bitim tarihinin ayrı vergilendirme dönemlerine rastlaması, gerekmektedir.
Bir işin toplam yapım süresinin
bir yılın altında olması, işin başlama tarihi ile bitim tarihi ayrı yıllara
isabet ediyorsa yıllara yaygın iş olmasını engellemeyecektir.
Taahhüt işlerinde maliyet ve
hasılat oluşumu birden çok yıla yayılmaktadır. Vergileme açısından her döneme
ilişkin maliyet ve hasılatların tespiti ve ilgili hesaba aktarımı; söz konusu
maliyet ve hasılatın oluştuğu dönemde geçerli olan mali mevzuat hükümlerine
göre yapılacaktır.
1-
İşin Başlaması ve Bitimi
a- İşin Başlaması
Yıllara yaygın inşaat ve onarım
işi, taahhüt sözleşmesi yapıldığı anda başlamış sayılır. İşletmenin ihaleye
girmesi; geçici teminat yatırması ve teminat mektubu vermesi tek başına işin
başladığını göstermez.
İhalenin alınması bazı
durumlarda işin başlaması için tek başına yeterli olmayabilir. İhale sözleşmesi
çerçevesinde, araştırma ve inceleme yapılması, projenin tamamlanması, ilk
madde-malzeme veya üretim malzemesi alınması, ekipmanların
oluşturulması gerekebilir. Anılan türden ve benzeri işlemlerin yapılması ile
kesin olarak işe başlanmış sayılır. İşe başlama tarihi, vergi uygulamasında
işin yıllara yaygın iş olup olmadığının tespiti açısından önemlidir.
b- İşin Bitimi
Yıllara yaygın inşaat ve onarım
işlerinde kazanç, işin bittiği gelir veya kurumlar vergisi beyan döneminde
tespit ve beyan edilir. Bu nedenle bu tür işlerde işin bitim tarihi önem arz
eder. İnşaat ve onarım işlerinde işin bitimi ile ilgili olarak GVK’nın 44. maddesinde aşağıdaki hüküm mevcuttur.
“İnşaat
ve onarma işlerinde geçici ve kesin kabul usulüne tabi olan hallerde geçici
kabulün yapıldığını gösteren tutanağın idarece onaylandığı tarih; diğer
hallerde işin fiilen tamamlandığı veya fiilen bırakıldığı tarih bitim tarihi
olarak kabul edilir.
Bitim
tarihinden sonra bu işlerle ilgili olarak yapılan giderler ve her ne nam ile
olursa olsun elde edilen hasılat, bu giderlerin yapıldığı veya hasılatın elde
edildiği yılın kâr veya zararının tespitinde dikkate alınır.”
İşin bitim tarihi iki açıdan
önem taşır:
1- Söz konusu işin kazancının
tespit edilmesi.
2- Yapılan stopajların mahsup
edilme imkânının doğması.
Yıllara yaygın inşaat ve onarım
işlerinin parçalara bölünerek; 1 yılı aşmayacak şekilde ayrı ayrı ihale
edilmesi halinde her ihale tek başına bir iş sayılacak ve vergilemesi de genel
esaslara göre yapılacaktır.
Yıllara yaygın inşaat ve onarım
işleri kazancının tespitinden sonra ortaya çıkan her türlü gider ve maliyet unsuru
cari dönem giderleri arasına alınır. Elde edilen her türlü hasılat da aynı
şekilde cari dönem hasılatına eklenir.
2-
Vergileme Esasları
Bu kapsama giren işlere ilişkin
hasılat öncelikle gelir vergisi stopajına tabi tutulur. İşin bitimi tarihinde
hesaplanacak kazanç üzerinden kurumlar vergisi hesaplanır ve bu vergiden, daha
önce hasılat üzerinden yapılmış olan stopaj mahsup edilir.
a- Kaynakta Kesinti Usulü
GVK’nın 94. maddesinde kaynakta
kesinti suretiyle yapılacak vergilemeye ilişkin hükümler yer almaktadır. Buna
paralel olarak, KVK’nın 15.maddesinde vergi kesintisine
ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Bu maddenin “1-a” bendi de taahhüt işi hak
edişlerine ilişkin kesintileri düzenlemektedir. Anılan hüküm ve 2009/14594
sayılı BKK uyarınca, bu işlere ilişkin olarak kurumlar vergisi mükelleflerine
ödenecek (avans olarak ödenenler dahil) istihkak
bedelleri üzerinden %3 oranında kesinti yapılacaktır.
Stopaj yapmaya zorunlu olanlar KVK’nın 15. maddesinde sayılmıştır. İstihkak bedelleri
üzerinden kesilecek vergiler, ilgili taahhüt işinin tamamlandığı yılda hesaplanacak
kurumlar vergisinden, Kanunun 34. maddesine göre mahsup edilecektir.
b- Kazanç Vergileri
Yıllara yaygın inşaat ve onarım
işinde kazanç, işin bittiği yıl tespit edilir. 17 ve 35 no.lu hesap grubu
hesaplarda toplanan maliyet ve hasılat unsurları, işin geçici kabulüne ilişkin
tutanağın idarece onaylandığı tarihin isabet ettiği vergilendirme döneminde
sonuç hesaplarına aktarılır.
Yıllara yaygın inşaat ve
taahhüt işine ilişkin kazancın tespitinde GVK’da yer
alan “ticari kazanç” hakkındaki hükümler
uygulanır. Ticari kazanç olarak tespit ve beyan edilecek olan taahhüt işi kazancının
vergilemesi diğer ticari kazançlar gibi olacaktır.
Yıllara yaygın inşaat ve
taahhüt işine ilişkin kazancın beyan edildiği dönemde hesaplanan kurumlar
vergisinden, söz konusu işe ilişkin istihkak bedelleri üzerinden GVK’nın 94/3. ve KVK’nın 15/1-a
maddesi uyarınca kesilen vergiler mahsup edilir. Kaynakta kesilen vergilerden anılan
mahsup işlemi sonrasında bir kısım kalmışsa bu, mükellefin diğer vergi borçlarına
mahsup edilir veya tebliğ tarihinden itibaren 1 yıl içinde talebi halinde
mükellefe iade olunur.
c- Geçici Vergi
GVK’nın 42. maddesi kapsamına giren “yıllara
yaygın inşaat ve onarım işleri” kazancı geçici vergi uygulamasının
dışında tutulmuştur. Bunun nedeni, bu işlere ilişkin hasılatlar üzerinden peşin
vergi niteliğinde kesinti yapılmasıdır.
Diğer taraftan mükellefin
taahhüt işi dışındaki kazançları nedeniyle hesaplanan geçici vergiden taahhüt
işlerine ilişkin hasılat üzerinden KVK’nın 15.
maddesi uyarınca kesilen vergiler mahsup edilmeyecek, diğer kesintiler mahsup
edilecektir.
Münhasıran yıllara yaygın
inşaat ve taahhüt işi ile uğraşan mükellefler geçici verginin mükellefi
değildirler. Ancak bu işler yanında ticari veya mesleki kazancı bulunan
işletmeler söz konusu kazançları için geçici vergi hesaplayacaklardır. Duran
varlık satış kazancı, kira geliri gibi gelirler de, diğer kazanç hükmünde olup
geçici verginin konusuna girmektedir.
Yıl
İçinde Tamamlanan Taahhüt İşi Zararının Geçici Vergi Matrahından İndirilmesi
Yıllara yaygın inşaat ve onarım
kazancının, geçici vergi matrahına dahil olmadığı
açıktır. Dönem içinde tamamlanan yıllara yaygın inşaat ve onarım işi zararının
geçici vergi matrahından düşülmesi konusu ise ihtilaflıdır.
Dönem içinde biten taahhüt
işlerine ilişkin zararın geçici vergi matrahından düşülmesinin gerekçeleri
şunlardır.[44]
§
Taahhüt
işi kazancının geçici vergi matrahına dahil
edilmemesi, stopaj yoluyla bu kazancın ön vergilemeye tabi tutulmasından
kaynaklanmaktadır. Bu kazançlar üzerinden yapılan stopaj da bir tür geçici
vergidir. Bu husus geçici verginin ihdas edildiği 3505 sayılı Kanun’un
gerekçesinde de belirtilmektedir. Dolayısıyla söz konusu taahhüt işi kazançları
özünde geçici vergiye (ön vergilemeye) tabi tutulmuş olmaktadır. Bu nedenle bu
işlerin tamamlandığı dönemde bu işlerle ilgili olarak ortaya çıkan zararlar,
diğer kazançlara ilişkin geçici vergi matrahından düşülebilmelidir.
§
Zarara
ilişkin işlemler zaten stopaj yöntemi ile ön vergilemeye konu edilmiştir.
Yıllık kazançtan mahsup edilecek taahhüt işi zararıyla ilişkili hasılat
üzerinden daha önce kesilmiş olan stopaj gelir vergisinin hesaplanan geçici
vergiden mahsup edilmemesi halinde mükerrer ön vergileme durumu ortaya çıkacaktır.
§
Geçici
vergi uygulamasına ilişkin 217 Seri no.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde;
geçici vergi uygulamasında önceki dönem zararının kaynağına bakılmaksızın
kazançtan (geçici vergi matrahından) indirileceği öngörülmüştür. Dolayısıyla
İdare, önceki yıl zararı içinde yer alan taahhüt işi zararının geçici vergi
matrahından indirimini kabul etmiştir. Bu anlayışla cari dönem taahhüt zararı
da matrahtan indirilebilmelidir.
D- ÖZEL İNŞAATLARDA DURUM
İnşaat sektöründe faaliyet
gösteren birçok kurumun yaptığı inşaat işi birden fazla yılı kapsamaktadır.
Ancak işin birden fazla yıl devam etmesi tek başına bu işin vergileme rejimini
etkilemeyecektir.
Özel inşaatlarda kazanç ticari
kazançta olduğu gibi tespit edilecektir. Özel inşaatlarda yapılan iş bir
üretimdir. Dolayısıyla üretilen daire veya işyerleri bir mal (ürün) mahiyetinde
olup bilançoda ticari mallar arasında gösterilecektir.
Henüz birim toplam maliyeti
oluşmadan yapılan satışlarda kazanç satışın yapıldığı tarih itibariyle tespit
edilecek birim maliyetine göre hesaplanır. Bir satış vaadinin söz konusu olması
halinde kâr tespiti için kesin satışın beklenmesi gerekmektedir. Bu durumda
alınan para avans olarak değerlendirilecektir.
Kat karşılığı inşaatlarda arsa
sahibine verilen dairelerin oluşmuş maliyetinin, müteahhidin elinde kalan dairelerin
maliyetine eklenmesi gerekmektedir. Yapılacak maliyet dağıtımında daire birim
metrekareleri dikkate alınacaktır.
IV- TASFİYE,
BİRLEŞME, DEVİR, BÖLÜNME VE HİSSE DEĞİŞİMİ HALİNDE KURUM KAZANCININ
VERGİLENMESİ
Tasfiye 5520 sayılı KVK’nın 17, birleşme 18, devir, bölünme ve hisse değişimi
de 19 ve 20. maddelerinde düzenlenmiştir.
A- TASFİYE
Tasfiye bir tüzel kişiliğin
faaliyetinin hitamıyla varlığının sona erdirilmesi işlemidir. Tasfiyeye giren
kurumların vergilendirilmesinde, hesap dönemi yerine tasfiye
dönemi kaim olur. Tasfiye; sermaye şirketlerinde TTK, kooperatiflerde
Kooperatifler Kanunu, özel kanunla kurulmuş iktisadi kamu müesseselerinde
kuruluş kanunundaki esaslara göre yapılır. Tasfiye döneminde
oluşacak kâr, kurum kazancının tabi olduğu esaslar çerçevesinde vergilendirilir.(KVK
md.17)
1-
Tasfiye Dönemi
Tasfiye durumunda işletmenin
büyüklüğüne göre bir veya birden çok tasfiye dönemi ortaya çıkar. Tasfiyeye
başlandığı tarihten ilgili dönem sonuna kadar olan süre bir hesap dönemi,
izleyen her takvim yılı ayrı bir hesap dönemi ve son takvim yılı sonundan
tasfiye hitamına kadar geçen süre de son tasfiye dönemidir. Tasfiye,
kurumun tasfiyeye girmesine ilişkin genel kurul kararının tescil edildiği
tarihte başlar ve tasfiye kararının tescil edildiği tarihte sona erer.
2-
Tasfiye Kârı
Tasfiye dönemlerinde kâr diğer
dönemlerde olduğu gibi genel esaslara göre tespit edilir. Bilanço esasına
göre defter tutan kurumlarda tasfiye kârı, tasfiye dönemi
sonundaki servet değeri ile tasfiye dönemi başındaki servet değeri
arasındaki olumlu farktır. Tespit edilen kazanç üzerinden genel esaslara
göre vergi hesaplanır ve ödenir.
Tasfiye
döneminde ortaklar veya kurum sahipleri tarafından kuruma yapılan
ödemeler ile vergiden müstesna bulunan kazanç ve iratlar tasfiye
dönemi başındaki servet değerine eklenir. Bu süreçte kurum tarafından, ortaklar
veya kurum sahiplerine yapılan ödemeler ise tasfiye dönemi sonundaki
servet değerine eklenir.(KVK md. 17/4)
Hisselerine
mahsuben ortaklara dağıtılan, satılan, devredilen veya kurum sahibine iade
olunan iktisadî kıymetlerin değerleri, Kanunun 13. maddesine göre ve dağıtımın,
satışın, devrin veya iadenin yapıldığı gün itibariyle belirlenir.
Tasfiye kârının tespitinde,
daha önceki dönemlerde yararlanılan kazanç istisnalarından, kazancın belli bir
süre işletmede tutulması şartı olanlarda bu süre şartının ihlal edilip
edilmediğine bakılmalıdır. Eğer ihlal edilmişse, söz konusu kazançlar tasfiye
dönemi kazancına eklenerek vergilenir.
3-
Servet Değeri
Tasfiye döneminin
başındaki ve sonundaki servet değeri, kurumun tasfiye dönemi başı ve sonundaki
bilânçosunda görülen öz sermayesini ifade eder. Bir yıldan fazla süren
tasfiyelerde izleyen tasfiye dönemlerinin başındaki servet değeri, bir önceki
dönemin son bilânçosunda görülen servet değeridir.
Aşağıda
belirtilenler dışında kalan her çeşit karşılıklar ile dağıtılmamış kazançlar
sermayeye dahildir.
§
Vergi
kanunlarına göre ayrılmış olan her türlü amortismanlar
ve karşılıklar ile sigorta şirketlerinin teknik karşılıkları.
§
Hissedar
veya sahip olmayan kimselere dağıtılacak olan kazanç kısmı.
4-
Tasfiyeden Vazgeçilmesi
Tasfiyeden
vazgeçilmesi halinde, kurum hakkında tasfiye hükümleri uygulanmaz. Böyle bir
durumda, tasfiyeden vazgeçme kararı, bu kararın alındığı dönemin başından
itibaren geçerli olur. Tasfiyeden vazgeçme kararının alındığı tarihe kadar
verilen tasfiye dönemi beyannameleri, normal faaliyet beyannamelerinin yerine
geçer. Tasfiyesinden vazgeçilen kurumun geçici vergiyle ilgili yükümlülükleri,
tasfiyeden vazgeçilmesine ilişkin kararın alındığı tarihi kapsayan geçici vergilendirme
dönemi başından itibaren başlar.
5- Tasfiye Sonucunun
Kesin Olarak Belirlenmesi ve Tasfiye Beyannamesi Verilmesi
Bir kurum, tasfiyeye başladığı
yıl tasfiyeyi sonuçlandırır ve son bilanço veya hesabını çıkararak
yetkili organlarına tasdik ettirmiş olursa, son bilanço veya hesabın
kesinleşme tarihinden itibaren 30 gün içinde tasfiye beyannamesi
verir ve bu beyannamede gösterilen kâr veya zarar üzerinden nihai
olarak vergilendirilir.(KVK md. 17/2)
Tasfiyenin aynı takvim yılı
içinde sonuçlanmaması halinde, her tasfiye dönemine ait kâr ayrı
vergilendirilmekte ve bu dönemlere ilişkin beyannamelerin Kanunun 14.
maddesinde belirtilen sürelerde verilmesi gerekmektedir. Durum böyle olmakla
birlikte, KVK’nın 17/1. maddesi ile tasfiye kâr veya
zararının nihai ve kati olarak, tasfiyenin nihayet bulduğu dönem
sonu itibariyle tespit ve vergilendirileceği hüküm altına alınmıştır.
Son ve kesin tasfiye kârına
göre hesaplanacak vergi, önceki dönemlerde ödenmiş vergilere göre
fazla ise, aradaki fark vergi dairesine ödenir. Eksik ise, fazla ödenmiş
olan vergi farkı kurum tarafından iade alınır.
Bir yıldan fazla süren tasfiye
dönemlerinde tarh zamanaşımı, tasfiyenin son bulduğu dönemi izleyen
yıldan itibaren başlar.
6-
Tasfiye Sonrası Salınacak Vergilerde Sorumluluk
Tasfiye edilerek tüzel kişiliği
ticaret sicilinden silinmiş olan mükelleflerin tasfiye öncesi ve tasfiye
dönemlerine ilişkin olarak salınacak her türlü vergi tarhiyatı ve kesilecek
cezalar, müteselsilen sorumlu olmak üzere; tasfiye
öncesi dönemler için kanuni temsilcilerden, tasfiye dönemi için ise tasfiye memurlarından
herhangi biri adına yapılır. Limited şirket ortakları, tasfiye öncesi dönemlerle
ilgili bu kapsamda doğacak amme alacaklarından şirkete koydukları sermaye hisseleri
oranında
sorumlu olurlar. Bu şirketlerde şirket müdürleri ise tüm borçtan sorumludur.
(AATUHK md.3, 35, 54)
B- BİRLEŞME
Kurumların birbirleriyle
birleşerek, tüzel kişiliği haiz başka bir şirket kurmalarına veyahut
bir veya birkaç kurumun diğer bir kuruma katılmalarına birleşme denir.
Birleşme nedeniyle infisah
eden kurumlar da tasfiye edilir. Birleşme kârı, tasfiye kârının saptanmasındaki
ilkelere göre hesaplanır. Birleşmede, tasfiyedekinin aksine,
infisah eden kurumların mevcutlarının başka bir kuruma devri ve emtia,
gayrimenkul, tesisat, demirbaş ve sair kıymetlere biçilen yeni değerler,
dolayısıyla ortaya çıkan bir kâr veya zarar vardır.
Birleşilen kurumdan
peştemallık ve buna benzer adlarla alınan paralar
da birleşme kârına dahildir. Birleşilen
kurumdan alınan değerler VUK’ta düzenlenen esaslara
göre değerlenir. (KVK md. 18)
Birleşme kârına ait beyanname,
birleşme bilançosunun kesinleştiği, yani infisah eden kurumların
aktif ve pasif kıymetlerinin, birleşilen kurumun bilançosuna geçirilerek
bu bilançonun kabul edildiği tarihten itibaren 30 gün içinde, infisah
eden kurumun bağlı olduğu vergi dairesine verilir. Bu beyannameye
göre tarh edilen vergiler de aynı süre içinde ödenir.
C- DEVİR, BÖLÜNME VE HİSSE DEĞİŞİMİ
Ticaret Hukuku’nda devralma
suretiyle birleşme; bir şirketin diğer bir şirkete bütün aktif ve
pasifiyle katılması ve bu katılma sonucunda kendi tüzel kişiliğini
kaybetmesi şeklinde olur.
KVK’nın 19/1. maddesi uyarınca; aşağıdaki
şartlar dahilinde gerçekleşen birleşmeler devir
hükmündedir.
§
Birleşme
sonucunda infisah eden kurum ile birleşilen kurumun kanunî veya iş
merkezlerinin Türkiye’de bulunması.
§
Münfesih
kurumun devir tarihindeki bilânço değerlerinin, birleşilen kurum tarafından bir
bütün halinde devralınması ve aynen bilânçosuna geçirilmesi.
Devir
tarihi, şirket yetkili kurulunun devire ilişkin kararının Ticaret Sicilinde
tescil edildiği tarihtir. Kurumların yukarıdaki şartlar çerçevesinde tür
değiştirmeleri de devir hükmündedir.
Örneğin, (A) Ltd. Şti.’nin 11.02.2016 tarihinde (A) A.Ş.’ye
dönüşmesi halinde, münfesih (A) Ltd. Şti.’nin 01.01.2016
– 11.02.2016 tarihleri arası kıst dönemine ilişkin
beyanname ile 2015 hesap dönemine ilişkin kurumlar vergisi beyannamelerinin
birlikte devir tarihinden itibaren 30 gün içinde (13.03.2016 tarihine kadar)
münfesih kurumun bağlı olduğu vergi dairesine verilmesi gerekmektedir.
Devirlerde, KVK’nın
20/1. maddesinde öngörülen koşullara uyulduğu takdirde, münfesih kurumun
sadece devir tarihine kadar elde ettiği kazançlar vergilendirilip,
doğrudan doğruya devirden doğan kârlar hesaplanmayacak ve vergilendirilmeyecektir.
Birleşilen
kurum, münfesih kurumun tahakkuk etmiş ve edecek vergi borçlarını ödeyeceğini
ve diğer ödevlerini yerine getireceğini münfesih kurumun birleşme sebebiyle
verilecek olan kurumlar vergisi beyannamesinin ekinde vereceği bir taahhütname
ile taahhüt eder.
Tam bölünme:
Tam mükellef bir sermaye şirketinin tasfiyesiz olarak infisah etmek suretiyle
bütün mal varlığını, alacaklarını ve borçlarını kayıtlı değerleri üzerinden
mevcut veya yeni kurulacak iki veya daha fazla tam mükellef sermaye şirketine
devretmesi ve karşılığında devredilen sermaye şirketinin ortaklarına devralan
sermaye şirketinin sermayesini temsil eden iştirak hisseleri verilmesi tam
bölünmedir. Devredilen şirketin ortaklarına verilecek
iştirak hisselerinin itibarî değerinin % 10’una kadarlık kısmının nakit olarak
ödenmesi, işlemin bölünme sayılmasını engellemez.
Tam bölünme işleminde, KVK’nın 20/2. maddesinde öngörülen koşullara uyulduğu
takdirde, münfesih kurumun sadece bölünme tarihine kadar elde ettiği
kazançlar vergilendirilip, doğrudan doğruya bölünmeden doğan
kârları hesaplanmayacak ve vergilendirilmeyecektir.
Kısmî bölünme:
Tam mükellef bir sermaye şirketinin veya sermaye şirketi niteliğindeki bir
yabancı kurumun Türkiye’deki iş yeri veya daimî temsilcisinin bilânçosunda yer
alan taşınmazlar ile en az iki tam yıl süreyle elde tutulan
iştirak hisseleri ya da sahip oldukları üretim veya hizmet işletmelerinin bir
veya birkaçını, kayıtlı değerleri üzerinden, aynî sermaye olarak mevcut veya
yeni kurulacak tam mükellef bir sermaye şirketine devretmesi kısmî bölünmedir. Ancak,
üretim veya hizmet işletmelerinin devrinde, işletme bütünlüğü korunacak şekilde
faaliyetin devamı için gerekli aktif ve pasif kalemlerin tümünün devredilmesi
zorunludur.
Kısmî
bölünmede devredilen varlıklara karşılık edinilen devralan şirket hisseleri,
devreden şirkette kalabileceği gibi doğrudan bu şirketin ortaklarına da
verilebilir. Taşınmaz ve iştirak hisselerinin bu kapsamda devrinde, devralan
şirketin hisselerinin, devreden şirketin ortaklarına verilmesi durumunda,
devredilen taşınmaz ve iştirak hisselerine ilişkin borçların da devri zorunludur.
Hisse değişimi:
Tam mükellef bir sermaye şirketinin, diğer bir sermaye şirketinin hisselerini, bu
şirketin yönetimini ve hisse çoğunluğunu elde edecek şekilde devralması
ve karşılığında bu şirketin hisselerini devreden ortaklarına, kendi şirketinin
sermayesini temsil eden iştirak hisselerini vermesi hisse değişimidir.
Hisseleri devralınan şirketin ortaklarına verilecek iştirak hisselerinin
itibari değerinin %10’una kadarlık kısmının nakit olarak ödenmesi, işlemin
hisse değişimi sayılmasını engellemez.
Bölünme
işleminde aktifi ve pasifi düzenleyici hesaplar, ilgili olduğu aktif veya pasif
hesapla birlikte devrolunur.
Kısmi
bölünme ve hisse değişimi işlemlerinden doğan kârlar hesaplanmaz ve vergilendirilmez.
Kısmî bölünme işlemlerinde, bölünen kurumun bölünme tarihine kadar tahakkuk
etmiş ve edecek vergi borçlarından bölünen kurumun varlıklarını devralan
kurumlar, devraldıkları varlıkların emsal
bedeli ile sınırlı olarak müteselsilen sorumlu
olurlar. (KVK md. 20/3)
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İSTİSNALAR
Kurumlar vergisi
mükelleflerinin elde ettiği kazançların bir bölümü, belirli koşullar ve
sınırlar dahilinde kurumlar vergisinden istisna
edilmiştir. İstisna, kurum kazancına uygulanan objektif karakterli bir
indirimdir. İstisnadan amaç; vergi yükünün azaltılması veya sıfırlanması
suretiyle belli kazançların elde edilmesinin teşvik edilmesidir.
Kurumlar vergisinden istisna
edilen kazançlar, Kanun’un 5. maddesinde bentler halinde sayılmak suretiyle
düzenlenmiştir.
Diğer taraftan KVK’nın 35. madde hükmü uyarınca, diğer kanunlarda yer alan
muafiyet, istisna ve indirimlere ilişkin hükümler kurumlar vergisi bakımından
geçersizdir. Kurumlar vergisi ile ilgili muafiyet, istisna ve indirimlere
ilişkin hükümler ancak KVK, GVK ve VUK’a hüküm
eklenmek veya bu kanunlarda değişiklik yapılmak suretiyle düzenlenir ([45]).
Diğer taraftan, Kanunun geçici 1. maddesinin
dokuzuncu fıkrasında, “Bu Kanunun
yürürlüğünden önce kurumlar vergisine ilişkin olarak başka kanunlarda yer alan
muafiyet, istisna ve indirimler bakımından 35. madde hükmü uygulanmaz”
hükmü yer almaktadır. KVK’nın 35. maddesi
hükmü 01.01.2007 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Uluslararası anlaşma hükümleri
saklıdır.
I-
İŞTİRAK KAZANÇLARI İSTİSNASI
Kurumlar vergisinden istisna kazançlar
KVK’nın 5. maddesinde düzenlenmiştir. İştirak
kazançları istisnasına ilişkin düzenleme Kanunun 5. maddesinin 1. fıkrasının
(a) ve (b) bentlerinde hükme bağlanmıştır.
İştirak kazançlarının kurumlar
vergisinden istisna edilmesinin nedeni, kurum kazancının gelir vergisi
mükellefi durumundaki ortağa doğrudan doğruya intikal etmesi ile araya girecek
bir veya daha fazla kurum aracılığı ile intikal etmesi halinde vergi yükü
bakımından farklılık oluşmasını önlemektir. Bu amaçla bir kurumun başka bir
kurumdan elde ettiği kâr payı, elde eden kurum bünyesinde vergi dışı bırakılmaktadır.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun iştirak
kazançları istisnasının da düzenlendiği “İstisnalar” başlıklı 5. maddesinin 1.
fıkrasının (a) ve (b) bentleri hükmü aşağıdaki gibidir.
“Madde 5- (1) Aşağıda belirtilen
kazançlar, kurumlar vergisinden müstesnadır:
a) Kurumların;
1) Tam mükellefiyete tâbi başka
bir kurumun sermayesine katılmaları nedeniyle elde ettikleri kazançlar
2) Tam mükellefiyete tâbi başka
bir kurumun kârına katılma imkânı veren kurucu senetleri ile diğer intifa
senetlerinden elde ettikleri kâr payları
3) Tam mükellefiyete tabi
girişim sermayesi yatırım fonu katılma payları ile girişim sermayesi yatırım
ortaklıklarının hisse senetlerinden elde ettikleri kâr payları.
Diğer fon ve yatırım
ortaklıklarının katılma payları ve hisse senetlerinden elde edilen kâr payları
bu istisnadan yararlanamaz. (6322 s. Kanun, yürürlük 01.01.2013)
b) Kanunî ve iş merkezi Türkiye’de
bulunmayan anonim ve limited şirket niteliğindeki
şirketlerin sermayesine iştirak eden kurumların, bu iştiraklerinden elde
ettikleri aşağıdaki şartları taşıyan iştirak kazançları;
1) İştirak payını elinde tutan
şirketin, yurt dışı iştirakin ödenmiş sermayesinin en az % 10’una sahip olması,
2) Kazancın elde edildiği tarih
itibarıyla iştirak payının kesintisiz olarak en az bir yıl süreyle elde tutulması (Rüçhan hakkı kullanılmak suretiyle
veya yurt dışı iştirakin iç kaynaklarından yapılan sermaye artırımları nedeniyle
elde edilen iştirak payları için sahip olunan eski iştirak paylarının elde
edilme tarihi esas alınır.),
3) Yurt dışı iştirak kazancının
kâr payı dağıtımına kaynak olan kazançlar üzerinden ödenen vergiler dahil iştirak edilen kurumun faaliyette bulunduğu ülke vergi
kanunları uyarınca en az % 15 oranında
gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması; iştirak edilen
şirketin esas faaliyet konusunun, finansal kiralama dahil finansman temini veya
sigorta hizmetlerinin sunulması ya da menkul kıymet yatırımı olması durumunda,
iştirak edilen kurumun faaliyette bulunduğu ülke vergi kanunları uyarınca en az
Türkiye’de uygulanan kurumlar vergisi oranında gelir ve kurumlar vergisi benzeri
toplam vergi yükü taşıması,
4) İştirak kazancının, elde
edildiği hesap dönemine ilişkin kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi
gereken tarihe kadar Türkiye’ye transfer edilmesi.
Yurt dışındaki
inşaat, onarım, montaj işleri ve teknik hizmetlerin yapılabilmesi için ilgili
ülke mevzuatına göre ayrı bir şirket kurulmasının zorunlu olduğu durumlarda,
özel amaç için kurulduğunun ana sözleşmelerinde belirtilmesi ve fiilen bu amaç
dışında faaliyetinin bulunmaması şartıyla, söz konusu şirketlere iştirak
edilmesinden elde edilen kazançlar için bu bentte belirtilen şartlar aranmaz.
Bu bent uyarınca vergi yükü,
kanunî veya iş merkezinin bulunduğu ülkede ilgili dönemde tahakkuk eden ve kâr
payı dağıtımına kaynak olan kazançlar üzerinden ödenen vergiler dahil olmak üzere toplam gelir ve kurumlar vergisi benzeri
verginin, bu dönemde elde edilen toplam dağıtılabilir kurum kazancı ile tahakkuk
eden gelir ve kurumlar vergisi toplamına oranlanması suretiyle tespit edilir.”
Anılan
düzenlemede istisna kapsamına giren iştirak kazançları;
§
Kurumların
tam mükellef başka bir kurumun sermayesine katılmaları nedeniyle elde ettikleri
kazançlar,
§
Kurumların
tam mükellef başka bir kurumun karına katılma imkanı
veren kurucu senetleri ile diğer intifa senetlerinden elde ettikleri kâr
payları,
§
Tam
mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım fonu katılma payları ile girişim
sermayesi yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde ettikleri kâr payları,
§
Kurumların
kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan anonim ve limited
şirket niteliğindeki şirketlerin sermayesine iştirakleri nedeniyle elde
ettikleri ve belli şartları taşıyan iştirak kazançları olarak
dörtlü bir ayırımda ele alınmıştır.
A- TAM MÜKELLEF BAŞKA BİR
KURUMUN SERMAYESİNE KATILMA NEDENİYLE ELDE EDİLEN KAZANÇLAR
5520
sayılı Kanunla kurumların tam mükellefiyete tabi başka bir kurumun sermayesine
katılmaları nedeniyle elde ettikleri kazançlar kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.
Fonların katılma belgeleri ile yatırım
ortaklıklarının hisse senetlerinden elde edilen kâr payları istisna
uygulamasının dışında tutulmuştur.[46]
Bu istisnadan yararlanabilmek için kâr payını elde eden kurumun tam veya dar
mükellef olmasının önemi yoktur. Sadece kâr payının elde edildiği kurumun tam
mükellef olması gerekmektedir.
B- KURUMLARIN TAM MÜKELLEF
BAŞKA BİR KURUMUN KÂRINA KATILMA İMKÂNI VEREN KURUCU SENETLERİ İLE DİĞER İNTİFA
SENETLERİNDEN ELDE ETTİKLERİ KÂR PAYLARI
İntifa
senetleri, anonim ortaklıkların çıkarabilecekleri kıymetli evrak niteliğini
haiz senetlerdir. İntifa senetleri bir ortaklık hakkını temsil etmez. Ortaklık
sermayesinin belli bir oranına eşit olmadıkları için itibari değerleri yoktur
ve hisse senedi sayılmazlar.
İntifa
senetleri sahiplerine sadece kâra ve tasfiye bakiyesine katılma ile sermaye artırımında
yeni pay almada rüçhan hakkı tanınabilir.(TTK md.403) Bu haklar nitelikleri
gereği taliki şarta bağlıdır. Kâr oluşmaz, tasfiye sonucunda yeterli bakiye
kalmaz veya sermaye artırıma gidilmezse intifa senedi sahiplerinin talep hakkı
doğmaz.
TTK’nın 402. maddesinde, genel kurulun ana sözleşme
gereğince veya ana sözleşmeyi değiştirerek, bedeli itfa olunan payların
sahipleri, alacaklılar, kurucular veya bunlara benzer bir sebeple şirketle
ilgili olanlar lehine intifa senetleri ihdasına karar verebileceği
belirtilmiştir.
Anonim
ortaklıklarda ana sözleşmeye hüküm konulmak suretiyle kurucular lehine özel
çıkarlar tanınması mümkündür. Bu çıkarlar kurucuların kendilerine
tanınabileceği gibi, intifa senetlerine de bağlanabilir. Bu senetler uygulamada
“kurucu” senetleri olarak
adlandırılmaktadır. TTK’nın 298. maddesi bu
senetlerin nama yazılı olmasını öngörmektedir.
Kuruculara,
şirket kârının bir bölümüne iştirak hakkı, tasfiye bakiyesine katılma ve
sermaye artırımında yeni pay almada rüçhan hakkı tanınabilir. Kuruculara
ortaklık kazancından verilecek pay TTK’nın 298.
maddesiyle sınırlandırılmış olup, TTK. md.
466/1’de yer alan yedek akçe ile pay sahipleri için %5 kâr payı ayrıldıktan
sonra, kalanın en fazla onda birinin kuruculara tahsisi mümkün bulunmaktadır.
Kurucu
senetleri ile diğer intifa senetleri ortaklık hakkı temsil etmedikleri için bunların
sağladığı kâr paylarının iştirak kazançları istisnası kapsamında sayılıp saymayacağı
hususunda 5520 sayılı Kanun öncesinde herhangi bir hüküm bulunmuyordu. 5520
sayılı KVK ile kurumların kurucu senetleri ile diğer intifa senetlerinden elde
edilen kâr payları da istisna kapsamına alınmış olmaktadır.
C- GİRİŞİM SERMAYESİ YATIRIM
FONU KATILMA PAYLARI İLE GİRİŞİM SERMAYESİ YATIRIM ORTAKLIKLARI HİSSE
SENETLERİNDEN ELDE EDİLEN KAR PAYLARI
Tam
mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım fonu ve ortaklıklarının katılma
payları ile hisse senetlerinden elde edilen kâr payları, 6322 sayılı Kanunun
34. maddesiyle Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5. maddesinde yapılan değişikliğin
yürürlüğe girdiği 01.01.2013 tarihinden itibaren uygulanmak üzere kurumlar
vergisinden istisna edilmektedir.
Tam
mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım fonu ve ortaklıklarının katılma
payları ile hisse senetlerinden elde edilen kâr payları hariç olmak üzere diğer
fon ve yatırım ortaklıklarının katılma payları ve hisse senetlerinden elde
edilen kâr payları iştirak kazancı istisnasından yararlanamayacaktır.
D- KURUMLARIN KANUNİ VE İŞ
MERKEZİ TÜRKİYE’DE BULUNMAYAN ANONİM VE LİMİTED ŞİRKET NİTELİĞİNDEKİ
ŞİRKETLERİN SERMAYESİNE İŞTİRAKLERİ NEDENİYLE ELDE ETTİKLERİ İŞTİRAK KAZANÇLARI
KVK’nın 5. maddesinin 1. fıkrasının
(b) bendinde yapılan düzenlemeyle kurumların kanuni ve iş merkezi Türkiye’de
bulunmayan anonim ve limited şirket niteliğindeki
şirketlerin sermayesine iştirakleri nedeniyle elde ettikleri iştirak kazançları
kurumlar vergisinden istisna edilmiştir. Ancak bu kazançların istisnadan
yararlanması için aşağıdaki koşulların varlığı aranmaktadır.
a) İştirak edilen kurumun
kanuni ve iş merkezinin her ikisinin de Türkiye’de olmaması ve bu kurumun
anonim veya limited şirket niteliğinde olması
gerekmektedir. KVK çerçevesinde kurum olarak nitelendirilmekle beraber anonim
veya limited şirket niteliğinde olmayan kurumlardan
elde edilecek iştirak kazançlarının bu istisnadan yararlanması söz konusu
olmayacaktır.
b) İştirak payını elinde tutan
şirketin, yurt dışı iştirakin ödenmiş sermayesinin en az % 10’una sahip olması
gerekmektedir. Tam mükellef kurumlardan elde edilen iştirak kazançlarında
istisna için belli oranda ortaklık payı aranmazken, yurt dışında bulunan
kurumlardan elde edilen iştirak kazancının istisna olması iştirak edilen kurumun
ödenmiş sermayesinin en az % 10’una sahip olunması koşuluna bağlanmıştır.
Ayrıca söz konusu iştirak
payının, kazancın elde edildiği tarih itibariyle kesintisiz olarak en az bir
yıl süreyle elde tutulmuş olması gerekmektedir. Rüçhan hakkı kullanılmak
suretiyle veya yurt dışı iştirakin iç kaynaklarından yapılan sermaye
artırımları nedeniyle elde edilen iştirak payları için kıyaslamada, sahip
olunan eski iştirak paylarının elde edilme tarihi esas alınacaktır.
c) Yurt dışı iştirak kazancının
kâr payı dağıtımına kaynak olan kazançlar üzerinden ödenen vergiler dahil iştirak edilen kurumun faaliyette bulunduğu ülke vergi
kanunları uyarınca en az % 15 oranında gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam
vergi yükü taşıması gerekmektedir. İştirak edilen şirketin esas faaliyet konusunun,
finansal kiralama dahil finansman temini veya sigorta
hizmetlerinin sunulması yada menkul kıymet yatırımı olması durumunda, iştirak
edilen kurumun faaliyette bulunduğu ülke vergi kanunları uyarınca en az Türkiye’de
uygulanan kurumlar vergisi oranında (%20) gelir ve kurumlar vergisi benzeri
toplam vergi yükü taşıması gerekmektedir.
Vergi yükü, kanuni veya iş
merkezinin bulunduğu ülkede ilgili dönemde tahakkuk eden ve kâr payı dağıtımına
kaynak olan kazançlar üzerinden ödenen vergiler dahil
olmak üzere toplam gelir ve kurumlar vergisi benzeri verginin, bu dönemde elde
edilen toplam dağıtılabilir kurum kazancı ile tahakkuk eden gelir ve kurumlar
vergisi toplamına oranlanması suretiyle tespit edilecektir.
d)İştirak kazancının, elde
edildiği hesap dönemine ilişkin kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi
gereken tarihe kadar Türkiye’ye transfer edilmiş olması gerekmektedir.
Yurt dışındaki inşaat, onarım, montaj işleri ve
teknik hizmetlerin yapılabilmesi için ilgili ülke mevzuatına göre ayrı bir
şirket kurulmasının zorunlu olduğu durumlarda, özel amaç için kurulduğunun ana
sözleşmelerinde belirtilmesi ve fiilen bu amaç dışında faaliyetinin bulunmaması
şartıyla, söz konusu şirketlere iştirak edilmesinden elde edilen kazançlar için
yukarıda yer alan şartların hiçbirisi aranmayacaktır.
Örneğin, (Y) A.Ş.’nin bir yılı aşkın süreden beri sermayesine %20 oranında
iştirak ettiği televizyon üretimi ve satışı alanında faaliyet gösteren yurt
dışındaki (Z) Kurumunun ticari kazancının 270 birim, KKEG tutarının 30 birim,
dolayısıyla vergiye tabi kazancın 300 birim olduğunu ve bu kazancın 200
biriminin vergiden istisna edildiğini varsayalım. Aynı zamanda, bu
ülkede vergi oranının %25 olması durumunda, vergiye tabi kurum kazancı
[(270+30)-200=] 100 birim olacaktır. Hesaplanacak kurumlar vergisi benzeri
vergi ise (100 x %25=) 25 birim olacak ve bu verginin, dağıtılabilir kazanç
olan (270-25=) 245 birim ile hesaplanan kurumlar vergisi olan 25’in toplamı
olan 270’e oranlanması (25/270) sonucu bulunacak vergi yükü %9,26 olacaktır.
Dolayısıyla elde edilen yurt dışı iştirak kazancı en az %15 oranında gelir ve
kurumlar vergisi benzeri vergi yükü taşımadığından, bu kurumdan elde edilen
iştirak kazancının Türkiye’de istisnadan yararlanması mümkün olmayacaktır.
Örnekte, yurt dışındaki (Z) Kurumunun kâr payı dağıtması durumunda
dağıtılan kâr payları üzerinden ayrıca vergi kesintisi yapılması söz konusu ise
yapılacak vergi kesintisinin de vergi yükünün hesabında dikkate alınacağı
tabiidir. Ayrıca, ilgili ülkede istisna kazançlar üzerinden vergi kesintisi
suretiyle bir vergi ödenmiş olması halinde, toplam vergi yükünün hesabında
ödenen bu verginin de dikkate alınması gerekmektedir. Ancak söz konusu kurumun
başka ülkelerde ödediği veya kurum kazancının dolaylı olarak Türkiye’ye
transferinde ödenen vergilerin bu hesaplamaya dahil
edilmesi mümkün bulunmamaktadır.
II- TAM MÜKELLEF
ANONİM ŞİRKETLERİN YURT DIŞI İŞTİRAK HİSSELERİ SATIŞ KAZANCI İSTİSNASI
KVK’nın 5.
maddesinin birinci fıkrasının (c) bendiyle kazancın elde edildiği tarih
itibariyle aralıksız olarak en az bir yıl süreyle nakit varlıklar dışında kalan
aktif toplamının %75 veya daha fazlası, tam mükellef olmayan anonim veya limited şirket niteliğindeki şirketlerin her birinin
sermayesine en az %10 oranında iştirakten oluşan tam mükellefiyete tabi anonim
şirketlerin, en az 2 tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan yurt dışı iştirak
hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kurum kazançları, kurumlar vergisinden
istisna edilmiştir.
Bu düzenlemeye göre, bentte yer
alan istisnadan sadece aşağıdaki şartları taşıyan tam mükellefiyete tabi anonim
şirketler yararlanabilecektir.
·
Yurt
dışı iştiraklerinin anonim veya limited şirket
niteliğinde olması ve bunların Türkiye’de tam mükellef olmaması,
·
Yurt
dışı iştirak hissesi satış kazancının elde edildiği tarih itibariyle; aralıksız
olarak en az bir yıl süreyle, iştirak eden kurumun nakit varlıklar dışında
kalan aktif toplamının %75 veya daha fazlasının yurt dışı iştirak hisselerinden
oluşması ve bu sürede yurt dışı iştiraklerinin her birinin sermayesine en az
%10 oranında iştirak edilmiş olması,
·
Tam
mükellefiyete tabi anonim şirketlerin satışa konu iştirak hisselerini, elden
çıkarma tarihi itibariyle en az 2 tam yıl (730 gün) süreyle aktiflerinde tutmuş
olmaları gerekmektedir.
Nakit ve benzeri varlıklar
olarak şirketin kasasında veya bankada bulunan nakit varlıklar, şirket
tarafından alınan çekler, altın, Devlet Tahvili, Hazine Bonosu, Toplu Konut
İdaresince çıkarılan veya BİST’te işlem gören hisse
senetleri, tahvil ve bonoların anlaşılması gerekmektedir.
Örneğin, Türkiye’de tam mükellef olan
(A) A.Ş.’nin 13.01.2014 tarihi itibariyle, aralıksız
olarak en az bir yıl süreyle nakit varlıklar dışındaki aktif toplamının %80’i
tam mükellef olmayan (B), (C) ve (D) anonim veya limited
şirket mahiyetindeki şirketlere iştirakten oluşmaktadır. Söz konusu yurt dışı
iştiraklerinin bilançoda görülen kayıtlı değeri 400.000 TL, nakit varlıklar
dışındaki aktif toplamı ise 500.000 TL’dir. (A) A.Ş.’nin
bu şirketlerin sermayesine iştirak payları da aşağıdaki gibidir
- (B) şirketindeki sermaye payı
%50 (250.000 TL),
- (C) şirketindeki sermaye payı
%40 (100.000 TL),
- (D) şirketindeki sermaye payı
%5 (50.000 TL)’dir.
Bu durumda, (A) A.Ş.’nin (D) Şirketindeki sermaye payı %5 olduğundan ve bu iştirak
payı dışındaki iştiraklerin (A) A.Ş.’nin nakit
varlıklar dışındaki aktif toplamına oranı [(250.000+100.000)/ 500.000=] %70
olacağından, bu kurum istisna uygulaması için gereken şartları taşımamaktadır.
Bu nedenle (A) A.Ş., yurt dışı iştirak hisselerinin
herhangi birinin satışından elde edilecek kazançlar için bu istisnadan
yararlanamayacaktır.
Şayet, (A) A.Ş.’nin (D) şirketi dışında kalan diğer şirketlere iştirak
tutarları toplamı, nakit varlıklar dışındaki aktif toplamının %75’i kadar veya
daha fazla olsaydı, hem diğer şirketler hem de (D) şirketine ait iştirak
hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kazançlar için bu istisnadan
yararlanılabilecekti.
III-
EMİSYON PRİMİ İSTİSNASI
Anonim şirketlerin
kuruluşlarında veya sermaye artırımında, çıkardıkları hisse senetlerinin
itibari değerinin üzerinde bir değerle satılması halinde, hisse senedi satış
bedeli ile itibari değer arasındaki fark emisyon primi
geliri olarak nitelendirilir. Emisyon primi işletmenin şerefiyesinin hisse
senedi değerine yansımasının sonucu olarak ortaya çıkar.
KVK’nın 5. maddesinin (ç) bendi ile
anonim şirketlerin gerek kuruluşlarında gerekse sermayelerini artırdıkları
sırada çıkardıkları hisselerin elden çıkarılması aşamasında oluşan emisyon primi kazançları kurumlar vergisinden istisna edilmektedir.
İstisna, anonim şirketlerin portföylerinde bulunan başka şirketlere ait hisse senetlerinin
elden çıkarılmasından sağlanan kazançları kapsamamaktadır. Diğer taraftan emisyon primi kazançları TTK uyarınca, kurum ortaklarına
dağıtılamayacaktır.
IV- TÜRKİYE’DE
KURULU FONLAR İLE YATIRIM ORTAKLIKLARININ KAZANÇLARINA İLİŞKİN İSTİSNA
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5.
maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi uyarınca;
§
Menkul
kıymetler yatırım fonları veya ortaklıklarının portföy
işletmeciliğinden doğan kazançları,
§
Portföyü,
Türkiye’de kurulu borsalarda işlem gören altın ve kıymetli madenlere dayalı
yatırım fonları veya ortaklıklarının portföy
işletmeciliğinden doğan kazançları,
§
Girişim
sermayesi yatırım fonları veya ortaklıklarının kazançları,
§
Gayrimenkul
yatırım fonları veya ortaklıklarının kazançları,
§
Emeklilik
yatırım fonlarının kazançları,
§
Konut
finansmanı fonları ile varlık finansmanı fonlarının kazançları,
Bu fon veya ortaklıkların
Türkiye’de kurulmuş olmaları şartıyla kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.
SPK’da yatırım fonları; halktan
katılma belgeleri karşılığında toplanan paralarla, belge sahipleri hesabına
riskin dağıtılması ilkesi ve inançlı mülkiyet esaslarına göre sermaye piyasası
araçları, gayrimenkul, altın ve diğer kıymetli madenler portföyü
işletmek amacıyla kurulan mal varlıkları olarak tanımlanmıştır.
SPK’da yatırım ortaklıkları;
sermaye piyasası araçları, gayrimenkul, altın ve diğer kıymetli madenler portföylerini işletmek amacıyla kurulan anonim ortaklıklar
olarak tanımlanmıştır. Bu ortaklıkların portföy
işletmek dışında yapabilecekleri faaliyetler Sermaye Piyasası Kurulu’nca
düzenlenmektedir.
Türkiye’de kurulu yukarıda
sayılan menkul kıymetler yatırım fonları ile menkul kıymetler yatırım
ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan
kazançları kurumlar vergisinden istisna edilmiştir. Bunların portföy
işletmeciliği dışında sağladıkları kazançlara (örneğin sabit kıymet satış kârı)
istisna uygulanmayacaktır. Fon veya ortaklık portföyünde,
döviz veya dövize endeksli kıymetlerin bulunması bu istisnanın uygulanmasına
engel değildir.
KVK’nın 5. maddesinin birinci
fıkrasının (d) bendinin (2) numaralı alt bendi ile Türkiye’de kurulan ve
portföyü de Türkiye’de kurulu borsalarda işlem gören altın ve kıymetli madenlere dayalı yatırım fonları veya
ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan
kazançları kurumlar vergisinden istisna edilmiştir. Bu kapsama giren kazançların
belirlenmesinde, kazancı elde eden fon ve ortaklıkların portföy
yapısına bakılacaktır.
Fon portföyünün
en az %51’ini devamlı olarak;
§
Türkiye’de
kurulu
borsalarda işlem gören altın ile altına dayalı sermaye piyasası araçlarına
yatırmış fon ve ortaklıklar “Altın fonu
veya ortaklığı”,
§
Türkiye’de
kurulu
borsalarda işlem gören altın ve diğer kıymetli madenler ile bu madenlere dayalı
sermaye piyasası araçlarına yatırmış fon ve ortaklıklar ise “Kıymetli madenler fonu veya
ortaklığı” olarak kabul edilecektir.
Söz konusu fonların veya
ortaklıkların anılan alt bent kapsamında değerlendirilebilmesi için portföyü oluşturan altın, kıymetli madenler ile bu madenlere
dayalı sermaye piyasası araçlarının Türkiye’de kurulu borsalarda işlem görmesi
şarttır.
Bu istisnanın, anılan fon ve
ortaklıkların söz konusu kazançları üzerinden KVK’nın
15. maddesi veya GVK’ya göre yapılacak stopajlara
etkisi bulunmamaktadır. Ayrıca söz konusu ortaklık ve fonların portföy işletmeciliği ile ilgili giderleri, hiçbir şekilde
diğer faaliyetlerden doğan kazançlardan indirilemez.
A- GELİR VERGİSİ TEVKİFATI
Yatırım fon ve ortaklıkları
tarafından elde edilen ve kurumlar vergisinden müstesna olan portföy
işletmeciliği kazançları GVK’nın 94/6-a maddesine
göre gelir vergisi tevkifatına tabi tutulmaktaydı.
Ancak 5281 sayılı Kanunla yapılan düzenlemeyle GVK’ya
eklenen geçici 67. maddede bu konuda düzenleme yapılmıştır.
GVK’nın anılan geçici 67. maddesinde
gelir vergisi stopajlarına ilişkin yeni esaslar getirilmiştir. Söz konusu maddenin
8. bendi uyarınca menkul kıymet yatırım fonları ve menkul kıymet yatırım ortaklıklarının
(borsa yatırım fonları hariç) kurumlar vergisinden istisna edilmiş olan portföy kazançları dağıtılsın dağıtılmasın %15 oranında
vergi tevkifatına tabi tutulacaktır. Bu kazançlar
üzerinden GVK’nın 94. maddesine göre stopaj
yapılmayacaktır. Tevkifat uygulamasına ilişkin
ayrıntılı açıklama Gelir İdaresince 258, 260, 263, 269 Seri no.lu GVK Genel
Tebliğleri ile yapılmıştır.
KVK’nın 5/1. maddesinin (d) bendinde belirtilen fon
ve ortaklıklar, aynı bentte yer alan kazançların elde edilmesi sırasında,
Kanunun 15. maddesi uyarınca kendilerinden kesilen vergileri, vergi kesintisi
yapanlarca ilgili vergi dairesine ödenmiş olmak şartıyla, Kanunun 15.
maddesinin üçüncü fıkrasına göre kurum bünyesinde yapacakları vergi
kesintisinden([47])
mahsup edebilirler. Mahsup edilemeyen kesinti tutarı mükellefin başvurusu
halinde iade edilir.(KVK Md. 34/8)
B- DAR MÜKELLEFİYETE TABİ
YATIRIM FONLARININ PORTFÖY KAZANÇLARI
GVK’nın anılan geçici 67. maddesinin
15. bendi hükmü uyarınca, 5422 sayılı KVK’nın 2/2.
maddesinde yer alan ve 5281 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılan hüküm
çerçevesinde, İlgili mercilerden izin almak suretiyle Türkiye’de münhasıran portföy işletmeciliği faaliyetinde bulunan dar mükellefiyete
tabi yatırım fonlarının vergilendirilmeye ilişkin söz konusu (kaldırılan)
hükümle getirilen statüleri;
§
31.12.2005
tarihinden önce ihraç edilen menkul kıymetlerle (hisse senetleri hariç) sınırlı
olmak üzere bu menkul kıymetlerin tamamı itfa edilinceye kadar,
§
31.12.2005
tarihinde portföylerinde bulunan hisse senetleri için
ise bu menkul kıymetlerin bu tarihten sonra portföyden ilk çıkış tarihine kadar
devam eder.
Hükümden anlaşılacağı üzere bu
yatırım fonlarının vergilemesi 31.12.2005 tarihi itibariyle mevcut portföyleri
için ayrı, bu tarihten sonra oluşan portföy kısmı için
ayrı olacaktır.
Anılan tarihten sonra oluşan portföy nedeniyle anılan yatırım fonlarının elde ettikleri
kazançlar; diğer kazanç ve irat olarak vergilendirilecektir. Ancak, kur
farkından doğan değer artışı kazançları vergilendirilmeyecektir. (Yabancı
fonların vergilendirilmesine ilişkin olarak “İkinci Bölüm I/B” başlığında
açıklama yapılmıştır)
Eski hükümlere göre
vergilenecek yatırım fonu portföy kazancı (istisna
kazanç) üzerinden, GVK’nın 94/6-a maddesine göre
gelir vergisi tevkifatı yapılacaktır.
V-
TAŞINMAZ VE İŞTİRAK HİSSELERİ SATIŞINDA İSTİSNA UYGULAMASI
A- İSTİSNANIN MAHİYETİ VE
TARİHSEL GELİŞİMİ
Gayrimenkul ve iştirak
hisselerinin satışından doğan kazançların kurumlar vergisinden istisna edilmesi
uygulaması 1984 yılında başlamış olup, bu istisnayla, kurumların iştirak
hisseleri ve gayrimenkullerinin satışı suretiyle bağlı değerlerinin çözülmesi
ve böylece oluşan kaynakların kurum faaliyetinde kullanılarak, kurumların
borçlanma yoluna gitmeden kendi öz kaynakları ile faaliyetlerini devam
ettirebilmeleri amaçlanmıştır. Daha sonra katma değer vergisi ile banka ve
sigorta muameleleri vergisi, tapu kadastro harcı ve damga vergisi yönünden de
istisna uygulaması genişletilmiştir. Söz konusu istisna çeşitli değişiklik ve
süre uzatımları ile bugüne kadar devam etmiştir.
Söz konusu istisna son olarak 5520
sayılı Kanun’un, aşağıda zikredilen 5/1-e maddesinde kalıcı olarak yeniden
düzenlenmiş ve 21.6.2006 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Daha sonra söz konusu
hükümde, 6111 sayılı Kanunla([48])
Varlık Kiralama ve Finansal Kiralama şirketlerince yapılacak işlemlere ilişkin
olarak parantez içi hüküm eklenmiş, bu hüküm de daha sonra 6495 sayılı Kanunla([49])
değiştirilmiştir.
5520 sayılı KVK’da
söz konusu istisnaya ilişkin hükümler 5. maddenin birinci fıkrasının (c), (e)
ve (f) bentlerinde yer almaktadır. Anılan bent hükümlerinde taşınmaz ve iştirak
hissesi satış kazancına ilişkin olarak aşağıdaki istisnalara yer verilmiştir.
§ Kazancın elde edildiği
tarih itibariyle aralıksız en az bir yıl süreyle nakit varlıklar dışında kalan
aktif toplamının % 75 veya daha fazlası, kanuni veya iş merkezi Türkiye’de
bulunmayan anonim veya limited şirket niteliğindeki
şirketlerin her birinin sermayesine en az % 10 oranında iştirakten oluşan tam
mükellefiyete tabi anonim şirketlerin, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde
yer alan yurt dışı iştirak hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kurum
kazançları (KVK md.5/c),[50]
§ Kurumların, en az iki tam yıl süreyle
aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip
oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından
doğan kazançların % 75’lik kısmı, (KVK md.5/e),
§ Bankalara borçları
nedeniyle kanuni takibe alınmış veya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna borçlu
durumda olan kurumlar ile bunların kefillerinin ve ipotek verenlerin sahip
oldukları taşınmazlar, iştirak hisseleri, kurucu senetleri ve intifa senetleri
ile rüçhan haklarının, bu borçlara karşılık bankalara veya bu Fona devrinden
sağlanan hasılatın bu borçların tasfiyesinde kullanılan kısmına isabet eden
kazançların tamamı ile bankaların bu şekilde elde ettikleri söz konusu
kıymetlerin satışından doğan kazançların %75’lik kısmı (KVK md.5/f).[51]
5520 sayılı KVK ile istisna uygulamasının
kapsamı genişletilmiş, belli şartları taşıyan yurt dışı iştirakler ile kurucu
senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançlar da
istisna kapsamına alınmıştır. Buna karşılık istisnadan yararlanacak kazanç
tutarı elde edilen kazancın %75’i ile sınırlandırılmıştır. Ancak; satış hasılatının
bankalara borçların tasfiyesinde kullanılan bölümüne isabet eden kazanç kısmı,
yurt dışı iştiraklerin satışı kazancı ve taşınmazların kaynak kuruluşlarca kira
sertifikası ihracı amacıyla varlık kiralama şirketlerine satışı ile bu
şirketlerce söz konusu taşınmazların devralındığı kurumlara satışından elde
edilen kazançlar %75’lik sınırlamaya tabi değildir.
743 Sayılı Medeni Kanunda gayrimenkul
kavramı kullanılmış ve gayrimenkul mülkiyetinin mevzuu bu kanunun 632.
maddesinde arazi, tapu sicilinde müstakil ve daimi olmak üzere ayrıca
kaydedilen haklar ve madenler olarak belirlenmişti. 4721 sayılı Medeni Kanunda
ise gayrimenkul yerine “taşınmaz” kavramı kullanılmış ve taşınmaz mülkiyetinin
konusu Kanunun 704. maddesinde; arazi, tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen
bağımsız ve sürekli haklar ve kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler
olarak belirlenmiştir. 4721 sayılı Kanunda taşınmaz kavramının kullanılması
nedeniyle, 5520 sayılı Kanunda da bu kavram esas alınmıştır.
B- YASAL DÜZENLEME
KVK’nın
taşınmaz ve
iştirak hissesi satış kazancı istisnasının düzenlendiği 5. maddenin birinci
fıkrasının (e) bendi hükmü aşağıdaki gibidir:
“ e) Kurumların, en az iki tam yıl süreyle
aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip
oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan
kazançların % 75’lik kısmı.
Bu
istisna, satışın yapıldığı dönemde uygulanır ve satış kazancının istisnadan yararlanan
kısmı satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel
bir fon hesabında tutulur. Ancak satış bedelinin, satışın yapıldığı yılı
izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesi şarttır. Bu süre
içinde tahsil edilmeyen satış bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında
tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır.
(Taşınmazların; kaynak kuruluşlarca, kira sertifikası ihracı amacıyla varlık
kiralama şirketlerine satışı ile 21/11/2012 tarihli
ve 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve
Finansman Şirketleri Kanunu kapsamında geri kiralama amacıyla ve sözleşme
sonunda geri alınması şartıyla, finansal kiralama şirketlerine satışı ve varlık
kiralama ile finansal kiralama şirketlerince taşınmazın devralındığı kuruma satışından
doğan kazançlar için bu oran %100 olarak uygulanır ve bu taşınmazlar için en az
iki tam yıl süreyle aktifte bulunma şartı aranmaz. Ancak söz konusu
taşınmazların; kaynak kuruluş, kiracı veya sözleşmeden kaynaklanan
yükümlülüklerin yerine getirilememesi hâli hariç olmak üzere, varlık kiralama
veya finansal kiralama şirketi tarafından üçüncü kişi ve kurumlara satılması
durumunda, bu taşınmazların kaynak kuruluşta veya kiracıdaki varlık kiralama
veya finansal kiralama şirketine devirden önceki kayıtlı değeri ile anılan
kurumlarda ayrılan toplam amortisman tutarı
dikkate alınarak satışı gerçekleştiren kurum nezdinde vergilendirme yapılır.)[52]
İstisna
edilen kazançtan beş yıl içinde sermayeye ilave dışında herhangi bir şekilde
başka bir hesaba nakledilen veya işletmeden çekilen ya da dar mükellef kurumlarca
ana merkeze aktarılan kısım için uygulanan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk
ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır. Aynı
süre içinde işletmenin tasfiyesi (bu Kanuna göre yapılan devir ve bölünmeler
hariç) halinde de bu hüküm uygulanır.
Bedelsiz
olarak veya rüçhan hakkı kullanılmak suretiyle itibari değeriyle elde edilen
hisse senetlerinin elde edilme tarihi olarak, sahip olunan eski hisse senetlerinin
elde edilme tarihi esas alınır.
Devir
veya bölünme suretiyle devralınan taşınmazlar, iştirak hisseleri, kurucu senetleri
ve intifa senetleri ile rüçhan haklarının satışında iki yıllık sürenin
hesabında, devir olunan veya bölünen kurumda geçen süreler de dikkate alınır.
Menkul
kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla
ellerinde bulundurdukları değerlerin satışından elde ettikleri kazançlar
istisna kapsamı dışındadır.”
C- İSTİSNADAN YARARLANACAK
MÜKELLEFLER
İstisnadan (dar mükellef
kurumlar dahil) tüm kurumlar vergisi mükellefleri
yararlanabilecektir. İstisna uygulaması esas olarak bütün kurumlar için geçerli
olmakla birlikte aşağıdaki haller özellik arz etmektedir.
§
Faaliyet
konusu menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanması olan kurumların bu
amaçla iktisap ettikleri ve ellerinde tuttukları kıymetlerin satışından elde
ettikleri kazançlar için istisnadan yararlanılamayacaktır. Ancak, taşınmaz
ticareti ile uğraşan mükelleflerin faaliyetlerinin yürütülmesine tahsis
ettikleri taşınmazların satışından elde ettikleri kazançlara istisna
uygulanabilecektir. Benzer şekilde menkul kıymet ticaretiyle uğraşan mükelleflerin
doğrudan veya dolaylı olarak diğer
şirketlerin yönetimine ve ortaklık politikalarının belirlenmesine katılmak
üzere edindiği ortaklık payları da istisna uygulamasına konu olabilecektir.
§
Yapı
kooperatiflerinin faaliyetlerinin yürütülmesine tahsis ettikleri taşınmazların
satışından elde ettikleri kazançlar için istisnadan yararlanmaları mümkündür.
Ancak, istisna edilen kazancın özel bir fon hesabında tutulması, hiç bir
şekilde ortaklara dağıtılmaması gerekmektedir. İstisna uygulaması bakımından
ortakların bir veya birden fazla konut veya işyeri sahibi olmasının bir önemi
bulunmamaktadır. Diğer taraftan, kooperatiflerin amaçlarını gerçekleştirdikten
sonra kalan fazla arsa veya konutu elden çıkarmaları halinde de doğan kazanç istisnaya
konu olabilecektir.
§
Holding
şirketler, taşınmaz satışından elde ettikleri kazançlar ile sadece iştirak
amacıyla iktisap edildiği ve elde tutulduğu ispat ve tevsik edilen iştirak
hisselerinin satış kazancı için istisnadan yararlanabilecektir. Bu anlamda
teknik olarak iştirak hisselerinin izlendiği muhasebe hesaplarının vadeleri de
göz önünde bulundurulabilecektir.[53]
§
KVK’nın 5. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi
hükmünde (daha önce tartışmalı olan) aynı gruba dahil
sermaye şirketleri arasındaki iştirak hissesi ve gayrimenkul satışlarında
istisna uygulanıp uygulanmayacağı konusunda herhangi bir belirleme yapılmamış
olmakla birlikte, 5520 sayılı Kanunun Gerekçesinde, “İstisnanın temel amacı kurumların mali yapılarının güçlendirilmesinin
teşviki olduğundan, ekonomik açıdan firmalara ilave imkan sağlamayan işlemler
istisna kapsamı dışında kalacaktır. Bu bağlamda, kurumların yönetimini
etkileyecek şekilde birbiriyle ilişkili kişi veya kurumlar ya da aynı gruba
dahil şirketler arasında yapılacak taşınmaz ve iştirak hissesi satışlarından fiktif olarak elde edilecek kazançlara istisna uygulanması
söz konusu olmayacaktır.” açıklaması yer almaktadır.[54]
D- İSTİSNA UYGULAMASINA KONU OLACAK
İKTİSADİ KIYMETLER
İstisna kurumların, en az iki tam yıl
süreyle (730 gün) aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile
aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan
haklarının satışından doğan kazançlara uygulanacaktır. Ancak, 13/02/2011 tarihinden sonra taşınmazların kaynak
kuruluşlarca kira sertifikası ihracı amacıyla varlık kiralama şirketlerine
satışı ile bu varlıkların varlık kiralama şirketince taşınmazın devralındığı
kuruma satışından doğan kazançlar için en az iki tam yıl süreyle aktifte
bulunma şartı aranmaz.
1-
Taşınmazlar
Taşınmazlar, 4721 sayılı Medeni
Kanunun 704. maddesinde arazi, tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız
ve sürekli haklar ile kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler olarak
belirlenmiştir. İstisnanın daha önceki uygulamalarında aranan taşınmazın Türk
Medeni Kanunu’nun 705.maddesi gereğince kurum adına tapuya tescil edilmiş
olması koşulu bundan sonra da aranacaktır.
Taşınmaz tanımına, taşınmazın
bütünleyici parçası niteliğinde olan unsurları girecek, taşınmazın eklentisi
niteliğinde olan unsurlar girmeyecektir. Bütünleyici parça, Türk Medeni Kanunu’nun
684. maddesinde, “Bir şeye malik olan
kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur. Bütünleyici parça, yerel
âdetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara
uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak
bulunmayan parçadır.” şeklinde tanımlanmıştır. Eklentiler ise, Türk Medeni Kanunu’nun
686. maddesinde yer alan “Bir şeye
ilişkin tasarruflar, aksi belirtilmedikçe onun eklentisini de kapsar. Eklenti,
asıl şey malikinin anlaşılabilen arzusuna veya yerel âdetlere göre,
işletilmesi, korunması veya yarar sağlaması için asıl şeye sürekli olarak
özgülenen ve kullanılmasında birleştirme, takma veya başka bir biçimde asıl
şeye bağlı kılınan taşınır maldır. Eklenti, asıl şeyden geçici olarak
ayrılmakla bu niteliğini kaybetmez.” tanımına göre belirlenecektir.
Sabit üretim vasıtası
niteliğindeki makinelerin sökülmesi gerektiği zaman bina tahrip olacak veya
zarar görecekse bu makineler binanın bütünleyici parçası olarak kabul edilecektir.
Aynı şekilde, bina ile birlikte bir bütün oluşturan ve birbirinden ayrılmaları
halinde istenilen faydayı sağlamayacak durumda olan makineler de binanın bütünleyici
parçası sayılacaktır. Bunlara örnek olarak transformatörler, kazanlar, zemine raptedilen
türbinler sayılabilir.
Taşınmazlarla birlikte satışa
konu olan ve o taşınmazın bütünleyici parçası sayılan şeylerin satışından elde
edilen kazançlar da istisna kapsamı içinde değerlendirilecektir. Ancak,
taşınmazın zeminine veya duvara sabitlenmiş olmakla birlikte münferiden veya
toplu olarak sökülüp satılması mümkün olan ve bu takdirde işletmenin sınai olma
vasfını değiştirmeyen ve üretimi de aksatmayan makine ve benzeri aletler bütünleyici
parça niteliğinde değerlendirilmeyeceğinden bunların satışından doğan kazanç
dolayısıyla istisnadan yararlanılamayacaktır.
Öte yandan, makinelerin
üzerinde bulunduğu taşınmazdan bağımsız olarak satılması halinde mütemmim cüz
olma niteliği kalmayacağından bunlar menkul mal satışı olarak nitelendirilecek
ve istisna uygulanması söz konusu olmayacaktır.
2-
İştirak Hisseleri, Kurucu ve İntifa Senetleri ile Rüçhan Hakları
İştirak hisseleri, menkul
değerler portföyüne dahil hisse senetleri ile ortaklık
paylarını ifade etmektedir. Bunlar; anonim şirketlerin hisse senetleri (SPK’ya
göre kurulan yatırım ortaklıkları hisse senetleri dahil),
limited şirketlere ait iştirak payları, eshamlı
komandit şirketlerin komanditer ortaklarına ait ortaklık payları, iş
ortaklıkları ile adi ortaklıklara ait ortaklık payları olarak belirlenmiş olup,
SPK’ya göre kurulan yatırım fonları katılma belgeleri iştirak hisseleri kapsamına
dahil edilmemiştir.
İntifa senetleri, anonim
ortaklıklarca çıkartılabilecek kıymetli evrak niteliğini haiz senetlerdir.
İntifa senetleri bir ortaklık hakkını temsil etmezler. Ortaklık sermayesinin
belli bir oranına eşit olmadıkları için de itibari değerleri yoktur ve hisse
senedi sayılmazlar. İntifa senetleri, sahiplerine sadece kâra ve tasfiye
bakiyesine katılma ile sermaye artırımında yeni pay almada öncelik hakkı sağlar.
Anonim
ortaklıklarda ana sözleşmeye hüküm konulmak suretiyle kurucular lehine özel
çıkarlar tanınması mümkündür. Bu çıkarlar kurucuların kendilerine
tanınabileceği gibi, intifa senetlerine de bağlanabilir. Bu senetler uygulamada
“kurucu” senetleri olarak adlandırılmaktadır. TTK’nın
298. maddesi bu senetlerin nama yazılı olmasını öngörmektedir.
Rüçhan hakkı, bu hakkı doğuran
hisse senedinden bağımsız olarak satılabilir. Anonim şirketler ile eshamlı
komandit şirketlerin sermaye artırımına gitmeleri durumunda, bu şirketlerin
hisse senetlerini aktifinde bulunduran kurumlar, bedelli veya bedelsiz olarak
yapılan bu sermaye artırımına katılabilecekleri gibi yeni hisse senedi rüçhan
hakkı kuponlarını (öncelikli alım hakkı) başkalarına da satabilmektedirler. Söz
konusu rüçhan haklarının satışından elde edilen kazançlarında %75’i, anılan
şartların mevcudiyeti halinde istisnadan yararlanabilecektir.
E- İSTİSNA UYGULAMA KOŞULLARI
1- İki Tam Yıl Aktifte Bulundurma
İstisna uygulamasına konu
olacak taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile kurucu senetleri, intifa senetleri
ve rüçhan haklarının en az iki tam yıl süreyle kurumun aktifinde yer almış
olması gerekmektedir.
Taşınmazların kaynak
kuruluşlarca kira sertifikası ihracı amacıyla varlık kiralama şirketlerine satışı
ile bu varlıkların varlık kiralama şirketince taşınmazın devralındığı kuruma
satışından doğan kazançlar için en az iki tam yıl süreyle aktifte bulunma şartı
aranmaz.
İki yıllık süre takvim yılı
olarak değil gün (730 gün) olarak aranmaktadır. Örneğin; 20 Şubat 2014 tarihinde iktisap edilmiş ve aktife alınmış
bir taşınmazın, 20 Şubat 2016 tarihi ve sonrasında satılması ve diğer şartların
da gerçekleşmesi halinde bu satıştan doğan kazanç istisnadan yararlandırılacaktır.
İki tam yıl aktifte bulunma
koşulu ile ilgili olarak aşağıdaki hususlar özellik arz etmektedir.
§
Kurumların
mevcut hisse senetleri dolayısıyla ellerinde bulunan rüçhan hakkı kuponları
karşılığında itibari değeriyle yeni hisse senedi iktisap etmeleri halinde, yeni
iktisap edilen söz konusu hisse senetleri açısından iktisap tarihi olarak, eski
hisse senetleri veya iştirak hissesinin iktisap tarihi esas alınacaktır. Aynı
durum, iştirak edilen kurumun (nedeni ne olursa olsun) yapmış olduğu sermaye
artışı dolayısıyla bedelsiz olarak iktisap edilen hisse senetleri açısından da
geçerli olacaktır. Rüçhan hakkı nedeniyle, itibari değerinden farklı bir
değerle hisse senedi iktisap edilmesi durumunda; bu hisse senetlerinin iktisap
tarihi olarak, eski hisse senetleri ile ilişkilendirilmeksizin, fiilen kurumun
aktifine girdiği tarih esas alınacaktır.
§
Kurumlar
Vergisi Kanunu’nun 19 ve 20. maddeleri kapsamında gerçekleştirilen devir, tam
ve kısmi bölünme hallerinde, devir veya bölünme suretiyle devralınan
taşınmazlar, iştirak hisseleri, kurucu senetleri ve intifa senetleri ile rüçhan
haklarının iktisap tarihi olarak, devir alınan veya bölünen kurumdaki iktisap
tarihi esas alınacaktır.
§
İnşaatı
henüz tamamlanamayan, fiilen kullanılma imkânı da bulunmayan binaların
satılması halinde; kurum aktifinde iki tam yıl kayıtlı olması koşuluyla, sadece
binanın arsasının satış kazancına tekabül eden kısmı kurumlar vergisinden istisna
olacaktır. Ancak, arsa üzerinde inşa edilen ve aktife kaydedilen binanın, kurum
adına tapuya tescil edilerek satılması halinde, satılan binanın iki yıllık aktifte
bulundurulma süresinin başlangıç tarihi olarak, inşaatın tamamlandığı ve bina
olarak kullanılmaya başlandığı tarih esas alınacaktır.
2-
İstisna Uygulaması ve Kazancın Fon Hesabına Alınması
Taşınmazlar ve iştirak
hisseleri ile kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışında
kazanç, satış işlemi ile birlikte doğacağından, satış işlemi ister peşin
isterse vadeli olarak yapılmış olsun istisna, satışın yapıldığı dönemde
uygulanacaktır.
Bu değerlerin satışından elde edilecek
kazancın istisnadan yararlanan kısmının, pasifte özel bir fon hesabına alınması
ve satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci
yılın sonuna kadar bu fon hesabında tutulması gerekmektedir. Fon hesabına
alınan kazanç tutarının mükelleflerce sermayeye ilavesi mümkündür. Ancak, fon
hesabına alınan kazanç tutarının beş yıl içinde sermayeye ilave dışında başka
bir hesaba nakledilmesi, işletmeden çekilmesi veya dar mükellef kurumlarca ana
merkeze aktarılması ya da kurumun tasfiyesi halinde, istisna uygulanması nedeniyle
zamanında tahakkuk etmeyen vergiler ceza ve gecikme faizi ile birlikte tahsil
edilecektir.
İstisna, satış kazancının azami
%75’ine uygulanacaktır. İsteğe bağlı olarak istisnadan daha düşük oranda
yararlanmak mümkündür. Taşınmazların kaynak kuruluşlarca kira sertifikası
ihracı amacıyla varlık kiralama şirketlerine satışı ile bu varlıkların varlık
kiralama şirketince taşınmazın devralındığı kuruma satışından doğan kazançlar
için istisna oranı %100 olarak uygulanacaktır.
Satış
kazancının tamamının değil sadece istisnadan yararlanılan kısmının fon hesabına
alınması gerekmektedir.
İstisnadan kısmen yararlanılması halinde, satış yılında istisnadan
yararlanılmayan kazanç tutarı için sonraki yıllarda istisna uygulanması mümkün
bulunmamaktadır.
İstisna uygulamasında peşin
satış vadeli satış ayrımı yoktur. Peşin satışlarda olduğu gibi vadeli satış
halinde de satıştan doğan kazanç kısmının %75’i beş yıl süreyle özel bir fon
hesabında tutulmak şartıyla satışın yapıldığı dönemde istisnadan yaralanabilecektir.
Ancak, satış bedelinin tamamının, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim
yılının sonuna kadar tahsil edilmesi şarttır.
Vadeli satışlarda istisnadan
yararlanacak kâr kısmı, işlem genel kârlılığı ve ilk iki yıl tahsilatı esas
alınarak hesaplanacaktır. İki yıllık süre içinde tahsil edilmeyen satış
bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen
vergiler, ceza ve gecikme faizi ile birlikte aranacaktır.
Örnek
1
10/2/2013 tarihinde alınıp, 10/7/2015
tarihinde peşin olarak satılan bir taşınmazın satışından 320.000 TL kâr doğmuşsa,
bu tutarın %75’i olan 240.000 TL, 2015 yılının 3 ve 4. geçici vergi dönemleri
ile 2015 yılı kurumlar vergisi beyannamesinde istisna olarak matrahtan
indirilebilecektir. İstisnadan yararlanılan bu tutarın pasifte özel bir fon
hesabına alınması ve buradan, 31/12/2020 tarihine
kadar da sermayeye ilave dışında başka bir hesaba aktarılmaması veya işletmeden
çekilmemesi gerekmektedir.
Örnek
2
(A) A.Ş. cam imaliyle
uğraşmakta olup, 25/01/2013 tarihinde 200.000 TL’ye aldığı bir taşınmazı
7/4/2015 tarihinde 800.000 TL’ye satmıştır. Taşınmazın satış bedeli, 2015 yılında
300.000 TL, 2016 yılında 200.000 TL, 2017 yılında 200.000 TL, 2018 yılında 100.000
TL olarak tahsil edilecektir. Arsanın satış kârı (800.000 - 200.000 =) 600.000
TL, genel kârlılık oranı (600.000 / 800.000=) %75’dir. Vadeli satış halinde,
satış bedelinin satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılı sonuna kadar
tahsil edilen kısmı istisnadan yararlanacaktır.
Bu durumda istisna olarak hesaplanacak satış kazancı:
2015 yılında yapılan tahsilattan: [(300.000x0,75)x0,75=] 168.750 TL
2016 yılında yapılan tahsilattan: [(200.000x0,75)x0,75=] 112.500 TL
2017 yılında yapılan tahsilattan: [(200.000x0,75)x0,75=] 112.500 TL
Toplam 393.750 TL olacaktır.
2018 yılında yapılan tahsilata ilişkin kazanç ise istisnadan
yararlanamayacaktır. İstisna konusu olan kazanç tutarı 01.01.2016 tarihinden
itibaren 2015 yılı kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği tarihe kadar fon
hesabına alınmalı ve 31.12.2020 tarihine kadar da sermayeye ilave dışında başka
bir hesaba aktarılmamalı veya işletmeden çekilmemelidir.
2017 yılı sonuna kadar tahsil
edilmesi planlanan tutarların tahsilat rakamında bir değişiklik olmaması
kaydıyla işletme 393.750 TL tutarında istisnadan 2015 yılında
yararlanabilecektir. Tahsilat tutarında değişiklik olması durumunda, yararlanılabilecek
istisna tutarı da buna bağlı olarak değişecektir.
3-
Fon Hesabına Alınan Kazançların İşletmeden Çekilmemesi
İstisna
uygulamasında, satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte
özel bir fon hesabında tutulması gereken kazançların, beş yıl içinde fon hesabından
başka bir hesaba (sermayeye ilave hariç) nakledilmesi, işletmeden çekilmesi,
dar mükellef kurumlar tarafından yurt dışına transfer edilmesi veya bu süre
içinde işletmenin tasfiyesi halinde, bu işlemlere tabi tutulan kazanç kısmı
için uygulanan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler
ceza ve gecikme faizi ile birlikte kurumdan alınacaktır.
Fon hesabında tutulması gereken
süreden, satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar olan sürenin
anlaşılması gerekmektedir. Kazancın sermayeye ilave edilmesi durumunda da aynı
süre geçerli olacaktır.
Fon hesabında tutulan kazancın, beş yıl içinde
veya beş yıl geçtikten sonra işletmeden çekilmesi halinde kâr dağıtımı
sayılarak stopaj vergilemesine konu edilmesi gerekmektedir.
4-
Kıymetin Elden Çıkarma Şeklinin İstisna Uygulamasına Etkisi
İstisna uygulanabilmesi için
taşınmazlar ile iştirak hisselerinin satılması ve bu işlemden bir kazanç elde
edilerek, satan kurumun mali yapısında bir iyileşmenin sağlanması
gerekmektedir. Bu nedenle, söz konusu aktif kalemlerin para karşılığı olmaksızın
devir ve temliki istisna uygulamasına konu olmayacaktır.
Kat karşılığında arsa devrinde
olduğu gibi, bir mal veya hakkın başka bir mal veya hak ile değiştirilmesini
ifade eden trampa işlemlerinde söz konusu istisna hükmü uygulanmayacaktır.
İstisna uygulamasına konu iktisadi
kıymetlerin mevcut borçlar karşılığında rızaen veya
icra yoluyla devredilmesi işlemleri ile kamulaştırma işlemleri, kurumların
finansman olanaklarını artıracağından bu tür işlemlerde istisna uygulanması
mümkün bulunmaktadır.
Şartların oluşması kaydıyla
kamulaştırılan kıymetlerde de istisnadan yararlanılabilir. İstisna
uygulanabilmesi için, satış bedelinin satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim
yılının sonuna kadar tahsil edilmesi gerektiğinden ve kamulaştırma işlemleri
ile ilgili özel bir belirleme yapılmadığından, kamulaştırma işlemlerinde satış
bedeline ilişkin uyuşmazlıkların iki yıllık tahsil süresi içinde sonuçlandırılarak,
varsa ek olarak alınan bedelin %75’inin de (geç ödeme dolayısıyla alınan faiz
ve benzeri unsurlar hariç) bu süre içinde fon hesabına aktarılması şartıyla,
uyuşmazlığın son bulduğu bu dönemde istisnadan yararlanması mümkündür.
İstisna uygulamasında, satış
bedelinin nakit olarak tahsil edilmesi gerekmektedir. Nakit olarak tahsil
edilmese de her an nakde dönüştürülebilecek olan altın, Devlet Tahvili, Hazine
Bonosu, Toplu Konut İdaresince çıkarılan veya İMKB’de işlem gören hisse
senetleri, tahvil ve bonolar ile de tahsil edilmesi mümkündür. Ancak, bu kıymetlerin
en geç iki yıllık tahsil süresinin sonuna kadar nakde dönüştürülmesi gerekir.
Taşınmazlar, satış vaadi
sözleşmesi ile de alım satıma konu olabilmektedir. Taşınmazlarda, mülkiyetin
devri tapuya tescil ile gerçekleşeceğinden satış vaadi sözleşmeleri ile tahsil
olunan bedeller dolayısıyla istisna uygulanması mümkün bulunmamaktadır.
5- Satılan Kıymetlerin Yerine Aynı Mahiyette İktisadi Kıymet Alınması
Taşınmaz ve iştirak hisseleri
satış kazancı istisnası, kurumların bağlı değerlerinin ekonomik faaliyetlerde
daha etkin bir şekilde kullanılmasına olanak sağlanması ve kurumların mali
bünyelerinin güçlendirilmesi amacıyla uygulanmaktadır. Bu husus 5520 sayılı
Kanunun gerekçesinde açıkça vurgulanmıştır. Gelir İdaresi bu noktadan
hareketle, istisna konusu olan kazancın, amacı aşan bir şekilde aynı mahiyette
iktisadi kıymet alımında kullanılması halinde istisnadan yararlanılmasının
mümkün olmayacağı görüşündedir.[55]
Ancak, kazancın kurumun ihtiyaç duyduğu işletme sermayesi karşılandıktan sonra
kalan kısmının fonksiyonel olarak benzer sabit kıymet alımında kullanılmasının
istisna uygulamasına engel olmaması gerekir. Bu gibi durumlar olayına göre
değerlendirilmelidir.
6-
Kur Farkı ve Vade Farklarının Durumu
Taşınmaz ve iştirak hisseleri
satış kazancı istisnası uygulanmaya başlandığından bu yana kur farkı ve vade
farklarının durumu tartışma konusu olmuş ve Gelir İdaresince bu konuyla ilgili
olarak bugüne kadar herhangi bir açıklama yapılmamıştı. Ancak Gelir İdaresi
5520 sayılı Kanun ile ilgili açıklamalarında bu konuya da açıklık getirerek
istisna kapsamındaki değerlerin satışından kaynaklanan alacaklar için alınan
faiz, komisyon ve benzeri gelirler ile satış bedelinin döviz cinsinden
belirlenmesi durumunda ortaya çıkan kur farklarının istisna kazancın tespitinde
dikkate alınmayacağını açıklamıştır.
Gelir İdaresi döviz üzerinden
veya vadeli olarak gerçekleşen satışlarda, istisna konusu olacak satış
kazancının satış günündeki döviz kuruna göre belirlenmesi gerektiği, yabancı
para cinsinden alacaklar nedeniyle daha sonra oluşacak lehte veya aleyhte kur
farklarının ilgili dönem kurumlar vergisi matrahı ile ilişkilendirilerek
istisna kazanç tutarını etkilememesi gerektiği görüşündedir.
İstisnadan yararlanan kazanç
kısmı fona alınacaktır. Yabancı para cinsinden yapılan satışlarda tahsil
aşamasında döviz kurlarındaki değişmeye bağlı olarak işletme lehine veya
aleyhine ortaya çıkan kur farkları istisna tutarını etkilemeyeceğinden fona
alınan tutarı da etkilememelidir.
7-
VKŞ ve FKŞ’lere Yapılan veya Bunlar Tarafından Yapılan
Satışlar
6111 ve 6495 sayılı Kanunlarla KVK’nın 5. maddesinin “e” bendinde yapılan düzenleme
uyarınca varlık kiralama ve finansal kiralama işlemleri kapsamında yapılan
varlık satışlarında “iştirak hissesi ve gayrimenkul satış kazancı istisnası”
yönünden bir özendirme yapılmıştır. Belirtilen varlık kiralama ve finansal
kiralama işlemlerinden amaç, kurumların kendi varlıklarını kullanarak maliyet
açısından daha avantajlı finansman sağlama imkânlarının artırılmasıdır. Bu
işlemlerin özü varlık satışından çok finansman sağlanmasıdır.
Varlık kiralama şirketleri
(VKŞ) ile finansal kiralama şirketleri (FKŞ) bir nevi finansman kuruluşlarıdır.
Bu nedenle bu kurumlara yapılan gayrimenkul satışlarında kaynak kuruluşlar,
gayrimenkulün geri dönüşünde ise finansman kuruluşları bünyesinde oluşacak kârlılık
%100 istisna kapsamında değerlendirilerek işlem (işletmelerin bu yolla
finansman sağlamaları) özendirilmek istenmiştir.[56]
Bu konuda yapılan özendirme iki
başlık altında özetlenebilir;
-İstisna oranının %100 olarak
uygulanması,
-İstisna uygulaması için
gerekli 2 yıllık sürenin aranmaması.
Konuya ilişkin Gelir İdaresi
bir tebliğ taslağı yayımlamış ancak bu taslak henüz “Tebliğ” olarak hayatiyet
kazanmamıştır. Gelir İdaresinin anınla tebliğ taslağında yer alan görüşleri
tartışma konusu olmuştur.[57]
F- DİĞER KANUNLARDA YER ALAN DÜZENLEMELER
1-
Katma Değer Vergisi Kanunu
Gayrimenkul ve iştirak
hisselerinin satışından doğan kazançlar kurumlar vergisinden istisna edilirken,
söz konusu işlemler 1995 yılından itibaren KDV istisnası kapsamına da
alınmıştır. Konuya ilişkin KDVK’nın 17/4-r maddesi
hükmü 5615 sayılı kanunla değiştirilmiş olup bu değişiklikle ‘belediyeler ve il özel idarelerinin mülkiyetinde’
bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazlar da KDV istisnası kapsamına alınmıştır.
KVD istisnasına ilişkin anılan bent hükmü aşağıdaki gibidir.
“Kurumların
aktifinde veya belediyeler ile il özel idarelerinin mülkiyetinde, en az iki tam
yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile gayrimenkullerin satışı suretiyle
gerçekleşen devir ve teslimler ile bankalara borçlu olanların ve kefillerinin
borçlarına karşılık gayrimenkul ve iştirak hisselerinin (müzayede mahallerinde
yapılan satışlar dahil) bankalara devir ve teslimleri.
İstisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan
kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları gayrimenkul ve iştirak
hisselerinin teslimleri istisna kapsamı dışındadır.
İstisna
kapsamında teslim edilen kıymetlerin iktisabında yüklenilen ve teslimin yapıldığı
döneme kadar indirim yoluyla giderilemeyen katma değer vergisi, teslimin
yapıldığı hesap dönemine ilişkin gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde
gider olarak dikkate alınır.”
2-
Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi Kanunu ile Damga Vergisi Kanunu
5281 sayılı Kanunla Gider
Vergileri Kanunu’nun istisnalara ilişkin 29. maddesine aşağıdaki (v) bendi
eklenmişti.
“5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 8. maddesinin birinci
fıkrasının (12) numaralı bendi kapsamındaki işlemler nedeniyle lehe alınan paralar,”
5281 sayılı Kanunun 8. maddesi
ile Damga Vergisi Kanunu’nun “Damga Vergisinden İstisna Edilen Kağıtlar” başlıklı (2) sayılı tablosunun “IV- Ticari ve
medeni işlerle ilgili kağıtlar” başlıklı bölümüne aşağıdaki 35 numaralı fıkra
eklenmişti.
“5422
sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 8. maddesinin birinci fıkrasının (12)
numaralı bendi kapsamındaki işlemler nedeniyle düzenlenen kağıtlar.”
Bu düzenlemelerle, iştirak
hisseleri ile gayrimenkullerin satış kazancı istisnası kapsamındaki işlemler
banka ve sigorta muameleleri vergisi ve damga vergisinden kalıcı olarak istisna
edilmişti. (5520 sayılı Kanun Geçici Md. 1/5)
G- UYGULAMA ÖRNEĞİ
(X) Ltd. Şti’nin üç yıldır aktifinde bulunan bir arsanın kayıtlı
değeri 170.000 TL olup, bu arsa 10/10/2015 tarihinde 350.000
TL’ye peşin olarak satılmıştır.
Arsanın
satışından elde edilen kazanç (350.000-170.000=) 180.000 TL olup, bu tutarın %
75’i fon hesabına alınmak ve 2020 yılı sonuna kadar bu hesapta tutulmak koşuluyla
kurumlar vergisinden istisna olacaktır. İstisna olacak kazanç tutarı da
(180.000x % 75=) 135.000 TL olacaktır. İşletme bilanço pasifinde özel bir fon
hesabına alınacak bu tutarın istenirse sermayeye eklenmesi mümkün olup,
sermayeye ilave için herhangi bir süre öngörülmemiştir. Bu işleme ilişkin muhasebe
kayıtları aşağıdaki gibi olacaktır.
_______________
/ ______________
102
BANKALAR
350.000
250 ARAZİ VE ARSALAR 170.000
679 DİĞER OLAĞANDIŞI GELİR VE KÂRLAR 180.000
Açıklama: Arsa
satış kaydı
_______________ / ______________
679 no.lu hesapta yer alan tutarın % 75’nin
fon hesabına alınması ve beş yıl süreyle bu hesapta tutulması gerekmektedir.
_____________ / ________________
679
DİĞER OLAĞANDIŞI GELİR VE KÂRLAR 135.000
549 ÖZEL FONLAR 135.000
549.90
KV’den İstisna Gayrimenkul Satış Kazancı
Açıklama: Arsa
satış karının istisna olan tutarının fon hesabına alınması
____________ / _________________
Satış Kazancının fon hesabına
aktarımı izleyen yılda (cari dönem gelir tablosu hesaplarının kapanmasından
sonra) yapılması halinde aktarım yapılacak hesap Geçmiş Yıllar Karı Hesabı
olacaktır. Diğer taraftan aktarımın cari dönemde 679 no.lu hesaptan yapılması
halinde ise, muhasebe kaydıyla söz konusu kazancın dönem kârına dahil edilmesi imkanı kalmamış olacağından fona aktarılan
tutar kurumlar vergisi beyannamesi üzerinden önce dönem kazancına ilave
yapılacak, daha sonra istisna uygulanacaktır.
Satış kazancının % 25’lik kısmı
679 no.lu hesapta kalacak ve kurumlar vergisi matrahına dahil
olacaktır. İstisna tutarının kazancın %75’i ile sınırlandırılması toplam satış
kazancı üzerinden (%75 x %20=) % 15 oranında kurumlar vergisine karşılık bir
fonun işletmede bırakılması anlamına gelmektedir. İstisnadan yararlanan satış
kazancının satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonu olan 2020 yılı
sonuna kadar fon hesabında tutulması gerekmektedir. İstisna konusu satış
kazancının bu süre içinde sermayeye eklenmesi mümkündür. Sermayeye ekleme
halinde yapılacak kayıtlar aşağıdaki gibi olacaktır.
_____________ / _______________
549 ÖZEL FONLAR 135.000
549.90 KV’den
İstisna Gayrimenkul Satış Kazancı
501 ÖDENMEMİŞ SERMAYE 135.000
Açıklama:
Sermaye taahhüdünün kapatılması
_____________ / _______________
VI-
BANKALARA VEYA TMSF’YE BORÇLU DURUMDA
OLAN KURUMLAR İLE BANKALARA TANINAN İSTİSNA
A- BANKA BORCUNDAN DOLAYI KANUNİ TAKİPTE
OLAN VEYA TMSF’YE BORÇLU KURUMLARA TANINAN İSTİSNA
KVK’nın
5/1. maddesinin (f) bendi ile bankalara borçları nedeniyle kanuni takibe
alınmış veya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna borçlu durumda olan kurumlar ile
bunların kefillerinin ve ipotek verenlerin sahip oldukları taşınmazlar, iştirak
hisseleri, kurucu senetleri ve intifa senetleri ile rüçhan haklarının, bu borçlara
karşılık bankalara veya anılan Fona devrinden sağlanan hasılatın bu borçların tasfiyesinde kullanılan kısmına isabet
eden kazançların tamamı kurumlar
vergisinden istisna edilmiştir.
Bu istisnadan yararlanacak olan kurumların, bankalara borçları nedeniyle
İcra ve İflas Kanunu hükümleri uyarınca kanuni takibe alınmış olması veya TMSF’ye borçlu durumda bulunması gerekmektedir.
İstisnadan, banka borçları nedeniyle kanuni takibe alınmış veya TMSF’ye borçlu durumda olan kurumlar ile bu kurumların,
kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunan kefilleri veya bu kurumlar adına ipotek
veren kurumlar vergisi mükellefleri yararlanabileceklerdir.
İstisnaya konu olan kıymetler taşınmazlar, iştirak hisseleri,
kurucu senetleri ve intifa senetleri ile rüçhan haklarıdır. Ancak istisnadan
yararlanabilecek kazanç, söz konusu kıymetlerin borçlara karşılık olmak üzere,
bankalara veya TMSF’ye satışından veya diğer şekilde
devrinden sağlanan hasılatın, bu borçların tasfiyesinde kullanılan kısmına
isabet eden tutarla sınırlı olacaktır.
Örneğin, (A) AŞ, (B)
Bankasından 100.000.-TL tutarında kredi kullanmış olup, bu krediye karşılık
iştiraki olan (C) Ltd. Şti.’nin bir yıl süre ile
aktifinde kayıtlı bulunan 200.000.-TL maliyet bedelli taşınmazı ipotek olarak
göstermiştir. Kredi vadesinde ödenmediğinden söz konusu borç, (B) Bankası
tarafından kanuni takibe alınarak borca ilişkin ipotek konusu taşınmaz 300.000
TL’ye icra yoluyla satılmış ve faiz dahil 150.000.-TL
kredi alacağı tahsil edilmiş bulunmaktadır.
Görüleceği üzere, (C) Ltd. Şti.’nin
işlemden elde ettiği kazanç tutarı (300.000 – 200.000=) 100.000.-TL olmakla
birlikte, banka borcunun tasfiyesinde kullanılan kısım satış hasılatının
(150.000/300.000) %50’sidir. Bu nedenle, (C) Ltd. Şti. tarafından taşınmaza
ilişkin satış kazancının %50 si olan 50.000.-TL istisna olarak dikkate alınabilecektir.
İstisna uygulamasında, anılan kurumlarca devredilen söz konusu
aktif kıymetlerin en az iki yıl süreyle işletme aktifinde yer alması ve
kazancın belli bir süre özel bir fon hesabında tutulması zorunluluğu yoktur.
KVK’nın 5/1. maddesinin (e) ve (f) bentlerinde yer alan istisnalardan
birlikte yararlanılması mümkün bulunmamaktadır. Kurumlar, şartları taşımak
kaydıyla anılan istisnalar arasında serbestçe tercihte bulunabileceklerdir.
B- BANKALARA TANINAN İSTİSNA
KVK’nın 5/1. maddesinin (f) bendiyle Bankalar tarafından, kanuni takibe
alınmış alacakları nedeniyle iktisap ettikleri taşınmazlar, iştirak hisseleri,
kurucu senetleri ve intifa senetleri ile rüçhan haklarının satışından doğan
kazançların %75’lik kısmı kurumlar vergisinden istisna edilmiştir. Maddede
geçen “banka” teriminden, 5411 sayılı Bankacılık Kanununa tabi bankaların
anlaşılması gerekmektedir.
Bankalara tanınan bu istisnanın uygulanmasında da söz konusu aktif
kıymetlerin en az iki yıl süreyle aktifte yer alması ve kazancın belli bir süre
özel bir fon hesabında tutulması zorunluluğu aranmaz.
Bu tür iktisaplar dışında kalan ve çeşitli nedenlerle Bankalarca
edinilmiş olan kıymetlerin satışından doğan kazançların istisnadan yararlanıp
yararlanmayacağı hususunda, (V) numaralı başlıkta yer alan istisnaya ilişkin
olarak yapılan açıklamalara bakılmalıdır.
VII-
YURT DIŞI ŞUBE KAZANÇLARI İSTİSNASI
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1. maddesinin (g) bendi ile
kurumların yurt dışında bulunan iş
yerleri veya daimi temsilcileri aracılığıyla elde ettikleri kurum
kazançları, maddede sayılan aşağıdaki şartları taşımak kaydıyla kurumlar
vergisinden istisna edilmiştir.
İstisnadan yararlanma şartları;
§
Kazançların, doğduğu ülkede ilgili ülke vergi kanunları uyarınca
en az %15 oranında gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması,
§
Kazançların, elde edildiği hesap dönemine ilişkin yıllık kurumlar
vergisi beyannamesinin verilmesi gereken tarihe kadar Türkiye’ye transfer
edilmiş olması,
§
İştirak edilen şirketin ana faaliyet konusunun, finansal kiralama dahil finansman temini, sigorta hizmetlerinin sunulması veya
menkul kıymet yatırımı olması durumunda, istisnaya konu edilecek kazançların
doğduğu ülke vergi kanunları uyarınca en az Türkiye’de uygulanan kurumlar
vergisi oranında (%20) gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü
taşıması gerekmektedir.
Vergi yükü, kanuni
veya iş merkezinin bulunduğu ülkede ilgili dönemde tahakkuk eden ve kâr payı
dağıtımına kaynak olan kazançlar üzerinden ödenen vergiler dahil
olmak üzere toplam gelir ve kurumlar vergisi benzeri verginin, bu dönemde elde
edilen toplam dağıtılabilir kurum kazancı ile tahakkuk eden gelir ve kurumlar
vergisi toplamına oranlanması suretiyle tespit edilecektir.
VIII- YURT
DIŞINDA YAPILAN İNŞAAT, ONARMA, MONTAJ İŞLERİ VE TEKNİK HİZMETLERDEN SAĞLANAN
KAZANÇLARA İLİŞKİN İSTİSNA
KVK’nın istisnalara ilişkin 5.
maddesinin 1-h bendi uyarınca; Yurtdışında yapılan inşaat, onarma, montaj
işleri ve teknik hizmetlerden sağlanan ve Türkiye’de genel netice hesaplarına
intikal ettirilen kazançlar kurumlar vergisinden müstesnadır. İstisnadan
yararlanabilmek için hasılatın belli oranının döviz olarak Türkiye’ye getirilmesi
zorunlu değildir.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun
5/1-h maddesindeki istisnadan yararlanabilmek için mükelleflerin, yurt dışında
yapılan inşaat, onarım, montaj işleri ve teknik hizmetlerden sağlanan
kazançların elde edildiği yılda Türkiye’de genel netice hesaplarına intikal
ettirilmesi gerekmektedir. Yurt dışındaki şubelerden elde edilen kazançların
genel sonuç hesaplarına intikal ettirilmesinde, faaliyette bulunulan yabancı
ülkenin mevzuatına göre hesap döneminin kapandığı tarih itibarıyla ilgili ülke
mevzuatına göre tespit edilen faaliyet sonucu, Türkiye’de de aynı tarih
itibarıyla genel sonuç hesaplarına kaydedilecektir.
İstisna uygulamasında sözü
edilen yurtdışı işlere hangi tarihte başlanmış olduğunun önemi bulunmamaktadır.
Türkiye’deki merkez genel giderlerinden, yurt dışında yapılan inşaat işlerine
pay verilmesi gerekiyorsa yurt dışındaki işlere ilişkin gider payları Türkiye’de
gider kaydedilemeyecektir.
İnşaat, onarım ve montaj
işlerinin yurt dışında gerçekleştirilmesi için bir işyeri bulunması gerekirken,
bu işlere bağlı teknik hizmetlerin yurt dışında herhangi bir işyeri olmaksızın
Türkiye’den gerçekleştirilebilmesi de mümkün olabilmektedir. Proje
hazırlanması gibi teknik hizmetler, inşaat ve onarma işinin tamamlayıcı bir
unsuru olmasına karşın; kurumların yurt dışında devam eden bir inşaat ve onarma
işi olmadığı ya da ayrıca bir işyeri veya daimi temsilci bulundurulmadığı
durumlarda, bu faaliyetin ihracat olarak değerlendirilmesi gerekmekte olup yurt
dışındaki inşaat işine bağlı olarak Türkiye’de yapılan teknik hizmetlerden
sağlanan kazançların bu istisnadan yararlandırılması mümkün bulunmamaktadır.
Kurumların yurt dışında bir
inşaat ve onarım işi varsa, buna bağlı teknik hizmetler ister Türkiye’de
isterse yurt dışında yapılsın, elde edilen kazançlar istisnadan yararlanabilecektir.
Kurumların yurt dışında yaptıkları bir inşaat ve onarım işinin bulunmaması
halinde ise ancak yurt dışında bir işyeri veya daimi temsilci aracılığıyla
yaptıkları teknik hizmetlerden elde edilen kazançlar istisnadan yararlanılabilecektir.
KVK’nın 5. maddesinde düzenlenen
istisnanın, cari dönem kurum kazancının yetersizliği nedeniyle indirilememesi
durumunda izleyen yıllara devredilerek, izleyen yıllarda kazançtan indirilmesi
mümkün bulunmaktadır. İzleyen yıllarda istisnadan, geçmiş yıllar zararı içinde
dönem kazancından mahsup edilmek suretiyle yararlanılır.
A- YURT DIŞINDA YAPILAN İNŞAAT
İŞLERİNİN TAMAMLANMASINDAN SONRA BU İŞLERE İLİŞKİN OLARAK ÖDENEN FAİZ VE KUR
FARKLARI
Yurt dışında
yapılan inşaat işlerinde kullanılmak üzere alınmış krediler için, inşaat
işlerinin sona erdirilmesinden sonra ödenmesi gereken faiz ve kur farkları,
yabancı ülkede bunları ödeyecek bir işletmenin kalmaması ve bu işe ilişkin olarak elde edilen hasılatın
yurt dışındaki inşaata harcanan kredi tutarı kadar kısmının Türkiye’ye getirilmesi
halinde, söz konusu kredi Türkiye’deki merkezin bir borcu haline gelmekte
ve merkez tarafından ödenmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bu kredilere ilişkin olarak
yurt dışındaki inşaat işlerinin sona ermesinden sonra doğan kur farkı ve
faizler, merkezdeki kurum için ticari kazancın elde edilmesi ve idamesi için
yapılmış bir gider niteliğinde olduğundan, genel esaslar çerçevesinde kurum
kazancının tespitinde dikkate alınabilecektir.
B- İSTİSNA KAZANÇLARA İLİŞKİN
YURTDIŞINDA ÖDENEN VERGİLERİN MAHSUBU
KVK’nın 33. maddesi hükmü uyarınca
yabancı memleketlerde elde edilerek Türkiye’de
genel netice hesaplarına intikal ettirilen kazançlardan, kazancın elde
edildiği ülkede ödenen kurumlar vergisi benzeri vergiler Türkiye’de tarh olunan
kurumlar vergisinden indirilebilmektedir. Bu kapsamda indirim konusu yapılacak
vergi, yabancı memleketlerde elde edilen kazançlar üzerinden KVK uyarınca
hesaplanabilecek (en fazla) kurumlar vergisi tutarını aşmayacaktır. Diğer bir
ifade ile yurt dışında ödenen, kurumlar vergisi tutarını aşan vergi dahilde indirim ve iade konusu yapılamayacaktır.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5.
maddesi uyarınca istisnadan yararlanan mükelleflerin aynı Kanun’un 33. maddesi
hükmü uyarınca yurt dışında ödedikleri vergiyi dahilde
indirim konusu yapmaları mümkün değildir ([58]).
C- YURT DIŞINDA TAAHHÜT İŞİ
YAPAN ŞUBE İLE MERKEZ ARASINDAKİ CARİ HESAPLARIN DEĞERLEMESİ
Yurt dışında
yapılan inşaat işleri ile ilgili olarak Türkiye’deki merkez ile yurt dışındaki
işyeri arasında ortaya çıkan ilişkilerde yurt dışındaki işyerine, Türkiye’den
fatura kesilmek suretiyle yapılan ve o işyerinde maliyet veya gider olarak
kabul edilen mal ve hizmet hareketleri ile yurt dışındaki işyeri ile Türkiye’deki
merkez arasındaki para hareketlerinin ayrı hesaplarda izlenmesi ve değerlemenin
buna göre yapılması gerekmektedir.
Yurt dışındaki
işyerine merkez tarafından fatura düzenlenmek suretiyle ihraç olunan emtia
ile yurt dışına yönelik olarak fatura düzenlenmek suretiyle yapılan hizmetlerden
doğan dövize bağlı alacak ve borçların aynen mal veya hizmet ihracından doğan
alacak ve borçlarda olduğu gibi değerlemeye tabi tutulacağı ve değerleme
farklarının Türkiye’de vergi matrahının tespitinde dikkate alınacağı tabiidir.
Türkiye’de bulunan merkez ile
yurt dışındaki işyeri arasında gerçekleşen diğer para hareketlerinden doğan
alacak ve borçların ise gerçek bir alacak ve borç niteliği taşımadığı açıktır.
Bu nedenle, söz konusu para hareketlerine dayalı cari hesap bakiyelerinin dönem
sonu değerlemesine gerek bulunmamaktadır.
IX-
EĞİTİMİ TEŞVİK AMAÇLI İSTİSNA
5520 sayılı KVK’nın
istisnalara ilişkin 5/1. maddesinin (ı) bendinde; “okul öncesi eğitim, ilköğretim, özel eğitim ve orta öğretim özel
okulları ile Bakanlar Kurulunca vergi
muafiyeti tanınan vakıflara ve kamu yararına çalışan derneklere bağlı rehabilitasyon merkezlerinin işletilmesinden, ilgili Bakanlığın
görüşü alınmak suretiyle Maliye Bakanlığı’nın belirleyeceği usuller
çerçevesinde beş hesap dönemi itibariyle elde edilen kazançlar (İstisna,
belirtilen okulların ve rehabilitasyon merkezlerinin faaliyete geçtiği hesap
döneminden itibaren başlar.)” hükmü yer almaktadır.
01.01.2006 tarihinde yürürlüğe
giren bu hüküm, eski KVK’nın istisnalara ilişkin 8.
maddesinin 8. bendinde yer alan hükümle aynıdır. Maliye Bakanlığı, eski KVK’nın 8/8. maddesinde yer alan istisnanın uygulama usul
ve esaslarını 254 Seri No.lu GVK Genel Tebliğiyle belirlemiştir. Anılan
tebliğle yapılan açıklamalar cari istisna hükmünün uygulamasında da geçerli
olacaktır.
A- İSTİSNADAN
YARARLANMA KOŞULLARI
Eğitim ve öğretim işletmelerine
tanınan kazanç istisnası;
§
625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu
kapsamında yer alan okul öncesi eğitim, ilköğretim, özel eğitim ve orta öğretim
özel okullarının işletilmesinden elde edilen kazançlar ile
§
Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan
vakıflara veya kamu yararına çalışan derneklere bağlı rehabilitasyon
merkezlerinin işletilmesinden elde edilen kazançlara uygulanacaktır.
İstisna, okulların
eğitim-öğretim, merkezlerin ise rehabilitasyon
faaliyetlerinden elde edilen kazançlarına uygulanacaktır. Dolayısıyla, eğitim
tesisleri ile rehabilitasyon merkezlerinde yer alan
büfe, kantin, kafeterya, kitap satış yeri gibi tesislerin gerek bizzat
işletilmesinden gerekse kiraya verilmesinden elde edilen kazançlara istisna uygulanması
söz konusu değildir.
Yemek ve konaklama
hizmetlerinin okul bünyesinde verildiği ve bu hizmetlere ilişkin bedelin okul
ücretine dahil olduğu durumlarda, elde edilen kazanç
herhangi bir ayrıma tabi tutulmaksızın istisna uygulamasına konu olacak olup
yemek hizmetinin dışarıdan satın alınması istisna uygulanmasına engel teşkil
etmeyecektir.
Yukarıda
belirtilenlerin dışında kalan, öğrencileri istedikleri derslerde yetiştirmek,
bilgi düzeylerini yükseltmek amacıyla faaliyet gösteren dershaneler ile
kişilerin sosyal, kültürel ve mesleki alanlarda bilgi, beceri, yetenek ve deneyimlerini
geliştirmek veya serbest zamanlarını değerlendirmek üzere faaliyet gösteren
özel öğretim kurumları (üniversiteye veya liselere hazırlık, bilgisayar,
sürücü, dans, bale, mankenlik ve spor kursları gibi) ile öğrenci etüt eğitim
merkezlerinin işletilmesinden elde edilen kazançlar hakkında istisna uygulanmayacaktır.
Bakanlar Kurulunca vergi
muafiyeti tanınan vakıflara veya kamu yararına çalışan derneklere bağlı rehabilitasyon merkezi dışındaki sağlık tesislerinin
işletilmesinden elde edilen kazançlara anılan istisnanın uygulanması söz konusu
değildir.
İstisnadan yararlanmak isteyen
mükelleflerin faaliyete geçmelerini müteakiben Maliye Bakanlığı’na yazılı
olarak başvurmaları gerekmektedir. İstisna uygulamasına ilişkin olarak ilgili
Bakanlığın görüşü alınmak suretiyle mükelleflerin istisnadan yararlanmasına
Maliye Bakanlığı’nca karar verilecektir.
İstisnadan yararlanmasına karar
verilen tesisler fiilen faaliyete geçtikleri dönemden başlamak üzere 5 yıl
süreyle istisnadan yararlanır.
B- İSTİSNA SÜRESİ İÇİNDE YENİ
OKUL VEYA MERKEZ YAPILMASI
Eğitim öğretim işletmeleri ile rehabilitasyon merkezleri kazanç istisnasından yararlanan mükelleflerin,
işletilen okul ve merkezlere ilave olarak yeni okul veya merkez açmaları
durumunda, yeni açılan okul veya merkezden elde edilen kazanç, istisna
uygulaması açısından ayrı bir birim olarak değerlendirilecek, istisna
uygulaması okul veya merkez bazında yapılacaktır.
Örneğin; Ankara’da 2014 yılında bir
ilköğretim okulunu işletmeye başlayan Kurum (A)’nın,
2015 yılında İstanbul’da da bir ilköğretim okulu açması halinde, bu iki okuldan
elde edilen kazançlara ilişkin istisna ayrı uygulanacaktır. Dolayısıyla, Ankara’daki
okuldan elde ettiği kazanç, 2014 - 2018 yıllarında, İstanbul’da faaliyete geçen
okuldan elde edilen kazanç ise 2015 - 2019 yıllarında istisnadan yararlanacaktır.
Bu tür durumlarda istisna
uygulaması açısından, mükelleflerin kayıtlarını, farklı yıllarda faaliyete
geçen işletmelerinden elde edilen kazançları ayrı tespit etmeye imkân verecek
şekilde tutmaları gerekmektedir.
Diğer taraftan, 625 sayılı
Kanun ve ilgili mevzuat çerçevesinde yeni bir okul açılışı olarak
tanımlanmayan, mevcut okul kapasitesinin genişletilmesi veya başka bir binaya
taşınılması hallerinde istisna uygulaması söz konusu olmayacaktır.
C- İSTİSNADAN YARARLANAN
İŞLETMENİN DEVREDİLMESİ
Bu istisnadan yararlanan
mükelleflerin söz konusu işletmeleri başka bir kuruma devretmeleri halinde,
devralan kurum istisnadan beş hesap dönemi değil, devreden kurumca
faydalanılmayan bakiye dönem kadar yararlanacaktır.
Örneğin; (A) Anonim Şirketi 2013 yılı
içinde faaliyete geçen bir özel okulu, 2015 yılında (B) Limited Şirketine
devretmiştir. Bu durumda, (B) Limited Şirketince istisnaya ilişkin şartların
yerine getirilmesi kaydıyla, bu özel okul işletmesinden 2015, 2016 ve 2017 yıllarında
elde ettiği kazançlar kurumlar vergisinden istisna edilecektir. Devreden kurum
ise söz konusu okula ilişkin olarak, devir tarihine kadar elde ettiği kazançlar
için istisnadan yararlanabilecektir.
X-
RİSTURN İSTİSNASI
1163 sayılı Kooperatifler
Kanunu’nun 1. maddesine göre; kooperatifler, tüzel kişiliği haiz olmak üzere
ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya
geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım,
dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumayı amaçlayan, ortak dayanışma
ilkesine bağlı, kâr amacı gütmeyen kuruluşlardır.
Kooperatiflerde kâr dağıtımı
mümkün olmadığından gelir-gider farkının ortaklara iadesi söz konusudur. Buna risturn adı verilir.
Risturn deyimi genel olarak “geri
verme” anlamındadır. Risturn; tüketim kooperatiflerinde
satılan mal karşılığında fazla alınan paranın, kredi kooperatiflerinde faiz
farklarının, istihsal ve satış kooperatiflerinde ise verilen avanslarla satış
fiyatları arasındaki farkların ortaklara iade edilmesini ifade eder.
KVK’nın istisnalara ilişkin 5.
maddesinin 1-i bendi hükmüyle istihlak, istihsal ve kredi kooperatiflerinin
ortaklarına dağıttıkları risturnlar kurumlar
vergisinden istisna edilmiştir. Söz konusu istisna hükmü eski KVK’nın 8/2. maddesinde yer alan hükümle aynıdır.
Dolayısıyla istisna uygulamasına eskiden olduğu gibi aynen devam edilecektir.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nda risturn istisnasının kapsamı dar tutulmuştur. Bunun nedeni,
kooperatiflerin kâr amacı güden bir ticaret şirketi biçimine dönüşmesini önlemektir.
Çünkü kooperatifler için asıl olan karşılıklı dayanışma ve yardımlaşmadır.
A- İSTİSNADAN YARARLANMANIN
ŞARTLARI
Risturn istisnasından yararlanabilecek
kooperatiflerde hesaplanacak risturnlar şöyle tanımlanabilir.
Tüketim
kooperatiflerinde:
Ortakların kişisel ve ailevi gıda ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamak üzere
satın aldıkları malların değerlerine göre hesaplanan risturnlar.
Kanunun tanıdığı istisna ortakların kişisel ve ailevi gıda ve giyecek
ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla sınırlı tutulmuştur. Kooperatiflerin
ortaklarına, bu maddelerin dışında sattıkları mallardan (örneğin halı, beyaz
eşya, mobilya vs.) sağladıkları kurum kazançları kurumlar vergisine tabi tutulur.
Üretim
kooperatiflerinde:
Ortakların üreterek kooperatife sattıkları veya kooperatiften üretim
faaliyetinde kullanmak üzere satın aldıkları malların değerine göre hesaplanan risturnlar.
Kredi
kooperatiflerinde:
Ortakların kullandıkları kredilere göre hesaplanan risturnlar.
Diğer yandan bütün
kooperatiflerde ortakların idare giderleri karşılığı olarak ödedikleri
paralardan harcanmayarak ortaklara iade edilen kısımlar istisna kapsamı içinde
değerlendirilir.
KVK’nın 5/1-e maddesinde düzenlenen risturn istisnası hükümleri, aynı bendin sonuna 6009 sayılı
kanunun 43. maddesiyle eklenen hüküm gereği, 5200 sayılı Tarımsal Üretici
Birlikleri Kanununa göre kurulan Birliklerin üyeleri ile yaptıkları muameleler
hakkında da uygulanır. Bu birliklerin istisnadan yararlanacak kazançları,
üyeleriyle yapılan muamelelerden doğan kazançlarla sınırlıdır.
B- İSTİSNANIN HESAPLANMASI
Yukarıda sayılan kooperatifler
tarafından hesaplanan risturnların nakden veya ayni
kıymette mal ile ödenmesi istisnanın uygulanmasına etki etmemektedir. Ortaklardan
başka kimselerle yapılan işlemlerden doğan kazançlar ile ortaklarla ortaklık
statüsü dışında yapılan işlemlerden doğan kazançlar istisnaya konu edilemez. Bu
kazançların genel kazançtan ayrılmasında, ortaklarla yapılan iş hacminin, genel
iş hacmine olan oranı esas alınır ([59]).
Vergi muafiyetine ilişkin KVK’nın 4. maddesinde, kooperatiflerin muafiyet şartları
açıklanmıştır. Bu maddede sayılan şartların herhangi birinin ihlal edilmesi
halinde kooperatif, kurumlar vergisi mükellefi haline gelecektir. Ancak bu durumda
risturn istisnası devreye girecek, ortaklar için
hesaplanacak olan risturnlar kurumlar vergisi kapsamı
dışında tutulacaktır.
Risturn istisnasının uygulanmasında
söz konusu risturnların ortaklara fiilen ödenmesi
şartı bulunmamaktadır. Kanuna uygun olarak hesaplanmış olması, risturnların kurumlar vergisi matrahından düşülmesi için
yeterlidir.
Risturn hesaplamasında kooperatif
işlemlerinin ortak içi ve ortak dışı olarak ayırıma tabi tutulması bir gerekliliktir.
Kooperatiflerde ortaklarla, ortaklık statüsü dışında yapılan işlemlerden
kaynaklanan risturnlar istisnaya konu edilmeyecektir.
Örneğin, kooperatifin elde ettiği menkul ve gayrimenkul sermaye iradı veya buna
benzeyen olağan dışı gelirlerinden ortaklarına dağıtılan kısımlar risturn istisnasına konu edilmeyecektir.
XI-
YATIRIM İNDİRİMİ
Yatırım indirimi, kanunda
belirlenen yerde ve belirlenen şartlarla yapılan yatırım harcamalarının belli
oranının vergi matrahından düşülmesi suretiyle, vergi matrahından yapılan
indirim nedeniyle ödenmeyecek olan vergi tutarı kadar yatırımcıya finansman
sağlayan bir teşvik müessesesidir. Yatırım indirimi oldukça eski bir uygulamadır.
Halihazırdaki yatırım teşvik uygulaması KVK’nın 32/A maddesinde düzenlenen vergi indirimi yöntemidir.
Bu uygulama izleyen bölümlerde açıklanmıştır. Bunun dışında bir yatırım teşvik
müessesesi bulunmamaktadır ancak, eski uygulama nedeniyle henüz
yararlanılamayan (devreden) yatırım indirimi haklarından yararlanılabilmektedir.
A- 6009 SAYILI KANUNLA YAPILAN DÜZENLEME
Yatırım indirimi uygulamasının
yürürlükten kaldırıldığı 5479 sayılı Kanunla düzenlenen ve geçiş dönemi hükümlerini
içeren GVK’nın geçici 69. maddesinde, konuya ilişkin
Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda 23.07.2010 tarih ve 6009 sayılı Kanunla([60])
bazı değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklik sonrası anılan geçici maddenin
son hali aşağıdaki gibi olmuştu.
“Gelir
ve kurumlar vergisi mükellefleri; 31/12/2005 tarihi itibarıyla mevcut olup,
2005 yılı kazançlarından indiremedikleri yatırım indirimi istisnası tutarları ile;
a) 24.04.2003 tarihinden önce yapılan müracaatlara
istinaden düzenlenen yatırım teşvik belgeleri kapsamında, 193 sayılı Gelir
Vergisi Kanunu’nun 09.04.2003 tarihli ve 4842 sayılı Kanunla yürürlükten
kaldırılmadan önceki ek 1, 2, 3, 4, 5 ve 6. maddeleri çerçevesinde başlanılmış
yatırımları için belge kapsamında 01.01.2006 tarihinden sonra yapacakları
yatırımları,
b)
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun mülga 19. maddesi kapsamında 01.01.2006
tarihinden önce başlanan yatırımlarla ilgili olarak, yatırımla iktisadi ve
teknik bakımdan bütünlük arz edip bu tarihten sonra yapılan yatırımları
nedeniyle, 31.12.2005
tarihinde yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine göre hesaplayacakları yatırım
indirimi istisnası tutarlarını, yine bu tarihteki mevzuat hükümleri (bu Kanun’un
geçici 61. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan vergi oranına ilişkin hüküm
dâhil) çerçevesinde kazançlarından indirebilirler. Şu kadar ki, vergi matrahlarının
tespitinde yatırım indirimi istisnası olarak indirim konusu yapılacak tutar,
ilgili kazancın % 25’ini aşamaz. Kalan kazanç üzerinden yürürlükteki vergi
oranına göre vergi hesaplanır.
Bu
maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esasları belirlemeye
Maliye Bakanlığı yetkilidir.”
6009 sayılı Kanun değişikliği
sonrasında;
§
Devreden
yatırım indirimi hakkından yararlanan mükelleflerin, yatırım indiriminden sonra
kalan vergilenebilir dönem kazancı cari vergileme oranında vergilenecektir.
§
Mükellefler
önceki dönemden devreden yatırım indiriminden ancak, vergilenebilecek (yatırım
indirimi hariç, indirim ve istisnalar düşüldükten sonra bulunan) kazancın %25’lik
kısmı kadar bir tutarı aşmamak kaydıyla yararlanabilecektir. Bu üst sınır
nedeniyle sonraki döneme devreden yatırım indirimi endekslenmeye devam edilecektir.
6009 sayılı Kanunla yapılan
değişiklik sonrası GVK geçici 69. madde hükmünün uygulaması konusunda Gelir
İdaresi, 276 sıra no.lu GVK Genel Tebliği ile ayrıntılı açıklamalarda bulunmuştur.
Tebliğde yapılan açıklamalarda
Gelir İdaresi’nin 1/1/2006 tarihi ile 8/4/2006 tarihi
arasında teşvik belgesi alınarak başlanılan yatırımlara ilişkin yatırım
indirimi tutarının hesabında bu yatırımlarla ilgili olarak anılan tarihler
arasında yapılan harcamaların dikkate alınacağı ancak, 8/4/2006 tarihinden
sonra yapılan yatırım harcamalarının dikkate alınmayacağı görüşünde olduğu
anlaşılmaktadır.([61])
B- ANAYASA MAHKEMESİNİN KARARI
GVK’nın geçici 69.
maddesinde 6009 sayılı kanunla yapılan değişiklikle getirilen hükümlerden olan
ve yatırım indirimi uygulamasına bir tavan getiren “…Şu kadar ki, vergi matrahlarının tespitinde yatırım indirimi istisnası
olarak indirim konusu yapılacak tutar, ilgili kazancın % 25’ini aşamaz…” ibaresi
Anayasa Mahkemesince, 09.02.2012 tarih ve E.2010/93, K.2012/20 sayılı kararla
iptal edilmiştir.([62]) Bu nedenle söz konusu %25’lik
üst sınır uygulaması artık yapılamayacak, kurumların 2015 yılı kazançlarının
beyanında, kazancın yeterli olması halinde yatırım indirimi haklarının tamamı
kullanılabilecektir.
C- İNDİRİME KONU EDİLECEK
YATIRIM İNDİRİMİ TUTARININ HESAPLANMASI
Önceki dönemde kullanılamayan
yatırım indirimi hakları; eğer yatırım indirimi hakkı GVK’nın
mülga Ek 1- 6. maddelerinden kaynaklanıyorsa yeniden değerleme oranında, eğer
yatırım indirimi hakkı GVK’nın mülga 19. maddesinden
kaynaklanıyorsa ÜFE oranında endekslenerek cari yıl kazancından indirilecektir.
Yatırım indirimi istisnasından
yararlanan mükelleflerin, istisna uygulandığı dönemlerde istisna sonrası kalan
kazançları üzerinden yürürlükteki vergi oranına göre vergi hesaplanacaktır. Yatırım
indiriminin GVK’nın geçici 61. maddesinden kaynaklanması
halinde yararlanılan yatırım indirimi üzerinden ayrıca stopaj yapılacaktır.
D- ÖRNEK
Kurumlar vergisi mükellefi A
Ltd. Şti.’nin 31.12.2015 tarihi itibariyle henüz
indirim konusu yapamadığı yatırım indirimi hakkı mevcuttur. Kurumun, GVK’nın Ek 1-6. maddeleri kapsamında yararlanabileceği bu
yatırım indirimi hakkının 31.12.2015 tarihi itibariyle endekslenmiş tutarı 8.300
TL’dir.
Kurumun 2015 yılı kurum
kazancının 42.000 TL olarak hesaplandığını, KKEGd ve
yararlanılacak herhangi bir istisnasının bulunmadığını ve 2015 yılı dönemleri
için 5.900 TL geçici vergi ödediğini varsayalım. Bu durumda kurumun 2015 yılı
kurumlar vergisi beyanı aşağıdaki gibi olacaktır.
|
TL |
TL |
Kurum Ticari Kazancı |
|
42.000 |
KKEGd |
|
0 |
Kazanç ve İlaveler Toplamı |
|
42.000 |
İndirim ve İstisnalar |
|
8.300 |
-Yatırım İndirimi |
8.300 |
|
Safi Kurum Kazancı (Matrah) |
|
33.700 |
Hesaplanan Kurumlar Vergisi
(% 20) |
|
6.740 |
Mahsup Edilecek Geçici Vergi |
|
5.900 |
Ödenecek Kurumlar Vergisi |
|
840 |
Sonraki Döneme Devreden
Yatırım İndirimi |
0 |
|
XII-
TÜRK ULUSLARARASI GEMİ SİCİLİNE KAYITLI GEMİLERİN İŞLETİLMESİNDEN VE DEVRİNDEN
ELDE EDİLECEK KAZANÇLARA İLİŞKİN İSTİSNA
4490 sayılı Türk Uluslararası
Gemi Sicili Kanunu uyarınca oluşturulan Türk Uluslararası Gemi Siciline kayıtlı
gemilerin işletilmesinden ve devrinden
elde edilen kazançlar, gelir ve kurumlar vergileriyle fonlardan istisnadır
(5266 s. Kanunla değişik md. 12).
Bu durumda;
§
Gelir
ve kurumlar vergisine tabi tam ve dar mükellefler tarafından yapılan Türk
Uluslararası Gemi Siciline kayıtlı gemilerin işletilmesi faaliyetinden elde edilen
gelirler,
§
Söz
konusu gemilerin devrinden elde edilen gelirler,
kurumlar vergisine tabi
tutulmayacaktır. Anılan faaliyetler nedeniyle doğan
alacaklara ilişkin kur farkı ve vade
farkı gelirleri de istisnaya konu edilebilecektir.
İstisnanın uygulanabilmesi için gemilerin işletilmesinden ve
devrinden elde edilen hasılattan, bu faaliyetlere ilişkin giderlerin düşülmesi
suretiyle kazancın tespiti gerekir. Gemilerin işletilmesi ve devri dışında
kalan işlemlere ilişkin kazanç ise istisna kapsamında değildir.
Türk Uluslararası Gemi Siciline kayıtlı gemilere ait ve deniz
taşımacılığı faaliyetinin yürütülebilmesi için gemide bulunması zorunlu olan
malzeme ve sabit kıymetlerden ihtiyaç fazlası olanların devrinden elde edilen
kazançlar da istisnadan yararlanabilecektir.
Deniz taşımacılığında, zamana veya yüke bağlı
olarak geminin tamamını veya bir kısmını taşıtana tahsis etmek suretiyle yük ve
eşya taşıma taahhüt sözleşmeleri kapsamında yapılan “Time-Charter İşletmeciliği” işleri
gemi işletmeciliği faaliyeti kapsamında değerlendirileceğinden, söz konusu
faaliyetlerden elde edilen kazançlar da istisna kapsamına girmektedir. Ancak,
uluslararası gemi siciline kayıtlı gemilerin zamana ve yüke bağlı olmaksızın
doğrudan kiraya verilmesi durumunda gemi işletmeciliği faaliyetinden söz
edilmeyeceğinden elde edilen kira gelirine istisna uygulanmayacaktır.
İstisnadan yararlanılabilmesi için kayıtların, istisna kazançlar
ile diğer faaliyetlerden elde edilen kazanç ayrımının yapılmasını sağlayacak
şekilde tutulması gerekmektedir. Bu istisnanın kâr dağıtımı aşamasında yapılacak
stopaja etkisi yoktur.
Mükelleflerin, Türk Uluslararası Gemi Siciline kayıtlı gemilerin
işletilmesi faaliyetinin yanı sıra başka faaliyetlerinin de bulunması halinde,
varsa müşterek genel giderlerin, bu faaliyetlerden elde edilen hasılata
orantılı olarak dağıtılması suretiyle kazanç tespitinin yapılması
gerekmektedir.
Türk Uluslararası Gemi Siciline kayıtlı gemilerin işletilmesi
sonucunda zarar doğması halinde, bu zararlar diğer faaliyetlerden elde edilen kazançlardan
indirilemez.
XIII-
TEKNOLOJİ GELİŞTİRME BÖLGESİNDE YAPILAN FAALİYETLERE İLİŞKİN KAZANÇ İSTİSNASI
4691 sayılı Kanunla Teknolojiyi
Geliştirme Bölgeleri kurulması öngörülmüştür. Anılan Kanun’un
5035 s. Kanunla eklenen ve 02.03.2011 tarih ve 6170 sayılı Kanunla değişen geçici
2. maddesi uyarınca; yönetici şirketlerin bu Kanun uygulaması kapsamında elde
ettikleri kazançlar ile bölgede faaliyet gösteren gelir ve kurumlar
vergisi mükelleflerinin, münhasıran bu bölgedeki yazılım ve AR-GE faaliyetlerinden
elde ettikleri kazançları 31.12.2023 tarihine kadar gelir ve kurumlar
vergisinden müstesnadır.
Bölgede çalışan; AR-GE ve
destek personelinin bu görevleri ile ilgili ücretleri, 31.12.2023 tarihine
kadar her türlü vergiden müstesnadır. Muafiyet kapsamındaki destek personeli
sayısı AR-GE personeli sayısının yüzde onunu aşamaz. Yönetici şirket, ücreti
gelir vergisi istisnasından yararlanan kişilerin Bölgede fiilen çalışıp çalışmadığını
denetler. Ancak, Bölgelerde yer alan girişimcilerin yürüttükleri AR-GE projesi
kapsamında çalışan AR-GE personelinin, Bölgede yürüttüğü görevle ilgili olarak
yönetici şirketin onayı ile Bölge dışında geçirmesi gereken süreye ait ücretlerinin
bir kısmı gelir vergisi kapsamı dışında tutulur. Kapsam dışında tutulacak ücret
miktarı, Maliye Bakanlığı’nın uygun görüşü alınarak hazırlanacak yönetmelikle
belirlenir. Yönetici şirketin onayı ile Bölge dışında geçirilen sürenin Bölgede
yürütülen görevle ilgili olmadığının tespit edilmesi halinde, ziyaa uğratılan vergi ve buna ilişkin cezalardan ilgili
işletme sorumludur.
Anılan geçici madde uyarınca,
bu bölgede araştırmacı, yazılımcı ve AR-GE personelinin bu görevleri ile ilgili ücretleri
de 2023 yılı sonuna kadar her türlü vergiden istisnadır.
Bu bölgede faaliyet gösteren
kurumlar vergisi mükelleflerinin, bölgedeki yazılım ve AR-GE’ye
dayalı üretim faaliyetlerinden 2015 yılında elde ettikleri kazançlar anılan
hüküm uyarınca kurumlar vergisinden istisnadır. KDV istisnası KDVK’nın geçici 20. maddesinde düzenlenmiştir.
4691 sayılı
Kanunda;
Araştırma ve Geliştirme (AR-GE); bilim ve
teknolojinin gelişmesini sağlayacak yeni bilgileri elde etmek veya mevcut
bilgilerle yeni malzeme, ürün ve araçlar üretmek, (yazılım üretimi dahil olmak üzere) yeni sistem, süreç ve hizmetler
oluşturmak veya mevcut olanları geliştirmek amacı ile yapılan düzenli
çalışmalar,
Yazılım; bir bilgisayar, iletişim cihazı veya bilgi teknolojilerine dayalı
bir diğer cihazın çalışmasını ve kendisine verilen verilerle ilgili gereken
işlemleri yapmasını sağlayan komutlar dizisinin veya programların ve bunların
kod listesini, işletim ve kullanım kılavuzlarını da içeren belgelerin ve hizmetlerin
tümü, olarak tanımlanmıştır.
Bölgede faaliyet gösteren
mükelleflerin, 4691 sayılı Kanun kapsamı dışındaki ticari işlemlerinden (faiz gelirleri,
sabit kıymet satış kârları) elde edecekleri gelirleri ile olağandışı
gelirlerinin istisna kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir. Ancak,
teknoloji geliştirme bölgelerinde faaliyet gösteren mükelleflere, istisnadan
yararlanan Ar-Ge projelerine ilişkin olarak, TÜBİTAK ve benzeri
kurumlar tarafından ilgili mevzuat çerçevesinde hibe şeklinde sağlanan
destek tutarları ile diğer kurumların bu mahiyetteki her türlü bağış
ve yardımları, kurum kazancına dahil edilecek
ve istisnadan yararlandırılacaktır.
Kanunun uygulaması kapsamında
istisna olan faaliyetlerin zararla sonuçlanması halinde, bu zararların istisna
kapsamında olmayan diğer faaliyetlere ilişkin kazançlardan indirilmesi mümkün
değildir.
İstisna kapsamına giren
faaliyetler ile bu kapsama girmeyen işlerin birlikte yapılması halinde müşterek
genel giderlerin, bu faaliyetler ile ilgili olarak cari yılda oluşan
maliyetlerin birbirine oranı esas alınarak dağıtılması gerekmektedir.
İstisna kapsamına giren ve
girmeyen faaliyetlerde müştereken kullanılan tesisat, makine ve ulaştırma
vasıtalarının amortismanlarının ise bunların her bir
işte kullanıldıkları gün sayısına göre dağıtımının yapılması gerekmektedir. Hangi
işlerde ne kadar süreyle kullanıldığı tespit edilemeyen sabit kıymetlere
ilişkin amortismanlar, müşterek genel giderlerle
birlikte dağıtıma tabi tutulacaktır.
Yönetici şirketler dahil olmak üzere bölgede faaliyet gösteren kurumların, bu
bölgelerde elde ettikleri kazançları dağıtmaları halinde, dağıtılan kâr payları
üzerinden elde edenin hukuki niteliğine göre GVK’nın
94. maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinin (b) alt bendi ile KVK’nın 15. maddesinin ikinci fıkrası ve 30. maddesinin
üçüncü ve altıncı fıkraları uyarınca vergi kesintisi yapmaları gerekmektedir.
İstisna uygulamasına ilişkin
olarak Gelir İdaresince yayımlanan 1, 6 ve 16 Seri no.lu 5422 s. KVK
Sirkülerlerinde açıklama yapılmıştır.
Diğer taraftan 6676 sayılı
Kanunla anılan kanuna aşağıdaki geçici 4. madde eklenmiştir.
“31/12/2023 tarihine kadar uygulanmak üzere, Bölgede faaliyette
bulunanlara Bakanlık tarafından uygun görülen alanlarda gerçekleştirecekleri
projelerinin finansmanında kullanılmak üzere gelir ve kurumlar vergisi
mükellefleri tarafından sağlanan sermaye destekleri, beyan edilen gelirin veya
kurum kazancının yüzde onunu ve öz sermayenin yüzde yirmisini aşmamak üzere,
31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu maddesi
uyarınca ticari kazancın ve 13/6/2006 tarihli ve 5520 sayılı Kurumlar Vergisi
Kanununun 10 uncu maddesine göre kurum kazancının tespitinde indirim konusu
yapılır. İndirim konusu yapılacak tutar yıllık olarak 500.000 Türk lirasını
aşamaz. Bu maddede yer alan oranları ve parasal sınırı yarısına kadar indirmeye
veya dört katına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu kapsamdaki projelerin
finansmanında kullanılmak üzere gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri
tarafından sağlanan sermaye desteklerinin iki yıl içerisinde ilgili projenin
finansmanında kullanılmayan kısmı için indirim dolayısıyla zamanında tahakkuk
ettirilmemiş vergiler gecikme faizi ile birlikte tahsil edilir.”
Anılan
Kanunla ayrıca, 5746 sayılı Kanunun 3. maddesinin 5. fıkrasının sonuna
aşağıdaki ifadeler eklenmiştir.
“Teknogirişim sermaye desteğinden faydalananlara, bu desteğe
konu projelerinin finansmanında kullanılmak üzere gelir ve kurumlar vergisi
mükellefleri tarafından sağlanan sermaye desteklerinin, beyan edilen gelirin ve
kurum kazancının yüzde onunu ve öz sermayenin yüzde yirmisini aşmayan kısmı 193 sayılı
Kanunun 89 uncu maddesi uyarınca beyan edilen gelirin ve 5520 Kanunun 10 uncu maddesine göre kurum kazancının tespitinde
indirim konusu yapılır. İndirim konusu yapılacak tutar yıllık olarak 500.000
Türk Lirasını aşamaz. Bu maddede yer alan oranları ve parasal sınırı yarısına
kadar indirmeye veya dört katına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. Teknogirişim sermayesi desteğine konu projelerin
finansmanında kullanılmak üzere gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri
tarafından sağlanan sermaye desteklerinin iki yıl içerisinde ilgili projenin
finansmanında kullanılmayan kısmı için indirim dolayısıyla zamanında tahakkuk
ettirilmemiş vergiler gecikme faizi ile birlikte zamanında tahakkuk ettirilir.”
Bu hüküm, KVK’nın
10/1-ı bendinde düzenlenen ve önceki bölümlerde açıklanmış olan, işletmelere
konulan nakdi sermaye üzerinden hesaplanacak faiz indirimine paralel bir uygulama
öngörmektedir. Hükmün uygulaması konusunda İdare tarafından henüz bir açıklama
yapılmamıştır.
XIV-
SERBEST BÖLGE KAZANÇLARI
3218 sayılı Serbest Bölgeler
Kanunu’nun 6. maddesi uyarınca, Türkiye’de faaliyette bulunan tam ve dar
mükelleflerin serbest bölgede yaptıkları faaliyetler sonucu elde ettikleri ve
kambiyo mevzuatı çerçevesinde yurda getirdikleri kazançlar kurumlar vergisinden
istisna edilmişti. Bu istisna; serbest bölgelerin gümrük hattı dışında olduğu
kabulüne dayanmaktadır. Serbest bölgelerin bu şekilde örgütlenmesi ise ihracatı
teşvik amacına yöneliktir.
İstisnaya ilişkin anılan 6.
madde 5084 sayılı Kanunla 06.02.2004 tarihinden itibaren yürürlükten
kaldırılmıştır. Aynı kanunla 3218 sayılı Kanuna eklenen geçici 3. madde ile
aynı istisna bu tarih itibariyle faaliyette bulunan mükelleflerin faaliyet
ruhsatlarında belirtilen süre sonuna kadar([63])
uygulanmaya devam olunacaktır. Aynı madde uyarınca bu bölgelerde yapılan imalat
faaliyeti (fason imalat dahil) gelirleri ise Avrupa
Birliği’ne tam üyeliğin gerçekleştiği tarihe kadar kazanç vergilerinden istisna
edilecektir.
Serbest bölge kazançlarında
istisna uygulamasına ilişkin olarak 85 Seri no.lu 5422 s. KVK Genel Tebliği, 13
no.lu 5422 s. KVK Sirküleri ile 1 Seri no.lu 5520 s. KVK Genel Tebliği’nde
yapılan açıklamalara bakılmalıdır.
XV-
SINAİ MÜLKİYET HAKLARINDA İSTİSNA
Türkiye'de gerçekleştirilen
araştırma, geliştirme ve yenilik faaliyetleri ile yazılım faaliyetleri
neticesinde ortaya çıkan buluşların;
§ Kiralanması neticesinde elde
edilen kazanç ve iratların,
§ Devri veya satışı neticesinde
elde edilen kazançların,
§ Türkiye'de seri üretime tabi
tutularak pazarlanmaları hâlinde elde edilen kazançların,
§ Türkiye'de gerçekleştirilen
üretim sürecinde kullanılması sonucu üretilen ürünlerin satışından elde edilen
kazançların patentli veya faydalı model belgeli buluşa atfedilen kısmının %
50'si,
gelir ve kurumlar vergisinden
müstesnadır.
6518 sayılı Kanunla, KVK’ya 5/B maddesi eklenmek suretiyle düzenlenen bu istisna,
1/1/2015 tarihinden itibaren elde edilen kazançlara uygulanmak (stopaj dahil) üzere 19/2/2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Bu istisna, buluşa yönelik
hakların ihlal edilmesi neticesinde elde edilen gelirler ile buluş nedeniyle
alınan sigorta veya diğer tazminatlar için de uygulanır.
İstisnanın uygulanabilmesi için
aşağıdaki şartlar topluca aranır.
a) İstisna uygulamasına konu
buluşun, 24/6/1995 tarihli ve 551 sayılı Patent Haklarının
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında patent veya faydalı
model belgesi verilerek koruma altına alınan buluşlar arasında yer alması ve
buluşa ilişkin incelemeli sistem ile patent veya araştırma raporu sonucunda
faydalı model belgesi alınması,
b) İstisna uygulamasından
yararlanabilecek kişilerin, 551 sayılı KHK’nın 2. maddesinde belirtilen
nitelikleri taşıması ve bu kişilerin patentli veya faydalı model belgeli buluşu
geliştirme yetkisini haiz bulunması şartıyla, patent veya faydalı model
belgesinin sahibi ya da patent veya faydalı model belgesi üzerinde tekel niteliğinde
özel bir ruhsata sahip olması,
c) İstisnadan yararlanılacak
ilk yıl, buluşun oluşturacağı katma değer dikkate alınarak devir veya satış
hâlindeki değerinin tespitine yönelik Maliye Bakanlığı tarafından değerleme
raporu düzenlenmesi.
İstisna uygulamasına patent
veya faydalı model belgesinin verildiği tarihten itibaren başlanır ve ilgili
patent veya faydalı model belgesi için sağlanan koruma süresi aşılmamak
kaydıyla bu istisnadan yararlanılabilir. Her bir mükellef tarafından yararlanılabilecek
istisna tutarı; değerleme raporunda belirtilen bedelin % 50'sini, bu madde
kapsamında yararlanılabilecek toplam istisna tutarı ise değerleme raporunda
belirtilen bedelin % 100'ünü aşamaz. Buluşun üretim sürecinde kullanılması sonucu
üretilen ürünlerin satışından elde edilen kazançların, patentli veya faydalı
model belgeli buluşa atfedilen kısmı, ayrıştırılmak suretiyle transfer
fiyatlandırması esaslarına göre tespit edilir.
İstisna uygulamasının kesinti
suretiyle alınan vergilere şümulü yoktur. Ancak, bu madde kapsamında istisnadan
yararlanılan serbest meslek kazançları ile gayrimenkul sermaye iratları
üzerinden yapılacak vergi kesintisi % 50 oranında indirimli uygulanır. Kazanç
ve iradı kesinti yoluyla vergilenen ve beyanname vermesi gerekmeyen mükellefler
için indirimli vergi kesintisi en fazla 5 yıl süreyle uygulanır.
Bu madde kapsamında istisna
uygulamasından yararlanan mükellefler, 26/6/2001
tarihli ve 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu kapsamında yer
alan istisna uygulamasından ayrıca yararlanamaz.
İlgili madde
yer alan oranları değiştirmeye Bakanlar Kurulu, değerleme raporunun şekil,
içerik, hazırlanması ile üçüncü fıkrada yer alan transfer fiyatlandırması
suretiyle ayrıştırma yöntemi yerine satış, hasılat, gider, harcama veya benzeri
unsurları dikkate alarak kazancın ayrıştırılmasında basitleştirilmiş yöntemler
tespit etmeye ve bu maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye
Maliye Bakanlığı yetkilidir.
XVI-
TARIM ÜRÜNLERİ LİSANSLI DEPOCULUK ÜRÜN SENETLERİ SATIŞ KAZANCI İSTİSNASI
5300 sayılı
Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu 17.02.2005 tarihinde yürürlüğe girmiş
olup Kanunla, depolanmaya uygun nitelikteki hububat, bakliyat, pamuk, tütün,
fındık, yağlı tohumlar, bitkisel yağlar, şeker gibi standardize edilebilen
temel ve işlenmiş tarım ürünlerinin standartları belirlenerek emniyetli ve
sağlıklı koşullarda depolanması ile ürün senetleri vasıtasıyla ticaretinin
kolaylaştırılması amaçlarıyla, lisanslı depo işletmelerinin ve yetkili
sınıflandırıcıların kuruluş, işleyiş ve denetimine ilişkin usul ve esaslar ile
lisanslı depoculuk sistemine ilişkin diğer hususlar düzenlenmiştir.
5904 sayılı Kanunla Gelir
Vergisi Kanunu’na eklenen ve 6520 sayılı Kanunla değiştirilen geçici 76.
maddeyle, tarım ürünleri ticaretini kolaylaştırmak ve geliştirmek üzere
oluşturulan tarım ürünleri lisanslı depoculuk sisteminin teşvik edilmesi amacıyla,
ürün senetlerinin elden çıkarılmasından doğan kazançlar 31/12/2018[64]
tarihine kadar gelir ve kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.
Ürün senetleri esas itibarıyla,
standardı, nitelik ve özellikleri belirli bir tarım ürününün mülkiyetini ifade
ettiğinden, ürün senedinin el değiştirmesine paralel olarak senette tanımlanan
ürünün mülkiyeti de el değiştirmektedir. Gelir ve kurumlar vergisinden istisna
edilen bu kazançlar üzerinden, Gelir Vergisi Kanunu’nun 94/11. maddesi uyarınca
gelir vergisi kesintisi de yapılmayacaktır.
Konuya ilişkin olarak 452 seri
no.lu VUK GT ile açıklama yapılmıştır.
XVII-
İSTİSNA UYGULAMASI İLE İLGİLİ DİĞER HUSUSLAR
A- KURUMLAR VERGİSİ
İSTİSNALARINDA MAHSUP ÖNCELİĞİ
1-
İstisnalarda İndirim Önceliği
Vergiden istisna edilen bir
kazancın öncelikle ilgili bulunduğu yılın kazancından düşülmesi gerekmektedir.
Ancak kurumun dönem toplam kazancının indirim ve istisnaya konu kazançtan daha
az olması halinde öncelikle hangi istisnaların dönem kazancından mahsup
edileceği önemli hale gelir. Çünkü bazı istisnalar cari dönemde indirim konusu
yapılamamışsa izleyen döneme devretmekte, bazıları ise izleyen döneme
devretmemekte, istisna hakkı ortadan kalkmaktadır.
Cari yıl kazancından
indirilemediği durumda bir sonraki yıla devretmeyen istisna sadece risturn istisnasıdır. Beyanname üzerinden
yapılacak indirimlerden bağışlar ile sponsorluk
harcamaları kazancın yeterli olması halinde indirim konusu yapılabilecektir.
Diğer indirim ve istisnalar izleyen yıla devredebilmektedir.
2-
Geçmiş Yıl Zararları / İstisna-İndirim Önceliği
Geçmiş yıl zararları KVK’nın 9. maddesi uyarınca kurumlar vergisi beyannamesi
üzerinde kurum kazancından mahsup edilmektedir. İstisnalar ise niteliği
itibariyle farklı bir düzenleme olup safi kurum kazancına uygulanacak bir indirim
niteliğindedir. Bu itibarla kurum kazancından öncelikle geçmiş yıl zararları
indirim konusu yapılarak safi kurum kazancı tespit edilecek, daha sonra tespit
edilen bu kurum kazancına mevcut istisnalar indirim önceliğine göre uygulanacaktır.
B- İSTİSNA KAZANÇLARA İLİŞKİN
GİDERLER
KVK’nın 5. maddesinin üçüncü fıkrasında, iştirak hissesi alımıyla ilgili
finansman giderleri hariç olmak üzere, kurumların kurumlar vergisinden istisna
edilen kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden
doğan zararlarının, istisna dışı kurum kazancından indirilmesinin kabul
edilmeyeceği hükmü yer almaktadır.
Bu hüküm hem KVK’da hem de özel
kanunlarda düzenlenen kurumlar vergisinden müstesna kazançlara ilişkin
giderleri kapsamaktadır. Aynı şekilde, kurumlar vergisinden istisna edilen kazançların
elde edilmesi sırasında oluşan zararların da istisna kapsamı dışındaki
gelirlerden indirilmesi mümkün bulunmamaktadır. Ancak iştirak hisseleri
alımıyla ilgili finansman giderleri bu uygulamanın dışındadır.
Kurumlar
vergisinden istisna edilen kazançların elde edilmesi için yapılan giderler
sadece söz konusu kazançların tespitinde indirim konusu yapılabilecektir.
Bu kapsamda
değerlendirilebilecek
giderler, kazanç istisnası dışındaki istisnalarda ortaya çıkar. Kazanç
istisnalarında istisna kazanca ilişkin hasılat ve giderler yasal defter ve
belgeye kaydedilmiş olacağından kazancın tespitine etki etmiş olmaktadır. Bu
tür gider unsurlarının tekrar gider yazılması zaten muhasebe tekniği açısından
mümkün bulunmamaktadır.
Bu çerçevede indirilemeyecek
giderler istisna kazancın tutarını etkilemeyen türden giderlerdir. İstisna
kazanç tutarını etkilemediğinden bu tür giderlerin diğer kazançlardan düşülmesi
haksız yere matrah aşınması sonucunu doğuracaktır. Bu giderlere; emisyon primi elde edilmesine ilişkin giderleri ve
bankaların, taşınmaz ve iştirak hissesi satış kazancı istisnasından
yararlanmalarına ilişkin giderleri örnek olarak gösterebiliriz.
Bu tür giderlerden dönem içinde
kayıtlara intikal ettirilmiş olanlar dönem mali kazancının tespitinde KKEGd olarak beyanname üzerinde dönem ticari kazancına
ilave edilmelidir.
C- İSTİNAYA KONU İŞLEMDEN ZARAR
OLUŞMASI HALİ
Beyan yöntemiyle vergileme
yapılan sistemlerde, istisnalara ilişkin düzenlemeler, mükelleflere tanınan
vergiden kaçınma imkânları olarak değerlendirilmektedir. Mali mevzuatta,
istisnaları ekonomik ve mali olarak farklı sonuçlar doğurmak üzere sınıflandıran
veya istisnadan yararlanılmasını zorunlu tutan ayrı düzenleme bulunmadığı
durumlarda, istisna hükmünden yararlanılmasının mükellefin tercihine bağlı
olduğunun kabulü gerekir. Ancak bu konuda Gelir İdaresince herhangi bir irade
beyanında bulunulmamıştır.
Mükellefin istisnadan
yararlanma veya yararlanmama iradesinin, söz konusu istisna kapsamındaki işleme
ilişkin kazancın tamamı için geçerli olduğu kabul edilmelidir. Aksi bir
uygulama mükellefe, mevzuatta yeri bulunmayan “vergi planlaması yapma” imkânı vereceğinden,
kabul edilemez.
İstisna kazanç tek dönemde
ortaya çıkmakta ise kazanç veya zarar durumuna bağlı olarak mükellefin
tercihine göre işlem yapılması gerekir. İstisnaya konu faaliyet sonucunda zarar
ortaya çıkması durumunda mükellefin istisnadan yararlanması zaten söz konusu
olmayacağından, bu zarar mükellefin vergiye konu diğer kazançlarından mahsup
edilebilmelidir. İstisna sonucu kar çıkmışsa, faaliyet kazancı muhasebede diğer
faaliyet sonucundan ayrı olarak tespit edilmeli ve mükellefin talebi halinde
istisna uygulanmalıdır. [65]
Mükellefin, istisnalara ilişkin
tercih hakkının varlığı, bu hakkın aynı istisna konusu kazanç unsuru için her
dönemde ayrı kullanılabileceği anlamına gelmez. İstisna konusu işleme ilişkin
kazanç, dönemsellik ilkesi gereği birden çok dönemde ortaya çıkacaksa mükellef
tercihini, bütün dönemleri kapsamak üzere tek seferde yapacaktır.
Örneğin; bir istisna konusu
işleme ilişkin birinci dönemde kazanç ikinci dönemde zarar çıkması halinde,
birinci dönemde istisnadan yararlanan mükellef, ikinci dönemde ortaya çıkan
zararı da istisna kapsamında değerlendirmek zorundadır. Yani mükellef bu
zararı, diğer vergiye konu kazançlardan mahsup edemeyecektir. Diğer bir
şekilde, birinci dönemde zarar ikinci dönemde kar çıkması halinde, birinci dönemde
ortaya çıkan zararı vergiye konu diğer kazançlarından mahsup eden mükellef,
ikinci dönemde ortaya çıkan kâr için istisnadan yararlanamayacak, kazancı
vergilendirilecektir.
D- TASFİYE, DEVİR, BİRLEŞME,
BÖLÜNME VE HİSSE DEĞİŞİMİ HALLERİNDE İSTİSNA UYGULAMASI
Tasfiye genellikle kurumun
iflas etmesi nedeniyle yapılır. Dolayısıyla bu dönemlerde genellikle kurum
kazancı ve istisnaya konu kazancın varlığı söz konusu olmaz. Buna rağmen
kurumun tasfiye dönemi veya tasfiye öncesi son (kısıt) dönemde elde ettiği
istisnaya konu kazançlar mevcut ise veya önceki dönemden devreden istisna hakları
varsa bunlar kurumun ilgili tasfiye dönemi kazancından mahsup edilebilir.
Ancak; istisnalara ilişkin olarak yukarıda açıklanan koşul ve esaslara
uyulacağı tabiidir.
Emisyon primi, kazancın bilanço
pasifinde belli süre tutulması şartına bağlı istisnalar gibi bazı istisnalar
tasfiye halindeki işletmelerde bulunmaz. Bunun dışındaki diğer istisnalar
açıklanan koşul ve usuller çerçevesinde tasfiye dönemi kurum kazancından indirilebilir.
Diğer taraftan tasfiye işlemi nedeniyle, kurumun daha önce yararlandığı
istisnaların şartlarını ihlal durumunun ortaya çıkması halinde, ilgili dönemde
yararlanılan istisnalara ilişkin şartlar yerine getirilmemiş olacağından ilgili
dönemde düzeltme yapılması gerekecektir.
Tasfiye dönemi istisna
uygulamasına ilişkin olarak yaptığımız bu açıklama, devir olan ve birleşen
kurumların devir ve birleşme dönemi ile devir ve birleşme öncesi son (kısıt)
dönem kazançlarının tespit ve vergilendirilmesinde, ayrıca bölünme ve hisse
değişimi işlemlerinde de geçerlidir.
Devir ve birleşmenin içerik
olarak tasfiyeden farklı olması nedeniyle bazı istisna uygulamasına devralan
veya birleşilen kurum bünyesinde devam edilebilir. Diğer taraftan KVK’nın 5/1-e maddesinde sayılan istisnalarda olduğu gibi,
istisna konusu kazancın belli bir süre bilanço pasifinde tutulması şartının,
vergisiz devir ve birleşme işlemi ile (devrolunan veya birleşilen kurumun
bilançosunun pasifinde yer alması kaydıyla) ihlal edilmemiş olduğunun kabulü
gerekir.
XVIII-
YATIRIMCI KURUMLARDA İNDİRİMLİ VERGİ UYGULAMASI
A- YATIRIMLARIN TEŞVİKİ
Türkiye ekonomisi gelişmekte
olan bir ekonomi olması hasebiyle zaman içinde yatırımların özendirilmesine
ihtiyaç göstermiştir. Yatırımların teşviki hem yatırım kapasitesinin
artırılmasına, hem yabancı kaynak sağlanmasına katkıda bulunarak ekonomik
ürünlerin uluslararası rekabet edebilir seviyeye ulaşmasına destek olmaktadır.
Bu amaca yönelik yatırım indirimi uygulaması vergi sistemimize ilk olarak 1963
yılında 202 sayılı Kanunla girmiştir. Bundan sonra yatırım indirimi uygulaması
yıllarca devam etmekle beraber, zaman içinde uygulamaya ilişkin birtakım
değişiklikler yaşanmış, son olarak yatırım indirimi uygulaması 5479 sayılı
Kanunla 1.1.2009 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlükten kaldırılmıştır.
Bu tarihten sonra yatırımların
teşviki, KVK’ya 5838 sayılı Kanunla eklenen 32/A
maddesi hükümleri uyarınca yapılacaktır. Anılan madde metninde, sistemi daha da
etkinleştirmek amacıyla 6111 ve 6322 sayılı Kanunlarla küçük değişiklikler
yapılmıştır. Bu kapsamda Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar da değiştirilmiştir.
İlk defa 28.02.2009 tarihinde
yürürlüğe giren bu uygulamanın genel çerçevesi anılan maddenin 1. fıkrasında
şöyle çizilmiştir.
“Finans ve sigortacılık sektörlerinde faaliyet gösteren kurumlar, iş
ortaklıkları, taahhüt işleri, 16/7/1997 tarihli ve
4283 sayılı Kanun ile 8/6/1994 tarihli ve 3996 sayılı Kanun kapsamında yapılan
yatırımlar ile rödovans sözleşmelerine bağlı olarak
yapılan yatırımlar hariç olmak üzere, bu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen
ve Ekonomi Bakanlığı tarafından teşvik belgesine bağlanan yatırımlardan elde
edilen kazançlar, yatırımın kısmen veya tamamen işletilmesine başlanılan hesap
döneminden itibaren yatırıma katkı tutarına ulaşıncaya kadar indirimli oranlar
üzerinden kurumlar vergisine tabi tutulur.”
Getirilen bu uygulamada bir
anlayış değişikliğine gidilmiştir. Son düzenlemeye kadar
yatırım teşvikine ilişkin olarak yapılan uygulamalarda hep harcamalar yatırım
indirimine konu edilerek, yatırıma ilişkin henüz bir kazanç elde edilmeden
hatta üretime bile başlanmadan yatırıma ilişkin devlet desteği yatırımcı
mükellefe ödenmekte idi. Anılan son uygulamada ise bu anlayıştan vazgeçilmiş, yatırımlara
devlet desteği, bu yatırımlardan elde edilen kazançlardan emsaline göre daha
düşük oranda vergi alınmak suretiyle sağlanmış olmaktadır. Hatta bu
uygulamada devlet desteği yatırımın belli oranı ile sınırlanmakta, bu oran da
bölgeler itibariyle gelişmişlik düzeylerine göre farklılaştırılarak kalkınma
dengesinin kurulmasına destek olunması amaçlanmaktadır.
Ekonomi yönetiminin salt
yatırımların artırılması yerine daha rekabetçi, stratejik ve daha çok artı
değer yaratacak alanlara yatırım yapılmasını özendirdiğinin altını çizmek
gerekmektedir.
Özetle bu uygulama, yatırımın
başarısız olmasının riskini tamamen yatırımcı kuruluşa bırakmakta devlet, kâr
elde edilmeyen hiçbir yatırımın finansmanına destek olmamaktadır. Yeni
uygulamanın eskisinden en önemli farkı yarım kalmış, tamamlanamayan, kazanç
elde edilmeyen dolayısıyla ekonomiye ciddi bir katkısı olmayan yatırımların
finansmanına Devlet desteği sağlanmak suretiyle ortaya çıkacak kamu
kaynaklarının israf edilmesinin önüne geçilecek olmasıdır.
6322 sayılı Kanunla KVK’nın 32/A maddesinde yapılan değişiklikle, yatırım döneminde
indirimli kurumlar vergisi uygulamasından yararlanma imkanı
sağlanması konusunda Bakanlar kuruluna yetki verilmiştir. Bu değişiklikle, yukarıda
açıklanan yeni uygulamada kısmen eskiye dönüş yaşanmıştır.
B- VERGİ İNDİRİMİ UYGULAMASI
KVK’nın 32/A maddesinde 5838 sayılı
Kanunla yapılan düzenlemenin ana hatları aşağıda kısaca açıklanmıştır.
Maddenin başında belirtilen,
finans ve sigortacılık sektörlerinde faaliyet gösteren kurumlar, iş
ortaklıkları, taahhüt işleri, “Yap-İşlet” ve “Yap-İşlet-Devret” modeliyle yapılan
enerji yatırımları ile rödovans sözleşmelerine bağlı
olarak yapılan yatırımlar vergi indirimi uygulamasından yararlanamayacaktır.
Bunların dışında kalan ve Ekonomi Bakanlığı tarafından teşvik belgesine
bağlanan yatırımlar bu uygulamadan yararlanabilecektir.
Bu kapsamda yapılan
yatırımlardan elde edilen kazançlar;
§ Yatırımın kısmen veya tamamen
işletilmesine başlanılan hesap döneminden başlamak üzere,
§ Yatırıma katkı tutarına
ulaşılıncaya kadar,
indirimli oranlar üzerinden kurumlar
vergisine tabi tutulacaktır. Böylece söz konusu yatırım, indirimli kurumlar
vergisi uygulanmak suretiyle, ödenmesi gereken kurumlar vergisinde yapılan
indirim tutarı kadar Devletçe desteklenmiş olmaktadır.
Esasen her yatırım için,
indirimli kurumlar vergisi uygulanmak suretiyle Devletçe yapılacak destek
tutarı baştan belirlidir. Ancak bu desteğin sağlanması söz konusu yatırımdan
vergilenebilir kazanç elde edilmesine bağlıdır. 6322 sayılı Kanunla yapılan
değişiklik sonrasında kısmen eskiye dönüş olmuş, harcama esasında teşvik yapılabilmesi
imkânı sınırlı olarak geri getirilmiştir.
Anılan maddede yatırım katkı
tutarı ve yatırım katkı oranı şöyle tanımlanmıştır.
Yatırıma
Katkı Tutarı: İndirimli
kurumlar vergisi uygulanmak suretiyle tahsilinden vazgeçilen vergi yoluyla
yatırımların Devletçe karşılanacak tutarını ifade eder.
Yatırıma
Katkı Oranı: Yatırım
katkı tutarının, yapılan toplam yatırıma bölünmesi suretiyle bulunacak orandır.
İndirimli kurumlar vergisi
uygulamasına ilişkin olarak anılan madde ile Bakanlar Kurulu aşağıdaki
konularda belirleme yapmaya yetkili kılınmıştır.
v
Ülkede
bulunan illeri, İstatistikî bölge birimleri sınıflandırması ile kişi başına
düşen milli gelir ve sosyo-ekonomik gelişmişlik
düzeylerini dikkate almak suretiyle gruplandırmaya ve gruplar itibariyle teşvik
edilecek sektörler ile organize sanayi bölgeleri, Gökçeada ve Bozcaada yapılan
yatırımlara ve Bakanlar Kurulunca belirlenen kültür ve turizm koruma ve gelişim
bölgelerinde yapılan turizm yatırımlarına ilişkin yatırım ve istihdam
büyüklüklerini belirlemeye,
v
Her
bir il grubu, stratejik yatırımlar veya yukarıda belirtilen yerler için yatırıma
katkı oranını % 55’i (yatırım tutarı 50 milyon Türk Lirasını aşan büyük ölçekli
yatırımlarda ise % 65’i) geçmemek üzere belirlemeye, kurumlar vergisi oranını %
90’a kadar indirimli uygulatmaya,
v
Yatırıma
başlanan tarihten itibaren bu maddeye göre hesaplanacak yatırıma katkı tutarına
mahsuben, toplam yatırıma katkı tutarının %50’sini ve gerçekleştirilen yatırım
harcaması tutarını geçmemek üzere; yatırım döneminde kurumun diğer
faaliyetlerinden elde edilen kazançlarına indirimli kurumlar vergisi oranı
uygulatmak suretiyle yatırıma katkı tutarını kısmen kullandırmaya, bu oranı her
bir il grubu için sıfıra kadar indirmeye veya %80’e kadar artırmaya,
v
Yatırım
harcamaları içindeki arsa, bina, kullanılmış makine, yedek parça, yazılım,
patent, lisans ve know-how bedeli gibi harcamaların
oranlarını ayrı ayrı veya topluca sınırlandırmaya.
İndirimli kurumlar vergisi
uygulamasına ilişkin olarak 32/A maddesinin uygulanmasına yönelik usul ve
esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır. Maliye Bakanlığı
yatırımlardan elde edilen kazançların indirimli oranla vergilendirilmesi konusunda
bugüne kadar tebliğ bazında herhangi bir açıklama yapmamış olup, sadece konuya
ilişkin olarak özelge bazında görüş bildirmiştir.[66]
Teşvik sistemini yeniden
düzenleyen “Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar” 2012/3305 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulmuştur. Bu Kararın uygulanmasına
ilişkin usul ve esaslar da 2012/1 numaralı Yatırımlarda Devlet Yardımları
Hakkında Kararın Uygulanmasına İlişkin Tebliğde açıklanmıştır. 2012/3305 sayılı
BKK 19.06.2012 tarih ve 28328 sayılı Resmi Gazete’de,
2012/1 numaralı Tebliğ ise 20.06.2012 tarih ve 28329 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış ve yayımlandıkları tarihte yürürlüğe
girmiştir.
Karar ve Tebliğde 19.6.2014
tarihinden sonra bazı değişiklikler yapılmıştır. Söz konusu değişikliklere
ilişkin bilgiler aşağıda tablolar halinde verilmiştir. Bu değişikliklerin
tamamı * işaretli olanlar yayımı tarihinde, diğerleri 19.6.2012 tarihinden itibaren
yürürlüğe girmiştir.
2012/3305 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ve bu
Kararda değişiklik yapan Bakanlar Kurulu Kararları ve yayımlandıkları Resmi
Gazetelerin tarih ve sayısı |
|
Bakanlar
Kurulu Kararı |
Yayımlandığı
RG’nin Tarih ve Sayısı |
2012/3305 |
19.06.2012-28328 |
2012/3802 |
13.10.2012-28440 |
2013/4288 |
15.02.2013-28560 |
2013/4763 |
30.05.2013-28662 |
2014/6058 |
09.05.2014-28995 |
2014/6588 |
06.08.2014-29080 |
2014/7273 |
05.03.2015-29286 |
2015/7496 |
08/04/2015-29320 |
2015/8050 |
27.08.2015-29458 |
2015/8216 |
19.11.2015-29537 |
2012/1
sıra numaralı Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Kararın Uygulanmasına
İlişkin Tebliğ ve bu Tebliğde değişiklik yapan Tebliğlerin
yayımlandıkları Resmi Gazetelerin tarih ve sayısı |
|
Tebliğ |
Yayımlandığı
RG’nin Tarih ve Sayısı |
2012/1 |
20.06.2012-28329 |
2014/1 |
10.04.2014-28968 |
2014/2 |
08.05.2014-28994 |
2014/3 |
25.09.2014-29130 |
Anılan düzenlemelerle teşvik
sistemine getirilen yeniliklerin başında; Türkiye’nin, gelişmişlik düzeyine
göre dört yerine altı bölgeye ayrılması, bölgesel ve büyük ölçekli yatırımlar
yanında stratejik yatırımların da sisteme dahil
edilmesi ve indirimli vergi oranından yatırım aşamasında da yararlanılabilmesi
gelmektedir. Ayrıca KDV iadesi, gelir vergisi stopaj desteği ve sigorta primi
desteği gibi yeni teşvik unsurlarının uygulanması söz konusudur.
Anılan kararda teşvik
bölgelerinin hangi illerden oluştuğu ve teşvik edilecek sektörler belirlenmiş,
büyük ölçekli yatırımların sınırı çizilmiş ve vergi indirimi dışında söz konusu
yatırımlarla ilgili olarak Devletçe sağlanacak destekler belirlenmiştir.[67]
Bakanlar Kurulunca belirlenen,
büyük ölçekli yatırımlar ve bölgesel teşvik uygulaması katkı oranları ve
kurumlar vergisi indirim oranları aşağıdaki gibidir.
|
Bölgesel Teşvik |
Büyük Ölçekli Yatırımlar |
||
Bölgeler |
Yatırıma
katkı oranı (%) |
Kurumlar
vergisi veya gelir vergisi indirim oranı (%) |
Yatırıma
katkı oranı (%) |
Kurumlar
vergisi veya gelir vergisi indirim oranı (%) |
1 |
10 |
30 |
20 |
30 |
2 |
15 |
40 |
25 |
40 |
3 |
20 |
50 |
30 |
50 |
4 |
25 |
60 |
35 |
60 |
5 |
30 |
70 |
40 |
70 |
6 |
35 |
90 |
45 |
90 |
Anılan BKK uyarınca
düzenlenecek Teşvik belgesi kapsamında yatırıma
31.12.2015 tarihine kadar başlanılması halinde, uygulanacak indirim
oranları ile yatırıma katkı oranları aşağıdaki gibi olacaktır.
|
Bölgesel Teşvik |
Büyük Ölçekli Yatırımlar |
||
Bölgeler |
Yatırıma
katkı oranı (%) |
Kurumlar
vergisi veya gelir vergisi indirim oranı (%) |
Yatırıma
katkı oranı (%) |
Kurumlar
vergisi veya gelir vergisi indirim oranı (%) |
1 |
15 |
50 |
25 |
50 |
2 |
20 |
55 |
30 |
55 |
3 |
25 |
60 |
35 |
60 |
4 |
30 |
70 |
40 |
70 |
5 |
40 |
80 |
50 |
80 |
6 |
50 |
90 |
60 |
90 |
Büyük ölçekli yatırımlar veya
bölgesel teşvik uygulamaları kapsamında teşvik belgesi düzenlenen yatırımlar;
yatırımın organize sanayi bölgesinde (OSB) gerçekleştirilmesi veya yatırımın,
aynı sektörde faaliyet gösteren en az beş gerçek veya tüzel kişinin ortağı
olduğu yatırımcı tarafından gerçekleştirilmesi ve ortak faaliyet gösterilen
alanda entegrasyonu sağlayacak bir yatırım olması
koşullarından birini sağlamaları halinde vergi indirimi açısından bulundukları
bölgenin bir alt bölgesinde sağlanan orandan yararlanır. Yatırımın 6. bölgede
gerçekleştirilmesi halinde vergi indirimi bölgede geçerli olan yatırıma katkı
oranına beş puan ilave edilmek suretiyle uygulanır.
Stratejik yatırımlarda ise tüm
bölgelerde uygulanacak vergi indirimi oranı yüzde doksan, yatırıma katkı oranı da yüzde elli olarak
belirlenmiştir.
C- UYGULAMA GENEL ÇERÇEVESİ
1-
İndirimli Kurumlar Vergisinden Yararlanacak Yatırımlar/Kazançlar
Bu kapsamda yapılan
yatırımlardan elde edilen kazançlar üzerinden yatırımın bulunduğu il ve sektöre
ilişkin olarak belirlenen oranlar dikkate alınarak kurumlar vergisi
hesaplanacaktır. KVK’nın 32/A maddesinin 3. fıkrası
uyarınca aynı mükellef tarafından, yatırıma katkı ve vergi oranı farklı illerde
yapılan yatırımlarda elde edilen kazancın vergisi, toplam yatırımın her bir ile
isabet eden oranına göre ilgili ilin yatırıma katkı oranı ve indirimli vergi
oranı dikkate alınarak hesaplanır.
KVK’nın 32/A maddesinin 4. fıkrası
uyarınca Tevsi yatırımlarda, elde edilen kazancın işletme bütünlüğü
çerçevesinde ayrı hesaplarda izlenmek suretiyle tespit edilebilmesi halinde,
indirimli oran bu kazanca uygulanır. Kazancın ayrı bir şekilde tespit
edilememesi halinde ise indirimli oran uygulanacak kazanç, yapılan tevsi yatırım
tutarının, dönem sonunda kurumun aktifine kayıtlı bulunan toplam sabit kıymet
tutarına (devam eden yatırımlara ait tutarlar dahil)
oranlanması suretiyle belirlenir. Bu hesaplama sırasında işletme aktifinde yer
alan sabit kıymetlerin kayıtlı değeri, yeniden değerlenmiş tutarları ile
dikkate alınacaktır.[68]
Tevsi yatırımlarda yeni
yatırımdan elde edilen kazancın ayrı olarak tespit edilmesi halinde dahi,
indirim ve istisnalar nedeniyle kurumlar vergisinin farklılaştığı durumlarda,
indirimli kurumlar vergisi uygulanacak kazancın toplam kazanca oranının bulunması,
indirim ve istisnalardan sonra kalan kazanca bu oran uygulanarak indirimli
kurumlar vergisi uygulanacak kazanç kısmının tespit edilmesi gerekmektedir.
Aksi halde indirim ve istisnalar nedeniyle indirimli kurumlar vergisi
uygulanacak kazançtan daha düşük tutarda kurumlar vergisi matrahı ortaya
çıkabilecektir.
Diğer
taraftan işletmenin toplam sabit kıymetlerinden ne anlaşılması gerektiği konusunda
uygulamada tereddüt oluşabilmektedir. Sabit kıymet türünde olduğu kadar sabit
kıymetlerin maliyetlerinin oluşumunda da tereddütler yaşanabilecektir. Bu konuda
farklı tebliğ ve sirkülerlerde kısmi açıklama bulunsa dahi konunun Gelir
İdaresi tarafından ayrı ve bütüncül bir açıklama ile açıklığa kavuşturulmasında
fayda görmekteyiz. Bu açıklamaya teşvik kapsamında değerlendirilecek yatırım
harcamalarının hangi kalemlerden oluşacağı ve yatırımdan elde edilen kazançtan
ne anlaşılması gerektiği (kazanca bağlı faiz, vade farkı, kur farkı gibi gelir
elde edilmesi) konularının da dahil edilmesi
gerekmektedir.
KVK’nın 32/A maddesine göre; yatırıma
katkı ve vergi oranı farklı illerde aynı mükellef tarafından yapılan
yatırımlarda, toplam yatırımın her bir ile isabet eden oranına göre ilgili ilin
yatırıma katkı oranı ve indirimli vergi oranı uygulanacaktır.
Yatırıma
katkı tutarının hesabında dikkate alınacak harcamalar konusunda gerek ilgili
teşvik belgesinde gerek Karar ve Tebliğde yer alan sınırlamalar göz önünde
bulundurulmalıdır. Diğer taraftan yatırım maliyetine eklenen finansman
giderleri gibi, katkı tutarının hesabında dikkate alınıp alınmayacağı
belirsizlik taşıyan hususlarda idareden görüş alınması faydalı olacaktır.
2- Uygulamanın Başlangıcı ve Bitimi
a- 6322 sayılı Kanun Öncesi
Uygulama
İndirimli vergi oranı
uygulamasına yatırımın kısmen veya tamamen faaliyete geçtiği geçici vergi
döneminde başlanır. Ancak yatırıma katkı tutarının ne kadarının kullanıldığına
ilişkin hesaplamada, geçici vergi dönemlerinde yapılan indirimli geçici vergi
oranı nedeniyle yapılan vergi indirimleri dikkate alınmaz, sadece yıllık gelir
veya kurumlar vergisi indirimleri dikkate alınır. Çünkü geçici vergi, gelir
veya kurumlar vergisinin hesaplandığı dönemde ödenecek vergiden mahsup
edilmektedir. Geçici vergi döneminden itibaren vergi indirimi uygulanmasının
nedeni de gelir veya kurumlar vergisinde yapılacak indirimi temin etmektir.
Yatırıma katkı tutarına ulaşıldığı dönem itibariyle söz
konusu yatırıma ilişkin indirimli vergi oranı uygulaması sona erecektir. Bu
dönemde yatırım katkı tutarına ulaşıldıktan sonra hesaplamada yürürlükteki
normal kurumlar vergisi oranı dikkate alınacaktır.
KVK’nın 32/A maddesinin 5. fıkrası
uyarınca hesap dönemi itibariyle maddede belirtilen ( ve Bakanlar Kurulunca
tespit edilen) şartların sağlanamadığının tespit edilmesi halinde, uygulama son
bulacak, indirimli vergi oranı uygulanması nedeniyle zamanında tahakkuk
ettirilmemiş vergiler, söz konusu vergilendirme döneminde vergi ziyaı cezası uygulanmaksızın gecikme faiziyle birlikte
tahsil olunacaktır.
b- 6322 sayılı Kanun Sonrası
Uygulama
6322 sayılı Kanunun 39.
maddesiyle KVK’nın 32/A maddesinin 2. fıkrasının (c) bendi değiştirilerek BK’na
“…yatırım döneminde kurumun diğer
faaliyetlerinden elde edilen kazançlarına indirimli kurumlar vergisi oranı uygulatmak
suretiyle yatırıma katkı tutarını kısmen kullandırmaya…” yetkisi
verilmiştir. Bu değişiklikle BK’na; hem toplam
yatırıma katkı tutarının yarısını ve gerçekleştirilen yatırım harcaması
tutarını geçmemek şartıyla, yatırıma başlanmasıyla birlikte indirimli vergi
oranı uygulamasına başlatma hem de uygulama oranlarını belirleme yetkisi
verilmiştir.
Bakanlar Kurulu bu yetkisini
anılan Kararın 15. maddesinin 5. fıkrasında aşağıdaki şekilde kullanmıştır. Bu
uygulama 1/1/2013 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir.
“Bu
maddeye göre hesaplanacak yatırıma katkı tutarına mahsuben, gerçekleştirilen
yatırım harcaması tutarını aşmamak ve toplam yatırıma katkı tutarının;
a)
Büyük ölçekli yatırımlar ve bölgesel teşvik uygulamaları kapsamındaki yatırımlarda;
2 nci bölgede yüzde onunu, 3 üncü bölgede yüzde
yirmisini, 4. bölgede yüzde otuzunu, 5. bölgede yüzde ellisini ve 6. bölgede
yüzde seksenini,
b)
Stratejik yatırımlarda; 6. bölgede yüzde
seksenini, diğer bölgelerde yüzde ellisini geçmemek üzere yatırım döneminde yatırımcının
diğer faaliyetlerinden elde edilen kazançlarına indirimli gelir veya kurumlar
vergisi uygulanabilir.”
Bakanlar
Kurulu, yatırımın tamamlanması beklenmeden indirimli vergi oranı uygulanmasını
sağlayan yetkisini kullanırken, bu şekilde yararlanılacak yatırıma katkı tutarının
üst sınırını yatırım türleri ve yatırımın yapıldığı bölgeler itibarıyla
farklılaştırmıştır.
Bölgeler |
Bölgesel
Teşvik Uygulamaları (%) |
Büyük Ölçekli
Yatırımlar (%) |
Stratejik
Yatırımlar (%) |
I |
0 |
0 |
50 |
II |
10 |
10 |
50 |
III |
20 |
20 |
50 |
IV |
30 |
30 |
50 |
V |
50 |
50 |
50 |
VI |
80 |
80 |
80 |
c- 2015 ve 2016 Yılı Yatırım
Harcamalarına İlişkin Geçici Uygulama
Yatırım aşamasında indirimli vergi oranı
uygulanmasına ilişkin son düzenleme 2015/7496 sayılı Kararla 2012/3305 sayılı
Karara aşağıdaki geçici 5. madde eklenerek yapılmıştır.([69]) Yapılan
düzenleme 08.04.2015 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
“(1) Bu Karara
istinaden düzenlenen teşvik belgeleri kapsamında, 1.1.2015 ile 31.12.2016
tarihleri arasında gerçekleştirilecek yatırım
harcamaları için indirimli gelir veya kurumlar vergisi, hesaplanacak
yatırıma katkı tutarına mahsuben, gerçekleştirilen yatırım harcaması tutarını
aşmayacak şekilde ve toplam yatırıma katkı tutarının;
a) Büyük ölçekli
yatırımlar ve bölgesel yatırımlarda, 1. bölgede yüzde ellisini, 2. bölgede yüzde elli beşini, 3. bölgede yüzde altmışını, 4.
bölgede yüzde altmış beşini, 5. bölgede yüzde yetmişini ve 6. bölgede yüzde
seksenini,
b) Stratejik
yatırımlarda ise 6. bölgede yüzde seksenini, diğer bölgelerde yüzde yetmişini,
geçmemek üzere yatırım
döneminde yatırımcının diğer faaliyetlerinden elde edilen kazançlarına da
uygulanabilir.”
Bu düzenlemeye göre 2015 ve 2016 yıllarında
yapılacak yatırım harcamalarına uygulanacak oranlar aşağıdaki gibidir.
Bölgeler |
Bölgesel
Teşvik Uygulamaları (%) |
Büyük Ölçekli
Yatırımlar (%) |
Stratejik
Yatırımlar (%) |
I |
50 |
50 |
70 |
II |
55 |
55 |
70 |
III |
60 |
60 |
70 |
IV |
65 |
65 |
70 |
V |
70 |
70 |
70 |
VI |
80 |
80 |
80 |
Yapılan değişiklikle yatırım aşamasında
yararlanılabilecek katkı tutarı oranları yükseltilip, uygulama kapsamı genişletilerek,
yatırımların hızlandırılması amaçlanmıştır. Söz konusu değişiklik Karar esas
alınarak düzenlenen teşvik belgeleri kapsamında yapılan yatırım harcamalarını
kapsamakta olup, sadece 2015 ve 2016 yılları harcamaları için uygulanacak
geçici bir düzenlemedir. Bu kapsamda, Karara istinaden alınmak koşuluyla teşvik
belgesinin alındığı tarihin önemi yoktur. Örneğin teşvik belgesi 2013 yılında
alınmakla birlikte, yatırım aşamasının devam etmesi koşuluyla 2015 ve 2016
yıllarında yapılan harcamalar için söz konusu düzenlemeden yararlanılması mümkündür.
Anılan değişiklik sonrasında birinci bölgede
yapılan büyük ölçekli yatırımlar ile bölgesel teşvik uygulamalarından
yararlanan yatırımlar da yatırım aşamasında indirimli vergi uygulamasından
yararlanabilecektir. Söz konusu yatırımlar daha önce yatırım aşamasında
indirimli vergi uygulaması kapsamı dışında bulunuyordu. Ayrıca 2015 ve 2016
yıllarındaki yatırım harcamaları için yatırım aşamasında yararlanılabilecek
yatırıma katkı tutarı oranları da artırılmıştır. Bu kapsamda yüzde on oranı
yüzde ellibeşe, yüzde yirmi oranı yüzde altmışa,
yüzde otuz oranı yüzde altmışbeşe, yüzde elli oranı
yüzde yetmişe yükseltilmiştir.
2015/7496 sayılı Kararla getirilen geçici 5. madde,
2012/3305 sayılı Kararın 15. maddesinin 5. fıkrasında herhangi bir değişiklik
yapmamakla birlikte, yatırım aşamasında yararlanılacak azami katkı tutarının
son düzenlemeye göre belirlenmesi gerekmektedir. Bunun içinde, 2015 ve 2016
yıllarında yapılan harcamalara 2015/7496 sayılı Kararla belirlenen oranların,
diğer yıllar harcamalarına da Kararın 15. maddesinde belirlenen oranların
uygulanması gerekmektedir. Aksi halde Kararın hem 15/5. maddesi hem de
geçici 5. maddesi birlikte dikkate alındığında bir yatırım için yatırım
döneminde yararlanılacak katkı tutarı, bu yatırım için öngörülen toplam katkı
tutarının da üzerinde olabilecektir. Böyle bir uygulamanın söz konusu olamayacağı
izahtan varestedir.
Yatırım tamamlanmadan indirimli
vergi uygulaması, yatırıma katkı tutarına mahsuben uygulanacaktır. Bir başka ifade
ile yatırım aşamasında yatırıma katkı tutarının Bakanlar Kurulunca belirlenen
orana isabet eden kısmından, yatırım tamamlandıktan sonra da yatırıma katkı
tutarının kalan kısmından yararlanılacaktır.
Yatırım aşamasında indirimli
vergi oranı uygulaması iki yönden sınırlanmıştır. Bunlardan birincisi yatırıma
katkı tutarının yatırım türü ve bölge bazında belirlenen oranı, ikincisi de
gerçekleştirilen yatırım tutarıdır.
Yatırımın kısmen faaliyete
geçmesi halinde; yatırımın faaliyete geçen kısmı için faaliyet aşaması için
öngörülen katkı tutarından, devam eden bölümü için de yatırım aşaması için
öngörülen katkı tutarından (diğer faaliyetlerden elde edilen kazançlar esas
alınarak) yararlanılması mümkündür.[70]
Yatırımın kısmen
veya tamamen işletilmesine başlanmadan önce indirimli kurumlar vergisi
uygulanan hallerde, yatırımın tamamlanıp işletilmeye geçilmemesi durumunda ikinci
fıkranın (c) bendi uyarınca indirimli vergi oranı uygulanması nedeniyle
zamanında tahakkuk ettirilmemiş vergiler,
vergi ziyaı cezası uygulanmaksızın gecikme faiziyle
birlikte tahsil edilir.
Uygulamanın bitimi önceki
başlıktaki açıklamalarla aynıdır.
3-
Yatırımın Devri
KVK’nın 32/A maddesinin 6 ve 7.
fıkralarında düzenlendiği üzere yatırımın, faaliyete geçmesinden önce mükellef
tarafından devredilmesi ve hiç yatırım katkı tutarından yararlanılmamış olması halinde,
tüm yatırıma katkı tutarından devralan işletme yararlanacaktır.
Yatırım faaliyete geçmeden,
harcama esasında yatırıma katkı tutarından yararlanılması durumunda devir
tarihi itibariyle yatırımın faaliyet durumuna göre farklı işlem yapılacaktır.
Mükellefin indirimli vergi
uygulamasına yatırımın kısmen veya tamamen işletmeye geçilmeden başlaması ve
yatırımın faaliyete geçtikten sonra devredilmesi durumunda, bakiye yatırıma
katkı tutarından indirimli vergi uygulaması yoluyla devralan işletme (teşvik
belgesinde yer alan şartları yerine getirmek kaydıyla) yararlanacaktır.
İndirimli vergi uygulamasına yatırım
kısmen veya tamamen işletmeye geçilmeden başlaması durumunda, yatırım henüz
faaliyete geçmeden devredilmişse, tüm yatırıma katkı tutarından (indirimli
vergi uygulaması yoluyla) devralan işletme yararlanacaktır. Devreden işletme
bünyesinde devir tarihinden önce harcama esasında yararlanılan yatırım katkı
tutarı nedeniyle zamanında ödenmeyen vergiler gecikme faizi ile birlikte
cezasız olarak geri alınır.
Yatırımın kısmen veya tamamen
faaliyete geçmesinden sonra devri halinde ise, indirimli vergi oranından devir
tarihine kadar devreden, devir
tarihinden sonra ise devralan mükellef
yararlanmaya devam edecektir. Diğer taraftan devralan işletmenin yatırıma katkı
tutarından yararlanması her durumda maddede belirtilen koşullar ile teşvik
belgesinde yer alan şartların yerine getirilmesine bağlıdır.
Tamamlama
vizesi yapılmış yatırım teşvik belgesi kapsamındaki makine ve teçhizatın,
devir, satış, ihraç veya kiralanması, söz konusu yatırım mallarının temininden
itibaren beş yıl geçmiş olması halinde mümkündür. Ancak, söz konusu satışların
işletmenin asgari beş yıl süre ile faaliyette bulunmasını engellemeyecek
nitelikte olması gerekir.
Tamamlama
vizesi yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın beş yılını doldurmamış makine ve
teçhizatın yatırımın bütünlüğünün bozulmaması kaydıyla veya bütünü ile
birlikte:
· Teşvik belgeli bir başka
yatırım için devri,
· Teşvik belgesi olmayan bir
başka yatırımcıya satışı,
· İhracı,
· Kiralanması
Ekonomi Bakanlığı’nın iznine
tabidir.
Tamamlama
vizesi yapılmamış veya tamamlama vizesi yapılmış olmakla birlikte beş yılını
doldurmamış makine ve teçhizata satış izni verilebilmesi için Bakanlıkça
yatırımın bütünlüğünün bozulmaması şartı aranır. Bu tür durumlarda satış izni
verilen makine ve teçhizata uygulanan destekler geri tahsil edilmez. Ancak,
yatırımcının teşvik belgesinin, satış iznini müteakip diğer nedenlerle iptali
hâlinde, izin verilen makine ve teçhizata uygulanan destekler de ilgili
mevzuatı çerçevesinde kısmen veya tamamen geri alınır.
4-
Birden Çok Teşvik Belgesi Olan Durumlarda İndirim Uygulaması
Kazancın yeterli olması halinde
her iki teşvik belgesindeki yatırıma katkı tutarlarından yararlanılabilecektir.
İlgili dönem safi kurum kazancının, 2009/15199 sayılı ve/veya
2012/3305 sayılı Karara göre düzenlenmiş birden fazla yatırım teşvik belgesi
kapsamındaki yatırımdan bir hesap dönemi içinde elde edilen toplam kazançtan
düşük olması halinde ise, her bir yatırım teşvik belgesi kapsamında ayrı ayrı
elde edilen kazancın bu yatırımlardan elde edilen toplam kazanca oranının safi
kurum kazancına uygulanması suretiyle, bu teşvik belgelerinde yer alan vergi
indirim oranlarına göre indirimli kurumlar vergisi uygulanabilecektir.[71]
Bir mükellefin birden fazla
tevsi yatırımı bulunması halinde oranlama yapılırken sadece tevsi yatırıma konu
hizmet ve üretim işletmesinin sabit kıymetlerini değil, tüm sabit kıymetlerin
toplamının dikkate alınması gerektiği düşünülmektedir.
Tevsi yatırımlar nedeniyle
indirimli vergi oranı uygulanacak dönemin birden fazla yılı kapsaması
durumunda; daha sonraki yıllarda da ilk yıl belirlenen oranın mı uygulanacağı
yoksa her yıl yeniden hesaplama mı yapılacağı hususu da belirsizdir. İşletme
aktifinde bir değişiklik olmadığı sürece yeniden hesaplama yapılmasına gerek
olmayacağı açıktır. Ancak işletme aktifinde değişiklik olması halinde
oranlamanın (geçici vergi dönemi dahil) yeniden
yapılması gerektiğini düşünmekteyiz.[72]
5-
Yatırımdan Elde Edilen Kazancın İstisna Olması Halinde Uygulama
İndirimli vergi oranı, prensip
olarak söz konusu yatırımdan elde edilen kazanca uygulanmaktadır. Ancak, yatırımdan elde edilen kazancın gelir
ve kurumlar vergisinden istisna olması, hatta istisna uygulaması süre ile
kısıtlanması söz konusu olabilir.
Yatırımdan elde edilen kazancın
kazanç vergilerinden tamamen istisna olması teorik olarak mümkün olmakla
birlikte, vergi kanunlarımızda halen bu yönde bir hüküm mevcut değildir. Bununla
birlikte bazı faaliyetlerden elde edilen kazançlar belli bir süreyle gelir ve
kurumlar vergisinden tamamen istisna edilmiştir.
GVK’nın 20. maddesinde; okul öncesi
eğitim, ilköğretim, özel eğitim ve orta öğretim özel okullarının
işletilmesinden elde edilen kazançlar, ilgili Bakanlığın görüşü alınmak
suretiyle Maliye Bakanlığının belirleyeceği usul ve esaslar çerçevesinde beş
vergilendirme dönemi gelir vergisinden istisna edilmiştir. (Örneğin KVK md. 5/ı eğitim öğretim kurumları istisnası)
Bu gibi durumlarda her iki
uygulamanın birlikte yapılabileceğini düşünmekteyiz. İki uygulamanın birlikte
yapılamaması durumlarında mükellefin en az hakkı kaybı oluşacak şekilde bir
tercihte bulunabilmesine imkân tanınması gerektiğini düşünmekteyiz.[73]
Diğer taraftan, yatırımdan elde
edilen kazanca ilişkin mali karın, KVK’nın 10/1-ğ ve GVK’nın 89/1-13. maddelerinde yer alan indirim uygulanarak
tespit edilmesi durumunda, indirimli vergi oranının da bu şekilde belirlenen
mali kara uygulanacağını düşünmekteyiz. Bu şekildeki uygulama, indirimli vergi
uygulanmasına engel olmayacak ancak yatırıma katkı tutarına ulaşılacak süreyi
uzatacaktır.
6-
Kazancın Kısmen Vergilendirilmesi Durumu
Bazı durumlarda kazancın bir
kısmı beyanname üzerinde indirim konusu yapılabilmektedir. Örneğin, KVK’nın 10. maddesinin birinci fıkrasının (ğ) bendinde yer
alan indirim, eğitim ve sağlık alanlarında yapılan yatırımlardan elde edilen
kazançların vergilendirilmesinde söz konusu olabilecek mahiyettedir.
Açıklandığı üzere, okul öncesi,
ilkokul, ortaokul, lise, yüksekokul, üniversite, yüksek
öğretim ve teknik ve mesleki eğitim yatırımları bölgesel teşviklerden
yararlanacak yatırımlar kapsamında bulunmaktadır.
Yatırımdan elde edilen kazanca
ilişkin mali kar KVK’nın 10/1-ğ ve GVK’nın 89/1-13. maddelerinde yer alan indirim uygulanarak
tespit ediliyorsa, indirimli vergi oranı da bu şekilde saptanan mali kâra uygulanacaktır.
Beyanname üzerinde yapılacak söz konusu indirim, indirimli vergi uygulanmasına
engel olmayacak ancak yatırıma katkı tutarına ulaşılacak süreyi uzatacaktır.
7-
Katkı Tutarlarının Kayıtlarda İzlenmesi
Kurumun
yararlanabileceği yatırım katkı tutarı, her yıl yararlandığı yatırım katkı tutarı
ve izleyen dönemde yararlanabileceği yatırım katkı tutarlarını kayıtlarında
izlemesi gerekmektedir. Yatırım katkı tutarından beyanname üzerinde
yararlanıldığı için kayıtlarda izlemenin Nazım Hesaplar aracılığıyla yapılması uygun
olacaktır.
D- UYGULAMA ÖRNEKLERİ
Örnek
1
A kurumu 60.000.000.-TL tutarlı teşvik belgeli yatırım
yapma kararı almıştır. Yatırıma Temmuz 2015 tarihinde başlanmıştır. Yatırımın
yapıldığı bölge ve sektöre ilişkin yatırıma katkı oranının % 30, kurumlar
vergisi indirim oranının ise % 70 olarak belirlendiğini varsayalım. Bu verilere
göre A kurumunun söz konusu yatırımına Devlet tarafından yapılacak katkı tutarı
(60.000.000 x % 30 =)18.000.000.-TL olacaktır. Yatırımın 18.000.000.-TL’lik
kısmı, Devlet tarafından kurumun bu yatırımdan elde edeceği kazançlardan bu
tutarda az kurumlar vergisi tahsilatı yapılmak suretiyle desteklenecektir.
Devletin
yatırım desteği bu yatırımlardan elde edilecek olan kazanca kurumlar vergisi
oranının % 70 indirimli yani %20 yerine [% 20 - (% 20 x % 70) =] % 6 olarak
uygulanması suretiyle sağlanacaktır. Bu çerçevede kurumun söz konusu katkı
tutarının tamamından yararlanması, anılan yatırımdan (18.000.000
/0,14 =) 128.571.428 TL kazanç elde edilmesiyle gerçekleşebilecektir. Bu
tutarda kazanç elde edilmeden anılan yatırıma ilişkin KVK’nın
32/A maddesinde düzenlenen devlet desteğinden tam olarak yararlanılamamış olacaktır.
Yatırımcı
kurumun, yatırımın faaliyete geçtiği 2015 yılı 4. geçici vergi döneminde 20.000.000
TL ve 2015 yılında 32.000.000 TL kazanç elde ettiğini ve bu kazancın tamamının
kurumlar vergisi matrahı olduğunu varsayalım. Kurumun başka faaliyeti ve kazanç
unsuru bulunmamaktadır.
Bu
durumda indirimli kurumlar vergisi aşağıdaki gibi uygulanacaktır.
4.
Dönem Geçici Vergi Beyanı:
Geçici
Vergi Matrahı 20.000.000
TL
Hesaplanacak
Geçici Vergi (% 6) 1.200.000 TL
Ödenecek
Geçici Vergi 1.200.000 TL
Kurumlar
Vergisi Beyanı:
Kurumlar
Vergisi Matrahı 32.000.000 TL
Hesaplanacak
Kurumlar Vergisi (%6) 1.920.000 TL
Mahsup
Edilecek Geçici Vergi 1.200.000
TL
Ödenecek
Kurumlar Vergisi
720.000
TL
Yatırım
Katkı Tutarının İzlenmesi:
Cari
Dönemde Kullanılan Katkı Tutarı
[32.000.000
x (%20-%06=)0,14=] 4.480.000 TL
İzleyen
Dönemlerde Kullanılacak Katkı Tutarı
(18.000.000
- 4.480.000=) 13.520.000 TL
Örnek
2
KVK’nın 32/A maddesine göre;
yatırıma katkı ve vergi oranı farklı illerde aynı mükellef tarafından yapılan
yatırımlarda, toplam yatırımın her bir ile isabet eden oranına göre ilgili ilin
yatırıma katkı oranı ve indirimli vergi oranı uygulanacaktır. Örnek 1 deki
kurumun anılan yatırımının 36.000.000 TL’lik kısmını (D) ilinde kalan 24.000.000 TL’lik kısmı ise (E) ilinde yaptığını
varsayalım. Kurum yatırıma ilişkin üretim faaliyetini (D) ilinde, montaj faaliyetini ise
(E) ilinde yapmayı planlamaktadır.
Bakanlar Kurulu tarafından (D) ve (E) illeri için belirlenen
yatırıma katkı oranları ve kurumlar vergisi indirim oranlarının aşağıdaki gibi
olduğunu kabul edelim.
İller |
Yatırıma Katkı Oranı |
Kurumlar Vergisi İndirim Oranı |
D |
% 30 |
% 70 |
E |
% 50 |
% 90 |
Bu
verilere göre yatırımdan elde edilecek kazanca uygulanacak kurumlar vergisi
oranı ve yatırıma katkı tutarı aşağıdaki gibi hesaplanacaktır.
İller |
Yatırım Kısmı |
İndirimli Kurumlar Vergisi Oranı |
D |
(36.000.000/60.000.000=)% 60 |
[% 20- (% 20 x % 70) =] % 6 |
E |
(24.000.000/60.000.000=)% 40 |
[% 20- (% 20 x % 90) =] % 2 |
Bu durumda yatırıma katkı tutarı, yatırımın 36.000.000 TL’lik
kısmına (D) iline ait olan % 30 katkı oranı, 24.000.000 TL’lik kısmına da (E) iline ait
olan % 50 katkı oranı uygulanarak hesaplanacaktır.
Toplam
Yatırıma Katkı Tutarı; [(36.000.000 x % 30=) 10.800.000 + (24.000.000 x % 50=)
12.000.000 =] 22.800.000 TL olarak hesaplanacaktır.
Yatırımcı
kurum, yatırımın faaliyete geçtiği 2015 yılı 4. geçici vergi döneminde 20.000.000
TL ve 2015 yılında 32.000.000 TL tutarında kazanç elde etmişti. Kazancın D ve E
illeri arasında dağılımı bilinmemektedir. Bu kazancın tamamı kurumlar vergisi
matrahıdır. Bu durumda indirimli kurumlar vergisi aşağıdaki gibi uygulanacaktır.
4.
Dönem Geçici Vergi Beyanı:
Geçici
Vergi Matrahı 20.000.000
TL
--D
İline Ait Kazanç Kısmı (%60) 12.000.000 TL
--E
İline Ait Kazanç Kısmı (%40) 8.000.000 TL
Hesaplanacak
Geçici Vergi 880.000 TL
--D
İline İlişkin Kazanca Ait Vergi (12.000.000,- * %6=) 720.000 TL
--E
İline İlişkin Kazanca Ait Vergi (8.000.000,- * %2=) 160.000 TL
Ödenecek
Geçici Vergi 880.000 TL
Kurumlar
Vergisi Beyanı:
Kurumlar
Vergisi Matrahı 32.000.000 TL
--D
İline Ait Kazanç Kısmı (%60) 19.200.000 TL
--E
İline Ait Kazanç Kısmı (%40) 12.800.000 TL
Hesaplanacak
Kurumlar Vergisi 1.408.000 TL
--D
İline İlişkin Kazanca Ait Vergi (19.200.000,- * %6=) 1.152.000 TL
--E
İline İlişkin Kazanca Ait Vergi (12.800.000,- * %2=) 256.000 TL
Mahsup
Edilecek Geçici Vergi 880.000 TL
Ödenecek
Kurumlar Vergisi 528.000 TL
Yatırım
Katkı Tutarının İzlenmesi:
Cari
Dönemde Kullanılan Katkı Tutarı [(19.200.000 x 0,14=) 2.688.000 + (12.800.000 x
0,18=)2.304.000=] 4.992.000 TL
İzleyen
Dönemlerde Kullanılacak Katkı Tutarı
(22.800.000
– 4.992.000=) 17.808.000 TL
Örnek
3
Tevsi
yatırımlarda; elde edilen kazancın işletme bütünlüğü çerçevesinde ayrı hesaplarda
izlenmek suretiyle tespit edilebilmesi halinde, indirimli oranın bu kazanca
uygulanacağı; kazancın ayrı bir şekilde tespit edilememesi halinde ise
indirimli oran uygulanacak kazancın, yapılan tevsi yatırım tutarının, dönem sonunda
kurumun aktifine kayıtlı bulunan toplam sabit kıymet tutarına (devam eden
yatırımlara ait tutarlar dahil) oranlanması suretiyle
belirleneceği belirtilmişti.
Tevsi
yatırımlarda indirimli vergi uygulamasına ilişkin bir örnek verelim. Denizli
ilinde makine imalatıyla uğraşan ve 2013 yılında kurulmuş olan (H) A.Ş’nin 2013 yılı sonu itibariyle bilanço aktifinde yer
alan sabit kıymetleri aşağıdaki gibidir.
Yeraltı
ve Yerüstü Düzenleri |
500.000 TL |
Binalar |
7.000.000 TL |
Tesis, Makine ve Cihazlar |
8.000.000 TL |
Taşıtlar |
5.000.000 TL |
Demirbaşlar |
500.000 TL |
Toplam |
21.000.000 TL |
(H)
A.Ş. üretim kapasitesini genişletmek amacıyla 2015 yılında teşvik belgesi
kapsamında 10.000.000 TL tutarında ilave yatırım yapmış ve bu yatırım aynı yıl
faaliyete geçmiştir. Kurum 2015 yılında toplam 9.000.000 TL kazanç elde etmiş,
ancak; yatırımın bütünlük arz etmesi nedeniyle elde edilen kazanç
ayrıştırılamamıştır. Kurumun başka bir kazanç elde ettiği faaliyeti
bulunmamaktadır.[74]
(H)
A.Ş.’nin 2015 yılı kurumlar vergisi beyannamesinde
indirim konusu yapabileceği 400.000 TL geçmiş yıl zararı, 600.000 TL iştirak
kazancı istisnası bulunmaktadır. Kurumun cari yıla ilişkin mahsup edilecek
geçici vergi tutarı 1.280.000 TL’dir.
(H)
A.Ş.’nin, 2015 yılında teşvik belgesi kapsamında
yaptığı 10.000.000 TL tutarındaki ilave yatırım dışında, sabit varlıkları sadece
2013 yılı sonu itibariyle aktifinde yer alan sabit kıymetlerden oluşmaktadır.
Bu durumda, yukarıda da belirtildiği üzere, indirimli oran uygulanacak kazanç,
yapılan tevsi yatırım tutarının, dönem sonunda kurumun aktifine kayıtlı bulunan
toplam sabit kıymetlerin yeniden değerlenmiş tutarlarına oranlanması suretiyle
belirlenecektir.
İndirimli Oran Uygulanacak Kazanç (Matrah)= Vergi Matrahı x (Tevsi Yatırım Tutarı / Dönem Sonu Toplam
Sabit Kıymet Tutarı)
Dönem Toplam Vergi Matrahı; (9.000.000 – 400.000 –
600.000=)
8.000.000 TL
İndirimli Oran Uygulanacak Matrah
{8.000.000 x [10.000.000 / (10.000.000 + 21.000.000)=0,3225] =} 2.580.000 TL
Normal Oran Uygulanacak Matrah
(8.000.000 - 2.580.000 =) 5.420.000 TL olarak hesaplanacaktır.
Denizli ili teşvik uygulamasında II.
bölgede yer aldığından bu yatırım için katkı oranı % 20, kurumlar vergisi
indirim oranı da %55’dir. Bu durumda;
--Yatırıma katkı tutarı (10.000.000x%20=) 2.000.000
TL,
--Uygulanacak kurumlar vergisi oranı
[20-(20 x % 55)=] (20-11=) %9 olacaktır.
Kurumlar Vergisi Beyanı:
Kurumlar Vergisi Matrahı 8.000.000
TL
Hesaplanacak Kurumlar Vergisi 1.316.200 TL
--İndirimli Oranla Hesapl.
K. Vrg. (2.580.000,- x %9=) 232.200 TL
-- Normal Oranla Hesapl.
K. Vrg (5.420.000,- x %20=) 1.084.000 TL
Mahsup Edilecek Geçici Vergi 1.280.000 TL
Ödenecek Kurumlar Vergisi 36.200
TL
İade Edilecek Geçici Vergi 0
TL
Yatırım
Katkı Tutarının İzlenmesi:
Cari
Dönemde Kullanılan Katkı Tutarı
(2.580.000
x 0,11=) 283.800 TL
İzleyen
Dönemlerde Kullanılacak Katkı Tutarı
(2.000.000
– 189.696=) 1.716.200 TL
Örnek
4
(G) A.Ş. teşvik belgesi kapsamında (M) ilinde 01.11.2010 tarihinde
yatırıma başlamış ve söz konusu yatırımı 01.07.2011 tarihinde tamamlamıştır.
(G) A.Ş. söz konusu yatırımdan 2015 yılında 7.000.000 TL kazanç elde etmiştir.
(G) A.Ş.’nin söz konusu yatırıma ilişkin teşvik
belgesi kapsamındaki toplam harcama tutarı
ise 10.000.000 TL’dir. Kurum dönem içinde geçici vergi ödememiştir.
Kurum önceki dönemlerde 2.380.000 TL tutarında katkıdan yararlanmıştır.
(M) ili için, BKK uyarınca belirlenen yatırıma katkı oranı %40,
Kurumlar vergisi indirim oranı da %80’dir. Bu durumda (G) A.Ş.’nin;
--Yararlanabileceği
yatırıma katkı tutarı
(10.000.000 x %40=) 4.000.000 TL,
--Uygulayacağı indirimli kurumlar vergisi
oranı ise,
[20-(20 x % 80)=] (20-16=) %4 olacaktır.
Kurumlar Vergisi Beyanı:
Kurumlar
Vergisi Matrahı 7.000.000 TL
Hesaplanacak
Kurumlar Vergisi(%4) 280.000 TL
Mahsup
Edilecek Geçici Vergi 0 TL
Ödenecek
Kurumlar Vergisi 280.000 TL
Yatırım
Katkı Tutarının İzlenmesi:
Cari
Dönemde Kullanılan Katkı Tutarı
(7.000.000
x 0,16=) 1.120.000 TL
İzleyen
Dönemlerde Kullanılacak Katkı Tutarı
(4.000.000
– (1.120.000 + 2.380.000=) 3.500.000=) 500.000 TL
(G) A.Ş.’nin söz konusu bu yatırımını
2016 yılının başında aynı ilde faaliyette bulunan (Y) kurumuna devrettiğini
varsayalım. Bu durumda. (G) A.Ş. tarafından henüz yararlanılmayan yatırıma katkı tutarı olan 500.000 TL’den, devralan (Y) kurumu tarafından yararlanılacaktır. (Y) kurumu, bu
yatırımdan 2016 yılından itibaren elde edeceği kazançlara, yararlanılabilecek
yatırım katkı tutarına ulaşılmasına kadar indirimli kurumlar vergisi oranını
(%4) uygulayabilecektir.
Yatırımın veya yatırıma konu sabit kıymetlerin, yatırımın
yapıldığı veya sabit kıymetlerin aktife alındığı tarihi
izleyen 5 yıl içinde başka bir mükellefe veya başka bir bölgeye devredilmesi
halinde teşvik uygulanmasından yararlanma durumu Ekonomi Bakanlığı’ndan izin
alınmasına bağlı olacaktır.
XIX-
TEKSTİL SEKTÖRÜNE YÖNELİK KURUMLAR VERGİSİ İNDİRİMİ
5838 sayılı Kanunun 10.
maddesiyle 28/2/2009 tarihinde yürürlüğe girmek üzere KVK’ya Geçici 4. madde eklenmiştir.
Madde
metni şöyledir: “Bakanlar kurulunca belirlenen illerde münhasıran tekstil, konfeksiyon ve hazır giyim, deri ve deri mamulleri
sektörlerinde faaliyette bulunanlardan üretim tesislerini Bakanlar Kurulunca
belirlenen illere 31/12/2010 tarihine kadar nakleden ve asgari 50 kişilik
istihdam sağlayan mükelleflerin, bu illerdeki işletmelerinden sağladıkları
kazançlar için nakil tarihini izleyen hesap döneminden itibaren beş yıl süreyle
kurumlar vergisi oranını % 75’i geçmemek üzere indirimli uygulatmaya Bakanlar
Kurulu yetkilidir. Bu madde hükmünden gelir vergisi mükellefleri de yararlanır.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı
yetkilidir.”
Bakanlar Kurulu bu yetkisini
2009/15199 sayılı BKK ile kullanmıştır. Kararın, tekstil, konfeksiyon
ve hazır giyim, deri ve deri mamulleri sektörlerine ilişkin destek unsurlarının
yer aldığı 12. Maddesinde, I ve II. Bölgelerde faaliyette bulunan işletmelerin
31/12/2010 tarihine kadar IV. Bölgedeki illere taşınmaları ve asgari işçilik
şartını sağlamaları halinde; yatırım yeri tahsisi, sigorta primi
işveren hissesi desteği ve vergi indirimi desteğinden yararlanacağı
açıklanmıştır.
Vergi indirimi desteği
yürürlükteki kurumlar vergisi oranının %75 eksik uygulanmasıyla sağlanacaktır.
Bu destek taşınma tarihinden itibaren 5 yıllık süre için geçerlidir.
Dolayısıyla 2010 yılında taşınma işlemini gerçekleştirmiş olan bir işletmenin,
IV. Bölgeye taşınan bu işyerinden 2011, 2012, 2013, 2014 ve 2015 yıllarında
elde ettiği kazanlarına uygulanacak kurumlar vergisi oranı (%20 * 0,25=) %5 olarak
dikkate alınacaktır. İndirimli kurumlar vergisi uygulaması için, işletmenin
kayıt ve işlemlerinin anılan işyerinden elde edilen kazancın tespitine imkân
vermesi gerekmektedir. Konuya ilişkin olarak Maliye İdaresince yapılacak açıklamaların izlenmesi
gerekmektedir.
XX-
DÖNÜŞÜM KAPSAMINDAKİ TAŞINMAZ TESLİMLERİNDE KAZANÇ
6639 sayılı Kanunun 14.
maddesiyle KDVK’ya aşağıdaki geçici 5.madde eklenmiştir.
(Yürürlük; 15.04.2015)
“6/10/2011
tarihli ve 28076 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe giren 26/9/2011 tarihli ve 2011/2266 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
ile uygulama usul ve esasları belirlenen ve sınırları ve koordinatları
gösterilen alanda yapılacak iyileştirme, yenileme ve dönüşüm projeleri
kapsamında, trampa yolu ile kamulaştırılan taşınmazların Hazineye devir ve
teslimi işlemleri 31/12/2018 tarihine kadar katma değer vergisi, damga vergisi
ve tapu harcından müstesnadır. Bu taşınmazların 31/12/2018
tarihine kadar Hazineye devrinden dolayı Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunlarına
göre kazanç oluşmuş sayılmaz.”
Anılan hüküm uyarınca; İstanbul
İli, Sultanbeyli İlçesinde bulunan bazı alanlarda yürütülecek iyileştirme,
yenileme ve dönüşüm uygulamaları kapsamında olup 31/12/2018 tarihine kadar Hazineye devredilen
taşınmazların, anılan devirden dolayı Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunlarına
göre kazanç oluşmuş sayılmaz. Kurumların bu kapsamdaki devirlerine ilişkin
olarak anılan tarihe kadar herhangi bir kazanç hesaplanmayacaktır.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
VERGİNİN TARHI, MAHSUP, BEYAN VE
BEYANNAME
I-
VERGİNİN TARHI
Tarh, vergi alacağının kanunlarında
gösterilen matrah ve oranlar üzerinden vergi dairesince hesaplanarak
miktar itibariyle belirlenmesidir. Kurumlar vergisi, kurumun tüzel kişiliği
adına tarh olunur. Dar mükellefiyette, vergi mükellefi yabancı
kurum olmakla birlikte tarhiyat, bunların Türkiye’deki müdür veya temsilcileri,
müdür ve temsilci mevcut değilse kazanç ve iradı dar mükellef
kurumlara sağlayanlar adına yapılır.
A- KURUMLAR VERGİSİ
Kurumlar vergisi; beyannamenin
vergi dairesine verildiği gün, beyanname posta ile gönderilmişse,
beyannamenin vergiyi tarh edecek daireye geldiği tarihi izleyen
üç gün içinde tarh edilir (KVK md. 16, 28).
Kurumlar vergisi tarhiyatı açısından tam mükellef ve dar mükellef kurum ayırımı
yoktur. Ancak aşağıda açıklandığı üzere bazı dar mükellef kurum kazançları
sadece KVK’nın 30. maddesi uyarınca kurumlar vergisi
stopajı usulü ile vergilendirilir.
Kurumlar vergisi oranı, kanunun
32. maddesinde % 20 olarak belirlenmiştir. Tarh edilecek kurumlar vergisinden
aşağıda belirtilecek mahsupların düşülmesiyle ödenecek kurumlar vergisi
tutarına ulaşılacaktır.
B- STOPAJ VERGİLEMESİ
1-
Kurumlar Vergisi Stopajı
Kurum kazançlarının bir kısmı GVK’nın 94. maddesinin 6. bendinde gelir vergisi stopajına
tabi tutulmak suretiyle vergilendirilmekteydi. Bu kazançlar; menkul kıymet portföy işletmeciliği kazançları, kurumlar tarafından dağıtılan
kâr payları, GVK’nın 75/4. maddesinde düzenlenen menkul
sermaye iratlarıdır. Kurumlar tarafından elde edilen bu kazançların kaynakta kesinti
yoluyla vergilendirilmesi KVK’nın 15. maddesinde
düzenlenmiştir. Bu düzenlemeden sonra, kurumlar vergisi mükelleflerine ilişkin
stopajların KVK uyarınca yapılması sağlanmıştır.
KVK’nın geçici 1. maddesinin;
§
Birinci
fıkrasında, KVK uyarınca vergi kesintisine tabi tutulmuş kazanç ve iratlar
üzerinden, GVK’nın 94. maddesi uyarınca,
§
İkinci
fıkrasında ise GVK’nın geçici 67. maddesi uyarınca
vergi kesintisine tabi tutulmuş kazanç ve iratlar üzerinden, KVK uyarınca
ayrıca vergi kesintisi yapılmayacağı düzenlemesi yapılmıştır.
Stopaj uygulaması konusunda
5520 s. KVK Genel Tebliğleri ile ayrıntılı açıklama yapılmıştır. KVK’nın 15/1. maddesine göre (2009/14594 s. BKK ile belirlenen
oranlarla) yapılacak stopajlar;
§
Yıllara
sari inşaat ve taahhüt işleri hak ediş ödemelerinde
%3,
§
Kooperatiflere
ait taşınmazların kiralarında %20,
§
Her
nevi tahvil ve Hazine Bonosu faizleri ile benzerlerinde %0,
§
Yurtdışına ihraç edilen tahvil ve kira sertifikalarından 2011/1854
sayılı BKK uyarınca vadeye bağlı olarak değişken,
§
Mevduat faizleri ile katılım bankasınca ve kar zarar ortaklığı
belgesi karşılığı ödenen kar paylarında %15,
§
Repo ve ters repo faizlerinde %15.
a- KVK 15/3. Madde Uyarınca
Yapılacak Kesintiler
Yatırım fon ve ortaklıkları portföy kazançları önceki bölümlerde açıklandığı üzere KVK’nın 5/d maddesi uyarınca kurumlar vergisinden
istisnadır. Bunlardan emeklilik yatırım fonları (5. bent) hariç diğer portföy kazançları üzerinden KVK’nın
15/3. maddesi uyarınca dağıtılıp dağıtılmadığına bakılmaksızın %0 oranında (6/6/2012
tarihli ve 2012/3322 sayılı BKK) kesinti yapılacaktır. Bu kurumların portföy kazançları için aynı maddenin 2. bendi ve GVK’nın 94/6-b maddesi uyarınca kâr dağıtımına bağlı ayrıca
kesinti yapılmayacaktır.
KVK’nın 34/8.
maddesi uyarınca; Kanunun 5/d maddesinde belirtilen yatırım fon ve
ortaklıkları, aynı bentte yer alan kazançların elde edilmesi sırasında, Kanunun
15. maddesi uyarınca kendilerinden kesilen vergileri, vergi kesintisi yapanlarca
ilgili vergi dairesine ödenmiş olmak şartıyla, Kanunun 15/3. maddesi uyarınca
kurum bünyesinde yapacakları vergi kesintisinden mahsup edebilirler. Mahsup edilemeyen kesinti
tutarı mükellefe, başvurusu halinde red ve iade
edilir.
b- GVK Md. 94/6-b ve KVK Md.
15/2 ile 30/6 Uyarınca Yapılacak Kesintiler
2009/14592 sayılı BKK ile
değişen GVK’nın kâr payına ilişkin vergi kesintisini
düzenleyen 94/6-b maddesinin “i ve ii” alt bendi hükümleri aşağıdaki gibidir.
“i)
Tam mükellef kurumlar tarafından; tam mükellef gerçek kişilere, gelir ve kurumlar
vergisi mükellefi olmayanlara ve gelir vergisinden muaf olanlara dağıtılan, 75.
maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kâr
paylarından, (kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmaz.)%15,
ii)
Tam mükellef kurumlar tarafından; dar mükellef gerçek kişilere ve gelir vergisinden
muaf olan dar mükelleflere dağıtılan, 75. maddenin ikinci fıkrasının (1), (2)
ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kâr paylarından (kârın sermayeye eklenmesi
kâr dağıtımı sayılmaz) %15,”
GVK’nın 94. maddesi uyarınca yapılacak
kesintilere ilişkin hususlar 81 Seri no.lu 5422 s. KVK Genel Tebliği ile
açıklanmıştır.
Diğer taraftan tam mükellef
kurumlarda vergi kesintisini düzenleyen KVK’nın 15/2.
maddesi hükmü şöyledir. “Vergiden muaf
olan kurumlara dağıtılan (kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmaz) GVK’nın 75. maddesinin ikinci fıkrasının 1, 2 ve 3 numaralı
bentlerindeki kâr payları üzerinden, bu maddenin üçüncü fıkrası (portföy kazançlarına ilişkin stopaj) uyarınca vergi
kesintisine tabi tutulan kazançlar hariç olmak üzere %15 oranında vergi kesintisi
yapılır”
Dar mükellef kurumlarda vergi
kesintisini düzenleyen KVK’nın 30/6. maddesi hükmü
ise şöyledir. “Yıllık veya özel beyanname
veren dar mükellef kurumların, indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum
kazancından, hesaplanan kurumlar vergisi düşüldükten sonra kalan kısımdan ana
merkeze aktardıkları tutar üzerinden, kurum bünyesinde %15 oranında kurumlar
vergisi kesintisi yapılır.”
ba- Tam Mükellef
Kurumlar Tarafından Yapılacak Gelir Vergisi Kesintisi
Gelir Vergisi Kanunu’nun 4842
sayılı Kanunla değişik 94/6-b maddesinin (i) ve (ii) alt bentleri ve KVK’nın 15/2. maddesi uyarınca, tam mükellef kurumlar
tarafından;
§
Tam
mükellef gerçek kişilere,
§
Gelir
ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara,
§
Gelir
ve kurumlar vergisinden muaf olan tam ve dar mükelleflere,
§
Dar
mükellef gerçek kişi ve kurumlara dağıtılan, GVK’nın
75/1-2-3. maddesinde düzenlenen kâr payları üzerinden vergi kesintisi yapılması
gerekmektedir. Dağıtılan kazancın diğer tam mükellef bir kurumdan kâr payı
olarak alınması bu durumu değiştirmeyecektir.
Tam mükellef kurumlar
tarafından; tam mükellef kurumlara, Türkiye’de bir işyeri veya daimi temsilci
aracılığıyla kâr payı elde eden dar mükellef kurumlara dağıtılan kâr payları
üzerinden vergi kesintisi yapılmayacaktır.
Tam mükellef kurumlarca kârın
dağıtılmayıp kurum sermayesine eklenmesine karar verilmesi halinde, anılan maddelerde
yer alan parantez içi hüküm uyarınca, kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı
sayılmadığından, sermayeye ilave edilen bu tutar üzerinden vergi kesintisi
yapılmayacaktır.
Diğer taraftan 4842 sayılı
kanun değişikliği öncesinde GVK’nın 94. maddesi uyarınca
stopaja tabi tutulan kazançların kurumlar tarafından dağıtılması halinde, kâr
dağıtımına bağlı bu kapsamda tekrar vergi kesintisi yapılmayacaktır.
bb- Dar Mükellef Kurumlarca Yapılacak Vergi Kesintisi
4842 sayılı Kanunla değişik GVK’nın 75/4. maddesinde, KVK uyarınca yıllık veya özel
beyanname veren dar mükellef kurumların indirim ve istisnalar düşülmeden önceki
kurum kazancından, hesaplanan kurumlar vergisi düşüldükten sonra kalan kısmın
menkul sermaye iradı niteliğinde olduğu hükme bağlanmıştır.
KVK uyarınca yıllık veya özel
beyanname veren dar mükellef kurumların, anılan menkul sermaye iradını ana
merkezlerine aktarmaları sırasında aktardıkları bu tutarlar üzerinden KVK’nın 30/6. maddesi uyarınca kurumlar vergisi kesintisi
yapmaları gerekmektedir. Aktarılmayan kazanç kısmı için tevkifat
yapılmayacaktır.
Ana merkeze gönderilen kazanç
kısmının cari yıla ilişkin olması şart değildir. Ancak, dar mükellef kurumların
önceki yıllarda GVK’nın 94. maddesi kapsamında stopaja
konu edilmiş kazançlarını, bu dönemde ana merkezlerine aktarmaları durumunda bu
kazanç kısmı üzerinden yukarıda anılan hükme bağlı olarak tekrar vergi
kesintisi yapılmayacaktır.
bc- Stopaj Oranı
2009/14593 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararının eki Karar ile kâr dağıtımına ilişkin tevkifat
oranı %15 olarak belirlenmiştir.
c- Dağıtılan Geçmiş Dönem
Kârları ve 4842 Sayılı Kanun Öncesi Hükümlere Göre Uygulanan Yatırım İndiriminde
Vergi Kesintisi
Vergi kesintisi açısından
kurumların kazançlarının istisnaya konu olup olmadığının önemi
bulunmamaktadır. Kurumlarda kârın
dağıtılması durumunda kar dağıtımına bağlı GV kesintisi yapılacaktır. İstisna
kazançlar üzerinden prensip olarak tevkifat
yapılmayacak, ancak GVK’ya eklenen geçici 61. madde
uyarınca 4842 sayılı Kanun öncesi hükümlere göre hesaplanan ve indirim konusu
yapılan yatırım indirimi üzerinden %19,8 oranında stopaj gelir vergisi
hesaplanacaktır.
Kâr dağıtımı üzerinden kesinti
yapılması uygulamasında, kurumlar tarafından geçmiş dönem karlarının
dağıtılmasına ilişkin olarak GVK’nın geçici 62.
maddesinde düzenleme yapılmıştır. Bu madde hükmü uyarınca kurumlar tarafından
aşağıda sayılan kazançların dağıtımı halinde kâr dağıtımına bağlı stopaj
yapılmayacaktır.
i-31.12.1998 veya daha önceki
tarihlerde sona eren hesap dönemlerinde elde edilen kazançlar.
ii-(i) bendi kapsamı dışında
kalan ve 31.12.2002 veya daha önceki tarihlerde sona eren hesap dönemlerinde (01.01.1999
– 31.12.2002 tarihleri arasında) elde edilen kurumlar vergisinden istisna edilmiş kazançlar.
iii-GVK Geçici 61. madde
kapsamında tevkifata tabi tutulan kazançlar.
2003 ve müteakip yıllardaki
hesap dönemlerinde elde edilen (kurumlar vergisinden istisna edilmiş olsun veya
olmasın) kazançların dağıtılması halinde, dağıtılan bu kazançlar üzerinden GVK’nın 94/6-b ve KVK 15/2. maddeleri uyarınca kâr
dağıtımına bağlı stopaj yapılması gerekmektedir.
Diğer taraftan, 01.01.1999–31.12.2002
tarihleri arasındaki hesap dönemlerine ilişkin istisnaya konu olmayan kazançların
dağıtıma tabi tutulması halinde de dağıtılan bu kâr payları üzerinden, kâr
dağıtımına bağlı stopaj yapılması gerekmektedir.
2-
Dar Mükellefiyette Vergi Kesintisi
KVK’nın 30. maddesinde,
dar mükellefiyete tabi kurumların Türkiye’de elde ettikleri kazanç ve
iratlardan yapılacak vergi kesintisi düzenlenmiştir. Madde uyarınca kesinti,
kazanç ve iratların nakden veya hesaben ödenmesi veya
tahakkuk ettirilmesi aşamasında avanslar da dahil
olmak üzere gayri safi tutar üzerinden %15 oranında yapılacaktır.
Bu madde uyarınca vergilenecek kazançlara ilişkin kesinti, bu
kazanç ve iratları (avanslar da dahil olmak üzere)
nakden veya hesaben ödeyen veya tahakkuk ettirenler
tarafından yapılacaktır.
Maddenin 8. bendi uyarınca Bakanlar Kurulu, kesinti oranlarını,
gelir unsurları veya faaliyet konuları itibarıyla ayrı ayrı belirlemeye, sıfıra
kadar indirmeye veya bir katına kadar artırmaya yetkili kılınmıştır. Kanunla
tanınan yetkiler çerçevesinde BK tarafından 03.02.2009 tarihinden geçerli olmak
üzere 2009/14593 sayılı BKK ile oran belirlemesi yapılmıştır.
Yapılacak vergi kesintisinde kazanç ve iratlar gayrisafi tutarları
üzerinden dikkate alınır. Kesilmesi gereken verginin ödemeyi yapan tarafından
üstlenilmesi halinde vergi kesintisi, ödenen tutar ile ödemeyi yapanın
yüklendiği verginin toplamı üzerinden hesaplanır. Ödemelerden yapılan vergi
kesintisi, kesinti yapanların kayıt ve hesaplarında ayrıca gösterilir.
a- Türkiye’de Bulunan İşyeri veya Daimi Temsilci Vasıtasıyla Elde
Edilen Kazanç ve İratların Durumu
Kanunun 30/1. maddesi uyarınca dar mükellefiyete tabi kurumların
elde ettiği aşağı sayılan hasılat veya gelirleri üzerinden vergi kesintisi
yapılacaktır.
§
GVK’da
belirtilen esaslara göre birden fazla takvim yılına yaygın inşaat ve onarım
işleri ile uğraşan kurumlara bu işleri ile ilgili olarak yapılan hakediş ödemeleri,
§
Serbest
meslek kazançları,
§
Gayrimenkul
sermaye iratları,
§
GVK’nın 75. maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2), (3) ve
(4) numaralı bentlerinde sayılanlar hariç olmak üzere menkul sermaye iratları.
Kanunun 22. maddesinin birinci fıkrasında, dar mükellef kurumların
işyeri veya daimi temsilci vasıtasıyla elde edilen kazançlarının tespitinde,
aksi belirtilmediği takdirde tam mükellef kurumlar için geçerli olan hükümlerin
uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
Kanunun 15. maddesine göre, tam mükellef kurumların, birden
fazla takvim yılına yaygın inşaat ve onarım işleri ile ilgili hakedişlerinden, her nevi tahvil ve Hazine Bonosu faizleri
ile Toplu Konut İdaresi ve Özelleştirme İdaresince çıkarılan menkul
kıymetlerden sağlanan gelirlerinden, mevduat faizlerinden, katılım bankaları
tarafından katılma hesabı karşılığında ödenen kâr paylarından, kâr ve zarar
ortaklığı belgesi karşılığı ödenen kâr paylarından, repo kazançlarından ve
kooperatiflere ait taşınmazların kiralanması karşılığında bunlara yapılan kira
ödemelerinden vergi kesintisi yapılmaktadır.
Bu durumda, tam mükellef kurumların vergi kesintisine tabi tutulan
kazanç ve iratlarının, Türkiye’de bir işyeri veya daimi temsilci bulundurmak
suretiyle ticari faaliyette bulunan dar mükellef kurumlar tarafından da elde
edilmesi halinde, söz konusu kazanç ve iratlar üzerinden Kurumlar Vergisi Kanunu’nun
30. maddesine göre vergi kesintisi yapılacaktır. Ancak, dar
mükellefiyete tabi kurumların, Türkiye’de bir işyeri veya daimi temsilci
bulundurmak suretiyle yaptıkları ticari ve zirai faaliyet kapsamında, bu
işyerleri veya daimi temsilcileri vasıtasıyla elde ettikleri serbest meslek kazançları,
gayrimenkul sermaye iratları (dar mükellef kooperatiflere ait taşınmazların kiralanması
karşılığında bunlara yapılan kira ödemeleri hariç) ve menkul sermaye iratları
(kâr payları ile KVK’nın 15. maddesinin birinci
fıkrasında vergi kesintisine tabi tutulan menkul sermaye iratları hariç)
üzerinden anılan Kanunun 30. maddesine göre vergi kesintisi yapılmayacaktır.
Diğer yandan, dar mükellefiyete tabi kurumların Türkiye’de bir
işyeri veya daimi temsilcisi bulunmadan veya Türkiye’de bir işyeri veya daimi
temsilci bulunsa dahi bu işyerlerinde yürüttükleri ticari faaliyetle bağlantılı
olmadan elde ettikleri, birden fazla takvim yılına yaygın inşaat ve onarım
işleri ile ilgili hakedişlerinden, serbest meslek
kazançlarından, gayrimenkul sermaye iratlarından ve kâr payları hariç menkul
sermaye iratlarından vergi kesintisi yapılacaktır.
Vergi kesintisi yapma sorumluluğu bulunanların, dar mükellefin
Türkiye’de işyerlerinin veya daimi temsilcilerinin bulunup bulunmadığını
bilmemesi durumunda anılan madde uyarınca vergi kesintisi yapılacağı tabiidir.
Diğer taraftan, telif, imtiyaz, ihtira, işletme, ticaret unvanı, marka ve
benzeri gayri maddi hakların satışı, devir ve temliki karşılığında yapılan
ödemeler üzerinden bu kazanç ve iratların ticari veya zirai kazanca dahil olup olmadığına bakılmaksızın sorumlularca kurumlar
vergisi kesintisi yapılacaktır.
b- Vergi Kesintisine
Tabi Kazanç ve İratlar
ba- Taahhüt İşleriyle Uğraşan Dar Mükellef Kurumlara Yapılan Hakediş Ödemeleri
Kanunu’nun 30/1. maddesinin (a) bendinde, GVK’da
belirtilen esaslara göre birden fazla takvim yılına yaygın inşaat ve onarım
işleri ile uğraşan dar mükellef kurumlara bu işleri ile ilgili olarak yapılan hakediş ödemeleri üzerinden 2009/14593 sayılı BKK uyarınca
%3 oranında vergi kesintisi yapılacaktır.
bb- Serbest Meslek Kazançları
Kanunu’nun 30/1. maddesinin (b) bendinde, dar mükellef kurumların
elde edecekleri serbest meslek kazançları üzerinden vergi kesintisi yapılması
öngörülmüş olup, 2009/14593 sayılı BKK uyarınca;
§
Petrol
arama faaliyetleri dolayısıyla sağlanacak kazançlardan %5,
§
Diğer
serbest meslek kazançlarından %20 oranında vergi kesinti yapılacaktır.
bc- Gayrimenkul Sermaye İratları
Kanunu’nun 30/1. maddesinin (c) bendinde, dar mükellef kurumların
elde edecekleri gayrimenkul sermaye iratları üzerinden vergi kesintisi
yapılması öngörülmüş olup, 2009/14593 sayılı BKK uyarınca;
§
Finansal
Kiralama Kanunu kapsamındaki faaliyetlerden sağlanacak gayrimenkul sermaye
iratlarından %1,
§
Diğer
gayrimenkul sermaye iratlarından %20 oranında kesinti yapılacaktır.
bd- Menkul Sermaye İratları
Kanunu’nun 30/1. maddesinin (ç) bendinde, dar mükellef kurumların
elde edecekleri kâr payları hariç diğer menkul sermaye iratları üzerinden vergi
kesintisi yapılması öngörülmüştür.
Bu kapsamda
değerlendirilecek iratlar, GVK’nın 75. maddesinin 5,
6, 7, 8, 9, 10, 12, 14, 15. bentlerinde düzenlenen iratlardır.
KVK’nın geçici 1/2 maddesinde GVK’nın geçici
67. maddesi uyarınca vergi kesintisine tabi tutulmuş kazanç ve iratlar
üzerinden, KVK uyarınca ayrıca vergi kesintisi yapılmayacağı hüküm altına
alınmıştır. GVK’nın geçici 67. maddesinde ise aynı Kanunun 75. maddesinin 5, 7, 12 ve
14 numaralı bentlerinde yer alan menkul sermaye iratları (her nevi tahvil ve
Hazine Bonosu faizleri ile Toplu Konut İdaresi, Kamu Ortaklığı İdaresi ve
Özelleştirme İdaresince çıkarılan menkul kıymetlerden sağlanan gelirler,
mevduat faizleri, faizsiz olarak kredi verenlere ödenen kâr payları ile kâr ve
zarar ortaklığı belgesi karşılığı ödenen kâr payları, repo gelirleri) üzerinden
%15 oranında kesinti yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Ancak yetkisine istinaden Bakanlar Kurulu 2009/14593 sayılı BKK ile; tam mükellef gerçek kişi ve kurumlar tarafından hisse
senetlerine (menkul kıymetler yatırım ortaklıkları hisse senetleri hariç)
ilişkin olarak elde edilen kazançlar için stopaj oranı %0, bu kişi ve kurumlar
tarafından elde edilen diğer kazançlar için stopaj oranı da %10 olarak
değiştirilmiştir.
Diğer taraftan, her nevi alacak faizlerinden, 2009/14593 sayılı
BKK uyarınca;
§
Yabancı
devletler, uluslararası kurumlar veya yabancı banka ve kurumlardan alınan her
türlü krediler için ödenecek faizlerden (katılım bankalarının kendi usullerine
göre yurt dışından sağladıkları fonlar ve benzeri kaynaklar için ödedikleri kâr
payları dahil) %0,
§
Banka
ve diğer kurumların bir akım veya varlık portföyüne
dayalı olarak yurtdışında menkul kıymetleştirme yoluyla temin ettikleri
kredilere ilişkin faizlerden %5,
§
Katılım
bankaları tarafından ödenen kar payları hariç, mal tedarikinden kaynaklanan
vade farklarından %5,
§
Diğerlerinden
%10 oranında vergi kesintisi yapılacaktır.
Diğer taraftan
yurtdışına ihraç edilen tahvil ve kira sertifikalarından yapılacak kesintiler 2011/1854
sayılı BKK (yürürlük 29.06.2011) uyarınca, vadelerine göre farklı oranlarda
uygulanacaktır.
be- Gayrimaddi Hakların Satış, Devir ve Temliki
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 30. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca,
ticari veya zirai kazanca dahil olup olmadığına
bakılmaksızın dar mükellef kurumların telif, imtiyaz, ihtira, işletme, ticaret
unvanı, marka ve benzeri gayri maddi haklarının satışı, devir ve temliki
karşılığında nakden veya hesaben ödenen veya tahakkuk
ettirilen bedellerin, ödeyen veya tahakkuk ettirenler tarafından 2009/14593
sayılı BKK uyarınca %20 oranında vergi kesintisine tabi tutulacaktır.
bf- Dar Mükellef Kurumlara veya Kurumlar
Vergisinden Muaf Dar Mükelleflere Dağıtılan Kâr Payları
Tam mükellef kurumlar tarafından, dar mükellef kurumlara veya
kurum statüsünde olup, bu Kanunla veya özel kanunlarla kurumlar vergisinden
muaf tutulmuş bulunan yabancı kurumlara dağıtılan GVK’nın
75. maddesinin ikinci fıkrasının 1, 2 ve 3 numaralı bentlerinde sayılan kâr payları
üzerinden KVK’nın 30. maddesinin üçüncü fıkrası
uyarınca 2009/14593 sayılı BKK ile belirlenen %15 oranında vergi kesintisi
yapılacaktır.
Türkiye’de bir işyeri veya daimi temsilci aracılığıyla faaliyet gösteren
dar mükellef kurumlara dağıtılan kâr payları üzerinden bu kesinti
yapılmayacaktır. Kurumlarca kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmaz.
bg- Yurt Dışı İştirak Kazançları Üzerinden Dar
Mükellef Kurumlara Dağıtılan Kâr Payları
KVK 30/4. maddesi uyarınca, Kanun’un 5/1-c maddesiyle kurumlar
vergisinden istisna edilmiş kazançlardan, anonim veya limited
şirket niteliğindeki dar mükellef kurumlara dağıtılan kâr paylarından vergi
kesintisi yapılacak olup, söz konusu kesinti oranı 30. maddenin üçüncü fıkrası
uyarınca uygulanacak olan oranın (%15) yarısını aşmayacaktır. Bu durumda bu bent uyarınca
yapılacak kesinti oranı %7,5 olacaktır.
bh- Sergi ve Panayır Kazançları
KVK’nın 30/5. maddesinde, Türkiye’de işyeri ve daimi temsilcisi
bulunmayan dar mükelleflerin, yetkili makamların izniyle açılan sergi ve
panayırlarda yaptıkları ticari faaliyetlerden elde ettikleri kazançlar
üzerinden kurum bünyesinde stopaj yapılacak ancak, 2009/14593 sayılı BKK uyarınca
stopaj oranı %0 olarak belirlenmiştir.
bi- GVK Md. 75/4 Uyarınca Yurt Dışına Yapılan Aktarımlar
KVK’nın 30. maddesinin 6. fıkrasında yıllık veya özel beyanname veren dar
mükellef kurumların, indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancından,
hesaplanan kurumlar vergisi düşüldükten sonra kalan kısımdan (GVK Md.75/4) ana
merkeze aktardıkları tutar üzerinden, kurum bünyesinde kurumlar vergisi
kesintisi yapılacağı hükme bağlanmıştır. Kesinti oranı, 2009/14593 sayılı BKK
ile %15 olarak belirlenmiştir.
Dar mükellef kurumların Türkiye’de elde edilen kârı ana
merkezlerine aktarmamaları halinde, anılan stopaj kâr aktarımına bağlı olarak
yapılacağından, vergi kesintisi yapılmayacaktır.
bj- Bakanlar
Kurulunca Belirlenecek Ülkelerde Yerleşik Olan veya Faaliyette Bulunan
Kurumlara Yapılacak Ödemeler
Kanunu’nun 30/7. maddesi uyarınca, kazancın elde edildiği ülke
vergi sisteminin, Türk vergi sisteminin yarattığı vergilendirme kapasitesi ile
aynı düzeyde bir vergilendirme imkanı sağlayıp sağlamadığı ve bilgi değişimi
hususunun göz önünde bulundurulması suretiyle Bakanlar Kurulunca ilan edilen
ülkelerde([75])
yerleşik olan veya faaliyette bulunan kurumlara (tam mükellef kurumların bu
nitelikteki ülkelerde bulunan iş yerleri dahil) nakden
veya hesaben yapılan veya tahakkuk ettirilen her
türlü ödemeler üzerinden, bu ödemelerin verginin konusuna girip girmediğine
veya ödeme yapılan kurumun mükellef olup olmadığına bakılmaksızın %30 oranında
vergi kesintisi yapılacaktır.
Bakanlar Kurulunca belirlenen ülkelerde yerleşik olan veya
faaliyette bulunan kurumlar ile tam mükellef kurumların söz konusu ülkelerde
bulunan işyeri veya daimi temsilcilerine nakden veya hesaben
yapılan veya tahakkuk ettirilen her türlü
ödemeler, bu ödemelerin verginin konusuna girip girmediğine veya ödeme yapılan
kurumun mükellef olup olmadığına bakılmaksızın vergi kesintisi kapsamında
değerlendirilecektir. Dolayısıyla, anılan ülkelerde yerleşik olan veya buralarda
faaliyette bulunan kurumlara ödenen kredi anaparası, tasfiye bakiyesi gibi
değerler de vergi kesintisi kapsamına girmektedir.
Bu ülkelere yapılacak kâr payı ödemeleri, Kanunun 30. maddesinin
üçüncü fıkrasına göre değil, yedinci fıkrasına göre vergi kesintisine konu
edilecektir. Yedinci fıkraya göre vergi kesintisine tabi tutulan ödemeler,
diğer fıkralar uyarınca ayrıca vergi kesintisine konu edilmeyecektir.
Bakanlar Kurulunca belirlenen ülkelerde yerleşik olan veya
faaliyette bulunan kurumlar ile tam mükellef kurumların söz konusu ülkelerde
bulunan işyeri veya daimi temsilcilerine, kapsam dışında olan bir ülke
üzerinden ödeme yapılması halinde de vergi kesintisi uygulanacaktır.
Ödemeye esas teşkil eden bir belgenin Bakanlar Kurulunca
belirlenecek ülkelerde düzenlenmesi, vergi kesintisi için yeterlidir. Vergi
kesintisi kapsamında olup mükellef açısından gider niteliğinde olan ödemeler,
kurum kazancının tespitinde dikkate alınabilecektir.
Bakanlar Kurulunca belirlenecek ülkelerdeki finans
kuruluşlarından([76])
temin edilen borçlanmalara ilişkin ana para, faiz ve kâr payı ödemeleri ile
sigorta ve reasürans ödemeleri üzerinden bu fıkra kapsamında
vergi kesintisi yapılmayacaktır.
c- Anılan Kazançların Verilecek Beyannameye İthali
KVK’nın 24. maddesinde dar mükellef kurumların yıllık beyanname vermesine
ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, 26. maddesinde ise dar mükellef kurumların
özel beyanname verecekleri gelirlere ilişkin hükümler düzenlenmiştir.
KVK’nın 30/9.maddesi uyarınca “ticari veya zirai kazançlar hariç olmak üzere”([77]), bu maddeye göre
vergi kesintisi yoluyla alınan kazanç ve iratlar için Kanunun 24 veya 26.
maddelerine göre beyanname verilmesi veya bu madde kapsamına girmeyen kazanç ve
iratlar için verilecek beyannamelere söz konusu kazanç ve iratların dahil edilmesi ihtiyaridir.
Diğer taraftan, GVK’nın 75. maddesinin
ikinci fıkrasının 5, 7 ve 14 numaralı bentlerinde yer alan menkul sermaye
iratları ile fonların katılma belgelerinden ve yatırım ortaklıklarının hisse
senetlerinden elde edilen kâr paylarının verilecek beyannamelere dahil edilmesi zorunludur. Aynı şekilde dar mükellefiyete
tabi kurumlar, hakediş ödemeleri üzerinden vergi
kesintisi yapılan, birden fazla takvim yılına yaygın inşaat ve onarım
işlerinden elde ettikleri kazançlarını kurumlar vergisi beyannameleri ile beyan
etmeleri gerekmektedir.
II- MAHSUPLAR
Kurumların beyan ettikleri kurumlar vergisi
matrahı üzerinden ilgili vergi dairesi tarafından % 20 oranında kurumlar
vergisi tarh edilir. Tarh edilen bu vergiden; beyannamede gösterilen kazançlardan
gelir ve kurumlar vergisi kanunlarına göre kesilmiş olan vergiler (yatırım
fonlarının katılma belgeleri ile yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden
elde edilen kâr payları üzerinden fon veya ortaklık bünyesinde hesaplanan
vergiler dahil) düşülerek ödenecek kurumlar vergisi
tutarına ulaşılır (KVK md. 32, 33, 34).
Yurt dışında ödenen vergiler([78]), KVK’ya
göre hesaplanan kurumlar vergisinden öncelikle mahsup edilecek, mahsup sonrası
tutarın bulunması halinde yurt içinde kesinti suretiyle ödenen vergiler ve
geçici vergi mahsup edilecektir. Zarar mahsubu veya istisnalar sonucu ilgili
yılda Türkiye’de vergiye tabi kurum kazancının oluşmaması nedeniyle Türkiye’deki
beyannamelere dahil edilen yurt dışı kazançlar
üzerinden mahallinde ödenen vergilerin kısmen veya tamamen mahsubuna imkân
bulunmazsa, söz konusu mahsup hakkı bu dönemi izleyen üçüncü hesap dönemi
sonuna kadar kullanılabilecektir.
Örneğin, Tam mükellef (Z)
A.Ş., 2015 yılında (D) ülkesinde bulunan şubesinden
KVK kapsamında istisna olarak değerlendirilmeyen 140.000 TL değerinde kurum kazancı
elde etmiş ve bu kazanç üzerinden %25 oranında 35.000 TL kurumlar vergisi
ödemiştir. Kurumun yurt içindeki faaliyetlerinden elde ettiği kazanç ise
750.000 TL olup 54.000 TL kesinti suretiyle ödenen vergi, 112.000 TL’de ödenen
geçici vergisi bulunmaktadır (Yurt dışından elde edilen kâr payları ve ödenen vergiler
aynı kurla değerlenmiştir.). (Z) A.Ş.’nin kurumlar
vergisi beyanname özeti aşağıdaki gibi olacaktır.
Kurum kazancı.............................................................. 890.000
TL
Hesaplanan kurumlar
vergisi(%20)................................. 178.000
TL
Mahsuplar (-) ................................................................ 194.000
TL
- Yurt dışında ödenen
verginin mahsup
edilebilecek kısmı (140.000 x %20 =).............................. 28.000
TL
- Kesinti yoluyla yurt
içinde ödenen vergi......................... 54.000
TL
- Geçici vergi................................................................. 112.000
TL
Ödenecek kurumlar vergisi....................................................... 0
TL
İadesi gereken geçici
vergi ........................................... 16.000
TL
Mükellef tarafından yurt dışında ödenen verginin (35.000 – 28.000=)
7.000 TL’lik kısmı, mahsup sınırını aştığı için hiçbir şekilde mahsup (ve iade)
konusu yapılamayacaktır.
A- YURT DIŞINDA ÖDENEN
VERGİLERİN MAHSUBU
Yurt
dışında elde edilen kazançlardan Türkiye’de vergilendirilecek olanlara ilişkin
daha önce mahallinde ödenen vergiler, Türkiye’de bu kazançlar nedeniyle hesaplanacak
kurumlar vergisinden mahsup edilebilecektir. Ancak, Türkiye’deki vergi matrahına
dahil edilen yurt dışı kazanç tutarının bu vergileri
de içerecek şekilde brütleştirilmiş olması
gerekmektedir. Yurt dışında yabancı para cinsinden ödenen vergilerin TL’ye
çevrilmesinde, ilgili bulunduğu kazançların genel sonuç hesaplarına intikalinde
esas alınan kur uygulanacaktır (KVK md. 33).
Mahsup
işlemi söz konusu verginin beyannameye dahil edildiği
geçici vergi dönemi itibariyle başlayacaktır. Bu vergilerin geçici vergiden
mahsubunda da genel şartlar aranacaktır. Bu verginin geçici vergiden mahsup
edilmesi yıllık vergiden mahsup edilmesine engel değildir. Çünkü hesaplanan
kurumlar vergisinden ancak ödenen geçici vergi mahsup edilebilmektedir (KVK md. 33/5).
KVK’nın 7. maddesinin uygulandığı
hallerde, kontrol edilen yabancı kurumun ödemiş olduğu gelir ve kurumlar
vergisi benzeri vergiler, söz konusu kurumun Türkiye’de vergilendirilecek
kazancı üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilebilecektir (KVK md. 33/2).
Yurt dışında elde edilen kazançların Türkiye’de kurumlar
vergisinden istisna edilmiş olması halinde, bu kazançlar üzerinden yurt dışında
ödenen vergilerin yurt içinde hesaplanan vergiden mahsup edilmesi mümkün
değildir.
Genel
olarak yurtdışı kazançların Türkiye’de beyan edildiği dönemde vergiye tabi
kurum kazancının oluşmaması nedeniyle, beyannamelere dahil
edilen yurt dışı kazançlar üzerinden mahallinde ödenen vergilerin kısmen veya
tamamen mahsup edilememesi halinde, bu vergiler izleyen üçüncü hesap dönemi
sonuna kadar mahsup konusu yapılabilecektir (md. 33/4).
1-
Mahsup Edilebilecek Vergilerin Sınırı
Türkiye’de tarh olunacak kurumlar vergisinden mahsup
edilebilecek yurt dışında ödenen kurumlar vergisi ve benzeri vergiler, en fazla
yurt dışında elde edilen ve Türkiye’de beyannameye dahil
edilen kazançlara %20 kurumlar vergisi oranının uygulanması suretiyle bulunacak
tutar kadar olacaktır. (KVK md. 33/4)
Örneğin, (A)
Kurumu, yurt dışında elde ettiği brüt 100.000 TL kazancı 2015 yılı beyanına dahil etmiştir. Bu kazanç üzerinden yabancı ülkede 25.000 TL
kurumlar vergisi benzeri vergi ödenmiştir. Bu durumda, (A) Kurumu Türkiye’de bu
kazanca ilişkin olarak (100.000 x %20=) 20.000 TL vergi kısmını, hesaplanan
kurumlar vergisinden mahsup edebilecektir. Yurt dışında ödenen verginin bu
tutarı aşan kısmı hiçbir şekilde mahsup (ve iade) konusu yapılamayacaktır.
2- Yurt
Dışı İştiraklerden Elde Edilen Kâr Payları Üzerinden Ödenen Vergilerin Mahsubu
Tam mükellef kurumların doğrudan veya dolaylı olarak
sermayesi veya oy hakkının en az %25’ine sahip olduğu yurt dışı iştiraklerinden
elde ettikleri kâr payları üzerinden Türkiye’de ödenecek kurumlar vergisinden,
iştiraklerin bulunduğu ülkelerdeki kâr payı dağıtımına kaynak oluşturan
kazançlar üzerinden ödenen gelir ve kurumlar vergisi benzeri vergilerin kâr
payı tutarına isabet eden kısmı mahsup edilebilecektir. Ancak,
kazanca ilave edilen kâr payı brüt tutarı ile dikkate alınmalıdır. (KVK m.
33/3)
Örneğin, (A) Kurumunun sermayesine %30 oranında iştirak ettiği yurt
dışındaki (C) Kurumundan elde ettiği iştirak kazancına ilişkin bilgiler
şöyledir.
-. İştirak
oranı %30
-. Yabancı
ülkedeki kurumlar vergisi oranı %10
-. Yabancı
ülkede dağıtılan kâr paylarına uygulanan vergi kesintisi oranı %20
-. (C)
Kurumunun toplam kurum kazancı 10.000 TL
- (C) Kurumunun
yabancı ülkede ödediği kurumlar vergisi (%10) 1.000 TL
-. (A)
Kurumunun elde ettiği iştirak kazancı (brüt) 3.000 TL
- Yabancı ülkede
ödenen kurumlar vergisinden (A) Kurumunun elde ettiği iştirak kazancına isabet
eden tutar (3.000 x %10) 300 TL
-. (C)
Kurumunun dağıtılabilir kazancı 9.000 TL
-. (A)
Kurumunun elde ettiği vergi sonrası kâr payı 2.700 TL
- (A) Kurumunun elde
ettiği kâr payından dağıtım aşamasında yurt dışında kesilen vergi (2.700 x %20)
540 TL
-. (A)
Kurumunun elde ettiği net kâr payı tutarı (2.700-540=) 2.160 TL
Bu durumda (A) Kurumu, Türkiye’de kurumlar vergisinden
istisna edilmemiş olan (C) Kurumundan elde ettiği brüt 3.000 TL’yi kurum
kazancına ekleyecek, bu kazanç üzerinden yurt dışında ödenen (540 + 300 =) 840
TL verginin, bu kazanç üzerinden Türkiye’de geçerli kurumlar vergisi oranına
göre hesaplanan (3.000 x %20=) 600 TL’ye kadar olan kısmını mahsup edebilecektir.
3- Yurt Dışında Ödenen Vergilerin Tevsiki
Kurumlar vergisinden indirim konusu yapılacak vergilerin
yabancı ülkelerde ödendiğini gösterir belgelerin, yetkili makamlardan alınarak
mahallindeki Türk elçilik veya konsoloslukları, yoksa mahallinde Türk
menfaatlerini koruyan ülkenin aynı nitelikteki temsilcileri tarafından tasdik
olunan belgelerle tevsik olunması gerekmektedir. Aksi halde indirim hakkı
kullanılamayacaktır.
Beyan döneminde belgelemenin yapılamadığı durumlarda,
yabancı ülkede ödenen veya ödenecek olan vergi, KVK’nın
32. maddesinde düzenlenen (%20) kurumlar vergisi oranı aşılmamak şartıyla
ilgili memlekette cari olduğu bilinen oran üzerinden hesaplanarak, cari dönemde
hesaplanan kurumlar vergisinin bu tutar kadarlık kısmı ertelenebilecektir.
Hesaplanan kurumlar vergisinin bu suretle ertelenen kısmı söz konusu belgelerin
tarh tarihinden itibaren en geç 1 yıl içinde ilgili vergi dairesine ibraz
edilmesiyle terkin edilir. (KVK md. 33/6-7)
Mücbir sebepler olmaksızın belgelerin anılan süre zarfında
ibraz edilmemesi veya bu belgelerin ibrazından sonra ertelenen vergi tutarından daha düşük bir
mahsup hakkı olduğunun anlaşılması halinde, ertelenen vergilerin tevsik
edilemeyen kısmı 6183 sayılı Kanun hükümleri uygulanmak şartıyla
düzeltilecektir. (KVK md. 33/8)
B- YURT İÇİNDE ÖDENEN
VERGİLERİN MAHSUBU
KVK’nın 34/1. maddesi uyarınca,
beyannamede gösterilen kazançlardan, Kanunun 15 ve 30. maddelerine göre
kaynağında kesilmiş olan vergiler beyanname üzerinden hesaplanan kurumlar
vergisinden mahsup edilecektir.
Beyannameye
dahil edilen kazançlardan GVK’nın
geçici 67. maddesi kapsamında kesilen vergiler de hesaplanan kurumlar vergisinden
mahsup edilebilecektir. Ancak, anılan geçici maddenin (2) ve (3) no.lu
fıkraları kapsamında yapılan kesintilerde, kesinti suretiyle ödenen verginin,
işlemden doğan kazancın tabi olduğu vergi kesinti oranıyla çarpımı sonucu
bulunacak tutarı aşan kısmı, yıllık kurumlar vergisinden mahsup
edilemeyecektir.
Sigorta
ve reasürans şirketlerinde, hayat sigorta branşında
teminat sağlayan şirketlerin, hayat matematik karşılıklarının yatırıma
yönlendirilmesinden elde edilen kazanç ve iratlar üzerinden yapılan vergi
kesintileri de aynı şekilde söz konusu sigorta şirketinin beyannamesi üzerinden
hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilecektir.
Diğer
taraftan dar mükellefiyete tabi kurumların vergi kesintisi yoluyla alınan ve
kurumlar vergisi beyannamesine dahil edilmesi ihtiyari
kılınan kazançları için beyanname verilmesi halinde, bu kazançlar üzerinden
hesaplanacak kurumlar vergisinden, daha önce kesinti yoluyla ödenen vergiler
genel hükümler çerçevesinde mahsup edilebilecektir.
VUK’un 11. maddesi kapsamında, 164
seri no.lu GVK Genel Tebliğinde belirlenen esaslarla kurumların, sattıkları
zirai ürün bedelleri üzerinden müteselsil sorumlulukları gereği kestikleri
vergilerin, kazancı elde eden kurumların beyannameleri üzerinden hesaplanan
kurumlar vergisinden mahsup edilmesi mümkündür.
1- Geçici
Vergi
Gelir vergisi Kanunu’nun
mükerrer 120. maddesi uyarınca dönem içinde hesaplanan geçici vergilerden
kurumlar vergisi beyannamesinin verileceği tarihe kadar ödenmiş olanlar,
hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilir. Geçici verginin bu tarihe kadar
ödenmemiş olanları bu tarih itibariyle terkin edilir ve mahsup konusu yapılmaz.
2- Fonlar ve Yatırım Ortaklıkları Bünyesinde Kesilen
Verginin Bu Kurumlardan Kâr Payı Alanlarca Mahsubu
KVK’nın 15/3. maddesine göre, fonların ve yatırım ortaklıklarının, Kanunun 5/1-d
maddesi uyarınca kurumlar vergisinden istisna edilen kazançları üzerinden fon
bünyesinde kesilen vergiler, söz konusu fon ve ortaklıkların katılma belgeleri
ile hisse senetlerinden kâr payı alan kurumlar tarafından, kurumların aldıkları
kâr payının içerdiği vergi kesintisi miktarı ile sınırlı olmak kaydıyla,
hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilebilecektir.
Beyannameye dahil edilecek kâr
payı, ele geçen net kâr payının geçerli kesinti oranı kullanılarak brütleştirilmesi suretiyle hesaplanacaktır. Kâr payının
elde edildiği tarih ile vergi kesintisinin yapıldığı tarih arasında dönem farkı
olmasının önemi bulunmamaktadır. Mahsup edilecek vergi, kâr payının elde
edildiği dönem için geçerli olan vergi oranı ile hesaplanacaktır.
3- Kontrol Edilen Yabancı Kurum Kazancı Üzerinden Kesilen
Vergilerin Mahsubu
Kontrol edilen yabancı kurumlara yapılan ödemeler
üzerinden KVK’nın 30/7. maddesi uyarınca kesilen
vergiler, bu şirketin Türkiye’deki beyannameye dahil
edilen kurum kazancı üzerinden hesaplanacak kurumlar vergisinden mahsup edilebilecektir.
Ancak, mahsup edilecek vergi, kontrol edilen yabancı kurumun bu ödemelerden
kaynaklanan kazancına isabet eden kurumlar vergisi tutarını aşamayacaktır.
4-
Kesilen Vergilerin Geçici Vergiden Mahsubu
Geçici
vergilendirme dönemi içinde elde edilen gelir üzerinden kesinti yoluyla ödenmiş
vergiler varsa bu vergilerin, o dönem için hesaplanan geçici vergi tutarlarından
da mahsubu mümkün bulunmaktadır. Bununla birlikte, ilgili hesap dönemine
ilişkin ödenen geçici vergi ile kesinti yoluyla ödenen vergiler, kurumlar
vergisi beyannamesi üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilecektir.
(KVK md. 34/4)
5-
Mahsup Fazlasına İlişkin Yapılacak İşlem
KVK’nın 34. maddesinde yer alan
esaslar çerçevesinde mahsup edilecek vergilerin beyanname üzerinden hesaplanan
kurumlar vergisinden fazla olması halinde, bu durum vergi dairesince mükellefe
yazı ile bildirilecektir. Fazla olan bu tutar, mükellefin söz konusu yazıyı
tebellüğ tarihinden itibaren bir yıl içinde başvurması şartıyla kendisine iade
edilecek olup; bu süre içinde başvurmayanların bu farktan doğan alacakları düşer.
(KVK md. 34/5)
Maliye
Bakanlığı, iadeyi mahsuben veya nakden yaptırmaya, inceleme raporuna, Yeminli Mali
Müşavir raporuna veya teminata bağlamaya ve iade için aranılacak belgeleri
belirlemeye yetkilidir. Bu yetki; kazanç türlerine, iade şekillerine, geliri
elde edenin veya ödemeyi yapanın hukuki statüsüne göre ayrı ayrı
kullanılabilmektedir. (KVK md. 34/6) Bu konuda 252
Seri no.lu GVK Genel Tebliğinde açıklama yapılmıştır.
Kesinti
yoluyla ödenen vergilerin mahsuben iade işlemi, aranan tüm belgelerin
tamamlanması şartıyla, yıllık kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği tarih
itibarıyla yapılacaktır. İkmalen veya re’sen yapılan tarhiyatlarda mahsup işlemi, mahsup talebine
ilişkin dilekçe ve eklerinin eksiksiz olarak vergi dairesi kayıtlarına girdiği
tarih esas alınarak yapılır. Aranan belgelerin tamamlanması aşamasında yapılan
tahsilatlar yönünden düzeltme yapılmayacaktır. (KVK md.
34/7)
6- Fonların ve Yatırım Ortaklıklarının Gelirleri
Üzerinden Ödenen Vergilerin Mahsubu
KVK’nın 5/1-d maddesinde sayılan fonların ve yatırım
ortaklıklarının kazançları kurumlar vergisinden istisna edilmiştir. Bu fon ve
ortaklıkların, anılan kazançlarının elde edilmesi sırasında, KVK’nın 15 ve GVK’nın geçici 67.
maddesi uyarınca kesilen vergiler, KVK’nın 15/3.
maddesine göre kurum bünyesinde yapılacak vergi kesintisinden mahsup edilebilecektir.
Ancak, söz konusu mahsubun yapılabilmesi için kesilen vergilerin vergi
kesintisi yapanlarca ilgili vergi dairesine ödenmiş olması zorunludur.
Beyanname üzerinden vergi mahsubunun yapılmasından sonra,
mahsup edilemeyen bir vergi tutarı kalması halinde, söz konusu vergi kesintisi
mükellefin başvurusu üzerine genel esaslar çerçevesinde red
ve iade edilecektir.
III- BEYAN
Kurumlar
vergisi, mükellefin veya vergi sorumlusunun beyanı üzerine tarh
olunur. Vergi sorumlusu, verginin ödenmesi bakımından alacaklı
vergi dairesine karşı muhatap olan kişi veya kuruluştur. Kurumlar
vergisinde hesap dönemi vergilendirme dönemidir (KVK md.
14, 16)
Kurumlar
vergisi beyannamesi, ilgili bulunduğu hesap döneminin sonuçlarını
kapsar. Mükelleflerin şubeleri, ajanlıkları, alım ve satım büro ve
mağazaları, imalathaneleri veya kendilerine bağlı sair işyerleri
için, bunların müstakil muhasebeleri ve ayrılmış sermayeleri olsa
dahi, ayrı beyanname verilmez. Kooperatifler, gelirlerinin
sadece vergi kesintisine tabi tutulan taşınmaz kira gelirlerinden ibaret
bulunması halinde, bu kira gelirleri için kurumlar vergisi beyannamesi
vermeyeceklerdir.
Kurumlar
vergisi mükellefleri tarafından dönem kazancı ile ilgili verilecek beyannameler
şunlardır:
§ Safi kazancın
bildirilmesine özgü kurumlar vergisi beyannamesi,
§ Kurumlar
vergisi tevkifatının vergi dairesine bildirilmesine
özgü muhtasar beyanname (KVK md. 30, 31),
§ Dar mükellefiyete
tabi kurumların, KVK’nın 26. maddesinde yazılı
kazanç ve iratlarının vergi dairesine bildirilmesine özgü özel
beyanname,
§ GVK’nın 94/6. maddesi ve KVK’nın 15/5.
maddesi uyarınca yapılacak vergi kesintisine ilişkin muhtasar beyannamedir.
IV- BEYANNAME VERİLME VE VERGİ ÖDENME ZAMANI
A- KURUMLAR
VERGİSİ BEYANNAMESİ
Kurumlar
vergisi beyannamesi, hesap döneminin (normal veya özel hesap dönemi)
kapandığı ayı izleyen dördüncü ayın birinci gününden yirmibeşinci
günü akşamına kadar mükellefin bağlı olduğu vergi dairesine verilir. (KVK md. 14/3)
Dar
mükelleflerin yıllık kurumlar vergisi beyannamesi, Türkiye’de işyeri veya daimi
temsilcisinin bulunduğu yerin, Türkiye’de işyeri veya daimi temsilcisinin
bulunmaması halinde, yabancı kuruma kazanç sağlayanların bağlı olduğu
vergi dairesine verilir.(KVK md. 25/4)
Dar mükellefiyette,
vergi muhatabının Türkiye’yi terk etmesi halinde, beyanname memleketi
terk tarihinden önceki son onbeş gün içinde verilir.
Verginin muhatabı, yabancı kurumun Türkiye’deki müdür veya temsilcileri,
bunlar yoksa kazanç ve iratları yabancı kuruma sağlayanlardır.(KVK
md. 25/5, 28/1)
Kurumlar
vergisi, beyannamenin verileceği ayın sonuna kadar ödenir. (KVK md. 21/1, 29/1-a))
Tasfiye,
devir ve birleşme halinde; tasfiye olan veya birleşen kurum adına tasfiye ve
birleşme kârı üzerinden salınan vergiler beyanname verme süresi içinde ödenir.
Tasfiye beyannamesi Kanunun 14. maddesinde belirlenen sürelerde, tasfiyenin
tamamlanması halinde tasfiyenin kapandığı tarihten itibaren 30 gün içinde verilir.(KVK md. 17/2) Kurumlar vergisi de beyanname verme süresi içinde
ödenir. Tasfiye ve devir olan kurumun (vergisiz devirler hariç) tahakkuk etmiş
ancak henüz ödeme vadesi gelmemiş vergileri de aynı süre içinde ödenir. (KVK md. 21/1-2)
B- ÖZEL BEYANNAME
Dar mükellefiyet esasında
vergilendirilen yabancı kurumlarca elde edilen, GVK’da
yazılı diğer kazanç ve iratlar (telif, imtiyaz, ihtira, işletme, ticaret ünvanı, marka ve benzeri gayri maddi hakların satışı, devir
ve temliki karşılığında alınan bedeller hariç) ile ulaştırma işi kazancı özel
beyanname ile beyan edilir. Söz konusu beyanname, kurumun kendisi
veya Türkiye’de adına hareket eden kişi tarafından, kazançların iktisap
tarihinden itibaren 15 gün içinde, KVK’nın 27.
maddesinde belirtilen ilgili vergi dairelerine verilir. Beyan
edilen kazançların vergisi aynı süre içinde ilgili vergi dairesine ödenir. (KVK
md. 29/1-c)
C- MUHTASAR BEYANNAME
Dar mükellef
kurumlara KVK’nın 30. maddesinde belirtilen
kazanç ve iratları sağlayan gerçek veya tüzel kişiler, bu kurumlara
nakden veya hesaben ödedikleri veya tahakkuk
ettirdikleri kazanç ve iratları ile bu kazançlar üzerinden kesilen kurumlar
vergisini, muhtasar kurumlar vergisi beyannamesi ile söz konusu ödeme
veya tahakkukun yapıldığı ayı takip eden ayın 20. günü([79])
akşamına kadar, kurumlar vergisi açısından bağlı bulundukları vergi
dairesine bildirmek zorundadır. Bu vergiler beyannamenin verildiği ayın 26. günü
akşamına kadar ödenir. (KVK md. 21/4, 29/1-b, 31)
Hükümetin müsaadesiyle
açılan sergi ve panayırlarda dar mükelleflerin yaptıkları ticari faaliyetlerden
elde ettikleri kazançlar (Türkiye’de başkaca bir işyeri veya daimi
temsilcileri bulunmamak şartıyla) üzerinden yapılacak kurumlar
vergisi tevkifatı oranı halen % 0’dır. Bu nedenle
bu kazançlar için beyanname verilmeyebilecektir. (5422 s. KVK, 31 Seri no.lu
Genel Tebliği)
Tam mükellef kurumlarda KVK’nın 15. maddesi uyarınca yapılacak vergi kesintileri,
kesintiyi yapmak zorunda olanlarca, ödeme veya tahakkukun yapıldığı yer
itibariyle bağlı bulundukları vergi dairesine muhtasar beyanname ile beyan
edilir. Muhtasar beyanname, vergilendirme dönemini izleyen ayın 20. günü
akşamına kadar verilir ve 26. günü akşamına kadar ödenir.(KVK md. 15/5, 21/4)
D- “E- BEYANNAME”
VUK’un 5228 sayılı
Kanununla değişik mükerrer 257. maddesinin birinci fıkrasının (4) numaralı
bendinde yer alan düzenleme ile Maliye Bakanlığı, vergi beyannameleri ve
bildirimlerinin internet ve diğer elektronik bilgi iletişim araç ve ortamında
doğrudan mükellefler tarafından gönderilmesine izin verebileceği veya
zorunluluk getirebileceği gibi, bunların yetki verilmiş gerçek ve tüzel kişiler
aracılığıyla gönderilmesine izin vermeye veya zorunluluk getirmeye yetkili
kılınmıştır.
Anılan yetkiye istinaden yayımlanan 340 Sıra no.lu Vergi Usul
Kanunu Genel Tebliği ile;
§
3568
sayılı Kanunu uyarınca çıkarılan tebliğlere göre, aktif büyüklükleri ve net
satış hasılatları belli bir tutarın üzerinde olması nedeniyle beyannamelerini
meslek mensubuna imzalatmak zorunluluğunda bulunmayan mükelleflerin, tam
otomasyona geçmiş vergi dairelerine verilecek beyannamelerini elektronik ortamda
kendileri veya yetki verdikleri meslek mensupları aracılığı ile gönderebilecekleri,
§
Aktif
büyüklükleri veya net satış hasılatları nedeniyle, beyannamelerini
meslek mensuplarına imzalatmak zorunluluğu bulunan mükelleflerin de tam otomasyona
geçmiş vergi dairelerine verilecek beyannamelerini yetki verecekleri meslek
mensupları vasıtasıyla gönderebilecekleri
yönünde düzenleme yapılmıştır.
Konuya
ilişkin olarak 340, 346, 357, 367, 373, 376, 386, 403, 405, 407, Seri Numaralı VUK Genel Tebliğleri ile “e-Beyanname”
başlıklı Sirkülerlerde yapılan açıklamalara bakılmalıdır.
V-
UYGULAMA ÖRNEKLERİ
ÖRNEK - 1 |
İnşaat, İmalat ve Gayrimenkul
Ticareti faaliyetinde bulunan (Z) A.Ş’nin 2015 takvim
yılı faaliyetinden elde ettiği kâr 840.000 TL tutarındadır. Kurumun 2014 takvim
yılı faaliyeti 210.000 TL zararla kapanmış olup söz konusu zararın 100.000 TL’si
yurt dışı inşaat ve onarım kazancı istisnasından kaynaklanmaktadır.
Kurumun önceki dönemlerden devreden
70.000 TL tutarında (endekslenmiş) indirilebilecek yatırım indirimi hakkı
mevcuttur. Yatırım indirimi hakkı GVK’nın mülga 19.
maddesi çerçevesinde doğmuştur.
Kurum cari dönemde ayrıca
60.000 TL emisyon primi geliri, 90.000 TL yurt dışı
inşaat ve onarım işleri kazancı (istisna şartlarını taşıyan) elde etmiştir.
Kurum cari yılda kâr payı dağıtmama kararı almıştır.
Kurumun 2015 yılı kazancına
ilişkin vergileme nasıl olacaktır?
ÇÖZÜM
Kurum tarafından cari dönem
kazancına ilişkin olarak bu verilere göre hesaplanacak kurumlar vergisi ve
vergi kesintisi tutarları aşağıdaki gibidir.
Kurumun 2014 yılından devreden
zararı, yurt dışı inşaat ve onarım kazancı istisnası dışında (210.000 -
100.000=) 110.000 TL’dir.
Kurumun cari yıl kurum kazancı
toplamı 990.000 TL olup şu kazanç unsurlarından oluşmaktadır:
- Faaliyet Kârı 840.000 TL
- Emisyon Primi Geliri 60.000
TL
- Yurt Dışı İnşaat ve Onarım
İşleri Kazancı 90.000 TL
Kurumlar Vergisinin Hesabı |
TL |
TL |
|
Kurum Ticari
Kazancı |
|
990.000 |
|
-Geçmiş Yıl
Zararı |
|
110.000 |
|
İndirime Esas
Tutar |
|
880.000 |
|
İndirim ve
İstisnalar |
|
320.000 |
|
-Emisyon
Primi Geliri |
60.000 |
|
|
-Yurt Dışı
İnşaat ve Onar. İşl. Kazancı İst. |
190.000 |
|
|
-Yatırım
İndirimi |
70.000 |
|
|
Kurumlar
Vergisi Matrahı |
|
560.000 |
|
Hesaplanacak
Kurumlar Vergisi (%20) |
|
112.000 |
|
Sonraki
Döneme Devr. Yatırım İnd.
Hakkı |
|
0 |
|
Stopaj
Gelir Vergisi Tutarının Hesabı
Kurum cari dönem kârını
dağıtmadığı için kâr payı dağıtımına bağlı vergi kesintisi hesaplanmayacaktır.
Yatırım indirimi stopaja tabi değildir.
Toplam
Vergi Yükü
Kurumun cari dönem (Türkiye’de
ödenen) vergi yükü sadece kurumlar vergisinden oluşmakta olup bunun dönem
kazancına oranı (112.000/990.000=) %11,31’dur. Kurumun toplam vergi yükü yurt
dışında ödediği kazanç vergisi tutarı da dikkate alınarak hesaplanacaktır.
ÖRNEK - 2 |
Dayanıklı tüketim malları
ticareti ve gemi işletmeciliği faaliyetinde bulunan (M) A.Ş.’nin 2015 yılı ticari kazancı 1.710.000 TL’dir. İşletmenin
2015 yılında elde ettiği istisna kapsamında, 160.000 TL iştirak kazancı ve 4490
sayılı Kanun uyarınca oluşturulan Türk Uluslararası Gemi Siciline kayıtlı gemi
işletmeciliğinden elde ettiği 1.360.000 TL kazancı bu tutara dahildir.
Kurumun 190.000 TL tutarında mahsup edilecek geçmiş yıl zararı bulunmaktadır.
Kurum cari dönemde, faaliyette
bulunduğu ilçe belediyesine 140.000 TL’lik bağışta bulunmuş ve bu tutarı dönem
içinde gider kaydetmiştir. Kurumun cari dönem diğer KKEGd
tutarı 100.000 TL’dir.
Kurum cari yılda kârının 500.000
TL’lik kısmını ortaklara dağıtma kararı almıştır.
Kurumun 2015 yılı kazancına
ilişkin vergileme nasıl olacaktır?
ÇÖZÜM
Kurum tarafından yapılan
bağışın KVK’nın 10/1-c maddesi uyarınca dönem kurum
kazancının %5’ine kadarlık kısmı indirim konusu yapılabilecektir. Söz konusu %5’lik
sınır bulunurken; Bağış ve yardımlar düşülmemek kaydıyla ticari kazanç tespit
edilecek, Kanunen kabul edilmeyen giderler eklenecek, zarar mahsubu yapılacak,
iştirak kazançları istisnası indirilecek ancak, diğer indirim ve istisnalar
düşülmeyecektir.
Bu durumda kurumun 2015 yılı
bağış sınırı;
[(1.710.000+140.000+100.000)-(160.000+190.000)=]
1.600.000*0,05 =80.000 TL olacaktır.
Kurum tarafından dönem
kazancına ilişkin olarak hesaplanacak vergiler aşağıdaki gibidir.
Kurumlar Vergisinin Hesabı |
TL |
TL |
-Kurum Ticari
Kazancı |
|
1.710.000 |
-KKEGd |
|
240.000 |
Toplam |
|
1.950.000 |
İndirim ve
İstisnalar |
|
1.790.000 |
-İştirak
Kazancı İstisnası |
160.000 |
|
-Gemi
İşletmeciliği Kazancı |
1.360.000 |
|
-Geçmiş Yıl
Zararı |
190.000 |
|
-Bağış ve
Yardımlar |
80.000 |
|
Safi Kurum
Kazancı (Matrah) |
|
160.000 |
Hesaplanacak
Kurumlar Vergisi (%20) |
|
32.000 |
Stopaj
Gelir Vergisi Tutarının Hesabı
Kurum cari yıl kazancının 500.000
TL’lik kısmını Nisan 2016 tarihinde ortaklara dağıtma kararı almıştır. Kurum
dağıtacağı bu kazanç kısmı üzerinden GVK’nın 94/6-b/i
maddesi uyarınca %15 oranında stopaj gelir vergisi hesaplayacaktır.
Stopaj Gelir Vergisinin Hesabı |
TL |
Stopaj Gelir
Vergisi Matrahı |
500.000 |
Gelir Vergisi
Stopajı (%15) |
75.000 |
Kurumun cari dönem toplam vergi
yükü aşağıdaki gibidir.
Toplam Vergi Yükü (Top. Vergi/Top. Kur. Kaz.=) |
TL |
Kurumlar
Vergisi |
32.000 |
Gelir
Vergisi Stopajı |
75.000 |
TOPLAM (% 6,25) |
107.000 |
ÖRNEK - 3 |
Kurumlar vergisi mükellefi (C)
kredi kooperatifinin 2015 dönemi faiz geliri 750.000 TL, diğer gelirleri 80.000
TL’dir. Kooperatifin, elde ettiği diğer kazançlar sabit kıymet satışından
doğmuş olup başka gelir unsuru yoktur. Kooperatifin kullandırdığı kredilerin
%90’ı ortaklar tarafından kullanılmıştır. Kooperatifin indirim konusu yapılacak
60.000 TL tutarında geçmiş yıl zararı mevcuttur.
Kooperatifin 2015 yılı
kazancına ilişkin vergileme nasıl olacaktır?
ÇÖZÜM
Bu verilere gör kooperatifin
kurumlar vergisi beyanı aşağıdaki gibi olacaktır.
Kooperatifin yararlanabileceği risturn istisnası tutarı:
750.000 x 0,90= 675.000 TL’dir.
Kurumun toplam kazancı
750.000+80.000=830.000 TL’dir.
Kurumlar Vergisi |
TL |
TL |
-Kurum Ticari
Kazancı |
|
830.000 |
-KKEGd |
|
0 |
Kazanç ve
İlaveler Toplamı |
|
830.000 |
Mahsup
Edilecek Geçmiş Yıl Zararı |
|
60.000 |
İndirime Esas
Tutar |
|
770.000 |
İndirim ve
İstisnalar |
|
675.000 |
-Risturnlar |
675.000 |
|
Safi Kurum
Kazancı (Matrah) |
|
95.000 |
Kurumlar
Vergisi (%20) |
|
19.000 |
Kooperatifin toplam vergi yükü
cari döneme ilişkin kurumlar vergisinden oluşmakta olup (19.000/830.000=) %2,28
oranındadır.
ÖRNEK - 4 |
Hitit Vergi Dairesi mükellefi
(Y) Otomotiv İthalat A.Ş’nin 2015 takvim yılı ticari
bilanço kârı 11.455.000 TL olup, bunun 1.230.000 TL’lik kısmı ortağı bulunduğu
(B) A.Ş’nin dağıttığı kâr payından, 860.000 TL
tutarındaki kısmı KVK 5/1-e. madde kapsamında yapılan (Z) A.Ş. iştirak hisselerinin
satışından, 310.000 TL’lik kısmı emisyon priminden ve
3.400.000 TL tutarındaki kısmı da (A) serbest bölgesinde yer alan şubelerinin
kârından oluşmaktadır.
Kurumun cari dönemde 480.000 TL
tutarında KKEGd mevcuttur.
Kurum cari dönemde kar
dağıtmama kararı almıştır.
Kurumun 2015 yılı kazancına
ilişkin vergileme nasıl olacaktır?
ÇÖZÜM
Bu veriler ışığında şirketin
kurumlar vergisi beyanı aşağıdaki gibi olacaktır.
Cari yıl kazancından indirilecek
iştirak hissesi satış kazancı istisnası;
860.000 x 0,75 = 645.000 TL’dir.
Kurumlar Vergisinin Hesabı |
TL |
TL |
Kurum Ticari
Kazancı |
|
11.455.000 |
KKEGd |
|
480.000 |
Kazanç ve
İlaveler Toplamı |
|
11.935.000 |
İndirim ve
İstisnalar |
|
5.585.000 |
İştirak
Kazancı |
1.230.000 |
|
İştirak
Hissesi Satış Kazancı |
645.000 |
|
Emisyon Primi |
310.000 |
|
Serbest Bölge
Kazancı |
3.400.000 |
|
Kurum Kazancı
(Matrah) |
|
6.350.000 |
Kurumlar
Vergisi (%20) |
|
1.270.000 |
Kurum cari dönemde kâr payı
dağıtmadığı için, kâr dağıtımına bağlı gelir vergisi stopajı hesaplamayacaktır.
Dolayısıyla cari dönemde ödenecek kurumlar vergisi, kurumun toplam vergi yükünü
oluşturacaktır. Bu durumda kurumun cari dönem vergi yükü oranı
(1.270.000/11.455.000=) %11,08 olacaktır.
ÖRNEK - 5 |
Galata Vergi Dairesi mükellefi
(D) A.Ş.’nin 2015 yılı kazancı 950.000 TL’dir. Kurumun
cari dönem giderleri içinde Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’na yapılan 140.000 TL
tutarında bağış ve 780.000 TL tutarında AR-GE harcaması mevcuttur.
Kurum, KVK Md. 10’da düzenlenen
AR-GE indiriminden yararlanma ve cari dönem kârını dağıtmama kararı almıştır.
Kurumun 2015 yılı kazancına
ilişkin vergileme nasıl olacaktır?
ÇÖZÜM
Bu veriler ışığında Kurumun
kurumlar vergisi beyanı aşağıdaki gibi olacaktır.
AR-GE İndirimi: 780.000 x %100=
780.000 TL
Kurumlar Vergisinin Hesaplanması |
TL |
TL |
Kurum Ticari
Kazancı |
|
950.000 |
KKEGd (Bağışlar) |
|
140.000 |
Kazanç ve
İlaveler Toplamı |
|
1.090.000 |
İndirim ve
İstisnalar |
|
920.000 |
Bağış ve
Yardımlar |
140.000 |
|
AR-GE
İndirimi |
780.000 |
|
Safi Kurum
Kazancı (Matrah) |
|
170.000 |
Kurumlar
Vergisi (%20) |
|
34.000 |
Kurum kâr dağıtımı
yapmadığından toplam vergi yükü, ödenecek kurumlar vergisinden oluşmakta olup (34.000
/ 950.000) yüzde 3,5 oranındadır.
ÖRNEK - 6 |
ODTÜ Teknoloji Geliştirme
Bölgesinde faaliyet gösteren (C) Limited Şirketinin 2015 yılında bu bölgedeki
istisna kapsamındaki faaliyeti dolayısıyla 460.000 TL zarar ortaya çıkmıştır.
Bu kurumun aynı yılda bölge dışındaki faaliyetleri nedeniyle 3.700.000 TL
hasılatı ve bu hasılatın elde edilmesine yönelik 2.580.000 TL gideri
bulunmaktadır. Kurum cari dönemde kâr dağıtımı yapmama kararı almıştır.
Kurumun 2015 yılı kazancına
ilişkin vergileme nasıl olacaktır?
ÇÖZÜM
Kurumun cari dönem kazanç
unsurları ve ödeyeceği kurumlar vergisi aşağıdaki şekilde hesaplanacaktır.
Teknoloji geliştirme bölgesi dışındaki hasılatı............. 3.700.000 TL
Bu kazanca ilişkin yapılan gider toplamı................. (2.580.000) TL
Teknoloji geliştirme bölgesi dışındaki kazancı............ 1.120.000 TL
Teknoloji geliştirme bölgesi hasılatı.......................................... 0 TL
Teknoloji geliştirme bölgesinde oluşan zarar.............. (460.000) TL
2015 yılı ticari kazancı................................................... 660.000
TL
Kurumlar Vergisinin Hesaplanması |
TL |
Kurum Ticari
Kazancı (zarar) |
660.000 |
KKEGd (Tekn. Gel. Bölg.
Zararı) |
460.000 |
Kazanç ve
İlaveler Toplamı |
1.120.000 |
İndirim ve
İstisnalar |
0 |
Safi Kurum
Kazancı (Matrah) |
1.120.000 |
Kurumlar
Vergisi (%20) |
224.000 |
Teknoloji geliştirme bölgesi
kazancı kurumlar vergisinden istisna olduğu için bu bölge faaliyetinden oluşan
zararlar diğer kurum kazancından indirilemeyecektir. Diğer taraftan kurum cari
dönemde kâr payı dağıtmadığından kâr payı dağıtımına bağlı kesinti de yapılmayacaktır.
Kurumun cari dönem ticari
kazancı 660.000 TL, vergi yükü 224.000 TL’dir. Kurumun toplam vergi yükü (224.000
/ 660.000) %33,93 oranındadır.
ÖRNEK - 7 |
Maltepe Vergi Dairesi mükellefi
(M) Turizm Ticaret A.Ş’nin 2015 takvim yılı ticari
bilanço kârı 8.100.000 TL olup, bunun 1.200.000 TL’lik kısmı rüçhan hakkı satış
gelirinden, 4.800.000 TL’lik kısmı yurt dışı şube gelirinden oluşmaktadır.
Yurtdışı şube geliri ilgili ülkede % 17 oranında kazanç vergisine tabi tutulmuş
olup, yılsonu itibariyle Türkiye’ye transfer edilmiştir. Kurumun cari dönemde 150.000
TL tutarında KKEGd mevcuttur.
Kurum cari dönem kazancını
dağıtmama kararı almıştır.
Kurumun 2015 yılı kazancına
ilişkin vergileme nasıl olacaktır?
ÇÖZÜM
Kurumun cari dönemde
yararlanacağı istisnalar aşağıdaki gibidir.
-Rüçhan hakkı satış kazancı istisnası
(1.200.000 x %75=) 900.000 TL
-Yurt dışı şube geliri istisnası....................................... 4.800.000
TL
Bu veriler ışığında Kurumun 2015
yılı kurumlar vergisi beyanı aşağıdaki gibi olacaktır.
Kurumlar Vergisinin Hesaplanması |
TL |
TL |
Kurum Ticari
Kazancı |
|
8.100.000 |
KKEGd |
|
150.000 |
Kazanç ve
İlaveler Toplamı |
|
8.250.000 |
İndirim ve
İstisnalar |
|
5.700.000 |
-Rüçhan
hakkı satış kazancı istisnası |
900.000 |
|
-Yurt
dışı şube geliri istisnası |
4.800.000 |
|
Safi Kurum
Kazancı (Matrah) |
|
2.550.000 |
Hesaplanan
Kurumlar Vergisi (%20) |
|
510.000 |
Kurum cari dönemde kâr payı dağıtmadığı
için, kâr dağıtımına bağlı gelir vergisi stopajı hesaplamayacaktır. Dolayısıyla
cari dönemde ödenecek kurumlar vergisi, kurumun toplam vergi yükünü
oluşturacaktır. Bu durumda cari dönem vergi yükü (Türkiye’de hesaplanan) oranı
(510.000 / 8.100.000=) %6,29 olacaktır. Kurumun toplam vergi yükü yurt dışında
ödediği kazanç vergisi tutarı da dikkate alınmak suretiyle hesaplanacaktır.
Kurumun istisnadan yararlanmaması
halinde, yurt dışı şube gelirleri üzerinden ilgili ülkede ödediği
kurumlar vergisi benzeri vergileri, hesaplanan kurumlar vergisinden KVK’nın 33. maddesi hükümleri çerçevesinde mahsup edebilecektir.
ÖRNEK - 8 |
(C) kurumunun 2015 yılı ticari
kazancı 590.000 TL olup 10.000 TL tutarında da KKEGd
mevcuttur. Kurumun cari dönemde yararlanabileceği 38.000 TL tutarında iştirak
kazancı istisnası, 56.000 TL tutarında iştirak hissesi satış kazancı istisnası
ve 53.000 tutarında yurtdışı şube kazancı istisnası hakkı bulunmaktadır.
Kurum ayrıca 2015 yılı geçici
vergi dönemlerinde toplam 48.000 TL geçici vergi beyan etmiş ve vadesinde
ödemiştir.
Kurum 2015 yılında kar
dağıtmama kararı almıştır.
Kurumun 2015 yılı kazancına
ilişkin vergileme nasıl olacaktır?
ÇÖZÜM
Yukarıda yer alan verilere göre
Kurumun 2015 yılı kurumlar vergisi beyannamesi özeti aşağıdaki gibi olacaktır.
Kurumlar Vergisinin Hesaplanması |
TL |
TL |
Kurum Ticari
Kazancı |
|
590.000 |
KKEG |
|
10.000 |
Kazanç ve
İlaveler Toplamı |
|
600.000 |
İndirim ve
İstisnalar |
|
147.000 |
-İştirak
Kazancı İstisnası |
38.000 |
|
-İştirak
Hissesi Satış Kaz. İstisnası |
56.000 |
|
-Yurtdışı
Şube Kazancı İstisnası |
53.000 |
|
Safi Kurum
Kazancı (Matrah) |
|
453.000 |
Hesaplanan
Kurumlar Vergisi (%20) |
|
90.600 |
Mahsup
Edilecek Geçici Vergi |
|
48.000 |
Ödenecek
Kurumlar Vergisi |
|
42.600 |
Kurum 2015
yılında kâr payı dağıtmama kararı almıştır. Bu nedenle kar dağıtımına bağlı
stopaj gelir vergisi hesaplamayacaktır. Kurumun cari dönem toplam vergi yükü,
hesaplanan kurumlar vergisinden ibaret olup (90.600/590.000=) % 15,35 oranındadır.
ÖRNEK - 9 |
Halkalı
Vergi Dairesi mükellefi (V) İnşaat Turizm Ticaret A.Ş’nin
2015 takvim yılında tamamlanan taahhüt işlerinden elde ettiği hasılat 775.000.000
TL, bu işlerin maliyeti ise 670.000.000 TL’dir. Bu işlere ilişkin kesinti
yoluyla ödenen stopajlar ise 23.250.000 TL’dir. Kurumun inşaat faaliyeti yanı
sıra; yedek parça işinden elde ettiği dönem kazancı 1.300.000 TL, turizm
acenteliği işine ilişkin dönem zararı ise 2.200.000 TL’dir.
Kurumun; cari döneme ilişkin 300.000
TL tutarında KKEGd mevcut olup turizm ve yedek parça
ticareti faaliyeti nedeniyle dönem içinde ödemiş olduğu geçici vergi tutarı ise
15.000 TL’dir
Kurum, Nisan 2015 döneminde
ortaklarına 2008 yılı kazancından 5.000.000 TL tutarında kâr payı dağıtma
kararı almıştır.
Kurumun 2015 yılı kazancına
ilişkin vergileme nasıl olacaktır?
ÇÖZÜM
Kurumun cari dönemde tamamlanan
taahhüt işlerinden elde ettiği kazanç;
(775.000.000 - 670.000.000 =) 105.000.000
TL’dir
Kurumun cari dönemde elde
ettiği kazançlar toplamı ise;
[(105.000.000 + 1.300.000) -
2.200.000=] 104.100.000 TL’dir
Bu veriler çerçevesinde Kurumun
2015 takvim yılı kurumlar vergisi beyanı aşağıdaki gibi olacaktır.
Kurumlar Vergisinin Hesaplanması |
TL |
TL |
Kurum Ticari
Kazancı |
|
104.100.000 |
KKEGd |
|
300.000 |
Kazanç ve
İlaveler Toplamı |
|
104.400.000 |
İndirim ve
İstisnalar |
|
0 |
Safi Kurum
Kazancı (Matrah) |
|
104.400.000 |
Hesaplanan
Kurumlar Vergisi (%20) |
|
20.880.000 |
Mahsup
Edilecek Vergiler |
|
23.265.000 |
- GV Stopajı |
23.250.000 |
|
- Geçici Vergi |
15.000 |
|
Ödenmesi
Gereken Kurumlar Vergisi |
|
0 |
İade Edilecek
Vergiler |
|
2.385.000 |
Kurum Nisan 2015 tarihinde
ortaklara, 2008 yılı kazancından karşılanmak üzere 5.000.000 TL tutarında kâr
payı dağıtma kararı almıştır. Kurum, dağıtacağı bu kazanç kısmı üzerinden GVK’nın geçici 62 ve 94/6-b/i maddeleri uyarınca %15
oranında stopaj gelir vergisi hesaplayacaktır.
Stopaj Gelir Vergisinin Hesabı |
TL |
Stopaj Gelir
Vergisi Matrahı |
5.000.000 |
Gelir Vergisi
Stopajı (%15) |
750.000 |
Kurum tarafından, vergi iade
alacağının, kâr dağıtımına bağlı olarak hesaplanan gelir vergisi stopajı
tutarından mahsubu talep edilebilecektir. Mahsubun yapılması sonucunda ödemesi
gereken herhangi bir stopaj gelir vergisi kalmayacaktır.
Kurumun cari dönem toplam vergi
yükü [(20.880.000 + 750.000=) 21.630.000 / 104.100.000=] % 20,77 olacaktır.
Kurum vergi yükü oranının kurumlar vergisi oranının üzerine çıkmasının nedeni KKEGd ve dağıtılan kâr üzerinden yapılan stopajdır.
ÖRNEK – 10 |
Hesap dönemi takvim yılı olan
Mimar Sinan Vergi Dairesi mükellefi (KY) A.Ş.’nin 2015
yılı dönem sonu öz sermayesi 500.000 TL olup, şirket 2015 yılında 940.000 TL
kazanç elde etmiştir. Bu kazancın 300.000 TL’lik kısmı istisna kapsamında
serbest bölge kazancıdır. Şirketin ayrıca, 60.000 TL kanunen kabul edilmeyen
gideri ve 2014 yılından devreden 153.000 TL geçmiş yıl zararı bulunmaktadır.
Kurum cari yıla ilişkin olarak dönem içinde 53.500 TL tutarında geçici vergi ödemiştir.
Kurum cari dönem kazancından
girişim sermayesi fonu ayırma ve dönem kârını dağıtmama kararı almıştır.
Kurumun cari dönem kazancına
ilişkin vergileme nasıl olacaktır?
ÇÖZÜM
Şirket 2015 yılında, beyan
edilen [(940.000 + 60.000) - (300.000 + 153.000)=] 547.000 TL gelirinin %10’u
olan 54.700 TL tutarında girişim sermayesi fonu ayırabilecektir.
Bu fonun, ayrıldığı dönemde
bilanço pasifinde özel bir fon hesabına alınması gerekmektedir. Diğer taraftan,
ayrılan girişim sermayesi fonu toplamı şirketin dönem sonu öz sermayesinin
%20’si olan (500.000 x 0,20=) 100.000 TL’yi aşamayacaktır.
İşletme fon hesabına gerekli
kaydı yapmak suretiyle, şartları sağladığından, ayırdığı girişim sermayesi
fonunu, 2015 yılı kurumlar vergisi beyannamesinde indirim konusu
yapabilecektir.
Yukarıda yer alan verilere göre
kurumun 2015 yılı kurumlar vergisi beyannamesi özeti aşağıdaki gibi olacaktır.
Kurumlar Vergisinin Hesaplanması |
TL |
TL |
Kurum Ticari
Kazancı |
|
940.000 |
KKEG |
|
60.000 |
Kazanç ve
İlaveler Toplamı |
|
1.000.000 |
İndirim ve
İstisnalar |
|
507.700 |
-Geçmiş
yıl zararı |
153.000 |
|
-Serbest bölge
kazancı |
300.000 |
|
-Girişim
sermayesi fonu |
54.700 |
|
Safi Kurum
Kazancı (Matrah) |
|
492.300 |
Hesaplanan
Kurumlar Verg. (%20) |
|
98.460 |
Mahsup
Edilecek Geçici Vergi |
|
53.500 |
Ödenecek
Kurumlar Vergisi |
|
44.960 |
Kurumun, ayırmış olduğu 54.700
TL fonla 2016 yılı sonuna kadar girişim sermayesi yatırım ortaklıklarına veya
fonlarına yatırım yapmaması halinde, indirim konusu yaptığı 54.700 TL fon nedeniyle
eksik tahakkuk ettirilen kurumlar vergisi, gecikme faizi ile birlikte tahsil
edilecektir.
Kurum 2015 yılında kâr payı
dağıtmama kararı almıştır. Bu nedenle kar dağıtımına bağlı stopaj gelir vergisi
hesaplamayacaktır. Kurumun cari dönem toplam vergi yükü, hesaplanan kurumlar
vergisinden ibaret olup (98.460 / 940.000=) % 10,47 oranındadır.
([1]) KVK ile verilen yetkiye istinaden bazı ülke
mukimi kişiler tarafından yapılan ulaştırma faaliyetlerinden elde edilen
kazançlar için vergi oranı 0’a indirilmiştir. (Suudi Arabistan, İsviçre,
Kanada, Maldivler, Umman, Katar, Bahreyn ve BAE için “hava taşımacılığı”; ABD
ve İsrail için “hava ve deniz taşımacılığı” bu kapsamdadır)
([2])
6322 sayılı Kanunun 35. maddesiyle
getirilen bu hüküm 15.06.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir ve bu tarihten
sonra elde edilen kazançlara uygulanacaktır.
([3])
İştirak oranından kasıt kâr payı
oranı olmalıdır. Ancak uygulamada kâr payı oranı bilerek düşük tutulmak
suretiyle Türkiye’de vergilendirme önlenmek istenebilir. Bunu engellemek için
Gelir İdaresi; sermaye, kâr payı
veya oy hakkı
oranlarından en yüksek olanı esas aldırabilecektir.
([4])
Ciro primi ve iskonto
işlemlerinde KDV uygulamasına ilişkin ikincil mevzuat 19.01.2012 tarih ve 116
Seri No.lu KDVK GT (6 no.lu başlık) ile yeniden düzenlenmiştir.
([6]) Danıştay 4. D.’nin,
17.03.1999 tarih ve E. 1998/594 K. 1999/1152 sayılı Kararıyla, 194 Seri no.lu
GVK Genel Tebliği’nin ihraç kaydıyla mal tesliminde bulunan işletmelere götürü
gider uygulamasından yararlanma imkanını tanıyan 1-4-b
bölümü iptal edilmiştir.
([8]) 2015 yılına ilişkin tutar 287, 2016 yılına
ilişkin tutar 287 seri no.lu GVK Genel Tebliği ile belirlenmiştir.
([9]) Kıdem tazminatı için karşılık ayrılmışsa,
karşılık gideri KKEG olarak değerlendirilecektir. Bu durumda kıdem tazminatının
fiilen ödendiği dönemde daha önce karşılık ayrılmış olan kısım için muhasebe
tekniğiyle gider yazılma olanağı ortadan kalkmıştır. Ödendiği yılda bu nedenle giderleştirilemeyen kıdem tazminatları beyanname üzerinde
ticari kazançtan mahsup edilmelidir.
([10])
Örneğin Bkz. Maliye Bakanlığı'nın
25.08.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.35.16.01-176300-420
sayılı Özelgesi.
([12]) 01.01.2004 tarihinden önce alınan amortismana
tabi iktisadi kıymetler için, VUK’un 5024 sayılı
Kanunla değişmeden önceki 315. maddesi hükmü uyarınca başlanılan şekilde amortisman ayrılmaya devam olunur.
([14]) Tutar 2016 yılında alınan kıymetler için 900
TL olarak uygulanacaktır. (460 Seri No.lu VUK GT)
([16]) Şartların oluşmaması nedeniyle 2015 yılı
sonu da enflasyon düzeltmesi yapılmayacaktır. Enflasyon
düzeltmesine ilişkin ayrıntılı açıklama için Bkz. M. Emin AKYOL - Muzaffer
KÜÇÜK, Tek Düzen Hesap Planı Uygulaması
ve Mali Tablolar, Üçüncü Kısım, Yedinci Bölüm, Yaklaşım Yayınları
([17]) Karşılığında kalitesiz de olsa, satılabilir
bir ürün elde edilen tecrübe imalatları bu kapsamda değerlendirilmez.
([18]) Kabul edilmeme gerekçesi uygulamada; bu
uygulamanın mükellefe tercih hakkı tanıyacağı ancak, kanuni düzenlemede
mükellefe böyle bir tercih hakkı bırakılmaması olarak ifade edilmektedir.
([19]) Reeskont tutarı şu formülle hesaplanır: F=
A-[Ax360/360+(MxT)]
F: Reeskont tutarı,
A: Nominal değer,
M: Faiz oranı,
T: Vade (vadeye kalan gün sayısı)
([20])
Reeskont uygulamasına ilişkin
ayrıntılı açıklama için, Yaklaşım Dergisi Ocak 2015 sayısı Eki Kitapçığa
bakınız
([21])
Reeskont senet üzerinde yer alan faiz
oranı ile, senet üzerinde faiz oranı belirtilmemişse
TC Merkez Bankasınca belirlenen iskonto oranı
kullanılarak hesaplanacaktır. Merkez Bankası son olarak 14/12/2014
tarihinde, (%11,75 olan) iskonto oranını %10,50
olarak yeniden belirlemiştir.
([22]) VUK’nun 192.
maddesine göre, öz sermaye, bilançonun aktif toplamı ile borçlar arasındaki
fark olup, bu fark müteşebbisin işletmeye koymuş olduğu varlığı ifade eder. Buna göre, öz sermaye ya gerçek aktiften borçların
indirilmesi suretiyle ya da öz sermaye unsurlarının toplanması suretiyle hesaplanmaktadır.
([23]) Yurt dışı zararların mahsubu için, yurt
dışındaki faaliyetin Türkiye’deki kurumun şubesi şeklinde yürütülmesi gerekir.
Yurt dışı faaliyet yabacı ülkede ayrı şirket kurularak veya bir şirketin
hissedarı olarak yürütülüyorsa bu şirketin zararının Türkiye'de mahsubu söz konusu
olmayacaktır.
([24]) KVK’nın 10.
maddesinde bu konuda yapılan düzenleme 6518 sayılı Kanunla getirilmiş olup, 14/2/2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla bu
kapsamda anılan tarihten sonra yapılan ücret ödemeleri indirim konusu yapılabilecektir.
([25])
10. maddenin “ı” bendinde 8837 s.
Kanunla yapılan bu düzenleme 1/7/2015 tarihinde
yürürlüğe girmiştir.
([26]) 5746 sayılı Kanun uygulamasına ilişkin
ayrıntılı açıklama için Bkz. Muzaffer KÜÇÜK, “Mevcut AR-GE Müessesesi 5746
sayılı Kanunla Geliştirildi”, Vergi
Dünyası, Temmuz 2008, s.64
([28]) Gençlik merkezleri ile gençlik ve izcilik
kamplarına yapılan bağışlara ilişkin istisna madde metnine 6525 sayılı kanunla
eklenmiş olup 27/2 /2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla bu kapsamda
anılan tarihten sonra yapılan bağışlar indirim konusu yapılabilecektir.
([29])
6552 sayılı kanunun 92. Maddesiyle
yapılan bu değişiklik 11/9/2014 tarihinde yürürlüğe
girmiştir.
([30])
6637 sayılı Kanun 7.4.2015 tarih ve 29319 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış
olup, anılan bent hükmü 1.7.2015 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
([31]) Kurumlar
Vergisi Genel Tebliği (Seri No:1)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri
No: 9) 04.03.2016 tarih ve 29643 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
([32]) 2015/7910 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı, 30.06.2015 tarih ve 29402 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanmıştır.
([33]) Kanun metninde yer alan “nakdi” ibaresi 5904
sayılı Kanunla metinden çıkartılmıştır. Bu nedenle 5904 sayılı Kanunun yayım
tarihi olan 03.07.2009 tarihinden sonra Üniversiteler ve yüksek teknoloji
enstitülerine yapılan aynî veya nakdî bağış ve yardımların tamamı kurumlar
vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılabilecektir.
([34]) KKEGd’lerin nazım
hesaplarda ayrıca izlenmesi de mümkündür. Ancak bu yöntemin uygulaması daha
fazla muhasebe kaydı gerektirdiğinden fonksiyonel değildir.
([35]) Ayrıntılı açıklama için Bkz. M. Emin AKYOL - Muzaffer KÜÇÜK, Tek Düzen Hesap Planı Uygulaması ve Mali
Tablolar, 431 no.lu hesaba ilişkin açıklamalar, Yaklaşım Yayınları
([36]) Ayrıntılı
açıklama ve örnekler için Bkz. M. Emin AKYOL - Muzaffer KÜÇÜK, age, 331 no.lu hesaba ilişkin açıklamalar, Yaklaşım Yayınları
([37]) Bakanlar Kurulu’nun bu yetkisini kullanarak
aldığı konuya ilişkin 2007/12888 sayılı kararı 06.12.2007 tarih ve 26722 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlamıştır.
([39]) Bu hüküm KVK’nın
13.maddesine 5766 sayılı Kanunla eklenmiş olup 06.06.2008 tarihinde yürürlüğe
girmiştir.
([40])
Esas faaliyet terimi yatırım indirimi
uygulamasında da kullanılmış olup, bunun neyi ifade ettiği konusunda tereddüt
vardır. Gelir İdaresinin yatırım indirimine ilişkin olarak yayımladığı
sirkülerlerde esas faaliyet, işletmenin icra ettiği ve hasılat elde ettiği ana
faaliyeti olarak belirtilmiştir. Gelir İdaresi yatırım indirimi uygulamasında, ‘İlgili olmayı’ da esas faaliyetin bir
unsuru şeklinde ‘işletilmek’ olarak
değerlendirmiştir.
([41])
Ticari kazançtan mali kazanca
ulaşırken söz konusu reeskont faiz giderleri ticari
kazanca eklenecek, reeskont faiz geliri ticari kazançtan indirilecektir.
([42]) Sayım ve tesellüm farkları genellikle şu
sebeplerden ortaya çıkar; Doğal afetler, teknolojik ve kimyasal etkiler,
fireler, hırsızlık olayları, fiili yok olmalar, işletmeden çekiş, envanter hataları, stok kartı hataları, kodlama hataları,
kayıt ve muhasebe hataları, açıktan satış, stok giriş çıkış miktar hataları…
([43])
Mevduat faizi elde edilmesi halinde
dağıtım anahtarının tespitinde sadece faiz kısmı dikkate alınmalıdır.
([44]) Taahhüt işi kazançlarının geçici vergi
dışında tutulduğundan hareketle, dönem içinde tamamlanan bu işlere ilişkin
zararın diğer kazançlara ilişkin geçici vergi matrahından mahsup
edilemeyeceğini savunan maliyeciler mevcuttur. Bu görüş uyarınca yapılacak işlem
ek tarhiyat riski taşımamaktadır.
([45])
Benzeri bir düzenleme 5422 sayılı eski
KVK’da da yer almaktaydı. Ancak bu hükmün
uygulanmasında Gelir İdaresi çok katı davranmamış, diğer kanunlarla yapılan
düzenlemeler de istisna uygulamasında dikkate alınmıştır.
([46]) 5520 sayılı Kanunun 5. maddesinin 1.
fıkrasının (d) bendinde Türkiye'de kurulu;
a) Menkul
kıymetler yatırım fonları veya ortaklıklarının portföy
işletmeciliğinden doğan kazançları,
b) Portföyü Türkiye'de kurulu
borsalarda işlem gören altın ve kıymetli madenlere dayalı yatırım fonları veya
ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan
kazançları,
c) Girişim sermayesi yatırım fonları
veya ortaklıklarının kazançları,
d) Gayrimenkul yatırım fonları veya
ortaklıklarının kazançları,
e) Emeklilik yatırım fonlarının
kazançları,
f) Konut finansmanı fonları ile varlık
finansmanı fonlarının kazançları, kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.
Girişim
sermayesi yatırım fonları veya ortaklıklarının kazançları hariç, fonların
katılma belgeleri ile yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde edilen
kâr payları iştirak kazançları istisnası kapsamında olmayacak söz konusu kâr
payları elde eden kurum bünyesinde kurumlar vergisine tabi tutulacaktır.
([47]) KVK’nın 15.
maddesinin 3. fıkrasında, kurumlar vergisi mükellefleri için GKV’nın geçici 67/8. maddesine paralel bir tevkifat düzenlemesi yapılmıştır.
[48]
Bu değişikliğin yürürlük tarihi 25/02/2011’dir.
[49]
Bu değişikliğin yürürlük tarihi 02/08/2013’dür.
([52])
Parantez içi hüküm madde metnine 6111
sayılı Kanunla eklenmiş olup 6495 sayılı Kanunla değiştirilmiştir. Değişiklik 2/8/2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
([53]) Nitekim 1 Seri no.lu KVK Genel Tebliği’nde
konuya ilişkin olarak holding şirketlerce 24-Mali Duran Varlıklar hesap
grubunda izlenen menkul kıymetlerin satışında bu istisnadan yararlanacağı
yönünde açıklama yapılmıştır. Ancak muhasebeleştirme anlamında yapılacak bir
kayıt hatasının istisnadan yararlanamama sonucunu doğuracağı kanaatinde değiliz.
([54]) Bu konuda Maliye Bakanlığınca yayımlanan 1
Seri no.lu KVK Genel Tebliği’nde konuya ilişkin olarak “...Grup şirketlerinin
her birinin ayrı tüzel kişilikleri bulunduğundan, her bir şirketin söz konusu
istisnadan yararlanabilmesi mümkündür. Ancak, satış işleminin istisnanın amacına aykırı olarak işletmeye nakit girişi
olmaksızın gerçekleştirilmesi halinde istisna uygulanmayacaktır. Ayrıca,
bağlı ortaklığın yapacağı sermaye artırımı sonucu doğacak sermaye taahhüdüne
karşılık olmak üzere taşınmazların veya iştirak hisselerinin ayni sermaye
olarak bağlı ortaklığa devredilmesi halinde, bağlı değer başka bir bağlı değere
(iştirak hissesine) dönüşmüş olacağından söz konusu istisnadan yararlanılamayacaktır.”
açıklaması yer almaktadır.
([56])
Ayrıntılı açıklama için Bkz: AKYOL M. Emin, KÜÇÜK Muzaffer, Vergi ve Muhasebe Uygulamaları,
25 nolu Hesap Açıklamaları, Yaklaşım Yayınları
([57])
Bkz;
Muzaffer KÜÇÜK, “Varlık veya Finansal Kiralama Şirketlerinde Taşınmaz ve
İştirak Hisseleri Satış Kazancı İstisnası Uygulaması”, Vergi Dünyası, Aralık
2013
([61]) Gelir idaresinin bu anlayışı, konuya ilişkin
Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinde belirtilen hukuk ilkeleri açısından tartışmaya
açıktır.
([63])
İstisna uygulaması faaliyet ruhsatında
belirtilen sürenin son günü itibariyle uygulanarak sona erecektir.
([65])
Bu konuda aksi yönde görüşler de
bulunmaktadır. Söz konusu görüşü savunan maliyeciler, istisna kazançların
mevzuatta tamamen vergileme dışı tutulduğu bu nedenle, bu işlerden elde edilen
kazanç istisna olduğu gibi zarar edilmesi halinde de bu zararın diğer
faaliyetlere ilişkin kazançlardan indirilemeyeceğine inanırlar. Bu anlayışı
benimseyenler, istisnadan yararlanılmasının zorunlu olduğuna, mükellefin
istisnadan yararlanmama iradesinin olamayacağına inanırlar.
([66]) İdare bu konuda bir taslak “Sirküler”
hazırlayarak resmi internet sitesine koymuş ve tartışmaya açmış ancak, bunu
henüz yayımlamamıştır.
([68])
Yeniden değerleme konusu, uygulamanın
ilk yıllarında farklı yorumlanmış olmakla birlikte İdare, bundan kastın işletme
bilançolarında yer alan sabit kıymet değerlerinin, enflasyon düzeltmesine tabi
tutulmuş tutarlar esas alınarak uygulanmasını sağlamak olduğu yönünde Özelgeler vermiştir. Biz bu kanaate katılmıyoruz.
[69] 2015/7496 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
08.04.2015 tarih ve 29320 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanmıştır. Kararda yer alan hususlar Kararın yayım tarihi olan 08.04.2015’de
yürürlüğe girmiştir.
[70]
Bkz;
Düzce Valiliği Defterdarlık Gelir Müdürlüğünün,
10.04.2014 tarih ve 13334133-KVK-02-11 sayılı Özelgesi
([72])
İdare, Özelge
bazında verdiği görüşlerde her yıl bilançosuna göre yeniden hesaplama yapılması
gerektiği yönde görüş açıklanmıştır.
([73])
Bu konuda İdarece henüz bir belirleme
yapılmamıştır. Ancak, GİB, İstanbul
Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 09.09.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-KVK
32/A-1561 sayılı Özelgesi bu yöndedir.
[74] Yatırım dönemine ilişkin ayrıca vergi indirimi
hesaplanmayacaktır.
([76])
Söz edilen finans kuruluşu, münhasıran finansman hizmeti veren, mukimi
bulunduğu ülkenin mevzuatına
göre finansal kaynak sağlamaya yetkili olan kuruluşları ifade eder. Sadece ilişkili şirketlere finansman temin eden kuruluşlar bu
kapsamda değerlendirilmeyecektir.
([77]) Bu
ibare kanun maddesine 5766 sayılı Kanunla eklenmiş olup 6/6/2008
tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu ibare gereği dar mükellef kurumlar tarafından
elde edilen (hakediş
bedelleri üzerinden stopaj yapılmış) yıllara sari
taahhüt işleri kazancının beyanname ile beyan edilmesi zorunlu hale gelmiştir.