2012
YILI KURUM
KAZANÇLARININ
VERGİLENDİRİLMESİ
VE
BEYANNAME
DÜZENLEME
KLAVUZU
ANKARA - 2013
YAKLAŞIM YAYINCILIK SAN. VE
TİC. AŞ.
Yıldızevler
Mah. 736. Sok. No:7
Çankaya Konakları A Blok
06680 Çankaya-Ankara
Tel:
(0312) 439 43 43 (pbx) Fax: (0312) 439 43 40
ÖNSÖZ
Bilindiği
üzere ülkemiz son yıllarda önemli bir ekonomik gelişim ve değişim süreci
geçirmektedir. Bu değişim uluslararası rekabet alanında Türkiye’nin elini güçlendirecek
nitelikte işletme büyüklüklerini ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Diğer
taraftan ülkemiz, fert başı milli gelir açısından gelişmiş ülkeler düzeyine
oldukça yaklaşmıştır.
Bahse
konu ekonomik değişim sürecinin en önemli aktörleri kuşkusuz kurumlardır.
Kurumsallaşmanın ve ölçek ekonomisine geçişin özendirilmesi, bu alandaki
devinimi ivmelendirecektir.
Kurum
kazançlarının tespiti ve vergilendirilmesi konusu işlenen bu eserde; “kurum mali kazancının tespiti” ve “istisnalar” daha kapsamlı olmak üzere mükellefiyet
ve beyan dahil, kurum kazançlarının vergilendirilmesine ilişkin konular özlü bir şekilde açıklanmıştır.
Eserde özellik taşıyan durumlar ayrıca belirtilmiş, gerek görülen
hallerde konu örneklerle açıklanmış ancak, çalışmanın niteliği gereği fazla
ayrıntıya girilmemiştir. Ayrıca çalışmanın sonunda kurumlar vergisi beyanına
ilişkin genel uygulama örneklerine de yer verilmiştir.
Çalışmanın
hazırlanmasında, 2012 yılı kurum kazançlarının tespit ve vergilendirilmesinde
uygulanacak kanun hükümleri ve diğer düzenlemeler esas alınmış, 2013 yılı kurum
kazançlarına uygulanmak üzere değişen hükümlere temas edilmekle yetinilmiştir.
Kurum
kazancının tespitine ilişkin olarak “Dönem
Sonu İşlemleri ve Değerleme” konusunda Yaklaşım Dergisi’nin Ocak 2013
sayısı ekinde yayınlanan kitapçıktan yararlanılmasını önermekteyiz.
Kurum
kazancının beyanı ve beyannamenin düzenlenmesine ilişkin olarak bu çalışmanın
hazırlandığı tarihten sonra Maliye Bakanlığı tarafından yapılan düzenlemelerin
de ayrıca izlenmesi gereklidir.
Eserin
okuyucuya faydalı olması temennisiyle...
Muzaffer KÜÇÜK
Mart 2013
BİRİNCİ BÖLÜM
KURUMLAR VERGİSİNİN KONUSU VE MÜKELLEFİYET
I-
KURUMLAR VERGİSİNİN KONUSU
Kurumlar vergisi, kurumlar
vergisine tabi tam mükellef kurumların kazançları ile merkezi yabancı ülkede
bulunan ancak Türkiye’de şube ve acente açan dar mükellef kurumların bu şube
ve acenteler vasıtasıyla elde ettiği kazanç ve iratlar üzerinden alınır. Diğer
taraftan döner sermayeler elde ettikleri kazançlar yönünden kurumlar vergisine
tabidir.
Kurumların
gelirleri GVK’nın 2. maddesinde düzenlenen gelir unsurlarından oluşmakla birlikte,
kurumlar vergisi yönünden bu ayrıma bakılmaksızın kazanç, “kurum kazancı” olarak
nitelendirilir (Md. 6) ve KVK hükümlerine göre tespit edilir.
II-
KURUMLAR VERGİSİ MÜKELLEFLERİ
Kurum ifadesi genel olarak
tüzel kişiliğe sahip ve sermaye tabanına dayanan ekonomik birimleri ifade eder.
Bunların kuruluşları, yönetimleri ve tasfiyeleri TTK’da ayrıntılı olarak
düzenlenmiştir. Vergi kanunları açısından kurumlar vergisi mükellefi olan
kurumlar KVK’nın 2. maddesinde sayılmış ve tanımlanmıştır. Tüzel kişiliğe
sahip oldukları halde kollektif ve adi komandit şirketler bu verginin
konusu dışında bırakılmıştır.
Kurumlar vergisine tabi
kurumlar şunlardır.
- Sermaye Şirketleri (Anonim Şirketler, Eshamlı Komandit
Şirketler, Limited Şirketler, SPK’ya tabi olarak kurulan Fonlar)
- Kooperatifler
- İktisadi Kamu Kuruluşları
- Dernek, Sendika, Vakıf ve Cemaatlere Ait İktisadi İşletmeler
- İş Ortaklıkları
- Diğer Kurumlar (Mahiyet itibariyle yukarıdakilere benzeyen
yabancı Kurumlar, Özel Finans Kurumları)
III-
MUAFLIKLAR
Muaflık,
doğrudan doğruya mükellefin vergilendirmemesini veya bir gelir unsurunun
tümüyle vergi dışı bırakılmasını öngörür. Dolayısıyla muaflık, bir kazanç
unsurunun vergiye tabi olmamasını gerektirdiğinden mükellefiyetin ortaya
çıkmasını engeller. Vergiden muaf tutulan kurumlar, muafiyetlerinin
devamı süresince kurumlar vergisi mükellefiyeti tesis ettirmeyecek
ve kurumlar vergisi beyannamesi vermeyecektir.
Kurumlar vergisi muafiyeti, bu
kurumların stopaja tabi ödemeleri nedeniyle stopaj sorumlusu
olmalarını etkilemeyeceği gibi KDV’den istisna edilmeyen işlemleri dolayısıy
Kurumlar vergisi uygulamasında
dikkate alınacak muafiyetler KVK’nın 4. maddesinde sayılmıştır.
IV-
KURUMLAR VERGİSİNDE MÜKELLEFİYET ŞEKİLLERİ
Kurum
kazancı KVK hükümleri açısından tam mükellefiyet ve dar mükellefiyet esasında
ayrı tespit edilir. Bu çalışmanın ana konusu olan vergiye tabi kazancın tespiti
ve istisnalar, izleyen bölümlerde ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
A- TAM MÜKELLEFİYET
KVK’da kurumlar
vergisi mükellefi olarak sayılan kurumlardan kanuni veya iş merkezleri
Türkiye’de bulunanlar tam mükellef olup; gerek Türkiye’de, gerekse yabancı
ülkelerde elde ettikleri kurum kazançlarının toplamı üzerinden
kurumlar vergisine tabidirler.(KVK Md. 3/1)
Kurumlar vergisi açısından bir
kurumun mükellefiyet türü kanuni veya iş merkezinin Türkiye’de bulunup
bulunmadığına bakılmak suretiyle tespit edilecektir.
1-
Kanuni Merkez
Kanuni merkez, kurumların
kuruluş kanunlarında, tüzüklerinde, ana statülerinde veya sözleşmelerinde
merkez olarak gösterilen yerdir (KVK Md. 3/5). TTK ve Kooperatifler Kanunu’na
göre sermaye şirketleri ile kooperatiflerin ana sözleşmelerinde
kanuni merkezlerini göstermeleri zorunludur.
2-
İş Merkezi
İş merkezi,
iş bakımından muamelelerin fiilen toplandığı ve idare edildiği
yerdir (KVK Md.3/6). Ancak, kurumların faaliyeti açısından işlemlerin bilfiil
toplanıp idare edilmesinin tespitini sağlayan objektif bir ölçüt bulunmamaktadır.
İş merkezinin objektif olarak tespit edilemediği durumda, kurumun kanuni
merkezinin aynı zamanda iş merkezi olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda
mükellefiyet tespiti kanuni merkeze göre yapılmalıdır.
İş merkezi tanımı daha çok
yabancı menşeli kurumlar için önem taşır. Bu kurumların iş merkezinin Türkiye’de
olduğu kabul edilirse tam mükellefiyet esasları uygulanacaktır. Bu nedenle iş
merkezi belirlemeleri işletmeler bazında değerlendirilmelidir. İş merkezinin
mükellefiyet tespitinde ölçü olarak alınmasından amaç, kurumların kanuni
merkezlerini diledikleri ülkeye kaydırmak suretiyle vergiden
kaçınmalarının önlenmesidir.
B- DAR MÜKELLEFİYET
1-
Tanım
Kanuni
ve iş merkezinden her ikisi de Türkiye dışında bulunan fakat kazançlarının
bir kısmını Türkiye’de yaptığı faaliyetlerden elde eden kurumlar dar mükellef
statüsünde olup, kazançlarının sadece Türkiye’de elde edilen kısmı kurumlar
vergisine konu edilecektir. Bu kurumların Türkiye’de elde ettikleri kazançları
yurtdışına götürüp/götürmemeleri, kurumlar vergisinin alınmasını etkilememekte
ancak, GVK 94/6-b/iii maddesince yapılacak stopajı etkilemektedir (KVK Md.3/2).
Dar mükellefiyette vergileme
Türkiye’deki faaliyet ve kazançla sınırlı olup kazanç tespiti de tam
mükellefte olduğundan farklıdır. Dar mükellef kurumlar için kazancın elde
edildiğinin tespiti önem taşımaktadır. Dar mükellef kurum kazançlarında elde
etme KVK’nın 3/3-4. maddesine göre tespit edilecektir.
2-
Dar Mükellef Kurum Kazançları ve Elde Etme
KVK’nın 3/3. maddesinde sayılan kazanç grupları
itibariyle kazanç ve iradın dar mükellef kurum tarafından Türkiye’de elde
edilmesi, GVK’nın 7. maddesi uyarınca aşağıdaki esaslara göre belirlenecektir.
a-
Ticari Kazançlar
Kanuni
ve iş merkezlerinden her ikisi de Türkiye dışında bulunan yabancı
kurumlar tarafından ticari kazancın Türkiye’de elde edilmiş sayılabilmesi
için; bu kurumların, Türkiye’de, Vergi Usul Kanunu hükümlerine uygun
bir işyerinin olması veya daimi temsilci bulundurmaları ve kazançlarını
bu yerlerde veya bu temsilciler kanalıyla yapılan işlerden sağlamaları
gerekir.
İşyeri; mağaza, yazıhane, idarehane, imalâthane,
şube, depo, otel, kahvehane, eğlence ve spor yerleri, madenler, taş
ocakları, inşaat şantiyeleri ve vapur büfeleri gibi ticari ve sınai
faaliyetin icrasına tahsis edilen veya bu faaliyetlerde kullanılan
yerlerdir (VUK Md. 156).
Daimi
temsilci; hizmet veya vekâlet akdi ile temsil edilene bağlı olup,
onun nam ve hesabına sınırlı veya sınırsız bir müddet veya müteaddit
ticari muameleler ifasına yetkili bulunan kimselerdir (GVK Md.
8). Şunlar her halükarda daimi temsilcidir; ticari mümessiller, tüccar vekilleri,
acenteler, tüccar memurları, giderleri (reklam giderleri hariç) devamlı
olarak kısmen veya tamamen temsil edilen tarafından ödenenler, mağaza
ve depolarında temsil edilen hesabına devamlı olarak konsinye mal
bulunduranlar.
Bu
şartları taşısalar dahi, kurumların ihraç edilmek üzere Türkiye’de
satın aldıkları veya imal ettikleri malları, Türkiye’de satmaksızın
yabancı ülkelere göndermelerinden doğan kazançlar, Türkiye’de elde
edilmiş sayılmaz. (KVK Md.3/3-a)
Türkiye’de satmaktan maksat,
alıcı veya satıcının veya her ikisinin Türkiye’de bulunması veya satış
akdinin Türkiye’de yapılmış olmasıdır.
b-
Serbest Meslek Kazançları
Ücretlerde olduğu gibi kurumlar, serbest meslek kazancını
ancak istihdam ettikleri elemanları vasıtasıyla icra ettiği işler karşılığında
sağlar. Serbest meslek kazancının Türkiye’de elde edilmiş sayılması
için; Hizmetin Türkiye’de ifa edilmiş veya ediliyor olması ya da Türkiye’de
değerlendirilmesi gerekmektedir.
Türkiye’de değerlendirmekten maksat, ödemenin Türkiye’de
yapılması veya ödeme yabancı memlekette yapılmışsa, Türkiye’de
ödeyenin veya nam ve hesabına ödeme yapılanın hesaplarına intikal
ettirilmesi veya kârından ayrılmasıdır.
c-
Zirai Kazançlar
Dar
mükellef kurumların Türkiye’de icra ettikleri zirai faaliyet çerçevesinde elde
ettikleri kazançlar zirai kazanç olarak değerlendirilecektir. Zirai kazancın
Türkiye’de elde edilmiş sayılması için zirai işletmenin Türkiye’de
bulunması, yani zirai faaliyetin Türkiye’de icra edilmesi gerekmektedir.
d-
Gayrimenkul Sermaye İratları
Gayrimenkul
sermaye iradı, gayrimenkul veya gayrimenkul niteliğindeki mal ve
hakların sahipleri, mutasarrıfları, zilyetleri, irtifak ve intifa
hakkı sahipleri veya kiracıları tarafından kiraya verilmesinden
sağlanan iratlardır. İradın Türkiye’de elde edilmiş sayılması için;
²
Gayrimenkullerin
ve menkul malların Türkiye’de bulunması veya
²
Gayrimenkul
niteliği taşıyan mal ve hakların Türkiye’de kullanılması veya
²
Gayrimenkul
veya bu nitelikteki mal ve haklar karşılığı yapılan ödemenin Türkiye’de
değerlendirilmesi gerekir. Değerlendirme, serbest meslek kazançlarında
olduğu gibidir.
e-
Menkul Sermaye İratları
Menkul
sermaye iradı, sahibinin sadece nakdi sermaye dolayısıyla elde ettiği
kâr payı, faiz, kira ve benzeri iratlar olarak tanımlanabilir. Menkul
sermaye iradının Türkiye’de elde edilmiş sayılmaları için sermayenin
Türkiye’de yatırılmış olması yeterlidir.
f-
Diğer Kazançlar ve İratlar
Diğer kazanç ve iratlar GVK’nın üçüncü kısmının
yedinci bölümünde düzenlenmiştir. Dar mükellef kurumların Türkiye’de diğer kazanç
ve irat elde etmiş sayılmaları için; bu kazanç ve iratları doğuran
işin veya muamelelerin Türkiye’de ifa edilmesi veya değerlendirilmesi
gerekmektedir. Değerlendirme, serbest meslek kazançlarında olduğu gibidir.
C-
VERGİ ANLAŞMALARI
Vergi
anlaşmaları; birden çok ülkede faaliyet gösteren işletmelerin elde ettikleri
kazancın vergilendirilmesinde ilgili (taraf) ülkelerce uygulanacak ortak vergileme
prensiplerini ifade eder. Uluslararası faaliyet yürüten işletmelerin kazancının
hiçbir taraf ülke açısından haksızlık doğurmayacak şekilde objektif esaslarda
vergilendirilebilmesi global ekonominin en önemli sorunlarından biridir.
Her
ülkenin vergileme yetkisini lehine yorumlayarak uygulaması, uluslararası iş
yapan işletmeler bünyesinde bazen çok önemli vergi yüklerini ortaya çıkarmaktadır.
Bu nedenle yabancı sermaye, girdiği ülkede öncelikle vergisel güvenceler
istemektedir.
Ülkemiz
tarafından, son yıllarda çifte vergilemenin önlenmesi amacıyla birçok devletle
çifte vergilemeyi önleme anlaşması yapılmıştır. Çifte vergilemenin önlenmesi
diğer bir ifade ile çok uluslu ticari ilişkilerden doğan kazançların
vergilendirilmesine çerçeve çizilmesi, taraf ülke dış ticaretinin gelişmesine
önemli ölçüde katkıda bulunacaktır.
Uluslararası vergi anlaşmaları, TBMM’nin onayı ile
ve kanunla yürürlüğe girmektedir. Bu kanunlar vergi kanunları yanında daha
spesifik kanunlardır. Bu nedenle uluslararası vergi anlaşmaları hükümlerinin
vergi kanunları hükümlerine göre uygulanma önceliği vardır.
Anlaşmalar uyarınca vergilendirme hakkının hangi
devlette olduğu belirlendikten sonra vergilendirme hakkına sahip
olan ülke söz konusu geliri kendi iç mevzuatına göre değerlendirecek
ve vergilendirecektir. Vergi anlaşmalarında vergileme yetkisi, oranlarla
sınırlandırılabilmektedir. Oran sınırlamasının yapıldığı durumda söz konusu
oranlar kapsama giren işlemler için vergileme tavanını ifade etmektedir.
Dar
mükelleflerin, çifte vergilemeyi önleme anlaşmaları uyarınca Türkiye’de
indirimli vergi oranından yararlanabilmeleri için, taraf devletin
yetkili makamlarından o ülkede tam mükellef ve mukim olduklarına
dair belge ibraz etmeleri gerekmektedir.
İKİNCİ
BÖLÜM
KURUM
KAZANCININ TESPİTİ
I-
DAR MÜKELLEF KURUMLARDA KURUM KAZANCININ TESPİTİ
Dar mükellefiyete tabi kurumların
vergiye tabi ticari ve zirai kazançları, tam mükellefiyete tabi olan
kurumlar hakkındaki esaslara göre tespit edilecektir. Dar mükellef
kurumların, Türkiye’de elde ettikleri kazançlar ticari ve zirai kazançlar
dışında kalan gelir unsurlarından (ticari kazanç gibi tespit edilmesi
gereken kazanç ve iratlar dahil) ibaret bulunması halinde, vergiye
tabi safi kurum kazancı, Gelir Vergisi Kanunu’nun; ücret, serbest
meslek kazancı, gayrimenkul sermaye iradı, menkul sermaye iradı, diğer
kazanç ve iratlar hakkındaki hükümlerine göre tespit olunacaktır.(
KVK Md. 22/1-2)
Kurum kazançlarının dar
mükellefiyet esasında tespitinde ayrıca aşağıdaki indirimlerin yapılması kabul
edilmez.
² Hesabına yaptıkları alım
satımlar için ana merkeze veya Türkiye dışındaki şubelere verilen faizler,
komisyonlar ve benzerleri.
² Türkiye’deki kurumun kazancının
elde edilmesi ve idame ettirilmesiyle ilgili olan ve emsallere uygunluk ilkesi
uyarınca belirlenecek dağıtım anahtarlarına göre ayrılan paylar ile Türkiye’deki
kurumun denetimi için yabancı ülkelerden gönderilen yetkili kişilerin seyahat
giderleri hariç olmak üzere, ana merkezin veya Türkiye dışındaki şubelerin
genel yönetim giderlerine veya zararlarına katılmak üzere ayrılan paylar.
A- YABANCI ULAŞTIRMA
KURUMLARINDA KAZANÇ TESPİTİ
Dar mükellef
durumunda olan kurumların vergiye tabi ticari kazançlarının, tam mükellefiyete
tabi olan kurumlar hakkındaki esaslara göre tespit edileceği belirtilmişti.
Niteliği itibariyle ticari kazanç olan, ulaştırma işlerinden elde
edilen kazanç da bu esaslar çerçevesinde ticari kazanç hakkındaki hükümlere
göre belirlenecektir. Ancak, kanuni ve iş merkezleri Türkiye’de
bulunmayan kurumların ulaştırma işlerinden elde ettikleri vergiye
tabi kazancın tespiti birtakım güçlükler arz ettiğinden, ulaştırma işleri
ile uğraşan yabancı kurumların vergiye tabi kazancının tespiti vergi
kanunlarında ayrı esaslara bağlanmıştır (KVK Md. 23).
1-
Arızi Olarak Yapılan Taşıma İşleri
Gelir ve Kurumlar Vergisi
Kanunlarında diğer kazanç ve iratlar için daimi temsilci veya işyeri
koşulu aranmamıştır. Bu işlere ilişkin (her taşıma için ayrı) beyanname
yabancı kurum veya Türkiye’de namına hareket eden kimse tarafından
verilecektir.
Özet olarak denilebilir ki;
yabancı ulaştırma kurumlarının (deniz, kara, hava) arızi olarak
yaptıkları taşımalardan sağladıkları kazançlar, KVK’nın 3, 23; GVK’nın
82, 101/4. maddelerinde vergi mevzuuna alınmış; vergileme için, arızi
kazancı doğuran faaliyetin (işyeri ve daimi temsilci bulundurma
veya taşınan yükün Türk menşeli olması gibi başkaca koşullar aranmaksızın)
Türkiye’de ifası veya Türkiye’de değerlendirilmesi yeterli sayılmıştır
(GVK Md. 7/7).
Yabancı ulaştırma kurumlarında
faaliyetin Türkiye’de ifası, deniz ve hava ulaşımında yolcu veya
yükün Türkiye’deki limandan alınması, kara taşımacılığında ise
yolcu veya yükün Türkiye hudutları içinde bir yere boşaltılması
veya bir yerden taşıta yüklenmesini içerir (KVK Md. 23/3).
Türkiye’de
değerlendirme ise bedelin Türkiye’de tahakkuk ettirilerek ödenmesini
veya bedel yabancı memlekette ödenmekle birlikte Türkiye’deki kurumun
giderlerine intikal ettirilmesini veya kârından ayrılmasını ifade
eder. Taşıtanın yabancı olması, taşıma sözleşmesinin yurt dışında
akdedilmiş bulunması veya ödemenin yurt dışında yapılmış olmasının
vergilemeye hiçbir etkisi bulunmamaktadır.
2-
Devamlı Olarak Yapılan Taşıma İşleri
Türkiye’de VUK hükümlerine
uygun işyeri olan veya daimi temsilci bulunduran yabancı ulaştırma
kurumlarının bu yerlerde veya bu temsilciler tarafından KVK’nın
23. maddesinde belirtilen ulaştırma işlerini yapmaları halinde
sağladıkları kazançlar anılan maddenin 2. bendinde öngörüldüğü şekilde
götürü usulde vergilendirilecektir.
KVK’nın 23. maddesi uyarınca
yolcu, yük ve bagaj taşımalarına ilişkin sözleşmelerin Türkiye’deki
işyerinde veya daimi temsilci tarafından yapılmış olması veya
taşıma bedellerinin Türkiye’de ödenmiş bulunması ticari kazancın
oluşması için yeterli sayılmaktadır.
3-
Kurum Kazancının Hesaplanması
Vergiye tabi safi kurum kazancı,
Türkiye’de elde edilen hasılata ortalama emsal kar oranlarının uygulanması
suretiyle hesaplanacaktır. Taşımacılık işini arızi veya devamlı olarak
yapan kurumun vergiye tabi kazançları bu suretle hesaplanacaktır.
a- Türkiye’de Elde Edilen
Hasılat
aa-
Kara Ulaştırmalarında Yolcu, Yük ve Bagaj Taşıma Ücreti
Türkiye sınırları içinde
yapılan kara ulaştırmalarında, bilet bedeli ile birlikte yolcu, yük
ve bagaj ücreti, gider karşılıkları vb. adlarla alınan paraların tamamı
Türkiye’de elde edilmiş hasılat sayılır. Bilet, Türkiye’de satılmış
olmasa dahi yolculuğun Türkiye sınırları içinde geçen kısmına ilişkin hasılat
Türkiye’de elde edilmiş sayılır.
ab- Deniz ve Hava Ulaştırmalarında
Yolcu, Yük ve Bagaj Taşıma Ücreti
Türkiye’deki yükleme limanlarından
yabancı ülkelerdeki varış limanlarına veya diğer bir kurumun gemisine
aktarma yapılacak yabancı limana kadar cereyan eden deniz ve hava
ulaştırmalarında yolcu, yük ve bagaj taşıma ücreti olarak her türlü
ad altında alınan paralar Türkiye’de elde edilmiş hasılat sayılır.
Taşıma ücreti ile birlikte alınan gider karşılıkları da hasılata
dahildir.
ac-
Diğer Kurumlar Hesabına Satılan Biletler ve Yapılan Navlun Sözleşmesi
İçin Alınan Komisyon ve Ücretler
Yabancı ulaştırma kurumlarının,
Türkiye dışında cereyan eden ulaştırma işleri için başka kurumlar
hesabına Türkiye’de sattıkları yolcu ve bagaj biletleri ile Türkiye’de
yaptıkları navlun sözleşmeleri karşılığında aldıkları komisyon
ve ücretler de Türkiye’de elde edilmiş hasılat sayılır.
Diğer
taraftan, bu işleri yapanlar bilet ve navlun bedelleri ile birlikte,
Türkiye’deki bazı kurumlar adına aidat veya hisseler tahsil ederler
ve bunlar için de bir komisyon alırlarsa bu komisyonlar da Türkiye’de elde
edilmiş hasılat kapsamında değerlendirilir.
b-
Ortalama Emsal Oranları
Ortalama emsal kâr oranları KVK’nın 23. maddesinde
belirtilmiştir. Söz konusu maddede düzenlenen oranlar aşağıdaki gibidir.
-
Kara ulaştırmaları için % 12,
-
Deniz ulaştırmaları için % 15,
-
Hava ulaştırmaları için % 5.[1]
c-
Kazancın Hesaplanması
Yabancı ulaştırma kurumları ile bunları Türkiye’de
temsil eden şube veya acenteler bir “hasılat
defteri” tutmak ve bu deftere Türkiye’de elde ettikleri hasılatı
tarih sırasıyla ve ayrıntılı olarak kaydetmek zorundadırlar. Bu
mükelleflerin bunun dışında ayrıca defter tutmalarına gerek bulunmamaktadır.
Hasılat
defterinde yer alan hasılat toplamına o yıl için tespit edilen ortalama
emsal kâr oranı uygulanarak dar mükellef kurum kazancı bulunur.
Örneğin, bir yabancı kurumun Türkiye’de
mevcut acentesi aracılığıyla 900.000 TL hava taşıma hasılatı, 240.000 TL kara
taşıma hasılatı ve 780.000 TL deniz taşıma hasılatı elde ettiğini varsayalım.
Bu kurumun vergiye tabi kazancı aşağıdaki gibi hesaplanacaktır:
900.000 x 0,05 = 45.000 TL
240.000 x 0,12 = 28.800 TL
780.000 x 0,15 = 117.000 TL
olmak üzere toplam
190.800 TL
d-
Hesaplanacak Vergiler
Hesaplanacak kazanç tutarlarına kurumlar vergisi oranının
uygulanması suretiyle, tarh edilecek kurumlar vergisi tutarına ulaşılacaktır.
Çeşitli
ülkelerle imzalanmış olan çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarında
ulaştırma faaliyetlerinden elde edilen kazançların vergilendirilmesine
ilişkin farklı düzenlemeler yer almaktadır. Yabancı ulaştırma kurumlarının
vergilendirilmesinde; öncelikle ilgili ülkeyle imzalanmış çifte vergilendirmeyi
önleme anlaşmaları hükümleri dikkate alınmalıdır.
B-
YABANCI FON KAZANÇLARININ VERGİLENDİRİLMESİ
KVK’nın
2. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen yabancı fonların, SPK tarafından
verilen portföy yöneticiliği yetki belgesine sahip tam mükellef şirketler
aracılığıyla, organize bir borsada işlem görsün veya görmesin her türlü menkul
kıymet ve sermaye piyasası aracı, vadeli işlem ve opsiyon sözleşmesi, varant,
döviz ve emtiaya dayalı vadeli işlem ve opsiyon sözleşmesi, kredi ve benzeri
finansal varlıklar ve kıymetli maden borsalarında yapılan emtia işlemlerinden
elde ettikleri kazançları nedeniyle portföy yöneticiliği yapanlar, KVK’nın 5/A
maddesinde belirtilen şartların birlikte gerçekleşmesi kaydıyla; söz konusu
fonlar için daimi temsilci, bunların işyerleri de bu fonların işyeri veya iş
merkezi sayılmaz. Bu kazançlar için beyanname verilmez, diğer kazançlar
nedeniyle beyanname verilmesi halinde bu kazançlar beyannameye dahil edilmez.[2]
İlgili kurumların bu kapsama giren kazançları dışında başka kazançları
bulunması halinde bunlar genel esaslara göre vergilenecektir. Bu kapsamdaki kazanç
istisnalarının, söz konusu fonların Türkiye kaynaklı gelirleri üzerinden
yapılacak vergi kesintilerine şümulü yoktur.
KVK’nın
5/A maddesinde belirtilen şartlar şunlardır;
a)
Fon adına tesis edilen işlemlerin portföy yöneticiliği yapan şirketin mutat
faaliyetleri arasında yer alan işlemlerden olması,
b)
Portföy yöneticiliği yapan şirketin, emsale uygun koşullarda yabancı fonla birbirlerinden
bağımsız olması,
c)
Portföy yöneticisi şirketin ücretinin emsallere uygun olması ve transfer
fiyatlandırması raporunun süresinde verilmesi,
ç)
Portföy yöneticiliği yapan şirketin ve ilişkili olduğu kişilerin yabancı fonun
kazançları üzerinde, (sağladığı hizmet mukabilinde her ne ad altında olursa olsun
hesaplanan bedeller düşüldükten sonra) doğrudan veya dolaylı olarak %20’den
fazla hak sahibi olmaması.
Yukarıda
belirtilen şartların ihlal edilmesi durumunda ilgili hesap dönemi için portföy
yöneticiliği yapan şirket, fonun Türkiye’de daimi temsilcisi sayılır. Ancak,
sadece hizmet bedelinin emsaline nazaran daha düşük olası nedeniyle şartların
ihlal edilmesi durumunda, sadece portföy yöneticiliği yapan şirket adına transfer
fiyatlandırmasına yönelik olarak gerekli tarhiyat yapılmakla yetinilir.
Portföy
yöneticiliği yapan şirketin, yukarıda belirtilen şartları sağlamak
kaydıyla yabancı fondaki pay sahipliğinden doğan kazançları da kurumlar
vergisinden müstesnadır. Fon kazancından portföy yöneticiliği yapan şirkete
düşen kısmın hesabında, bu şirkete yönetim ücreti, teşvik, prim, performans
ücreti gibi her ne nam adı altında olursa olsun ödenen ücretler dikkate alınmaz.
Türkiye’de
bulunan taşınmazlar, aktif büyüklüğünün %51’inden fazlası taşınmazlardan oluşan
şirketlere ait hisse senetleri veya ortaklık payları veya bunlara ilişkin
vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri, nakdi uzlaşmayla sonuçlananlar dışında
emtiaya dayalı vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri, sigorta sözleşmeleri ve
bunlara ilişkin vadeli işlem ve opsiyon sözleşmelerinden elde edilen kazançlar
bu uygulama kapsamına girmez.
II- TAM MÜKELLEF KURUMLARDA
KURUM KAZANCININ TESPİTİ
A-
KURUM KAZANCININ NİTELİĞİ
Kurumlar
vergisi, KVK’nın 6. maddesi uyarınca kurumların ilgili dönem safi kurum
kazançları üzerinden hesaplanacaktır. KVK’nın anılan maddesinde GVK’nın
ticari kazanç hakkındaki hükümlerine gönderme yapılmış olup; tam mükellef kurum
kazancının tespitinde GVK’nın ticari kazanç hakkındaki hükümleri
uygulanacaktır.
Ticari
kazançların tespitine ilişkin GVK’nın 38. maddesi hükmü şöyledir.
“Bilanço
esasına göre ticari kazanç teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve
başındaki değerler arasındaki müspet farktır.
Bu dönem zarfında sahip veya
sahiplerce;
- İşletmeye ilave olunan değer
bu farktan indirilir,
- İşletmeden çekilen değerler
ise bu farka ilave olunur.
Ticari kazancın bu suretle
tespit edilmesinde VUK’un değerlemeye ait hükümleri ile bu Kanun’un 40 ve 41.
madde hükümlerine uyulur.”
Bu
çerçevede kurum ticari kazancının tespitinde KVK’da yer alan hükümlerle
birlikte ve öncelikle GVK’nın 38, 40 ve 41. madde hükümlerinin göz önünde
bulundurulması gerekmektedir.
GVK’nın
2. maddesinde sayılan kazanç ve iratlar şunlardır; ticari kazançlar,
zirai kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, gayrimenkul
sermaye iratları, menkul sermaye iratları, diğer kazanç ve iratlar.
KVK’nın
6. maddesi uyarınca kurumların yukarıda sayılan gelir kaynaklarından
elde ettiği bütün kazançlar “kurum
kazancı” adı altında birleştirilir ve kurum ticari kazancı olarak
değerlendirilir. Bu bakımdan, kurum kazancını meydana getiren gelir
unsurları ne olursa olsun tamamına GVK’nın ticari kazancın tespitine ilişkin
hükümleri uygulanacaktır.
GVK
uyarınca ticari kazanç öz sermaye kıyaslaması yoluyla tespit edilmektedir. Tekdüzen
Hesap Planı’nda öngörülen kazanç tespiti sistemi farklıdır. Bu sistemde ticari
kazanç gelir tablosu hesaplarının (gelir ve gider unsurlarının izlendiği
hesapların) karşılaştırılması suretiyle bulunmakta, daha sonra KKEGd niteliğindeki
giderler (ki bunlar genellikle ilgili gider hesaplarının detayında
izlenmektedir) bulunan ticari kazanca eklenerek mali kazanca ulaşılmaktadır.
Diğer taraftan THP uyarınca gelir hesaplarına kaydedilen bazı tutarların
mükerrer vergilemenin önlenmesi amacıyla ticari kârdan düşülmesi gerekebilir.
Bunun en belirgin örneği KKEGd olarak dikkate alınmış reeskont giderinin
izleyen dönemde hasılat yazılmasıdır.
Gelir
tablosu hesaplarının karşılaştırılması suretiyle 690 no.lu hesapta tespit edilen
kazanç veya kayıplar ticari kâr veya zarardır. Ticari kâr/zarardan, mali
kâr/zarara ulaşabilmek için dönem sonu itibariyle mali kanunların öngördüğü
düzeltme işlemlerinin yapılması gerekmektedir.
Sonuç
olarak mali kârın tespitinde; THP’de hangi hesaba kaydedilmiş olursa olsun KVK’nın
8 ve GVK’nın 40. maddesinde sayılan giderler hasılattan indirilecek diğer
taraftan KVK’nın 11 ve GVK’nın 41. maddesinde düzenlenen indirilmeyecek
giderlere ilişkin hükümler de göz önünde bulundurulacaktır. Bunu sağlamak amacıyla,
THP gelir tablosu hesaplarının kapatılmasında, gider ve gelir unsurlarının mali
mevzuat açısından nasıl nitelendiği dikkatle irdelenmelidir.
5520
sayılı KVK’nın 10. maddesinde kurumlar vergisi beyannamesi üzerinden dönem
kârından indirim konusu yapılabilecek unsurlar düzenlenmiştir. Bu hüküm
uyarınca dönem kurum kazancından, istisnalar uygulanmadan önce, maddede
düzenlenen indirimlerin yapılması gerekmektedir.
GVK,
KVK ve VUK’ta düzenlenen söz konusu gider ve indirimlerin uygulanmasından sonra
kalan kazanç kısmından, KVK’nın 5. maddesinde sayılan istisnalar ve kurumların
kendi kanunlarında yer alan diğer istisnalar mahsup edilecektir.
Kurum
kazancının tespitinde hasılattan indirilecek ve indirilemeyecek giderler
aşağıda iki ana başlık altında özetlenmiştir. Beyanname üzerinde yapılacak diğer
indirim ve istisnalar ise izleyen bölümde açıklanmıştır.
B-
KONTROL EDİLEN YABANCI KURUM KAZANÇLARI
5520
sayılı KVK ile kontrol edilen kurum tanımı yapılmış ve bu kapsama giren
(yabancı) kurumların kazancının da Türkiye’deki ilgili tam mükellef kurum kazancına
dahil edilerek vergilendirilmesi öngörülmüştür. 5520 sayılı Kanunla getirilen
bu vergi güvenlik müessesesi KVK’nın 7. maddesinde düzenlenmiştir.
1-
Kontrol Edilen Yabancı Kurum
Yurt dışındaki bir kurumun kontrol edilen
yabancı kurum sayılabilmesi için bu kurumun sermayesinin, kâr
payının veya oy kullanma hakkının en az %50’sinin doğrudan veya dolaylı olarak, ayrı ya da
birlikte tam mükellef gerçek kişi ve kurumlara ait olması gerekmektedir.
Yurt dışı iştirakin kontrol edilen yabancı
kurum olup olmadığının tespitinde, kontrol oranı olarak ilgili hesap dönemi
içinde herhangi bir tarihte sahip olunan en yüksek oran dikkate alınacaktır.
Yurt dışı iştirake ilişkin iştirak payının (sermaye, kâr payı veya
oy kullanma hakkının) tamamının, yurt dışı iştirakin hesap döneminin
kapanmasından önce herhangi bir tarihte muvazaa olmaksızın elden çıkartılmış
olması halinde ilgili yurt dışı iştirak hakkında 7. madde hükümleri uygulanmayacaktır.
Madde metninde geçen “doğrudan veya dolaylı” ve “ayrı
ayrı ya da birlikte” ifadeleri ile yurt dışındaki iştirakin ortaklık
paylarının grup şirketleri veya gerçek kişiler arasında paylaştırılarak,
maddede belirtilen kontrol oranının altında kalınmak suretiyle vergileme kapsamı
dışına çıkılmasının engellenmesi amaçlanmaktadır.
Tam mükellef kurumlar ile birlikte tam mükellef gerçek kişilerin
kontrol edilen yabancı kuruma ortak olmaları
halinde, gerçek kişilerin elinde bulunan hisse senetleri de yurt dışında kurulu
şirketin kontrol edilen yabancı kurum olup olmadığının tespitinde
dikkate alınacaktır.
Örneğin, Türkiye’de tam
mükellef olan (A) Kurumu, (S) ülkesinde kurulu (B) Kurumunun sermayesine %60 oranında iştirak etmektedir. (T)
ülkesinde kurulu (C) Kurumunun ise %50 hissesi (B) Kurumuna aittir. (C)
Kurumunun %20 hissesi ise yine Türkiye’de tam mükellef olan gerçek kişi (D)’ye
aittir. Bu durumda, (A) Kurumu, (C) Kurumuna dolaylı olarak (%60 x %50) %30 oranında
iştirak etmektedir. Diğer taraftan, gerçek kişi (D)’nin de (C) Kurumuna
doğrudan %20 oranında iştirak ettiği dikkate
alındığında, (A) Kurumu ve gerçek kişi (D)’nin, (C) Kurumuna toplam
iştirak oranı %50 olduğundan (C) Kurumu ile tam mükellef (A) nın ortaklık payı
nedeniyle (B) kurumu, diğer şartların da gerçekleşmesi halinde Türkiye’de kontrol
edilen yabancı kurum olarak değerlendirilecektir.
Diğer taraftan, Türkiye’de tam mükellef olan (A) kurumu ile gerçek
kişi (D)’nin ilişkili olup olmamasının kontrol
edilen yabancı kurum uygulamasında herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Kontrol edilen yabancı kurum tespiti yapılırken dolaylı
iştirak ilişkisinin birkaç kademeli olması halinde,
en sondaki dolaylı iştirake kadar ortaklık ilişkileri dikkate alınacaktır.
Örneğin, Türkiye’de tam
mükellef olan (A) Kurumu, (S) ülkesinde kurulu (B) Kurumunun sermayesine %100 oranında iştirak etmektedir. (T)
ülkesinde kurulu (C) Kurumunun ise %50 hissesi (B) Kurumuna aittir. Bu
durumda, (A) Kurumu, (C) Kurumuna dolaylı olarak (%100 x %50=) %50 oranında iştirak ettiğinden (C) Kurumu,
diğer şartların da gerçekleşmesi halinde kontrol edilen yabancı kurum olarak
değerlendirilecektir.
2- Yurt Dışı İştirak Kazancının
Türkiye’de Vergilendirilmesine İlişkin Şartlar
KVK’nın 7. maddesinde belirtilen kontrol
oranının sağlandığı yurt dışı iştiraklerin, KVK uygulamasında “kontrol edilen yabancı kurum” olarak
kabul edilmesi ve dolayısıyla kontrol edilen yurt dışı iştiraklerin kurum
kazançlarının, dağıtılsın veya dağıtılmasın Türkiye’de kurumlar
vergisine tabi tutulabilmesi için aşağıda sayılan şartların birlikte
gerçekleşmesi gerekmektedir.
Yurt
dışı iştirakin ilgili yıldaki toplam gayri safi hasılatının %25 veya daha
fazlasının pasif nitelikli gelirlerden oluşması. Pasif nitelikli gelirler; yurt dışı
iştirakin, faaliyeti ile orantılı sermaye, organizasyon ve eleman istihdamı suretiyle yürütülen ticari, zirai veya
serbest meslek faaliyetlerinden elde edilen gelirler dışındaki faiz,
kâr payı, kira, lisans ücreti, menkul kıymet satış geliri gibi gelirlerdir.
Yurt dışı iştirakin faaliyeti ile orantılı olmayan sermaye, organizasyon ve eleman istihdamı suretiyle elde edilen ticari, zirai veya
serbest meslek faaliyetlerinden elde edilen gelirler de pasif nitelikli gelir sayılacaktır.
Kontrol edilen yabancı kurumun
iştiraklerinden elde edeceği kâr payları, iştirakleri aktif ticari faaliyetle uğraşsalar dahi
pasif nitelikli gelirdir.
Yurt dışı iştirakin kazancının (mahallinde) %10’dan daha
az oranda gelir ve kurumlar vergisi benzeri
toplam vergi yükü taşıması. Vergi
yükü, kanuni veya iş merkezinin bulunduğu ülkede ilgili dönemde tahakkuk eden
ve kâr payı dağıtımına kaynak olan kazançlar üzerinden ödenen vergiler dahil
olmak üzere toplam gelir ve kurumlar vergisi benzeri verginin, bu dönemde elde
edilen toplam dağıtılabilir kurum kazancı ile tahakkuk eden gelir ve kurumlar
vergisi toplamına oranlanması suretiyle tespit edilir.
Yurt
dışındaki iştirakin ilgili yıldaki gayrisafi hasılat tutarının 100.000 TL karşılığı yabancı paranın üzerinde olması.
İlgili yıldaki toplam gayrisafi hasılatı 100.000 TL’nin altında kalan iştirakler,
diğer tüm koşullar bulunsa dahi kontrol edilen yabancı kurum olarak
değerlendirilmeyecektir. Yabancı kurum hasılatının TL karşılığının tespitinde,
ilgili kurumun hesap döneminin son gününde geçerli, T.C. Merkez Bankasınca açıklanan döviz alış
kuru esas alınacaktır.
3- Tam Mükellef
Kurumların Kurumlar Vergisi Matrahına Dahil Edilecek Kontrol Edilen Yabancı Kurum
Kazancı
Madde kapsamına giren kontrol edilen yabancı
kurumların Türkiye’de vergiye tabi tutulacak kazancı, zarar mahsubu dahil
giderler düşüldükten istisnalar düşülmeden önceki, vergi öncesi kurum
kazançları olacaktır.
Kontrol edilen yabancı kurumun geçmiş yıl
zararları nedeniyle dağıtılabilir kârının olmaması durumunda Türkiye’de
vergilendirilecek bir kazançtan söz edilemeyecektir.
Yurt dışı iştirakten elde edilmiş sayılan
kazancın hesaplanmasında, yurt dışı iştirakin ilgili hesap döneminin kapandığı
tarihte sahip olunan iştirak oranı([3])
(sermaye, kâr payı veya oy kullanma hakkı oranı) dikkate alınacaktır.
Kontrol edilen yabancı kurumun kârının
sermayeye eklenmesi durumunda da söz konusu kazanç 7. madde hükümleri
çerçevesinde vergilendirilecektir.
Tam mükellef kurumlar ile birlikte tam mükellef gerçek kişilerin
kontrol edilen yabancı kuruma ortak olmaları
halinde sadece tam mükellef kurum tarafından elde edilen kazançlar bu
madde kapsamında kurumlar vergisine tabi tutulacaktır.
Kontrol edilen yabancı kurum şartlarının
gerçekleşmesi halinde yurt dışında kurulu iştirakin elde etmiş
olduğu kâr, söz konusu iştirakin hesap döneminin kapandığı ayı içeren hesap
dönemi itibarıyla tam mükellef kurumların kurumlar vergisi
matrahlarına hisseleri oranında dahil edilecektir. Kontrol edilen yabancı kurumun bulunduğu
ülkede on iki ayı aşan bir hesap döneminin bulunması durumunda, kazancın elde
edilme tarihinin belirlenmesinde yurt dışındaki şirketin hesap
dönemi takvim yılı olarak dikkate alınacaktır.
Öte yandan, kontrol edilen yabancı kurumun
zararlarının söz konusu kuruma iştirak eden tam mükellef kurumların kazançlarının tespitinde
dikkate alınması mümkün bulunmamaktadır.
Tam mükellef kurumların dolaylı iştirak
ettiği kontrol edilen yabancı kurum kazançları da doğrudan iştirak ettiği
yabancı kurum kazançları gibi tespit edilecektir.
Örneğin, yurt dışındaki (D) Şirketinin 20/5/2012
tarihi itibarıyla ortaklık yapısı aşağıdaki gibidir:
Tam mükellef
gerçek kişi (A) ............................................ %40
Tam mükellef
kurum (B) ................................................... %15
Dar mükellef gerçek kişi (C) ............................................. %45
Anılan şirketin bulunduğu ülkede 1 Temmuz -
30 Haziran hesap dönemi olarak kullanılmaktadır. Şirketin hesap
dönemi sonu itibarıyla kurum kazancı 220.000 ABD $ olup, bu kazanç üzerinden,
bulunduğu ülkede ödemiş olduğu kurumlar vergisi ise 13.200 ABD $’dır. Şirketin gayrisafi
hasılatının tamamı pasif nitelikli gelirlerden oluşmaktadır.
30 Haziran 2012 tarihi itibarıyla tam
mükellef kurum (B)’nin aktifinde söz konusu (D) Şirketinin %5 hissesi
bulunmaktadır.
Bu durumda, tam mükellef gerçek kişi (A)’nın
elinde bulunan %40’lık ortaklık payı ile tam mükellef kurum
(B)’nin %15’lik ortaklık payı, (D) Şirketinin kontrol edilen yabancı kurum olup
olmadığı hususunda birlikte değerlendirilecek, bunların
anılan şirkete toplam iştirak oranı 20.05.2012 itibarıyla %55 olduğundan
(D) Şirketinin 01.07.2011-30.06.2012 hesap dönemi için kontrol edilen yabancı kurum olarak
değerlendirilmesi gerekmektedir.
(D) Şirketinin tabi olduğu hesap döneminin
kapandığı 30.06.2011 tarihi itibarıyla tam mükellef kurum (B)’nin
aktifinde, anılan şirketin %5 hissesi bulunduğundan, bu tarih itibarıyla
şirketin kazancının %5’i, dağıtılsın veya dağıtılmasın tam mükellef kurum (B)
tarafından elde edilmiş kazanç sayılacaktır.
Bu oran dahilinde hesaplanan (220.000 x %5
=) 11.000 ABD Doları, tam mükellef kurum (B) tarafından 30/6/2012 tarihi itibarıyla
elde edilmiş kâr sayılacak ve 2012 yılı ikinci geçici vergilendirme döneminin
ve ilgili yılın kurumlar vergisi matrahına dahil edilecektir. Kazanç 30/6/2012 tarihli
TC MB döviz alış kuruyla TL’ye çevrilecektir.
4- İştirakin Yurt Dışında Ödediği Vergilerin Mahsubu
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 33’üncü maddesine
göre, yurt dışındaki iştirakin bulunduğu ülkede ödemiş olduğu gelir ve kurumlar
vergisi benzeri vergiler kontrol edilen yabancı kurumun Türkiye’de
vergilendirilecek kazancı üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilebilecektir.
Örneğin, yukarıdaki örnekte
Türkiye’de vergilendirilen söz konusu kazanca isabet eden [yurt dışı iştirakin
faaliyette bulunduğu ülkede ödenmiş olan (13.200 x %5 =) 660 ABD $] vergi, KVK’nın
anılan maddesinin beşinci fıkrasında yer
alan hükümler çerçevesinde tam mükellef B’nin Türkiye’de hesaplanan
kurumlar vergisinden mahsup edilebilecektir. Vergi, kontrol edilen kurum kazancının
TL’ye çevrildiği döviz kuru ile TL’ye çevrilecektir.
Diğer taraftan, kontrol edilen yabancı kurumun bulunduğu ülke
dışındaki ülkelerde ödemiş olduğu gelir ve kurumlar vergisi benzeri vergilerin,
söz konusu kurumun Türkiye’de vergilendirilecek kazancı üzerinden hesaplanan
kurumlar vergisinden mahsup edilmesi mümkün bulunmamaktadır.
5- İştirakin Kâr Paylarını Dağıtması Durumunda
Vergileme
Maddede yurt dışı iştirakin kontrol edilen yabancı kurum kazancı
kapsamında Türkiye’de vergilendirilmiş kazancının, yurt dışındaki kurum
tarafından sonradan dağıtılması halinde elde edilen kâr paylarının daha önce
Türkiye’de vergilendirilmiş kısmı ayrıca vergilendirilmeyecektir. Ancak, daha
sonraki yıllarda, kontrol edilen yabancı kurumun Türkiye’de vergiye tabi
tutulmuş kazancından daha fazla kâr payı dağıtılması halinde, aşan kısmın
kurumlar vergisine tabi tutulacağı açıktır. Vergilemenin daha önce hangi tam
mükellef nezdinde yapıldığının önemi yoktur.
6- Yürürlük
5520 sayılı KVK’nın 7. maddesi, 01.01.2006
tarihinden itibaren elde edilen kazançlara uygulanmak ve bu tarihten geçerli
olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla, kontrol edilen yabancı kurumların anılan
tarihten itibaren sona eren hesap dönemlerine ilişkin kurum kazançlarının,
doğrudan veya dolaylı olarak anılan kurumlara iştirak eden kurumlar vergisi
mükelleflerinin kazançlarına hisseleri oranında dahil edilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, kontrol edilen yabancı kurumun iştirak ettiği kurumların
01.01.2006 tarihinden önceki hesap dönemlerine ilişkin geçmiş yıl kârlarının,
bu tarihten sonra dağıtılması halinde kazanç, kâr dağıtımının yapıldığı tarih
itibariyle elde edilmiş olacağından, söz konusu kazançların kontrol edilen
yabancı kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerekecektir.
C-
KURUM KAZANCININ TESPİTİNDE İNDİRİLECEK GİDERLER
Kurum
kazancının tespitinde indirilecek giderleri iki alt başlıkta
incelemek gerekmektedir. Kurum kazancından hem GVK’nın 40. maddesinde yer alan
ticari kazancın tespitine ilişkin giderler hem de KVK’nın 8. maddesinde yer
alan giderler indirilebilecektir.
1- Gelir Vergisi Kanunu
Uyarınca Hasılattan İndirilecek Giderler
Ticari
kazancın tespitinde hasılattan indirilebilecek giderler GVK’nın 40. maddesinde
düzenlenmiştir. Bu giderler aşağıda kısaca açıklanmıştır.
a-
Genel Giderler
Ticari
kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderler GVK’nın
40/1. maddesi uyarınca dönem hasılatından indirilir.
Genel
giderler işletme organizasyonunun gerektirdiği giderlerdir. Bu giderlerin
oluşumu genelde yapılan faaliyetin niteliğinden doğrudan etkilenmez. Giderin
türü ise işletmenin faaliyet türü ve genişliğine göre farklılık gösterebilir.
Bu nedenle bu giderlere GVK’da herhangi bir kapsam çizilmemiştir.
Genel
giderlerin ticari kazancın tespitinde dönem hasılatından düşülmesi için
aşağıdaki koşulların gerçekleşmesi gerekir.
²
Yapılan
gider, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesiyle ilgili olmalıdır.
İlgililikten kasıt, giderin yapılması ticari faaliyetin icrası veya devamı için
gerekli olmasıdır. Yapılan giderin bu kapsamda dönem ticari hasılatından
düşülebilmesi, işle ilgisinin açık bir şekilde kurulabilmesine ve işletme için
yararının belli olmasına bağlıdır.
²
Giderin
yapılması ticari kazancın elde edilmesi amacına yönelik olmalıdır. Giderlerin
ticari kazanç elde etme amacına yönelik olup olmaması hususu işletme faaliyeti
ve gider türüne göre belirlenmelidir. Keyfilik unsuru taşıyan giderlerin genel
gider olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır.
²
Ticari
kazançtan, ancak vergi konusuna giren kazançlara ilişkin giderler
indirilebilir. Vergiden istisna edilen kazançlara ilişkin giderler vergiye tabi
diğer kazançlardan indirilemez. Giderlerin bu açıdan ayırımı muhasebeleştirme
aşamasında yapılmalıdır.
²
Bir
giderin indirim konusu yapılabilmesi için, maliyet unsuru olarak dikkate
alınmasının zorunlu olmaması gerekir. Maliyet bedeline dahil olması gereken
harcamaların gider kaydı mümkün bulunmamaktadır. Bu durum üretilen mamul ve
hizmetler, satışı yapılan mallar ile amortismana tabi iktisadi kıymetler için
geçerlidir.
GVK’nın
40/1. maddesi, bir çerçeve hüküm olup, genel giderler madde metninde ayrıntılı
olarak belirtilmemiştir. Bu kapsamda değerlendirilecek giderlerden en sık
karşılaşılanları aşağıdaki gibi sayabiliriz:
²
Üretim
birimleriyle ilgili olmayan idari personel ve diğer personele ödenen ücretler,
yardımlar, ikramiyeler ve diğerleri.
²
Isıtma,
aydınlatma, su ve telefon giderleri. Bu giderler dönemsellik ilkesi dikkate
alınarak tahakkuk esasına göre giderleştirilir. Bununla birlikte, elektrik telefon
gibi kamusal hizmetlerin dönem kapandıktan sonra gelen faturaları ilgili olduğu
dönemde gider kaydedilebilir.
²
İşyerleri
için ödenen kira bedelleri.
² Üretim
birimleri dışında kullanılan alet, edevat ve makinelerin kira giderleri.
aa- Taşıt Araçlarının Kira
Giderleri
Kiralama yoluyla edinilen veya işletmeye dahil olan ve
işte kullanılan taşıtların giderleri GVK’nın 40/5. maddesi uyarınca
giderleştirilmektedir. Bu giderler; genel olarak taşıtların tamir, bakım,
yakıt, vb. kullanıma ilişkin giderlerdir.
180 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği uyarınca
finansal kiralama yoluyla edinilen taşıtların finansal kira giderleri ile taşıt
kiralama faaliyetleri ile uğraşan işletmelerden kiralanan taşıtların kira
giderleri ise genel gider niteliğindedir. Giderin vasfı, kiracı açısından
kiraya verenin ne iş yaptığına göre değişmeyeceğinden, faaliyet konusu taşıt
kiralaması olmayan işletmelerden veya kişilerde kiralanan binek otomobillerinin
kira giderleri de genel gider olarak değerlendirilir.
ab- Temsil ve Ağırlama
Giderleri
İşletmelerin, mevcut veya muhtemel müşteri firma yönetici
veya temsilcilerine fiilen karşılıksız ancak özünde karşılık bekleyerek sundukları
hizmet bedelleri temsil ve ağırlama giderleri adı altında genel gider olarak
değerlendirilir.
Bu
tür harcamaların genel özelliği, yapılan harcamaların muhatabının işletme ile
ticari bağlantısı olan veya olması muhtemel olan kişi veya firmalar olmasıdır.
Ancak, bu giderlerle kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi arasındaki
illiyet bağının açıkça kurulabilmesi gerekir.
Temsil
ve ağırlama giderleri için önemli bir diğer husus, ticari kazancın elde
edilmesi veya idame ettirilmesi ile işletme sahibi veya sahiplerinin kişisel
tercihlerine bağlı olarak harcama yapılması arasındaki ayrımın güç olmasıdır.
Bu nedenle, bu kapsamda değerlendirilecek her giderin işle ilişkisi izah
edilebilmelidir.
ac- Sigorta Giderleri
İşletme aktifinde bulunan, bina, taşıt ve benzeri
nitelikte aktif kıymetlerin kaza, yangın, deprem, sel basması, hırsızlık vb.
gibi risklere karşı sigortalanması nedeniyle tahakkuk ettirilen veya ödenen
sigorta primleri genel gider niteliğindedir.
Sigorta
giderlerinin ticari kazançtan indirilmesinde dönemsellik ilkesine göre (sigorta
süresi dikkate alınarak) ayırım yapılmalı ve gelecek yıllara ilişkin gider
kısımları aktifleştirilmelidir. Ancak, taşıma sigortası gibi belli bir süreyi
içermeyen sigortalamalara ilişkin giderlerin herhangi bir ayırıma tabi
tutulması zorunlu değildir.
ad- Finansal Kiralama
Giderleri
VUK’un
mükerrer 290. maddesinde düzenlenen finansal kiralamalara ilişkin olarak ödenen
faizler genel gider olarak hasılattan indirilebilecektir.
ae- Reklam Giderleri
Mal
ve hizmet üretimi, dağıtımı ve ticaretini yapan işletmeler; satışları artırmak,
mal ve hizmetleri tanıtmak amacıyla yaptıkları reklamlara ilişkin olarak ortaya
çıkan giderleri, genel gider olarak ticari kazançtan indirilebileceklerdir.
Reklam
giderleri genel olarak yapıldıkları dönemde ticari kazançtan indirilirler.
Ancak yapılan giderler birden fazla dönemi kapsıyorsa gelecek yıllara ait giderlerin
aktifleştirilerek ilgili oldukları dönemde giderleştirilmesi gerekir.
Örneğin, başkalarının arazilerine,
binalara veya yol kenarlarına konulan reklam panoları için yapılan harcamalar
reklam gideri olmakla birlikte, bu kıymetlerin aktifleştirilerek bedellerinin
amortisman yoluyla gider yazılması gerekmektedir.
Bunun
yanında, meşrubat veya dondurma örneklerinde olduğu gibi bazı malların satışı
için bayilere emanet olarak verilen tertibat ve teçhizat, mal satan işletmelerin
mülkiyetinde olup bunların temini için yapılan harcamaların da amortisman
yoluyla gider yazılması gerekir.
Toplum
veya işletme için önemli olan günlerde işletmeyi tanıtıcı eşantiyonların
dağıtılması da reklam gideri kapsamında değerlendirilir. Ancak bu tür giderlerin
toplam tutarının işletmenin ticaret hacmi ile orantılı olması gerekmektedir.
af- İlan ve Duyurular
Şirket
ortaklarından birinin ölümü, adres ve iş değişiklikleri, eleman temini gibi
hallerde, üçüncü şahıslara duyuru kapsamında gazetelere verilen ilanlara ilişkin
harcamalar genel gider yazılabilir. Ancak ölen şahsın ailesine veya yakınlarına
başsağlığı dilemek amacıyla yapılan ilan giderleri ile şirketin iş ilişkisinde
bulunduğu kişiler için aynı amaçla yapılan ilan giderleri ve çelenk
masraflarının ticari kazançtan indirilmesi mümkün değildir.
ag- Mesleki Dernek ve Birliklere Ödenen Gider Katkı Payları
Ticaret
ve Sanayi Odaları ve Borsaları gibi kanunla kurulmuş olan mesleki teşekküllere
ilişkin aidat ödemeleri genel gider olarak değerlendirilir. Ancak, bunun
dışında kalan ve ilgililere mesleki, ekonomik ve sosyal yönlerden yardımcı
olma, üretim ve ticaretin verimli gelişmesini sağlama, sorunların çözülmesine
yardımcı olmak gibi amaçlarla kurulan dernekler ve birliklere, giderlere
katılma payı veya başka isimler altında yapılan ödemeler keyfilik taşıdığından
ticari kazançtan indirilemez.
ah- Yurt Dışı Büro Giderleri
Münhasıran
Türkiye’deki kuruluş için yurt dışında açılmış büroya ilişkin masraflar VUK
hükümlerine göre ispat edici kağıtlarla tevsik edilmek koşuluyla gider olarak
kaydedilebilir.
aj- Pazarlama Satış Dağıtım
Giderleri
Pazarlama,
satış ve dağıtım giderleri genel gider mahiyetinde olup, üretilen mal ve hizmet
maliyetine girmez. Bu giderlerden dönem sonu stoklara da pay verilmesi zorunlu
olmayıp, yapıldıkları dönemde doğrudan sonuç hesaplarına intikal ettirilir.
Ambalaj
malzemeleri de bu kapsamda değerlendirilecek ancak, ambalajlı olarak piyasaya sunulması
zorunlu olan mallara ilişkin ambalaj giderleri mal maliyetleri içine dahil
edilecektir.
Uygulamada
işletmeler satışlarını artırabilmek, rekabet edebilmek ve piyasadaki yerlerini
sağlamlaştırmak amacıyla direkt tüketiciye, bayilere veya diğer satıcı
firmalara yönelik olarak hediye kampanyaları düzenlemektedirler.
Bu
şekilde verilen hediyeler firmaların kendi ürettikleri mamuller olabileceği
gibi, başka firmalardan temin edilen mallar da olabilmektedir. Hediye olarak dağıtılan
ürünler işletme dışından temin ediliyorsa bunların alış faturaları gider
yazılacaktır. Hediye dağıtımına ilişkin bilgi ve belgelerin saklanması, giderin
ticari işle ilgisinin ise tevsik edici vesikalarla her zaman ispatlanabilmesi gerekmektedir.
İşletme
kendi ürettiği mamulleri hediye/numune olarak dağıtıyorsa önce bu mamuller
emsal bedeliyle hasılat yazılacak daha sonra da aynı tutarlar gider olarak
dikkate alınacaktır.
Bayilere veya satıcılara çekiliş sonucu veya çekiliş
olmaksızın verilen hediyeler prim niteliğindedir. Bu nedenle satıcı firma hediye
bedeli için bayi adına fatura düzenleyecek, bayi ise anılan fatura tutarı kadar
iskonto veya prim faturası düzenleyecektir ([4]). Bedelsiz verilen mallar da aynı kapsamda değerlendirilecektir.
İşletme
personeline alınan hediyeler ise ayni olarak ödenen ücret niteliğindedir. Bu
tür giderlerin ücret ödemesi gibi stopaja konu edilmesi gerekmektedir.
b-
Götürü Gider Uygulaması
4108
sayılı Kanunla GVK’nın 40/1. maddesine eklenen hüküm uyarınca; ihracat, yurt
dışında inşaat, onarma, montaj ve taşımacılık faaliyetlerinde bulunan
mükellefler bu bentte yazılı giderlere ilaveten bu faaliyetlerden döviz olarak
elde ettikleri hasılatın binde beşini aşmamak şartıyla yurt dışındaki bu
işlerle ilgili giderlerine karşılık olmak üzere, götürü olarak hesapladıkları
giderleri de ticari kazançlarından indirebileceklerdir. Götürü gider uygulanmasına
ilişkin esasları şöyle özetleyebiliriz ([5]).
ba- Götürü Gider
Kaydedebilecek Mükellefler
Götürü
gider uygulamasından, ihracat, yurt dışında inşaat, onarma, montaj ve teknik
hizmetler ile taşımacılık faaliyetinde bulunan tam ve dar, gelir ve kurumlar
vergisi mükellefleri yararlanacaktır. Bu tür faaliyetleri bulunmayan
mükellefler götürü gider uygulamasından yararlanamayacaklardır. Diğer taraftan
dar mükelleflerden Türkiye ile yabancı memleketler arasında ulaştırma işi
yapanlar da götürü gider uygulamasından yararlanamayacaktır.
bb- Götürü Gider
Hesaplanmasına Esas Olacak Hasılat
Götürü
gider tutarı, ihracat ve yurt dışında yapılan inşaat, onarma, montaj, teknik
hizmetler ile taşımacılık faaliyetlerinden döviz olarak elde edilen hasılat
üzerinden hesaplanacaktır.
İlgili mevzuat çerçevesinde yapılan serbest ihracat,
kredili ihracat, konsinyasyon ve müşterek hesap yoluyla ihracat, prefinansman
yoluyla ihracat, bedelli ticari numune ihracatı, serbest bölgelere yapılan
ihracat, sınır ve kıyı ticareti yoluyla yapılan ihracat ve diğer bütün ihracat
ve yurt dışı taşımacılıktan döviz cinsinden sağlanan hasılat, üzerinden götürü
gider hesaplanacak hasılat tutarına dahil edilecektir. Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’ne Türk Lirası karşılığı yapılmış ihracat da döviz cinsinden
hasılat olarak kabul edilecek ancak, bunun dışında Türk Lirası karşılığı
yapılan ihracat hasılatı, üzerinden götürü gider hesaplanacak hasılat tutarına
dahil edilmeyecektir.
Yurt
dışında ortak olunan firmalara ayni sermaye olarak mal gönderilmesi şeklinde
yapılan ihracat ile müteahhitlerin yurt dışındaki şantiyelerine, şube, büro,
temsilcilik ve acentelik gibi yerlere mal göndermeleri durumunda anılan mal
bedelleri de ihracat hasılatı kapsamına dahil edilecektir.
Geçici kabul rejimi çerçevesinde ithal edilen mamul ve
yarı mamul maddelerin Türkiye’de bir işlem gördükten sonra ihracatından sağlanan
döviz hasılatı da götürü gider uygulamasına konu olabilecektir.
İhraç
kaydıyla yapılan mal teslimlerinde ihracat hasılatı üzerinden götürü gider
ihracatçı tarafından hesaplanacaktır ([6]).
Her
türlü yurt dışı taşımacılık faaliyetinden tam mükellef kurumlarca döviz olarak
sağlanan hasılat, götürü gider uygulamasına konu olabilecektir. “Yurt
dışı taşımacılık” ifadesinden, başlangıç veya bitiş noktasından
herhangi biri veya her ikisi yurt dışında bulunan taşımacılık işlerinin
anlaşılması gerekir. Yük taşımacılığının yanı sıra yolcu taşımacılığından
sağlanan hasılat da götürü gider uygulamasına konu olabilecektir.
İnşaat, onarma, montaj ve teknik hizmet faaliyetlerinde
götürü gider uygulamasına esas alınacak hasılat, mükelleflerin bu faaliyetlerinden
elde ettikleri döviz cinsinden yurt dışı hasılatı ifade etmektedir.
Yurt
dışında yapılan inşaat, onarma, montaj ve teknik hizmetlere ilişkin
faaliyetlerin zararla sonuçlanmış olması, götürü gider hesaplamasına engel
teşkil etmemektedir. Bu durumda, götürü olarak hesaplanan giderler, bu
zararları artırıcı bir unsur olacak ve genel hükümler çerçevesinde indirim
konusu yapılacaktır.
bc- Hasılatın Türk Lirasına
Çevrilmesi
Döviz olarak elde edilen ihracat hasılatı ve taşımacılık
hasılatının, Türk Lirası karşılığının tespitinde, hasılatın defterlere
kaydedildiği tarihte geçerli olan kur; inşaat, onarma, montaj ve teknik hizmet
faaliyetleri hasılatının Türk Lirasına çevrilmesinde, kazancın Türkiye’de genel
netice hesaplarına intikal ettirildiği tarihte geçerli olan kur dikkate
alınacaktır. Değerlemede, TC Merkez Bankasınca tespit ve ilan edilen döviz alış
kurları kullanılacaktır.
Diğer taraftan hasılat kavramı içinde değerlendirilecek
dövizlerin götürü gider uygulaması açısından kambiyo mevzuatı gereğince Türkiye’ye
getirilme şartı bulunmamaktadır. Götürü gider uygulaması mükelleflerin genel
esaslara göre tevsik edilmiş yurt dışı giderlerinin dönem hasılatından
mahsubuna engel değildir.
bd- Götürü Giderin
Muhasebeleştirilmesi
Yurt
dışı faaliyetlerle ilgili olarak götürü gider hesaplanabilmesi için harcamanın
yapılmış olması ve gider nedeniyle işletmenin malvarlığında bir azalma meydana
gelmiş olması gerekmektedir. İşletmenin yurt dışı faaliyetlerine ilişkin olarak
ödenen belgesiz giderlerin, ilgili gider hesaplarında izlenmesi ([7])
ve dönem sonunda sonuç hesabına aktarılması gerekmektedir.
Dönem
sonu itibariyle götürü gider tavanı hesaplanacak, belgesiz giderlerin
belirlenecek bu tavanı aşan kısmı kanunen kabul edilmeyen gider olarak ticari
kâra ilave edilecek, dolayısıyla belgesiz giderlere karşılık olmak üzere götürü
olarak hesaplanan giderler, ticari kârdan indirilmiş olacaktır.
Dönem
kapandıktan sonra daha önce kayıtlara girmemiş olan bir harcamanın karşılığı
olmak üzere hasılatın binde beşinin doğrudan gider kaydı (veya beyanname
üzerinde kazançtan indirimi) mümkün bulunmamaktadır.
c-
Sosyal Giderler
Hizmetli
ve işçilerin iş yerinde veya iş yerinin müştemilatında iaşe ve ibate giderleri,
tedavi ve ilaç giderleri, sigorta primleri (işsizlik sigortası dahil) ve emekli
aidatları GVK’nın 40/2. maddesi uyarınca gider olarak kaydedilebilecektir.
Ancak söz konusu primlerin ve aidatın geri alınmamak üzere Türkiye’de kain
sigorta şirketlerine veya emekli ve yardım sandıklarına ödenmiş olması ve
emekli ve yardım sandıklarının tüzel kişiliği haiz olması gerekmektedir.
Diğer taraftan resmi ve özel daire ve müesseselerce hizmet
erbabına işin icabı olarak verilen ve bunların işten ayrılmaları halinde geri
alınan giyim eşyası için yapılan harcamalar da bu madde çerçevesinde gider
olarak kaydedilir.
ca- Hizmet Erbabına Verilen
Yemek Bedelleri
GVK’nın
23/8 ve 40/2. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde hizmet erbabına verilen
yemek bedelleri aşağıdaki esaslara göre giderleştirilir.
Hizmet
erbabına iş yerinde veya işyerinin müştemilatında verilen yemek bedelleri gider
olarak kazançtan indirilir. Söz konusu yemek, işyerinde hazırlanıyorsa bunun
için yapılan giderler, dışarıdan temin edilerek işyerinde veya müştemilatında
verilmesi halinde yemek temini için yapılan giderler indirim konusu yapılır.
Hizmet
erbabına işyeri veya işyeri müştemilatı dışında kalan yerlerde yemek verilmesi
halinde, yemek bedelinin günlük 11,70 TL’yi (2013 vergilendirme dönemi için 12
TL) aşan kısmı ücret olarak vergilendirilecektir.
Bazı
işletmeler hizmet erbabına yemek fişi vermektedir. Bu fiş veya kuponlar,
çalışılan günlerde kullanılmak, bir günlük bedeli 11,70 TL’yi aşmamak, yemek
bedelinin faturası işveren adına düzenlenmek koşullarıyla ücret olarak
vergilendirilmeyecektir.
cb- İlaç ve Tedavi Giderleri
GVK’nın
40/2. maddesinde hizmet erbabı için yapılan tedavi ve ilaç giderlerinin ticari
kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınacağı hükmü bulunmaktadır. Tedavi
ve ilaç giderlerine herhangi bir sınırlama getirilmemiştir. İşyerindeki ecza
dolapları ile ilgili giderler, işyeri doktoruna ödenen ücretler ve benzeri
harcamalar bu kapsamda değerlendirilecektir.
Söz
konusu harcamaların gider kaydı için tedavi ve ilaç giderlerinin hizmet
erbabının kendisine ait olması gerekmektedir.
cc- Sigorta Primleri ve
Emekli Aidatı
Sigorta
primleri ve emekli aidatları aşağıdaki koşularla gider olarak kaydedilebilir.
²
Söz
konusu prim ve aidatlar geri alınmamak üzere ödenmiş olmalıdır.
²
Ödeme
Türkiye’de kain bulunan sigorta şirketleri ile emekli ve yardım sandıklarına
yapılmış olmalıdır.
²
Ödemenin
yapıldığı emekli ve yardım sandıklarının tüzel kişiliğe haiz olması gerekmektedir.
Gerek
yukarıdaki düzenlemeler gerekse 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu’nun 88. maddesi uyarınca; fiilen ödenmeyen SSK primleri
işletmelerce gider olarak dikkate alınamayacaktır. Bu nedenle sigorta primleri,
dönemine ve ait olduğu yıla bakılmaksızın fiilen ödendikleri tarihte gider
yazılacaktır.
Geç
ödemeye ilişkin olarak hesaplanan faizlerin gider yazılmayacağı ise açıktır.
Diğer taraftan Aralık ayına ait sigorta primleri Ocak ayı içinde ödenmeleri
kaydıyla ilgili olduğu yılın giderleri arasına ithal edilebilecektir.
cd- Giyim Giderleri
Hizmet erbabına demirbaş olarak verilen iş tulumu, iş
önlüğü, çizme, önlük, kulaklık, şapka, fener, eldiven gibi eşyalarla, işyerinde
çalışan personelin tertip görünümünü sağlayacak giyim eşyaları için yapılan
harcamaların hasılattan indirilmesi mümkün bulunmaktadır. Hizmet erbabının
şahsi kullanımı için verilen giyim eşyaları, ayni ücret ödemesi olarak dikkate
alınıp ücret gideri olarak kazançtan indirilecektir.
d-
Zarar, Ziyan ve Tazminatlar
GVK’nın
40/3. maddesine göre “İşle ilgili olmak şartıyla mukavelenameye
veya ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatlar”
ticari kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınabilmektedir. Zarar, ziyan
ve tazminatın gider kaydedilebilmesi için aşağıdaki koşullar aranmaktadır.
²
Zarar,
ziyan ve tazminatın ticari faaliyetin normal icapları dahilinde oluşması, yani
şahsi nitelik taşımaması ve işin normal akışı ile ilgili bulunması gerekir.
² Zarar,
ziyan ve tazminat mukavelename, ilam veya kanun emrine istinaden doğmuş
olmalıdır. Zarar, ziyan ve tazminatın gider kaydedilebilmesi için, taraflar
arasında yapılan sözleşmelere dayanması gerekmektedir. Gider kaydını sağlamak
amacıyla sonradan yapılan muvazaalı sözleşmelerin geçerli olmadığı açıktır. GVK’nın
41. maddesinin 6 no.lu bendinin parantez içi hükmü uyarınca, akitlerde ceza
şartı olarak öngörülen tazminatlar bu kapsamda değerlendirilmektedir. Zarar,
ziyan ve tazminatın ilama dayanması; mahkeme kararı ile hükmedilmiş olmasına
işaret eder. Kanun emrinden kaynaklanan zarar, ziyan ve tazminatların da gider
olarak indirilmesi mümkündür. Diğer taraftan kıdem tazminatının karşılık
ayrılarak gider kaydı mümkün değildir. Bu tazminat ancak ödeme anında giderleştirilebilir
([8]).
²
Teşebbüs
sahibinin suçundan doğmamış olmalıdır. Kurumu sevk ve idare edenlerin kurum
adına yaptıkları ve kanunen suç sayılan işlemler, kurumun suçu sayılır ve bu
suçlar dolayısıyla tazminat ödenmesi gerekmişse, bu tazminat kanun emrine veya
mahkeme ilamına dayansa dahi gider yazılamaz, kanunen kabul edilmeyen gider
niteliğindedir([9]).
Borçlar Kanunu’nda yer alan kusursuz sorumluluk halleri dolayısıyla ödenen
zarar, ziyan ve tazminatlar, buna neden olan fiilin doğmaması için sorumlu
tutulan kişinin üzerine düşen bütün tedbirleri almış olması kaydıyla gider
kaydedilebilir ([10]).
e-
Seyahat ve İkamet Giderleri
Seyahat,
amacını ve gerektirdiği süreyi aşmaması koşuluyla, işle ilgili olarak yapılan
seyahat ve ikamet giderleri hasılattan indirilebilir. Seyahat ve ikamet giderleri
toplamı işin ehemmiyeti ve genişliği ile uyumlu olmalıdır. İşletmenin faaliyet
konusunun gerektirdiği tüm seyahat ve ikamet gideri ticari faaliyetle uyumlu
olduğu sürece giderleştirmeye konu edilebilecektir.
Mükellef,
giderleştirdiği her seyahat ve ikametinin işle ilgili olduğunu ispat edebilecek
bilgi ve belgelere sahip olmalıdır. Yurtdışı seyahat masraflarının tevsiki için
sadece Döviz Alım Belgesi yeterli değildir. Ticari amaçla da olsa döviz alınmış
olması bu tutarın seyahat masrafı olarak harcandığının karinesi olamaz.
Seyahat,
işletmenin sahip ve yöneticileri, hizmet erbabı, yönetim kurulu başkanı/üyeleri
ve denetçileri tarafından yapılabilir. Seyahatin işle ilgisi, seyahatin süresi,
işin önemi ve genişliğiyle mütenasip olması gibi kriterler için kanunlarda
objektif bir belirleme yapılmamıştır. Bu nedenle her olayın kendi koşulları
içinde değerlendirilmesi, değerlendirmede ticari organizasyonun büyüklüğü ve
aktivitesi gibi unsurların da dikkate alınması gerekir.
Yol
giderleri gerek GVK’nın 40/4. maddesinde, gerekse GVK’nın 24/2. maddesi
çerçevesinde gerçek tutarları üzerinden gider yazılır. Yolculuk, işin gerektirdiği
önem derecesine göre her türlü araç kullanılarak yapılabilir. Yolculuğun
işletmeye ait araçlar veya personele ait araçlarla da yapılması mümkündür.
Seyahate
çıkan işletme personeline ödenen seyahate ilişkin bedeller GVK’nın 24/2.
maddesi uyarınca harcırah esasına göre giderleştirilecektir. GVK’nın 24/2.
maddesi hükmü aşağıdaki gibidir.
“Harcırah
Kanunu kapsamı dışında kalan müesseseler tarafından idare meclisi başkanı ve
üyeleri ile denetçilerine tasfiye memurlarına ve hizmet erbabına (Harcırah
Kanunu’na tabi olsun olmasın her türlü sözleşmeli personel dahil) verilen
gerçek yol giderlerinin tamamı ile yemek ve yatmak giderlerine karşılık verilen
gündelikler (Bu gündelikler aynı aylık seviyesindeki Devlet memurlarına verilen
gündeliklerden fazla ise veya Devletçe verilen gündeliklerin en yüksek haddini
aşarsa, aradaki fark ücret olarak vergiye tabi tutulur.)”
f-
Taşıt Giderleri
Kiralama
yoluyla edinilen veya işletmenin aktifinde bulunan taşıtların giderlerinin
tamamı GVK’nın 40/5. maddesi hükmü uyarınca işte kullanılmaları koşuluyla
kazançtan indirilebilecektir. GVK’nın 40/5. maddesinde yer alan giderler
taşıtların normal bakım, tamir, onarım ve kullanım giderleridir.
İşe
gidiş gelişlerde kendi taşıtını kullanan personel için işletme ücret ödüyorsa,
bu nedenle yapılan ödemeler taşıt gideri olarak değil, ücret gideri olarak değerlendirilecek
ve ücret olarak gelir vergisi stopajına tabi tutulacaktır.
g-
Ayni Vergi, Resim ve Harç Ödemeleri
İşletme
ile ilgili olmak şartıyla bina, arazi, gider, istihlak, damga, belediye
vergileri, harçlar ve kaydiyeler gibi ayni vergi resim ve harçlar gider olarak
ticari kazançtan indirilebilmektedir.
h-
Amortismanlar
VUK
uyarınca ayrılan amortismanlar GVK’nın 40/7. maddesi uyarınca işletmenin dönem
ticari kazancının tespitinde dönem hasılatından indirilebilecektir.
İşletme aktifine kayıtlı duran varlıkların maliyetleri
belli esaslar çerçevesinde kullanım süreleri itibariyle gider ve maliyetlere
intikal ettirilmektedir. Bu giderleştirme sisteminin adı amortismandır. Amortisman
müessesesi, temel esprisini dönemsellik ilkesinden almaktadır. Her dönemin
gider ve maliyeti ilgili dönemin hasılatı ile karşılaştırılmalıdır.
Sabit
kıymetler Maliye Bakanlığı’nca belirlenen oranlar üzerinden itfa edilir. Maliye
Bakanlığı amortisman oranını iktisadi kıymetin faydalı ömürlerini dikkate
alarak belirlemektedir. İktisadi ve teknik açıdan bütünlük arz eden kıymetler
(oran, yıl ve yöntem olarak) aynı çerçevede amortismana tabi tutulur ([11]).
Ödeme kaydedici cihaz kullanmak zorunda olan mükellefler,
bu amaçla aldıkları cihazlar için ilk yılda %100 oranında amortisman ayırabileceklerdir.
(3100 s. Kanun Md.7, 345 Seri No.lu VUK Genel Tebliği)
Amortisman
ayırma koşulları şöyle sıralanabilir;
²
Kıymetin
birden fazla yıl kullanılması,
²
Kıymetin
envantere dahil edilmiş olması,
²
Kıymetin
yıpranmaya ve aşınmaya maruz bulunması, ([12])
²
Kıymetinin
belli tutarın (2012 yılı için 770 TL ) üzerinde olması ([13]).
Envantere
dahil olmayla ilgili olarak şu hususlar özellik arz eder;
²
Mülkiyeti
muhafaza kaydıyla yapılan satışlarda amortisman mülkiyet sahibince ayrılır,
²
Kiralamalarda
amortisman kiralayan tarafından ayrılır,
²
Reklam
panoları başkasının mülkü üzerinde bulunsa dahi yaptıran işletme tarafından
envantere alınır ve amortismana konu edilir.
ha- Fevkalade Amortisman
Aşağıda
belirtilen hallerde iktisadi kıymetler normal amortisman yerine, Maliye
Bakanlığınca belirlenen fevkalade amortisman oranları üzerinden amortismana
tabi tutulur (VUK md. 317).
²
Amortismana
tabi iktisadi kıymette afet (yangın, deprem, su basması gibi) neticesinde değer
kaybı oluşması,
²
Yeni
icatlar nedeniyle teknik verim ve kıymetinin düşmesi,
²
Cebri
çalışma nedeniyle normalden fazla yıpranmaya tabi olması.
Fevkalade amortisman oranı, her olaya özgü olmak kaydıyla
mükellefin müracaatı üzerine Maliye Bakanlığı’nca tespit edilmektedir.
hb- Amortisman Hesaplama
Yöntemleri
Amortisman
iki yöntemle hesaplanabilir; normal usul, azalan bakiyeler usulü. Normal yöntemde,
amortisman süresi 1 rakamının amortisman oranına bölünmesi suretiyle bulunur ve
küsuratlar tama iblağ edilir. Normal yöntemde kıymet, bu sürede amortisman
oranına göre hesaplanacak (eşit) tutarlarda amorti edilir. Azalan bakiyeler usulünde
de süre aynı şekilde hesaplanır ancak tutar, oranın iki katına ([14])
ve net değer esasına göre bulunur. Son yıl kalan bakiye değerin tamamı amorti
edilir.
Amortismanın herhangi bir yıl ayrılmamasından veya ilk
uygulanan orandan daha düşük bir hadle ayrılmasından dolayı amortisman süresi
uzatılamaz.
İşletmeler
prensip olarak seçmiş oldukları amortisman usulünü değiştiremez. Ancak azalan
bakiyeler usulünü uygulayan mükellefler bir defaya mahsus olmak üzere normal
usule geçebilirler. Bu durumda yöntem değişikliğinden sonra, henüz amorti
edilmemiş tutar, kalan amortisman süresinde eşit şekilde itfa edilir.
hc-Geçici Süre Kullanılmayan
Kıymetler
Tam
mükellef kurumların aktiflerinde yer alan makine ve teçhizatları, yurt dışında
yapılan inşaat işleri ile ilgili olarak yurt dışına geçici olarak ihraç
etmeleri halinde, geçici olarak ihraç edilen ve işin bitiminde Türkiye’ye
getirilen makine ve teçhizat ile ilgili olarak Türkiye’de amortisman ayrılmasına
son verilecek; işin bitiminde söz konusu makine ve teçhizatların Türkiye’ye
ithalinde ise amortisman uygulaması kaldığı yerden devam edecektir.
hd- Enflasyon Düzeltmesi
Enflasyon
düzeltmesi, bilançoda yer alan parasal olmayan kalemlerinin enflasyonist
etkiden arındırılması işlemidir. Düzeltme, belli şartların gerçekleşmesi halinde
uygulanmaktadır ([15]).
Enflasyon
düzeltmesi yapılan dönemlerde amortisman tutarı düzeltilmiş değer esas alınarak
hesaplanacaktır. Azalan bakiyeler usulünde amortisman hesaplanacak net değer;
iktisadi kıymet düzeltilmiş değerinden, daha önce ayrılmış amortismanların
taşınmış değeri düşülmek suretiyle tespit edilecektir.
i-
İşveren Tarafından Ödenen Sendika Aidatları
İşverenlerce
Sendikalar Kanunu hükümlerine göre sendikalara ödenen aidatlar gider olarak
ticari kazançtan indirilebilecektir. Ancak ödenen aidatın bir aylık tutarı,
işyerinde işçilere ödenen çıplak ücretin bir günlük toplamını aşamayacaktır.
İlgili oldukları yılda ödenmeyen sendika aidatları daha sonraki yıllarda ödense
dahi kazançtan indirilemez.
j-
Bireysel Emeklilik Sistemi İçin Ödenen Katkı Payları
GVK’nın
40/9. maddesi uyarınca işverenler tarafından ücretliler adına bireysel
emeklilik sistemine ödenen katkı payları ticari kazancın tespitinde gider olarak
dikkate alınabilecektir. Gerek işverenler gerek ücretliler tarafından bu
çerçevede yapılan ödemelerin ticari kazançtan indirilebilecek kısmı GVK’nın 63/1-3.
maddesinde yer alan oran ve haddi aşamayacaktır. Söz konusu madde uyarınca;
prim, ödendiği ayda elde edilen ücretin %10’unu (bireysel emeklilik dışındakilerde
% 5) ve yıllık toplamı da asgari ücretin yıllık tutarını aşamayacaktır ([16]).
k-Gıda
Bankacılığı Yapan Kurumlara Yapılan Bağışlar
5035
sayılı Kanunla GVK’nın 40. maddesine hüküm eklenmek ve bu hüküm 5281 sayılı
Kanunla değiştirilmek suretiyle; fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde
bulunan dernek ve vakıflara Maliye Bakanlığı’nca belirlenen usul ve esaslar
çerçevesinde bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacak maddelerinin maliyet
bedelleri ticari kazancın tespitinde gider olarak hasılattan indirilebilecektir.
Gıda
bankacılığı yapan dernek ve vakıflara yapılan bağışların giderleştirilmesine
ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığı’nca yayımlanan 251 Seri no.lu GVK
Genel Tebliği ile belirlenmiştir.
2- Kurumlar Vergisi Kanunu
Uyarınca Hasılattan İndirilecek Giderler
Kurum kazançlarının tespitinde KVK uyarınca hasılattan
indirilebilecek giderler, Kanunu’nun 8. maddesinde düzenlenmiştir. Kurum ticari
kazancının tespitinde, önceki bölümde açıklanan GVK’nın 40. maddesinde sayılan
giderler hasılattan ayrıca indirilecektir. KVK’da düzenlenen giderler daha
ziyade kurumlara özgü giderlerdir. KVK’nın 8. maddesinde düzenlenen giderler
aşağıda kısaca açıklanmıştır.
a-
Menkul Kıymet İhraç Giderleri
Anonim
ve eshamlı komandit şirketlerce ihraç edilen ortaklık hisse senetleri, borçlanma
tahvilleri vb. menkul kıymetlerin ihraç giderleri kurum kazanının tespitinde
gider olarak hasılattan indirilecektir.
KVK’nın 8/1-a maddesinde yapılan düzenlemeye göre ihraç edilen menkul kıymetlere ilişkin tüm giderlerin
hasılattan indirilmesi mümkün olup, söz konusu giderler senetlerin kağıt ve
basım giderleri, mahkeme, noter ve diğer tasdik ve tescil giderleri, damga
resmi ve ihraç dolayısıyla ödenen sair harç ve resimleri, ihraç dolayısıyla
bankalara verilen komisyonlar, hisse ve tahvil senetlerinin borsaya kaydı için
yapılan giderler ve bunlara benzer diğer her türlü giderlerdir.
b-
Kuruluş ve Örgütlenme Giderleri
Kuruluş
ve örgütlenme giderleri; kurumların kuruluş, yeni şube açmaları veya işlerini
genişletmeleri dolayısıyla ortaya çıkan giderlerdir. KVK’nın 8/1-b. maddesinde
düzenlenen bu giderler karşılığında herhangi bir iktisadi kıymet edinilmez.
Kuruluş ve örgütlenme gideri VUK’un 326. maddesi uyarınca
topluca aktifleştirilmek suretiyle amortisman yoluyla (5 yılda eşit tutarlarda)
da giderleştirilebilecektir. Bu husus mükellefin tercihine bırakılmıştır. Ancak
tercih bu kapsamdaki harcamaların tamamı için yapılacaktır. Aktifleştirmenin
tercih edilmesi durumunda amortisman ayrılmasına işletmenin normal faaliyete
geçtiği dönemden itibaren başlanacaktır.
Kuruluş
ve örgütlenme giderlerinin başlıcaları;
²
Piyasa
ve pazar etüt giderleri,
²
Şirket
mukavelesi hazırlanması ve kuruluşa ilişkin giderler,
²
Ekspertiz
ve bilirkişi ücretleri,
²
Kuruluş
genel kurul toplantısı için yapılan giderler,
²
Mahkeme,
noter, tasdik ve tescil giderleri,
²
Kotasyon
giderleri,
²
Tanıtma,
broşür, ilan, reklâm giderleri,
²
Tecrübe
imalatı giderleri ([17]),
²
Personel
temini ve eğitim giderleri,
²
Diğer
örgütlenme giderleridir.
c-
Genel Kurul Toplantıları, Birleşme, Devir, Bölünme, Fesih ve Tasfiye Giderleri
Bu giderler, kurumların yasal olarak yerine getirmek
zorunda bulundukları genel kurul toplantıları nedeniyle gazete ilanı, tescil,
davetiye, salon kirası ve benzeri giderler ile tasfiye, birleşme, devir ve bölünme
durumunda yapmak zorunda bulundukları harcamaları kapsamaktadır.
Olağan,
olağanüstü genel kurul toplantıları, tasfiye, birleşme, devir, bölünme veya
fesih nedeniyle yapılan genel kurul toplantıları ile bu işlemlere bağlı olarak
yapılan tüm giderler, safi kurum kazancının tespitinde KVK’nın 8/1-c maddesi
uyarınca hasılattan indirilir. Bu giderler, toplantılarla ilgili ilan, posta ve
haberleşme masrafları, salon kirası, tescil ve benzeri giderlerdir. Genel
kurulu oluşturan kişilerin yol giderleri, konaklama giderleri, kokteyl ve ziyafet
giderleri bu kapsamda değerlendirilmeyecektir.
d- Eshamlı Komandit Şirketlerde Komandite Ortağın Kâr Payı
Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde komandite ortakların şirket kârından aldıkları
pay GVK’nın 37. maddesi uyarınca şahsi ticari kazanç hükmündedir. Bu nedenle
sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde kurum kazancı, komanditer
ortakların payına isabet eden kazanç kısmından oluşacaktır. Dolayısıyla kurum
kazancına ulaşmak için kurum toplam ticari kârından komandite ortakların payına
isabet eden kısmın düşülmesi gerekmektedir (KVK Md.8/1-ç).
Burada
dikkat edilmesi gereken husus komandite ortağa isabet eden kâr payının, kurumun
mali kârı esas alınarak hesaplanması gerektiğidir. KVK’nın 8. maddesinde
düzenlenen ve kurum kazancından düşülecek olan kâr payı kurum mali bilançosuna
göre hesaplanan kâr payı olmalıdır.
e- Katılım Bankalarınca Katılma Hesabı Karşılığında
Ödenen Kâr Payları
Bazı
finans kuruluşları verdikleri krediler için faiz tahakkuk ettirmemekte, açılan
kredi karşılığı belli bir orana göre kâr payı almaktadırlar. Faizsiz olarak
kredi verenlere ödenen kâr payları özünde faiz giderleriyle paralellik gösterir.
Dolayısıyla bu şekilde ödenen tutarların da kurum kazancından indirilebilmesi
gerekmektedir. KVK’nın 8/1-d maddesi hükmü de buna amirdir. Madde hükmü ile
katılım bankalarınca kâr ve zarara katılma hesabı karşılığında ödenen kâr
paylarının da gider yazılması konusuna açıklık getirilmiştir.
f-
Sigorta ve Reasürans Şirketlerinde, Bilanço Gününde Hükmü Devam Eden Sigorta Sözleşmelerine
Ait Olan Teknik Karşılıklar
Sigorta
ve reasürans şirketlerinde bilanço gününde hükmü devam eden sigorta sözleşmelerine
ait karşılıklar kurum hasılatından indirilebilecektir. Sigorta şirketlerinde
yapılan bu indirim dönemsellik ilkesinin bir gereğidir. Cari dönem gider kaydı
için açılan karşılık hesapları, izleyen yılda gelir kaydedilmek suretiyle
kapatılır (KVK Md. 8/1-e-(5)).
Bu
ihtiyatlar 5520 sayılı KVK’nın 8/1-e maddesinde belirtildiği üzere özetle
aşağıdaki gibidir.
fa- Muallak Hasar Karşılıkları
KVK’nın 8/1-e maddesinin (1) numaralı alt bendinde, muallak hasar
ve tazminat karşılıkları düzenlenmiştir. Bu karşılıklar, tahakkuk etmiş ve
hesaben tespit edilmiş hasar ve tazminat bedelleri veya bu hesap yapılmamışsa
hasar ve tazminatın ve bunlarla ilgili tüm masrafların tahmini değerleri ile
gerçekleşmiş ancak rapor edilmemiş hasar ve tazminat bedellerinden kurumlar vergisi
beyannamesinin verildiği tarihe kadar rapor edilenler ve bunlara ilişkin
masraflardan, reasürör payı düşüldükten sonra kalan tutar olacaktır. Ayrıca
saklama payına isabet eden muallak hasar karşılığı yeterlilik farkları da
karşılık tutarına dahildir. Ancak, aktüeryal zincirleme merdiven metodu
kullanılmak suretiyle ilave olarak ayrılan ek karşılıkların gider olarak
indirimi mümkün bulunmamaktadır.
fb- Kazanılmamış Prim
Karşılıkları
KVK’nın 8/1-e maddesinin (2) numaralı alt bendinde kazanılmamış
prim karşılıkları yer almaktadır. Bu karşılıklar, yürürlükte bulunan sigorta
sözleşmeleri için tahakkuk etmiş primlerden komisyonlar düşüldükten sonra kalan
tutarın gün esasına göre bilanço gününden sonraya sarkan kısmından, aynı esasa
göre hesaplanan reasürör payının düşülmesinden sonra kalan tutar olacaktır.
Ancak bu tutar, nakliyat emtia sigortalarında, yıllık primin komisyon
düşüldükten sonraki tutarından şirketlerin kendi saklama paylarında kalanının %
25’ini geçemeyecektir.
fc- Hayat Matematik
Karşılıkları
KVK’nın 8/1-e maddesinin (3) numaralı alt bendinde hayat sigortalarında
matematik karşılıklar düzenlenmiştir. Bu karşılıkların her sözleşme üzerinden
ayrı hesaplanacağı belirtildikten sonra, bunların, gelirleri vergiden istisna
edilmiş olan menkul kıymetlere yatırılan kısmına ait faiz ve kâr paylarının
giderler arasında gösterilemeyeceği belirtilmiştir.
fd- Dengeleme
Karşılıkları
5684 sayılı Sigortacılık Kanunu uyarınca
sigorta şirketleri tarafından deprem hasar karşılıkları adı altında karşılık
ayrılmamakta, sigorta ve reasürans şirketlerince
bu riski de karşılayacak şekilde “Dengeleme karşılığı” ayrılmaktadır. Bu
karşılıklar, takip eden hesap dönemlerinde meydana gelebilecek tazminat
oranlarındaki dalgalanmaları dengelemek ve katastrofik riskleri (felaket riski) karşılamak üzere sadece deprem ve mühendislik
sigorta branşlarında verilen deprem teminatı için hesaplanan karşılıklardan
meydana gelir.
KVK’nın 8/1-e maddesinin (4) numaralı alt bendinde dengeleme
karşılıklarının kurum kazancının tespitinde dikkate alınabilmesine imkân
sağlanmış bulunmaktadır.
Diğer taraftan 5684 sayılı Kanun uyarınca ayrılan devam eden
riskler karşılığı ile ikramiyeler ve indirimler karşılığının sigorta şirketlerince
kurum kazancının tespitinde gider olarak indirimi mümkün bulunmamaktadır.
3-
Hasılattan İndirilecek Diğer Giderler
a-
Kurum Çalışanlarına Ödenen Temettü İkramiyesi
Kurumlarca hesap dönemi sonunda tahakkuk eden safi kârdan
memur ve çalışanlarına “temettü ikramiyesi”
dağıtılabilmektedir. GVK’nın 61/2. maddesi uyarınca bu ödemeler ücret kapsamına
dahildir. Dolayısıyla kurum kazancından ücret gideri olarak indirilebilecektir.
Ancak ikramiye tutarının hesap döneminin kapanmasından sonra tespit edilmesi
nedeniyle kazançtan indirme işlemi ancak beyanname üzerinden yapılabilmektedir.
Diğer bir ifade ile tahakkuk ve ödeme izleyen yılda yapılmakla birlikte
dönemsellik ilkesi gereği bu ödemeler ilgili yıl kazancının tespitinde dikkate
alınmak amacıyla kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ticari kazançtan indirilir.
Diğer taraftan cari yılın kayıtlarına gider olarak intikal ettirilecek bu
tutarın, cari yıl kazancının tespitinde dikkate alınmaması (KKEG olarak
değerlendirilmesi) gerektiği unutulmamalıdır.
b-
Karşılıklar
İşletmeler
bilanço tarihi itibariyle belirgin olarak ortaya çıkan ancak tutarı tam olarak
kesinleşmeyen zararları ile henüz tahakkuk etmemiş olan borçları için VUK
uyarınca karşılık ayırabilir. Ayrılan karşılık bazı durumlarda bilanço
aktifinde negatif unsur olarak, bazı durumda da bilanço pasifinde yabancı
kaynaklar içinde gösterilir.
İşletmeler
tarafından ayrılan başlıca karşılıklar aşağıda belirtilmiştir.
ba- Menkul Kıymetler Değer
Düşüklüğü Karşılığı
THP
uyarınca işletmeler menkul kıymetlerin piyasa değerinde bariz düşüklükler
meydana geldiğinde bu düşüklük için hesaben karşılık ayırabilmektedir. Söz
konusu karşılık gider kaydedilmektedir. Ancak bu giderler mali kârın
tespitinde, VUK’da menkul kıymetlerin alış bedeli ile değerlenmesi öngörüldüğünden
KKEG niteliğinde değerlendirilecektir. Diğer taraftan VUK’un 279. maddesinin
borsa rayici ile değerlenmesini öngördüğü kıymetlerde değerleme günü itibariyle
ortaya çıkacak değer düşüklüğü anılan şekilde karşılık ayrılmak suretiyle
giderleştirilebilecektir.
bb- Şüpheli Alacak Karşılığı
Ticari kazancın tespitinde uygulanan tahakkuk esasının
sonucu olarak; işletme bünyesinde satılan mal ve hizmet bedelleri, henüz tahsil
edilmeden hasılata intikal ettirilmekte ve matrahın oluşumunu olumlu yönde
etkilemektedir. Bu nedenle VUK’da mal ve hizmet bedelinin (alacağın) tahsil
edilme ihtimalinin kesin olarak kaybolduğu veya şüpheli hale geldiği anda zarar
yazılması esası getirilmiştir. Buradaki zarar daha önceden yazılmış hasılat
(kâr) iptaline yöneliktir.
Değerleme
ölçüleri açısından ifade etmek gerekirse şüpheli alacaklar tasarruf değeri ile
değerlenir. Şüpheli alacaklar bilançoya mukayyet değeri (kur değerlemesi dahil)
ile kaydedilmekte ancak, tasarruf değerine indirgeyecek tutarda karşılık
ayrılmakta ve bu karşılık da bilanço aktifine negatif unsur olarak kaydedilmektedir.
VUK’un
323. maddesinde düzenlenen şüpheli alacakların uygulama şartları özetle
aşağıdaki gibidir.
² Şüpheli
alacaklar karşılık ayrılmak suretiyle ve sadece bilanço esasına göre defter
tutan mükellefler tarafından gider kaydedilebilir. Ayrılacak karşılık alacağın
tasarruf değeri ile kayıtlı değeri arasındaki fark kadar olacaktır.
²
Şüpheli
alacaklardaki giderleştirme geçici olup şüphelilik durumunun sonucuna göre
kesin kayıtlar yapılacaktır. Şüpheli alacağın kısmen veya tamamen tahsil
edilmesi halinde karşılık gideri (kısmen veya tamamen) tahsilatın yapıldığı
dönemde iptal edilecektir. Aksi halde alacağın tahsil edilemeyeceğinin ortaya
çıkması ile söz konusu gider kesinleşecek, şüpheli alacak kayıtlardan
çıkartılacaktır.
²
Karşılık
ayrılabilmesi için alacağın tahsili şüpheli hale gelmelidir. VUK’un 323.
maddesinde şüpheli hale gelmeye ilişkin iki unsur belirtilmiştir. Bunlar; 1)
Alacakların dava ve icra safhasında bulunması, 2) Dava ve icra takibine
değmeyecek derecede küçük alacakların, yapılan protesto veya yazı ile bir defadan
fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunması.
²
Dava
takibinin ciddi ve inandırıcı olması ve davaya devam edilmesi gerekmektedir.
Ancak prensip itibariyle dava açılmış olması alacaklarda şüphelilik için
gerekli ve yeterlidir.
² Şüpheli
alacaklar için alacağın şüpheli hale geldiği dönemde karşılık ayrılabilir.
İşletme tarafından alacağın şüpheli hale geldiği dönemden sonraki dönemlerde bu
alacak için karşılık ayrılması kabul edilmemektedir ([18]).
Konuya ilişkin
özellikli durumlar özetle aşağıdaki gibidir.
² Teminatlı
alacaklar şüpheli alacak uygulamasına konu olmaz. Ne zaman teminatlardan
yeterli tahsilat yapılamayacağı anlaşılırsa bu dönemde tasarruf değerine göre
şüpheli alacak karşılığı ayrılabilir. Ancak teminat paraya çevrilmeden teminata
bağlı alacak kısmı için şüphelilik hali ortaya çıkmaz.
²
Dönem
içinde şüpheli hale gelen alacaklar için dönem sonuna kadar haciz işlemi
yapılmışsa yine şüphelilik ortadan kalkmış olacaktır. Ancak daha önceki
dönemlerde karşılık ayrılmış olan alacaklarla ilgili olarak bu dönem içinde
haciz işlemi yapılsa dahi ayrılmış olan karşılık düzeltilmez. Karşılık söz konusu
şüphelilik halinin kalkmasına kadar bekletilir.
²
Kamu
idare ve müesseselerinden olan alacağın tahsil edilememesi ve bu yüzden bir
zararın oluşması ihtimali olmadığından bu tür alacaklar için prensip olarak
şüphelilikten bahsedilemeyecektir. Ancak, alacağın miktarı konusunda bir ihtilaf
varsa tasarruf değerine göre değerleme yapılarak karşılık ayrılabilecektir.
²
Aciz
vesikasına bağlanan alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılabilir. Ancak
bu alacakların değersiz alacak olduğundan bahsedilmez.
²
Gelir
İdaresi önceki uygulamasının aksine, KDV alacakları için de (KDV dahil senet
alacaklarında olduğu gibi) şüpheli alacak karşılığı ayrılabileceğini kabul
etmektedir.
²
Borçlunun
iflası (iflasın açılması) halinde borçlunun tüm borçları muaccel hale
gelecektir. Dolayısıyla iflas eden bir tacirden olan alacağın, vadesi gelmemiş
ve dava konusu edilmemiş olsa dahi şüpheli alacak haline geldiği kabul edilir.
²
İşletmenin
ticari faaliyetiyle ilgili olmayan alacaklar şüphelilik şartlarını taşısa dahi,
bu alacaklar için ayrılan karşılıklar mali kazancın tespitinde gider olarak
dikkate alınamaz.
²
SPK
uyarınca kullanılan perakende satış yönteminde; önceki yıllar şüpheli alacaklarından
hareketle cari yıla ilişkin tahmini olarak şüpheli alacak tutarı
hesaplanmaktadır. Bu şekilde hesaplanan şüpheli alacaklar için karşılık
ayrılması halinde, karşılık giderinin mali kârın tespitinde KKEG olarak dikkate
alınması gerekmektedir.
bc- Değersiz Alacaklar
Değersiz
alacaklar VUK’un 322. maddesi uyarınca; kazai bir hükme veya kanaat verici bir
vesikaya göre tahsiline olanak kalmayan alacaklardır. Şüpheli alacaklar ile
değersiz alacaklar arasındaki fark, şüpheli alacağın aksine değersiz alacağın
ileride de tahsil edilme imkanının bulunmamasıdır. Şüpheli alacaklar işletme
bilançosunda gösterilirken değersiz alacaklar işletme bilançosunda gösterilmez.
Değersiz alacaklar, bu vasfı kazandıkları dönemden itibaren kayıtlardan çıkartılır
ve takip edilmez.
Değersiz
alacaklar, daha önce şüpheli alacak uygulamasına konu edilerek karşılık
ayrılmışsa, şüpheli alacak hesabı ile karşılık hesabı karşılaştırılmak suretiyle
kapatılır ve söz konusu alacak kayıtlardan çıkartılır. Bu aşamada tekrar giderleştirme
yapılmaz.
Kanunda
geçen kanaat verici vesikalardan ne anlaşılması gerektiği hususu açık değildir.
Kanaat verici vesika, alacağın tahsilinin imkânsızlığını gösteren ve herkes
tarafından kabul edilebilecek nitelikte bir delil olmalıdır. Konkordato
anlaşması (anlaşma ile alacaklının borçluyu ibra ettiği tutar), alacaktan
vazgeçildiğini gösteren mahkeme tutanağı, malvarlığı bulunmayan borçlunun
öldüğünü ve mirasçıların mirası reddettiğini gösteren belgeler, sulh anlaşması
ile alacaklının alacağından vazgeçtiğini gösteren belgeler kanaat verici belgelere
örnek gösterilebilir.
bd- Stok Değer Düşüklüğü
Karşılığı
Kıymeti düşen mallara ilişkin VUK’un 278. maddesi hükmü
aşağıdaki gibidir.
“Yangın, deprem su basması gibi
afetler yüzünden veyahut bozulmak, çürümek, kırılmak, çatlamak, paslanmak gibi
haller neticesinde iktisadi kıymetlerinde önemli bir azalış vaki olan emtia ile
maliyetlerin hesaplanması mutat olmayan hurdalar ve döküntüler, üstüpü, deşe ve
ıskartalar emsal bedeli ile değerlenir.”
VUK’un
anılan maddesinde belirtilen hallerde emtia emsal bedeli ile değerlenecek,
emsal bedele göre tespit edilen değer düşüklüğü için değer düşüklüğü karşılığı
ayrılacaktır. Değeri düşen stokları emsal bedele indirgeyen bu karşılığa
ilişkin gider dönem mali kazancının tespitinde dönem hasılatından indirilebilecektir.
be- Kıdem Tazminatı
Karşılığı
Kıdem
tazminatları vergi kanunları uyarınca ancak ödendikleri dönemde gider
yazılabilir. İşletme tarafından ilgili kanunlarda yer alan esaslara göre hesaplanan
kıdem tazminatlarından dönem içinde ödenmeyen kısım için karşılık ayrılır. Bu
karşılık mali mevzuatta gider olarak kabul edilmemektedir. Bu nedenle söz
konusu karşılık giderlerinin KKEG olarak değerlendirileceği unutulmamalıdır.
Daha
önce karşılık ayrılmış kıdem tazminatlarının ödendikleri dönemde muhasebe
tekniği ile gider yazılma imkânı yoktur. Bu nedenle daha önce karşılık ayrılan
ve karşılık gideri KKEG olarak değerlenen kıdem tazminatları, ödendikleri
dönemde beyanname üzerinde dönem kazancından mahsup edilmelidir.
c-
Reeskont Giderleri
Reeskont;
işletme aktif ve pasifinde bulunan alacak ve borç senetlerinden değerleme günü
itibariyle vadeleri henüz gelmemiş olanların, değerleme günü cari değerine
indirgenme işlemidir([19]).
Bu işlem, değerleme gününden sonraki döneme isabet eden vade kısmına ilişkin
vade farkı tutarının hesaplanarak, bu tutar kadar gider veya gelir yazılması
suretiyle gerçekleştirilir. Cari dönem reeskont hesapları izleyen dönem
kapatılır.
Reeskont işleminden amaç, senede bağlı alacak ve borcun
değerleme günü itibariyle net değerinin tespiti ile dönemsellik ilkesi gereği
olarak, alacak ve borç senetleriyle ilgili cari döneme ait olmayan kâr veya
zarar tutarlarının Kanun’un öngördüğü şekilde hesaplanarak ilgili vergilendirme
döneminde dikkate alınmasını sağlamaktır.
Reeskont
uygulamasının VUK ve VUK Tebliğleri ile belirlenmiş şartları bulunmaktadır.
Bunlar şöyle sıralanabilir:
²
Alacak
ve borç, senede (TTK’da düzenlenmiş bono ve poliçeye) bağlanmış olmalıdır.
²
Senede
bağlı alacak ve borç ticari bir ilişkiden kaynaklanmış, yani dönem
kâr-zararının tespitine etki etmiş olmalıdır.
²
Reeskonta
tabi tutulacak senedin bir vade içermesi ve dönem sonu itibariyle vadesinin
dolmamış olması gerekmektedir.
²
Alacak
ve borç senedinin işletme bilanço aktifinde yer alması gerekmektedir.
Bu
çerçevede alacak senetlerine ilişkin olarak hesaplanan reeskontlar gider, borç
senetlerine ilişkin olarak hesaplanan reeskontlar gelir kaydedilecektir. Cari
dönemde gelir yazılan tutarlar izleyen dönemde gider, gider yazılan tutarlar da
gelir kaydedilecektir ([20]).
4- Zarar Mahsubu
Zarar
mahsubuna ilişkin esaslar, KVK’nın 9. maddesinde düzenlenmiştir. Kurumlarda
zarar mahsubunu aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz.
a-
Kurumların Kendilerine Ait Geçmiş Dönem Zararlarının Mahsubu
KVK’nın
9. maddesinde kurumlar vergisi beyannamesinde her yıla ilişkin tutarlar ayrı
gösterilmek ve beş yıldan fazla nakledilmemek şartıyla geçmiş yılların
beyannamelerinde yer alan zararların indirim konusu yapacağı hükme bağlanmıştır.
Örneğin, bir kurum 2011 yılı kurumlar vergisi beyannamesinde yer alan zararı,
2012, 2013, 2014, 2015 ve en son 2016 yılı kârından mahsup edebilecek, bu süre
içinde indirilemeyen 2011 yılı zararı, 2017 ve takip eden yıllarda mahsup
konusu yapılamayacaktır.
Zarar
mahsubunda, mali zarar mali kârdan mahsup edilmektedir. Bilindiği üzere
Tekdüzen Hesap Planına göre hazırlanan bilançoda yer alan kâr veya zarar ticari
olup, vergi hesaplamalarında mali kâr veya zarar esas alınmaktadır. Uygulamada
vergi matrahı olan mali kâr için ayrı bir bilanço düzenlenmemekte, mali kâr
veya zarar beyanname üzerinde hesaplanmaktadır.
Zarar
mahsubu öngörülen süre içinde gerçekleştirilemediği takdirde, oluşan zarar
işletme zararı olarak değerlendirilmemekte ve sermayede meydana gelen azalma
olarak dikkate alınmaktadır. Mükelleflerce bir hesap dönemi içerisinde oluşan
zarar beş hesap dönemi boyunca oluşacak kârlarla mahsup edilemiyorsa, o zarar
artık sermayede meydana gelen bir eksilme olarak kabul edilmelidir.
b-
Devir veya Tam Bölünme Hallerinde Zarar Mahsubu
KVK’nın
9. maddesinde, devir halinde devralınan kurumların devir tarihi itibarıyla öz
sermaye tutarını geçmeyen zararları ile tam
bölünme işlemi sonucu bölünen kurumun zararlarından öz sermayesinin([21])
devralınan tutarını geçmeyen ve devralınan kıymetle orantılı kısmının mahsup
edilebileceği hükme bağlanmıştır.
Devir ve bölünme halinde zarar mahsubu, devir
işleminin KVK’nın 20. maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde yapılmasına, tam
bölünme işleminin de 20. maddenin ikinci fıkrası kapsamında
gerçekleştirilmesine bağlanmıştır. Ayrıca son beş yıla ilişkin kurumlar vergisi
beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş olması ve devralınan kurumun
faaliyetine devir veya bölünmenin meydana geldiği hesap döneminden itibaren en
az beş yıl süreyle devam edilmesi koşulları da öngörülmüştür.
Devir ve bölünme hallerinde mahsup
edilecek zarar tutarı, devralınan veya bölünen kurumun devir veya bölünme tarihindeki
öz sermayesi (eski uygulamada öz sermaye yerine aktif toplamı esas
alınmaktaydı) ile sınırlıdır. Bu nedenle devralınan veya bölünen kurumun öz sermayelerinin
sıfır veya negatif olması halinde bu kurumların zararlarının devralan kurum
bünyesinde mahsubu mümkün olmayacaktır.
Devir halinde,
devralan kurum en çok, devralınan kurumun devir tarihindeki öz sermayesi tutarındaki
zararı mahsup edebilecektir. Tam bölünme işleminde ise, bölünen kurumun zararlarından, bu kurumun öz
sermayesinin devralınan tutarını geçmeyen ve devralınan kıymetle orantılı kısmı
mahsup edilebilecektir.
Tam
bölünme sonucunda bölünen şirketi devralan şirketlerce kullanılacak zarar
mahsup hakları “devralınan kıymetle orantılı” olarak belirlenecektir. Buna
göre, zarar mahsup hakkı, tam bölünen şirketin öz sermayesinin devralan
şirketlere dağılımı oranında paylaştırılarak hesaplanacaktır.
Örneğin, öz sermayesi 200.000 TL olan
bir şirket, iki şirkete bölünmüş ve bu şirketlerden biri öz sermayenin 80.000
TL’lik kısmını, diğeri de 120.000 TL’lik kısmını devralmışsa, 40.000 TL
tutarındaki zarar mahsup hakkı, bu iki şirket arasında 16.000 ve 24.000 TL
olarak paylaşılacaktır.
Devir ve bölünme işlemlerinde zarar mahsubu
yapılabilmesi için “aynı faaliyete devam”
şartı aranmaktadır. Bu şart, Eski KVK’nın mükerrer 14. maddesinde yer alan “aynı sektörde faaliyet gösterme”
şartından daha dar kapsamlı olup, devralan kurumlara devir veya bölünmenin meydana
geldiği tarihten itibaren en az 5 yıl süreyle, devralınan veya bölünen
kurumların faaliyetlerini devam ettirme([22])
zorunluluğu getirmektedir.
Vergiden
kaçınma amacına yönelik olarak, ekonomiye kazandırılması mümkün olmayan
kurumların devir veya bölünme suretiyle devralınması ya da devralınan veya
bölünen kurumların faaliyetinin 5 yıllık süre içinde arızi hale getirilerek
kısmen durdurulması veya sona erdirilmesi gibi ekonomik olmayan sebeplerle
devir ve bölünme işleminin yapılması halinde zarar mahsubu mümkün olmayacaktır.
Mahsup için aranan şartların ihlali halinde, zarar mahsupları nedeniyle zamanında
tahakkuk ettirilmeyen vergiler için vergi ziyaı doğmuş sayılacağından, mahsup
nedeniyle ziyaa uğrayan vergiler ceza ve gecikme zammı ile birlikte tahsil
edilecektir.
c-
Yurt Dışı Faaliyetlerden Doğan Zararların Mahsubu
KVK’nın
9. maddesinde, beş yıldan fazla nakledilmemek şartıyla yurt dışı faaliyetlerden
doğan zararların Türkiye’deki kurum kazancından mahsup edilmesine imkân
tanınmıştır([23]).
Ancak, kazançları Türkiye’de kurumlar vergisinden istisna edilen faaliyetlere
ilişkin yurt dışı zararlar bu mahsubun kapsamı dışındadır. Örneğin, yurt dışı
inşaat ve onarım işlerinden elde edilen kazançlar kurumlar vergisinden istisna
edilmiş olduğundan, yurtdışı bu faaliyetlerden zarar doğması halinde, bu
zararlar diğer faaliyetlerden elde edilen kazançlardan mahsup edilemeyecektir.
Yurt dışı faaliyetlerden doğan zararlar, faaliyette
bulunulan ülkenin vergi kanunlarına göre beyan edilen vergi matrahlarının zarar
dahil, her yıl o ülke mevzuatına göre denetim yetkisi verilen kuruluşlarca
rapora bağlanması ve bu raporun aslı ile tercüme edilmiş bir örneğinin Türkiye’deki
ilgili vergi dairesine ibraz edilmesi halinde indirim konusu yapılabilecektir.
Mükelleflerin söz konusu raporları ilgili vergi dairesine zamanında ibraz
etmemiş olmaları halinde, bu raporların zararın mahsup edileceği ilgili dönemde
ibraz edilmesi de yeterli olacaktır.
Faaliyette bulunulan yabancı
ülkede denetim yetkisini haiz bir denetim kuruluşunun olmaması halinde, her yıla
ait vergi beyannamesi ve eki bilanço ile gelir tablosunun, yabancı ülkenin
yetkili makamlarından alınacak veya onaylatılacak birer örneğinin, mahallindeki
Türk elçilik veya konsoloslukları, yoksa orada Türk menfaatlerini koruyan
ülkenin aynı mahiyetteki temsilcilerine onaylatılarak, aslının ve tercüme
edilmiş bir örneğinin ilgili vergi dairesine ibrazı zorunludur.
Türkiye’de indirim konusu yapılan yurt dışı zararların ilgili
ülkede mahsup edilmesi veya gider yazılması halinde, Türkiye’de beyannameye
dahil edilecek yurt dışı kazanç, mahsup ya da gider yazılmadan önceki tutar
olacaktır. Yurt dışı faaliyetlerden doğan kârlar, Türkiye’de genel sonuç
hesaplarına hangi para cinsinden intikal ettirilmişse, zararların da aynı para
cinsinden intikal ettirilmesi gerekmektedir.
Örneğin, (A) Kurumunun 2011 ve 2012 yıllarındaki yurt içi ve yurt dışı faaliyet
sonuçları aşağıdaki gibidir.
Yıllar |
Yurtiçi Faaliyet Sonucu |
Yurtdışı Faaliyet Sonucu |
2011 |
10.000
TL |
25.000
TL (zarar) |
2012 |
5.000
TL (zarar) |
45.000
TL |
2012 yılı ile ilgili olarak
yabancı ülkede verilen beyannamede 45.000 TL kazançtan 25.000 TL zarar düşülmek
suretiyle 20.000 TL karşılığı kazanç beyan edilmiştir. Bu verilere göre kurumun
2011 ve 2012 yılları ile ilgili olarak Türkiye’de vereceği yıllık beyannamede
beyan edeceği matrah aşağıdaki gibi hesaplanacaktır.
|
2011 Yılı |
2012 Yılı |
Yurt
İçi Faaliyet Sonucu |
10.000 TL |
(-)5.000 TL |
Yurt
Dışı Faaliyet Sonucu (mahsup öncesi) |
(-) 25.000 TL |
45.000 TL |
Toplam |
(-)15.000 TL |
40.000 TL |
Geçmiş
Yıl Zararı |
- |
(-) 15.000 TL |
Matrah |
15.000 TL (zarar) |
25.000 TL |
5- Beyanname Üzerinde Yapılacak
İndirimler
KVK’nın
“Diğer indirimler” başlıklı 10. maddesinde, kurumlar vergisi matrahının
tespitinde; kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla,
kurum kazancından sırasıyla aşağıdaki indirimlerin yapılacağı hükme
bağlanmıştır.
·
AR-GE
indirimi,
·
Sponsorluk
harcamaları,
·
Belli
kuruluşlara yapılan bağış ve yardımlar,
·
Kamu
kurum ve kuruluşlarına yapılan eğitim, sağlık ve dini amaçlı bağışlar,
·
Kültür
ve tanıtım amaçlı bağış, yardım ve harcamalar,
·
Bakanlar
Kurulunca yardım kararı alınan doğal afetlerde, Başbakanlık aracılığı ile
yapılan bağışlar,
·
Girişim
sermayesi olarak ayrılan fonun bir kısmı,
·
Yabancı
gerçek ve tüzel kişilere Türkiye’de verilen hizmetlerden yurt dışında
yararlanılanların bir kısmı.
İndirim uygulamasına ilişkin olarak KVK’nın 10.
maddesinde söz konusu indirimlerin beyanname üzerinde gösterilmesi ve maddedeki
sıra dahilinde uygulanması koşulu getirilmiştir.
KVK’nın
10. maddesinde düzenlenen indirimler, kazancın bulunması halinde beyanname
üzerinden indirim konusu yapılabilen ancak, kazancın yetersiz olması nedeniyle
sonraki yıllara devretmeyen indirimlerdir. Sadece Ar-Ge indirimi bu kuralın
istisnasını oluşturmaktadır.
a-
AR-GE İndirimi
KVK’nın
10. maddesinin 1-a bendinde mükelleflerin,
işletmeleri bünyesinde gerçekleştirdikleri münhasıran yeni teknoloji ve bilgi arayışına
yönelik araştırma ve geliştirme harcamaları tutarının % 100’ü oranında
hesaplanacak “Ar-Ge indirimi”nin beyanname üzerinde indirim konusu yapılacağı
hükme bağlanmıştır([24]).
Bu uygulama ile mükelleflere, muhasebe tekniği ile gider kaydedilen araştırma
ve geliştirme harcamalarının %100’ü kadar ilave bir indirim imkânı tanınmış
olmaktadır.
Diğer taraftan araştırma ve geliştirme faaliyetleri ile
doğrudan ilişkili olmayan giderlerden ve tamamen araştırma ve geliştirme
faaliyetlerinde kullanılmayan amortismana tabi iktisadî kıymetler için hesaplanan
amortisman tutarlarından verilen paylar üzerinden Ar-Ge indirimi hesaplanmayacak,
matrahın yetersiz olması nedeniyle ilgili dönemde indirim konusu yapılamayan “Ar-Ge
İndirimi” tutarı sonraki hesap dönemlerine devredecektir. Ar-Ge indiriminden
yararlanılacak harcamaların kapsamını ve uygulamadan yararlanılabilmesi için
gerekli belgeler ile usulleri belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır.
KVK’nın
10/1-a madde hükmü ile 5422 sayılı eski KVK’nın 14/6. madde hükmü hemen hemen
aynı olup, aradaki fark yeni düzenlemede matrah yetersizliği sebebiyle indirim
konusu yapılmayan tutarların, izleyen hesap dönemlerine devredilmesine imkân
tanınmasıdır. Bu durumda eski uygulamaya ilişkin olarak uygulama esaslarının
açıklandığı 86 seri no.lu KVK GT açıklamaları geçerliliğini korumaktadır.
Ayrıca Bakanlık,1 Seri No.lu 5520 sayılı KVK GT ile de açıklama yapmıştır.
KVK’nın
10. maddesinde yer alan diğer indirimlerin sadece ilgili yıl kazancından
indirimi mümkün bulunuyorken Ar-Ge indirimi bu kuralın istisnasını oluşturmaktadır.
Bu nedenle işletmelerin; Ar-Ge indirim haklarını, cari dönemde yararlandıkları
ve sonraki döneme devreden indirim haklarını nazım hesaplarda ayrıca izlemesi
gerekmektedir.
Ar-Ge
indiriminin muhasebe tekniğiyle yapılması mümkün bulunmamakta, bu nedenle
indirim beyanname üzerinde yapılmaktadır.
5746 sayılı Kanunla yapılan
Ar-Ge teşvikleri ise özetle aşağıdaki gibidir.
Bu
kanunun amacı; Ar-Ge ve yenilik yoluyla ülke ekonomisinin uluslararası düzeyde
rekabet edebilir bir yapıya kavuşturulması için teknolojik bilgi üretilmesini,
üründe ve üretim süreçlerinde yenilik yapılmasını, ürün kalitesi ve
standardının yükseltilmesini, verimliliğin artırılmasını, üretim maliyetlerinin
düşürülmesini, teknolojik bilginin ticarileştirilmesini, rekabet öncesi
işbirliklerinin geliştirilmesini, teknoloji yoğun üretim, girişimcilik ve bu
alanlara yönelik yatırımlar ile Ar-Ge’ye ve yeniliğe yönelik doğrudan yabancı
sermaye yatırımlarının ülkeye girişinin hızlandırılmasını, Ar-Ge personeli ve
nitelikli işgücü istihdamının artırılmasını desteklemek ve teşvik etmektir([25]).
Bu
kanun kapsamında yapılacak Ar-Ge indirimi:
²
Teknoloji
merkezi işletmelerinde,
²
Ar-Ge
merkezlerinde,
²
Kamu
kurum ve kuruluşları ile kanunla kurulan vakıflar tarafından veya uluslararası
fonlarca desteklenen Ar-Ge ve yenilik projelerinde,
²
Rekabet
öncesi işbirliği projelerinde,
² Teknogirişim
sermaye desteklerinden yararlananlarca,
gerçekleştirilen Ar-Ge ve yenilik harcamalarının tamamı ile 500 ve
üzerinde tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli istihdam eden Ar-Ge merkezlerinde
ayrıca o yıl yapılan Ar-Ge ve yenilik harcamasının bir önceki yıla göre
artışının yarısından oluşacaktır.
Hesaplanan
Ar-Ge indirimleri, KVK’nın 10. maddesine göre kurum kazancının ve GVK’nın 89.
maddesi uyarınca ticari kazancın tespitinde indirim konusu yapılacaktır.
Kazancın yetersiz olması nedeniyle ilgili hesap döneminde indirim konusu
yapılamayan tutar, sonraki hesap dönemlerine devredilecek ve takip eden yıllarda 213 sayılı VUK’a göre
her yıl belirlenen yeniden değerleme oranında artırılarak dikkate alınacaktır.
Diğer
yandan bu harcamalar, VUK’a göre aktifleştirilmek suretiyle amortisman yoluyla
itfa edilecek, bir iktisadi kıymet oluşmaması halinde ise doğrudan gider
yazılabilecektir.
Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerinde bulunanların; kamu kurum
ve kuruluşları, kanunla kurulan vakıflar ile uluslararası fonlardan aldıkları
destekler özel bir fon hesabında tutulur. Bu fon, GVK ve KVK’ya göre vergiye
tabi kazancın ve ilgili yılda yapılan Ar-Ge harcaması tutarının tespitinde dikkate
alınmaz. Bu fonun, elde edildiği hesap dönemini izleyen beş yıl içinde
sermayeye ilâve dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba nakledilmesi veya
işletmeden çekilmesi halinde, zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa
uğratılmış sayılır.
Bu
Kanun kapsamındaki indirim, istisna, destek ve teşviklerden yararlananlar; GVK’nın
89. maddesinin birinci fıkrasının (9) numaralı bendi, KVK’nın 10. maddesinin
birinci fıkrasının (a) bendi ve 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun aynı mahiyetteki
hükümlerinden ayrıca yararlanamazlar. Mükellef bu aşamada tercih hakkını kullanmalıdır.
Mükellef tarafından geçici vergi döneminde yapılan tercih dönem sonu itibariyle
yapacağı tercih yerine geçecektir.
b-
Sponsorluk Harcamaları
KVK’nın
10. maddesinin 1-b bendinde, 21.05.1986
tarihli ve 3289 sayılı Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun ile 5/5/2009 tarihli ve 5894 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun kapsamında yapılan sponsorluk harcamalarının sözü
edilen kanunlar uyarınca tespit edilen amatör spor dalları için tamamının,
profesyonel spor dalları için de % 50’sinin beyanname üzerinde dönem kazancından
indirim konusu yapılacağı hükmüne yer verilmiştir.
Bu
indirim 3289 ve 3813 Sayılı Kanunlar kapsamında yapılan sponsorluk
harcamalarını kapsamaktadır.
Sponsorlukla
ilgili usul ve esasları belirleyen “Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Sponsorluk
Yönetmeliği” 16.06.2004 tarih ve 25494 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Anılan yönetmelikle belirlenen hususların KVK’nın 10/1-b maddesi uygulamasında
da geçerli olması gerektiğini düşünüyoruz.
Sponsorluk
uygulama esasları, yönetmeliğin 6 ve 7. maddelerinde belirlenmiştir. Sponsorluk
harcamasının gider kaydı için bu maddelerde sayılan şartlara tam olarak
uyulmalıdır.
Sponsorluk harcaması bizzat sponsor tarafından
yapılabileceği gibi, sponsorluğu alan tarafından da yapılabilir. Bu durumda sponsorluk
bedeli sponsorluğu alana nakden veya hesaben ödenir. Sponsorluk harcama belgeleri
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün kontrol ve tasdikine tabidir. Genel
müdürlükçe tasdik edilen belgeler ayrıca harcamada bulunan mükellefin bağlı
olduğu vergi dairesine gönderilir. Gençlik ve spor tesisleri için yapılacak
yapım ve ikmal işlerinin bedelinin belli tutarı aşması halinde indirimden
yararlanılması, söz konusu harcamaların yeminli mali müşavirlerce tasdik
edilmesine bağlı olup oluşabilecek vergi kaybından YMM’ler de sorumlu olacaktır
(md. 13).
İndirim
beyanname üzerinde ayrıca gösterilmek suretiyle uygulanacaktır. Bu nedenle
dönem içinde yapılan ve gider olarak kaydedilen sponsorluk harcamaları ticari
kâra KKEG olarak eklenmeli, cari dönemde indirilebilecek kısım beyannamenin
ilgili bölümünde ayrıca indirim konusu yapılmalıdır.
c-
Belirli Kuruluşlara Yapılan Bağış ve Yardımlar
KVK’nın
10. maddesinin 1-c bendinde, genel ve özel bütçeli kamu
idarelerine, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere, Bakanlar Kurulunca
vergi muafiyeti tanınan vakıflara ve kamu yararına çalışan dernekler ile
bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunan kurum ve kuruluşlara
makbuz karşılığında yapılan bağış ve yardımların toplamının o yıla ait kurum
kazancının % 5’ine kadar olan kısmının beyanname üzerinde indirim konusu
yapılacağı hükme bağlanmıştır. Bu hüküm eski KVK’nın 14/b maddesinde yer alan
hükümle aynıdır.
Bağış
ve yardım indirimi de beyanname üzerinde ayrıca gösterilmek suretiyle
uygulanacaktır. Bu nedenle dönem içinde gider hesaplarına kaydedilen bağış ve
yardımların tamamı beyanname üzerinde KKEG olarak ticari kâra eklenmeli,
bunların indirilebilecek tutarları haricen hesaplanarak beyannamenin ilgili bölümüne
yazılmak suretiyle indirim konusu yapılmalıdır. Bağış ve yardımların matrahtan
indirilmesi için aşağıdaki koşullar öteden beri aranmaktadır. Bu koşullar 5520
sayılı Kanun’un Gerekçesinde de belirtilmiştir.
·
Bağış
ve yardım yukarıda sayılan kurum ve kuruluşlara yapılmalıdır.
·
Bağış
ve yardım makbuz karşılığı olmalıdır.
·
Anılan
kuruluşlara yapılan ödemenin bağış kapsamında indirim konusu yapılabilmesi için
bağış ve yardımın karşılıksız olması gerekmektedir.
·
Bağış
ve yardımın matrahtan indirimi o yıla ait kurum kazancının yüzde beşi ile
sınırlandırılmıştır. İndirime esas kazanç tutarının tespitinde, zarar mahsubu
dahil giderler ve iştirak kazançları düşüldükten sonra, indirim ve istisnalar
düşülmeden önceki tutar esas alınacaktır.(67 Seri no.lu KVK Genel Tebliği) Buna
göre bağış ve yardım tutarının hesaplanmasına esas alınacak kurum kazancı
bulunurken;
²
Bağış ve yardımlar düşülmemek kaydıyla ticari
kazanç tespit edilecek,
²
Kanunen kabul edilmeyen giderler eklenecek,
²
Zarar mahsubu yapılacak,
²
İştirak kazançlar istisnası indirilecek ancak,
diğer indirim ve istisnalar düşülmeyecektir.
Bağış ve yardımların nakden yapılmaması halinde,
bağışlanan veya yardımın konusunu oluşturan mal veya hakkın maliyet bedeli veya
kayıtlı değeri, bu değer mevcut değilse Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre
takdir komisyonlarınca tespit edilecek değeri esas alınacaktır.(KVK Md. 10/2)
Bağış ve yardımın yabancı para cinsinden yapılması halinde, bağışın yapıldığı
tarihteki TC Merkez Bankasının döviz alış kuru esas alınarak TL karşılığı
hesaplanacaktır.
Açıklanan
bu genel şartlar aşağıda belirtilen bağış ve yardımların indirilmesinde de
aranmaktadır.
d- Kamu Kurum
ve Kuruluşlarına Yapılan Eğitim, Sağlık ve Dini Amaçlı Bağışlar
KVK’nın 10. maddesinin 1-ç bendinde, genel ve özel
bütçeli kamu idarelerine, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere,
Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflara ve kamu yararına çalışan
dernekler ile bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunan kurum ve
kuruluşlara; bağışlanan okul, sağlık tesisi, 100 yatak (kalkınmada öncelikli
yörelerde 50 yatak) kapasitesinden az olmamak kaydıyla öğrenci yurdu ile çocuk
yuvası, yetiştirme yurdu, huzurevi ve bakım ve rehabilitasyon merkezleri ile
mülki idare amirlerinin izni ve denetimine tabi olarak yaptırılacak
ibadethaneler ve Diyanet İşleri Başkanlığı denetiminde yaygın din eğitimi
verilen tesislerin inşası dolayısıyla yapılan harcamalar veya bu tesislerin
inşası için bu kuruluşlara yapılan her türlü bağış ve yardımlar ile mevcut
tesislerin faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için yapılan her türlü nakdi
veya ayni bağış ve yardımların tamamının beyanname üzerinde indirim konusu
yapılacağı hükmü bulunmaktadır.
İbadethane ve yaygın din eğitimi veren diğer tesislere
ilişkin bağışların indirimine yönelik 6322 sayılı Kanunla yapılan değişiklik
15/06/2012 tarihinde yürürlüğe girmiş olduğundan söz konusu tesislere ilişkin
ayni veya nakdi bağışların bu tarihten sonra yapılan kısmı indirim kapsamında
değerlendirilecektir.
e-
Kültür ve Tanıtım Amaçlı Bağış ve Yardımlar
KVK’nın 10. maddesinin 1-d bendinde; genel ve özel
bütçeli kamu idareleri, il özel idareleri, belediyeler ve köyler, Bakanlar
Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler
ile bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunan kurum ve kuruluşlar
tarafından yapılan veya Kültür ve Turizm Bakanlığınca desteklenen yada
desteklenmesi uygun görülen;
·
Kültür
ve sanat faaliyetlerine ilişkin ticari olmayan ulusal veya uluslararası
organizasyonların gerçekleştirilmesine,
· Ülkemizin uygarlık birikiminin kültürü, sanatı, tarihi, edebiyatı,
mimarisi ve somut olmayan kültürel mirası ile ilgili veya ülke tanıtımına
yönelik kitap, katalog, broşür, film, kaset, CD ve DVD gibi manyetik,
elektronik ve bilişim teknolojisi yoluyla üretilenler de dahil olmak üzere
görsel, işitsel veya basılı materyallerin hazırlanması, bunlarla ilgili derleme
ve araştırmaların yayınlanması, yurt içinde ve yurt dışında dağıtımı ve
tanıtımının sağlanmasına,
· Yazma ve nadir
eserlerin korunması ve elektronik ortama aktarılması ile bu eserlerin Kültür ve
Turizm Bakanlığı koleksiyonuna kazandırılmasına,
· 21.07.1983
tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamındaki
taşınmaz kültür varlıklarının bakımı, onarımı, yaşatılması, rölöve,
restorasyon, restitüsyon projeleri yapılması ve nakil işlerine,
· Kurtarma
kazıları, bilimsel kazı çalışmaları ve yüzey araştırmalarına,
· Yurt dışındaki
taşınmaz Türk kültür varlıklarının yerinde korunması veya ülkemize ait kültür
varlıklarının Türkiye’ye getirilmesi çalışmalarına,
· Kültür
envanterinin oluşturulması çalışmalarına,
· Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamındaki taşınır kültür varlıkları ile
güzel sanatlar, çağdaş ve geleneksel el sanatları alanlarındaki ürün ve
eserlerin Kültür ve Turizm Bakanlığı koleksiyonuna kazandırılması ve
güvenliklerinin sağlanmasına,
· Somut olmayan kültürel miras, güzel sanatlar, sinema, çağdaş ve
geleneksel el sanatları alanlarındaki üretim ve faaliyetler ile bu alanlarda
araştırma, eğitim veya uygulama merkezleri, atölye, stüdyo ve film platosu
kurulması, bakım ve onarımı, her türlü araç ve teçhizatının tedariki ile film
yapımına,
· Kütüphane,
müze, sanat galerisi ve kültür merkezi ile sinema, tiyatro, opera, bale ve
konser gibi kültür ve sanat faaliyetlerinin sergilendiği tesislerin yapımı,
onarımı veya modernizasyon çalışmalarına,
ilişkin harcamalar ile makbuz karşılığı yapılan bağış ve yardımların %
100’ünün indirim konusu yapılacağı hükme bağlanmıştır. Ayrıca Bakanlar Kurulu,
bölgeler ve faaliyet türleri itibarıyla bu oranı, yarısına kadar indirmeye veya
kanuni seviyesine kadar getirmeye yetkili kılınmıştır.
f-
Bakanlar Kurulunca Yardım Kararı Alınan Doğal Afetlerde, Başbakanlık Aracılığı
İle Yapılan Bağışlar
KVK’nın
10. maddesinin 1-e bendinde, Bakanlar Kurulunca yardım kararı alınan doğal
afetler dolayısıyla Başbakanlık aracılığı ile makbuz karşılığı yapılan ayni ve
nakdi bağışların tamamının beyanname üzerinde indirim konusu yapılacağı hükme
bağlanmıştır.
g-
Türkiye Kızılay Derneğine ve Türkiye Yeşilay CemiyetineYapılan Nakdi Yardımlar
KVK’nın
10. maddesinin 1. fıkrasına 5904 sayılı Kanunla eklenen ve 6322 sayılı Kanunla
değiştirilen (f) bendi uyarınca Türkiye Kızılay Derneği ve Türkiye Yeşilay
Cemiyetine yapılan nakdi bağış ve yardımların tamamı beyanname üzerinde indirim
konusu yapılabilecektir. Ancak bağışın makbuz karşılığı yapılması zorunludur.
Türkiye
Yeşilay Cemiyetine yapılan bağış ve yardımların indirimine ilişkin 6322 s.
Kanunla yapılan düzenleme 16/06/2012 tarihinde yürürlüğe girdiğinden bu
tarihten sonra yapılan bağış ve yardımlar indirim konusu yapılacaktır.
Anılan
dernek ve cemiyete yapılan ayni
bağışlar ise, “c” başlığı altında yapılan (kurum kazancının %5’i ile sınırlı
olarak) açıklamalar doğrultusunda kurum kazancından indirilecektir. Bu dernek
ve cemiyesin iktisadi işletmelerine yapılan ayni veya nakdi bağış ve yardımlar
indirim konusu yapılamayacaktır.
h-
Girişim Sermayesi Fonu
6322
sayılı Kanunla VUK’a eklenen 325/A maddesiyle kurumlar vergisi mükelleflerine,
girişim sermayesi yatırım ortaklıklarına sermaye olarak konulması veya girişim
sermayesi yatırım fonu paylarının satın alınması amacıyla, girişim sermayesi
fonu ayırabilme ve ayrılan tutarların, cari dönemde beyan edilen gelirin %10’unu
aşmayan kısmının beyanname üzerinde dönem kazancından mahsup edilebilmesi
imkânı getirilmiştir.
Ayrılan
fonun, ayrıldığı yılın sonuna kadar, Türkiye’de kurulmuş veya kurulacak olan SPK’ya
tabi girişim sermayesi yatırım ortaklıklarına veya fonlarına yatırım yapılması
gerekir.
6322
sayılı Kanunla Kurumlar Vergisi Kanununun 10. maddesine eklenen (g) bendi ile
de Vergi Usul Kanununun 325/A maddesine göre girişim sermayesi fonu olarak
ayrılan tutarlar kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek
şartıyla kurum kazancından indirim konusu yapılabilecektir.
İndirim
tutarının tespitinde beyan edilen gelir olarak; ticari bilanço kâr veya
zararına kanunen kabul edilmeyen giderler eklenmek ve geçmiş yıl zararları ile
varsa tüm indirim ve istisnalar düşülmek suretiyle bulunan tutar [Ticari
bilanço kârı (zararı) + kanunen kabul edilmeyen giderler - geçmiş yıl zararları
- tüm indirim ve istisnalar] dikkate alınacaktır.
Vergi
Usul Kanununun 325/A maddesine göre girişim sermayesi fonu ilgili dönem
kazancından ayrılacağından, pasifte özel bir fon hesabına alınacak tutar hesap
dönemi sonu itibarıyla tespit edilebilecektir. Bu çerçevede, fon hesabına
alınma işleminin, izleyen hesap döneminin başından itibaren kurumlar vergisi
beyannamesinin verildiği tarihe kadar yapılması gerekmektedir. Bu şekilde,
indirim konusu yapılacak olan kazanç tutarı, ilgili dönemin genel sonuç hesaplarına
yansıyacak olup kurumlar vergisi beyannamesinin ilgili satırında gösterilmek
suretiyle de indirimden yararlanılabilecektir.
Geçici
vergilendirme dönemlerinde fon ayrılması ve indirim uygulamasından yararlanılması
mümkün değildir.
Girişim
sermayesi yatırım ortaklıklarına veya fonlarına yatırımın yapılmaması halinde,
indirim konusu yapılan tutar nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergi
gecikme faizi ile birlikte mükelleften tahsil edilecektir.
İndirim
konusu yapılacak tutarın tespitinde, her yıl girişim sermayesi fonu olarak
ayrılan tutarlar ayrı ayrı dikkate alınacak, önceki yıllarda ayrılan fon tutarları
için tekrar indirim uygulanmayacaktır. Ayrılan toplam fon tutarı hiçbir suretle
öz sermayenin %20’sini aşamayacaktır.
j-
Yabancı Gerçek ve Tüzel Kişilere Türkiye’de Verilen Hizmetler
6322
sayılı Kanunla Kurumlar Vergisi Kanununun 10. maddesine eklenen (ğ) bendi ile
15.06.2012 tarihinden itibaren uygulanmak üzere Türkiye’de yerleşmiş olmayan
kişilerle, iş yeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlara Türkiye’de
verilen ve münhasıran yurt dışında yararlanılan aşağıdaki hizmetlere ilişkin
olarak, hizmet veren işletmelerin münhasıran bu faaliyetlerinden elde ettikleri
kazancın %50’sinin beyan edilen kurum kazancından indirilebilme imkanı getirilmiştir.
· Mimarlık,
mühendislik, tasarım, yazılım, tıbbi raporlama, muhasebe kaydı tutma, çağrı
merkezi ve veri saklama hizmeti,
· İlgili
bakanlığın izni ve denetimine tabi olarak verilen eğitim ve sağlık hizmeti.
Yukarıdaki
hizmetlerin, şirketlerin ana sözleşmelerinde yazılı esas faaliyetlerinden
olması gerekir. Hizmetin yurt dışında yerleşik kişilere verilmesi, hizmetten
yurt dışında yararlanılması ve faturanın da bunlar adına düzenlenmiş olması
gerekir.
İndirim
kapsamında kabul edilen faaliyetlerden elde edilen hasılattan bu faaliyetler
nedeniyle yüklenilen gider ve maliyet unsurlarının düşülmesi sonucu bulunacak kazancın
%50’si, kurumlar vergisi beyannamesinin “Kazancın Bulunması Halinde İndirilecek
İstisna ve İndirimler” bölümünde gösterilmek suretiyle indirim konusu yapılabilecektir.
Diğer indirim ve istisnalar ile geçmiş yıl zararları nedeniyle indirim konusu
yapılamayan tutar izleyen dönemlere devredilemeyecektir. Bu uygulama için
anılan faaliyetlere ilişkin hasılat ve maliyetlerin ayrı muhasebeleştirilmesi
gerekmektedir.
Milli
Eğitim Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının izni ve denetimine tabi olarak eğitim
veya sağlık alanında faaliyet gösteren ve yurt dışı yerleşik kişilere verdikleri
hizmetlerden elde ettikleri kazançlarının %50’sini indirim konusu yapan
işletmelerin, hizmet verilen yurt dışı yerleşik gerçek kişilere ilişkin kimlik
bilgileri, pasaport numarası, düzenlenen faturanın tarih ve sayısı, verilen
hizmetin niteliği ve hizmet bedeli gibi bilgileri içeren formun, her bir geçici
vergi beyannamesi ile birlikte beyanname eki olarak verilmesi gerekmektedir.
k-
Özel Kanunlarda Öngörülen Bağış ve Yardımlar
Gelir
ve kurumlar vergisi mükelleflerinin dönem kazancından indirilebileceği bağış ve
yardımlarla ilgili olarak diğer kanunlarda da özel hükümler bulunmaktadır. Bu
bağışların da, uygulama birliği açısından diğer bağışlar gibi beyanname
üzerinden indirim konusu yapılması uygun olacaktır.
Bunların
başlıcaları şunlardır:
²
222
sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nun 76. maddesi uyarınca nakit olarak yapılan
bağışlar,
²
278
sayılı Kanun’un 13. maddesi uyarınca Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma
Kurumu’na yapılan nakdi bağışlar,
²
2547
sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’nun 56/1. maddesine göre yapılacak ayni ve nakti bağışlar([26]),
²
2955
sayılı Kanun’un 46/b. maddesi uyarınca GATA’ya yapılacak nakdi bağışlar,
Yukarıda
sayılan kurumlara yapılan ayni bağışlar KVK’nın mükerrer 10/1-c maddesindeki
esaslara göre (dönem kazancının %5’i ile sınırlı olarak) indirilir.
²
2828
sayılı Kanun uyarınca, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na, Kanun’un
20/b. maddesi uyarınca yapılacak nakdi ve ayni bağışlar,
² 2876
sayılı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanunu’nun 101. maddesi
uyarınca yapılan nakdi ve ayni bağışlar,
²
3294
sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile oluşturulan fona,
Kanun’un 9. maddesi uyarınca yapılan nakdi ve ayni yardımlar,
² 3388
sayılı Kanun’un 3. maddesi uyarınca Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı’na
yapılacak nakdi ve ayni bağışlar,
²
4122
sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu’nun 12.
maddesi uyarınca yapılacak nakdi ve ayni yardımlar,
²
5434
sayılı Kanun’un Ek 44. maddesi uyarınca Emekli Sandığı’na yapılacak nakdi ve
ayni bağışlar,
²
7269
sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerde Yapılacak
Yardımlara Dair Kanun’un 45. maddesine göre milli veya mahalli yardım
komitelerine (kriz masalarına) yapılacak nakdi
ve ayni yardımlar,
Bu
Kanunlar uyarınca yapılacak bağış ve yardımlar % 5’lik sınıra tabi olmaksızın,
dönem kazancının yeterli olması kaydıyla doğrudan dönem kazancından
indirilebilmektedir. Dönem kazancının yeterli olmadığı durumlarda, söz konusu
bağışlar zarar artırıcı unsur olarak dikkate alınamayacaktır.
D-
KURUM KAZANCININ TESPİTİNDE HASILATTAN İNDİRİLEMEYECEK GİDERLER
İşletme
tarafından dönem içinde yapılan harcamalar muhasebe kayıtlarına gider veya
maliyet unsuru olarak kaydedilir. Bu gider ve maliyet unsurları da dönem
sonunda ticari kazancın tespitinde dikkate alınır. Bu işlem THP ve muhasebe
kayıt tekniğinin bir sonucudur.
Muhasebe
sistemi gereği, vergiye tabi kazancın tespitinde mali kanunlar uyarınca indirim
olarak dikkate alınamayacak gider unsurlarının dönem ticari kazancına etkisi
giderilmelidir. Bu da söz konusu gider ve maliyet unsurlarının dönem ticari kazancına
(KKEGd olarak) beyanname üzerinde eklenmesiyle mümkündür.
KKEGd’lerin dönem sonu itibariyle ayıklanması güçtür. Bu
nedenle giderlerin muhasebe kayıtlarına intikal ettirildiği dönemlerde ayırıma
tabi tutulması ve KKEGd niteliğinde olanların ilgili gider hesabının detayında
ayrı olarak izlenmesi gerekir([27]).
Kurum kazancının tespitinde indirilemeyecek giderleri de iki grupta incelemek
gerekmektedir.
1- Gelir Vergisi Kanunu
Uyarınca Mali Kazançtan İndirimi Yasaklanan Giderler
Ticari kazancın tespitinde dönem hasılatından
indirilemeyecek giderler GVK’nın 41. maddesinde belirlenmiştir. Bu maddede
düzenlenen giderler daha çok işletme sermayesi ile gelir vergisi mükellefinin
özel mamelekinin birbirinden ayrılması ilkesine dayanır. Dolayısıyla bu
giderlerden bir kısmı teknik olarak kurumlarda ortaya çıkmaz.
Bu
maddede düzenlenen giderlerden bir kısmı için KVK’da da düzenleme yapılmıştır.
Bu tür durumlarda KKEGd uygulaması KVK’da yer alan hüküm uyarınca yapılacaktır.
GVK’da yer alan hükümler uyarınca kurum hasılatından indirilemeyecek giderler
aşağıda kısaca açıklanmıştır.
a-
Teşebbüs Sahibi ile Eşinin ve Çocuklarının İşletmeden Çektikleri Paralar veya
Aynen Aldıkları Sair Değerler
Teşebbüs
sahibi, işletmenin faaliyetinden üçüncü şahıslara karşı doğrudan doğruya her
türlü varlığı ile sorumlu olan şahıstır. Kollektif şirket ortaklarıyla adi ve
eshamlı komandit şirketlerin komandite ortakları da teşebbüs sahibi sayılırlar.
Eşler ise Medeni Kanun’a göre evlilik birliği kurmuş ve birliği devam ettiren
erkek ve kadınları ifade eder. Eşler, boşanmadıkça ayrı yaşasalar dahi GVK Md.
41/1’deki kapsama dahildirler.
Reşit
olsunlar veya olmasınlar, çocuklar ve üvey evlat nesebi çocuklar uygulamada
çocuk kapsamının içinde dikkate alınır.
Teşebbüs
sahibi ile eşinin ve çocuklarının işletmeden çektikleri paralar ile aynen
aldıkları sair değerler, GVK’nın 41/1. maddesi uyarınca ticari kazancın tespitinde
gider olarak dikkate alınmaz.
Aslında
işletmeden para veya ayın olarak çekilen değerlerin gider niteliği yoktur. Bu
düzenlemeyle işletmeden çekilen değerlerin emsal bedelle dönem başı ve dönem
sonu öz sermayeleri arasındaki farka ilavesi öngörülerek, işletme sahibi ve
yakınlarının bu yolla ticari kazancı vergisiz olarak aşındırmaları önlenmek istenmiştir.
İşletmeden
ayni olarak çekilen kıymetler VUK’un 267. maddesi uyarınca emsal bedelle değerlenerek
hasılat yazılır ve aynı tutar teşebbüs sahibinin işletmeye borçlarına ilave
edilir.
b-
Teşebbüs Sahibinin Kendisine, Eşine, Küçük Çocuklarına İşletmeden Ödenen Aylıklar,
Ücretler, İkramiyeler, Komisyonlar ve Tazminatlar
GVK’nın
41/2. maddesi uyarınca teşebbüs sahibinin kendisine, eşine, küçük çocuklarına
işletmeden ödenen aylıklar, ücretler, ikramiyeler, komisyonlar ve tazminatlar
ticari kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınamayacaktır.
Teşebbüs
sahibi ve eş yukarıda tanımlanmıştı. Küçük çocuk tabiri 18 yaşını doldurmamış
ve mahkeme kararıyla reşitliğine karar verilmemiş çocukları ifade eder.
Bu
bentte düzenlenen ödemeler ücret ve benzerlerine ilişkin bulunmaktadır. Bu
ödemeler gerçek bir hizmet karşılığında yapılsa dahi gider olarak ticari kazançtan
indirilemeyecektir.
Teşebbüs
sahibi işletmesinde kullandığı gayrimenkulü esasen işletmeye dahil etmek
zorunda olduğundan kendisine kira ödeyip gider yazması da mümkün bulunmamaktadır.
Ancak eş ve çocuğun gayrimenkulünün ticari işletmede kullanılması nedeniyle
ödenen kira bedelleri gider yazılabilecektir.
c-
Her Türlü Para Cezaları ve Vergi Cezaları ile Teşebbüs Sahibinin Suçlarından
Doğan Cezalar
Bu
bent hükmünde yer alan vergi cezaları GVK’nın 40/6. bendinde sayılan vergi,
resim ve harçlara ilişkin olanlardır. Zira gelir vergisi ve diğer şahsi vergiler
ve her ne şekilde olursa olsun vergi cezaları ve para cezaları AATUHK
hükümlerine göre ödenen cezalar, gecikme zamları ve faizlerin gelir vergisi
matrahından ve dönem ticari hasılatından indirilemeyeceği GVK’nın 90. maddesi
ile hüküm altına alınmıştır.
AATUHK
hükümlerine göre ödenen tecil faizleri de gider olarak dönem hasılatından
indirilemeyecektir. Aynı şekilde işçi sigorta primlerinin geç ödenmesi
nedeniyle ortaya çıkan gecikme zamları da gider olarak kabul edilmez.
Diğer taraftan teşebbüs sahibinin şahsi kusurundan
kaynaklanan tazminatlar ticari kazançtan indirilemez. Mükelleflerin şahsi
kusurlarından kaynaklanan ve çeşitli mevzuata göre ödenmesi gereken para
cezaları da mali kazancın tespitinde indirim konusu yapılamaz. Ancak GVK’nın
41/6. maddesindeki parantez içi hükmü gereğince sözleşmelerde cezai şart olarak
konulan tazminatlar, cezai mahiyette sayılmadıklarından hasılattan indirilmeleri
mümkün bulunmaktadır.
ca- Gecikme Faizi
VUK’un 112. maddesi uyarınca gecikme faizi; mükellefler
adına, her ne şekilde olursa olsun bir vergi tarh edildikten sonra ortaya çıkan
delillere dayanılarak ikmalen vergi salınması, vergi matrahının kısmen veya tamamen
defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere göre tespitine imkân olmayan
hallerde yapılan re’sen vergi tarhı ve mükelleflerin ödev ve yükümlülüklerini
yerine getirmemeleri sebebiyle verginin idarece tarhı durumlarında uygulanmak
üzere getirilmiş olup verginin normal vadesinden, ikmalen, re’sen ve idarece
tarh tarihine kadar geçen süre için hesaplanması gereken faizi ifade eder.
Fazla veya yersiz olarak tahsil edilen veya vergi
kanunları uyarınca iadesi gereken vergiler için, iade talep tarihinden üç ay
sonra başlamak üzere fiilen iade tarihine kadar geçen süreler için VUK’un
112/4. maddesi uyarınca tecil faizi oranında faiz hesaplanarak vergi aslı ile
birlikte mükellefe ödenir. Bu faizler mükellefler tarafından gelir yazılacaktır.
Kamusal ve yarı kamusal hizmet (elektrik, gaz gibi)
bedellerinin vadesinde ödenmemesi nedeniyle hesaplanan ve ödenen gecikme
faizleri vade farkı mahiyetinde olup dönem kazancının tespitinde gider olarak
değerlendirilecektir.
cb- Gecikme Zammı
AATUHK’un 51. maddesine göre, amme alacağının ödeme müddeti
içinde ödenmeyen kısmına vadenin bitimi tarihinden itibaren her ay için gecikme
zammı tatbik olunur. Ay kesirleri için gecikme zammı günlük hesaplanır.
Görüldüğü üzere gecikme zammı, tahakkuk etmiş yani tahsil edilebilir hale
gelmiş verginin zamanında ödenmemesi nedeniyle geçen sürelere karşılık olmak
üzere hesaplanmakta ancak mali kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınamamaktadır.
cc- Tecil Faizi
AATUHK’un
48. maddesi hükmü uyarınca tecil edilen amme alacaklarına ilişkin olarak hesaplanan
tecil faizleri de ticari kazancın tespitinde hasılattan indirilemeyecektir.
2- Kurumlar Vergisi Kanunu
Uyarınca İndirimi Yasaklanan Giderler
Kurumlar
Vergisi Kanunu’nda kurum kazancının tespitinde dönem hasılatından indirilemeyecek
giderler 11. maddede ayrı ayrı belirtilmek suretiyle düzenlenmiştir. Bu gider
unsurları aşağıda kısaca açıklanmıştır.
a-
Öz Sermaye Üzerinden Ödenen veya Hesaplanan Faizler
Öz
sermaye işletme sahip ve ortaklarının işletmeye koydukları sermaye ile işletme
tarafından ortaya çıkarılan artı değer toplamı olup, aktif toplamı ile borçlar
arasındaki fark ya da sermaye ile ihtiyatlar ve önceki yıllar kâr toplamı
olarak tanımlanabilir.
TTK uyarınca sermaye şirketleri ile kooperatifler
iştirakçilerine öz sermaye payları üzerinden faiz ödeyemezler. Ancak, AŞ’ler
esas sözleşmelerine, işletmenin faaliyetine başlamasına kadar geçecek süre
için, tesisat hesabına geçirilmek üzere pay sahiplerine muayyen bir faiz
ödenmesine dair hüküm koyabilir. Aynı şekilde sermaye artırımında da yeni pay
sahiplerine, belli bir süre faiz ödenmesi kabul edilebilir. Bu şekilde
hesaplanan faizler “hazırlık devresi
faizi” olarak adlandırılmaktadır. Bu faizler gerek ilk tesis ve taazzuv
gideri içinde, gerekse genel gider olarak dönem kurum hasılatından indirilemeyecektir.
Öz
sermaye üzerinden hesaplanan faizlerin matrahtan indirilemeyeceği hususu, kurum
ortak veya sahipleri tarafından konulan sermayenin, kâr payı dışında
nemalandırılamayacağını ifade eder. Hangi isim altında olursa olsun sermaye
üzerinden faiz hesaplanması, ödemesi ve faizin gider kaydedilmesi bir tür
örtülü (vergilendirilmemiş kazanç üzerinden) kâr dağıtımıdır. Ancak, yapılan
faiz ödemesi kurum kazancından indirilmemişse, örtülü kâr dağıtımının varlığından
söz edilemez.
b-
Örtülü Sermaye Üzerinden Ödenen veya Hesaplanan Faizler, Kur Farkları ve
Benzeri Giderler
Kurumlar TTK uyarınca, öngörülen ticari faaliyeti icra
etmek amacıyla tahsis olunan belli bir sermaye ile kurulur. Kurum, tüzel
kişiliğini bu sermayenin gücünden alır. Diğer bir ifade ile kurumun öz sermayesi
kurum faaliyetinin başarıya ulaşması açısından oldukça önemlidir.
Kurumlar,
faaliyetlerinin icrasında öz sermaye yanında yabancı sermayeye de ihtiyaç
duyarlar. Faaliyetlerin tamamen öz sermaye veya tamamen yabancı sermaye ile
finanse edilmesi verimli olmayabilir. Genellikle, enflasyonist aşındırmanın da
etkisiyle her faaliyet için belli oranda yabancı sermaye kullanılması daha
avantajlıdır ve finansal kaldıraç etkisi yaratır.
Öz
sermayenin getirisi kurum tarafından dağıtılacak kâr payıdır. Diğer bir ifade
ile öz sermaye ancak vergilendirilmiş kazanç üzerinden dağıtılan kâr payı ile
nemalandırılır.
Örtülü
sermaye, işletmeye öz sermaye olarak tahsis edilmekle beraber ortak sermaye
payının işletmenin borcu (ortağın veya ilişkili kişinin alacağı) gibi gösterilmesidir.
Diğer bir ifade ile işletme faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi için ortaklar
tarafından tahsis edilen sermayenin muhasebe kayıtlarında doğrudan veya dolaylı
olarak yabancı kaynak gibi izlenmesidir.
KVK’nın
kabul edilmeyen giderlere ilişkin 11/1-b maddesinde örtülü sermaye üzerinden
hesaplanan veya ödenen faiz, kur farkları ve benzeri giderlerin kurum
kazancının tespitinde indirim olarak dikkate alınamayacağı düzenlenmiştir. Bu
hüküm uyarınca örtülü sermaye olarak değerlendirilebilecek kaynaklara ilişkin
gider veya maliyet unsurları dönem mali kazancın tespitinde KKEG olarak dikkate
alınmalıdır.
Eski
KVK’da da örtülü sermayenin tanımı yapılarak, örtülü sermaye üzerinden
hesaplanan faizlerin gider yazılamayacağı hükme bağlanmıştı. 5520 sayılı KVK’nın
12. maddesinde örtülü sermaye tanımlanmış; bu tanımda uygulamada ortaya çıkan
sorunlar ve eski düzenlemenin taşıdığı belirsizlikler giderilmeye
çalışılmıştır. Örtülü sermaye uygulamasına ilişkin yeni müessese ayrı bir
çalışma konusu olduğundan burada detayına girmiyoruz([28]).
Yeni uygulamanın ana hatları aşağıdaki gibidir.
· Kurumların,
ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı
temin ederek işletmede kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi
bir tarihte kurumun özsermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi
için örtülü sermaye sayılacaktır. Görüldüğü üzere, eski düzenlemede yer alan
istikrazların teşebbüste devamlı olarak kullanılması şartı kaldırılarak, kullanılan
istikrazlar, kullanıldıkları süreyle bağlantılı olmaksızın örtülü sermaye sayılmıştır.
·
Ortak
ve ortakla ilişkili gerçek kişi ve kurum kavramına açıklık getirilerek örtülü
sermayenin kimlerden alınan borçlara uygulanabileceği hususuna ilişkin belirleme
yapılmıştır. Buna göre, ortaklar için herhangi bir hisse sınırı yoktur. Ancak ortakla
ilişkili kişilerde, doğrudan veya dolaylı olarak en az %10 oy veya kâr payı
hakkına sahip olmaları koşulu getirilmiştir. İMKB’de işlem gören hisselerin
edinilmesine ilişkin borçlanmalarda ise en az %10 ortaklık payı şartı aranacaktır.
· Ortaklar
veya ortakla ilişkili kişilerin sağladığı gayri nakdî teminatlar karşılığında
üçüncü kişilerden yapılan borçlanmalar, kurumların iştiraklerinin, ortaklarının
ve ilişkili kişilerin bankalardan finansman kuruluşlarından ve sermaye
piyasalarından temin ederek aynı şartlarda kısmen veya tamamen kullandırdığı
borçlanmalar, Bankacılık Kanunu’na göre bankalar tarafından yapılan
borçlanmalar, kendi kanunlarına göre faaliyet gösteren finansal kiralama,
finansman ve factoring şirketleri ile ipotek finansman şirketlerinin, bu
faaliyetleriyle ilgili olarak, ortak ve ilişkili kişi sayılan bankalardan
yaptıkları borçlanmalar örtülü sermaye kapsamının dışında tutulmuştur.
·
Örtülü
sermaye üzerinden hesaplanan faiz ve benzerleri, ilgili hesap döneminin son
günü itibariyle dağıtılmış kazanç veya dar mükellefler tarafından ana merkeze
aktarılmış tutar sayılarak kâr dağıtımı stopajı kapsamına alınmıştır. Örtülü
sermaye kullanan işletmede yapılan tarhiyatın kesinleşmiş olması şartı ile
örtülü sermayeyi koyan mükellefler nezdinde düzeltme işlemi yapılmasına da imkân
tanınmıştır.
c-
Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Olarak Dağıtılan Kazançlar
TTK uyarınca ticaret şirketleri; kollektif, komandit,
anonim, limited şirketler ile kooperatiflerdir. Ticaret şirketleri bütün
hakları iktisap ve borçları iltizam etme ehliyetine haizdir. TTK uyarınca
kurulan ticaret şirketlerinin kişiliği ortaklarının kişiliğinden ayrı ve
bağımsızdır. Şirketlerin amacı, seçilen faaliyet konusunda kazanç sağlanması ve
kazancın artırılmasıdır. Vergi kanunlarında da şirketler ile şirket ortakları
birbirinden ayrı ve bağımsız olarak değerlendirilmektedir.
5520 sayılı KVK’nın 11/1-c maddesinde transfer fiyatlandırması yolu ile örtülü olarak dağıtılan
kazançların kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılmasının kabul
edilmeyeceği hükme bağlanmış, 13. maddesinde ise bu kapsama girecek örtülü
kazanç dağıtımını içeren işlemler tanımlanmış ve değerleme koşulları belirlenmiştir.
Eski
uygulamaya kıyasla oldukça ayrıntılı bir şekilde düzenlenen transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı müessesesinin esasları özetle aşağıdaki
gibidir([29]).
·
Transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı müessesesiyle, kurumların ilişkili
kişilerle emsaline uygun olmayan bedel veya fiyatlar üzerinden mal veya hizmet
alım-satımında bulunmaları suretiyle ve benzeri yollarla örtülü olarak kazanç
dağıtmalarının önlenmesi amaçlanmıştır. Maddede kiralama ve kiraya verme
işlemleri, ödünç para alınması ve verilmesi, ikramiye, ücret ve benzeri
ödemeleri gerektiren işlemlerin, her hal ve şartta mal veya hizmet alımı ya da
satımı olarak değerlendirileceği hususu ayrıca belirtilmiştir.
·
Transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı müessesesinin temel öğeleri;
ilişkili kişi belirlemesi, emsallere uygunluk ilkesi ve fiyat belirleme
yöntemleridir. Fiyat belirleme yöntemlerinde mükellefe esneklik sağlanmış,
müessesenin uygulama esaslarının belirlenmesi konusunda Bakanlar Kuruluna yetki
verilmiştir([30]).
· Kendilerine
örtülü kazanç dağıtılabilecek kimseler; şirketin kendi ortakları yanında,
ortakların ilgili bulunduğu gerçek ve tüzel kişiler ile şirketin idaresi,
murakabesi veya sermayesi bakımından bağlı olduğu veya nüfuzu altında
bulundurduğu gerçek veya tüzel kişilerle, ortakların eşleri, usul ve fürûu, 3.
dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri hısımları ile şirketin yönetim
kurulu başkanı, üyesi ve müdürüdür. Bu hususta eski uygulama ile yeni uygulama
arasında paralellik vardır.
·
KVK’nın
13. maddesine göre; örtülü kazancın elde edildiği ülke vergi sisteminin, Türk
vergi sisteminin yarattığı vergilendirme kapasitesi ile aynı düzeyde bir
vergilendirme imkanı sağlayıp sağlamadığı ve bilgi değişimi hususu dikkate alınmak
suretiyle, Bakanlar Kurulunca ilan edilen ülkeler veya bölgelerde([31])
bulunan kişilerle yapılmış tüm işlemler de ilişkili kişilerle yapılmış sayılacaktır.
·
Örtülü
olarak dağıtıldığı kabul edilen kazanç bir taraftan bunu örtülü olarak dağıtan
kurum nezdinde tarhiyat konusu yapılırken, diğer taraftan doğrudan veya dolaylı
olarak kazancı elde eden muhatap tarafından elde edilmiş kâr payı sayılacaktır.
·
KVK’nın
13/6. maddesi uyarınca daha önce yapılan vergilendirme işlemleri, transfer
fiyatlandırması uygulaması sonrasında taraf olan mükellefler nezdinde
düzeltilecektir. Örtülü kazanç dağıtılan işletmede düzeltim yapılması için,
örtülü kazanç dağıtan kurum adına salınan vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması
zorunludur.
·
KVK’nın
13/7. maddesi uyarınca, Tam mükellef kurumlar ile yabancı kurumların Türkiye’deki
işyeri ve daimi temsilcilerinin aralarında ilişkili kişi kapsamında
gerçekleştirdikleri yurt içindeki işlemler nedeniyle transfer fiyatlandırması
yoluyla örtülü kazanç dağıtıldığının kabulü için hazine zararının varlığı
aranacaktır. Hazine zararından kasıt kurum ve ilişkili kişiler adına tahakkuk
ettirilmesi gereken her türlü vergi toplamının eksik veya geç tahakkuk ettirilmesidir([32]).
d-
İhtiyat Akçeleri
İhtiyat
akçeleri; TTK, kurumların özel kanunları veya esas sözleşmeleri uyarınca,
muhtelif adlarla zorunlu ya da ihtiyari olarak, kurumların kârından ayrılan
meblağlardır. Bankalar Kanunu uyarınca bankaların ayırdıkları karşılıklar da bu
niteliktedir.
İhtiyat
niteliğinde olup Kanun’a, ana sözleşme hükümlerine veya hissedarların kararlarına
göre muhtelif adlarla ayrılan her türlü yedek akçelerin, KVK’nın 11/1-ç maddesi
uyarınca kurum hasılatından gider olarak indirilmesi mümkün değildir.
Esasen
kurumların geçmiş dönem veya cari dönem kârından ayrılan ihtiyat akçelerinin
gider kaydedilmesi, muhasebe tekniği ve mali tablo açısından da mümkün bulunmamaktadır.
e- Kurumlar Vergisi, Her Türlü Para ve Vergi Cezaları ile
Zam ve Faizler
KVK’nın
11/1-d maddesi hükmü uyarınca; KVK’ya göre hesaplanan
kurumlar vergisi ile her türlü para cezaları, 6183 sayılı Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre ödenen cezalar, gecikme zamları ve
faizler ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre ödenen gecikme faizlerinin
kurum kazancından indirimi kabul edilmemektedir. 6183 sayılı AATUHK hükümlerine
göre tecil edilen vergilere ilişkin tecil faizleri de bu kapsamda olup kurum
kazancından indirilmesi mümkün bulunmamaktadır. Gecikme faizi, gecikme
zammı ve tecil faizi, GVK uyarınca hasılattan indirilemeyecek giderlere ilişkin
bölümde açıklanmıştır.
f-
Menkul Kıymetlerin İtibarî Değerlerinin Altında İhracından Doğan Zararlar ile
Bunlara İlişkin Komisyonlar ve Benzeri Giderler
Bu hükümle menkul kıymet
pazarlama komisyonlarının gider kaydı konusunda kısıtlama getirilmiştir.
Ayrıca, menkul kıymetlerin Kanunların belirlediği hadler hariç olmak üzere
itibari değerlerinin altında ihraç edilerek aradaki farkın gider yazılması
önlenmektedir. Bu hükümle, özellikle anonim şirketlerce çıkarılan
tahvillerin pazarlamasında aracı kuruluşlara yapılan ödemeler disipline edilmek
istenmiştir.
Menkul
kıymetlerin itibari değerlerinin altında satılmasına müsaade eden ve bu satışın
sınırlarını belirleyen kanunlar; SPK, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu
ve 2983 sayılı Tasarrufların Teşviki ve Kamu Yatırımlarının Hızlandırılması
Hakkındaki Kanun’dur.
g-
İşletmenin Esas Faaliyet Konusu ile İlgili Olmayan Bazı Motorlu Deniz ve Hava
Taşıtlarının Gider ve Amortismanları
5520
sayılı KVK’nın 11/1-f maddesi hükmü uyarınca, kiralama yoluyla edinilen veya
işletmede kayıtlı olan yat, kotra, sürat teknesi, tekne gibi motorlu deniz
taşıtları ile uçak, helikopter gibi hava taşıtlarından işletmenin esas faaliyet
konusu ile ilgili([33])
olmayanların gider ve amortismanları kurum kazancından indirilemeyecektir.
Faaliyeti,
söz konusu taşıtların işletilmesi olan kurumların, bu taşıtlara ilişkin gider
ve amortismanları, dönem kazancının tespitinde gider olarak dikkate alabilecekleri
tartışmasızdır.
h-
Kurum Ortak, Yönetici ve Çalışanlarının Suçlarından Doğan Maddi ve Manevi Zarar
Tazminatları
KVK’nın
11/1-g maddesinde yer alan hükümle, kurumun kendisinin, ortaklarının, yöneticilerinin ve
çalışanlarının suçlarından doğan maddi ve manevi zarar tazminatı giderlerinin
kurum kazancından indirim konusu yapılması yasaklanmıştır. Ancak, işletmenin ticari
faaliyetlerine ilişkin sözleşmelerde cezai şart olarak konulan tazminatlar bu
bendin kapsamına dahil edilmediğinden, anılan sözleşmelere göre kurum
tarafından ödenen tazminatlar hasılattan gider olarak indirilebilecektir.
Kurumun ve anılan bentte sayılan diğer kişilerin kusurlarından doğan tazminatlar,
işle ilgili olsa dahi kurum kazancından indirilemeyecektir. Buna benzer
bir hüküm GVK’nın 41/6. maddesinde yer almaktadır.
ı-
Basın veya Radyo ve Televizyon Yayınları Yoluyla Sebebiyet Verilen Maddi ve
Manevi Zararlara İlişkin Tazminatlar
KVK’nın
11/1-h maddesi hükmü uyarınca, basın yoluyla işlenen
fiillerden veya radyo ve televizyon yayınlarından doğan maddi ve manevi
zararlardan dolayı ödenen tazminatlar kurum kazancının tespitinde gider olarak
dikkate alınamayacaktır.
Kurumların
basın yoluyla işlenen fiiller ile radyo ve televizyon yayınlarından doğmayan
maddi veya manevi tazminat ödemeleri ise bu kapsamda değerlendirilmeyecektir.
j-
Her Türlü Alkol, Tütün ve Bunların Mamullerine Ait İlan ve Reklam Giderleri
Her
türü alkol ve alkollü içkiler ile tütün ve tütün mamullerine ait ilan ve reklam
giderlerinin %50’sinin kurumlar vergisi matrahından indirimi kabul edilmemektedir.
Ancak bentte yer alan %50 oranını sıfıra kadar indirmeye veya %100’e kadar artırma
hususunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir.(KVK Md. 11/1-ı) GVK’da da benzeri
bir hüküm yer almaktadır.
07.11.1996
tarih ve 4207 sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü
Hakkında Kanun’un 5727 sayılı Kanunla değişik 4. Maddesinin 11. bendi uyarınca,
yukarıda anılan GVK ve KVK hükmünde belirtilen ilan ve reklam giderlerinin
gelir ve kurumlar vergisi matrahlarının tespitinde gider olarak
gösterilemeyeceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla her türü alkol ve alkollü içkiler
ile tütün ve tütün mamullerine ait ilan ve reklam giderlerinin tamamı kurumlar
vergisi matrahından indirimi konusu yapılamayacaktır.
k-Kısıtlama
Kapsamındaki Finansman Giderleri
6322
sayılı Kanunla GVK’nın 41. ve KVK’nın 11. maddelerinde düzenleme yapılmak
suretiyle işletmelerde kullanılan kredilere ilişkin faiz giderlerinin bir kısmının
dönem kazancından indirilmesi yasaklanmıştır. Eski finansman gider
kısıtlamasına benzeyen bu uygulama 15/6/2012 tarihi itibariyle yürürlüğe
girmiştir.
Kredi
kuruluşları, finansal kuruluşlar, finansal kiralama, faktoring ve finansman
şirketleri dışında kalan ve kullanılan yabancı kaynakları öz kaynaklarını aşan
işletmelerde, özkaynağı aşan yabancı kaynak kısmına münhasır olmak üzere,
yatırımın maliyetine eklenenler hariç olmak üzere, faiz, komisyon, vade farkı,
kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurları
toplamının %10’unu aşmamak üzere Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan kısmı dönem
kazancından mahsup edilemeyecektir.
Bu
maliyetlerin dönem içinde muhasebeleştirilmiş olması durumunda bu kapsama giren
maliyet kısmı KKEGd olarak beyanname üzerinde dönem kazancına eklenmelidir.
BK,
belirlenecek oranı sektörler itibarıyla farklılaştırmaya; Maliye bakanlığı ise uygulamaya
ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir. Bu konuda henüz bir belirleme
yapılmamıştır.
l-
Yönetim Kurulu Başkan ve Üyelerine Verilen Kâr Payları
Yönetim
kurulu başkan ve üyelerine ödenen kâr payları menkul sermaye iradıdır (GVK Md.
75). Bu nedenle idare meclisi başkan ve üyelerine verilen kâr payları, kurumlar
vergisi matrahından düşülemeyecek ve söz konusu kâr payları, kurumlar vergisi
düşüldükten sonraki kazanç üzerinden dağıtılacaktır.
3- İndirilemeyecek Diğer Giderler
a-
Hırsızlık ve Dolandırıcılıktan Meydana Gelen Zararlar
Hırsızlık;
ticari icaplar gereği veya mutat muameleler gereği olmaksızın bir malın
zilyetlik veya mülkiyetinin hırsızlığa uğrayandan, hırsızlık fiilini icra edene
geçmesidir. Hırsızlık sonucu; hırsızlığa konu malın zilyetlik veya mülkiyetine
sahip olmanın sağladığı faydalar hırsızlığı gerçekleştiren kişiye geçecektir.
Hırsızlık
sonucu uğranılan zararın vergi kanunlarında yer alan hükümler çerçevesinde
gider kaydı mümkün bulunmamaktadır.
aa- Genel Giderler Açısından
Mükellefler,
ticari faaliyetlerinden elde ettikleri hasılatlarından, yaptıkları genel
giderleri KVK’nın 6, 8 ve GVK’nın 40/1. maddeleri hükmü uyarınca dönem kârından
mahsup edebileceklerdir. Anılan Kanun hükümleri çerçevesinde ticari kazançtan
indirilebilecek genel giderler; “ticari
kazancın elde edilmesi veya idame ettirilmesi” ile ilgili olarak yapılan
giderlerdir. Hırsızlık olayı ticari faaliyetin normal icapları çerçevesinde
meydana gelmiş bir olay olmadığından, bu nedenle uğranılan zararın mali kârın
tespitinde genel gider olarak dönem hasılatından mahsup edilmesi mümkün
bulunmamaktadır.
ab- Değeri Düşen Mallar
Açısından
Değeri düşen mallara ilişkin VUK’un 278. maddesi hükmü
şöyledir:
“Yangın, deprem su basması gibi
afetler yüzünden veyahut bozulmak, çürümek, kırılmak, çatlamak, paslanmak gibi
haller neticesinde iktisadi kıymetlerinde önemli bir azalış vaki olan emtia ile
maliyetlerin hesaplanması mutat olmayan hurdalar ve döküntüler, üstüpü, deşe ve
ıskartalar emsal bedeli ile değerlenir.”
Maddenin
tedvin tarzından da anlaşılacağı üzere iktisadi kıymet ve emtiada değer
düşüklüğü ticari faaliyet çerçevesinde yapılmış bir işlemden, malın fizyolojik
yapısından veya doğal koşullar neticesinde ortaya çıkan afetlerden meydana
gelebilmektedir. Ayrıca burada iktisadi kıymet ve mallarda reel bir değer kaybı
söz konusu olup bu değer kaybı başka kişilerin uhdesine geçmemektedir.
Hırsızlık olayı maddede sayılan işlemlerin hiçbirine girmediğinden, çalınma nedeniyle
ortaya çıkan zarar değerleme hükümleri uygulanmak suretiyle ticari kazançtan
mahsup edilemeyecektir.
ac- Fevkalade Amortisman
Ayrılması Açısından
Bilançonun
aktifine kayıtlı (amortismana tabi) bir iktisadi kıymetin hırsızlık sonucu
elden çıkmış olması halinde uğranılan zarar (henüz itfa edilmeyen kısım)
fevkalade amortisman yoluyla telafi edilemeyecektir. Fevkalade amortismana
ilişkin VUK’un 317. maddesi uyarınca bu mümkün bulunmamaktadır.
ad- Yapılması Gereken
İşlemler
Hırsızlığa
konu mal işletme adına tescilli bir iktisadi kıymet ise söz konusu iktisadi
kıymet, mülkiyetinin halen işletmede olması nedeniyle işletme aktifinden çıkartılamayacaktır.
Bu durumda hırsızlık tarihinden itibaren (kıst yapılmak suretiyle) iktisadi
kıymetle ilgili olarak ayrılan amortismanlar gider yazılacak ancak KKEGd olarak
beyanname üzerinde ilgili dönem ticari kazancına eklenecektir. İktisadi
kıymetin daha sonra bulunması halinde aradan geçen süreye isabet eden kıst
amortismanı KKEGd olarak değerlenecektir.
Hırsızlığa
konu olan şey işletme adına tescilli değilse, çalınan malın maliyet bedeli,
amortismana tabi kıymetlerde kayıtlı net değeri ile değerlenmek suretiyle
ortaklara satış gibi (KDV’de hesaplanmak suretiyle) işlem yapılması
gerekmektedir. Hırsızlık konusu mal daha sonra bulunmuşsa, ortaklara satış
olarak gösterilen bedel üzerinden, ortaklar tarafından işletmeye satılan mal olarak
değerlendirilmesi uygun olacaktır.
b-
Maliyet Bedeline Dahil Edilmesi Gereken Harcamalar
Duran
varlıkların ve satın alınan veya imal edilen emtianın maliyet bedelinin tespiti
VUK hükümlerine göre yapılmaktadır. VUK hükümlerine göre maliyet bedeline dahil
edilmesi gereken bir harcama doğrudan gider yazılamaz. Örneğin, cari dönemde
yabancı kaynak kullanılmak suretiyle edinilen iktisadi kıymetlere ilişkin finansman
giderleri VUK’un 163 Seri No.lu Genel Tebliği uyarınca ilgili kıymetin aktif
değerine eklenmek zorundadır. Bu finansman giderlerinin cari dönem kurum mali
kârının tespitinde dönem hasılatından doğrudan indirilmesi mümkün bulunmamaktadır.
c- VUK Hükümlerine Uygun Olmayan Reeskont Faiz Giderleri
Reeskont
uygulamasına ilişkin şartlar önceki bölümlerde açıklanmıştı. Anılan şartları
taşımayan alacak ve borç için hesaplanan reeskont gelir veya gideri dönem mali
kazancının tespitinde dikkate alınmayacaktır([34]). Örneğin vadeli
çekler için hesaplanan reeskontlar bu çerçevede değerlendirilecektir.
Bu
kapsamda KKEGd olarak dikkate alınan reeskontların izleyen dönemde kapatılması
işlemlerinin de ilgili dönem karını etkilememesi için söz konusu tutarların
gelir kaydolunduğu dönemde beyanname üzerinde dönem kazancından indirilmesi
(KKEGl) gerekmektedir.
d-
Peşin Ödenen Giderler
Dönemsellik
ilkesi, her dönemin faaliyet sonuçlarının diğer dönemlerden bağımsız olarak
tespit edilmesini, gelir ve giderlerin tahakkuk esasına göre muhasebeleştirilmesini,
hasılat, gelir ve kârların aynı döneme ait gider ve maliyetlerle
karşılaştırılmasını gerektirir. Hasılatın ve giderlerin hangi döneme ait olduğunun
belirlenmesi tahakkuk esasına göre yapılacaktır.
VUK’un
283. maddesinden hareketle, içinde bulunulan dönemde ödenen ancak gelecek
yıllara ait olan giderler, mukayyet değerleriyle aktifleştirilmek suretiyle
ilgili oldukları yılda gider kaydedilecektir. Söz konusu giderler ödendiği
yılda dönem hasılatından mahsup edilmeyecektir. Bu giderlerin en belirgin
olanları kira giderleri ve sigorta giderleridir. Kira giderlerinde dönemsel
ayırım ay bazında, sigorta giderlerinde gün bazında yapılır. Bu ayırım giderin
oluştuğu anda yapılabileceği gibi dönem sonu itibariyle de yapılabilir.
e-
VUK’ta Düzenlenmeyen Karşılıklar
SPK mevzuatı ve THP’nın karşılıklarla ilgili
belirlemeleri VUK’ta düzenlenenden daha kapsamlıdır. Ancak karşılık
giderlerinin vergi matrahından indirilmesi önceki bölümlerde belirtildiği
üzere, VUK’ta yer almaları ve VUK hükümlerine uygun olarak ayrılmaları koşuluna
bağlıdır.
VUK
sadece şüpheli alacaklar ve değeri düşen mallar için karşılık ayrılmasına izin
vermektedir. Bu nedenle gerek THP’de öngörülen gerek SPK mevzuatında yer alan
bunlar dışındaki karşılık giderleri, mali kârın tespitinde KKEGd olarak dikkate
alınacaktır.
f-
Fazladan Ayrılan Amortismanlar
Amortismanların
giderleştirilmesi ancak VUK hükümlerine uygun olarak ayrılmalarına bağlıdır.
Amortisman oranı, süresi ve diğer esasları VUK’da belirlenmiştir. Fevkalade
amortisman uygulaması, olayına göre ilgili mükellef için Maliye Bakanlığınca
belirlenecek oranlar kullanılarak yapılır. Fevkalade amortisman ayrılan yıllarda
normal amortisman ayrılmaz.
Diğer
taraftan amortisman yoluyla itfa edilmesi gereken sabit kıymet bedelleri dönem
kârının tespitinde doğrudan gider yazılamayacağı gibi VUK hükümlerine aykırı
olarak fazladan ayrılan amortisman kısmı da giderleştirilemez.
g-
Nedeni Bulunamayan Sayım ve Tesellüm Noksanları
Sayım ve tesellüm noksanlıkları([35]),
tespiti anında (eğer nedeni bulunamıyorsa) ilgili aktif hesaba alacaklı kayıt
yapılması karşılığında 197 no.lu Sayım ve Tesellüm Noksanları hesabına borç
kaydedilir.
Anılan
hesaba borç kaydedilen noksanların nedeni araştırılır. Bilanço oluşturulması
aşamasına kadar nedeni bulunan noksanlıklar ilgili düzeltme kaydıyla 197 no.lu
hesaptan çıkartılır. Bilanço oluşturulması aşamasına kadar nedeni bulunamayan
noksanlıklar bilanço aktifinde, 197 no.lu hesapta bekletilir.
Stok sayım noksanları; işletme aktifine kayıtlı bulunan
ve aktifler arasında yer alması gereken iktisadi değerin, mevcutlar arasında
yer almamasını, söz konusu değerin tasarruf konusu yapılamayacağını ifade eder.
Bu da işletme aktiflerinin, normal ticari icaplar dışında işletmeden çıktığını
gösterir. Dolayısıyla nedeni bulunamayan noksanlıklar işletme içi sorumluları
ile ilişkilendirilmelidir.
Stok sayım noksanlıkları bir nevi sermayede meydana gelen
azalmadır. GVK’nın 88. maddesi uyarınca, ticari kazancın (dolayısıyla kurum
kazancının) tespitinde sermayede meydana gelen azalmalar zarar kaydedilemeyecektir.
Stok sayım noksanlığının gider kaydına cevaz veren bir
hüküm ne GVK’da ne de KVK’da bulunmamaktadır. Bu nedenle sebebi bulunamayan
sayım ve tesellüm noksanlıkları mükelleflerce gider kaydedilemeyecektir. Gider
kaydı yapılması halinde bu gider mali kârın tespitinde KKEGd olarak dikkate
alınmalıdır.
h-
Stok Sayım Fazlaları
Stok sayım fazlaları, fiili stokun kayıtlı stoktan fazla
çıkması halinde aradaki farkı ifade eder. Bu fark bir nevi sermayede meydana
gelen artıştır. Sermayede meydana gelen artışlar GVK’nın 38. maddesi gereği cari
dönem ticari kazancı içinde mütalaa edilir. Bu nedenle 397 no.lu hesaba alacak
kaydedilen sayım fazlalarının, bekleme süresi içinde (beyan dönemine kadar)
nedeni bulunursa kayıtlar düzeltilir, nedeni bulunamayan kısım dönem ticari
kazancına aktarılır.
i-
Motorlu Taşıtlar Vergisi
Motorlu
Taşıtlar Vergisi Kanunu’nun 14. maddesi uyarınca, bu kanuna bağlı I ve IV no.lu
tarifelerde yer alan taşıtlara (ticari amaçla kullanılan uçak ve helikopterler
ile kiralama şirketlerinin faaliyetleri kapsamında kiraya verdikleri taşıtlar
hariç) ilişkin motorlu taşıtlar vergileri ve cezalar ile gecikme zamları kurum
kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınmaz.
j-
Özel İletişim Vergisi
5228 sayılı Kanunla değişik 6802 sayılı
Kanunun “Özel iletişim vergisi” başlıklı 39. maddesinde “Bu vergi,... gelir
ve kurumlar vergisi uygulamasında gider kaydedilemez ve hiçbir vergiden mahsup
edilmez” hükmü yer almaktadır.
Özel
iletişim vergisinin mükellefi olmayan gelir veya kurumlar vergisi mükellefleri,
adlarına düzenlenen faturalarda yer alan özel iletişim vergisini, anılan kanun
hükmü gereğince vergi matrahlarının tespitinde gider olarak dikkate alamayacak,
hesaplanan gelir veya kurumlar vergisinden de mahsup edemeyeceklerdir.
k- Kanunen Yasaklanmış Fiiller Nedeniyle Katlanılan Giderler
Kanunen
yasaklanmış fiiller nedeniyle katlanılan giderler ticari kazancın elde edilmesi
ve idame ettirilmesi ile ilgili giderler niteliğinde olmadığından, bu giderlerin
gelir ve kurum kazancından indirilmesi mümkün bulunmamaktadır. Örneğin, rüşvet
verme fiili TCK’nın 252. maddesinde suç olarak tanımlandığından, rüşvet ve bu
kapsamda değerlendirilecek her türlü gider, vergiye tabi ticari kazancın
tespitinde gider olarak dikkate alınamayacaktır.
E-
SAFİ KURUM KAZANCININ TESPİTİNDE ÖZELLİK ARZ EDEN DURUMLAR
KVK’nın
6. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, zirai faaliyetle uğraşan kurumların,
bu faaliyetlerinden doğan kazançlarının tespitinde, GVK’nın 59.
maddesinin son fıkra hükmünün dikkate alınması gerekmektedir. Buna göre,
zirai faaliyetle uğraşan kurumların kurum kazancının tespitinde
ticari kazanca ilişkin hükümlerin yanı sıra GVK’nın zirai kazanca ilişkin
56, 57 ve 58. madde hükümleri de göz önünde bulundurulacaktır.
III- YILLARA
YAYGIN TAAHHÜT İŞLERİNDE KAZANÇ TESPİTİ
Bir başkası hesabına ve taahhüde bağlı olarak yapılan ve
bir yıldan fazla süren inşaat ve onarım işlerinde kazancın tespiti GVK’nın 42,
43 ve 44. maddelerinde farklı esaslara bağlanmıştır. İşin birden fazla yıl
sürmesi, işin başlama tarihi ile bitim tarihinin ayrı vergilendirme dönemlerine
(yıllara) rastlamasını ifade eder.
Yıllara yaygın inşaat ve onarım işlerinin tahsil edilen
istihkak bedelleri ve yapılan maliyetler ayrı hesaplarda izlenir ve bilançoda
gösterilir. Bu işlerde kazanç, işin bittiği yıl tespit edilir ve bu yılın
kazancı olarak vergilendirilir. İşin bittiği yıl itibariyle, alınan ve
alacaklanılan istihkak bedelleri ile yapılan ve borçlanılan harcamalar toplamı
karşılaştırılarak kâr/zarar durumu tespit edilir.
A-
TAAHHÜT İŞLERİ MALİYETLERİ
1- Doğrudan Maliyetler
Yıllara
yaygın inşaat ve onarım işleri ile ilgili doğrudan maliyetler, işin bünyesine
doğrudan giren, başka işlerle ilgilendirilmeyen maliyet unsurlarıdır. Bu giderlerin
türleri için tam bir belirleme yapmak mümkün değildir. Maliyet unsurları
itibariyle değerleme yapmak, doğrudan belli bir taahhüt işinde kullanılan
maliyet unsurlarını doğrudan maliyet olarak kabul etmek gerekir.
2- Dolaylı Maliyetler
Dolaylı
maliyetler; belli bir işin yapılması ile doğrudan ilgili olmamakla birlikte,
birden fazla işin yapılmasında etken olan maliyet unsurlarıdır. Örneğin; şirket
genel merkezi ücret, gider ve amortismanları; birden fazla işte kullanılan
üretim araçları gideri; bölge teşkilatı ücret, gider ve amortismanları. Dolaylı
giderlerin iki özelliği vardır. Bunlar;
²
Giderin
işletme faaliyetleri ile ilgili olması,
²
Giderin
belli bir işin icrası için yapılmamış olmasıdır.
Müşterek
giderler belli hesaplarda izlenir ve dönem sonunda ilgili olduğu işlere,
dağıtım anahtarı kullanılarak dağıtılır. Bu itibarla, taahhüt işiyle doğrudan ilgisi
olmadığı gibi dolaylı ilgisi de bulunmayan ve müşterek nitelik taşımayan
giderlerin (örneğin kaybedilen bir ihaleye ilişkin harcamalar) cari dönemde
doğrudan sonuç hesaplarına aktarılması gerekir.
3- Müşterek Giderlerin Dağıtımı
Yıllara
yaygın inşaat ve onarım işlerinde müşterek genel giderlerin ve amortismanların
dağıtımına ilişkin olarak GVK’nın 43. maddesinde aşağıdaki hüküm yer
almaktadır.
“Birden
fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarma işlerinde veya bu işlerin
diğer işlerde birlikte yapılması halinde müşterek genel giderler ve amortismanlar
aşağıdaki esaslara göre dağıtılır.
1- Yıl içinde birden fazla
inşaat ve onarma işinin birlikte yapılması halinde, her yıla ait müşterek genel
giderler bu işlere ait harcamaların (enflasyon düzeltmesi yapılan dönemlerde
düzeltilmiş tutarlarının) enflasyon düzeltmesine tabi tutulmuş tutarlarının
birbirine olan nispeti dahilinde;
2- Yıl içinde tek veya birden
fazla inşaat ve onarma işinin bu madde şümulüne girmeyen işlerle birlikte yapılması
halinde, her yıla ait müşterek genel giderler bu işlere ait harcamalar ile
diğer işlere ait satış ve hasılat tutarlarının (enflasyon düzeltmesi yapılan
dönemlerde bunların düzeltilmiş tutarlarının) birbirine olan nispeti
dahilinde;
3- Birden fazla inşaat ve
onarma işlerinde veya bu işlerle sair işlerde müştereken kullanılan tesisat,
makine ve ulaştırma vasıtalarının amortismanları bunların her işte
kullanıldıkları gün sayısına göre.”
Bu
hüküm uyarınca genel gider dağıtım prensibi şöyledir; bir işle ilgisi açıkça
tespit edilen giderler o işin maliyetine, hiçbir işle direkt veya endirekt
ilgisi kurulamayan giderler doğrudan sonuç hesaplarına kaydedilir, diğer giderler
dağıtıma tabi tutulur.
Örneğin; bir kurumun 2011 yılında
başlayan ve 2012 yılında devam eden iki adet taahhüt işi mevcuttur. Bu işlere
dönem içinde yapılan harcamaların tutarları sırasıyla 150.000 TL ve 240.000 TL’dir.
Kurumun ayrıca inşaat malzemesi işi mevcut olup bu işten dönem içinde elde
ettiği hasılatın tutarı 210.000 TL’dir.
Kurumun
dağıtıma konu 80.000 TL tutarında müşterek gideri olduğunu varsayalım.
Dağıtım
şöyle yapılacaktır;
İlgili İş |
Harcama veya Satış Tutarı |
Top. Hasılata Oranı (%) |
Ortak Gider Payı (TL) |
Birinci
Taahhüt İşi |
150.000 |
25 |
20.000 |
İkinci
Taahhüt İşi |
240.000 |
40 |
32.000 |
İnşaat
Mlz. Tic. İşi |
210.000 |
35 |
28.000 |
Toplam |
600.000 |
100 |
80.000 |
Dönem
içinde herhangi bir direkt maliyet oluşmayan taahhüt işlerine genel giderlerden
pay verilip verilmeyeceği belirsizdir. Bu tür işlerde herhangi bir maliyet
oluşmadığından buna bağlı bir istihkak
tahsili de genellikle söz konusu olmaz. Bu durumda ise söz konusu işler
genel gider dağıtım anahtarının tespitinde dikkate alınmaz. Dönem içinde
istihkak bedeli tahsil edilmiş olsa bile, bu işlere dolaylı maliyetlerden (tahsil
edilen istihkak bedeline bağlı olarak) pay verilmesi kanaatimizce gerekmez.
Müşterek
genel giderlerden işletmenin tüm gelirlerine pay verilip verilmeyeceği
belirsizdir. Gayrimenkul satış kazancı, menkul kıymet geliri, vb. gelirlerin anılan
43. madde metninde geçen “diğer işler”
kapsamına girmediği savunulmaktadır. Bu nitelikteki gelirlerin temin edilmesi
için hiç genel gider yapılmadığını kabul etmek ise olanak dışıdır. Kanaatimizce
gelirin şekli ne olursa olsun, gider dağıtımında dikkate alınması gerekmektedir.([36])
Amortisman
giderlerinin taahhüt işi maliyetlerine dağıtımı ilgili kıymetin fiili kullanım
günü baz alınarak yapılacaktır. Örneğin;
bir işletmenin (X) şehrinde 2, (Y) şehrinde 1 taahhüt işi olduğunu ve bir adet
kepçenin (X) şehrinde bulunan işlerin birinde 120 gün, diğerinde fiilen 200 gün
kullanıldığını geri kalan günlerin bir kısmında bozuk olması bir kısmında tatil
nedeniyle çalıştırılmamış olduğunu varsayalım. Bir yılın 360 gün olduğu
kabulüyle bu iktisadi kıymetin amortismanı aşağıdaki gibi dağıtılacaktır.
²
120/360’ı
(X) şehrinde bulunan birinci işe,
²
200/360’ı
(X) şehrinde bulunan ikinci işe,
²
40/360’ı
(X) şehrinde bulunan iki işe genel gider dağıtımı oranında dağıtılacak olup,
kepçenin fiilen kullanılma ihtimali olmayan (Y) şehrindeki taahhüt işine pay
verilmeyecektir.
B-
TAAHHÜT İŞLERİNDE HASILATLAR
Yıllara
yaygın inşaat ve onarım işlerine ilişkin hasılatlar, hakediş bedellerinden
oluşur. Dönem içinde tamamlanmayan taahhüt işlerine ilişkin hasılatlar cari
dönem gelirlerinin hesabında dikkate alınmayıp bilançoda gösterilir. Döviz
üzerinden alınan istihkak bedelleri tahsil edildiği tarih itibariyle Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası döviz alış kuru üzerinden Türk Lirasına çevrilerek kayıtlara
alınır. Tahsil tarihinden sonra döviz bedelli hasılata ilişkin olarak ortaya
çıkan kur farkı gelirleri hakediş bedeli ile ilişkilendirilmeksizin cari
dönemde doğrudan gelir kaydedilmelidir.
C-
TAAHHÜT İŞLERİNDE VERGİLEME ESASLARI
Belirtildiği
üzere bir inşaat ve onarım işinin yıllara yaygın inşaat ve onarım işi olarak
nitelendirilmesi için;
²
İşin
özel veya kamu kesimi ile yapılan bir taahhüde bağlı olarak gerçekleştirilmesi,
²
İşin
inşaat ve taahhüt işi (dekopaj işleri dahil) olması,
²
İşin
başlama ve bitim tarihinin ayrı vergilendirme dönemlerine rastlaması, gerekmektedir.
Bir
işin toplam yapım süresinin bir yılın altında olması, işin başlama tarihi ile
bitim tarihi ayrı yıllara isabet ediyorsa yıllara yaygın iş olmasını engellemeyecektir.
Taahhüt
işlerinde maliyet ve hasılat oluşumu birden çok yıla yayılmaktadır. Vergileme
açısından her döneme ilişkin maliyet ve hasılatların tespiti ve ilgili hesaba
aktarımı; söz konusu maliyet ve hasılatın oluştuğu dönemde geçerli olan mali
mevzuat hükümlerine göre yapılacaktır.
1- İşin Başlaması ve Bitimi
a-
İşin Başlaması
Yıllara
yaygın inşaat ve onarım işi, taahhüt sözleşmesi yapıldığı anda başlamış
sayılır. İşletmenin ihaleye girmesi; geçici teminat yatırması ve teminat mektubu
vermesi tek başına işin başladığını göstermez.
İhalenin
alınması bazı durumlarda işin başlaması için tek başına yeterli olmayabilir.
İhale sözleşmesi çerçevesinde, araştırma ve inceleme yapılması, projenin
tamamlanması, ilk madde-malzeme veya üretim malzemesi alınması, ekipmanların
oluşturulması gerekebilir. Anılan türden ve benzeri işlemlerin yapılması ile
kesin olarak işe başlanmış sayılır. İşe başlama tarihi, vergi uygulamasında
işin yıllara yaygın iş olup olmadığının tespiti açısından önemlidir.
b-
İşin Bitimi
Yıllara
yaygın inşaat ve onarım işlerinde kazanç, işin bittiği gelir veya kurumlar
vergisi beyan döneminde tespit ve beyan edilir. Bu nedenle bu tür işlerde işin
bitim tarihi önem arz eder. İnşaat ve onarım işlerinde işin bitimi ile ilgili
olarak GVK’nın 44. maddesinde aşağıdaki hüküm mevcuttur.
“İnşaat ve onarma işlerinde
geçici ve kesin kabul usulüne tabi olan hallerde geçici kabulün yapıldığını
gösteren tutanağın idarece onaylandığı tarih; diğer hallerde işin fiilen
tamamlandığı veya fiilen bırakıldığı tarih bitim tarihi olarak kabul edilir.
Bitim tarihinden sonra bu
işlerle ilgili olarak yapılan giderler ve her ne nam ile olursa olsun elde
edilen hasılat, bu giderlerin yapıldığı veya hasılatın elde edildiği yılın kâr
veya zararının tespitinde dikkate alınır.”
İşin
bitim tarihi iki açıdan önem taşır:
²
Söz
konusu işin kazancının tespit edilmesi,
² Yapılan
stopajların mahsup edilme imkânının doğması.
Yıllara
yaygın inşaat ve onarım işlerinin parçalara bölünerek; 1 yılı aşmayacak şekilde
ayrı ayrı ihale edilmesi halinde her ihale tek başına bir iş sayılacak ve
vergilemesi de genel esaslara göre yapılacaktır.
Yıllara
yaygın inşaat ve onarım işleri kazancının tespitinden sonra ortaya çıkan her
türlü gider ve maliyet unsuru cari dönem giderleri arasına alınır. Elde edilen
her türlü hasılat da aynı şekilde cari dönem hasılatına eklenir.
2- Vergileme Esasları
Bu
kapsama giren işlere ilişkin hasılat öncelikle gelir vergisi stopajına tabi
tutulur. İşin bitimi tarihinde hesaplanacak kazanç üzerinden kurumlar vergisi hesaplanır
ve bu vergiden, daha önce hasılat üzerinden yapılmış olan stopaj mahsup edilir.
a-
Kaynakta Kesinti Usulü
GVK’nın
94. maddesinde kaynakta kesinti suretiyle yapılacak vergilemeye ilişkin
hükümler yer almaktadır. Buna paralel olarak, KVK’nın 15.maddesinde vergi
kesintisine ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Bu maddenin “1-a” bendi de
taahhüt işi hak edişlerine ilişkin kesintileri düzenlemektedir. Anılan hüküm ve
2009/14594 sayılı BKK uyarınca, bu işlere ilişkin olarak kurumlar vergisi mükelleflerine
ödenecek (avans olarak ödenenler dahil) istihkak bedelleri üzerinden %3
oranında kesinti yapılacaktır.
Stopaj
yapmaya zorunlu olanlar KVK’nın 15. maddesinde sayılmıştır. İstihkak bedelleri
üzerinden kesilecek vergiler, ilgili taahhüt işinin tamamlandığı yılda
hesaplanacak kurumlar vergisinden, Kanunun 34. maddesine göre mahsup edilecektir.
b-
Kazanç Vergileri
Yıllara
yaygın inşaat ve onarım işinde kazanç, işin bittiği yıl tespit edilir. 17 ve 35
no.lu hesap grubu hesaplarda toplanan maliyet ve hasılat unsurları, işin geçici
kabulüne ilişkin tutanağın idarece onaylandığı tarihin isabet ettiği vergilendirme
döneminde sonuç hesaplarına aktarılır.
Yıllara
yaygın inşaat ve taahhüt işine ilişkin kazancın tespitinde GVK’da yer alan “ticari kazanç” hakkındaki hükümler
uygulanır. Ticari kazanç olarak tespit ve beyan edilecek olan taahhüt işi kazancının
vergilemesi diğer ticari kazançlar gibi olacaktır.
Yıllara yaygın inşaat ve taahhüt işine ilişkin kazancın
beyan edildiği dönemde hesaplanan kurumlar vergisinden, söz konusu işe ilişkin
istihkak bedelleri üzerinden GVK’nın 94/3. ve KVK’nın 15/1-a maddesi uyarınca
kesilen vergiler mahsup edilir. Kaynakta kesilen vergilerden anılan mahsup
işlemi sonrasında bir kısım kalmışsa bu, mükellefin diğer vergi borçlarına
mahsup edilir veya tebliğ tarihinden itibaren 1 yıl içinde talebi halinde
mükellefe iade olunur.
c-
Geçici Vergi
GVK’nın
42. maddesi kapsamına giren “yıllara yaygın inşaat ve onarım işleri”
kazancı geçici vergi uygulamasının dışında tutulmuştur. Bunun nedeni, bu işlere
ilişkin hasılatlar üzerinden peşin vergi niteliğinde kesinti yapılmasıdır.
Diğer
taraftan mükellefin taahhüt işi dışındaki kazançları nedeniyle hesaplanan
geçici vergiden taahhüt işlerine ilişkin hasılat üzerinden KVK’nın 15. maddesi
uyarınca kesilen vergiler mahsup edilmeyecek, diğer kesintiler mahsup edilecektir.
Münhasıran
yıllara yaygın inşaat ve taahhüt işi ile uğraşan mükellefler geçici verginin
mükellefi değildirler. Ancak bu işler yanında ticari veya mesleki kazancı
bulunan işletmeler söz konusu kazançları için geçici vergi hesaplayacaklardır.
Duran varlık satış kazancı, kira geliri gibi gelirler de, diğer kazanç hükmünde
olup geçici verginin konusuna girmektedir.
Yıl İçinde Tamamlanan Taahhüt
İşi Zararının Geçici Vergi Matrahından İndirilmesi
Yıllara
yaygın inşaat ve onarım kazancının, geçici vergi matrahına dahil olmadığı
açıktır. Dönem içinde tamamlanan yıllara yaygın inşaat ve onarım işi zararının
geçici vergi matrahından düşülmesi konusu ise ihtilaflıdır.
Dönem
içinde biten taahhüt işlerine ilişkin zararın geçici vergi matrahından
düşülmesinin gerekçeleri şunlardır([37]).
²
Taahhüt
işi kazancının geçici vergi matrahına dahil edilmemesi, stopaj yoluyla bu
kazancın ön vergilemeye tabi tutulmasından kaynaklanmaktadır. Bu kazançlar
üzerinden yapılan stopaj da bir tür geçici vergidir. Bu husus geçici verginin
ihdas edildiği 3505 sayılı Kanun’un gerekçesinde de belirtilmektedir. Dolayısıyla
söz konusu taahhüt işi kazançları özünde geçici vergiye (ön vergilemeye) tabi
tutulmuş olmaktadır. Bu nedenle bu işlerin tamamlandığı dönemde bu işlerle
ilgili olarak ortaya çıkan zararlar, diğer kazançlara ilişkin geçici vergi
matrahından düşülebilmelidir.
²
Zarara
ilişkin işlemler zaten stopaj yöntemi ile ön vergilemeye konu edilmiştir.
Yıllık kazançtan mahsup edilecek taahhüt işi zararıyla ilişkili hasılat üzerinden
daha önce kesilmiş olan stopaj gelir vergisinin hesaplanan geçici vergiden
mahsup edilmemesi halinde mükerrer ön vergileme durumu ortaya çıkacaktır.
²
Geçici
vergi uygulamasına ilişkin 217 Seri no.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde;
geçici vergi uygulamasında önceki dönem zararının kaynağına bakılmaksızın
kazançtan (geçici vergi matrahından) indirileceği öngörülmüştür. Dolayısıyla
İdare, önceki yıl zararı içinde yer alan taahhüt işi zararının geçici vergi
matrahından indirimini kabul etmiştir. Bu anlayışla cari dönem taahhüt zararı
da matrahtan indirilebilmelidir.
D-
ÖZEL İNŞAATLARDA DURUM
İnşaat
sektöründe faaliyet gösteren birçok kurumun yaptığı inşaat işi birden fazla
yılı kapsamaktadır. Ancak işin birden fazla yıl devam etmesi tek başına bu işin
vergileme rejimini etkilemeyecektir.
Özel
inşaatlarda kazanç ticari kazançta olduğu gibi tespit edilecektir. Özel
inşaatlarda yapılan iş bir üretimdir. Dolayısıyla üretilen daire veya işyerleri
bir mal (ürün) mahiyetinde olup bilançoda ticari mallar arasında gösterilecektir.
Henüz
birim toplam maliyeti oluşmadan yapılan satışlarda kazanç satışın yapıldığı
tarih itibariyle tespit edilecek birim maliyetine göre hesaplanır. Bir satış
vaadinin söz konusu olması halinde kâr tespiti için kesin satışın beklenmesi
gerekmektedir. Bu durumda alınan para avans olarak değerlendirilecektir.
Kat
karşılığı inşaatlarda arsa sahibine verilen dairelerin oluşmuş maliyetinin,
müteahhidin elinde kalan dairelerin maliyetine eklenmesi gerekmektedir. Yapılacak
maliyet dağıtımında daire birim metrekareleri dikkate alınacaktır.
IV- TASFİYE, BİRLEŞME, DEVİR,
BÖLÜNME VE HİSSE DEĞİŞİMİ HALİNDE KURUM KAZANCININ VERGİLENMESİ
Tasfiye
5520 sayılı KVK’nın 17, birleşme 18, devir, bölünme ve hisse değişimi de 19 ve
20. maddelerinde düzenlenmiştir.
A-
TASFİYE
Tasfiye
bir tüzel kişiliğin faaliyetinin hitamıyla varlığının sona erdirilmesi işlemidir.
Tasfiyeye giren kurumların vergilendirilmesinde, hesap dönemi
yerine tasfiye dönemi kaim olur. Tasfiye; sermaye şirketlerinde
TTK, kooperatiflerde Kooperatifler Kanunu, özel kanunla kurulmuş
iktisadi kamu müesseselerinde kuruluş kanunundaki esaslara göre
yapılır. Tasfiye döneminde oluşacak kâr, kurum kazancının tabi olduğu esaslar
çerçevesinde vergilendirilir.(KVK md.17)
1- Tasfiye Dönemi
Tasfiye
durumunda işletmenin büyüklüğüne göre bir veya birden çok tasfiye dönemi ortaya
çıkar. Tasfiyeye başlandığı tarihten ilgili dönem sonuna kadar olan süre bir
hesap dönemi, izleyen her takvim yılı ayrı bir hesap dönemi ve son takvim yılı
sonundan tasfiye hitamına kadar geçen süre de son tasfiye dönemidir. Tasfiye,
kurumun tasfiyeye girmesine ilişkin genel kurul kararının tescil edildiği
tarihte başlar ve tasfiye kararının tescil edildiği tarihte sona erer.
2- Tasfiye Kârı
Tasfiye dönemlerinde kâr diğer dönemlerde olduğu gibi
genel esaslara göre tespit edilir. Bilanço esasına göre defter tutan kurumlarda
tasfiye
kârı, tasfiye dönemi sonundaki servet değeri ile tasfiye dönemi
başındaki servet değeri arasındaki olumlu farktır. Tespit edilen
kazanç üzerinden genel esaslara göre vergi hesaplanır ve ödenir.
Tasfiye
döneminde ortaklar veya kurum sahipleri tarafından kuruma yapılan
ödemeler ile vergiden müstesna bulunan kazanç ve iratlar tasfiye
dönemi başındaki servet değerine eklenir. Bu süreçte kurum tarafından, ortaklar
veya kurum sahiplerine yapılan ödemeler ise tasfiye dönemi sonundaki
servet değerine eklenir.(KVK md. 17/4)
Hisselerine mahsuben ortaklara dağıtılan,
satılan, devredilen veya kurum sahibine iade olunan iktisadî kıymetlerin
değerleri, Kanunun 13. maddesine göre ve dağıtımın, satışın, devrin veya
iadenin yapıldığı gün itibariyle belirlenir.
Tasfiye
kârının tespitinde, daha önceki dönemlerde yararlanılan kazanç istisnalarından,
kazancın belli bir süre işletmede tutulması şartı olanlarda bu süre şartının
ihlal edilip edilmediğine bakılmalıdır. Eğer ihlal edilmişse, söz konusu
kazançlar tasfiye dönemi kazancına eklenerek vergilenir.
3- Servet Değeri
Tasfiye
döneminin başındaki ve sonundaki servet değeri, kurumun tasfiye dönemi başı ve
sonundaki bilânçosunda görülen öz sermayesini ifade eder. Bir yıldan fazla
süren tasfiyelerde izleyen tasfiye dönemlerinin başındaki servet değeri, bir
önceki dönemin son bilânçosunda görülen servet değeridir.
Aşağıda belirtilenler dışında kalan her çeşit
karşılıklar ile dağıtılmamış kazançlar sermayeye dahildir.
²
Vergi
kanunlarına göre ayrılmış olan her türlü amortismanlar ve karşılıklar ile
sigorta şirketlerinin teknik karşılıkları.
²
Hissedar
veya sahip olmayan kimselere dağıtılacak olan kazanç kısmı.
4- Tasfiyeden Vazgeçilmesi
Tasfiyeden vazgeçilmesi halinde, kurum
hakkında tasfiye hükümleri uygulanmaz. Böyle bir durumda, tasfiyeden vazgeçme
kararı, bu kararın alındığı dönemin başından itibaren geçerli olur. Tasfiyeden
vazgeçme kararının alındığı tarihe kadar verilen tasfiye dönemi beyannameleri,
normal faaliyet beyannamelerinin yerine geçer. Tasfiyesinden vazgeçilen kurumun
geçici vergiyle ilgili yükümlülükleri, tasfiyeden vazgeçilmesine ilişkin
kararın alındığı tarihi kapsayan geçici vergilendirme dönemi başından itibaren
başlar.
5- Tasfiye Sonucunun Kesin
Olarak Belirlenmesi ve Tasfiye Beyannamesi Verilmesi
Bir
kurum, tasfiyeye başladığı yıl tasfiyeyi sonuçlandırır ve son bilanço
veya hesabını çıkararak yetkili organlarına tasdik ettirmiş olursa,
son bilanço veya hesabın kesinleşme tarihinden itibaren 30 gün
içinde tasfiye beyannamesi verir ve bu beyannamede gösterilen
kâr veya zarar üzerinden nihai olarak vergilendirilir.(KVK md. 17/2)
Tasfiyenin
aynı takvim yılı içinde sonuçlanmaması halinde, her tasfiye dönemine
ait kâr ayrı vergilendirilmekte ve bu dönemlere ilişkin beyannamelerin
Kanunun 14. maddesinde belirtilen sürelerde verilmesi gerekmektedir. Durum böyle
olmakla birlikte, KVK’nın 17/1. maddesi ile tasfiye kâr veya zararının
nihai ve kati olarak, tasfiyenin nihayet bulduğu dönem sonu itibariyle
tespit ve vergilendirileceği hüküm altına alınmıştır.
Son
ve kesin tasfiye kârına göre hesaplanacak vergi, önceki dönemlerde
ödenmiş vergilere göre fazla ise, aradaki fark vergi dairesine ödenir.
Eksik ise, fazla ödenmiş olan vergi farkı kurum tarafından iade alınır.
Bir
yıldan fazla yıl süren tasfiye dönemlerinde tarh zamanaşımı, tasfiyenin
son bulduğu dönemi izleyen yıldan itibaren başlar.
6- Tasfiye Sonrası Salınacak
Vergilerde Sorumluluk
Tasfiye
edilerek tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmiş olan mükelleflerin tasfiye
öncesi ve tasfiye dönemlerine ilişkin olarak salınacak her türlü vergi
tarhiyatı ve kesilecek cezalar, müteselsilen sorumlu olmak üzere; tasfiye
öncesi dönemler için kanuni temsilcilerden, tasfiye dönemi için ise tasfiye memurlarından
herhangi biri adına yapılır. Limited şirket ortakları, tasfiye öncesi
dönemlerle ilgili bu kapsamda doğacak amme alacaklarından şirkete koydukları
sermaye hisseleri oranında sorumlu olurlar.
B-
BİRLEŞME
Kurumların
birbirleriyle birleşerek, tüzel kişiliği haiz başka bir şirket
kurmalarına veyahut bir veya birkaç kurumun diğer bir kuruma katılmalarına
birleşme denir.
Birleşme
nedeniyle infisah eden kurumlar da tasfiye edilir. Birleşme kârı,
tasfiye kârının saptanmasındaki ilkelere göre hesaplanır. Birleşmede,
tasfiyedekinin aksine, infisah eden kurumların mevcutlarının
başka bir kuruma devri ve emtia, gayrimenkul, tesisat, demirbaş ve
sair kıymetlere biçilen yeni değerler, dolayısıyla ortaya çıkan
bir kâr veya zarar vardır. Birleşilen
kurumdan peştemallık ve buna benzer adlarla alınan paralar da birleşme
kârına dahildir. Birleşilen kurumdan alınan değerler VUK’ta
düzenlenen esaslara göre değerlenir. (KVK md. 18)
Birleşme
kârına ait beyanname, birleşme bilançosunun kesinleştiği, yani infisah
eden kurumların aktif ve pasif kıymetlerinin, birleşilen kurumun
bilançosuna geçirilerek bu bilançonun kabul edildiği tarihten
itibaren 30 gün içinde, infisah eden kurumun bağlı olduğu vergi dairesine
verilir. Bu beyannameye göre tarh edilen vergiler de aynı süre içinde
ödenir.
C-
DEVİR, BÖLÜNME VE HİSSE DEĞİŞİMİ
Ticaret
Hukuku’nda devralma suretiyle birleşme; bir şirketin diğer bir şirkete
bütün aktif ve pasifiyle katılması ve bu katılma sonucunda kendi
tüzel kişiliğini kaybetmesi şeklinde olur.
KVK’nın
19/1. maddesi uyarınca; aşağıdaki şartlar dahilinde gerçekleşen birleşmeler
devir hükmündedir.
²
Birleşme
sonucunda infisah eden kurum ile birleşilen kurumun kanunî veya iş merkezlerinin
Türkiye’de bulunması.
²
Münfesih
kurumun devir tarihindeki bilânço değerlerinin, birleşilen kurum tarafından bir
bütün halinde devralınması ve aynen bilânçosuna geçirilmesi.
Devir tarihi, şirket yetkili kurulunun devire
ilişkin kararının Ticaret Sicilinde tescil edildiği tarihtir. Kurumların
yukarıdaki şartlar çerçevesinde tür değiştirmeleri de devir hükmündedir.
Örneğin, (A) Ltd. Şti.’nin
11.02.2013 tarihinde (A) A.Ş.’ye dönüşmesi halinde, münfesih (A) Ltd. Şti.’nin 01.01.2013
– 11.02.2013 tarihleri arası kıst dönemine ilişkin beyanname ile 2012 hesap dönemine
ilişkin kurumlar vergisi beyannamelerinin birlikte devir tarihinden itibaren 30
gün içinde (13.03.2013 tarihine kadar) münfesih kurumun bağlı olduğu vergi
dairesine verilmesi gerekmektedir.
Devirlerde,
KVK’nın 20/1. maddesinde öngörülen koşullara uyulduğu takdirde, münfesih
kurumun sadece devir tarihine kadar elde ettiği kazançlar vergilendirilip,
doğrudan doğruya devirden doğan kârlar hesaplanmayacak ve vergilendirilmeyecektir.
Birleşilen kurum, münfesih kurumun tahakkuk
etmiş ve edecek vergi borçlarını ödeyeceğini ve diğer ödevlerini yerine
getireceğini münfesih kurumun birleşme sebebiyle verilecek olan kurumlar vergisi
beyannamesinin ekinde vereceği bir taahhütname ile taahhüt eder.
Tam
bölünme: Tam mükellef bir sermaye şirketinin
tasfiyesiz olarak infisah etmek suretiyle bütün mal varlığını, alacaklarını ve
borçlarını kayıtlı değerleri üzerinden mevcut veya yeni kurulacak iki veya daha
fazla tam mükellef sermaye şirketine devretmesi ve karşılığında devredilen
sermaye şirketinin ortaklarına devralan sermaye şirketinin sermayesini temsil
eden iştirak hisseleri verilmesi tam bölünmedir. Devredilen şirketin
ortaklarına verilecek iştirak hisselerinin itibarî değerinin % 10’una kadarlık
kısmının nakit olarak ödenmesi, işlemin bölünme sayılmasını engellemez.
Tam
bölünme işleminde, KVK’nın 20/2. maddesinde öngörülen koşullara uyulduğu
takdirde, münfesih kurumun sadece bölünme tarihine kadar elde ettiği
kazançlar vergilendirilip, doğrudan doğruya bölünmeden doğan
kârları hesaplanmayacak ve vergilendirilmeyecektir.
Kısmî
bölünme: Tam mükellef bir sermaye şirketinin veya sermaye
şirketi niteliğindeki bir yabancı kurumun Türkiye’deki iş yeri veya daimî
temsilcisinin bilânçosunda yer alan taşınmazlar ile en az iki tam yıl süreyle elde
tutulan iştirak hisseleri ya da sahip oldukları üretim veya hizmet
işletmelerinin bir veya birkaçını, kayıtlı değerleri üzerinden, aynî sermaye
olarak mevcut veya yeni kurulacak tam mükellef bir sermaye şirketine devretmesi
kısmî bölünmedir. Ancak, üretim veya hizmet işletmelerinin devrinde, işletme
bütünlüğü korunacak şekilde faaliyetin devamı için gerekli aktif ve pasif
kalemlerin tümünün devredilmesi zorunludur.
Kısmî bölünmede devredilen varlıklara
karşılık edinilen devralan şirket hisseleri, devreden şirkette kalabileceği
gibi doğrudan bu şirketin ortaklarına da verilebilir. Taşınmaz ve iştirak
hisselerinin bu kapsamda devrinde, devralan şirketin hisselerinin, devreden
şirketin ortaklarına verilmesi durumunda, devredilen taşınmaz ve iştirak
hisselerine ilişkin borçların da ortaklara devri zorunludur.
Hisse
değişimi: Tam mükellef bir sermaye şirketinin, diğer
bir sermaye şirketinin hisselerini, bu şirketin yönetimini ve hisse çoğunluğunu
elde edecek şekilde devralması ve karşılığında bu şirketin hisselerini
devreden ortaklarına, kendi şirketinin sermayesini temsil eden iştirak
hisselerini vermesi hisse değişimidir. Hisseleri devralınan şirketin
ortaklarına verilecek iştirak hisselerinin itibari değerinin %10’una kadarlık
kısmının nakit olarak ödenmesi, işlemin hisse değişimi sayılmasını engellemez.
Bölünme işleminde aktifi ve pasifi
düzenleyici hesaplar, ilgili olduğu aktif veya pasif hesapla birlikte
devrolunur.
Kısmi bölünme ve hisse değişimi işlemlerinden
doğan kârlar hesaplanmaz ve vergilendirilmez. Kısmî bölünme işlemlerinde,
bölünen kurumun bölünme tarihine kadar tahakkuk etmiş ve edecek vergi
borçlarından bölünen kurumun varlıklarını devralan kurumlar, devraldıkları
varlıkların emsal bedeli ile sınırlı
olarak müteselsilen sorumlu olurlar. (KVK md. 20/3)
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İSTİSNALAR
Kurumlar
vergisi mükelleflerinin elde ettiği kazançların bir bölümü, belirli koşullar ve
sınırlar dahilinde kurumlar vergisinden istisna edilmiştir. İstisna, kurum
kazancına uygulanan objektif karakterli bir indirimdir. İstisnadan amaç; vergi
yükünün azaltılması veya sıfırlanması suretiyle belli kazançların elde edilmesinin
teşvik edilmesidir.
Kurumlar
vergisinden istisna edilen kazançlar, Kanun’un 5. maddesinde bentler halinde
sayılmak suretiyle düzenlenmiştir.
Diğer taraftan KVK’nın 35. madde hükmü uyarınca, diğer
kanunlarda yer alan muafiyet, istisna ve indirimlere ilişkin hükümler kurumlar
vergisi bakımından geçersizdir. Kurumlar vergisi ile ilgili muafiyet, istisna
ve indirimlere ilişkin hükümler ancak KVK, GVK ve VUK’a hüküm eklenmek veya bu
kanunlarda değişiklik yapılmak suretiyle düzenlenir ([38]).
Diğer taraftan, Kanunun geçici 1. maddesinin dokuzuncu
fıkrasında, “Bu Kanunun yürürlüğünden
önce kurumlar vergisine ilişkin olarak başka kanunlarda yer alan muafiyet,
istisna ve indirimler bakımından 35. madde hükmü uygulanmaz” hükmü yer
almaktadır. KVK’nın 35. maddesi hükmü 01.01.2007 tarihinde yürürlüğe
girmiştir. Uluslararası anlaşma hükümleri saklıdır.
I- İŞTİRAK KAZANÇLARI İSTİSNASI
Kurumlar
vergisinden istisna kazançlar KVK’nın 5. maddesinde düzenlenmiştir. İştirak
kazançları istisnasına ilişkin düzenleme Kanunun 5. maddesinin 1. fıkrasının
(a) ve (b) bentlerinde hükme bağlanmıştır.
İştirak
kazançlarının kurumlar vergisinden istisna edilmesinin nedeni, kurum kazancının
gelir vergisi mükellefi durumundaki ortağa doğrudan doğruya intikal etmesi ile
araya girecek bir veya daha fazla kurum aracılığı ile intikal etmesi halinde
vergi yükü bakımından farklılık oluşmasını önlemektir. Bu amaçla bir kurumun
başka bir kurumdan elde ettiği kâr payı, elde eden kurum bünyesinde vergi dışı
bırakılmaktadır.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun iştirak kazançları istisnasının da düzenlendiği
“İstisnalar” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasının (a) ve (b) bentleri hükmü
aşağıdaki gibidir.
“Madde 5-
(1) Aşağıda belirtilen kazançlar, kurumlar vergisinden müstesnadır:
a)
Kurumların;
1)
Tam mükellefiyete tâbi başka bir kurumun sermayesine katılmaları nedeniyle elde
ettikleri kazançlar
2)
Tam mükellefiyete tâbi başka bir kurumun kârına katılma imkânı veren kurucu
senetleri ile diğer intifa senetlerinden elde ettikleri kâr payları
3)
Tam mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım fonu katılma payları ile
girişim sermayesi yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde ettikleri
kâr payları.
Diğer
fon ve yatırım ortaklıklarının katılma payları ve hisse senetlerinden elde
edilen kâr payları bu istisnadan yararlanamaz. (6322 s. Kanun, yürürlük 01.01.2013)
b)
Kanunî ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan anonim ve limited şirket
niteliğindeki şirketlerin sermayesine iştirak eden kurumların, bu
iştiraklerinden elde ettikleri aşağıdaki şartları taşıyan iştirak kazançları;
1)
İştirak payını elinde tutan şirketin, yurt dışı iştirakin ödenmiş sermayesinin
en az % 10’una sahip olması,
2)
Kazancın elde edildiği tarih itibarıyla iştirak payının kesintisiz olarak en az
bir yıl süreyle elde tutulması
(Rüçhan hakkı kullanılmak suretiyle veya yurt dışı iştirakin iç kaynaklarından
yapılan sermaye artırımları nedeniyle elde edilen iştirak payları için sahip
olunan eski iştirak paylarının elde edilme tarihi esas alınır.),
3)
Yurt dışı iştirak kazancının kâr payı dağıtımına kaynak olan kazançlar
üzerinden ödenen vergiler dahil iştirak edilen kurumun faaliyette bulunduğu
ülke vergi kanunları uyarınca en az % 15
oranında gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması; iştirak
edilen şirketin esas faaliyet konusunun, finansal kiralama dahil finansman
temini veya sigorta hizmetlerinin sunulması ya da menkul kıymet yatırımı olması
durumunda, iştirak edilen kurumun faaliyette bulunduğu ülke vergi kanunları
uyarınca en az Türkiye’de uygulanan kurumlar vergisi oranında gelir ve kurumlar
vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması,
4)
İştirak kazancının, elde edildiği hesap dönemine ilişkin kurumlar vergisi
beyannamesinin verilmesi gereken tarihe kadar Türkiye’ye transfer edilmesi.
Yurt
dışındaki inşaat, onarım, montaj işleri ve teknik hizmetlerin yapılabilmesi
için ilgili ülke mevzuatına göre ayrı bir şirket kurulmasının zorunlu olduğu durumlarda,
özel amaç için kurulduğunun ana sözleşmelerinde belirtilmesi ve fiilen bu amaç
dışında faaliyetinin bulunmaması şartıyla, söz konusu şirketlere iştirak
edilmesinden elde edilen kazançlar için bu bentte belirtilen şartlar aranmaz.
Bu
bent uyarınca vergi yükü, kanunî veya iş merkezinin bulunduğu ülkede ilgili
dönemde tahakkuk eden ve kâr payı dağıtımına kaynak olan kazançlar üzerinden
ödenen vergiler dahil olmak üzere toplam gelir ve kurumlar vergisi benzeri
verginin, bu dönemde elde edilen toplam dağıtılabilir kurum kazancı ile tahakkuk
eden gelir ve kurumlar vergisi toplamına oranlanması suretiyle tespit edilir.”
Anılan düzenlemede istisna
kapsamına giren iştirak kazançları;
²
Kurumların
tam mükellef başka bir kurumun sermayesine katılmaları nedeniyle elde ettikleri
kazançlar,
²
Kurumların
tam mükellef başka bir kurumun karına katılma imkanı veren kurucu senetleri ile
diğer intifa senetlerinden elde ettikleri kâr payları,
²
Tam
mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım fonu katılma payları ile girişim
sermayesi yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde ettikleri kâr payları,
² Kurumların kanuni ve iş merkezi
Türkiye’de bulunmayan anonim ve limited
şirket niteliğindeki şirketlerin sermayesine iştirakleri nedeniyle elde
ettikleri ve belli şartları taşıyan iştirak kazançları olarak
üçlü bir ayırımda ele alınmıştır.
A- TAM MÜKELLEF BAŞKA BİR
KURUMUN SERMAYESİNE KATILMA NEDENİYLE ELDE EDİLEN KAZANÇLAR
5520 sayılı Kanunla kurumların tam mükellefiyete
tabi başka bir kurumun sermayesine katılmaları nedeniyle elde ettikleri
kazançlar kurumlar vergisinden istisna edilmiştir. Fonların katılma belgeleri
ile yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde edilen kâr payları istisna
uygulamasının dışında tutulmuştur([39]).
Bu istisnadan yararlanabilmek için kâr payını elde eden kurumun tam veya dar
mükellef olmasının önemi yoktur. Sadece kâr payının elde edildiği kurumun tam mükellef
olması gerekmektedir.
B- KURUMLARIN TAM MÜKELLEF
BAŞKA BİR KURUMUN KÂRINA KATILMA İMKÂNI VEREN KURUCU SENETLERİ İLE DİĞER İNTİFA
SENETLERİNDEN ELDE ETTİKLERİ KÂR PAYLARI
İntifa
senetleri, anonim ortaklıkların çıkarabilecekleri kıymetli evrak niteliğini
haiz senetlerdir. İntifa senetleri bir ortaklık hakkını temsil etmez. Ortaklık
sermayesinin belli bir oranına eşit olmadıkları için itibari değerleri yoktur
ve hisse senedi sayılmazlar.
İntifa senetleri sahiplerine
sadece kâra ve tasfiye bakiyesine katılma ile sermaye artırımında yeni pay
almada rüçhan hakkı tanınabilir.(TTK md.403) Bu haklar nitelikleri gereği
taliki şarta bağlıdır. Kâr oluşmaz, tasfiye sonucunda yeterli bakiye kalmaz
veya sermaye artırıma gidilmezse intifa senedi sahiplerinin talep hakkı doğmaz.
TTK’nın
402. maddesinde, genel kurulun ana sözleşme gereğince veya ana sözleşmeyi değiştirerek,
bedeli itfa olunan payların sahipleri, alacaklılar, kurucular veya bunlara
benzer bir sebeple şirketle ilgili olanlar lehine intifa senetleri ihdasına
karar verebileceği belirtilmiştir.
Anonim ortaklıklarda ana
sözleşmeye hüküm konulmak suretiyle kurucular lehine özel çıkarlar tanınması
mümkündür. Bu çıkarlar kurucuların kendilerine tanınabileceği gibi, intifa
senetlerine de bağlanabilir. Bu senetler uygulamada “kurucu” senetleri olarak adlandırılmaktadır. TTK’nın 298. maddesi
bu senetlerin nama yazılı olmasını öngörmektedir.
Kuruculara,
şirket kârının bir bölümüne iştirak hakkı, tasfiye bakiyesine katılma ve
sermaye artırımında yeni pay almada rüçhan hakkı tanınabilir. Kuruculara
ortaklık kazancından verilecek pay TTK’nın 298. maddesiyle sınırlandırılmış
olup, TTK. md. 466/1’de yer alan yedek akçe ile pay sahipleri için %5 kâr payı
ayrıldıktan sonra, kalanın en fazla onda birinin kuruculara tahsisi mümkün
bulunmaktadır.
Kurucu senetleri ile diğer
intifa senetleri ortaklık hakkı temsil etmedikleri için bunların sağladığı kâr
paylarının iştirak kazançları istisnası kapsamında sayılıp saymayacağı
hususunda 5520 sayılı Kanun öncesinde herhangi bir hüküm bulunmuyordu. 5520
sayılı KVK ile kurumların kurucu senetleri ile diğer intifa senetlerinden elde
edilen kâr payları da istisna kapsamına alınmış olmaktadır.
C- GİRŞİM
SERMAYESİ YATIRIM FONU KATILMA PAYLARI İLE GİRİŞİM SERMAYESİ YATIRIM
ORTAKLIKLARI HİSSE SENETLERİNDEN ELDE EDİLEN KAR PAYLARI
Tam mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım
fonu ve ortaklıklarının katılma payları ile hisse senetlerinden elde edilen kâr
payları, 6322 sayılı Kanunun 34. maddesiyle Kurumlar Vergisi Kanununun 5.
maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 1/1/2013 tarihinden itibaren
uygulanmak üzere kurumlar vergisinden istisna edilmektedir.
Tam mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım
fonu ve ortaklıklarının katılma payları ile hisse senetlerinden elde edilen kâr
payları hariç olmak üzere diğer fon ve yatırım ortaklıklarının katılma payları
ve hisse senetlerinden elde edilen kâr payları iştirak kazancı istisnasından
yararlanamayacaktır.
D- KURUMLARIN
KANUNİ VE İŞ MERKEZİ TÜRKİYE’DE BULUNMAYAN ANONİM VE LİMİTED ŞİRKET
NİTELİĞİNDEKİ ŞİRKETLERİN SERMAYESİNE İŞTİRAKLERİ NEDENİYLE ELDE ETTİKLERİ
İŞTİRAK KAZANÇLARI
KVK’nın
5. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde yapılan düzenlemeyle kurumların kanuni
ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan anonim ve limited şirket niteliğindeki
şirketlerin sermayesine iştirakleri nedeniyle elde ettikleri iştirak kazançları
kurumlar vergisinden istisna edilmiştir. Ancak bu kazançların istisnadan yararlanması
için aşağıdaki koşulların varlığı aranmaktadır.
a)
İştirak edilen kurumun kanuni ve iş merkezinin her ikisinin de Türkiye’de
olmaması ve bu kurumun anonim veya limited şirket niteliğinde olması gerekmektedir.
KVK çerçevesinde kurum olarak nitelendirilmekle beraber anonim veya limited
şirket niteliğinde olmayan kurumlardan elde edilecek iştirak kazançlarının bu
istisnadan yararlanması söz konusu olmayacaktır.
b)
İştirak payını elinde tutan şirketin, yurt dışı iştirakin ödenmiş sermayesinin
en az % 10’una sahip olması gerekmektedir. Tam mükellef kurumlardan elde edilen
iştirak kazançlarında istisna için belli oranda ortaklık payı aranmazken, yurt
dışında bulunan kurumlardan elde edilen iştirak kazancının istisna olması
iştirak edilen kurumun ödenmiş sermayesinin en az % 10’una sahip olunması
koşuluna bağlanmıştır.
Ayrıca
söz konusu iştirak payının, kazancın elde edildiği tarih itibariyle kesintisiz
olarak en az bir yıl süreyle elde tutulması gerekmektedir. Rüçhan hakkı kullanılmak
suretiyle veya yurt dışı iştirakin iç kaynaklarından yapılan sermaye
artırımları nedeniyle elde edilen iştirak payları için kıyaslamada, sahip
olunan eski iştirak paylarının elde edilme tarihi esas alınacaktır.
c)
Yurt dışı iştirak kazancının kâr payı dağıtımına kaynak olan kazançlar
üzerinden ödenen vergiler dahil iştirak edilen kurumun faaliyette bulunduğu
ülke vergi kanunları uyarınca en az % 15 oranında gelir ve kurumlar vergisi
benzeri toplam vergi yükü taşıması gerekmektedir. İştirak edilen şirketin esas
faaliyet konusunun, finansal kiralama dahil finansman temini veya sigorta
hizmetlerinin sunulması yada menkul kıymet yatırımı olması durumunda, iştirak
edilen kurumun faaliyette bulunduğu ülke vergi kanunları uyarınca en az Türkiye’de
uygulanan kurumlar vergisi oranında (%20) gelir ve kurumlar vergisi benzeri
toplam vergi yükü taşıması gerekmektedir.
Vergi
yükü, kanuni veya iş merkezinin bulunduğu ülkede ilgili dönemde tahakkuk eden
ve kâr payı dağıtımına kaynak olan kazançlar üzerinden ödenen vergiler dahil
olmak üzere toplam gelir ve kurumlar vergisi benzeri verginin, bu dönemde elde
edilen toplam dağıtılabilir kurum kazancı ile tahakkuk eden gelir ve kurumlar
vergisi toplamına oranlanması suretiyle tespit edilecektir.
d)İştirak
kazancının, anılan istisnadan yaralanabilmesi için ayrıca, elde edildiği hesap
dönemine ilişkin kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken tarihe kadar
Türkiye’ye transfer edilmesi gerekmektedir.
Yurt dışındaki inşaat, onarım,
montaj işleri ve teknik hizmetlerin yapılabilmesi için ilgili ülke mevzuatına
göre ayrı bir şirket kurulmasının zorunlu olduğu durumlarda, özel amaç için
kurulduğunun ana sözleşmelerinde belirtilmesi ve fiilen bu amaç dışında
faaliyetinin bulunmaması şartıyla, söz konusu şirketlere iştirak edilmesinden
elde edilen kazançlar için yukarıda yer alan şartların hiçbirisi aranmayacaktır.
Örneğin, (Y) A.Ş.’nin bir
yılı aşkın süreden beri sermayesine %20 oranında iştirak ettiği televizyon
üretimi ve satışı alanında faaliyet gösteren yurt dışındaki (Z) Kurumunun
ticari kazancının 270 birim, KKEG tutarının 30 birim, dolayısıyla vergiye tabi
kazancın 300 birim olduğunu ve bu kazancın 200 biriminin vergiden istisna edildiğini
varsayalım. Aynı zamanda, bu ülkede vergi oranının %25 olması durumunda,
vergiye tabi kurum kazancı [(270+30)-200=] 100 birim olacaktır. Hesaplanacak
kurumlar vergisi benzeri vergi ise (100 x %25=) 25 birim olacak ve bu verginin,
dağıtılabilir kazanç olan (270-25=) 245 birim ile hesaplanan kurumlar vergisi
olan 25’in toplamı olan 270’e oranlanması (25/270) sonucu bulunacak vergi yükü
%9,26 olacaktır. Dolayısıyla elde edilen yurt dışı iştirak kazancı en az %15
oranında gelir ve kurumlar vergisi benzeri vergi yükü taşımadığından, bu
kurumdan elde edilen iştirak kazancının Türkiye’de istisnadan yararlanması
mümkün olmayacaktır.
Örnekte, yurt dışındaki (Z) Kurumunun kâr payı dağıtması durumunda
dağıtılan kâr payları üzerinden ayrıca vergi kesintisi yapılması söz konusu ise
yapılacak vergi kesintisinin de vergi yükünün hesabında dikkate alınacağı
tabiidir. Ayrıca, ilgili ülkede istisna kazançlar üzerinden vergi kesintisi
suretiyle bir vergi ödenmiş olması halinde, toplam vergi yükünün hesabında ödenen
bu verginin de dikkate alınması gerekmektedir. Ancak söz konusu kurumun başka
ülkelerde ödediği veya kurum kazancının dolaylı olarak Türkiye’ye transferinde
ödenen vergilerin bu hesaplamaya dahil edilmesi mümkün bulunmamaktadır.
II- TAM MÜKELLEF ANONİM
ŞİRKETLERİN YURT DIŞI İŞTİRAK HİSSELERİ SATIŞ KAZANCI İSTİSNASI
KVK’nın
5. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendiyle kazancın elde edildiği tarih
itibariyle aralıksız olarak en az bir yıl süreyle nakit varlıklar dışında kalan
aktif toplamının %75 veya daha fazlası, tam mükellef olmayan anonim veya
limited şirket niteliğindeki şirketlerin her birinin sermayesine en az %10
oranında iştirakten oluşan tam mükellefiyete tabi anonim şirketlerin, en az 2
tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan yurt dışı iştirak hisselerinin elden
çıkarılmasından doğan kurum kazançları, kurumlar vergisinden istisna
edilmiştir.
Bu
düzenlemeye göre, bentte yer alan istisnadan sadece aşağıdaki şartları taşıyan
tam mükellefiyete tabi anonim şirketler yararlanabilecektir.
·
Yurt
dışı iştiraklerinin anonim veya limited şirket niteliğinde olması ve bunların
Türkiye’de tam mükellef olmaması,
·
Yurt
dışı iştirak hissesi satış kazancının elde edildiği tarih itibariyle; aralıksız
olarak en az bir yıl süreyle, iştirak eden kurumun nakit varlıklar dışında
kalan aktif toplamının %75 veya daha fazlasının yurt dışı iştirak hisselerinden
oluşması ve bu sürede yurt dışı iştiraklerinin her birinin sermayesine en az
%10 oranında iştirak edilmiş olması,
·
Tam
mükellefiyete tabi anonim şirketlerin satışa konu iştirak hisselerini, elden çıkarma
tarihi itibariyle en az 2 tam yıl (730 gün) süreyle aktiflerinde tutmuş
olmaları gerekmektedir.
Nakit
ve benzeri varlıklar olarak şirketin kasasında veya bankada bulunan nakit
varlıklar, şirket tarafından alınan çekler, altın, Devlet Tahvili, Hazine Bonosu,
Toplu Konut İdaresince çıkarılan veya İMKB’de işlem gören hisse senetleri,
tahvil ve bonoların anlaşılması gerekmektedir.
Örneğin, Türkiye’de tam mükellef olan
(A) A.Ş.’nin 13.01.2012 tarihi itibariyle, aralıksız olarak en az bir yıl
süreyle nakit varlıklar dışındaki aktif toplamının %80’i tam mükellef olmayan
(B), (C) ve (D) anonim veya limited şirket mahiyetindeki şirketlere iştirakten
oluşmaktadır. Söz konusu yurt dışı iştiraklerinin bilançoda görülen kayıtlı
değeri 400.000 TL, nakit varlıklar dışındaki aktif toplamı ise 500.000 TL’dir.
(A) A.Ş.’nin bu şirketlerin sermayesine iştirak payları da aşağıdaki gibidir
-
(B) şirketindeki sermaye payı %50 (250.000 TL),
-
(C) şirketindeki sermaye payı %40 (100.000 TL ),
-
(D) şirketindeki sermaye payı %5 (50.000 TL )’dir.
Bu
durumda, (A) A.Ş.’nin (D) Şirketindeki sermaye payı %5 olduğundan ve bu iştirak
payı dışındaki iştiraklerin (A) A.Ş.’nin nakit varlıklar dışındaki aktif toplamına
oranı [(250.000+100.000)/ 500.000=] %70 olacağından, bu kurum istisna uygulaması
için gereken şartları taşımamaktadır. Bu nedenle (A) A.Ş., yurt dışı iştirak
hisselerinin herhangi birinin satışından elde edilecek kazançlar için bu istisnadan
yararlanamayacaktır.
Şayet,
(A) A.Ş.’nin (D) şirketi dışında kalan diğer şirketlere iştirak tutarları
toplamı, nakit varlıklar dışındaki aktif toplamının %75’i kadar veya daha fazla
olsaydı, hem diğer şirketler hem de (D) şirketine ait iştirak hisselerinin
elden çıkarılmasından doğan kazançlar için bu istisnadan yararlanılabilecekti.
III- EMİSYON PRİMİ İSTİSNASI
Anonim
şirketlerin kuruluşlarında veya sermaye artırımında, çıkardıkları hisse
senetlerinin itibari değerinin üzerinde bir değerle satılması halinde, hisse senedi
satış bedeli ile itibari değer arasındaki fark emisyon primi geliri olarak
nitelendirilir. Emisyon primi işletmenin şerefiyesinin hisse senedi değerine
yansımasının sonucu olarak ortaya çıkar.
KVK’nın
5. maddesinin (ç) bendi ile anonim şirketlerin gerek kuruluşlarında gerekse
sermayelerini artırdıkları sırada çıkardıkları hisselerin elden çıkarılması
aşamasında oluşan emisyon primi kazançları kurumlar vergisinden istisna
edilmektedir.
İstisna,
anonim şirketlerin portföylerinde bulunan başka şirketlere ait hisse
senetlerinin elden çıkarılmasından sağlanan kazançları kapsamamaktadır. Diğer
taraftan emisyon primi kazançları TTK uyarınca, kurum ortaklarına
dağıtılamayacaktır.
IV- TÜRKİYE’DE KURULU FONLAR
İLE YATIRIM ORTAKLIK-LARININ KAZANÇLARINA İLİŞKİN İSTİSNA
Kurumlar
Vergisi Kanunu’nun 5. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi uyarınca;
·
Menkul
kıymetler yatırım fonları veya ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan
kazançları,
·
Portföyü,
Türkiye’de kurulu borsalarda işlem gören altın ve kıymetli madenlere dayalı
yatırım fonları veya ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan
kazançları,
·
Girişim
sermayesi yatırım fonları veya ortaklıklarının kazançları,
·
Gayrimenkul
yatırım fonları veya ortaklıklarının kazançları,
·
Emeklilik
yatırım fonlarının kazançları,
·
Konut
finansmanı fonları ile varlık finansmanı fonlarının kazançları,
Bu
fon veya ortaklıkların Türkiye’de kurulmuş olmaları şartıyla kurumlar
vergisinden istisna edilmiştir.
SPK’da
yatırım fonları; halktan katılma belgeleri karşılığında toplanan paralarla,
belge sahipleri hesabına riskin dağıtılması ilkesi ve inançlı mülkiyet esaslarına
göre sermaye piyasası araçları, gayrimenkul, altın ve diğer kıymetli madenler
portföyü işletmek amacıyla kurulan mal varlıkları olarak tanımlanmıştır.
SPK’da
yatırım ortaklıkları; sermaye piyasası araçları, gayrimenkul, altın ve diğer kıymetli
madenler portföylerini işletmek amacıyla kurulan anonim ortaklıklar olarak
tanımlanmıştır. Bu ortaklıkların portföy işletmek dışında yapabilecekleri
faaliyetler Sermaye Piyasası Kurulu’nca düzenlenmektedir.
Türkiye’de
kurulu yukarıda sayılan menkul kıymetler yatırım fonları ile menkul kıymetler
yatırım ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan kazançları kurumlar
vergisinden istisna edilmiştir. Bunların portföy işletmeciliği dışında
sağladıkları kazançlara (örneğin sabit kıymet satış kârı) istisna uygulanmayacaktır.
Fon veya ortaklık portföyünde, döviz veya dövize endeksli kıymetlerin bulunması
bu istisnanın uygulanmasına engel değildir.
KVK’nın
5. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinin (2) numaralı alt bendi ile
Türkiye’de kurulan ve portföyü de Türkiye’de kurulu borsalarda işlem gören altın ve kıymetli madenlere dayalı
yatırım fonları veya ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan kazançları
kurumlar vergisinden istisna edilmiştir. Bu kapsama giren kazançların
belirlenmesinde, kazancı elde eden fon ve ortaklıkların portföy yapısına
bakılacaktır.
Fon
portföyünün en az %51’ini devamlı olarak;
·
Türkiye’de
kurulu borsalarda işlem gören altın ile altına dayalı sermaye piyasası
araçlarına yatırmış fon ve ortaklıklar “Altın
fonu veya ortaklığı”,
·
Türkiye’de
kurulu borsalarda işlem gören altın ve diğer kıymetli madenler ile bu madenlere
dayalı sermaye piyasası araçlarına yatırmış fon ve ortaklıklar ise “Kıymetli
madenler fonu veya ortaklığı” olarak
kabul edilecektir.
Söz
konusu fonların veya ortaklıkların anılan alt bent kapsamında
değerlendirilebilmesi için portföyü oluşturan altın, kıymetli madenler ile bu
madenlere dayalı sermaye piyasası araçlarının Türkiye’de kurulu borsalarda
işlem görmesi şarttır.
Bu
istisnanın, anılan fon ve ortaklıkların söz konusu kazançları üzerinden KVK’nın
15. maddesi veya GVK’ya göre yapılacak stopajlara etkisi bulunmamaktadır.
Ayrıca söz konusu ortaklık ve fonların portföy işletmeciliği ile ilgili
giderleri, hiçbir şekilde diğer faaliyetlerden doğan kazançlardan indirilemez.
A-
GELİR VERGİSİ TEVKİFATI
Yatırım
fon ve ortaklıkları tarafından elde edilen ve kurumlar vergisinden müstesna
olan portföy işletmeciliği kazançları GVK’nın 94/6-a maddesine göre gelir
vergisi tevkifatına tabi tutulmaktaydı. Ancak 5281 sayılı Kanunla yapılan
düzenlemeyle GVK’ya eklenen geçici 67. maddede bu konuda düzenleme yapılmıştır.
GVK’nın
anılan geçici 67. maddesinde gelir vergisi stopajlarına ilişkin yeni esaslar
getirilmiştir. Söz konusu maddenin 8. bendi uyarınca menkul kıymet yatırım fonları
ve menkul kıymet yatırım ortaklıklarının (borsa yatırım fonları hariç) kurumlar
vergisinden istisna edilmiş olan portföy kazançları dağıtılsın dağıtılmasın %15
oranında vergi tevkifatına tabi tutulacaktır. Bu kazançlar üzerinden GVK’nın
94. maddesine göre stopaj yapılmayacaktır. Tevkifat uygulamasına ilişkin
ayrıntılı açıklama Gelir İdaresince 258, 260, 263, 269 Seri no.lu GVK Genel
Tebliğleri ile yapılmıştır.
KVK’nın 5/1. maddesinin (d) bendinde
belirtilen fon ve ortaklıklar, aynı bentte yer alan kazançların elde edilmesi
sırasında, Kanunun 15. maddesi uyarınca kendilerinden kesilen vergileri, vergi
kesintisi yapanlarca ilgili vergi dairesine ödenmiş olmak şartıyla, Kanunun 15.
maddesinin üçüncü fıkrasına göre kurum bünyesinde yapacakları vergi kesintisinden([40])
mahsup edebilirler. Mahsup edilemeyen kesinti tutarı mükellefin başvurusu
halinde iade edilir.(KVK Md. 34/8)
B-
DAR MÜKELLEFİYETE TABİ YATIRIM FONLARININ PORTFÖY KAZANÇLARI
GVK’nın
anılan geçici 67. maddesinin 15. bendi hükmü uyarınca, 5422 sayılı KVK’nın 2/2.
maddesinde yer alan ve 5281 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılan hüküm
çerçevesinde, İlgili mercilerden izin almak suretiyle Türkiye’de münhasıran
portföy işletmeciliği faaliyetinde bulunan dar mükellefiyete tabi yatırım
fonlarının vergilendirilmeye ilişkin söz konusu (kaldırılan) hükümle getirilen
statüleri;
·
31.12.2005
tarihinden önce ihraç edilen menkul kıymetlerle (hisse senetleri hariç) sınırlı
olmak üzere bu menkul kıymetlerin tamamı itfa edilinceye kadar,
·
31.12.2005
tarihinde portföylerinde bulunan hisse senetleri için ise bu menkul kıymetlerin
bu tarihten sonra portföyden ilk çıkış tarihine kadar devam eder.
Hükümden
anlaşılacağı üzere bu yatırım fonlarının vergilemesi 31.12.2005 tarihi
itibariyle mevcut portföyleri için ayrı, bu tarihten sonra oluşan portföy kısmı
için ayrı olacaktır.
Anılan
tarihten sonra oluşan portföy nedeniyle anılan yatırım fonlarının elde
ettikleri kazançlar; diğer kazanç ve irat olarak vergilendirilecektir. Ancak,
kur farkından doğan değer artışı kazançları vergilendirilmeyecektir. (Yabancı
fonların vergilendirilmesine ilişkin olarak “İkinci Bölüm I/B” başlığında
açıklama yapılmıştır)
Eski
hükümlere göre vergilenecek yatırım fonu portföy kazancı (istisna kazanç)
üzerinden, GVK’nın 94/6-a maddesine göre gelir vergisi tevkifatı yapılacaktır.
V- TAŞINMAZ VE İŞTİRAK
HİSSELERİ SATIŞINDA İSTİSNA UYGULAMASI
A-
İSTİSNANIN MAHİYETİ VE TARİHSEL GELİŞİMİ
Gayrimenkul
ve iştirak hisselerinin satışından doğan kazançların kurumlar vergisinden istisna
edilmesi uygulaması 1984 yılında başlamış olup, bu istisnayla, kurumların
iştirak hisseleri ve gayrimenkullerinin satışı suretiyle bağlı değerlerinin
çözülmesi ve böylece oluşan kaynakların kurum faaliyetinde kullanılarak,
kurumların borçlanma yoluna gitmeden kendi öz kaynakları ile faaliyetlerini
devam ettirebilmeleri amaçlanmıştır. Daha sonra katma değer vergisi ile banka
ve sigorta muameleleri vergisi, tapu kadastro harcı ve damga vergisi yönünden
de istisna uygulaması genişletilmiştir. Söz konusu istisna çeşitli değişiklik ve
süre uzatımları ile bugüne kadar devam etmiştir.
Söz
konusu istisna son olarak 5281 sayılı Kanunla 5422 sayılı KVK’nın 8. maddesinin
1. fıkrasına eklenen (12) numaralı bent hükmü ile kalıcı olarak yeniden
düzenlenmişti. Bu değişiklikle gayrimenkul ve iştirak hisseleri satışına
ilişkin olarak, KDV Kanunu, Damga Vergisi Kanunu ile BSMV Kanununda yapılan
değişikliklerle bu vergiler yönünden de istisna uygulaması kalıcı olarak
yeniden düzenlenmiştir.
5520
sayılı KVK’da söz konusu istisnaya ilişkin hükümler 5. maddenin birinci
fıkrasının (c), (e) ve (f) bentlerinde yer almaktadır. Anılan bent hükümlerinde
taşınmaz ve iştirak hissesi satış kazancına ilişkin olarak aşağıdaki istisnalara
yer verilmiştir.
· Kazancın elde edildiği tarih itibariyle
aralıksız en az bir yıl süreyle nakit varlıklar dışında kalan aktif toplamının
% 75 veya daha fazlası, kanuni veya iş merkezi Türkiye’de bulunmayan anonim
veya limited şirket niteliğindeki şirketlerin her birinin sermayesine en az %
10 oranında iştirakten oluşan tam mükellefiyete tabi anonim şirketlerin, en az
iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan yurt dışı iştirak hisselerinin elden
çıkarılmasından doğan kurum kazançları (KVK md.5/c),([41])
· Kurumların, en az iki tam yıl süreyle
aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip
oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından
doğan kazançların % 75’lik kısmı, (KVK md.5/e),
·
Bankalara
borçları nedeniyle kanuni takibe alınmış veya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
borçlu durumda olan kurumlar ile bunların kefillerinin ve ipotek verenlerin
sahip oldukları taşınmazlar, iştirak hisseleri, kurucu senetleri ve intifa
senetleri ile rüçhan haklarının, bu borçlara karşılık bankalara veya bu Fona
devrinden sağlanan hasılatın bu borçların tasfiyesinde kullanılan kısmına
isabet eden kazançların tamamı ile bankaların bu şekilde elde ettikleri söz
konusu kıymetlerin satışından doğan kazançların %75’lik kısmı (KVK md.5/f) ([42]).
5520
sayılı KVK ile istisna uygulamasının kapsamı genişletilmiş, belli şartları
taşıyan yurt dışı iştirakler ile kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan
haklarının satışından doğan kazançlar da istisna kapsamına alınmıştır. Buna
karşılık istisnadan yararlanacak kazanç tutarı elde edilen kazancın %75’i ile
sınırlandırılmıştır. Ancak; satış hasılatının bankalara borçların tasfiyesinde
kullanılan bölümüne isabet eden kazanç kısmı, yurt dışı iştiraklerin satışı
kazancı ve taşınmazların kaynak kuruluşlarca kira sertifikası ihracı amacıyla
varlık kiralama şirketlerine satışı ile bu şirketlerce söz konusu taşınmazların
devralındığı kurumlara satışından elde edilen kazançlar %75’lik sınırlamaya
tabi değildir.
743 Sayılı Medeni
Kanunda gayrimenkul kavramı kullanılmış ve gayrimenkul mülkiyetinin mevzuu bu
kanunun 632. maddesinde arazi, tapu sicilinde müstakil ve daimi olmak üzere
ayrıca kaydedilen haklar ve madenler olarak belirlenmişti. 4721 sayılı Medeni
Kanunda ise gayrimenkul yerine taşınmaz kavramı kullanılmış ve taşınmaz
mülkiyetinin konusu Kanunun 704. maddesinde; arazi, tapu kütüğünde ayrı sayfaya
kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar ve kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı
bağımsız bölümler olarak belirlenmiştir. 4721 sayılı Kanunda taşınmaz
kavramının kullanılması nedeniyle, 5520 sayılı Kanunda da bu kavram esas
alınmıştır.
B- YASAL
DÜZENLEME
KVK’nın taşınmaz ve iştirak hissesi satış
kazancı istisnasının düzenlendiği 5. maddenin birinci fıkrasının (e) bendi
hükmü aşağıdaki gibidir:
“ e)
Kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve
iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa
senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların % 75’lik kısmı. (Taşınmazların kaynak kuruluşlarca kira sertifikası
ihracı amacıyla varlık kiralama şirketlerine satışı ile bu varlıkların varlık
kiralama şirketince taşınmazın devralındığı kuruma satışından doğan kazançlar
için bu oran %100 olarak uygulanır ve bu taşınmazlar için en az iki tam yıl
süreyle aktifte bulunma şartı aranmaz)([43])
Bu istisna, satışın yapıldığı dönemde uygulanır
ve satış kazancının istisnadan yararlanan kısmı satışın yapıldığı yılı izleyen
beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulur. Ancak satış
bedelinin, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar
tahsil edilmesi şarttır. Bu süre içinde tahsil edilmeyen satış bedeline isabet
eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış
sayılır.
İstisna edilen kazançtan beş yıl içinde
sermayeye ilave dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba nakledilen veya
işletmeden çekilen ya da dar mükellef kurumlarca ana merkeze aktarılan kısım
için uygulanan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler
ziyaa uğramış sayılır. Aynı süre içinde işletmenin tasfiyesi (bu Kanuna göre
yapılan devir ve bölünmeler hariç) halinde de bu hüküm uygulanır.
Bedelsiz olarak veya rüçhan hakkı
kullanılmak suretiyle itibari değeriyle elde edilen hisse senetlerinin elde
edilme tarihi olarak, sahip olunan eski hisse senetlerinin elde edilme tarihi
esas alınır.
Devir veya bölünme suretiyle devralınan
taşınmazlar, iştirak hisseleri, kurucu senetleri ve intifa senetleri ile rüçhan
haklarının satışında iki yıllık sürenin hesabında, devir olunan veya bölünen kurumda
geçen süreler de dikkate alınır.
Menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve
kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları
değerlerin satışından elde ettikleri kazançlar istisna kapsamı dışındadır.”
Bu hüküm 5520 sayılı
Kanunun yayım tarihi olan 21/06/2006 tarihinde yürürlüğe girmiş olup bu
tarihten sonra yapılacak satışlara uygulanacaktır.
C-
İSTİSNADAN YARARLANACAK MÜKELLEFLER
İstisnadan
(dar mükellef kurumlar dahil) tüm kurumlar vergisi mükellefleri
yararlanabilecektir. İstisna uygulaması esas olarak bütün kurumlar için geçerli
olmakla birlikte aşağıdaki haller özellik arz etmektedir.
·
Faaliyet
konusu menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanması olan kurumların bu
amaçla iktisap ettikleri ve ellerinde tuttukları kıymetlerin satışından elde
ettikleri kazançlar için istisnadan yararlanılamayacaktır. Ancak, taşınmaz ticareti
ile uğraşan mükelleflerin faaliyetlerinin yürütülmesine tahsis ettikleri
taşınmazların satışından elde ettikleri kazançlara istisna uygulanabilecektir.
Benzer şekilde menkul kıymet ticaretiyle uğraşan mükelleflerin doğrudan veya dolaylı olarak diğer
şirketlerin yönetimine ve ortaklık politikalarının belirlenmesine katılmak
üzere edindiği ortaklık payları da istisna uygulamasına konu olabilecektir.
·
Yapı
kooperatiflerinin faaliyetlerinin yürütülmesine tahsis ettikleri taşınmazların
satışından elde ettikleri kazançlar için istisnadan yararlanmaları mümkündür.
Ancak, istisna edilen kazancın özel bir fon hesabında tutulması, hiç bir
şekilde ortaklara dağıtılmaması gerekmektedir. İstisna uygulaması bakımından
ortakların bir veya birden fazla konut veya işyeri sahibi olmasının bir önemi
bulunmamaktadır. Diğer taraftan, kooperatiflerin amaçlarını gerçekleştirdikten
sonra kalan fazla arsa veya konutu elden çıkarmaları halinde de doğan kazanç
istisnaya konu olabilecektir.
·
Holding
şirketler, taşınmaz satışından elde ettikleri kazançlar ile sadece iştirak
amacıyla iktisap edildiği ve elde tutulduğu ispat ve tevsik edilen iştirak hisselerinin
satış kazancı için istisnadan yararlanabilecektir. Bu anlamda teknik olarak
iştirak hisselerinin izlendiği muhasebe hesaplarının vadeleri de göz önünde
bulundurulabilecektir.([44])
· KVK’nın 5.
maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi hükmünde (daha önce tartışmalı olan)
aynı gruba dahil sermaye şirketleri arasındaki iştirak hissesi ve gayrimenkul
satışlarında istisna uygulanıp uygulanmayacağı konusunda herhangi bir
belirleme yapılmamış olmakla birlikte, 5520 sayılı Kanunun Gerekçesinde, “İstisnanın temel amacı kurumların mali
yapılarının güçlendirilmesinin teşviki olduğundan, ekonomik açıdan firmalara
ilave imkan sağlamayan işlemler istisna kapsamı dışında kalacaktır. Bu
bağlamda, kurumların yönetimini etkileyecek şekilde birbiriyle ilişkili kişi
veya kurumlar ya da aynı gruba dahil şirketler arasında yapılacak taşınmaz ve
iştirak hissesi satışlarından fiktif olarak elde edilecek kazançlara istisna
uygulanması söz konusu olmayacaktır.” açıklaması yer almaktadır.([45])
D- İSTİSNA
UYGULAMASINA KONU OLACAK İKTİSADİ KIYMETLER
İstisna kurumların, en
az iki tam yıl süreyle (730 gün) aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak
hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri
ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançlara uygulanacaktır. Ancak,
13/02/2011 tarihinden sonra taşınmazların
kaynak kuruluşlarca kira sertifikası ihracı amacıyla varlık kiralama
şirketlerine satışı ile bu varlıkların varlık kiralama şirketince taşınmazın
devralındığı kuruma satışından doğan kazançlar için en az iki tam yıl süreyle
aktifte bulunma şartı aranmaz.
1- Taşınmazlar
Taşınmazlar,
4721 sayılı Medeni Kanunun 704. maddesinde arazi, tapu kütüğünde ayrı sayfaya
kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar ile kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı
bağımsız bölümler olarak belirlenmiştir. İstisnanın daha önceki uygulamalarında
aranan taşınmazın Türk Medeni Kanunu’nun 705.maddesi gereğince kurum adına
tapuya tescil edilmiş olması koşulu bundan sonra da aranacaktır.
Taşınmaz
tanımına, taşınmazın bütünleyici parçası niteliğinde olan unsurları girecek,
taşınmazın eklentisi niteliğinde olan unsurlar girmeyecektir. Bütünleyici
parça, Türk Medeni Kanunu’nun 684. maddesinde, “Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik
olur. Bütünleyici parça, yerel âdetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o
şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan
ayrılmasına olanak bulunmayan parçadır.” şeklinde tanımlanmıştır.
Eklentiler ise, Türk Medeni Kanunu’nun 686. maddesinde yer alan “Bir şeye ilişkin tasarruflar, aksi belirtilmedikçe onun
eklentisini de kapsar. Eklenti, asıl şey malikinin anlaşılabilen arzusuna veya
yerel âdetlere göre, işletilmesi, korunması veya yarar sağlaması için asıl şeye
sürekli olarak özgülenen ve kullanılmasında birleştirme, takma veya başka bir
biçimde asıl şeye bağlı kılınan taşınır maldır. Eklenti, asıl şeyden geçici
olarak ayrılmakla bu niteliğini kaybetmez.” tanımına göre belirlenecektir.
Sabit
üretim vasıtası niteliğindeki makinelerin sökülmesi gerektiği zaman bina tahrip
olacak veya zarar görecekse bu makineler binanın bütünleyici parçası olarak
kabul edilecektir. Aynı şekilde, bina ile birlikte bir bütün oluşturan ve
birbirinden ayrılmaları halinde istenilen faydayı sağlamayacak durumda olan
makineler de binanın bütünleyici parçası sayılacaktır. Bunlara örnek olarak
transformatörler, kazanlar, zemine raptedilen türbinler sayılabilir.
Taşınmazlarla
birlikte satışa konu olan ve o taşınmazın bütünleyici parçası sayılan şeylerin
satışından elde edilen kazançlar da istisna kapsamı içinde değerlendirilecektir.
Ancak, taşınmazın zeminine veya duvara sabitlenmiş olmakla birlikte münferiden
veya toplu olarak sökülüp satılması mümkün olan ve bu takdirde işletmenin sınai
olma vasfını değiştirmeyen ve üretimi de aksatmayan makine ve benzeri aletler
bütünleyici parça niteliğinde değerlendirilmeyeceğinden bunların satışından
doğan kazanç dolayısıyla istisnadan yararlanılamayacaktır.
Öte
yandan, makinelerin üzerinde bulunduğu taşınmazdan bağımsız olarak satılması
halinde mütemmim cüz olma niteliği kalmayacağından bunlar menkul mal satışı
olarak nitelendirilecek ve istisna uygulanması söz konusu olmayacaktır.
2- İştirak Hisseleri, Kurucu ve
İntifa Senetleri ile Rüçhan Hakları
İştirak
hisseleri, menkul değerler portföyüne dahil hisse senetleri ile ortaklık
paylarını ifade etmektedir. Bunlar; anonim şirketlerin hisse senetleri (SPK’ya
göre kurulan yatırım ortaklıkları hisse senetleri dahil), limited şirketlere
ait iştirak payları, eshamlı komandit şirketlerin komanditer ortaklarına ait
ortaklık payları, iş ortaklıkları ile adi ortaklıklara ait ortaklık payları
olarak belirlenmiş olup, SPK’ya göre kurulan yatırım fonları katılma belgeleri
iştirak hisseleri kapsamına dahil edilmemiştir.
İntifa
senetleri, anonim ortaklıklarca çıkartılabilecek kıymetli evrak niteliğini haiz
senetlerdir. İntifa senetleri bir ortaklık hakkını temsil etmezler. Ortaklık sermayesinin
belli bir oranına eşit olmadıkları için de itibari değerleri yoktur ve hisse
senedi sayılmazlar. İntifa senetleri, sahiplerine sadece kâra ve tasfiye bakiyesine
katılma ile sermaye artırımında yeni pay almada öncelik hakkı sağlar.
Anonim
ortaklıklarda ana sözleşmeye hüküm konulmak suretiyle kurucular lehine özel
çıkarlar tanınması mümkündür. Bu çıkarlar kurucuların kendilerine
tanınabileceği gibi, intifa senetlerine de bağlanabilir. Bu senetler uygulamada
“kurucu” senetleri olarak adlandırılmaktadır. TTK’nın 298. maddesi bu
senetlerin nama yazılı olmasını öngörmektedir.
Rüçhan
hakkı, bu hakkı doğuran hisse senedinden bağımsız olarak satılabilir. Anonim
şirketler ile eshamlı komandit şirketlerin sermaye artırımına gitmeleri
durumunda, bu şirketlerin hisse senetlerini aktifinde bulunduran kurumlar,
bedelli veya bedelsiz olarak yapılan bu sermaye artırımına katılabilecekleri
gibi yeni hisse senedi rüçhan hakkı kuponlarını (öncelikli alım hakkı)
başkalarına da satabilmektedirler. Söz konusu rüçhan haklarının satışından elde
edilen kazançlarında %75’i, anılan şartların mevcudiyeti halinde istisnadan
yararlanabilecektir.
E- İSTİSNA UYGULAMA
KOŞULLARI
1- İki Tam Yıl Aktifte Bulundurma
İstisna
uygulamasına konu olacak taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile kurucu senetleri,
intifa senetleri ve rüçhan haklarının en az iki tam yıl süreyle kurumun
aktifinde yer almış olması gerekmektedir.
Taşınmazların kaynak kuruluşlarca kira sertifikası ihracı
amacıyla varlık kiralama şirketlerine satışı ile bu varlıkların varlık kiralama
şirketince taşınmazın devralındığı kuruma satışından doğan kazançlar için en az
iki tam yıl süreyle aktifte bulunma şartı aranmaz.
İki
yıllık süre takvim yılı olarak değil gün (730 gün) olarak aranmaktadır. Örneğin;
20 Şubat 2010 tarihinde iktisap edilmiş ve aktife alınmış bir taşınmazın, 20
Şubat 2012 tarihi ve sonrasında satılması ve diğer şartların da gerçekleşmesi
halinde bu satıştan doğan kazanç istisnadan yararlandırılacaktır.
İki
tam yıl aktifte bulunma koşulu ile ilgili olarak aşağıdaki hususlar özellik arz
etmektedir.
· Kurumların
mevcut hisse senetleri dolayısıyla ellerinde bulunan rüçhan hakkı kuponları
karşılığında itibari değeriyle yeni hisse senedi iktisap etmeleri halinde, yeni
iktisap edilen söz konusu hisse senetleri açısından iktisap tarihi olarak, eski
hisse senetleri veya iştirak hissesinin iktisap tarihi esas alınacaktır. Aynı
durum, iştirak edilen kurumun (nedeni ne olursa olsun) yapmış olduğu sermaye
artışı dolayısıyla bedelsiz olarak iktisap edilen hisse senetleri açısından da
geçerli olacaktır. Rüçhan hakkı nedeniyle, itibari değerinden farklı bir
değerle hisse senedi iktisap edilmesi durumunda; bu hisse senetlerinin iktisap
tarihi olarak, eski hisse senetleri ile ilişkilendirilmeksizin, fiilen kurumun
aktifine girdiği tarih esas alınacaktır.
·
Kurumlar
Vergisi Kanunu’nun 19 ve 20. maddeleri kapsamında gerçekleştirilen devir, tam
ve kısmi bölünme hallerinde, devir veya bölünme suretiyle devralınan
taşınmazlar, iştirak hisseleri, kurucu senetleri ve intifa senetleri ile rüçhan
haklarının iktisap tarihi olarak, devir alınan veya bölünen kurumdaki iktisap
tarihi esas alınacaktır.
·
İnşaatı
henüz tamamlanamayan, fiilen kullanılma imkânı da bulunmayan binaların
satılması halinde; kurum aktifinde iki tam yıl kayıtlı olması koşuluyla, sadece
binanın arsasının satış kazancına tekabül eden kısmı kurumlar vergisinden
istisna olacaktır. Ancak, arsa üzerinde inşa edilen ve aktife kaydedilen
binanın, kurum adına tapuya tescil edilerek satılması halinde, satılan binanın
iki yıllık aktifte bulundurulma süresinin başlangıç tarihi olarak, inşaatın tamamlandığı
ve bina olarak kullanılmaya başlandığı tarih esas alınacaktır.
2- İstisna Uygulaması ve
Kazancın Fon Hesabına Alınması
Taşınmazlar
ve iştirak hisseleri ile kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan
haklarının satışında kazanç, satış işlemi ile birlikte doğacağından, satış
işlemi ister peşin isterse vadeli olarak yapılmış olsun istisna, satışın yapıldığı
dönemde uygulanacaktır.
Bu
değerlerin satışından elde edilecek kazancın istisnadan yararlanan kısmının,
pasifte özel bir fon hesabına alınması ve satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar bu fon
hesabında tutulması gerekmektedir. Fon hesabına alınan kazanç tutarının
mükelleflerce sermayeye ilavesi mümkündür. Ancak, fon hesabına alınan kazanç
tutarının beş yıl içinde sermayeye ilave dışında başka bir hesaba nakledilmesi,
işletmeden çekilmesi veya dar mükellef kurumlarca ana merkeze aktarılması ya da
kurumun tasfiyesi halinde, istisna uygulanması nedeniyle zamanında tahakkuk
etmeyen vergiler ceza ve gecikme faizi ile birlikte tahsil edilecektir.
İstisna,
satış kazancının azami %75’ine uygulanacaktır. İsteğe bağlı olarak istisnadan
daha düşük oranda yararlanmak mümkündür. Taşınmazların
kaynak kuruluşlarca kira sertifikası ihracı amacıyla varlık kiralama
şirketlerine satışı ile bu varlıkların varlık kiralama şirketince taşınmazın
devralındığı kuruma satışından doğan kazançlar için istisna oranı %100 olarak
uygulanacaktır.
Satış kazancının tamamının
değil sadece istisnadan yararlanılan kısmının fon hesabına alınması
gerekmektedir.
İstisnadan kısmen yararlanılması halinde, satış yılında istisnadan
yararlanılmayan kazanç tutarı için sonraki yıllarda istisna uygulanması mümkün
bulunmamaktadır.
İstisna
uygulamasında peşin satış vadeli satış ayrımı kaldırılmış olup, peşin
satışlarda olduğu gibi vadeli satış halinde de satıştan doğan kazanç kısmının
%75’i beş yıl süreyle özel bir fon hesabında tutulmak şartıyla satışın
yapıldığı dönemde istisnadan yaralanabilecektir. Ancak, satış bedelinin tamamının,
satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar tahsil
edilmesi şarttır.
Vadeli
satışlarda yapılan ilk tahsilatın taşınmaz veya iştirak hissesinin maliyet
bedeline ilişkin olduğu kabul edilecektir. İki yıllık süre içinde tahsil edilmeyen
satış bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen
vergiler, ceza ve gecikme faizi ile birlikte aranacaktır.
Örneğin, 10/2/2010 tarihinde alınıp,
10/7/2012 tarihinde peşin olarak satılan bir taşınmazın satışından 320.000 TL
kâr doğmuşsa, bu tutarın %75’i olan 240.000 TL , 2012 yılının 3 ve 4. geçici
vergi dönemleri ile, 2012 yılı kurumlar vergisi beyannamesinde istisna olarak
matrahtan indirilebilecektir. İstisnadan yararlanılan bu tutarın pasifte özel
bir fon hesabına alınması ve buradan, 31/12/2017 tarihine kadar da sermayeye
ilave dışında başka bir hesaba aktarılmaması veya işletmeden çekilmemesi
gerekmektedir.
Örnek 2, (A) A.Ş.
cam imaliyle uğraşmakta olup, 25/01/2010 tarihinde 200.000 TL’ye aldığı bir
arsayı 7/4/2012 tarihinde 600.000 TL’ye satmıştır. Arsanın satış bedeli, 2012
yılında 200.000 TL , 2013 yılında 150.000 TL , 2014 yılında 100.000 TL , 2015
yılında 150.000 TL olarak tahsil edilecektir. Arsanın satış kârı (600.000 -
200.000 =) 400.000 TL olmakla birlikte, ilk yapılan tahsilat maliyet bedeline
ilişkin olacağından 2014 yılı sonuna kadar tahsil edilecek satış kazancı [(200.000
+ 150.000 + 100.000) – 200.000 =] 250.000 TL olacak ve kurumun 2012 yılında
yararlanacağı istisna tutarı (250.000 X 0,75 =) 187.500 TL olarak
hesaplanacaktır. Bu tutarın fon hesabına alınarak 2017 yılı sonuna kadar bu
hesapta tutulması veya sermayeye eklenmesi gerekmektedir.
3- Fon
Hesabına Alınan Kazançların İşletmeden Çekilmemesi
İstisna
uygulamasında, satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar
pasifte özel bir fon hesabında tutulması gereken kazançların, beş yıl içinde
fon hesabından başka bir hesaba (sermayeye ilave hariç) nakledilmesi,
işletmeden çekilmesi, dar mükellef kurumlar tarafından yurt dışına transfer
edilmesi veya bu süre içinde işletmenin tasfiyesi halinde, bu işlemlere tabi
tutulan kazanç kısmı için uygulanan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk
ettirilmeyen vergiler ceza ve gecikme faizi ile birlikte kurumdan alınacaktır.
Fon
hesabında tutulması gereken süreden, satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci
yılın sonuna kadar olan sürenin anlaşılması gerekmektedir. Kazancın sermayeye
ilave edilmesi durumunda da aynı süre geçerli olacaktır.
Fon hesabında tutulan kazancın, beş yıl içinde
veya beş yıl geçtikten sonra işletmeden çekilmesi halinde kâr dağıtımı
sayılarak stopaj vergilemesine konu edilmesi gerekmektedir.
4- Kıymetin Elden Çıkarma
Şeklinin İstisna Uygulamasına Etkisi
İstisna
uygulanabilmesi için taşınmazlar ile iştirak hisselerinin satılması ve bu
işlemden bir kazanç elde edilerek, satan kurumun mali yapısında bir iyileşmenin
sağlanması gerekmektedir. Bu nedenle, söz konusu aktif kalemlerin para
karşılığı olmaksızın devir ve temliki istisna uygulamasına konu olmayacaktır.
Kat
karşılığında arsa devrinde olduğu gibi, bir mal veya hakkın başka bir mal veya
hak ile değiştirilmesini ifade eden trampa işlemlerinde söz konusu istisna
hükmü uygulanmayacaktır.
İstisna
uygulamasına konu iktisadi kıymetlerin mevcut borçlar karşılığında rızaen veya
icra yoluyla devredilmesi işlemleri ile kamulaştırma işlemleri, kurumların
finansman olanaklarını artıracağından bu tür işlemlerde istisna uygulanması
mümkün bulunmaktadır.
Şartların
oluşması kaydıyla kamulaştırılan kıymetlerde de istisnadan yararlanılabilir. İstisna
uygulanabilmesi için, satış bedelinin satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci
takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesi gerektiğinden ve kamulaştırma
işlemleri ile ilgili özel bir belirleme yapılmadığından, kamulaştırma
işlemlerinde satış bedeline ilişkin uyuşmazlıkların iki yıllık tahsil süresi
içinde sonuçlandırılarak, varsa ek olarak alınan bedelin %75’inin de (geç ödeme
dolayısıyla alınan faiz ve benzeri unsurlar hariç) bu süre içinde fon hesabına
aktarılması şartıyla, uyuşmazlığın son bulduğu bu dönemde istisnadan
yararlanması mümkündür.
İstisna
uygulamasında, satış bedelinin nakit olarak tahsil edilmesi gerekmektedir.
Nakit olarak tahsil edilmese de her an nakde dönüştürülebilecek olan altın,
Devlet Tahvili, Hazine Bonosu, Toplu Konut İdaresince çıkarılan veya İMKB’de
işlem gören hisse senetleri, tahvil ve bonolar ile de tahsil edilmesi
mümkündür. Ancak, bu kıymetlerin en geç iki yıllık tahsil süresinin sonuna
kadar nakde dönüştürülmesi gerekir.
Taşınmazlar,
satış vaadi sözleşmesi ile de alım satıma konu olabilmektedir. Taşınmazlarda,
mülkiyetin devri tapuya tescil ile gerçekleşeceğinden satış vaadi sözleşmeleri
ile tahsil olunan bedeller dolayısıyla istisna uygulanması mümkün
bulunmamaktadır.
5- Satılan Kıymetlerin Yerine Aynı Mahiyette İktisadi Kıymet Alınması
Taşınmaz
ve iştirak hisseleri satış kazancı istisnası kurumların bağlı değerlerinin
ekonomik faaliyetlerde daha etkin bir şekilde kullanılmasına olanak sağlanması
ve kurumların mali bünyelerinin güçlendirilmesi amacıyla uygulanmaktadır. Bu
husus 5520 sayılı Kanunun gerekçesinde açıkça vurgulanmıştır. Gelir İdaresi bu
noktadan hareketle, istisna konusu olan kazancın, amacı aşan bir şekilde aynı
mahiyette iktisadi kıymet alımında kullanılması halinde istisnadan
yararlanılmasının mümkün olmayacağı görüşündedir([46]).
Ancak, kazancın kurumun ihtiyaç duyduğu işletme sermayesi karşılandıktan sonra
kalan kısmının fonksiyonel olarak benzer sabit kıymet alımında kullanılmasının
istisna uygulamasına engel olmaması gerekir. Bu gibi durumlar olayına göre
değerlendirilmelidir.
6- Kur Farkı ve Vade
Farklarının Durumu
Taşınmaz
ve iştirak hisseleri satış kazancı istisnası uygulanmaya başlandığından bu yana
kur farkı ve vade farklarının durumu tartışma konusu olmuş ve Gelir İdaresince
bu konuyla ilgili olarak bugüne kadar herhangi bir açıklama yapılmamıştı. Ancak
Gelir İdaresi 5520 sayılı Kanun ile ilgili açıklamalarında bu konuya da açıklık
getirerek istisna kapsamındaki değerlerin satışından kaynaklanan alacaklar için
alınan faiz, komisyon ve benzeri gelirler ile satış bedelinin döviz cinsinden
belirlenmesi durumunda ortaya çıkan kur farklarının istisna kazancın tespitinde
dikkate alınmayacağını açıklamıştır.
Gelir
İdaresi döviz üzerinden veya vadeli olarak gerçekleşen satışlarda, istisna
konusu olacak satış kazancının satış günündeki döviz kuruna göre belirlenmesi
gerektiği, yabancı para cinsinden alacaklar nedeniyle daha sonra oluşacak lehte
veya aleyhte kur farklarının ilgili dönem kurumlar vergisi matrahı ile ilişkilendirilerek
istisna kazanç tutarını etkilememesi gerektiği görüşündedir.
İstisnadan
yararlanan kazanç kısmı fona alınacaktır. Yabancı para cinsinden yapılan
satışlarda tahsil aşamasında döviz kurlarındaki değişmeye bağlı olarak işletme
lehine veya aleyhine ortaya çıkan kur farkları istisna tutarını
etkilemeyeceğinden fona alınan tutarı da etkilememelidir.
F- DİĞER KANUNLARDA
YER ALAN DÜZENLEMELER
1- Katma Değer Vergisi Kanunu
Gayrimenkul
ve iştirak hisselerinin satışından doğan kazançlar kurumlar vergisinden istisna
edilirken, söz konusu işlemler 1995 yılından itibaren KDV istisnası kapsamına
da alınmıştır. Konuya ilişkin KDVK’nın 17/4-r maddesi hükmü 5615 sayılı kanunla
değiştirilmiş olup bu değişiklikle ‘belediyeler
ve il özel idarelerinin mülkiyetinde’ bulunan iştirak hisseleri ile
taşınmazlar da KDV istisnası kapsamına alınmıştır. KVD istisnasına ilişkin
anılan bent hükmü aşağıdaki gibidir.
“Kurumların
aktifinde veya belediyeler ile il özel idarelerinin mülkiyetinde, en az iki tam
yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile gayrimenkullerin satışı suretiyle
gerçekleşen devir ve teslimler ile bankalara borçlu olanların ve kefillerinin
borçlarına karşılık gayrimenkul ve iştirak hisselerinin (müzayede mahallerinde
yapılan satışlar dahil) bankalara devir ve teslimleri.
İstisna kapsamındaki
kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları
gayrimenkul ve iştirak hisselerinin teslimleri istisna kapsamı dışındadır.
İstisna kapsamında teslim
edilen kıymetlerin iktisabında yüklenilen ve teslimin yapıldığı döneme kadar
indirim yoluyla giderilemeyen katma değer vergisi, teslimin yapıldığı hesap
dönemine ilişkin gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak
dikkate alınır.”
2- Banka ve Sigorta Muameleleri
Vergisi Kanunu ile Damga Vergisi Kanunu
5281
sayılı Kanunla Gider Vergileri Kanunu’nun istisnalara ilişkin 29. maddesine
aşağıdaki (v) bendi eklenmişti.
“5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 8.
maddesinin birinci fıkrasının (12) numaralı bendi kapsamındaki işlemler
nedeniyle lehe alınan paralar,”
5281
sayılı Kanunun 8. maddesi ile Damga Vergisi Kanunu’nun “Damga Vergisinden
İstisna Edilen Kağıtlar” başlıklı (2) sayılı tablosunun “IV- Ticari ve medeni
işlerle ilgili kağıtlar” başlıklı bölümüne aşağıdaki 35 numaralı fıkra eklenmişti.
“5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun
8. maddesinin birinci fıkrasının (12) numaralı bendi kapsamındaki işlemler
nedeniyle düzenlenen kağıtlar.”
Bu
düzenlemelerle, iştirak hisseleri ile gayrimenkullerin satış kazancı istisnası
kapsamındaki işlemler banka ve sigorta muameleleri vergisi ve damga vergisinden
kalıcı olarak istisna edilmişti. (5520 sayılı Kanun Geçici Md. 1/5)
G-
UYGULAMA ÖRNEĞİ
(X) Ltd. Şti’nin üç yıldır aktifinde bulunan bir arsanın kayıtlı değeri
170.000 TL olup, bu arsa 10/10/2012 tarihinde 350.000 TL’ye peşin olarak
satılmıştır.
Arsanın satışından elde edilen kazanç (350.000-170.000=) 180.000
TL olup, bu tutarın % 75’i fon hesabına alınmak ve 2017 yılı sonuna kadar bu
hesapta tutulmak koşuluyla kurumlar vergisinden istisna olacaktır. İstisna
olacak kazanç tutarı da (180.000x % 75=) 135.000 TL olacaktır. İşletme bilanço
pasifinde özel bir fon hesabına alınacak bu tutarın istenirse sermayeye
eklenmesi mümkün olup, sermayeye ilave için herhangi bir süre öngörülmemiştir.
Bu işleme ilişkin muhasebe kayıtları aşağıdaki gibi olacaktır.
_______________
/ ______________
102
BANKALAR
350.000
250 ARAZİ VE ARSALAR 170.000
679 DİĞER OLAĞANDIŞI GELİR VE KÂRLAR 180.000
Açıklama: Arsa
satış kaydı
_______________ / ______________
679 No.lu hesapta yer alan tutarın % 75’nin
fon hesabına alınması ve beş yıl süreyle bu hesapta tutulması gerekmektedir.
_____________ / ________________
679
DİĞER OLAĞANDIŞI GELİR VE KÂRLAR 135.000
549 ÖZEL FONLAR 135.000
549.90
KV’den İstisna Gayrimenkul Satış Kazancı
Açıklama: Arsa
satış karının istisna olan tutarının fon hesabına alınması
____________ / _________________
Satış
Kazancının fon hesabına aktarımı izleyen yılda (cari dönem gelir tablosu
hesaplarının kapanmasından sonra) yapılması halinde aktarım yapılacak hesap
Geçmiş Yıllar Karı Hesabı olacaktır. Diğer taraftan aktarımın cari dönemde 679
nolu hesaptan yapılması halinde ise, muhasebe kaydıyla söz konusu kazancın
dönem kârına dahil edilmesi imkanı kalmamış olacağından fona aktarılan tutar
kurumlar vergisi beyannamesi üzerinden önce dönem kazancına ilave yapılacak,
daha sonra istisna uygulanacaktır.
Satış
kazancının % 25’lik kısmı 679 no.lu hesapta kalacak ve kurumlar vergisi
matrahına dahil olacaktır. İstisna tutarının kazancın %75’i ile sınırlandırılması
toplam satış kazancı üzerinden (%75 x %20=) % 15 oranında kurumlar vergisine
karşılık bir fonun işletmede bırakılması anlamına gelmektedir. İstisnadan
yararlanan satış kazancının satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonu
olan 2017 yılı sonuna kadar fon hesabında tutulması gerekmektedir. İstisna konusu
satış kazancının bu süre içinde sermayeye eklenmesi mümkündür. Sermayeye ekleme
halinde yapılacak kayıtlar aşağıdaki gibi olacaktır.
_____________ / _______________
549
ÖZEL FONLAR 135.000
549.90
KV’den İstisna Gayrimenkul Satış Kazancı
501 ÖDENMEMİŞ SERMAYE 135.000
Açıklama: Sermaye taahhüdünün
kapatılması
_____________ / _______________
VI- BANKALARA VEYA TMSF’YE BORÇLU DURUMDA OLAN
KURUMLAR İLE BANKALARA TANINAN İSTİSNA
A- BANKA BORCUNDAN DOLAYI KANUNİ TAKİPTE OLAN VEYA TMSF’YE BORÇLU
KURUMLARA TANINAN İSTİSNA
KVK’nın 5/1. maddesinin (f) bendi ile
bankalara borçları nedeniyle kanuni takibe alınmış veya Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonuna borçlu durumda olan kurumlar ile bunların kefillerinin ve ipotek
verenlerin sahip oldukları taşınmazlar, iştirak hisseleri, kurucu senetleri ve
intifa senetleri ile rüçhan haklarının, bu borçlara karşılık bankalara veya
anılan Fona devrinden sağlanan hasılatın
bu borçların tasfiyesinde kullanılan kısmına isabet eden kazançların tamamı kurumlar vergisinden istisna
edilmiştir.
Bu istisnadan yararlanacak olan kurumların, bankalara borçları
nedeniyle İcra ve İflas Kanunu hükümleri uyarınca kanuni takibe alınmış olması
veya TMSF’ye borçlu durumda bulunması gerekmektedir.
İstisnadan, banka borçları nedeniyle kanuni takibe alınmış veya
TMSF’ye borçlu durumda olan kurumlar ile bu kurumların, kurumlar vergisi
mükellefiyeti bulunan kefilleri veya bu kurumlar adına ipotek veren kurumlar
vergisi mükellefleri yararlanabileceklerdir.
İstisnaya konu olan kıymetler taşınmazlar, iştirak hisseleri, kurucu
senetleri ve intifa senetleri ile rüçhan haklarıdır. Ancak istisnadan
yararlanabilecek kazanç, söz konusu kıymetlerin borçlara karşılık olmak üzere,
bankalara veya TMSF’ye satışından veya diğer şekilde devrinden sağlanan
hasılatın, bu borçların tasfiyesinde kullanılan kısmına isabet eden tutarla
sınırlı olacaktır.
Örneğin, (A) AŞ, (B)
Bankasından 100.000.-TL tutarında kredi kullanmış olup, bu krediye karşılık
iştiraki olan (C) Ltd. Şti.’nin bir yıl süre ile aktifinde kayıtlı bulunan
200.000.-TL maliyet bedelli taşınmazı ipotek olarak göstermiştir. Kredi
vadesinde ödenmediğinden söz konusu borç, (B) Bankası tarafından kanuni takibe
alınarak borca ilişkin ipotek konusu taşınmaz 300.000 TL’ye icra yoluyla
satılmış ve faiz dahil 150.000.-TL kredi alacağı tahsil edilmiş bulunmaktadır.
Görüleceği üzere, (C) Ltd. Şti.’nin işlemden elde ettiği kazanç tutarı
(300.000 – 200.000=) 100.000.-TL olmakla birlikte, banka borcunun tasfiyesinde
kullanılan kısım satış hasılatının (150.000/300.000) %50’sidir. Bu nedenle, (C)
Ltd.Şti. tarafından taşınmaza ilişkin satış kazancının %50 si olan 50.000.-TL
istisna olarak dikkate alınabilecektir.
İstisna uygulamasında, anılan kurumlarca devredilen söz konusu
aktif kıymetlerin en az iki yıl süreyle işletme aktifinde yer alması ve
kazancın belli bir süre özel bir fon hesabında tutulması zorunluluğu yoktur.
KVK’nın 5/1. maddesinin (e) ve (f) bentlerinde yer alan istisnalardan
birlikte yararlanılması mümkün bulunmamaktadır. Kurumlar, şartları taşımak
kaydıyla anılan istisnalar arasında serbestçe tercihte bulunabileceklerdir.
B- BANKALARA TANINAN İSTİSNA
KVK’nın 5/1. maddesinin (f) bendiyle Bankalar tarafından, kanuni
takibe alınmış alacakları nedeniyle iktisap ettikleri taşınmazlar, iştirak
hisseleri, kurucu senetleri ve intifa senetleri ile rüçhan haklarının
satışından doğan kazançların %75’lik kısmı kurumlar vergisinden istisna
edilmiştir. Maddede geçen “banka” teriminden, 5411 sayılı Bankacılık Kanununa
tabi bankaların anlaşılması gerekmektedir.
Bankalara tanınan bu istisnanın uygulanmasında da söz konusu aktif
kıymetlerin en az iki yıl süreyle aktifte yer alması ve kazancın belli bir süre
özel bir fon hesabında tutulması zorunluluğu aranmaz.
Bu tür iktisaplar dışında kalan ve çeşitli nedenlerle Bankalarca
edinilmiş olan kıymetlerin satışından doğan kazançların istisnadan yararlanıp
yararlanmayacağı hususunda, (V) numaralı başlıkta yer alan istisnaya ilişkin
olarak yapılan açıklamalara bakılmalıdır.
VII- YURT DIŞI ŞUBE KAZANÇLARI
İSTİSNASI
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1. maddesinin (g) bendi ile kurumların
yurt dışında bulunan iş yerleri veya
daimi temsilcileri aracılığıyla elde ettikleri kurum kazançları, maddede
sayılan aşağıdaki şartları taşımak kaydıyla kurumlar vergisinden istisna
edilmiştir.
İstisnadan yararlanma şartları;
· Kazançların,
doğduğu ülkede ilgili ülke vergi kanunları uyarınca en az %15 oranında gelir ve
kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması,
· Kazançların, elde
edildiği hesap dönemine ilişkin yıllık kurumlar vergisi beyannamesinin
verilmesi gereken tarihe kadar Türkiye’ye transfer edilmiş olması,
· İştirak edilen
şirketin ana faaliyet konusunun, finansal kiralama dahil finansman temini,
sigorta hizmetlerinin sunulması veya menkul kıymet yatırımı olması durumunda,
istisnaya konu edilecek kazançların doğduğu ülke vergi kanunları uyarınca en az
Türkiye’de uygulanan kurumlar vergisi oranında (%20) gelir ve kurumlar vergisi
benzeri toplam vergi yükü taşıması gerekmektedir.
Vergi
yükü, kanuni veya iş merkezinin bulunduğu ülkede ilgili dönemde tahakkuk eden
ve kâr payı dağıtımına kaynak olan kazançlar üzerinden ödenen vergiler dahil
olmak üzere toplam gelir ve kurumlar vergisi benzeri verginin, bu dönemde elde
edilen toplam dağıtılabilir kurum kazancı ile tahakkuk eden gelir ve kurumlar
vergisi toplamına oranlanması suretiyle tespit edilecektir.
VIII- YURT DIŞINDA YAPILAN
İNŞAAT, ONARMA, MONTAJ İŞLERİ VE TEKNİK HİZMETLERDEN SAĞLANAN KAZANÇLARA İLİŞKİN
İSTİSNA
KVK’nın
istisnalara ilişkin 5. maddesinin 1-h bendi uyarınca; Yurtdışında yapılan
inşaat, onarma, montaj işleri ve teknik hizmetlerden sağlanan ve Türkiye’de
genel netice hesaplarına intikal ettirilen kazançlar kurumlar vergisinden
müstesnadır. İstisnadan yararlanabilmek için hasılatın belli oranının döviz
olarak Türkiye’ye getirilmesi zorunlu değildir.
Kurumlar
Vergisi Kanunu’nun 5/1-h maddesindeki istisnadan yararlanabilmek için mükelleflerin,
yurt dışında yapılan inşaat, onarım, montaj işleri ve teknik hizmetlerden
sağlanan kazançların elde edildiği yılda Türkiye’de genel netice hesaplarına
intikal ettirilmesi gerekmektedir. Yurt dışındaki şubelerden elde edilen
kazançların genel sonuç hesaplarına intikal ettirilmesinde, faaliyette
bulunulan yabancı ülkenin mevzuatına göre hesap döneminin kapandığı tarih
itibarıyla ilgili ülke mevzuatına göre tespit edilen faaliyet sonucu, Türkiye’de
de aynı tarih itibarıyla genel sonuç hesaplarına kaydedilecektir.
İstisna
uygulamasında sözü edilen yurtdışı işlere hangi tarihte başlanmış olduğunun
önemi bulunmamaktadır. Türkiye’deki merkez genel giderlerinden, yurt dışında
yapılan inşaat işlerine pay verilmesi gerekiyorsa yurt dışındaki işlere ilişkin
gider payları Türkiye’de gider kaydedilemeyecektir.
İnşaat,
onarım ve montaj işlerinin yurt dışında gerçekleştirilmesi için bir işyeri
bulunması gerekirken, bu işlere bağlı teknik hizmetlerin yurt dışında herhangi
bir işyeri olmaksızın Türkiye’den gerçekleştirilebilmesi de mümkün
olabilmektedir. Proje hazırlanması gibi teknik hizmetler, inşaat ve onarma
işinin tamamlayıcı bir unsuru olmasına karşın; kurumların yurt dışında devam
eden bir inşaat ve onarma işi olmadığı ya da ayrıca bir işyeri veya daimi
temsilci bulundurulmadığı durumlarda, bu faaliyetin ihracat olarak
değerlendirilmesi gerekmekte olup yurt dışındaki inşaat işine bağlı olarak
Türkiye’de yapılan teknik hizmetlerden sağlanan kazançların bu istisnadan
yararlandırılması mümkün bulunmamaktadır. Dolayısıyla, kurumların yurt dışında
bir inşaat ve onarım işi varsa, buna bağlı teknik hizmetler ister Türkiye’de
isterse yurt dışında yapılsın, elde edilen kazançlar istisnadan
yararlanabilecektir. Kurumların yurt dışında yaptıkları bir inşaat ve onarım
işinin bulunmaması halinde ise ancak yurt dışında bir işyeri veya daimi
temsilci aracılığıyla yaptıkları teknik hizmetlerden elde edilen kazançlar
istisnadan yararlanılabilecektir.
KVK’nın 5. maddesinde düzenlenen istisnanın, cari dönem kurum
kazancının yetersizliği nedeniyle indirilememesi durumunda izleyen yıllara
devredilerek, izleyen yıllarda kazançtan indirilmesi mümkün bulunmaktadır.
İzleyen yıllarda istisnadan, geçmiş yıllar zararı içinde dönem kazancından
mahsup edilmek suretiyle yararlanılır.
A-
YURT DIŞINDA YAPILAN İNŞAAT İŞLERİNİN TAMAMLANMASINDAN SONRA BU İŞLERE İLİŞKİN
OLARAK ÖDENEN FAİZ VE KUR FARKLARI
Yurt dışında yapılan inşaat işlerinde kullanılmak üzere
alınmış krediler için, inşaat işlerinin sona erdirilmesinden sonra ödenmesi
gereken faiz ve kur farkları, yabancı ülkede bunları ödeyecek bir işletmenin
kalmaması ve bu işe ilişkin olarak elde
edilen hasılatın yurt dışındaki inşaata harcanan kredi tutarı kadar kısmının
Türkiye’ye getirilmesi halinde, söz konusu kredi Türkiye’deki merkezin bir
borcu haline gelmekte ve merkez tarafından ödenmesi zorunluluğu ortaya
çıkmaktadır. Bu kredilere ilişkin olarak yurt dışındaki inşaat işlerinin sona
ermesinden sonra doğan kur farkı ve faizler, merkezdeki kurum için ticari
kazancın elde edilmesi ve idamesi için yapılmış bir gider niteliğinde
olduğundan, genel esaslar çerçevesinde kurum kazancının tespitinde dikkate
alınabilecektir.
B-
İSTİSNA KAZANÇLARA İLİŞKİN YURTDIŞINDA ÖDENEN VERGİLERİN MAHSUBU
KVK’nın
33. maddesi hükmü uyarınca yabancı memleketlerde elde edilerek Türkiye’de genel netice hesaplarına intikal
ettirilen kazançlardan, kazancın elde edildiği ülkede ödenen kurumlar
vergisi benzeri vergiler Türkiye’de tarh olunan kurumlar vergisinden indirilebilmektedir.
Bu kapsamda indirim konusu yapılacak vergi, yabancı memleketlerde elde edilen
kazançlar üzerinden KVK uyarınca hesaplanabilecek (en fazla) kurumlar vergisi
tutarını aşmayacaktır. Diğer bir ifade ile yurt dışında ödenen, kurumlar
vergisi tutarını aşan vergi dahilde indirim ve iade konusu yapılamayacaktır.
Kurumlar
Vergisi Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca istisnadan yararlanan mükelleflerin aynı
Kanun’un 33. maddesi hükmü uyarınca yurt dışında ödedikleri vergiyi dahilde
indirim konusu yapmaları mümkün değildir ([47]).
C-
YURT DIŞINDA TAAHHÜT İŞİ YAPAN ŞUBE İLE MERKEZ ARASINDAKİ CARİ HESAPLARIN
DEĞERLEMESİ
Yurt
dışında yapılan inşaat işleri ile ilgili olarak Türkiye’deki merkez ile yurt
dışındaki işyeri arasında ortaya çıkan ilişkilerde yurt dışındaki işyerine Türkiye’den
fatura kesilmek suretiyle yapılan ve o işyerinde maliyet veya gider olarak
kabul edilen mal ve hizmet hareketleri ile yurt dışındaki işyeri ile Türkiye’deki
merkez arasındaki para hareketlerinin ayrı hesaplarda izlenmesi ve değerlemenin
buna göre yapılması gerekmektedir.
Yurt
dışındaki işyerine merkez tarafından fatura düzenlenmek suretiyle ihraç olunan emtia
ile yurt dışına yönelik olarak fatura düzenlenmek suretiyle yapılan hizmetlerden
doğan dövize bağlı alacak ve borçların aynen mal veya hizmet ihracından doğan
alacak ve borçlarda olduğu gibi değerlemeye tabi tutulacağı ve değerleme
farklarının Türkiye’de vergi matrahının tespitinde dikkate alınacağı tabiidir.
Türkiye’de
bulunan merkez ile yurt dışındaki işyeri arasında gerçekleşen diğer para
hareketlerinden doğan alacak ve borçların ise gerçek bir alacak ve borç
niteliği taşımadığı açıktır. Bu nedenle, söz konusu para hareketlerine dayalı
cari hesap bakiyelerinin dönem sonu değerlemesine gerek bulunmamaktadır.
IX- EĞİTİMİ TEŞVİK AMAÇLI
İSTİSNA
5520
sayılı KVK’nın istisnalara ilişkin 5/1. maddesinin (ı) bendinde; “okul öncesi eğitim, ilköğretim, özel eğitim
ve orta öğretim özel okulları ile Bakanlar
Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflara ve kamu yararına çalışan derneklere
bağlı rehabilitasyon merkezlerinin işletilmesinden, ilgili Bakanlığın
görüşü alınmak suretiyle Maliye Bakanlığı’nın belirleyeceği usuller
çerçevesinde beş hesap dönemi itibariyle elde edilen kazançlar (İstisna,
belirtilen okulların ve rehabilitasyon merkezlerinin faaliyete geçtiği hesap
döneminden itibaren başlar.)” hükmü yer almaktadır.
01.01.2006
tarihinde yürürlüğe giren bu hüküm, eski KVK’nın istisnalara ilişkin 8.
maddesinin 8. bendinde yer alan hükümle aynıdır. Maliye Bakanlığı, eski KVK’nın 8/8. maddesinde yer alan istisnanın
uygulama usul ve esaslarını 254 Seri No.lu GVK Genel Tebliğiyle belirlemiştir.
Anılan tebliğle yapılan açıklamalar cari istisna hükmünün uygulamasında da geçerli
olacaktır.
A- İSTİSNADAN YARARLANMA KOŞULLARI
Eğitim
ve öğretim işletmelerine tanınan kazanç istisnası;
·
625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu
kapsamında yer alan okul öncesi eğitim, ilköğretim, özel eğitim ve orta öğretim
özel okullarının işletilmesinden elde edilen kazançlar ile
·
Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan
vakıflara veya kamu yararına çalışan derneklere bağlı rehabilitasyon merkezlerinin
işletilmesinden elde edilen kazançlara uygulanacaktır.
İstisna,
okulların eğitim-öğretim, merkezlerin ise rehabilitasyon faaliyetlerinden elde
edilen kazançlarına uygulanacaktır. Dolayısıyla, eğitim tesisleri ile rehabilitasyon
merkezlerinde yer alan büfe, kantin, kafeterya, kitap satış yeri gibi
tesislerin gerek bizzat işletilmesinden gerekse kiraya verilmesinden elde
edilen kazançlara istisna uygulanması söz konusu değildir.
Yemek
ve konaklama hizmetlerinin okul bünyesinde verildiği ve bu hizmetlere ilişkin
bedelin okul ücretine dahil olduğu durumlarda, elde edilen kazanç herhangi bir
ayrıma tabi tutulmaksızın istisna uygulamasına konu olacak olup yemek
hizmetinin dışarıdan satın alınması istisna uygulanmasına engel teşkil etmeyecektir.
Yukarıda belirtilenlerin dışında kalan, öğrencileri
istedikleri derslerde yetiştirmek, bilgi düzeylerini yükseltmek amacıyla
faaliyet gösteren dershaneler ile kişilerin sosyal, kültürel ve mesleki alanlarda
bilgi, beceri, yetenek ve deneyimlerini geliştirmek veya serbest zamanlarını
değerlendirmek üzere faaliyet gösteren özel öğretim kurumları (üniversiteye
veya liselere hazırlık, bilgisayar, sürücü, dans, bale, mankenlik ve spor
kursları gibi) ile öğrenci etüt eğitim merkezlerinin işletilmesinden elde
edilen kazançlar hakkında istisna uygulanmayacaktır.
Bakanlar
Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflara veya kamu yararına çalışan
derneklere bağlı rehabilitasyon merkezi dışındaki sağlık tesislerinin işletilmesinden
elde edilen kazançlara anılan istisnanın uygulanması söz konusu değildir.
İstisnadan
yararlanmak isteyen mükelleflerin faaliyete geçmelerini müteakiben Maliye
Bakanlığı’na yazılı olarak başvurmaları gerekmektedir. İstisna uygulamasına
ilişkin olarak ilgili Bakanlığın görüşü alınmak suretiyle mükelleflerin
istisnadan yararlanmasına Maliye Bakanlığı’nca karar verilecektir.
İstisnadan yararlanmasına karar verilen tesisler fiilen
faaliyete geçtikleri dönemden başlamak üzere 5 yıl süreyle istisnadan yararlanır.
B- İSTİSNA SÜRESİ İÇİNDE YENİ OKUL VEYA MERKEZ YAPILMASI
Eğitim
öğretim işletmeleri ile rehabilitasyon merkezleri kazanç istisnasından
yararlanan mükelleflerin, işletilen okul ve merkezlere ilave olarak yeni okul
veya merkez açmaları durumunda, yeni açılan okul veya merkezden elde edilen
kazanç, istisna uygulaması açısından ayrı bir birim olarak değerlendirilecek,
istisna uygulaması okul veya merkez bazında yapılacaktır.
Örneğin; Ankara’da
2011 yılında bir ilköğretim okulunu işletmeye başlayan Kurum (A)’nın, 2012
yılında İstanbul’da da bir ilköğretim okulu açması halinde, bu iki okuldan elde
edilen kazançlara ilişkin istisna ayrı uygulanacaktır. Dolayısıyla, Ankara’daki
okuldan elde ettiği kazanç, 2011 - 2015 yıllarında, İstanbul’da faaliyete geçen
okuldan elde edilen kazanç ise 2012 - 2016 yıllarında istisnadan yararlanacaktır.
Bu tür durumlarda istisna uygulaması açısından,
mükelleflerin kayıtlarını, farklı yıllarda faaliyete geçen işletmelerinden elde
edilen kazançları ayrı tespit etmeye imkân verecek şekilde tutmaları gerekmektedir.
Diğer
taraftan, 625 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat çerçevesinde yeni bir okul açılışı
olarak tanımlanmayan, mevcut okul kapasitesinin genişletilmesi veya başka bir
binaya taşınılması hallerinde istisna uygulaması söz konusu olmayacaktır.
C-
İSTİSNADAN YARARLANAN İŞLETMENİN DEVREDİLMESİ
Bu
istisnadan yararlanan mükelleflerin söz konusu işletmeleri başka bir kuruma
devretmeleri halinde, devralan kurum istisnadan beş hesap dönemi değil,
devreden kurumca faydalanılmayan bakiye dönem kadar yararlanacaktır.
Örneğin; (A) Anonim Şirketi 2010 yılı
içinde faaliyete geçen bir özel okulu, 2012 yılında (B) Limited Şirketine
devretmiştir. Bu durumda, (B) Limited Şirketince istisnaya ilişkin şartların
yerine getirilmesi kaydıyla, bu özel okul işletmesinden 2012, 2013 ve 2014 yıllarında
elde ettiği kazançlar kurumlar vergisinden istisna edilecektir. Devreden kurum
ise söz konusu okula ilişkin olarak, devir tarihine kadar elde ettiği kazançlar
için istisnadan yararlanabilecektir.
X- RİSTURN İSTİSNASI
1163
sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 1. maddesine göre; kooperatifler, tüzel
kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve
özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal
katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumayı
amaçlayan, ortak dayanışma ilkesine bağlı, kâr amacı gütmeyen kuruluşlardır.
Kooperatiflerde
kâr dağıtımı mümkün olmadığından gelir-gider farkının ortaklara iadesi söz
konusudur. Buna risturn adı verilir.
Risturn
deyimi genel olarak “geri verme” anlamındadır. Risturn; tüketim kooperatiflerinde
satılan mal karşılığında fazla alınan paranın, kredi kooperatiflerinde faiz
farklarının, istihsal ve satış kooperatiflerinde ise verilen avanslarla satış
fiyatları arasındaki farkların ortaklara iade edilmesini ifade eder.
KVK’nın
istisnalara ilişkin 5. maddesinin 1-i bendi hükmüyle istihlak, istihsal ve
kredi kooperatiflerinin ortaklarına dağıttıkları risturnlar kurumlar
vergisinden istisna edilmiştir. Söz konusu istisna hükmü eski KVK’nın 8/2. maddesinde
yer alan hükümle aynıdır. Dolayısıyla istisna uygulamasına eskiden olduğu gibi
aynen devam edilecektir.
Kurumlar
Vergisi Kanunu’nda risturn istisnasının kapsamı dar tutulmuştur. Bunun nedeni,
kooperatiflerin kâr amacı güden bir ticaret şirketi biçimine dönüşmesini
önlemektir. Çünkü kooperatifler için asıl olan karşılıklı dayanışma ve yardımlaşmadır.
A-
İSTİSNADAN YARARLANMANIN ŞARTLARI
Risturn
istisnasından yararlanabilecek kooperatiflerde hesaplanacak risturnlar şöyle
tanımlanabilir.
Tüketim kooperatiflerinde: Ortakların kişisel ve ailevi
gıda ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamak üzere satın aldıkları malların değerlerine
göre hesaplanan risturnlar. Kanunun tanıdığı istisna ortakların kişisel ve
ailevi gıda ve giyecek ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla sınırlı
tutulmuştur. Kooperatiflerin ortaklarına, bu maddelerin dışında sattıkları
mallardan (örneğin halı, beyaz eşya, mobilya vs.) sağladıkları kurum kazançları
kurumlar vergisine tabi tutulur.
Üretim kooperatiflerinde: Ortakların üreterek
kooperatife sattıkları veya kooperatiften üretim faaliyetinde kullanmak üzere
satın aldıkları malların değerine göre hesaplanan risturnlar.
Kredi kooperatiflerinde: Ortakların kullandıkları
kredilere göre hesaplanan risturnlar.
Diğer
yandan bütün kooperatiflerde ortakların idare giderleri karşılığı olarak
ödedikleri paralardan harcanmayarak ortaklara iade edilen kısımlar istisna
kapsamı içinde değerlendirilir.
KVK’nın
5/1-e maddesinde düzenlenen risturn istisnası hükümleri, aynı bendin sonuna
6009 sayılı kanunun 43. maddesiyle eklenen hüküm gereği, 5200 sayılı Tarımsal
Üretici Birlikleri Kanununa göre kurulan Birliklerin üyeleri ile yaptıkları
muameleler hakkında da uygulanır. Bu birliklerin istisnadan yararlanacak
kazançları, üyeleriyle yapılan muamelelerden doğan kazançlarla sınırlıdır. 6009
sayılı Kanunla yapılan düzenleme 01.08.2010 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
B-
İSTİSNANIN HESAPLANMASI
Yukarıda
sayılan kooperatifler tarafından hesaplanan risturnların nakden veya ayni
kıymette mal ile ödenmesi istisnanın uygulanmasına etki etmemektedir.
Ortaklardan başka kimselerle yapılan işlemlerden doğan kazançlar ile ortaklarla
ortaklık statüsü dışında yapılan işlemlerden doğan kazançlar istisnaya konu
edilemez. Bu kazançların genel kazançtan ayrılmasında, ortaklarla yapılan iş
hacminin, genel iş hacmine olan oranı esas alınır ([48]).
Vergi
muafiyetine ilişkin KVK’nın 4. maddesinde, kooperatiflerin muafiyet şartları
açıklanmıştır. Bu maddede sayılan şartların herhangi birinin ihlal edilmesi
halinde kooperatif, kurumlar vergisi mükellefi haline gelecektir. Ancak bu
durumda risturn istisnası devreye girecek, ortaklar için hesaplanacak olan
risturnlar kurumlar vergisi kapsamı dışında tutulacaktır.
Risturn
istisnasının uygulanmasında söz konusu ristrunların ortaklara fiilen ödenmesi
şartı bulunmamaktadır. Kanuna uygun olarak hesaplanmış olması, risturnların
kurumlar vergisi matrahından düşülmesi için yeterlidir.
Risturn
hesaplamasında kooperatif işlemlerinin ortak içi ve ortak dışı olarak ayırıma
tabi tutulması bir gerekliliktir. Kooperatiflerde ortaklarla, ortaklık statüsü
dışında yapılan işlemlerden kaynaklanan risturnlar istisnaya konu
edilmeyecektir. Örneğin, kooperatifin elde ettiği menkul ve gayrimenkul sermaye
iradı veya buna benzeyen olağan dışı gelirlerinden ortaklarına dağıtılan
kısımlar risturn istisnasına konu edilmeyecektir.
XI- YATIRIM İNDİRİMİ
Yatırım
indirimi, kanunda belirlenen yerde ve belirlenen şartlarla yapılan yatırım
harcamalarının belli oranının vergi matrahından düşülmesi suretiyle, vergi
matrahından yapılan indirim nedeniyle ödenmeyecek olan vergi tutarı kadar
yatırımcıya finansman sağlayan bir teşvik müessesesidir. Yatırım indirimi
oldukça eski bir uygulamadır. Halihazırdaki yatırım teşvik uygulaması KVK’nın
32/A maddesinde düzenlenen vergi indirimi yöntemidir. (Bu uygulama izleyen
bölümlerde açıklanmıştır) Bunun dışında bir yatırım teşvik müessesesi
bulunmamaktadır ancak, eski uygulama nedeniyle henüz yararlanılamayan
(devreden) yatırım indirimi haklarından yararlanılabilmektedir.
A-
6009 SAYILI KANUNLA YAPILAN DÜZENLEME
Yatırım indirimi uygulamasının
yürürlükten kaldırıldığı 5479 sayılı Kanunla düzenlenen ve geçiş dönemi hükümlerini
içeren GVK’nın geçici 69. maddesinde, konuya ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı
doğrultusunda 23.07.2010 tarih ve 6009 sayılı Kanunla([49])
bazı değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklik sonrası anılan geçici maddenin
son hali aşağıdaki gibi olmuştu.
“Gelir
ve kurumlar vergisi mükellefleri; 31/12/2005 tarihi itibarıyla mevcut olup,
2005 yılı kazançlarından indiremedikleri yatırım indirimi istisnası tutarları
ile;
a) 24.04.2003 tarihinden önce
yapılan müracaatlara istinaden düzenlenen yatırım teşvik belgeleri kapsamında,
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 09.04.2003 tarihli ve 4842 sayılı Kanunla
yürürlükten kaldırılmadan önceki ek 1, 2, 3, 4, 5 ve 6. maddeleri çerçevesinde
başlanılmış yatırımları için belge kapsamında 01.01.2006 tarihinden sonra
yapacakları yatırımları,
b) 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun
mülga 19. maddesi kapsamında 01.01.2006 tarihinden önce başlanan yatırımlarla
ilgili olarak, yatırımla iktisadi ve teknik bakımdan bütünlük arz edip bu
tarihten sonra yapılan yatırımları
nedeniyle, 31.12.2005 tarihinde
yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine göre hesaplayacakları yatırım indirimi
istisnası tutarlarını, yine bu tarihteki mevzuat hükümleri (bu Kanun’un geçici
61. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan vergi oranına ilişkin hüküm dâhil)
çerçevesinde kazançlarından indirebilirler. Şu kadar ki, vergi matrahlarının
tespitinde yatırım indirimi istisnası olarak indirim konusu yapılacak tutar,
ilgili kazancın % 25’ini aşamaz. Kalan kazanç üzerinden yürürlükteki vergi
oranına göre vergi hesaplanır.
Bu maddenin uygulanmasına
ilişkin usûl ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.”
6009 sayılı Kanun değişikliği
sonrasında;
·
Devreden
yatırım indirimi hakkından yararlanan mükelleflerin, yatırım indiriminden sonra
kalan vergilenebilir dönem kazancı cari vergileme oranında vergilenecektir.
·
Mükellefler
önceki dönemden devreden yatırım indiriminden ancak, vergilenebilecek (yatırım
indirimi hariç, indirim ve istisnalar düşüldükten sonra bulunan) kazancın %25’lik
kısmı kadar bir tutarı aşmamak kaydıyla yararlanabilecektir. Bu üst sınır nedeniyle
sonraki döneme devreden yatırım indirimi endekslenmeye devam edilecektir.
6009 sayılı Kanunla yapılan
değişiklik sonrası GVK geçici 69. madde hükmünün uygulaması konusunda Gelir
İdaresi, 276 sıra no.lu GVK Genel Tebliği ile ayrıntılı açıklamalarda bulunmuştur.
Tebliğde
yapılan açıklamalarda Gelir İdaresi’nin 1/1/2006 tarihi ile 8/4/2006 tarihi
arasında teşvik belgesi alınarak başlanılan yatırımlara ilişkin yatırım indirimi
tutarının hesabında bu yatırımlarla ilgili olarak anılan tarihler arasında
yapılan harcamaların dikkate alınacağı ancak, 8/4/2006 tarihinden sonra yapılan
yatırım harcamalarının dikkate alınmayacağı görüşünde olduğu anlaşılmaktadır([50]).
B-
ANAYASA MAHKEMESİNİN KARARI
GVK’nın
geçici 69. maddesinde 6009 sayılı kanunla yapılan değişiklikle getirilen
hükümlerden olan ve yatırım indirimi uygulamasına bir tavan getiren “…Şu kadar ki, vergi matrahlarının tespitinde
yatırım indirimi istisnası olarak indirim konusu yapılacak tutar, ilgili kazancın
% 25’ini aşamaz…” ibaresi Anayasa Mahkemesince, 09.02.2012 tarih ve
E.2010/93, K.2012/20 sayılı kararla iptal edilmiştir.([51]) Bu nedenle söz konusu %25’lik
üst sınır uygulaması artık yapılamayacak, kurumların 2012 yılı kazançlarının
beyanında, kazancın yeterli olması halinde yatırım indirimi haklarının tamamı
kullanılabilecektir.
C-
İNDİRİME KONU EDİLECEK YATIRIM İNDİRİMİ TUTARININ HESAPLANMASI
Önceki
dönemde kullanılamayan yatırım indirimi
hakları; eğer yatırım indirimi hakkı GVK’nın mülga Ek 1- 6. maddelerinden
kaynaklanıyorsa yeniden değerleme oranında, eğer yatırım indirimi hakkı GVK’nın
mülga 19. maddesinden kaynaklanıyorsa ÜFE oranında endekslenerek cari yıl
kazancından indirilecektir.
Yatırım
indirimi istisnasından yararlanan mükelleflerin, istisna uygulandığı dönemlerde
istisna sonrası kalan kazançları üzerinden yürürlükteki vergi oranına göre
vergi hesaplanacaktır. Yatırım indiriminin GVK’nın geçici 61. maddesinden kaynaklanması
halinde yararlanılan yatırım indirimi üzerinden ayrıca stopaj yapılacaktır.
D-
ÖRNEK
Kurumlar
vergisi mükellefi A Ltd. Şti.’nin 31.12.2012 tarihi itibariyle henüz indirim
konusu yapamadığı yatırım indirimi hakkı mevcuttur. Kurumun, GVK’nın Ek 1-6.
maddeleri kapsamında yararlanabileceği bu yatırım indirimi hakkının 31.12.2012
tarihi itibariyle endekslenmiş tutarı 7.300 TL’dir.
Kurumun
2012 yılı kurum kazancının 42.000 TL olarak hesaplandığını, KKEGd ve
yararlanılacak herhangi bir istisnasının bulunmadığını ve 2012 yılı dönemleri
için 5.900 TL geçici vergi ödediğini varsayalım. Bu durumda kurumun 2012 yılı
kurumlar vergisi beyanı aşağıdaki gibi olacaktır.
|
TL |
TL |
Kurum Ticari Kazancı |
|
42.000 |
KKEGd |
|
0 |
Kazanç ve İlaveler Toplamı |
|
42.000 |
İndirim ve İstisnalar |
|
7.300 |
-Yatırım İndirimi |
7.300 |
|
Safi Kurum Kazancı (Matrah) |
|
34.700 |
Hesaplanan
Kurumlar Vergisi (% 20) |
|
6.940 |
Mahsup Edilecek Geçici Vergi |
|
5.900 |
Ödenecek Kurumlar Vergisi |
|
1.040 |
Sonraki Döneme Devreden
Yatırım İndirimi |
0 |
|
XII- TÜRK ULUSLARARASI GEMİ
SİCİLİNE KAYITLI GEMİLERİN İŞLETİLMESİNDEN VE DEVRİNDEN ELDE EDİLECEK KAZANÇLARA
İLİŞKİN İSTİSNA
4490
sayılı Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanunu uyarınca oluşturulan Türk
Uluslararası Gemi Siciline kayıtlı gemilerin
işletilmesinden ve devrinden elde edilen kazançlar, gelir ve kurumlar vergileriyle
fonlardan istisnadır (5266 s. Kanunla değişik md. 12).
Bu
durumda;
²
Gelir
ve kurumlar vergisine tabi tam ve dar mükellefler tarafından yapılan Türk
Uluslararası Gemi Siciline kayıtlı gemilerin işletilmesi faaliyetinden elde
edilen gelirler,
²
Söz
konusu gemilerin devrinden elde edilen gelirler,
kurumlar
vergisine tabi tutulmayacaktır. Anılan
faaliyetler nedeniyle doğan alacaklara ilişkin kur farkı ve vade farkı gelirleri de istisnaya konu
edilebilecektir.
İstisnanın uygulanabilmesi için gemilerin
işletilmesinden ve devrinden elde edilen hasılattan, bu faaliyetlere ilişkin
giderlerin düşülmesi suretiyle kazancın tespiti gerekir. Gemilerin işletilmesi
ve devri dışında kalan işlemlere ilişkin kazanç ise istisna kapsamında
değildir.
Türk Uluslararası Gemi Siciline kayıtlı gemilere ait ve deniz taşımacılığı
faaliyetinin yürütülebilmesi için gemide bulunması zorunlu olan malzeme ve
sabit kıymetlerden ihtiyaç fazlası olanların devrinden elde edilen kazançlar da
istisnadan yararlanabilecektir.
Deniz taşımacılığında, zamana veya yüke bağlı
olarak geminin tamamını veya bir kısmını taşıtana tahsis etmek suretiyle yük ve
eşya taşıma taahhüt sözleşmeleri kapsamında yapılan “Time-Charter İşletmeciliği” işleri gemi işletmeciliği faaliyeti
kapsamında değerlendirileceğinden, söz konusu faaliyetlerden elde edilen
kazançlar da istisna kapsamına girmektedir. Ancak, uluslararası gemi siciline
kayıtlı gemilerin zamana ve yüke bağlı olmaksızın doğrudan kiraya verilmesi
durumunda gemi işletmeciliği faaliyetinden söz edilmeyeceğinden elde edilen
kira gelirine istisna uygulanmayacaktır.
İstisnadan yararlanılabilmesi için kayıtların, istisna kazançlar
ile diğer faaliyetlerden elde edilen kazanç ayrımının yapılmasını sağlayacak
şekilde tutulması gerekmektedir. Bu istisnanın kâr dağıtımı aşamasında yapılacak
stopaja etkisi yoktur.
Mükelleflerin, Türk Uluslararası Gemi Siciline kayıtlı gemilerin işletilmesi
faaliyetinin yanı sıra başka faaliyetlerinin de bulunması halinde, varsa müşterek
genel giderlerin, bu faaliyetlerden elde edilen hasılata orantılı olarak
dağıtılması suretiyle kazanç tespitinin yapılması gerekmektedir.
Türk Uluslararası Gemi Siciline kayıtlı gemilerin işletilmesi sonucunda
zarar doğması halinde, bu zarar diğer faaliyetlerden elde edilen kazançlardan
indirilemez.
XIII- TEKNOLOJİ GELİŞTİRME
BÖLGESİNDE YAPILAN FAALİYETLERE İLİŞKİN KAZANÇ İSTİSNASI
4691
sayılı Kanunla Teknolojiyi Geliştirme Bölgeleri kurulması öngörülmüştür. Anılan
Kanun’un 5035 s. Kanunla eklenen ve 02.03.2011 tarih ve 6170 sayılı Kanunla değişen
geçici 2. maddesi uyarınca; yönetici şirketlerin bu Kanun uygulaması kapsamında
elde ettikleri kazançlar ile bölgede faaliyet gösteren gelir ve kurumlar
vergisi mükelleflerinin, münhasıran bu bölgedeki yazılım ve AR-GE faaliyetlerinden
elde ettikleri kazançları 31.12.2023 tarihine kadar gelir ve kurumlar
vergisinden müstesnadır.
Bölgede
çalışan; AR-GE ve destek personelinin bu görevleri ile ilgili ücretleri, 31.12.2023
tarihine kadar her türlü vergiden müstesnadır. Muafiyet kapsamındaki destek
personeli sayısı AR-GE personeli sayısının yüzde onunu aşamaz. Yönetici şirket,
ücreti gelir vergisi istisnasından yararlanan kişilerin Bölgede fiilen çalışıp
çalışmadığını denetler. Ancak, Bölgelerde yer alan girişimcilerin yürüttükleri
AR-GE projesi kapsamında çalışan AR-GE personelinin, Bölgede yürüttüğü görevle
ilgili olarak yönetici şirketin onayı ile Bölge dışında geçirmesi gereken süreye
ait ücretlerinin bir kısmı gelir vergisi kapsamı dışında tutulur. Kapsam
dışında tutulacak ücret miktarı, Maliye Bakanlığı’nın uygun görüşü alınarak
hazırlanacak yönetmelikle belirlenir. Yönetici şirketin onayı ile Bölge dışında
geçirilen sürenin Bölgede yürütülen görevle ilgili olmadığının tespit edilmesi
halinde, ziyaa uğratılan vergi ve buna ilişkin cezalardan ilgili işletme sorumludur.
Anılan
geçici madde uyarınca, bu bölgede araştırmacı, yazılımcı ve AR-GE personelinin bu görevleri ile ilgili ücretleri de
2023 yılına kadar her türlü vergiden istisnadır.
Bu
bölgede faaliyet gösteren kurumlar vergisi mükelleflerinin, bölgedeki yazılım
ve AR-GE’ye dayalı üretim faaliyetlerinden 2012 yılında elde ettikleri kazançlar
anılan hüküm uyarınca kurumlar vergisinden istisnadır. KDV istisnası KDVK’nın
geçici 20. maddesinde düzenlenmiştir.
4691 sayılı Kanunda;
Araştırma ve
Geliştirme (Ar-Ge), bilim ve teknolojinin gelişmesini sağlayacak yeni bilgileri elde
etmek veya mevcut bilgilerle yeni malzeme, ürün ve araçlar üretmek, (yazılım
üretimi dahil olmak üzere) yeni sistem, süreç ve hizmetler oluşturmak veya
mevcut olanları geliştirmek amacı ile yapılan düzenli çalışmalar,
Yazılım, bir bilgisayar,
iletişim cihazı veya bilgi teknolojilerine dayalı bir diğer cihazın çalışmasını
ve kendisine verilen verilerle ilgili gereken işlemleri yapmasını sağlayan
komutlar dizisinin veya programların ve bunların kod listesini, işletim ve
kullanım kılavuzlarını da içeren belgelerin ve hizmetlerin tümü, olarak
tanımlanmıştır.
Bölgede faaliyet gösteren mükelleflerin, 4691 sayılı
Kanun kapsamı dışındaki ticari işlemlerinden (faiz gelirleri, sabit kıymet
satış kârları) elde edecekleri gelirleri ile olağandışı gelirlerinin istisna kapsamında
değerlendirilmesi mümkün değildir. Ancak, teknoloji geliştirme bölgelerinde
faaliyet gösteren mükelleflere, istisnadan yararlanan Ar-Ge projelerine
ilişkin olarak, TÜBİTAK ve benzeri kurumlar tarafından ilgili mevzuat
çerçevesinde hibe şeklinde sağlanan destek tutarları ile diğer kurumların bu
mahiyetteki her türlü bağış ve yardımları, kurum kazancına
dahil edilecek ve istisnadan yararlandırılacaktır.
Kanunun
uygulaması kapsamında istisna olan faaliyetlerin zararla sonuçlanması halinde,
bu zararların istisna kapsamında olmayan diğer faaliyetlere ilişkin
kazançlardan indirilmesi mümkün değildir.
İstisna kapsamına giren faaliyetler ile bu kapsama
girmeyen işlerin birlikte yapılması halinde müşterek genel giderlerin, bu
faaliyetler ile ilgili olarak cari yılda oluşan maliyetlerin birbirine oranı
esas alınarak dağıtılması gerekmektedir.
İstisna kapsamına giren ve girmeyen faaliyetlerde
müştereken kullanılan tesisat, makine ve ulaştırma vasıtalarının
amortismanlarının ise bunların her bir işte kullanıldıkları gün sayısına göre
dağıtımının yapılması gerekmektedir. Hangi işlerde ne kadar süreyle
kullanıldığı tespit edilemeyen sabit kıymetlere ilişkin amortismanlar, müşterek
genel giderlerle birlikte dağıtıma tabi tutulacaktır.
Yönetici şirketler dahil olmak üzere bölgede faaliyet
gösteren kurumların, bu bölgelerde elde ettikleri kazançları dağıtmaları
halinde, dağıtılan kâr payları üzerinden elde edenin hukuki niteliğine göre GVK’nın
94. maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinin (b) alt bendi ile KVK’nın
15. maddesinin ikinci fıkrası ve 30. maddesinin üçüncü ve altıncı fıkraları
uyarınca vergi kesintisi yapmaları gerekmektedir.
İstisna
uygulamasına ilişkin olarak Gelir İdaresince yayımlanan 1, 6 ve 16 Seri No.lu
5422 s. KVK Sirkülerlerinde açıklama yapılmıştır.
XIV- SERBEST BÖLGE KAZANÇLARI
3218
sayılı Serbest Bölgeler Kanunu’nun 6. maddesi uyarınca, Türkiye’de faaliyette
bulunan tam ve dar mükelleflerin serbest bölgede yaptıkları faaliyetler sonucu
elde ettikleri ve kambiyo mevzuatı çerçevesinde yurda getirdikleri kazançlar
kurumlar vergisinden istisna edilmişti. Bu istisna; serbest bölgelerin gümrük
hattı dışında olduğu kabulüne dayanmaktadır. Serbest bölgelerin bu şekilde
örgütlenmesi ise ihracatı teşvik amacına yöneliktir.
İstisnaya
ilişkin anılan 6. madde 5084 sayılı Kanunla 06.02.2004 tarihinden itibaren
yürürlükten kaldırılmıştır. Aynı kanunla 3218 sayılı Kanuna eklenen geçici 3.
madde ile aynı istisna bu tarih itibariyle faaliyette bulunan mükelleflerin
faaliyet ruhsatlarında belirtilen süre sonuna kadar([52])
uygulanmaya devam olunacaktır. Aynı madde uyarınca bu bölgelerde yapılan imalat
faaliyeti (fason imalat dahil) gelirleri ise Avrupa Birliği’ne tam üyeliğin
gerçekleştiği tarihe kadar kazanç vergilerinden istisna edilecektir.
Serbest
bölge kazançlarında istisna uygulamasına ilişkin olarak 85 Seri no.lu 5422 s.
KVK Genel Tebliği, 13 no.lu 5422 s. KVK Sirküleri ile 1 Seri No.lu 5520 s. KVK
Genel Tebliği’nde yapılan açıklamalara bakılmalıdır.
XV- TARIM ÜRÜNLERİ LİSANSLI
DEPOCULUK ÜRÜN SENETLERİ SATIŞ KAZANCI İSTİSNASI
5300
sayılı Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu 17.02.2005 tarihinde yürürlüğe
girmiş olup Kanunla, depolanmaya uygun nitelikteki hububat, bakliyat, pamuk,
tütün, fındık, yağlı tohumlar, bitkisel yağlar, şeker gibi standardize
edilebilen temel ve işlenmiş tarım ürünlerinin standartları belirlenerek emniyetli
ve sağlıklı koşullarda depolanması ile ürün senetleri vasıtasıyla ticaretinin
kolaylaştırılması amaçlarıyla, lisanslı depo işletmelerinin ve yetkili
sınıflandırıcıların kuruluş, işleyiş ve denetimine ilişkin usul ve esaslar ile
lisanslı depoculuk sistemine ilişkin diğer hususlar düzenlenmiştir.
5904
sayılı Kanunla Gelir Vergisi Kanunu’na eklenen ve 03.07.2009 tarihinde
yürürlüğe giren geçici 76. maddeyle, tarım ürünleri ticaretini kolaylaştırmak
ve geliştirmek üzere oluşturulan tarım ürünleri lisanslı depoculuk sisteminin
teşvik edilmesi amacıyla, ürün senetlerinin elden çıkarılmasından doğan kazançlar
31/12/2014 tarihine kadar gelir ve kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.
Ürün
senetleri esas itibarıyla, standardı, nitelik ve özellikleri belirli bir tarım
ürününün mülkiyetini ifade ettiğinden, ürün senedinin el değiştirmesine paralel
olarak senette tanımlanan ürünün mülkiyeti de el değiştirmektedir. Gelir ve
kurumlar vergisinden istisna edilen bu kazançlar üzerinden, Gelir Vergisi Kanunu’nun
94/11. maddesi uyarınca gelir vergisi kesintisi de yapılmayacaktır.
XVI- İSTİSNA UYGULAMASI İLE
İLGİLİ DİĞER HUSUSLAR
A-
KURUMLAR VERGİSİ İSTİSNALARINDA MAHSUP ÖNCELİĞİ
1- İstisnalarda İndirim
Önceliği
Vergiden
istisna edilen bir kazancın öncelikle ilgili bulunduğu yılın kazancından
düşülmesi gerekmektedir. Ancak kurumun dönem toplam kazancının indirim ve
istisnaya konu kazançtan daha az olması halinde öncelikle hangi istisnaların
dönem kazancından mahsup edileceği önemli hale gelir. Çünkü bazı istisnalar
cari dönemde indirim konusu yapılamamışsa izleyen döneme devretmekte, bazıları
ise izleyen döneme devretmemekte, istisna hakkı ortadan kalkmaktadır.
Cari
yıl kazancından indirilemediği durumda bir sonraki yıla devretmeyen istisna
sadece risturn istisnasıdır. Beyanname üzerinden yapılacak indirimlerden
bağışlar ile sponsorluk harcamaları kazancın yeterli olması halinde indirim
konusu yapılabilecektir. Diğer indirim ve istisnalar izleyen yıla
devredebilmektedir ve indirim önceliği mevcuttur.
2- Geçmiş Yıl Zararları /
İstisna-İndirim Önceliği
Geçmiş yıl zararları KVK’nın 9. maddesi uyarınca
kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde kurum kazancından mahsup edilmektedir.
İstisnalar ise niteliği itibariyle farklı bir düzenleme olup safi kurum kazancına
uygulanacak bir indirim niteliğindedir. Bu itibarla kurum kazancından öncelikle
geçmiş yıl zararları indirim konusu yapılarak safi kurum kazancı tespit
edilecek, daha sonra tespit edilen bu kurum kazancına mevcut istisnalar indirim
önceliğine göre uygulanacaktır.
B-
İSTİSNA KAZANÇLARA İLİŞKİN GİDERLER
KVK’nın 5. maddesinin üçüncü
fıkrasında, iştirak hissesi alımıyla ilgili finansman giderleri hariç olmak
üzere, kurumların kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarına ilişkin
giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden doğan zararlarının,
istisna dışı kurum kazancından indirilmesinin kabul edilmeyeceği hükmü yer almaktadır.
Bu hüküm hem KVK’da hem de özel kanunlarda
düzenlenen kurumlar vergisinden müstesna kazançlara ilişkin giderleri kapsamaktadır.
Aynı şekilde, kurumlar vergisinden istisna edilen kazançların elde edilmesi
sırasında oluşan zararların da istisna kapsamı dışındaki gelirlerden
indirilmesi mümkün bulunmamaktadır. Ancak iştirak hisseleri alımıyla ilgili
finansman giderleri bu uygulamanın dışındadır.
Kurumlar vergisinden istisna edilen kazançların elde edilmesi için
yapılan giderler sadece söz konusu kazançların tespitinde indirim konusu
yapılabilecektir.
Bu kapsamda değerlendirilebilecek giderler, kazanç istisnası dışındaki istisnalarda
ortaya çıkar. Kazanç istisnalarında istisna kazanca ilişkin hasılat ve giderler
yasal defter ve belgeye kaydedilmiş olacağından kazancın tespitine etki etmiş
olmaktadır. Bu tür gider unsurlarının tekrar gider yazılması zaten muhasebe
tekniği açısından mümkün bulunmamaktadır.
Bu
çerçevede indirilemeyecek giderler istisna kazancın tutarını etkilemeyen türden
giderlerdir. İstisna kazanç tutarını etkilemediğinden bu tür giderlerin diğer
kazançlardan düşülmesi haksız yere matrah aşınması sonucunu doğuracaktır. Bu
giderlere; emisyon primi elde edilmesine ilişkin giderleri ve bankaların,
taşınmaz ve iştirak hissesi satış kazancı istisnasından yararlanmalarına
ilişkin giderleri örnek olarak gösterebiliriz.
Bu tür giderlerden dönem içinde kayıtlara intikal
ettirilmiş olanlar dönem mali kazancının tespitinde KKEGd olarak beyanname
üzerinde dönem ticari kazancına ilave edilmelidir.
C-
TASFİYE, DEVİR, BİRLEŞME, BÖLÜNME VE HİSSE DEĞİŞİMİ HALLERİNDE İSTİSNA
UYGULAMASI
Tasfiye
genellikle kurumun iflas etmesi nedeniyle yapılır. Dolayısıyla bu dönemlerde
genellikle kurum kazancı ve istisnaya konu kazancın varlığı söz konusu olmaz.
Buna rağmen kurumun tasfiye dönemi veya tasfiye öncesi son (kıst) dönemde elde
ettiği istisnaya konu kazançlar mevcut ise veya önceki dönemden devreden
istisna hakları varsa bunlar kurumun ilgili tasfiye dönemi kazancından mahsup
edilebilir. Ancak; istisnalara ilişkin olarak yukarıda açıklanan koşul ve esaslara
uyulacağı tabiidir.
Emisyon primi, kazancın bilanço pasifinde belli süre
tutulması şartına bağlı istisnalar gibi bazı istisnalar tasfiye halindeki işletmelerde
bulunmaz. Bunun dışındaki diğer istisnalar açıklanan koşul ve usuller
çerçevesinde tasfiye dönemi kurum kazancından indirilebilir. Diğer taraftan
tasfiye işlemi nedeniyle, kurumun daha önce yararlandığı istisnaların
şartlarını ihlal durumunun ortaya çıkması halinde, ilgili dönemde yararlanılan
istisnalara ilişkin şartlar yerine getirilmemiş olacağından ilgili dönemde
düzeltme yapılması gerekecektir.
Tasfiye
dönemi istisna uygulamasına ilişkin olarak yaptığımız bu açıklama, devir olan
ve birleşen kurumların devir ve birleşme dönemi ile devir ve birleşme öncesi
son (kıst) dönem kazançlarının tespit ve vergilendirilmesinde, ayrıca bölünme
ve hisse değişimi işlemlerinde de geçerlidir.
Devir ve birleşmenin içerik olarak tasfiyeden farklı
olması nedeniyle bazı istisna uygulamasına devralan veya birleşilen kurum bünyesinde
devam edilebilir. Diğer taraftan KVK’nın 5/1-e maddesinde sayılan istisnalarda
olduğu gibi, istisna konusu kazancın belli bir süre bilanço pasifinde tutulması
şartının, vergisiz devir ve birleşme işlemi ile (devrolunan veya birleşilen
kurumun bilançosunun pasifinde yer alması kaydıyla) ihlal edilmemiş olduğunun
kabulü gerekir.
XVII- YATIRIMCI KURUMLARDA İNDİRİMLİ
VERGİ UYGULAMASI
A- YATIRIMLARIN TEŞVİKİ
Türkiye ekonomisi gelişmekte
olan bir ekonomi olması hasebiyle zaman içinde yatırımların özendirilmesine
ihtiyaç göstermiştir. Yatırımların teşviki hem yatırım kapasitesinin
artırılmasına, hem yabancı kaynak sağlanmasına katkıda bulunarak ekonomik
ürünlerin uluslararası rekabet edebilir seviyeye ulaşmasına destek olmaktadır.
Bu amaca yönelik yatırım indirimi uygulaması vergi sistemimize ilk olarak 1963
yılında 202 sayılı Kanunla girmiştir. Bundan sonra yatırım indirimi uygulaması
yıllarca devam etmekle beraber, uygulamaya ilişkin zaman içinde birtakım
değişiklikler yaşanmış, son olarak yatırım indirimi uygulaması 5479 sayılı
Kanunla 1.1.2009 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlükten kaldırılmıştır.
Bundan sonra yatırımların
teşviki ise 5838 sayılı Kanunla KVK’ya eklenen 32/A maddesi hükümleri uyarınca
yapılacaktır. Madde metninde daha sonra 6111 ve 6322 sayılı Kanunlarla bazı
değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikle sistemi daha da etkinleştirmek
amacıyla mevcut teşvik sisteminde değişiklikler yapılmıştır. Bu kapsamda
Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar da değiştirilmiştir.
İlk defa 28.02.2009 tarihinde
yürürlüğe giren bu uygulamanın genel çerçevesi anılan maddenin 1. fıkrasında
şöyle çizilmiştir. “Finans ve
sigortacılık sektörlerinde faaliyet gösteren kurumlar, iş ortaklıkları, taahhüt
işleri, 16/7/1997 tarihli ve 4283 sayılı Kanun ile 8/6/1994 tarihli ve 3996
sayılı Kanun kapsamında yapılan yatırımlar ile rödovans sözleşmelerine bağlı
olarak yapılan yatırımlar hariç olmak üzere, bu maddenin ikinci fıkrasında
belirtilen ve Ekonomi Bakanlığı tarafından teşvik belgesine bağlanan
yatırımlardan elde edilen kazançlar, yatırımın kısmen veya tamamen
işletilmesine başlanılan hesap döneminden itibaren yatırıma katkı tutarına
ulaşıncaya kadar indirimli oranlar üzerinden kurumlar vergisine tabi tutulur.”
Getirilen bu uygulamada bir anlayış değişikliğine gidilmiştir.
Son düzenlemeye kadar yatırım
teşvikine ilişkin olarak yapılan uygulamalarda hep harcamalar yatırım indirimine
konu edilerek, yatırıma ilişkin henüz bir kazanç elde edilmeden hatta üretime
bile başlanmadan yatırıma ilişkin devlet desteği yatırımcı mükellefe ödenmekte
idi. Anılan son uygulamada ise bu anlayıştan vazgeçilmiş, yatırımlara devlet
desteği, bu yatırımlardan elde edilen kazançlardan emsaline göre daha düşük
oranda vergi alınmak suretiyle sağlanmış olmaktadır. Hatta bu uygulamada devlet
desteği yatırımın belli oranı ile sınırlanmakta, bu oran da bölgeler itibariyle
gelişmişlik düzeylerine göre farklılaştırılarak kalkınma dengesinin kurulmasına
destek olunması amaçlanmaktadır. Ekonomi yönetiminin salt yatırımların
artırılması yerine daha rekabetçi, stratejik ve daha çok artı değer yaratacak
alanlara yatırım yapılmasını özendirdiğinin altını çizmek gerekmektedir.
Özetle bu uygulama, yatırımın
başarısız olmasının riskini tamamen yatırımcı kuruluşa bırakmakta devlet, kâr
elde edilmeyen hiçbir yatırımın finansmanına destek olmamaktadır. Yeni uygulamanın
eskisinden en önemli farkı yarım kalmış, tamamlanamayan, kazanç elde edilmeyen
dolayısıyla ekonomiye ciddi bir katkısı olmayan yatırımların finansmanına
Devlet desteği sağlanmak suretiyle ortaya çıkacak kamu kaynaklarının israf
edilmesinin önüne geçilecek olmasıdır.
6322 sayılı Kanunla KVK’nın
32/A maddesinde yapılan değişiklikle, yatırım döneminde indirimli kurumlar
vergisi uygulamasından yararlanma imkanı sağlanması konusunda Bakanlar kuruluna
yetki verilmiştir. Bu değişiklikle yeni uygulamada kısmen eskiye dönüş yaşanmıştır.
B- VERGİ İNDİRİMİ UYGULAMASI
KVK’nın 32/A maddesinde 5838
sayılı Kanunla yapılan düzenlemenin ana hatları aşağıda kısaca açıklanmıştır.
Maddenin başında belirtilen, finans
ve sigortacılık sektörlerinde faaliyet gösteren kurumlar, iş ortaklıkları, taahhüt
işleri, yap-işlet ve yap işlet devret modeliyle yapılan enerji yatırımları ile
rödovans sözleşmelerine bağlı olarak yapılan yatırımlar vergi indirimi uygulamasından
yararlanamayacaktır. Bunların dışında kalan ve Ekonomi Bakanlığı tarafından
teşvik belgesine bağlanan yatırımlar bu uygulamadan yararlanabilecektir.
Bu kapsamda yapılan
yatırımlardan elde edilen kazançlar;
- Yatırımın kısmen veya tamamen
işletilmesine başlanılan hesap döneminden başlamak üzere,
- Yatırıma katkı tutarına
ulaşılıncaya kadar,
indirimli oranlar üzerinden
kurumlar vergisine tabi tutulacaktır. Böylece söz konusu yatırım, indirimli
kurumlar vergisi uygulanmak suretiyle, ödenmesi gereken kurumlar vergisinde
yapılan indirim tutarı kadar Devletçe desteklenmiş olmaktadır.
Esasen her yatırım için,
indirimli kurumlar vergisi uygulanmak suretiyle Devletçe yapılacak destek tutarı
baştan belirlidir. Ancak bu desteğin sağlanması söz konusu yatırımdan vergilenebilir
kazanç elde edilmesine bağlıdır. 6322 sayılı Kanunla yapılan değişiklik
sonrasında kısmen eskiye dönüş olmuş, harcama esasında teşvik yapılabilmesi
imkanı sınırlı olarak geri getirilmiştir.
Anılan maddede yatırım katkı
tutarı ve yatırım katkı oranı şöyle tanımlanmıştır.
Yatırıma
Katkı Tutarı: İndirimli
kurumlar vergisi uygulanmak suretiyle tahsilinden vazgeçilen vergi yoluyla yatırımların
Devletçe karşılanacak tutarını ifade eder.
Yatırıma
Katkı Oranı: Yatırım
katkı tutarının, yapılan toplam yatırıma bölünmesi suretiyle bulunacak orandır.
İndirimli kurumlar vergisi
uygulamasına ilişkin olarak anılan madde ile Bakanlar Kurulu aşağıdaki
konularda belirleme yapmaya yetkili kılınmıştır.
v
Ülkede
bulunan illeri, İstatistikî bölge birimleri sınıflandırması ile kişi başına
düşen milli gelir ve sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeylerini dikkate almak suretiyle
gruplandırmaya ve gruplar itibariyle teşvik edilecek sektörler ile organize
sanayi bölgeleri, Gökçeada ve Bozcaada yapılan yatırımlara ve Bakanlar Kurulunca
belirlenen kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgelerinde yapılan turizm yatırımlarına
ilişkin yatırım ve istihdam büyüklüklerini belirlemeye,
v
Her
bir il grubu, stratejik yatırımlar veya yukarıda belirtilen yerler için yatırıma
katkı oranını % 55’i (yatırım tutarı 50 milyon Türk Lirasını aşan büyük ölçekli
yatırımlarda ise % 65’i) geçmemek üzere belirlemeye, kurumlar vergisi oranını %
90’a kadar indirimli uygulatmaya,
v
Yatırıma
başlanan tarihten itibaren bu maddeye göre hesaplanacak yatırıma katkı tutarına
mahsuben, toplam yatırıma katkı tutarının %50’sini ve gerçekleştirilen yatırım
harcaması tutarını geçmemek üzere; yatırım döneminde kurumun diğer
faaliyetlerinden elde edilen kazançlarına indirimli kurumlar vergisi oranı
uygulatmak suretiyle yatırıma katkı tutarını kısmen kullandırmaya, bu oranı her
bir il grubu için sıfıra kadar indirmeye veya %80’e kadar artırmaya,
v
Yatırım
harcamaları içindeki arsa, bina, kullanılmış makine, yedek parça, yazılım,
patent, lisans ve know-how bedeli gibi harcamaların oranlarını ayrı ayrı veya
topluca sınırlandırmaya.
İndirimli kurumlar vergisi
uygulamasına ilişkin olarak 32/A maddesinin uygulanmasına ilişkin usul ve
esasları belirlemeye ise Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır. Maliye Bakanlığı
yatırımlardan elde edilen kazançların indirimli oranla vergilendirilmesi
konusunda bugüne kadar tebliğ bazında herhangi bir açıklama yapmamış olup,
sadece konuya ilişkin olarak özelge bazında görüş bildirmiştir.
Teşvik sistemini yeniden
düzenleyen “Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar” 2012/3305 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulmuştur. Bu Kararın uygulanmasına
ilişkin usul ve esaslar da 2012/1 numaralı Yatırımlarda Devlet Yardımları
Hakkında Kararın Uygulanmasına İlişkin Tebliğde açıklanmıştır. 2012/3305 sayılı
BKK 19.06.2012 tarih ve 28328 sayılı Resmi Gazete’de, 2012/1 numaralı Tebliğ
ise 20.06.2012 tarih ve 28329 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış ve
yayımlandıkları tarihte yürürlüğe girmiştir.
Diğer taraftan 2012/3305 sayılı Kararda
önce 13.10.20012 tarih ve 28440 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “2012/3802
Sayılı Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Kararda Değişiklik Yapılmasına
Dair Karar” ile daha sonra 15.2.2013 tarih 28560 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanan “2013/4288 Sayılı Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Kararda
Değişiklik Yapılmasına Dair Karar” ile bazı değişiklikler yapılmıştır. Bu
değişikler de 19.6.2012 tarihinden
geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir.[53]
Anılan düzenlemelerle teşvik sistemine
getirilen yeniliklerin başında; Türkiye’nin gelişmişlik düzeyine göre dört
yerine altı bölgeye ayrılması, bölgesel ve büyük ölçeklikli yatırımlar yanında
stratejik yatırımların da sisteme dahil edilmesi ve indirimli vergi oranından
yatırım aşamasında da yararlanılabilmesi gelmektedir. Ayrıca KDV iadesi, gelir
vergisi stopaj desteği ve sigorta primi desteği gibi yeni teşvik unsurlarının
uygulanması söz konusudur.
Anılan kararda teşvik bölgelerinin hangi
illerden oluştuğu ve teşvik edilecek sektörler belirlenmiş, büyük ölçekli
yatırımların sınırı çizilmiş ve vergi indirimi dışında söz konusu yatırımlarla
ilgili olarak Devletçe sağlanacak destekler belirlenmiştir.[54]
Bakanlar Kurulunca belirlenen
bölgesel katkı oranları ve kurumlar vergisi indirim oranları aşağıdaki gibidir.
|
Bölgesel Teşvik |
Büyük Ölçekli Yatırımlar |
||
Bölgeler |
Yatırıma
katkı oranı (%) |
Kurumlar
vergisi veya gelir vergisi indirim oranı (%) |
Yatırıma
katkı oranı (%) |
Kurumlar
vergisi veya gelir vergisi indirim oranı (%) |
1 |
10 |
30 |
20 |
30 |
2 |
15 |
40 |
25 |
40 |
3 |
20 |
50 |
30 |
50 |
4 |
25 |
60 |
35 |
60 |
5 |
30 |
70 |
40 |
70 |
6 |
35 |
90 |
45 |
90 |
Anılan BKK uyarınca, Teşvik belgesi kapsamında yatırıma 31.12.2013 tarihine kadar başlanılması
halinde, uygulanacak indirim oranları ile yatırıma katkı oranları
aşağıdaki gibi olacaktır.
|
Bölgesel Teşvik |
Büyük Ölçekli Yatırımlar |
||
Bölgeler |
Yatırıma
katkı oranı (%) |
Kurumlar
vergisi veya gelir vergisi indirim oranı (%) |
Yatırıma
katkı oranı (%) |
Kurumlar
vergisi veya gelir vergisi indirim oranı (%) |
1 |
15 |
50 |
25 |
50 |
2 |
20 |
55 |
30 |
55 |
3 |
25 |
60 |
35 |
60 |
4 |
30 |
70 |
40 |
70 |
5 |
40 |
80 |
50 |
80 |
6 |
50 |
90 |
60 |
90 |
Büyük ölçekli yatırımlar veya bölgesel teşvik uygulamaları kapsamında teşvik belgesi düzenlenen yatırımlar; yatırımın organize sanayi bölgesinde (OSB) gerçekleştirilmesi veya yatırımın, aynı sektörde faaliyet gösteren en az beş gerçek veya tüzel kişinin ortağı olduğu yatırımcı tarafından gerçekleştirilmesi ve ortak faaliyet gösterilen alanda entegrasyonu sağlayacak bir yatırım olması koşullarından birini sağlamaları halinde vergi indirimi açısından bulundukları bölgenin bir alt bölgesinde sağlanan orandan yararlanır. Yatırımın 6. bölgede gerçekleştirilmesi halinde vergi indirimi bölgede geçerli olan yatırıma katkı oranına beş puan ilave edilmek suretiyle uygulanır.
Stratejik yatırımlarda ise tüm
bölgelerde uygulanacak vergi indirimi oranı yüzde doksan, yatırıma katkı oranı da yüzde elli olarak
belirlenmiştir.
C- UYGULAMA GENEL ÇERÇEVESİ
1-
İndirimli Kurumlar Vergisinden Yararlanacak Yatırımlar/Kazançlar
Bu kapsamda yapılan
yatırımlardan elde edilen kazançlar üzerinden yatırımın bulunduğu il ve sektöre
ilişkin olarak belirlenen oranlar dikkate alınarak kurumlar vergisi
hesaplanacaktır. KVK’nın 32/A maddesinin 3. fıkrası uyarınca aynı mükellef
tarafından, yatırıma katkı ve vergi oranı farklı illerde yapılan yatırımlarda
elde edilen kazancın vergisi, toplam yatırımın her bir ile isabet eden oranına
göre ilgili ilin yatırıma katkı oranı ve indirimli vergi oranı dikkate alınarak
hesaplanır.
KVK’nın 32/A maddesinin 4.
fıkrası uyarınca Tevsi yatırımlarda, elde edilen kazancın işletme bütünlüğü
çerçevesinde ayrı hesaplarda izlenmek suretiyle tespit edilebilmesi halinde,
indirimli oran bu kazanca uygulanır. Kazancın ayrı bir şekilde tespit
edilememesi halinde ise indirimli oran uygulanacak kazanç, yapılan tevsi yatırım
tutarının, dönem sonunda kurumun aktifine kayıtlı bulunan toplam sabit kıymet
tutarına (devam eden yatırımlara ait tutarlar dahil) oranlanması suretiyle
belirlenir. Bu hesaplama sırasında işletme aktifinde yer alan sabit kıymetlerin
kayıtlı değeri, yeniden değerlenmiş tutarları ile dikkate alınacaktır.
Tevsi yatırımlarda yeni
yatırımdan elde edilen kazancın ayrı olarak tespit edilmesi halinde dahi,
indirim ve istisnalar nedeniyle kurumlar vergisinin farklılaştığı durumlarda,
indirimli kurumlar vergisi uygulanacak kazancın toplam kazanca oranının
bulunması, indirim ve istisnalardan sonra kalan kazanca bu oran uygulanarak
indirimli kurumlar vergisi uygulanacak kazanç kısmının tespit edilmesi gerekmektedir.
Aksi halde indirim ve istisnalar nedeniyle indirimli kurumlar vergisi
uygulanacak kazançtan daha düşük tutarda kurumlar vergisi matrahı ortaya
çıkabilecektir.
Diğer taraftan işletmenin
toplam sabit kıymetlerinden ne anlaşılması gerektiği konusunda uygulamada tereddüt
oluşabilecektir. Sabit kıymet türünde olduğu kadar sabit kıymetlerin
maliyetlerinin oluşumunda da tereddütler yaşanabilecektir. Bu konuda farklı
tebliğ ve sirkülerlerde kısmi açıklama bulunsa dahi konunun Gelir İdaresi
tarafından ayrı ve bütüncül bir açıklama ile açıklığa kavuşturulmasında fayda
görmekteyiz. Bu açıklamaya teşvik kapsamında değerlendirilecek yatırım
harcamalarının hangi kalemlerden oluşacağı ve yatırımdan elde edilen kazançtan
ne anlaşılması gerektiği (kazanca bağlı faiz, vade farkı, kur farkı gibi gelir
elde edilmesi) konularının da dahil edilmesi gerekmektedir.
KVK’nın 32/A maddesine göre;
yatırıma katkı ve vergi oranı farklı illerde aynı mükellef tarafından yapılan
yatırımlarda, toplam yatırımın her bir ile isabet eden oranına göre ilgili ilin
yatırıma katkı oranı ve indirimli vergi oranı uygulanacaktır.
Yatırıma katkı tutarının
hesabında dikkate alınacak harcamalar konusunda gerek ilgili teşvik belgesinde
gerek Karar ve Tebliğde yer alan sınırlamalar göz önünde bulundurulmalıdır.
Diğer taraftan yatırım maliyetine eklenen finansman giderleri gibi, katkı
tutarının hesabında dikkate alınıp alınmayacağı belirsizlik taşıyan hususlarda
idareden görüş alınması faydalı olacaktır.
2-
Uygulamanın Başlangıcı ve Bitimi
a- 6322 sayılı Kanun Öncesi
Uygulama
İndirimli vergi oranı uygulamasına
yatırımın kısmen veya tamamen faaliyete geçtiği geçici vergi döneminde
başlanır. Ancak yatırıma katkı tutarının ne kadarının kullanıldığına ilişkin
hesaplamada, geçici vergi dönemlerinde yapılan indirimli geçici vergi oranı nedeniyle
yapılan vergi indirimleri dikkate alınmaz, sadece yıllık gelir veya kurumlar
vergisi indirimleri dikkate alınır. Çünkü geçici vergi, gelir veya kurumlar
vergisinin hesaplandığı dönemde ödenecek vergiden mahsup edilmektedir. Geçici
vergi döneminden itibaren vergi indirimi uygulanmasının nedeni de gelir veya
kurumlar vergisinde yapılacak indirimi temin etmektir.
Yatırıma katkı tutarına
ulaşıldığı dönem itibariyle söz konusu yatırıma ilişkin indirimli vergi oranı
uygulaması sona erecektir. Bu dönemde yatırım katkı tutarına ulaşıldıktan sonra
hesaplamada yürürlükteki normal kurumlar vergisi oranı dikkate alınacaktır.
KVK’nın 32/A maddesinin 5.
fıkrası uyarınca hesap dönemi itibariyle maddede belirtilen ( ve Bakanlar
Kurulunca tespit edilen) şartların sağlanamadığının tespit edilmesi halinde,
uygulama son bulacak, indirimli vergi oranı uygulanması nedeniyle zamanında
tahakkuk ettirilmemiş vergiler, söz konusu vergilendirme döneminde vergi ziyaı
cezası uygulanmaksızın gecikme faiziyle birlikte tahsil olunacaktır.
b- 6322 sayılı Kanun Sonrası
Uygulama
6322
sayılı Kanunun 39. maddesiyle KVK’nın 32/A maddesinin 2. fıkrasının (c) bendi değiştirilerek BK’na “…yatırım döneminde kurumun diğer faaliyetlerinden
elde edilen kazançlarına indirimli kurumlar vergisi oranı uygulatmak suretiyle yatırıma
katkı tutarını kısmen kullandırmaya…” yetkisi verilmiştir. Bu değişiklikle
BK’na; hem toplam yatırıma katkı tutarının yarısını ve gerçekleştirilen yatırım
harcaması tutarını geçmemek şartıyla, yatırıma başlanmasıyla birlikte indirimli
vergi oranı uygulamasına başlatma hem de uygulama oranlarını belirleme yetkisi
verilmiştir.
Bakanlar
Kurulu bu yetkisini anılan Kararın 15. maddesinin 5. fıkrasında aşağıdaki şekilde
kullanmıştır. Bu uygulama 1/1/2013 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir.
“Bu maddeye göre hesaplanacak
yatırıma katkı tutarına mahsuben, gerçekleştirilen yatırım harcaması tutarını
aşmamak ve toplam yatırıma katkı tutarının;
a) Büyük ölçekli yatırımlar ve
bölgesel teşvik uygulamaları kapsamındaki yatırımlarda; 2 nci bölgede yüzde
onunu, 3 üncü bölgede yüzde yirmisini, 4 üncü bölgede yüzde otuzunu, 5. bölgede
yüzde ellisini ve 6. bölgede yüzde seksenini,
b) Stratejik yatırımlarda; 6. bölgede yüzde seksenini, diğer bölgelerde
yüzde ellisini,geçmemek üzere yatırım döneminde yatırımcının diğer
faaliyetlerinden elde edilen kazançlarına indirimli gelir veya kurumlar vergisi
uygulanabilir.”
Bakanlar
Kurulu, yatırımın tamamlanması beklenmeden indirimli vergi oranı uygulanmasını
sağlayan yetkisini kullanırken, bu şekilde yararlanılacak yatırıma katkı
tutarının üst sınırını yatırım türleri ve yatırımın yapıldığı bölgeler
itibarıyla farklılaştırmıştır.
Yatırım
tamamlanmadan indirimli vergi uygulaması, yatırıma katkı tutarına mahsuben
uygulanacaktır. Bir başka ifade ile yatırım aşamasında yatırma katkı tutarının
Bakanlar Kurulunca belirlenen orana isabet eden kısmından, yatırım
tamamlandıktan sonra da yatırıma katkı tutarının kalan kısmından yararlanılacaktır.
Yatırım
aşamasında indirimli vergi oranı uygulaması iki yönden sınırlanmıştır.
Bunlardan birincisi yatırıma katkı tutarının yatırım türü ve bölge bazında belirlenen
oranı, ikincisi de gerçekleştirilen yatırım tutarıdır.
Yatırımın kısmen veya tamamen işletilmesine başlanmadan önce
indirimli kurumlar vergisi uygulanan hallerde, yatırımın tamamlanıp işletilmeye
geçilmemesi durumunda ikinci fıkranın (c) bendi uyarınca indirimli vergi oranı
uygulanması nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmemiş vergiler, vergi ziyaı
cezası uygulanmaksızın gecikme faiziyle birlikte tahsil edilir.
Uygulamanın
bitimi önceki başlıktaki açıklamalarla aynıdır.
3-
Yatırımın Devri
KVK’nın
32/A maddesinin 6 ve 7. fıkralarında düzenlendiği üzere yatırımın, faaliyete
geçmesinden önce mükellef tarafından devredilmesi ve hiç yatırım katkı
tutarından yararlanılmamış olması halinde, tüm yatırıma katkı tutarından
devralan işletme yararlanacaktır.
Yatırım
faaliyete geçmeden, harcama esasında yatırıma katkı tutarından yararlanılması
durumunda devir tarihi itibariyle yatırımın faaliyet durumuna göre farklı işlem
yapılacaktır.
Mükellefin
indirimli vergi uygulamasına yatırımın kısmen veya tamamen işletmeye geçilmeden
başlaması ve yatırımın faaliyete geçtikten sonra devredilmesi durumunda, bakiye
yatırıma katkı tutarından indirimli vergi uygulaması yoluyla devralan işletme (teşvik
belgesinde yer alan şartları yerine getirmek kaydıyla) yararlanacaktır.
İndirimli
vergi uygulamasına yatırım kısmen veya tamamen işletmeye geçilmeden başlaması
durumunda, yatırım henüz faaliyete geçmeden devredilmişse, tüm yatırıma katkı
tutarından (indirimli vergi uygulaması yoluyla) devralan işletme
yararlanacaktır. Devreden işletme bünyesinde devir tarihinden önce harcama
esasında yararlanılan yatırım katkı tutarı nedeniyle zamanında ödenmeyen
vergiler gecikme faizi ile birlikte cezasız olarak geri alınır.
Yatırımın kısmen veya tamamen faaliyete geçmesinden sonra
devri halinde ise, indirimli vergi oranından devir tarihine kadar devreden, devir tarihinden sonra ise devralan mükellef yararlanmaya devam
edecektir. Diğer taraftan devralan işletmenin yatırıma katkı tutarından
yararlanması her durumda maddede belirtilen koşullar ile teşvik belgesinde yer alan şartların yerine
getirilmesine bağlıdır.
Tamamlama
vizesi yapılmış yatırım teşvik belgesi kapsamındaki makine ve teçhizatın,
devir, satış, ihraç veya kiralanması, söz konusu yatırım mallarının temininden
itibaren beş yıl geçmiş olması halinde mümkündür. Ancak, söz konusu satışların
işletmenin asgari beş yıl süre ile faaliyette bulunmasını engellemeyecek
nitelikte olması gerekir.
Tamamlama
vizesi yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın beş yılını doldurmamış makine ve
teçhizatın yatırımın bütünlüğünün bozulmaması kaydıyla veya bütünü ile
birlikte:
· Teşvik
belgeli bir başka yatırım için devri,
· Teşvik
belgesi olmayan bir başka yatırımcıya satışı,
· İhracı,
· Kiralanması
Ekonomi
Bakanlığı’nın iznine tabidir.
Tamamlama
vizesi yapılmamış veya tamamlama vizesi yapılmış olmakla birlikte beş yılını
doldurmamış makine ve teçhizata satış izni verilebilmesi için Bakanlıkça
yatırımın bütünlüğünün bozulmaması şartı aranır. Bu tür durumlarda satış izni
verilen makine ve teçhizata uygulanan destekler geri tahsil edilmez. Ancak,
yatırımcının teşvik belgesinin, satış iznini müteakip diğer nedenlerle iptali
hâlinde, izin verilen makine ve teçhizata uygulanan destekler de ilgili
mevzuatı çerçevesinde kısmen veya tamamen geri alınır.
4- Katkı
Tutarlarının Kayıtlarda İzlenmesi
Kurumun yararlanabileceği yatırım katkı
tutar, her yıl yararlandığı yatırım katkı tutarı ve izleyen dönemde yararlanabileceği
yatırım katkı tutarlarını kayıtlarında izlemesi gerekmektedir. Yatırım katkı
tutarından beyanname üzerinde yararlanıldığı için kayıtlarda izlemenin Nazım
Hesaplar aracılığıyla yapılması uygun olacaktır.
D- UYGULAMA
ÖRNEKLERİ
Örnek 1
A kurumu 60.000.000.-TL tutarlı teşvik
belgeli yatırım yapma kararı almıştır. Yatırıma Ağustos 2012 tarihinde
başlanmıştır. Yatırımın yapıldığı bölge ve sektöre ilişkin yatırıma katkı
oranının % 30, kurumlar vergisi indirim oranının ise % 70 olarak belirlendiğini
varsayalım. Bu verilere göre A kurumunun söz konusu yatırımına Devlet tarafından
yapılacak katkı tutarı (60.000.000 x % 30 =)18.000.000.-TL olacaktır. Yatırımın
18.000.000.-TL’lik kısmı, Devlet tarafından kurumun bu yatırımdan elde edeceği
kazançlardan bu tutarda az kurumlar vergisi tahsilatı yapılmak suretiyle
desteklenecektir.
Devletin yatırım
desteği bu yatırımlardan elde edilecek olan kazanca kurumlar vergisi oranının %
70 indirimli yani %20 yerine [% 20 - (% 20 x % 70) =] % 6 olarak uygulanması
suretiyle sağlanacaktır. Bu çerçevede kurumun söz konusu katkı tutarının
tamamından yararlanması, anılan yatırımdan (18.000.000
/0,14 =) 128.571.428 TL kazanç elde edilmesiyle gerçekleşebilecektir. Bu
tutarda kazanç elde edilmeden anılan yatırıma ilişkin KVK’nın 32/A maddesinde
düzenlenen devlet desteğinden tam olarak yararlanılamamış olacaktır.
Yatırımcı kurumun, yatırımın faaliyete
geçtiği 2012 yılı 4. geçici vergi döneminde 20.000.000 TL ve 2012 yılında
32.000.000 TL kazanç elde ettiğini ve bu kazancın tamamının kurumlar vergisi
matrahı olduğunu varsayalım. Bu durumda indirimli kurumlar vergisi aşağıdaki
gibi uygulanacaktır.
Geçici Vergi Beyanı:
Geçici Vergi Matrahı 20.000.000
TL
Hesaplanacak Geçici Vergi (% 6)
1.200.000 TL
Ödenecek Geçici Vergi 1.200.000 TL
Kurumlar Vergisi Beyanı:
Kurumlar Vergisi Matrahı
32.000.000 TL
Hesaplanacak Kurumlar Vergisi (%6) 1.920.000 TL
Mahsup Edilecek Geçici Vergi 1.200.000 TL
Ödenecek Kurumlar Vergisi
720.000
TL
Yatırım Katkı Tutarının İzlenmesi:
Cari Dönemde Kullanılan Katkı Tutarı
[32.000.000 x (%20-%06=)0,14=]
4.480.000 TL
İzleyen Dönemlerde Kullanılacak Katkı Tutarı
(18.000.000 - 4.480.000=) 13.520.000 TL
Örnek 2
KVK’nın 32/A maddesine göre;
yatırıma katkı ve vergi oranı farklı illerde aynı mükellef tarafından yapılan
yatırımlarda, toplam yatırımın her bir ile isabet eden oranına göre ilgili ilin
yatırıma katkı oranı ve indirimli vergi oranı uygulanacaktır. Örnek 1 deki
kurumun anılan yatırımının 36.000.000 TL’lik kısmını (D) ilinde kalan 24.000.000 TL’lik kısmı ise (E) ilinde yaptığını
varsayalım. Kurum yatırıma ilişkin üretim faaliyetini (D) ilinde montaj faaliyetini ise
(E) ilinde yapmayı planlamaktadır.
Bakanlar
Kurulu tarafından (D) ve (E)
illeri için belirlenen yatırıma
katkı oranları ve kurumlar vergisi indirim oranlarının aşağıdaki gibi olduğunu
kabul edelim.
İller |
Yatırıma Katkı Oranı |
Kurumlar Vergisi |
D |
% 30 |
% 70 |
E |
% 40 |
% 80 |
Bu verilere göre yatırımdan elde edilecek kazanca uygulanacak kurumlar
vergisi oranı ve yatırıma katkı tutarı aşağıdaki gibi hesaplanacaktır.
İller |
Yatırım Kısmı |
İndirimli Kurumlar Vergisi Oranı |
D |
(36.000.000/60.000.000=)% 60 |
[% 20- (% 20 x % 70) =] % 6 |
E |
(24.000.000/60.000.000=)% 40 |
[% 20- (% 20 x % 80) =] % 4 |
Bu durumda yatırıma
katkı tutarı, yatırımın 36.000.000 TL’lik kısmına (D) iline ait olan % 30 katkı
oranı, 24.000.000 TL’lik kısmına da (E)
iline ait olan % 40 katkı oranı uygulanarak hesaplanacaktır.
Toplam Yatırıma Katkı Tutarı; [(36.000.000
x % 30=) 10.800.000 + (24.000.000 x % 40=) 9.600.000 =] 20.400.000 TL olarak
hesaplanacaktır.
Yatırımcı kurum, yatırımın faaliyete
geçtiği 2012 yılı 4. geçici vergi döneminde 20.000.000 TL ve 2012 yılında
32.000.000 TL tutarında kazanç elde etmişti. Bu kazancın tamamı kurumlar
vergisi matrahıdır. Bu durumda indirimli kurumlar vergisi aşağıdaki gibi
uygulanacaktır.
Geçici Vergi Beyanı:
Geçici Vergi Matrahı 20.000.000 TL
--D İline Ait Kazanç Kısmı (%60) 12.000.000
TL
--E İline Ait Kazanç Kısmı (%40) 8.000.000 TL
Hesaplanacak Geçici Vergi 1.280.000 TL
--D İline İlişkin Kazanca Ait Vergi (12.000.000,- * %6=) 720.000 TL
--E İline İlişkin Kazanca Ait Vergi (8.000.000,- * %4=) 320.000 TL
Ödenecek Geçici Vergi 1.040.000 TL
Kurumlar Vergisi Beyanı:
Kurumlar Vergisi Matrahı 32.000.000 TL
--D İline Ait Kazanç Kısmı (%60) 19.200.000
TL
--E İline Ait Kazanç Kısmı (%40) 12.800.000
TL
Hesaplanacak Kurumlar Vergisi
1.664.000 TL
--D İline İlişkin Kazanca Ait Vergi (19.200.000,- * %6=) 1.152.000
TL
--E İline İlişkin Kazanca Ait Vergi (12.800.000,- * %4=) 512.000
TL
Mahsup Edilecek Geçici Vergi
1.040.000 TL
Ödenecek Kurumlar Vergisi 624.000 TL
Yatırım Katkı Tutarının İzlenmesi:
Cari Dönemde Kullanılan Katkı Tutarı [(19.200.000 x 0,14=)
2.688.000 + (12.800.000 x 0,16=)2.048.000=] 4.736.000 TL
İzleyen Dönemlerde Kullanılacak Katkı Tutarı
(20.400.000 – 4.352.000=) 15.664.000 TL
Örnek 3
Tevsi
yatırımlarda; elde edilen kazancın işletme bütünlüğü çerçevesinde ayrı
hesaplarda izlenmek suretiyle tespit edilebilmesi halinde, indirimli oranın bu
kazanca uygulanacağı; kazancın ayrı bir şekilde tespit edilememesi halinde ise
indirimli oran uygulanacak kazancın, yapılan tevsi yatırım tutarının, dönem
sonunda kurumun aktifine kayıtlı bulunan toplam sabit kıymet tutarına (devam eden
yatırımlara ait tutarlar dahil) oranlanması suretiyle belirleneceği
belirtilmişti.
Tevsi
yatırımlarda indirimli vergi uygulamasına ilişkin bir örnek verelim. Denizli
ilinde makine imalatıyla uğraşan ve 2009 yılında kurulmuş olan (H) A.Ş’nin 2009 yılı sonu itibariyle bilanço aktifinde yer
alan sabit kıymetleri aşağıdaki gibidir.
Yeraltı
ve Yerüstü Düzenleri |
500.000 TL |
Binalar |
6.000.000 TL |
Tesis, Makine ve Cihazlar |
7.000.000 TL |
Taşıtlar |
4.000.000 TL |
Demirbaşlar |
500.000 TL |
Toplam |
18.000.000 TL |
(H) A.Ş. üretim kapasitesini genişletmek
amacıyla 2012 yılında teşvik belgesi kapsamında 10.000.000 TL tutarında ilave
yatırım yapmış ve bu yatırım aynı yıl faaliyete geçmiştir. Kurum 2012 yılında
toplam 9.000.000 TL kazanç elde etmiş, ancak; yatırımın bütünlük arz etmesi
nedeniyle elde edilen kazanç ayrıştırılamamıştır.
(H) A.Ş.’nin 2012 yılı kurumlar vergisi
beyannamesinde indirim konusu yapabileceği 400.000 TL geçmiş yıl zararı,
600.000 TL iştirak kazancı istisnası bulunmaktadır. Kurumun cari yıla ilişkin
mahsup edilecek geçici vergi tutarı 1.280.000 TL’dir.
(H) A.Ş.’nin, 2012 yılında teşvik belgesi
kapsamında yaptığı 10.000.000 TL tutarındaki ilave yatırım dışında, sabit
varlıkları sadece 2009 yılı sonu itibariyle aktifinde yer alan sabit kıymetlerden
oluşmaktadır. Bu durumda, yukarıda da belirtildiği üzere, indirimli oran
uygulanacak kazanç, yapılan tevsi yatırım tutarının, dönem sonunda kurumun
aktifine kayıtlı bulunan toplam sabit kıymetlerin yeniden değerlenmiş
tutarlarına oranlanması suretiyle belirlenecektir. (Yeniden değerleme oranının, 2010 yılı için
%10, 2011 yılı için %11 ve 2012 yılı için %8 olduğu varsayılacaktır.)
Sabit Kıymetlerin 2010 Yılı Sonu Yeniden
Değerlenmiş Tutarı
(18.000.000 x (1,1) =) 19.800.000 TL
Sabit Kıymetlerin 2011 Yılı Sonu Yeniden
Değerlenmiş Tutarı
(19.800.000 x (1,11) =) 21.978.000 TL
Sabit Kıymetlerin 2012 Yılı Sonu Yeniden
Değerlenmiş Tutarı
(21.978.000 x (1,08) =) 23.736.240 TL
İndirimli Oran Uygulanacak Kazanç
(Matrah)= Vergi Matrahı x
(Tevsi Yatırım Tutarı / Dönem
Sonu Toplam Sabit Kıymet Tutarı)
Dönem
Toplam Vergi Matrahı= (9.000.000 – 400.000 –
600.000=)
8.000.000 TL
İndirimli Oran Uygulanacak Matrah
{8.000.000 x [10.000.000 / (10.000.000 + 23.736.240)=0,2964] =} 2.371.200 TL
Normal Oran Uygulanacak Matrah
(8.000.000 - 2.371.200 =) 5.628.800 TL olarak hesaplanacaktır.
Denizli ili teşvik uygulamasında II.
bölgede yer aldığından bu yatırım için katkı oranı % 20, kurumlar vergisi
indirim oranı da %55’dir. Bu durumda;
--Yatırıma katkı tutarı (10.000.000x%20=)2.000.000
TL olacaktır.
--Uygulanacak kurumlar vergisi oranı ise,
[20-(20 x % 55)=] (20-11=) % 9 olmaktadır.
Kurumlar Vergisi Beyanı:
Kurumlar Vergisi Matrahı 8.000.000
TL
Hesaplanacak Kurumlar Vergisi
1.339.168 TL
--İndirimli Oranla Hesapl. K. Vrg. (2.371.200,- x %9=) 213.408
TL
-- Normal Oranla Hesapl. K. Vrg (5.628.800,- x %20=) 1.125.760 TL
Mahsup Edilecek Geçici Vergi
1.280.000 TL
Ödenecek Kurumlar Vergisi 59.168 TL
İade Edilecek Geçici Vergi 0 TL
Yatırım Katkı Tutarının İzlenmesi:
Cari Dönemde Kullanılan Katkı Tutarı
(2.371.200 x 0,12=) 284.544 TL
İzleyen Dönemlerde Kullanılacak Katkı Tutarı
(2.000.000 – 284.544=) 1.715.456
TL
Örnek 4
(G) A.Ş.
teşvik belgesi kapsamında Kütahya’da 01.11.2009 tarihinde yatırıma başlamış ve
söz konusu yatırımı 01.07.2010 tarihinde tamamlamıştır. (G) A.Ş. söz konusu
yatırımdan 2012 yılında 7.000.000 TL kazanç elde etmiştir. (G) A.Ş.’nin söz
konusu yatırıma ilişkin teşvik belgesi kapsamındaki toplam harcama tutarı ise 10.000.000
TL’dir. Kurum dönem içinde geçici vergi ödememiştir.
Kurum
önceki dönemlerde 980.000 TL tutarında katkıdan yararlanmıştır.
Kütahya
III. bölgede
yer almaktadır. Bu il
için, BKK uyarınca belirlenen yatırıma katkı oranı %40, Kurumlar vergisi
indirim oranı da %80’dir. (eski hadler dikkate alındı) Bu durumda (G) A.Ş.’nin;
--Yararlanabileceği yatırıma katkı tutarı
(10.000.000 x %40=) 4.000.000 TL,
--Uygulayacağı indirimli kurumlar vergisi
oranı ise,
[20-(20 x % 80)=] (20-16=) %4 olacaktır.
Kurumlar Vergisi
Beyanı:
Kurumlar Vergisi Matrahı 7.000.000 TL
Hesaplanacak Kurumlar Vergisi(%4) 280.000
TL
Mahsup Edilecek Geçici Vergi
0 TL
Ödenecek Kurumlar Vergisi 280.000
TL
Yatırım Katkı Tutarının İzlenmesi:
Cari Dönemde Kullanılan Katkı Tutarı
(7.000.000 x 0,16=) 1.120.000 TL
İzleyen Dönemlerde Kullanılacak Katkı
Tutarı
(4.000.000 – (1.120.000
+ 980.000=) 2.100.000=) 1.900.000 TL
(G) A.Ş.’nin söz konusu bu
yatırımını 2013 yılının başında aynı ilde faaliyette bulunan (M) kurumuna devrettiğini
varsayalım. Bu durumda. (G) A.Ş. tarafından henüz yararlanılmayan yatırıma
katkı tutarı olan 1.900.000 TL’den,
devralan (M) kurumu tarafından yararlanılacaktır. (M) kurumu bu yatırımdan 2013
yılından itibaren elde edeceği kazançlara, yararlanılabilecek yatırım katkı
tutarına ulaşılmasına kadar indirimli kurumlar vergisi oranını (%4) uygulayabilecektir.
Yatırımın
veya yatırıma konu sabit kıymetlerin, yatırımın yapıldığı veya sabit
kıymetlerin aktife alındığı tarihi izleyen 5 yıl içinde başka bir mükellefe
veya başka bir bölgeye devredilmesi halinde teşvik uygulanmasından yararlanma
durumu Ekonomi Bakanlığı’ndan izin alınmasına bağlı olacaktır.
XIX- TEKSTİL SEKTÖRÜNE YÖNELİK
KURUMLAR VERGİSİ İNDİRİMİ
5838
sayılı Kanunun 10. maddesiyle 28/2/2009 tarihinde yürürlüğe girmek üzere KVK’ya
Geçici 4. madde eklenmiştir.
Madde
metni şöyledir: “Bakanlar kurulunca
belirlenen illerde münhasıran tekstil, konfeksiyon ve hazır giyim, deri ve deri
mamulleri sektörlerinde faaliyette bulunanlardan üretim tesislerini Bakanlar
Kurulunca belirlenen illere 31/12/2010 tarihine kadar nakleden ve asgari 50
kişilik istihdam sağlayan mükelleflerin, bu illerdeki işletmelerinden
sağladıkları kazançlar için nakil tarihini izleyen hesap döneminden itibaren
beş yıl süreyle kurumlar vergisi oranını % 75’i geçmemek üzere indirimli
uygulatmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu madde hükmünden gelir vergisi
mükellefleri de yararlanır. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları
belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.”
Bakanlar
Kurulu bu yetkisini 2009/15199 sayılı BKK ile kullanmıştır. Kararın, tekstil,
konfeksiyon ve hazır giyim, deri ve deri mamulleri sektörlerine ilişkin destek
unsurlarının yer aldığı 12. Maddesinde, I ve II. Bölgelerde faaliyette bulunan
işletmelerin 31/12/2010 tarihine kadar IV. Bölgedeki illere taşınmaları ve
asgari işçilik şartını sağlamaları halinde; yatırım yeri tahsisi, sigorta primi
işveren hissesi desteği ve vergi indirimi desteğinden yararlanacağı
açıklanmıştır.
Vergi
indirimi desteği yürürlükteki kurumlar vergisi oranının %75 eksik
uygulanmasıyla sağlanacaktır. Bu destek taşınma tarihinden itibaren 5 yıllık
süre için geçerlidir. Dolayısıyla 2010 yılında taşınma işlemini gerçekleştirmiş
olan bir işletmenin, IV. Bölgeye taşınan bu işyerinden 2011, 2012, 2013, 2014
ve 2015 yıllarında elde ettiği kazanlarına uygulanacak kurumlar vergisi oranı
(%20 * 0,25=) %5 olarak dikkate alınacaktır. İndirimli kurumlar vergisi
uygulaması için, işletmenin kayıt ve işlemlerinin anılan işyerinden elde edilen
kazancın tespitine imkân vermesi gerekmektedir. Konuya ilişkin olarak Maliye
İdaresince yapılacak açıklamaların
izlenmesi gerekmektedir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
VERGİNİN TARHI, MAHSUP, BEYAN VE
BEYANNAME
I- VERGİNİN TARHI
Tarh,
vergi alacağının kanunlarında gösterilen matrah ve oranlar üzerinden
vergi dairesince hesaplanarak miktar itibariyle belirlenmesidir.
Kurumlar vergisi, kurumun tüzel kişiliği adına tarh olunur. Dar mükellefiyette,
vergi mükellefi yabancı kurum olmakla birlikte tarhiyat, bunların
Türkiye’deki müdür veya temsilcileri, müdür ve temsilci mevcut değilse
kazanç ve iradı dar mükellef kurumlara sağlayanlar adına yapılır.
A-
KURUMLAR VERGİSİ
Kurumlar
vergisi; beyannamenin vergi dairesine verildiği gün, beyanname
posta ile gönderilmişse, beyannamenin vergiyi tarh edecek daireye
geldiği tarihi izleyen üç gün içinde tarh edilir (KVK md. 16, 28).
Kurumlar vergisi tarhiyatı açısından tam mükellef ve dar mükellef kurum ayırımı
yoktur. Ancak aşağıda açıklandığı üzere bazı dar mükellef kurum kazançları
sadece KVK’nın 30. maddesi uyarınca kurumlar vergisi stopajı usulü ile
vergilendirilir.
Kurumlar
vergisi oranı, kanunun 32. maddesinde % 20 olarak belirlenmiştir. Tarh edilecek
kurumlar vergisinden aşağıda belirtilecek mahsupların düşülmesiyle ödenecek
kurumlar vergisi tutarına ulaşılacaktır.
B-
STOPAJ VERGİLEMESİ
1- Kurumlar Vergisi Stopajı
Kurum
kazançlarının bir kısmı GVK’nın 94. maddesinin 6. bendinde gelir vergisi
stopajına tabi tutulmak suretiyle vergilendirilmekteydi. Bu kazançlar; menkul
kıymet portföy işletmeciliği kazançları, kurumlar tarafından dağıtılan kâr
payları, GVK’nın 75/4. maddesinde düzenlenen menkul sermaye iratlarıdır.
Kurumlar tarafından elde edilen bu kazançların kaynakta kesinti yoluyla
vergilendirilmesi 5520 sayılı KVK’nın 15. maddesinde düzenlenmiştir. Bu
düzenlemeden sonra, kurumlar vergisi mükelleflerine ilişkin stopajların KVK
uyarınca yapılması sağlanmıştır.
KVK’nın
geçici 1. maddesinin;
²
Birinci
fıkrasında, KVK uyarınca vergi kesintisine tabi tutulmuş kazanç ve iratlar
üzerinden, GVK’nın 94. maddesi uyarınca,
²
İkinci
fıkrasında ise GVK’nın geçici 67. maddesi uyarınca vergi kesintisine tabi
tutulmuş kazanç ve iratlar üzerinden, KVK uyarınca ayrıca vergi kesintisi
yapılmayacağı düzenlemesi yapılmıştır.
Stopaj
uygulaması konusunda 5520 s. KVK Genel Tebliğleri ile ayrıntılı açıklama
yapılmıştır. KVK’nın 15/1. maddesine göre (2009/14594 s. BKK ile belirlenen
oranlarla) yapılacak stopajlar;
ü
Yıllara
sari inşaat ve taahhüt işleri hak ediş ödemelerinde %3,
ü
Kooperatiflere
ait taşınmazların kiralarında %20,
ü
Her
nevi tahvil ve Hazine Bonosu faizleri ile benzerlerinde %0,
ü
Yurtdışına ihraç edilen tahvil ve kira sertifikalarından 2011/1854
sayılı BKK uyarınca vadeye bağlı olarak değişken,
ü
Mevduat faizleri ile katılım bankasınca ve kar zarar ortaklığı
belgesi karşılığı ödenen kar paylarında %15,
ü
Repo ve ters repo faizlerinde %15.
a-
KVK 15/3. Madde Uyarınca Yapılacak Kesintiler
Yatırım
fon ve ortaklıkları portföy kazançları önceki bölümlerde açıklandığı üzere KVK’nın
5/d maddesi uyarınca kurumlar vergisinden istisnadır. Bunlardan emeklilik
yatırım fonları (5. bent) hariç diğer portföy kazançları üzerinden KVK’nın
15/3. maddesi uyarınca dağıtılıp dağıtılmadığına bakılmaksızın %15 oranında
kesinti yapılacaktır. Bu kurumların portföy kazançları için aynı maddenin 2.
bendi ve GVK’nın 94/6-b maddesi uyarınca kâr dağıtımına bağlı ayrıca kesinti
yapılmayacaktır.
5520
sayılı KVK’nın 34/8. maddesi uyarınca; Kanunun 5/d maddesinde belirtilen
yatırım fon ve ortaklıkları, aynı bentte yer alan kazançların elde edilmesi
sırasında, Kanunun 15. maddesi uyarınca kendilerinden kesilen vergileri, vergi
kesintisi yapanlarca ilgili vergi dairesine ödenmiş olmak şartıyla, Kanunun
15/3. maddesi uyarınca kurum bünyesinde yapacakları vergi kesintisinden mahsup
edebilirler. Mahsup edilemeyen kesinti tutarı mükellefe, başvurusu halinde red
ve iade edilir.
b- GVK Md. 94/6-b ve KVK Md. 15/2 ile 30/6 Uyarınca
Yapılacak Kesintiler
2009/14592 sayılı BKK ile değişen GVK’nın kâr payına
ilişkin vergi kesintisini düzenleyen 94/6-b maddesinin “i ve ii” alt bendi
hükümleri aşağıdaki gibidir.
“i) Tam mükellef kurumlar
tarafından; tam mükellef gerçek kişilere, gelir ve kurumlar vergisi mükellefi
olmayanlara ve gelir vergisinden muaf olanlara dağıtılan, 75. maddenin ikinci
fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kâr paylarından, (kârın
sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmaz.)%15,
ii) Tam mükellef kurumlar
tarafından; dar mükellef gerçek kişilere ve gelir vergisinden muaf olan dar
mükelleflere dağıtılan, 75. maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı
bentlerinde yazılı kâr paylarından (kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı
sayılmaz) %15,”
GVK’nın
94. maddesi uyarınca yapılacak kesintilere ilişkin hususlar 81 Seri no.lu 5422
s. KVK Genel Tebliği ile açıklanmıştır.
Diğer
taraftan tam mükellef kurumlarda vergi kesintisini düzenleyen KVK’nın 15/2.
maddesi hükmü şöyledir. “Vergiden muaf
olan kurumlara dağıtılan (kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmaz) GVK’nın
75. maddesinin ikinci fıkrasının 1, 2 ve 3 numaralı bentlerindeki kâr payları
üzerinden, bu maddenin üçüncü fıkrası (portföy kazançlarına ilişkin stopaj)
uyarınca vergi kesintisine tabi tutulan kazançlar hariç olmak üzere %15
oranında vergi kesintisi yapılır”
Dar mükellef kurumlarda vergi kesintisini düzenleyen KVK’nın
30/6. maddesi hükmü ise şöyledir. “Yıllık
veya özel beyanname veren dar mükellef kurumların, indirim ve istisnalar düşülmeden
önceki kurum kazancından, hesaplanan kurumlar vergisi düşüldükten sonra kalan
kısımdan ana merkeze aktardıkları tutar üzerinden, kurum bünyesinde %15
oranında kurumlar vergisi kesintisi yapılır.”
ba- Tam Mükellef Kurumlar
Tarafından Yapılacak Gelir Vergisi Kesintisi
Gelir
Vergisi Kanunu’nun 4842 sayılı Kanunla değişik 94/6-b maddesinin (i) ve (ii)
alt bentleri ve KVK’nın 15/2. maddesi uyarınca, tam mükellef kurumlar tarafından;
²
Tam
mükellef gerçek kişilere,
²
Gelir
ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara,
²
Gelir
ve kurumlar vergisinden muaf olan tam ve dar mükelleflere,
²
Dar
mükellef gerçek kişi ve kurumlara dağıtılan, GVK’nın 75/1-2-3. maddesinde
düzenlenen kâr payları üzerinden vergi kesintisi yapılması gerekmektedir.
Dağıtılan kazancın diğer tam mükellef bir kurumdan kâr payı olarak alınması bu
durumu değiştirmeyecektir.
Tam
mükellef kurumlar tarafından; tam mükellef kurumlara, Türkiye’de bir işyeri
veya daimi temsilci aracılığıyla kâr payı elde eden dar mükellef kurumlara
dağıtılan kâr payları üzerinden vergi kesintisi yapılmayacaktır.
Tam
mükellef kurumlarca kârın dağıtılmayıp kurum sermayesine eklenmesine karar
verilmesi halinde, anılan maddelerde yer alan parantez içi hüküm uyarınca,
kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmadığından, sermayeye ilave edilen
bu tutar üzerinden vergi kesintisi yapılmayacaktır.
Diğer
taraftan 4842 sayılı kanun değişikliği öncesinde GVK’nın 94. maddesi uyarınca
stopaja tabi tutulan kazançların dağıtılması halinde, kâr dağıtımına bağlı bu
kapsamda tekrar vergi kesintisi yapılmayacaktır.
bb- Dar Mükellef Kurumlarca Yapılacak Vergi Kesintisi
4842
sayılı Kanunla değişik GVK’nın 75/4. maddesinde, KVK uyarınca yıllık veya özel
beyanname veren dar mükellef kurumların indirim ve istisnalar düşülmeden önceki
kurum kazancından, hesaplanan kurumlar vergisi düşüldükten sonra kalan kısmın
menkul sermaye iradı niteliğinde olduğu hükme bağlanmıştır.
KVK
uyarınca yıllık veya özel beyanname veren dar mükellef kurumların, anılan
menkul sermaye iradını ana merkezlerine aktarmaları
sırasında aktardıkları bu tutarlar üzerinden KVK’nın 30/6. maddesi uyarınca
kurumlar vergisi kesintisi yapmaları gerekmektedir. Aktarılmayan kazanç kısmı
için tevkifat yapılmayacaktır.
Ana
merkeze gönderilen kazanç kısmının cari yıla ilişkin olması şart değildir.
Ancak, dar mükellef kurumların önceki yıllarda GVK’nın 94. maddesi kapsamında
stopaja konu edilmiş kazançlarını, bu dönemde ana merkezlerine aktarmaları
durumunda bu kazanç kısmı üzerinden yukarıda anılan hükme bağlı olarak tekrar
vergi kesintisi yapılmayacaktır.
bc- Stopaj Oranı
2009/14593
sayılı Bakanlar Kurulu Kararının eki Karar ile kâr dağıtımına ilişkin tevkifat
oranı %15 olarak belirlenmiştir.
c-
Dağıtılan Geçmiş Dönem Kârları ve 4842 Sayılı Kanun Öncesi Hükümlere Göre
Uygulanan Yatırım İndiriminde Vergi Kesintisi
Vergi
kesintisi açısından kurumların istisna kazançları ile normal kazançları
ayrımına son verilerek istisna olsun olmasın kesinti, kârın dağıtılması aşamasına
bırakılmıştır. İstisna kazançlar üzerinden prensip olarak tevkifat
yapılmayacak, ancak GVK’ya eklenen geçici 61. madde uyarınca 4842 sayılı Kanun
öncesi hükümlere göre hesaplanan ve indirim konusu yapılan yatırım indirimi
üzerinden %19,8 oranında stopaj gelir vergisi hesaplanacaktır.
Kâr
dağıtımı üzerinden kesinti yapılması uygulamasına geçiş döneminde yapılacak
vergileme GVK’nın geçici 62. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde hükmü uyarınca
kurumlar tarafından aşağıda sayılan kazançların dağıtımı halinde kâr dağıtımına
bağlı stopaj yapılmayacaktır.
i-31.12.1998
veya daha önceki tarihlerde sona eren hesap dönemlerinde elde edilen kazançlar.
ii-(i) bendi
kapsamı dışında kalan ve 31.12.2002 veya daha önceki tarihlerde sona eren hesap
dönemlerinde (01.01.1999 – 31.12.2002 tarihleri arasında) elde edilen kurumlar vergisinden istisna edilmiş
kazançlar.
iii-GVK Geçici
61. madde kapsamında tevkifata tabi tutulan kazançlar.
2003
ve müteakip yıllardaki hesap dönemlerinde elde edilen (kurumlar vergisinden
istisna edilmiş olsun veya olmasın) kazançların dağıtılması halinde, dağıtılan
bu kazançlar üzerinden GVK’nın 94/6-b ve KVK 15/2. maddeleri uyarınca kâr
dağıtımına bağlı stopaj yapılması gerekmektedir.
Diğer
taraftan, 01.01.1999–31.12.2002 tarihleri arasındaki hesap dönemlerine ilişkin
istisnaya konu olmayan kazançların dağıtıma tabi tutulması halinde de dağıtılan
bu kâr payları üzerinden, kâr dağıtımına bağlı stopaj yapılması gerekmektedir.
2- Dar Mükellefiyette Vergi
Kesintisi
KVK’nın 30.
maddesinde, dar mükellefiyete tabi kurumların Türkiye’de elde ettikleri kazanç
ve iratlardan yapılacak vergi kesintisi düzenlenmiştir. Madde uyarınca kesinti,
kazanç ve iratların nakden veya hesaben ödenmesi veya tahakkuk ettirilmesi
aşamasında avanslar da dahil olmak üzere gayri safi tutar üzerinden %15 oranında
yapılacaktır.
Bu madde uyarınca
vergilenecek kazançlara ilişkin kesinti, bu kazanç ve iratları (avanslar da
dahil olmak üzere) nakden veya hesaben ödeyen veya tahakkuk ettirenler
tarafından yapılacaktır.
Maddenin 8. bendi
uyarınca Bakanlar Kurulu, kesinti oranlarını, gelir unsurları veya faaliyet
konuları itibarıyla ayrı ayrı belirlemeye, sıfıra kadar indirmeye veya bir
katına kadar artırmaya yetkili kılınmıştır. Kanunla tanınan yetkiler
çerçevesinde BK tarafından 03.02.2009 tarihinden geçerli olmak üzere 2009/14593
sayılı BKK ile oran belirlemesi yapılmıştır.
Yapılacak vergi kesintisinde kazanç ve iratlar gayrisafi tutarları
üzerinden dikkate alınır. Kesilmesi gereken verginin ödemeyi yapan tarafından
üstlenilmesi halinde vergi kesintisi, ödenen tutar ile ödemeyi yapanın yüklendiği
verginin toplamı üzerinden hesaplanır. Ödemelerden yapılan vergi kesintisi,
kesinti yapanların kayıt ve hesaplarında ayrıca gösterilir.
a- Türkiye’de Bulunan İşyeri veya Daimi Temsilci Vasıtasıyla Elde
Edilen Kazanç ve İratların Durumu
Kanunun 30/1.
maddesi uyarınca dar mükellefiyete tabi kurumların elde ettiği aşağı sayılan
hasılat veya gelirleri üzerinden vergi kesintisi yapılacaktır.
²
GVK’da
belirtilen esaslara göre birden fazla takvim yılına yaygın inşaat ve onarım
işleri ile uğraşan kurumlara bu işleri ile ilgili olarak yapılan hakediş
ödemeleri,
²
Serbest
meslek kazançları,
²
Gayrimenkul
sermaye iratları,
²
GVK’nın
75. maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2), (3) ve (4) numaralı bentlerinde
sayılanlar hariç olmak üzere menkul sermaye iratları.
Kanunun 22. maddesinin birinci fıkrasında, dar mükellef kurumların
işyeri veya daimi temsilci vasıtasıyla elde edilen kazançlarının tespitinde,
aksi belirtilmediği takdirde tam mükellef kurumlar için geçerli olan hükümlerin
uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
Kanunun 15. maddesine göre, tam mükellef kurumların, birden fazla
takvim yılına yaygın inşaat ve onarım işleri ile ilgili hakedişlerinden, her
nevi tahvil ve Hazine Bonosu faizleri ile Toplu Konut İdaresi ve Özelleştirme
İdaresince çıkarılan menkul kıymetlerden sağlanan gelirlerinden, mevduat
faizlerinden, katılım bankaları tarafından katılma hesabı karşılığında ödenen
kâr paylarından, kâr ve zarar ortaklığı belgesi karşılığı ödenen kâr paylarından,
repo kazançlarından ve kooperatiflere ait taşınmazların kiralanması
karşılığında bunlara yapılan kira ödemelerinden vergi kesintisi yapılmaktadır.
Bu durumda, tam mükellef kurumların vergi kesintisine tabi tutulan
kazanç ve iratlarının, Türkiye’de bir işyeri veya daimi temsilci bulundurmak
suretiyle ticari faaliyette bulunan dar mükellef kurumlar tarafından da elde
edilmesi halinde, söz konusu kazanç ve iratlar üzerinden Kurumlar Vergisi Kanunu’nun
30. maddesine göre vergi kesintisi yapılacaktır. Ancak, dar mükellefiyete tabi
kurumların, Türkiye’de bir işyeri veya daimi temsilci bulundurmak suretiyle yaptıkları
ticari ve zirai faaliyet kapsamında, bu işyerleri veya daimi temsilcileri
vasıtasıyla elde ettikleri serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye
iratları (dar mükellef kooperatiflere ait taşınmazların kiralanması
karşılığında bunlara yapılan kira ödemeleri hariç) ve menkul sermaye iratları
(kâr payları ile KVK’nın 15. maddesinin birinci fıkrasında vergi kesintisine
tabi tutulan menkul sermaye iratları hariç) üzerinden anılan Kanunun 30.
maddesine göre vergi kesintisi yapılmayacaktır.
Diğer yandan, dar mükellefiyete tabi
kurumların Türkiye’de bir işyeri veya daimi temsilcisi bulunmadan veya Türkiye’de
bir işyeri veya daimi temsilci bulunsa da bu işyerlerinde yürüttükleri ticari
faaliyetle bağlantılı olmadan elde ettikleri, birden fazla takvim yılına yaygın
inşaat ve onarım işleri ile ilgili hakedişlerinden, serbest meslek
kazançlarından, gayrimenkul sermaye iratlarından ve kâr payları hariç menkul
sermaye iratlarından vergi kesintisi yapılacaktır.
Vergi kesintisi yapma sorumluluğu bulunanların, dar mükellefin
Türkiye’de işyerlerinin veya daimi temsilcilerinin bulunup bulunmadığını
bilmemesi durumunda anılan madde uyarınca vergi kesintisi yapılacağı tabiidir.
Diğer taraftan, telif, imtiyaz, ihtira, işletme, ticaret unvanı, marka ve
benzeri gayrimaddi hakların satışı, devir ve temliki karşılığında yapılan
ödemeler üzerinden bu kazanç ve iratların ticari veya zirai kazanca dahil olup
olmadığına bakılmaksızın sorumlularca kurumlar vergisi kesintisi yapılacaktır.
b- Vergi
Kesintisine Tabi Kazanç ve İratlar
ba- Taahhüt İşleri ile Uğraşan Dar
Mükellef Kurumlara Yapılan Hakediş Ödemeleri
Kanunu’nun 30/1. maddesinin (a)
bendinde, GVK’da belirtilen esaslara göre birden fazla takvim yılına yaygın
inşaat ve onarım işleri ile uğraşan dar mükellef kurumlara bu işleri ile ilgili
olarak yapılan hakediş ödemeleri üzerinden 2009/14593 sayılı BKK uyarınca %3
oranında vergi kesintisi yapılacaktır.
bb- Serbest Meslek Kazançları
Kanunu’nun 30/1. maddesinin (b)
bendinde, dar mükellef kurumların elde edecekleri serbest meslek kazançları
üzerinden vergi kesintisi yapılması öngörülmüş olup, 2009/14593 sayılı BKK
uyarınca;
²
Petrol
arama faaliyetleri dolayısıyla sağlanacak kazançlardan %5,
²
Diğer
serbest meslek kazançlarından %20 oranında vergi kesinti yapılacaktır.
bc- Gayrimenkul Sermaye İratları
Kanunu’nun 30/1. maddesinin (c) bendinde, dar mükellef kurumların
elde edecekleri gayrimenkul sermaye iratları üzerinden vergi kesintisi
yapılması öngörülmüş olup, 2009/14593 sayılı BKK uyarınca;
²
Finansal
Kiralama Kanunu kapsamındaki faaliyetlerden sağlanacak gayrimenkul sermaye
iratlarından %1,
²
Diğer
gayrimenkul sermaye iratlarından %20 oranında kesinti yapılacaktır.
bd- Menkul Sermaye İratları
Kanunu’nun 30/1. maddesinin (ç) bendinde, dar mükellef kurumların
elde edecekleri kâr payları hariç diğer menkul sermaye iratları üzerinden vergi
kesintisi yapılması öngörülmüştür.
Bu kapsamda değerlendirilecek iratlar, GVK’nın 75. maddesinin 5,
6, 7, 8, 9, 10, 12, 14, 15. bentlerinde düzenlenen iratlardır.
KVK’nın geçici 1/2 maddesinde GVK’nın geçici 67. maddesi uyarınca
vergi kesintisine tabi tutulmuş kazanç ve iratlar üzerinden, KVK uyarınca
ayrıca vergi kesintisi yapılmayacağı hüküm altına alınmıştır. GVK’nın geçici
67. maddesinde ise aynı Kanunun 75. maddesinin 5, 7, 12 ve 14 numaralı
bentlerinde yer alan menkul sermaye iratları (her nevi tahvil ve Hazine Bonosu
faizleri ile Toplu Konut İdaresi, Kamu Ortaklığı İdaresi ve Özelleştirme
İdaresince çıkarılan menkul kıymetlerden sağlanan gelirler, mevduat faizleri,
faizsiz olarak kredi verenlere ödenen kâr payları ile kâr ve zarar ortaklığı
belgesi karşılığı ödenen kâr payları, repo gelirleri) üzerinden %15 oranında kesinti
yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Ancak yetkisine istinaden Bakanklar Kurulu 2009/14593 sayılı BKK
ile; tam mükellef gerçek kişi ve kurumlar tarafından hisse senetlerine (menkul
kıymetler yatırım ortaklıkları hisse senetleri hariç) ilişkin olarak elde
edilen kazançlar için stopaj oranı %0, bu kişi ve kurumlar tarafından elde
edilen diğer kazançlar için stopaj oranı da %10 olarak değiştirilmiştir.
Diğer taraftan, her nevi alacak faizlerinden, 2009/14593 sayılı
BKK uyarınca;
²
Yabancı
devletler, uluslararası kurumlar veya yabancı banka ve kurumlardan alınan her
türlü krediler için ödenecek faizlerden (katılım bankalarının kendi usullerine
göre yurt dışından sağladıkları fonlar ve benzeri kaynaklar için ödedikleri kâr
payları dahil) %0,
²
Banka
ve diğer kurumların bir akım veya varlık portföyüne dayalı olarak yurtdışında
menkul kıymetleştirme yoluyla temin ettikleri kredilere ilişkin faizlerden %5,
²
Katılım
bankaları tarafından ödenen kar payları hariç, mal tedarikinden kaynaklanan
vade farklarından %5,
²
Diğerlerinden
%10 oranında vergi kesintisi yapılacaktır.
Diğer taraftan yurtdışına ihraç edilen tahvil ve kira
sertifikalarından yapılacak kesintiler 2011/1854 sayılı BKK (yürürlük 29.06.2011)
uyarınca, vadelerine göre farklı oranlarda uygulanacaktır.
be- Gayrimaddi Hakların Satış, Devir ve Temliki
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 30. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca,
ticari veya zirai kazanca dahil olup olmadığına bakılmaksızın dar mükellef
kurumların telif, imtiyaz, ihtira, işletme, ticaret ünvanı, marka ve benzeri
gayrimaddi haklarının satışı, devir ve temliki karşılığında nakden veya hesaben
ödenen veya tahakkuk ettirilen bedellerin, ödeyen veya tahakkuk ettirenler tarafından
2009/14593 sayılı BKK uyarınca %20 oranında vergi kesintisine tabi tutulacaktır.
bf- Dar Mükellef Kurumlara veya
Kurumlar Vergisinden Muaf Dar Mükelleflere Dağıtılan Kâr Payları
Tam mükellef kurumlar tarafından, dar mükellef kurumlara veya
kurum statüsünde olup, bu Kanunla veya özel kanunlarla kurumlar vergisinden
muaf tutulmuş bulunan yabancı kurumlara dağıtılan GVK’nın 75. maddesinin ikinci
fıkrasının 1, 2 ve 3 numaralı bentlerinde sayılan kâr payları üzerinden KVK’nın
30. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca 2009/14593 sayılı BKK ile belirlenen %15
oranında vergi kesintisi yapılacaktır.
Türkiye’de bir işyeri veya daimi temsilci aracılığıyla faaliyet gösteren
dar mükellef kurumlara dağıtılan kâr payları üzerinden bu kesinti
yapılmayacaktır. Kurumlarca kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmayacaktır.
bg- Yurt Dışı İştirak Kazançları
Üzerinden Dar Mükellef Kurumlara Dağıtılan Kâr Payları
KVK 30/4. maddesi uyarınca, Kanun’un 5/1-c maddesiyle kurumlar
vergisinden istisna edilmiş kazançlardan, anonim veya limited şirket
niteliğindeki dar mükellef kurumlara dağıtılan kâr paylarından vergi kesintisi
yapılacak olup, söz konusu kesinti oranı 30. maddenin üçüncü fıkrası uyarınca
uygulanacak olan oranın (%15) yarısını aşmayacaktır. Bu durumda bu bent uyarınca
yapılacak kesinti oranı %7,5 olacaktır.
bh- Sergi ve Panayır Kazançları
KVK’nın 30/5. maddesinde, Türkiye’de
işyeri ve daimi temsilcisi bulunmayan dar mükelleflerin, yetkili makamların
izniyle açılan sergi ve panayırlarda yaptıkları ticari faaliyetlerden elde ettikleri
kazançlar üzerinden kurum bünyesinde stopaj yapılacak ancak, 2009/14593 sayılı
BKK uyarınca stopaj oranı %0 olarak belirlenmiştir.
bi- GVK Md. 75/4 Uyarınca Yurt Dışına
Yapılan Aktarımlar
KVK’nın 30. maddesinin 6. fıkrasında
yıllık veya özel beyanname veren dar mükellef kurumların, indirim ve istisnalar
düşülmeden önceki kurum kazancından, hesaplanan kurumlar vergisi düşüldükten
sonra kalan kısımdan (GVK Md.75/4) ana merkeze aktardıkları tutar üzerinden,
kurum bünyesinde kurumlar vergisi kesintisi yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Kesinti oranı, 2009/14593 sayılı BKK ile %15 olarak belirlenmiştir.
Dar mükellef kurumların Türkiye’de
elde edilen kârı ana merkezlerine aktarmamaları halinde, anılan stopaj kâr
aktarımına bağlı olarak yapılacağından,
vergi kesintisi yapılmayacaktır.
bj- Bakanlar Kurulunca Belirlenecek
Ülkelerde Yerleşik Olan veya Faaliyette Bulunan Kurumlara Yapılacak Ödemeler
Kanunu’nun 30/7. maddesi uyarınca, kazancın elde edildiği ülke
vergi sisteminin, Türk vergi sisteminin yarattığı vergilendirme kapasitesi ile
aynı düzeyde bir vergilendirme imkanı sağlayıp sağlamadığı ve bilgi değişimi
hususunun göz önünde bulundurulması suretiyle Bakanlar Kurulunca ilan edilen
ülkelerde([55])
yerleşik olan veya faaliyette bulunan kurumlara (tam mükellef kurumların bu
nitelikteki ülkelerde bulunan iş yerleri dahil) nakden veya hesaben yapılan
veya tahakkuk ettirilen her türlü ödemeler üzerinden, bu ödemelerin verginin
konusuna girip girmediğine veya ödeme yapılan kurumun mükellef olup olmadığına
bakılmaksızın %30 oranında vergi kesintisi yapılacaktır.
Bakanlar Kurulunca belirlenen ülkelerde yerleşik olan veya faaliyette
bulunan kurumlar ile tam mükellef kurumların söz konusu ülkelerde bulunan
işyeri veya daimi temsilcilerine nakden veya hesaben yapılan veya tahakkuk
ettirilen her türlü ödemeler, bu
ödemelerin verginin konusuna girip girmediğine veya ödeme yapılan kurumun
mükellef olup olmadığına bakılmaksızın vergi kesintisi kapsamında
değerlendirilecektir. Dolayısıyla, anılan ülkelerde yerleşik olan veya
buralarda faaliyette bulunan kurumlara ödenen kredi anaparası, tasfiye bakiyesi
gibi değerler de vergi kesintisi kapsamına girmektedir.
Bu ülkelere yapılacak kâr payı ödemeleri, Kanunun 30. maddesinin
üçüncü fıkrasına göre değil, yedinci fıkrasına göre vergi kesintisine konu
edilecektir. Yedinci fıkraya göre vergi kesintisine tabi tutulan ödemeler,
diğer fıkralar uyarınca ayrıca vergi kesintisine konu edilmeyecektir.
Bakanlar Kurulunca belirlenen ülkelerde yerleşik olan veya faaliyette
bulunan kurumlar ile tam mükellef kurumların söz konusu ülkelerde bulunan
işyeri veya daimi temsilcilerine, kapsam dışında olan bir ülke üzerinden ödeme
yapılması halinde de vergi kesintisi uygulanacaktır.
Ödemeye esas teşkil eden bir belgenin Bakanlar
Kurulunca belirlenecek ülkelerde düzenlenmesi, vergi kesintisi için yeterlidir.
Vergi kesintisi kapsamında olup mükellef açısından gider niteliğinde olan
ödemeler, kurum kazancının tespitinde dikkate alınabilecektir.
Bakanlar Kurulunca belirlenecek ülkelerdeki finans kuruluşlarından([56]) temin edilen borçlanmalara
ilişkin ana para, faiz ve kâr payı ödemeleri ile sigorta ve reasürans ödemeleri
üzerinden bu fıkra kapsamında vergi kesintisi yapılmayacaktır.
c- Anılan Kazançların Verilecek Beyannameye İthali
KVK’nın 24. maddesinde dar mükellef kurumların yıllık beyanname
vermesine ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, 26. maddesinde ise dar mükellef
kurumların özel beyanname verecekleri gelirlere ilişkin hükümler düzenlenmiştir.
KVK’nın 30/9.maddesi uyarınca “ticari veya zirai kazançlar hariç
olmak üzere”([57]), bu maddeye göre
vergi kesintisi yoluyla alınan kazanç ve iratlar için Kanunun 24 veya 26.
maddelerine göre beyanname verilmesi veya bu madde kapsamına girmeyen kazanç ve
iratlar için verilecek beyannamelere söz konusu kazanç ve iratların dahil
edilmesi ihtiyaridir.
Diğer taraftan, GVK’nın 75. maddesinin ikinci
fıkrasının 5, 7 ve 14 numaralı bentlerinde yer alan menkul sermaye iratları ile
fonların katılma belgelerinden ve yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden
elde edilen kâr paylarının verilecek beyannamelere dahil edilmesi zorunludur.
Aynı şekilde dar mükellefiyete tabi kurumlar, hakediş ödemeleri üzerinden vergi
kesintisi yapılan, birden fazla takvim yılına yaygın inşaat ve onarım
işlerinden elde ettikleri kazançlarını kurumlar vergisi beyannameleri ile beyan
etmeleri gerekmektedir.
II- MAHSUPLAR
Kurumların beyan ettikleri kurumlar vergisi matrahı üzerinden
ilgili vergi dairesi tarafından % 20 oranında kurumlar vergisi tarh edilir.
Tarh edilen bu vergiden; beyannamede gösterilen kazançlardan gelir ve kurumlar
vergisi
kanunlarına göre tevkifan kesilmiş olan vergiler (yatırım fonlarının katılma
belgeleri ile yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde edilen kâr
payları üzerinden fon veya ortaklık bünyesinde hesaplanan vergiler dahil)
düşülerek ödenecek kurumlar vergisi tutarına ulaşılır (KVK md. 32, 33, 34).
Yurt dışında ödenen vergiler([58]),
KVK’ya göre hesaplanan kurumlar vergisinden öncelikle mahsup edilecek, mahsup
sonrası tutarın bulunması halinde yurt içinde kesinti suretiyle ödenen vergiler
ve geçici vergi mahsup edilecektir. Zarar mahsubu veya istisnalar sonucu ilgili
yılda Türkiye’de vergiye tabi kurum kazancının oluşmaması nedeniyle Türkiye’deki
beyannamelere dahil edilen yurt dışı kazançlar üzerinden mahallinde ödenen
vergilerin kısmen veya tamamen mahsubuna imkân bulunmazsa, bu mahsup hakkı bu
dönemi izleyen üçüncü hesap dönemi sonuna kadar kullanılabilecektir.
Örneğin, Tam
mükellef (Z) A.Ş., 2012 yılında (D) ülkesinde bulunan şubesinden KVK kapsamında
istisna olarak değerlendirilmeyen 140.000.- TL değerinde kurum kazancı elde etmiş
ve bu kazanç üzerinden %25 oranında 35.000 TL kurumlar vergisi ödemiştir. Kurumun
yurt içindeki faaliyetlerinden elde ettiği kazanç ise 750.000 TL olup 54.000 TL
kesinti suretiyle ödenen vergi, 112.000 TL de ödenen geçici vergisi
bulunmaktadır. (Yurt dışından elde edilen kâr payları ve ödenen vergiler aynı
kurla değerlenmiştir.) (Z) A.Ş.’nin kurumlar vergisi beyanı özeti aşağıdaki
gibi olacaktır.
Kurum kazancı 890.000
TL
Hesaplanan kurumlar
vergisi(%20) 178.000
TL
Mahsuplar (-) 194.000
TL
- Yurt dışında ödenen verginin mahsup
edilebilecek kısmı (140.000 x %20 =).......... 28.000 TL
- Kesinti yoluyla yurt içinde ödenen vergi.... 54.000 TL
- Geçici vergi............................................. 112.000
TL
Ödenecek kurumlar vergisi..........................................
0 TL
İadesi gereken geçici
vergi ...................................... 16.000 TL
Mükellef tarafından yurt dışında ödenen verginin (35.000 –
28.000=) 7.000 YTL’lik kısmı, mahsup sınırını aştığı için hiçbir şekilde mahsup
(ve iade) konusu yapılamayacaktır.
A-
YURT DIŞINDA ÖDENEN VERGİLERİN MAHSUBU
Yurt
dışında elde edilen kazançlardan Türkiye’de vergilendirilecek olanlara ilişkin
daha önce mahallinde ödenen vergiler, Türkiye’de bu kazançlar nedeniyle
hesaplanacak kurumlar vergisinden mahsup edilebilecektir. Ancak, Türkiye’deki
vergi matrahına dahil edilen yurt dışı kazanç tutarının bu vergileri de
içerecek şekilde brütleştirilmiş olması gerekmektedir. Yurt dışında yabancı
para cinsinden ödenen vergilerin TL’ye çevrilmesinde, ilgili bulunduğu
kazançların genel sonuç hesaplarına intikalinde esas alınan kur uygulanacaktır.
(KVK md. 33)
Mahsup işlemi söz konusu verginin beyannameye dahil
edildiği geçici vergi dönemi itibariyle başlayacaktır. Bu vergilerin geçici
vergiden mahsubunda da genel şartlar aranacaktır. Bu verginin geçici vergiden
mahsup edilmesi yıllık vergiden mahsup edilmesine engel değildir. Çünkü
hesaplanan kurumlar vergisinden ancak ödenen geçici vergi mahsup
edilebilmektedir. (KVK md. 33/5)
KVK’nın
7. maddesinin uygulandığı hallerde, kontrol edilen yabancı kurumun ödemiş olduğu
gelir ve kurumlar vergisi benzeri vergiler, söz konusu kurumun Türkiye’de
vergilendirilecek kazancı üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup
edilebilecektir. (KVK md. 33/2)
Yurt dışında elde edilen kazançların Türkiye’de kurumlar vergisinden
istisna edilmiş olması halinde, bu kazançlar üzerinden yurt dışında ödenen vergilerin
yurt içinde hesaplanan vergiden mahsup edilmesi mümkün değildir.
Genel
olarak yurtdışı kazançların Türkiye’de beyan edildiği dönemde vergiye tabi
kurum kazancının oluşmaması nedeniyle, beyannamelere dahil edilen yurt dışı
kazançlar üzerinden mahallinde ödenen vergilerin kısmen veya tamamen mahsup
edilememesi halinde, bu vergiler izleyen üçüncü hesap dönemi sonuna kadar
mahsup konusu yapılabilecektir (md. 33/4).
1-
Mahsup Edilebilecek Vergilerin Sınırı
Türkiye’de tarh olunacak kurumlar vergisinden mahsup
edilebilecek yurt dışında ödenen kurumlar vergisi ve benzeri vergiler, en fazla
yurt dışında elde edilen ve Türkiye’de beyannameye dahil edilen kazançlara %20
kurumlar vergisi oranının uygulanması suretiyle bulunacak tutar kadar
olacaktır. (KVK md. 33/4)
Örneğin, (A) Kurumu, yurt dışında elde ettiği brüt 100.000 TL kazancı
2012 yılı beyanına dahil etmiştir. Bu kazanç üzerinden yabancı ülkede 25.000 TL
kurumlar vergisi benzeri vergi ödenmiştir. Bu durumda, (A) Kurumu Türkiye’de bu
kazanca ilişkin olarak (100.000 x %20=) 20.000 TL vergi kısmını, hesaplanan
kurumlar vergisinden mahsup edebilecektir. Yurt dışında ödenen verginin bu
tutarı aşan kısmı hiçbir şekilde mahsup (ve iade) konusu yapılamayacaktır.
2-
Yurt Dışı İştiraklerden Elde Edilen Kâr Payları Üzerinden Ödenen Vergilerin
Mahsubu
Tam
mükellef kurumların doğrudan veya dolaylı olarak sermayesi veya oy hakkının en
az %25’ine sahip olduğu yurt dışı iştiraklerinden elde ettikleri kâr payları
üzerinden Türkiye’de ödenecek kurumlar vergisinden, iştiraklerin bulunduğu
ülkelerdeki kâr payı dağıtımına kaynak oluşturan kazançlar üzerinden ödenen
gelir ve kurumlar vergisi benzeri vergilerin kâr payı tutarına isabet eden
kısmı mahsup edilebilecektir. Ancak, kazanca ilave edilen kâr payı brüt tutarı
ile dikkate alınmalıdır. (KVK m. 33/3)
Örneğin, (A)
Kurumunun sermayesine %30 oranında iştirak ettiği yurt dışındaki (C) Kurumundan
elde ettiği iştirak kazancına ilişkin bilgiler şöyledir.
-. İştirak oranı %30
-. Yabancı ülkedeki kurumlar vergisi oranı %10
-. Yabancı ülkede dağıtılan kâr paylarına
uygulanan vergi kesintisi oranı %20
-. (C) Kurumunun toplam kurum kazancı 10.000 TL
- (C) Kurumunun yabancı ülkede ödediği kurumlar
vergisi (%10) 1.000 TL
-. (A) Kurumunun elde ettiği iştirak kazancı (brüt) 3.000 TL
- Yabancı ülkede ödenen kurumlar vergisinden (A)
Kurumunun elde ettiği iştirak kazancına isabet eden tutar (3.000 x %10) 300 TL
-. (C) Kurumunun dağıtılabilir kazancı 9.000 TL
-. (A) Kurumunun elde ettiği vergi sonrası kâr payı 2.700 TL
- (A) Kurumunun elde ettiği kâr payından dağıtım
aşamasında yurt dışında kesilen vergi (2.700 x %20) 540 TL
-. (A) Kurumunun elde ettiği net kâr payı tutarı (2.700-540=) 2.160
TL
Bu durumda (A) Kurumu, Türkiye’de kurumlar vergisinden
istisna edilmemiş olan (C) Kurumundan elde ettiği brüt 3.000 TL’yi kurum
kazancına ekleyecek, bu kazanç üzerinden yurt dışında ödenen (540 + 300 =) 840
TL verginin, bu kazanç üzerinden Türkiye’de geçerli kurumlar vergisi oranına göre
hesaplanan (3.000 x %20=) 600 TL’ye kadar olan kısmını mahsup edebilecektir.
3-
Yurt Dışında Ödenen Vergilerin Tevsiki
Kurumlar vergisinden indirim konusu yapılacak vergilerin yabancı
ülkelerde ödendiğini gösterir belgelerin, yetkili makamlardan alınarak mahallindeki
Türk elçilik veya konsoloslukları, yoksa mahallinde Türk menfaatlerini koruyan
ülkenin aynı nitelikteki temsilcileri tarafından tasdik olunan belgelerle
tevsik olunması gerekmektedir. Aksi halde indirim hakkı kullanılamayacaktır.
Beyan döneminde belgelemenin yapılamadığı durumlarda, yabancı
ülkede ödenen veya ödenecek olan vergi, KVK’nın 32. maddesinde düzenlenen (%20)
kurumlar vergisi oranı aşılmamak şartıyla ilgili memlekette câri olduğu bilinen
oran üzerinden hesaplanarak, cari dönemde hesaplanan kurumlar vergisinin bu
tutar kadarlık kısmı ertelenebilecektir. Hesaplanan kurumlar vergisinin bu
suretle ertelenen kısmı söz konusu belgelerin tarh tarihinden itibaren en geç 1
yıl içinde ilgili vergi dairesine ibraz edilmesiyle terkin edilir. (KVK md.
33/6-7)
Mücbir sebepler olmaksızın belgelerin anılan süre
zarfında ibraz edilmemesi veya bu belgelerin ibrazından sonra ertelenen vergi
tutarından daha düşük bir mahsup hakkı olduğunun anlaşılması halinde, ertelenen
vergilerin tevsik edilemeyen kısmı 6183 sayılı Kanun hükümleri uygulanmak
şartıyla düzeltilecektir. (KVK md. 33/8)
B-
YURT İÇİNDE ÖDENEN VERGİLERİN MAHSUBU
KVK’nın
34/1. maddesi uyarınca, beyannamede gösterilen kazançlardan, Kanunun 15 ve 30.
maddelerine göre kaynağında kesilmiş olan vergiler beyanname üzerinden
hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilecektir.
Beyannameye
dahil edilen kazançlardan GVK’nın geçici 67. maddesi kapsamında kesilen
vergiler de hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilebilecektir. Ancak,
anılan geçici maddenin (2) ve (3) nolu fıkraları kapsamında yapılan
kesintilerde, kesinti suretiyle ödenen verginin, işlemden doğan kazancın tabi
olduğu vergi kesinti oranıyla çarpımı sonucu bulunacak tutarı aşan kısmı,
yıllık kurumlar vergisinden mahsup edilemeyecektir.
Sigorta ve reasürans şirketlerinde, hayat sigorta
branşında teminat sağlayan şirketlerin, hayat matematik karşılıklarının
yatırıma yönlendirilmesinden elde edilen kazanç ve iratlar üzerinden yapılan
vergi kesintileri de aynı şekilde söz konusu sigorta şirketinin beyannamesi
üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilecektir.
Diğer
taraftan dar mükellefiyete tabi kurumların vergi kesintisi yoluyla alınan ve
kurumlar vergisi beyannamesine dahil edilmesi ihtiyari kılınan kazançları için
beyanname verilmesi halinde, bu kazançlar üzerinden hesaplanacak kurumlar
vergisinden, daha önce kesinti yoluyla ödenen vergiler genel hükümler çerçevesinde
mahsup edilebilecektir.
VUK’un
11. maddesi kapsamında, 164 seri no.lu GVK Genel Tebliğinde belirlenen
esaslarla kurumların, sattıkları zirai ürün bedelleri üzerinden müteselsil
sorumlulukları gereği kestikleri vergilerin, kazancı elde eden kurumların
beyannameleri üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilmesi mümkündür.
1-
Geçici Vergi
Gelir vergisi Kanunu’nun
mükerrer 120. maddesi uyarınca dönem içinde hesaplanan geçici vergilerden
kurumlar vergisi beyannamesinin verileceği tarihe kadar ödenmiş olanlar,
hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilir. Geçici verginin bu tarihe kadar
ödenmemiş olanları bu tarih itibariyle terkin edilir ve mahsup konusu yapılmaz.
2- Fonlar ve Yatırım Ortaklıkları Bünyesinde
Kesilen Verginin Bu Kurumlardan Kâr Payı Alanlarca Mahsubu
KVK’nın
15/3. maddesine göre, fonların ve yatırım ortaklıklarının, Kanunun 5/1-d
maddesi uyarınca kurumlar vergisinden istisna edilen kazançları üzerinden fon
bünyesinde kesilen vergiler, söz konusu fon ve ortaklıkların katılma belgeleri
ile hisse senetlerinden kâr payı alan kurumlar tarafından, kurumların aldıkları
kâr payının içerdiği vergi kesintisi miktarı ile sınırlı olmak kaydıyla,
hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilebilecektir.
Beyannameye
dahil edilecek kâr payı, ele geçen net kâr payının geçerli kesinti oranı
kullanılarak brütleştirilmesi suretiyle hesaplanacaktır. Kâr payının elde edildiği
tarih ile vergi kesintisinin yapıldığı tarih arasında dönem farkı olmasının
önemi bulunmamaktadır. Mahsup edilecek vergi, kâr payının elde edildiği dönem
için geçerli olan vergi oranı ile hesaplanacaktır.
3- Kontrol Edilen Yabancı Kurum
Kazancı Üzerinden Kesilen Vergilerin Mahsubu
Kontrol edilen yabancı kurumlara yapılan ödemeler
üzerinden KVK’nın 30/7. maddesi uyarınca kesilen vergiler, bu şirketin Türkiye’deki
beyannameye dahil edilen kurum kazancı üzerinden hesaplanacak kurumlar
vergisinden mahsup edilebilecektir. Ancak, mahsup edilecek vergi, kontrol
edilen yabancı kurumun bu ödemelerden kaynaklanan kazancına isabet eden
kurumlar vergisi tutarını aşamayacaktır.
4- Kesilen Vergilerin Geçici
Vergiden Mahsubu
Geçici
vergilendirme dönemi içinde elde edilen gelir üzerinden kesinti yoluyla ödenmiş
vergiler varsa bu vergilerin, o dönem için hesaplanan geçici vergi tutarlarından
da mahsubu mümkün bulunmaktadır. Bununla birlikte, ilgili hesap dönemine
ilişkin ödenen geçici vergi ile kesinti yoluyla ödenen vergiler, kurumlar
vergisi beyannamesi üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilecektir.
(KVK md. 34/4)
5- Mahsup Fazlasına İlişkin
Yapılacak İşlem
KVK’nın
34. maddesinde yer alan esaslar çerçevesinde mahsup edilecek vergilerin
beyanname üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden fazla olması halinde, bu
durum vergi dairesince mükellefe yazı ile bildirilecektir. Fazla olan bu tutar,
mükellefin söz konusu yazıyı tebellüğ tarihinden itibaren bir yıl içinde
başvurması şartıyla kendisine iade edilecek olup; bu süre içinde başvurmayanların
bu farktan doğan alacakları düşer. (KVK md. 34/5)
Maliye
Bakanlığı, iadeyi mahsuben veya nakden yaptırmaya, inceleme raporuna, Yeminli Mali
Müşavir raporuna veya teminata bağlamaya ve iade için aranılacak belgeleri belirlemeye
yetkilidir. Bu yetki; kazanç türlerine, iade şekillerine, geliri elde edenin
veya ödemeyi yapanın hukuki statüsüne göre ayrı ayrı kullanılabilmektedir. (KVK
md. 34/6) Bu konuda 252 Seri No.lu GVK Genel Tebliğinde açıklama yapılmıştır.
Kesinti
yoluyla ödenen vergilerin mahsuben iade işlemi, aranan tüm belgelerin
tamamlanması şartıyla, yıllık kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği tarih
itibarıyla yapılacaktır. İkmalen veya re’sen yapılan tarhiyatlarda mahsup
işlemi, mahsup talebine ilişkin dilekçe ve eklerinin eksiksiz olarak vergi
dairesi kayıtlarına girdiği tarih esas alınarak yapılır. Aranan belgelerin
tamamlanması aşamasında yapılan tahsilatlar yönünden düzeltme yapılmayacaktır.
(KVK md. 34/7)
6- Fonların ve Yatırım
Ortaklıklarının Gelirleri Üzerinden Ödenen Vergilerin Mahsubu
KVK’nın
5/1-d maddesinde sayılan fonların ve yatırım ortaklıklarının kazançları
kurumlar vergisinden istisna edilmiştir. Bu fon ve ortaklıkların, anılan kazançlarının
elde edilmesi sırasında, KVK’nın 15 ve GVK’nın geçici 67. maddesi uyarınca
kesilen vergiler, KVK’nın 15/3. maddesine göre kurum bünyesinde yapılacak vergi
kesintisinden mahsup edilebilecektir. Ancak, söz konusu mahsubunun yapılabilmesi
için kesilen vergilerin vergi kesintisi yapanlarca ilgili vergi dairesine
ödenmiş olması zorunludur.
Beyanname üzerinden vergi mahsubunun yapılmasından sonra,
mahsup edilemeyen bir vergi tutarı kalması halinde, söz konusu vergi kesintisi
mükellefin başvurusu üzerine genel esaslar çerçevesinde red ve iade edilecektir.
III- BEYAN
Kurumlar vergisi, mükellefin veya vergi sorumlusunun
beyanı üzerine tarh olunur. Vergi sorumlusu, verginin ödenmesi bakımından
alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişi veya kuruluştur. Kurumlar
vergisinde hesap dönemi vergilendirme dönemidir (KVK md. 14, 16)
Kurumlar vergisi beyannamesi, ilgili bulunduğu
hesap döneminin sonuçlarını kapsar. Mükelleflerin şubeleri,
ajanlıkları, alım ve satım büro ve mağazaları, imalathaneleri veya
kendilerine bağlı sair işyerleri için, bunların müstakil muhasebeleri
ve ayrılmış sermayeleri olsa dahi, ayrı beyanname verilmez. Kooperatifler,
gelirlerinin sadece vergi kesintisine tabi tutulan taşınmaz kira gelirlerinden
ibaret bulunması halinde, bu kira gelirleri için kurumlar vergisi beyannamesi
vermeyeceklerdir.
Kurumlar
vergisi mükellefleri tarafından dönem kazancı ile ilgili verilecek
beyannameler şunlardır:
²
Safi
kazancın bildirilmesine özgü kurumlar vergisi beyannamesi,
²
Kurumlar
vergisi tevkifatının vergi dairesine bildirilmesine özgü muhtasar
beyanname (KVK md. 30, 31),
²
Dar
mükellefiyete tabi kurumların, KVK’nın 26. maddesinde yazılı kazanç
ve iratlarının vergi dairesine bildirilmesine özgü özel beyanname,
² GVK’nın
94/6. maddesi ve KVK’nın 15/5. maddesi uyarınca yapılacak vergi kesintisine
ilişkin muhtasar beyannamedir.
IV- BEYANNAMENİN
VERİLME VE VERGİNİN ÖDENME ZAMANI
A-
KURUMLAR VERGİSİ BEYANNAMESİ
Kurumlar
vergisi beyannamesi, hesap döneminin (normal veya özel hesap dönemi)
kapandığı ayı izleyen dördüncü ayın birinci gününden yirmibeşinci günü
akşamına kadar mükellefin bağlı olduğu vergi dairesine verilir (KVK md.
14/3).
Dar
mükelleflerin yıllık kurumlar vergisi beyannamesi, Türkiye’de işyeri veya daimi
temsilcisinin bulunduğu yerin, Türkiye’de işyeri veya daimi temsilcisinin
bulunmaması halinde, yabancı kuruma kazanç sağlayanların bağlı olduğu
vergi dairesine verilir.(KVK md. 25/4)
Dar
mükellefiyette, vergi muhatabının Türkiye’yi terk etmesi halinde,
beyanname memleketi terk tarihinden önceki son onbeş gün içinde verilir.
Verginin muhatabı, yabancı kurumun Türkiye’deki müdür veya temsilcileri,
bunlar yoksa kazanç ve iratları yabancı kuruma sağlayanlardır.(KVK
md. 25/5, 28/1)
Kurumlar
vergisi, beyannamenin verileceği ayın sonuna kadar ödenir. (KVK md. 21/1,
29/1-a))
Tasfiye,
devir ve birleşme halinde; tasfiye olan veya birleşen kurum adına tasfiye ve
birleşme kârı üzerinden salınan vergiler beyanname verme süresi içinde ödenir.
Tasfiye beyannamesi Kanunun 14. maddesinde belirlenen sürelerde, tasfiyenin
tamamlanması halinde tasfiyenin kapandığı tarihten itibaren 30 gün içinde
verilir.(KVK md. 17/2) Kurumlar vergisi de beyanname verme süresi içinde
ödenir. Tasfiye ve devir olan kurumun (vergisiz devirler hariç) tahakkuk etmiş
ancak henüz ödeme vadesi gelmemiş vergileri de aynı süre içinde ödenir. (KVK
md. 21/1-2)
B-
ÖZEL BEYANNAME
Dar mükellefiyet esasında vergilendirilen yabancı
kurumlarca elde edilen, GVK’da yazılı diğer kazanç ve iratlar (telif,
imtiyaz, ihtira, işletme, ticaret ünvanı, marka ve benzeri gayrimaddi hakların
satışı, devir ve temliki karşılığında alınan bedeller hariç) ile ulaştırma
işi kazancı özel beyanname ile beyan edilir. Söz konusu beyanname, kurumun
kendisi veya Türkiye’de adına hareket eden kişi tarafından, kazançların
iktisap tarihinden itibaren 15 gün içinde, KVK’nın 27. maddesinde belirtilen
ilgili vergi dairelerine verilir. Beyan edilen kazançların vergisi aynı
süre içinde ilgili vergi dairesine ödenir. (KVK md. 29/1-c)
C-
MUHTASAR BEYANNAME
Dar mükellef kurumlara KVK’nın 30. maddesinde belirtilen
kazanç ve iratları sağlayan gerçek veya tüzel kişiler, bu kurumlara
nakden veya hesaben ödedikleri veya tahakkuk ettirdikleri kazanç
ve iratları ile bu kazançlar üzerinden kesilen kurumlar vergisini, muhtasar
kurumlar vergisi beyannamesi ile söz konusu ödeme veya tahakkukun yapıldığı
ayı takip eden ayın 20. günü([59])
akşamına kadar, kurumlar vergisi açısından bağlı bulundukları vergi
dairesine bildirmek zorundadır. Bu vergiler beyannamenin verildiği ayın
26. günü akşamına kadar ödenir. (KVK md. 21/4, 29/1-b, 31)
Hükümetin
müsaadesiyle açılan sergi ve panayırlarda dar mükelleflerin yaptıkları
ticari faaliyetlerden elde ettikleri kazançlar (Türkiye’de başkaca
bir işyeri veya daimi temsilcileri bulunmamak şartıyla) üzerinden
yapılacak kurumlar vergisi tevkifatı oranı halen % 0’dır. Bu nedenle bu
kazançlar için beyanname verilmeyebilecektir. (5422 s. KVK, 31 Seri no.lu
Genel Tebliği)
Tam
mükellef kurumlarda KVK’nın 15. maddesi uyarınca yapılacak vergi kesintileri,
kesintiyi yapmak zorunda olanlarca, ödeme veya tahakkukun yapıldığı yer
itibariyle bağlı bulundukları vergi dairesine muhtasar beyanname ile beyan
edilir. Muhtasar beyanname, vergilendirme dönemini izleyen ayın 20. günü
akşamına kadar verilir ve 26. günü akşamına kadar ödenir.(KVK md. 15/5, 21/4)
D-
“E- BEYANNAME”
VUK’un 5228 sayılı Kanununla değişik mükerrer 257. maddesinin
birinci fıkrasının (4) numaralı bendinde yer alan düzenleme ile Maliye
Bakanlığı, vergi beyannameleri ve bildirimlerinin internet ve diğer elektronik
bilgi iletişim araç ve ortamında doğrudan mükellefler tarafından gönderilmesine
izin verebileceği veya zorunluluk getirebileceği gibi, bunların yetki verilmiş
gerçek ve tüzel kişiler aracılığıyla gönderilmesine izin vermeye veya
zorunluluk getirmeye yetkili kılınmıştır.
Anılan yetkiye istinaden yayımlanan 340 Sıra
no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile;
²
3568
sayılı Kanunu uyarınca çıkarılan tebliğlere göre, aktif büyüklükleri ve net
satış hasılatları belli bir tutarın üzerinde olması nedeniyle beyannamelerini
meslek mensubuna imzalatmak zorunluluğunda bulunmayan mükelleflerin, tam otomasyona
geçmiş vergi dairelerine verilecek beyannamelerini elektronik ortamda kendileri
veya yetki verdikleri meslek mensupları aracılığı ile gönderebilecekleri,
²
Aktif
büyüklükleri veya net satış hasılatları nedeniyle, beyannamelerini
meslek mensuplarına imzalatmak zorunluluğu bulunan mükelleflerin de tam
otomasyona geçmiş vergi dairelerine verilecek beyannamelerini yetki verecekleri
meslek mensupları vasıtasıyla gönderebilecekleri yönünde düzenleme yapılmıştır.
Konuya ilişkin olarak 340, 346, 357, 367,
373, 376, 386, 403, 405, 407, Seri
Numaralı VUK Genel Tebliğleri ile e-Beyanname 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9 ve 10
no.lu Sirkülerlerde yapılan açıklamalara bakılmalıdır.
V-
UYGULAMA ÖRNEKLERİ
ÖRNEK - 1 |
İnşaat,
İmalat ve Gayrimenkul Ticareti faaliyetinde bulunan (Z) A.Ş’nin 2012 takvim
yılı faaliyetinden elde ettiği kâr 740.000 TL tutarındadır. Kurumun 2011 takvim
yılı faaliyeti 150.000 TL zararla kapanmış olup söz konusu zararın 70.000 TL’si
yurt dışı inşaat ve onarım kazancı istisnasından kaynaklanmaktadır.
Kurumun
önceki dönemlerden devreden 170.000 TL tutarında (endekslenmiş) indirilebilecek
yatırım indirimi hakkı mevcuttur. Yatırım indirimi hakkı GVK’nın mülga 19.
maddesi çerçevesinde doğmuştur.
Kurum
cari dönemde ayrıca 60.000 TL emisyon primi geliri, 90.000 TL yurt dışı inşaat
ve onarım işleri kazancı (istisna şartlarını taşıyan) elde etmiştir. Kurum cari
yılda kâr payı dağıtmama kararı almıştır.
Kurumun
2012 yılı kazancına ilişkin vergileme nasıl olacaktır?
ÇÖZÜM
Kurum
tarafından cari dönem kazancına ilişkin olarak bu verilere göre hesaplanacak
kurumlar vergisi ve vergi kesintisi tutarları aşağıdaki gibidir.
Kurumun
2011 yılından devreden zararı, yurt dışı inşaat ve onarım kazancı istisnası
dışında (150.000 - 70.000=) 80.000 TL’dir.
Kurumun
cari yıl kurum kazancı toplamı 890.000 TL olup şu kazanç unsurlarından oluşmaktadır:
-
Faaliyet Kârı 740.000 TL
-
Emisyon Primi Geliri 60.000 TL
-
Yurt Dışı İnşaat ve Onarım İşleri Kazancı 90.000 TL
Kurumlar Vergisinin Hesabı |
TL |
TL |
Kurum Ticari
Kazancı |
|
890.000 |
-Geçmiş Yıl
Zararı |
|
80.000 |
İndirime Esas
Tutar |
|
810.000 |
İndirim ve
İstisnalar |
|
390.000 |
-Emisyon
Primi Geliri |
60.000 |
|
-Yurt Dışı İnşaat ve Onar. İşl. Kazancı İst. |
160.000 |
|
-Yatırım
İndirimi |
170.000 |
|
Kurumlar
Vergisi Matrahı |
|
420.000 |
Hesaplanacak
Kurumlar Vergisi (%20) |
|
84.000 |
Sonraki
Döneme Devr. Yatırım İnd. Hakkı |
|
0 |
Stopaj Gelir Vergisi Tutarının
Hesabı
Kurum cari dönem kârını dağıtmadığı için kâr payı
dağıtımına bağlı vergi kesintisi hesaplanmayacaktır. Yatırım indirimi stopaja
tabi değildir.
Toplam Vergi Yükü
Kurumun cari dönem (Türkiye’de ödenen) vergi yükü sadece
kurumlar vergisinden oluşmakta olup bunun dönem kazancına oranı (84.000/890.000=)
%9,43’tür. Kurumun toplam vergi yükü yurt dışında ödediği kazanç vergisi tutarı
da dikkate alınarak hesaplanacaktır.
ÖRNEK - 2 |
Dayanıklı tüketim malları ticareti ve gemi işletmeciliği
faaliyetinde bulunan (M) A.Ş.’nin 2012 yılı ticari kazancı 1.580.000 TL’dir.
İşletmenin 2012 yılında elde ettiği istisna kapsamında, 90.000 TL iştirak
kazancı ve 4490 sayılı Kanun uyarınca oluşturulan Türk Uluslararası Gemi
Siciline kayıtlı gemi işletmeciliğinden elde ettiği 1.240.000 TL kazancı bu
tutara dahildir. Kurumun 210.000 TL tutarında mahsup edilecek geçmiş yıl zararı
bulunmaktadır.
Kurum cari dönemde, faaliyette bulunduğu ilçe belediyesine
140.000 TL’lik bağışta bulunmuş ve bu tutarı dönem içinde gider kaydetmiştir.
Kurumun cari dönem diğer KKEGd tutarı 100.000 TL’dir.
Kurum cari yılda kârının 500.000 TL’lik kısmını ortaklara
dağıtma kararı almıştır.
Kurumun 2012 yılı kazancına ilişkin vergileme nasıl
olacaktır?
ÇÖZÜM
Kurum tarafından yapılan bağışın KVK’nın 10/1-c maddesi
uyarınca dönem kurum kazancının %5’ine kadarlık kısmı indirim konusu yapılabilecektir.
Söz konusu %5’lik sınır bulunurken; Bağış ve yardımlar düşülmemek kaydıyla
ticari kazanç tespit edilecek, Kanunen kabul edilmeyen giderler eklenecek, zarar
mahsubu yapılacak, iştirak kazançları istisnası indirilecek ancak, diğer indirim
ve istisnalar düşülmeyecektir.
Bu durumda kurumun 2012 yılı bağış sınırı;
[(1.580.000+140.000+100.000)-(90.000+210.000)=]
1.520.000*0,05 =76.000 TL olacaktır.
Kurum tarafından dönem kazancına ilişkin olarak hesaplanacak
vergiler aşağıdaki gibidir.
Kurumlar Vergisinin Hesabı |
TL |
TL |
-Kurum Ticari
Kazancı |
|
1.580.000 |
-KKEGd |
|
240.000 |
Toplam |
|
1.820.000 |
İndirim ve
İstisnalar |
|
1.616.000 |
-İştirak
Kazancı İstisnası |
90.000 |
|
-Gemi
İşletmeciliği Kazancı |
1.240.000 |
|
-Geçmiş Yıl
Zararı |
210.000 |
|
-Bağış ve
Yardımlar |
76.000 |
|
Safi Kurum
Kazancı (Matrah) |
|
204.000 |
Hesaplanacak
Kurumlar Vergisi (%20) |
|
40.800 |
Stopaj Gelir Vergisi Tutarının
Hesabı
Kurum
cari yıl kazancının 500.000 TL’lik kısmını Nisan 2013 tarihinde ortaklara
dağıtma kararı almıştır. Kurum dağıtacağı bu kazanç kısmı üzerinden GVK’nın
94/6-b/i maddesi uyarınca %15 oranında stopaj gelir vergisi hesaplayacaktır.
Stopaj Gelir Vergisinin Hesabı |
TL |
Stopaj Gelir
Vergisi Matrahı |
500.000 |
Gelir Vergisi
Stopajı (%15) |
75.000 |
Kurumun
cari dönem toplam vergi yükü aşağıdaki gibidir.
Toplam Vergi Yükü (Top.
Vergi/Top. Kur. Kaz.=) |
TL |
Kurumlar
Vergisi |
40.800 |
Gelir
Vergisi Stopajı |
75.000 |
TOPLAM (% 7,3) |
115.800 |
ÖRNEK - 3 |
Kurumlar
vergisi mükellefi (C) kredi kooperatifinin 2012 dönemi faiz geliri 620.000 TL,
diğer gelirleri 80.000 TL’dir. Kooperatifin, elde ettiği diğer kazançlar sabit
kıymet satışından doğmuş olup başka gelir unsuru yoktur. Kooperatifin
kullandırdığı kredilerin %90’ı ortaklar tarafından kullanılmıştır. Kooperatifin
indirim konusu yapılacak 76.000 TL tutarında geçmiş yıl zararı mevcuttur.
Kooperatifin
2012 yılı kazancına ilişkin vergileme nasıl olacaktır?
ÇÖZÜM
Bu
verilere gör kooperatifin kurumlar vergisi beyanı aşağıdaki gibi olacaktır.
Kooperatifin
yararlanabileceği risturn istisnası tutarı:
620.000
x 0,90= 558.000 TL’dir.
Kurumun
toplam kazancı 620.000+80.000=700.000 TL’dir.
Kurumlar Vergisi |
TL |
TL |
-Kurum Ticari
Kazancı |
|
700.000 |
-KKEGd |
|
0 |
Kazanç ve
İlaveler Toplamı |
|
700.000 |
Mahsup
Edilecek Geçmiş Yıl Zararı |
|
76.000 |
İndirime Esas
Tutar |
|
624.000 |
İndirim ve
İstisnalar |
|
558.000 |
-Risturnlar |
558.000 |
|
Safi Kurum
Kazancı (Matrah) |
|
66.000 |
Kurumlar
Vergisi (%20) |
|
13.200 |
Kooperatifin
vergi yükü cari döneme ilişkin kurumlar vergisinden oluşmakta olup (13.200/700.000=)
%1,88 oranındadır.
ÖRNEK - 4 |
Hitit
Vergi Dairesi mükellefi (Y) Otomotiv İthalat A.Ş’nin 2012 takvim yılı ticari
bilanço kârı 10.420.000 TL olup, bunun 1.230.000 TL’lik kısmı ortağı bulunduğu
(B) A.Ş’nin dağıttığı kâr payından, 760.000 TL tutarındaki kısmı KVK 5/1-e.
madde kapsamında yapılan (Z) A.Ş. iştirak hisselerinin satışından, 310.000 TL’lik
kısmı emisyon priminden ve 3.300.000 TL tutarındaki kısmı da (A) serbest bölgesinde
yer alan şubelerinin kârından oluşmaktadır.
Kurumun
cari dönemde 480.000 TL tutarında KKEGd mevcuttur.
Kurum
cari dönemde kar dağıtmama kararı almıştır.
Kurumun
2012 yılı kazancına ilişkin vergileme nasıl olacaktır?
ÇÖZÜM
Bu
veriler ışığında şirketin kurumlar vergisi beyanı aşağıdaki gibi olacaktır.
Cari
yıl kazancından indirilecek iştirak hissesi satış kazancı istisnası; 760.000 x
0,75 = 570.000 TL’dir.
Kurumlar Vergisinin Hesabı |
TL |
TL |
Kurum Ticari
Kazancı |
|
10.420.000 |
KKEGd |
|
480.000 |
Kazanç ve
İlaveler Toplamı |
|
10.900.000 |
İndirim ve
İstisnalar |
|
5.410.000 |
İştirak
Kazancı |
1.230.000 |
|
İştirak
Hissesi Satış Kazancı |
570.000 |
|
Emisyon Primi |
310.000 |
|
Serbest Bölge
Kazancı |
3.300.000 |
|
Kurum Kazancı
(Matrah) |
|
5.490.000 |
Kurumlar
Vergisi (%20) |
|
1.098.000 |
Kurum
cari dönemde kâr payı dağıtmadığı için, kâr dağıtımına bağlı gelir vergisi
stopajı hesaplamayacaktır. Dolayısıyla cari dönemde ödenecek kurumlar vergisi,
kurumun toplam vergi yükünü oluşturacaktır. Bu durumda kurumun cari dönem vergi
yükü oranı (1.098.000/10.420.000=) %10,53 olacaktır.
ÖRNEK - 5 |
Galata
Vergi Dairesi mükellefi (D) A.Ş.’nin 2012 yılı kazancı 750.000 TL’dir. Kurumun
cari dönem giderleri içinde Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’na yapılan 120.000 TL
tutarında bağış ve 610.000 TL tutarında AR-GE harcaması mevcuttur.
Kurum,
KVK Md. 10’da düzenlenen Ar-Ge indiriminden yararlanma ve cari dönem kârını
dağıtmama kararı almıştır.
Kurumun
2012 yılı kazancına ilişkin vergileme nasıl olacaktır?
ÇÖZÜM
Bu
veriler ışığında Kurumun kurumlar vergisi beyanı aşağıdaki gibi olacaktır.
AR-GE
İndirimi: 610.000 x %100= 610.000 TL
Kurumlar Vergisinin Hesaplanması |
TL |
TL |
Kurum Ticari
Kazancı |
|
750.000 |
KKEGd
(Bağışlar) |
|
120.000 |
Kazanç ve
İlaveler Toplamı |
|
870.000 |
İndirim ve
İstisnalar |
|
730.000 |
Bağış ve
Yardımlar |
120.000 |
|
AR-GE
İndirimi |
610.000 |
|
Safi Kurum
Kazancı (Matrah) |
|
140.000 |
Kurumlar
Vergisi (%20) |
|
28.000 |
Kurum
kâr dağıtımı yapmadığından toplam vergi yükü, ödenecek kurumlar vergisinden
oluşmakta olup (28.000 / 750.000) % 3,73 oranındadır.
ÖRNEK - 6 |
ODTÜ
Teknoloji Geliştirme Bölgesinde faaliyet gösteren (C) Limited Şirketinin 2012
yılında bu bölgedeki istisna kapsamındaki faaliyeti dolayısıyla 220.000.- TL zarar
ortaya çıkmıştır. Bu kurumun aynı yılda bölge dışındaki faaliyetleri nedeniyle 680.000.-
TL hasılatı ve bu hasılatın elde edilmesine yönelik 376.000.- TL gideri bulunmaktadır.
Kurum cari dönemde kâr dağıtımı yapmama kararı almıştır.
Kurumun
2012 yılı kazancına ilişkin vergileme nasıl olacaktır?
ÇÖZÜM
Kurumun
cari dönem kazanç unsurları ve ödeyeceği kurumlar vergisi aşağıdaki şekilde hesaplanacaktır.
Teknoloji geliştirme bölgesi dışındaki hasılatı................ 680.000 TL
Bu kazanca ilişkin yapılan gider toplamı.................... (376.000) TL
Teknoloji geliştirme bölgesi dışındaki kazancı............... 304.000 TL
Teknoloji geliştirme bölgesi hasılatı.......................................... 0 TL
Teknoloji geliştirme bölgesinde oluşan zarar.............. (220.000) TL
2012 yılı ticari kazancı..................................................... 84.000
TL
Kurumlar Vergisinin Hesaplanması |
TL |
TL |
Kurum Ticari
Kazancı (zarar) |
|
84.000 |
KKEGd (Tekn.
Gel. Bölg. Zararı) |
|
220.000 |
Kazanç ve
İlaveler Toplamı |
|
304.000 |
İndirim ve
İstisnalar |
|
0 |
Safi Kurum
Kazancı (Matrah) |
|
304.000 |
Kurumlar
Vergisi (%20) |
|
60.800 |
Teknoloji geliştirme bölgesi kazancı kurumlar vergisinden
istisna olduğu için bu bölge faaliyetinden oluşan zararlar diğer kurum kazancından
indirilemeyecektir. Diğer taraftan kurum cari dönemde kâr payı dağıtmadığından
kâr payı dağıtımına bağlı kesinti de yapılmayacaktır.
Kurumun cari dönem ticari kazancı 84.000 TL, vergi yükü 60.800
TL’dir. Kurumun toplam
vergi yükü (60.800 / 84.000) % 72,38 oranındadır.
ÖRNEK - 7 |
Maltepe
Vergi Dairesi mükellefi (M) Turizm Ticaret A.Ş’nin 2012 takvim yılı ticari
bilanço kârı 7.800.000 TL olup, bunun 1.200.000 TL’lik kısmı rüçhan hakkı satış
gelirinden, 4.600.000 TL’lik kısmı yurt dışı şube gelirinden oluşmaktadır.
Yurtdışı şube geliri ilgili ülkede % 17 oranında kazanç vergisine tabi tutulmuş
olup, yılsonu itibariyle Türkiye’ye transfer edilmiştir. Kurumun cari dönemde 150.000
TL tutarında KKEGd mevcuttur.
Kurum
cari dönem kazancını dağıtmama kararı almıştır.
Kurumun
2012 yılı kazancına ilişkin vergileme nasıl olacaktır?
ÇÖZÜM
Kurumun cari dönemde yararlanacağı istisnalar aşağıdaki
gibidir.
-Rüçhan hakkı
satış kazancı istisnası (1.200.000 x %75=) 900.000
TL
-Yurt dışı
şube geliri istisnası....................................... 4.600.000
TL
Bu
veriler ışığında Kurumun 2012 yılı kurumlar vergisi beyanı aşağıdaki gibi olacaktır.
Kurumlar Vergisinin Hesaplanması |
TL |
TL |
Kurum Ticari
Kazancı |
|
7.800.000 |
KKEGd |
|
150.000 |
Kazanç ve
İlaveler Toplamı |
|
7.950.000 |
İndirim ve
İstisnalar |
|
5.500.000 |
-Rüçhan
hakkı satış kazancı istisnası |
900.000 |
|
-Yurt
dışı şube geliri istisnası |
4.600.000 |
|
Safi Kurum
Kazancı (Matrah) |
|
2.450.000 |
Hesaplanan
Kurumlar Vergisi (%20) |
|
490.000 |
Kurum
cari dönemde kâr payı dağıtmadığı için, kâr dağıtımına bağlı gelir vergisi
stopajı hesaplamayacaktır. Dolayısıyla cari dönemde ödenecek kurumlar vergisi,
kurumun toplam vergi yükünü oluşturacaktır. Bu durumda cari dönem vergi yükü
(Türkiye’de hesaplanan) oranı (490.000/7.800.000=) %6,28 olacaktır. Kurumun
toplam vergi yükü yurt dışında ödediği kazanç vergisi tutarı da dikkate alınmak
suretiyle hesaplanacaktır.
Kurumun
istisnadan yararlanmaması halinde, yurt dışı şube gelirleri üzerinden
ilgili ülkede ödediği kurumlar vergisi benzeri vergileri, hesaplanan kurumlar
vergisinden KVK’nın 33. maddesi hükümleri çerçevesinde mahsup edebilecektir.
ÖRNEK - 8 |
(C)
kurumunun 2012 yılı ticari kazancı 590.000 TL olup 10.000 TL tutarında da KKEGd
mevcuttur. Kurumun cari dönemde yararlanabileceği 38.000 TL tutarında iştirak
kazancı istisnası, 56.000 TL tutarında iştirak hissesi satış kazancı istisnası
ve 53.000 tutarında yurtdışı şube kazancı istisnası hakkı bulunmaktadır.
Kurum
ayrıca 2012 yılı geçici vergi dönemlerinde toplam 42.000 TL geçici vergi beyan
etmiş ve vadesinde ödemiştir.
Kurum
2012 yılında kar dağıtmama kararı almıştır.
Kurumun
2012 yılı kazancına ilişkin vergileme nasıl olacaktır?
ÇÖZÜM
Yukarıda
yer alan verilere göre Kurumun 2012 yılı kurumlar vergisi beyannamesi özeti
aşağıdaki gibi olacaktır.
Kurumlar Vergisinin Hesaplanması |
TL |
TL |
Kurum Ticari
Kazancı |
|
590.000 |
KKEG |
|
10.000 |
Kazanç ve
İlaveler Toplamı |
|
600.000 |
İndirim ve
İstisnalar |
|
147.000 |
-İştirak
Kazancı İstisnası |
38.000 |
|
-İştirak
Hissesi Satış Kaz. İstisnası |
56.000 |
|
-Yurtdışı
Şube Kazancı İstisnası |
53.000 |
|
Safi Kurum
Kazancı (Matrah) |
|
453.000 |
Hesaplanan
Kurumlar Verg. (%20) |
|
90.600 |
Mahsup
Edilecek Geçici Vergi |
|
42.000 |
Ödenecek
Kurumlar Vergisi |
|
48.600 |
Kurum 2012 yılında kâr payı dağıtmama kararı almıştır. Bu nedenle kar dağıtımına bağlı stopaj gelir vergisi hesaplamayacaktır. Kurumun cari dönem toplam vergi yükü, hesaplanan kurumlar vergisinden ibaret olup (90.600/590.000=) % 15,35 oranındadır.
ÖRNEK - 9 |
Halkalı Vergi Dairesi mükellefi (V) İnşaat Turizm Ticaret
A.Ş’nin 2012 takvim yılında tamamlanan taahhüt işlerinden elde ettiği hasılat 775.000.000
TL, bu işlerin maliyeti ise 655.000.000 TL’dir. Bu işler nedeniyle ödenen
stopajlar ise 23.250.000 TL’dir. Kurumun inşaat faaliyeti yanı sıra; yedek
parça işinden elde ettiği dönem kazancı 1.700.000 TL, turizm acenteliği işine
ilişkin dönem zararı ise 4.200.000 TL’dir.
Kurumun;
cari döneme ilişkin 300.000 TL tutarında KKEGd mevcut olup turizm ve yedek
parça ticareti faaliyeti nedeniyle dönem içinde ödemiş olduğu geçici vergi
tutarı ise 450.000 TL’dir
Kurum,
Nisan 2013 döneminde ortaklarına 2004 yılı kazancından 5.000.000 TL tutarında
kâr payı dağıtma kararı almıştır.
Kurumun
2012 yılı kazancına ilişkin vergileme nasıl olacaktır?
ÇÖZÜM
Kurumun
cari dönemde tamamlanan taahhüt işlerinden elde ettiği kazanç;
(775.000.000
- 625.000.000 =) 120.000.000 TL’dir
Kurumun
cari dönemde elde ettiği kazançlar toplamı ise;
[(120.000.000
+ 1.700.000) - 4.200.000=] 117.500.000 TL’dir
Bu
veriler çerçevesinde Kurumun 2012 takvim yılı kurumlar vergisi beyanı aşağıdaki
gibi olacaktır.
Kurumlar
Vergisinin Hesaplanması |
TL |
TL |
Kurum Ticari
Kazancı |
|
117.500.000 |
KKEGd |
|
300.000 |
Kazanç ve
İlaveler Toplamı |
|
117.800.000 |
İndirim ve
İstisnalar |
|
0 |
Safi Kurum
Kazancı (Matrah) |
|
117.800.000 |
Hesaplanan
Kurumlar Vergisi (%20) |
|
23.560.000 |
Mahsup
Edilecek Vergiler |
|
23.700.000 |
- GV Stopajı |
23.250.000 |
|
- Geçici Vergi |
450.000 |
|
Ödenmesi
Gereken Kurumlar Verg. |
|
0 |
İade Edilecek
Vergiler |
|
140.000 |
Kurum
Nisan 2012 tarihinde ortaklara, 2004 yılı kazancından karşılanmak üzere 5.000.000
TL tutarında kâr payı dağıtma kararı almıştır. Kurum dağıtacağı bu kazanç kısmı
üzerinden GVK’nın geçici 62 ve 94/6-b/i maddeleri uyarınca %15 oranında stopaj
gelir vergisi hesaplayacaktır.
Stopaj Gelir Vergisinin Hesabı |
TL |
Stopaj Gelir
Vergisi Matrahı |
5.000.000 |
Gelir Vergisi
Stopajı (%15) |
750.000 |
Kurum
tarafından vergi iade alacağının, kâr dağıtımına bağlı olarak hesaplanan gelir
vergisi stopajı tutarından mahsubu talep edilebilecektir. Mahsubun yapılmasını
müteakip kalan (750.000 – 140.000=) 610.000 TL tutarında stopaj gelir vergisi
kurum tarafından vadesinde vergi dairesine ödenecektir.
Kurumun
cari dönem toplam vergi yükü [(23.560.000
+ 750.000=)24.310.000/117.500.000=] % 20,68 olacaktır. Kurum vergi yükü
oranının kurumlar vergisi oranının üzerine çıkmasının nedeni KKEGd ve dağıtılan
kâr üzerinden yapılan stopajdır.
ÖRNEK – 10 |
Hesap
dönemi takvim yılı olan Mimar Sinan Vergi Dairesi mükellefi (KY) A.Ş.’nin 2012
yılı dönem sonu öz sermayesi 500.000 TL olup, şirket 2012 yılında 340.000 TL
kazanç elde etmiştir. Bu kazancın 100.000 TL’lik kısmı istisna kapsamında
serbest bölge kazancıdır. Şirketin
ayrıca, 60.000 TL kanunen kabul edilmeyen gideri, 40.000 TL yatırım indirimi
hakkı ve 2011 yılından devreden 50.000 TL geçmiş yıl zararı bulunmaktadır.
Kurum cari yıla ilişkin olarak 28.000 TL tutarında geçici vergi ödemiştir.
Kurum
cari dönem kazancından girişim sermayesi fonu ayırma ve dönem karını dağıtmama
kararı almıştır.
Kurumun
cari dönem kazancına ilişkin vergileme nasıl olacaktır?
ÇÖZÜM
Şirket
2012 yılında, beyan edilen [(340.000+60.000) - (100.000+50.000+40.000)=]
210.000 TL gelirinin %10’u olan 21.000 TL tutarında girişim sermayesi fonu
ayırabilecektir.
Bu
fonun, ayrıldığı dönemde bilanço pasifinde özel bir fon hesabına alınması
gerekmektedir. Ayrıca ayrılan girişim sermayesi fonu toplamı şirketin öz sermayesinin
%20’si olan (500.000 x 0,20=) 100.000 TL’yi aşamayacaktır.
İşletme
fon hesabına gerekli kaydı yapmak suretiyle, şartları sağladığından, ayırdığı
girişim sermayesi fonunu, 2012 yılı kurumlar vergisi beyannamesinde indirim
konusu yapabilecektir.
Yukarıda
yer alan verilere göre kurumun 2012 yılı kurumlar vergisi beyannamesi özeti
aşağıdaki gibi olacaktır.
Kurumlar Vergisinin Hesaplanması |
TL |
TL |
Kurum Ticari Kazancı |
|
340.000 |
KKEG |
|
60.000 |
Kazanç ve İlaveler Toplamı |
|
400.000 |
İndirim ve İstisnalar |
|
190.000 |
-Geçmiş yıl
zararı |
50.000 |
|
-Serbest bölge kazancı |
100.000 |
|
-Yatırım indirimi |
40.000 |
|
Safi Kurum Kazancı (Matrah) |
|
210.000 |
Hesaplanan Kurumlar Verg.
(%20) |
|
42.000 |
Mahsup Edilecek Geçici Vergi |
|
28.000 |
Ödenecek Kurumlar Vergisi |
|
14.000 |
Kurumun,
ayırmış olduğu 10.000 TL fonla 2013 yılı sonuna kadar girişim sermayesi yatırım
ortaklıklarına veya fonlarına yatırım yapmaması halinde, indirim konusu yaptığı
10.000 TL fon nedeniyle eksik tahakkuk ettirilen vergi, gecikme faizi ile
birlikte tahsil edilecektir.
Kurum 2012 yılında kâr payı dağıtmama kararı almıştır. Bu nedenle kar dağıtımına bağlı stopaj gelir vergisi hesaplamayacaktır. Kurumun cari dönem toplam vergi yükü, hesaplanan kurumlar vergisinden ibaret olup (42.000/340.000=) % 12,35 oranındadır.
([1]) Kanuni ve iş merkezi Kanada’da bulunan ve
uluslararası hava yolu taşımacılığı yapan dar mükellef kurumların Türkiye’de
elde ettikleri hava taşımacılık kazançları için %0. (Bkz. 3/6/2009 tarih ve
2009/15022 sayılı BKK)
([2]) 6322 sayılı Kanunun 35. maddesiyle getirilen
bu hüküm 15.06.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir ve bu tarihten sonra elde
edilen kazançlara uygulanacaktır.
([3]) İştirak oranından kasıt kâr payı oranı
olmalıdır. Ancak uygulamada kâr payı oranı bilerek düşük tutulmak suretiyle
Türkiye’de vergilendirme önlenmek istenebilir. Bunu engellemek için Gelir
İdaresi; sermaye, kâr payı veya
oy hakkı oranlarından en
yüksek olanı esas aldırabilecektir.
([4])
Ciro primi ve iskonto işlemlerinde KDV
uygulamasına ilişkin ikincil mevzuat 19.01.2012 tarih ve 116 Seri No.lu KDVK GT
ile (6 no.lu başlık) yeniden düzenlenmiştir.
([6]) Danıştay 4. D.’nin, 17.03.1999 tarih ve E.
1998/594 K. 1999/1152 sayılı Kararıyla, 194 Seri No.lu GVK Genel Tebliği’nin
ihraç kaydıyla mal tesliminde bulunan işletmelere götürü gider uygulamasından yararlanma
imkanını tanıyan 1-4-b bölümü iptal edilmiştir.
([8]) Kıdem tazminatı için karşılık ayrılmışsa,
karşılık gideri KKEG olarak değerlendirilecektir. Bu durumda kıdem tazminatının
fiilen ödendiği dönemde daha önce karşılık ayrılmış olan kısım için muhasebe
tekniğiyle gider yazılma olanağı ortadan kalkmıştır. Ödendiği yılda bu nedenle giderleştirilemeyen
kıdem tazminatları beyanname üzerinde ticari kazançtan mahsup edilmelidir.
([9])
Örneğin Bkz. Maliye Bakanlığı'nın 25.08.2011 tarih ve
B.07.1.GİB.4.35.16.01-176300-420 sayılı Özelgesi.
([11]) 01.01.2004 tarihinden önce alınan amortismana
tabi iktisadi kıymetler için, VUK’un 5024 sayılı Kanunla değişmeden önceki 315.
maddesi hükmü uyarınca başlanılan şekilde amortisman ayrılmaya devam olunur.
([13]) Tutar 2013 yılında alınan kıymetler için 800
TL olarak uygulanacaktır. (422 Seri No.lu VUK GT)
([15]) Şartların oluşmaması nedeniyle 2012 yılı sonu
da enflasyon düzeltmesi yapılmayacaktır. Enflasyon
düzeltmesine ilişkin ayrıntılı açıklama için Bkz. M. Emin AKYOL - Muzaffer
KÜÇÜK, Tek Düzen Hesap Planı Uygulaması
ve Mali Tablolar, Üçüncü Kısım, Yedinci Bölüm, Yaklaşım Yayınları
([16]) 6327 sayılı Kanunla, anılan %10 oranı %15’e
çıkartılmış, bireysel emeklilik ve diğerleri ayırımı da kaldırılmıştır. Yapılan
bu değişiklik 01.01.2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
([17]) Karşılığında kalitesiz de olsa bir ürün elde
edilen tecrübe imalatları bu kapsamda değerlendirilmez.
([18]) Kabul edilmeme gerekçesi; bu uygulamanın
mükellefe tercih hakkı tanıyacağı ancak, kanuni düzenlemede mükellefe böyle bir
tercih hakkı bırakılmaması olarak ifade edilmektedir.
([19]) Reeskont tutarı şu formülle hesaplanır: F=
A-[Ax360/360+(MxT)]
F: Reeskont tutarı,
A: Nominal değer,
M: Faiz oranı,
T: Vade (vadeye kalan gün sayısı)
([20]) Reeskont senet üzerinde yer alan faiz oranı
ile, senet üzerinde faiz oranı belirtilmemişse T.C. Merkez Bankasınca
belirlenen iskonto oranı kullanılarak hesaplanacaktır. Merkez Bankası son
olarak 20/12/2012 tarihinde, (%16,5 olan) iskonto oranını %13,75 olarak yeniden
belirlemiştir.
([21]) VUK’un 192. maddesine göre, öz sermaye,
bilançonun aktif toplamı ile borçlar arasındaki fark olup, bu fark müteşebbisin
işletmeye koymuş olduğu varlığı ifade eder. Buna göre, öz sermaye ya
gerçek aktiften borçların indirilmesi suretiyle ya da öz sermaye
unsurlarının toplanması suretiyle hesaplanmaktadır.
([22]) Faaliyetin devamı şart olmakla birlikte,
faaliyet hacmi konusunda bir belirleme yapılmamıştır.
([23]) Yurt dışı zararların mahsubu için, yurt
dışındaki faaliyetin Türkiye’deki kurumun şubesi şeklinde yürütülmesi gerekir.
Yurt dışı faaliyet yabacı ülkede ayrı şirket kurularak veya bir şirketin
hissedarı olarak yürütülüyorsa bu şirketin zararının Türkiye'de mahsubu söz
konusu olmayacaktır.
([24]) Araştırma ve geliştirmenin teşvikine ilişkin
28.02.2008 tarih ve 5746 sayılı Kanun 13.03.2008 tarih ve 26814 sayılı Resmi
Gazetede yayımlanmıştır. Ar-Ge indirim oranı bu kanunla 01.04.2008 tarihinden
itibaren yürürlüğe girmek üzere %100 olarak değiştirilmiştir(md.5). 5746 sayılı
Kanun uygulamasına ilişkin ayrıntılı açıklama için Bkz. Muzaffer KÜÇÜK, “Mevcut
AR-GE Müessesesi 5746 sayılı Kanunla Geliştirildi”, Vergi Dünyası, Temmuz 2008, s.64
([26]) Kanun metninde yer alan “nakdi” ibaresi 5904
sayılı Kanunla metinden çıkartılmıştır. Bu nedenle 5904 sayılı Kanunun yayım
tarihi olan 03.07.2009 tarihinden sonra Üniversiteler ve yüksek teknoloji
enstitülerine yapılan aynî veya nakdî bağış ve yardımların tamamı kurumlar
vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılabilecektir.
([27]) KKEGd’lerin nazım hesaplarda ayrıca izlenmesi
de mümkündür. Ancak bu yöntemin uygulaması daha fazla muhasebe kaydı gerektirdiğinden
fonksiyonel değildir.
([28]) Ayrıntılı açıklama için Bkz. M. Emin AKYOL - Muzaffer KÜÇÜK, Tek Düzen Hesap Planı Uygulaması ve Mali
Tablolar, 431 no.lu hesaba ilişkin açıklamalar, Yaklaşım Yayınları
([29]) Ayrıntılı
açıklama ve örnekler için Bkz. M. Emin AKYOL - Muzaffer KÜÇÜK, age, 331 no.lu
hesaba ilişkin açıklamalar, Yaklaşım Yayınları
([30]) Bakanlar Kurulu’nun bu yetkisini kullanarak
aldığı konuya ilişkin 2007/12888 sayılı kararı 06.12.2007 tarih ve 26722 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlamıştır.
([32]) Bu hüküm KVK’nın 13.maddesine 5766 sayılı
Kanunla eklenmiş olup 06.06.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
([33]) Esas faaliyet terimi yatırım indirimi
uygulamasında da kullanılmış olup neyi ifade ettiği konusunda tereddüt vardır.
Gelir İdaresinin yatırım indirimine ilişkin olarak yayımladığı sirkülerlerde
esas faaliyet, işletmenin icra ettiği ve hasılat elde ettiği ana faaliyeti
olarak belirtilmiştir. Gelir İdaresi yatırım indirimi uygulamasında, ‘İlgili olmayı’ da esas faaliyetin bir
unsuru şeklinde ‘işletilmek’ olarak
değerlendirmiştir.
([34]) Ticari kazançtan mali kazanca ulaşırken söz
konusu reeskont faiz giderleri ticari kazanca eklenecek, reeskont faiz geliri
ticari kazançtan indirilecektir.
([35]) Sayım ve tesellüm farkları genellikle şu
sebeplerden ortaya çıkar; Doğal afetler, teknolojik ve kimyasal etkiler,
fireler, hırsızlık olayları, fiili yok olmalar, işletmeden çekiş, envanter
hataları, stok kartı hataları, kodlama hataları, kayıt ve muhasebe hataları,
açıktan satış, stok giriş çıkış miktar hataları…
([36]) Mevduat faizi elde edilmesi halinde dağıtım
anahtarının tespitinde sadece faiz kısmı dikkate alınmalıdır.
([37]) Taahhüt işi kazançlarının geçici vergi dışında
tutulduğundan hareketle, dönem içinde tamamlanan bu işlere ilişkin zararın
diğer kazançlara ilişkin geçici vergi matrahından mahsup edilemeyeceğini
savunan maliyeciler mevcuttur. Bu görüş uyarınca yapılacak işlem ek tarhiyat
riski taşımamaktadır.
([38]) Benzeri bir düzenleme 5422 sayılı eski KVK’da
da yer almaktaydı. Ancak bu hükmün uygulanmasında Gelir İdaresi çok katı
davranmamış, diğer kanunlarla yapılan düzenlemeler de istisna uygulamasında
dikkate alınmıştır.
([39]) 5520 sayılı Kanunun 5. maddesinin 1.
fıkrasının (d) bendinde Türkiye'de kurulu;
a) Menkul
kıymetler yatırım fonları veya ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan
kazançları,
b) Portföyü Türkiye'de kurulu borsalarda
işlem gören altın ve kıymetli madenlere dayalı yatırım fonları veya
ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan kazançları,
c) Girişim sermayesi yatırım fonları
veya ortaklıklarının kazançları,
d) Gayrimenkul yatırım fonları veya
ortaklıklarının kazançları,
e) Emeklilik yatırım fonlarının
kazançları,
f) Konut finansmanı fonları ile varlık
finansmanı fonlarının kazançları, kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.
Girişim
sermayesi yatırım fonları veya ortaklıklarının kazançları hariç, fonların
katılma belgeleri ile yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde edilen
kâr payları iştirak kazançları istisnası kapsamında olmayacak söz konusu kâr
payları elde eden kurum bünyesinde kurumlar vergisine tabi tutulacaktır.
([40]) KVK’nın 15. maddesinin 3. fıkrasında,
kurumlar vergisi mükellefleri için GKV’nın geçici 67/8. maddesine paralel bir
tevkifat düzenlemesi yapılmıştır.
([43])
Parantez içi hüküm, 6111 sayılı Kanun’un
90. maddesiyle getirilmiş olup 13.02.2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
([44]) Nitekim 1 Seri no.lu KVK Genel Tebliği’nde
konuya ilişkin olarak holding şirketlerce 24-Mali Duran Varlıklar hesap grubunda
izlenen menkul kıymetlerin satışında bu istisnadan yararlanacağı yönünde
açıklama yapılmıştır. Ancak muhasebeleştirme anlamında yapılacak bir kayıt
hatasının istisnadan yararlanamama sonucunu doğuracağı kanaatinde değiliz.
([45]) Bu konuda Maliye Bakanlığınca yayımlanan 1
Seri no.lu KVK Genel Tebliği’nde konuya ilişkin olarak “...Grup şirketlerinin
her birinin ayrı tüzel kişilikleri bulunduğundan, her bir şirketin söz konusu
istisnadan yararlanabilmesi mümkündür. Ancak, satış işleminin istisnanın amacına
aykırı olarak işletmeye nakit girişi olmaksızın gerçekleştirilmesi halinde
istisna uygulanmayacaktır. Ayrıca, bağlı ortaklığın yapacağı sermaye artırımı
sonucu doğacak sermaye taahhüdüne karşılık olmak üzere taşınmazların veya
iştirak hisselerinin ayni sermaye olarak bağlı ortaklığa devredilmesi halinde,
bağlı değer başka bir bağlı değere (iştirak hissesine) dönüşmüş olacağından söz
konusu istisnadan yararlanılamayacaktır.” açıklaması yer almaktadır.
([50]) Gelir idaresinin bu anlayışı, konuya ilişkin
Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinde belirtilen hukuk ilkeleri açısından
tartışmaya açıktır.
([52]) İstisna uygulaması faaliyet ruhsatında
belirtilen sürenin son günü itibariyle uygulanarak sona erecektir.
[53] Bu tarihten önce yapılan yatırımlara eski hükümler
uygulanacaktır.
[54] Ayrıntılı açıklama için bknz: AKYOL, M.Emin; KÜÇÜK,
Muzaffer; a.g.e.
([56]) Söz
edilen finans kuruluşu, münhasıran finansman hizmeti veren, mukimi bulunduğu
ülkenin mevzuatına göre
finansal kaynak sağlamaya yetkili olan kuruluşları ifade eder. Sadece ilişkili şirketlere finansman temin eden kuruluşlar bu
kapsamda değerlendirilmeyecektir.
([57]) Bu
ibare kanun maddesine 5766 sayılı Kanunla eklenmiş olup 6/6/2008 tarihinde
yürürlüğe girmiştir. Bu ibare gereği dar mükellef kurumlar tarafından elde
edilen (hakediş bedelleri üzerinden
stopaj yapılmış) yıllara sari taahhüt işleri kazancının beyanname ile beyan
edilmesi zorunlu hale gelmiştir.