III- DİĞER BORÇLAR
İşletme
ticari faaliyetiyle ilgili olan ancak bir ticari muamele sonucu doğmayan
borçlar diğer borç olarak nitelendirilir ve bilançoda kısa ve uzun vadeli
yabancı kaynaklar içinde bu isim altında gösterilir. Diğer borçlar ticari bir
muamele sonucu doğmayan borçlardır.
Diğer
işletme borçları Tekdüzen Hesap Planında da belirtildiği üzere aşağıdaki borç
unsurlarından oluşur. Bu hesap grubunda ayırım borçlu kişi veya kuruluş bazında
yapılmıştır. Ticari borçlarda ise ayırım borç türüne göre yapılmıştır.
§ Ortaklara borçlar
§ İştiraklere borçlar
§ Bağlı ortaklıklara borçlar
§ Personele borçlar
§ Diğer çeşitli borçlar
Diğer
işletme borçlarının envanteri yukarıda açıklanan ticari
borç envanteri gibidir. Envanter işleminde kaydi ve
fiili mevcutlar alacaklı işletmelerle mutabakat da sağlanarak tespit edilir.
Envanter farklılıkları fiili envanter sonucuna göre
düzeltilir. Değerleme günü itibariyle nedeni tespit edilemeyen kaydi envanter farklılıkları 197
veya 397 no.lu hesaplara geçici olarak kaydolunur.
Envanter işleminde dönemsel faiz tahakkukları hesaba işlenir ve vadeler bazında
ayırım[1]
(kısa vadeli borçlara aktarma) yapılır.
Diğer borç grubu içinde bulunan borçlar dönem sonunda reeskont işlemine tabi tutulabilir. Mali kazancın tespiti açısından
da kabul edilen reeskont giderleri karşılığı olan reeskont
geliri (mali kazanca dahil edilmesi gereken) ticari borçları değerleme
bölümünde yapılan açıklamalar doğrultusunda tespit edilmelidir.
KKEGd niteliğindeki reeskont
gideri karşılığı (aynı nitelikte olan) reeskont gelirinin mali kazancın
tespitinde (beyanname üzerinde) ticari kazançtan düşülmesi, izleyen yılda da
tam tersi işlem yapılması gerekmektedir. Diğer alacaklarını reeskonta
tabi tutan işletmeler VUK’un 285. maddesi uyarınca diğer
borçlarını da reeskonta tabi tutmak zorundadır.
A-
ORTAKLARA BORÇLAR
Ortaklara
borçlardan ticari işlem sonucunda oluşanlar bilançonun ticari borçları içinde
gösterilir ve orada değerlenir. Ortaklara borçların ticari işlemden doğmamış
olan kısmı diğer borçlar içinde gösterilir ve burada değerlenir.
Ortaklara borçların değerlemesinde ticari borç değerleme
ölçüleri aynen geçerlidir. Borçlar mukayyet bedeli ile değerlenir. Döviz cinsinden
borçların dönem sonu değerlemesinde mukayyet bedeli, Maliye Bakanlığınca yayımlanan
döviz alış kuruna göre yapılacak kur değerlemesi sonucuna göre düzeltilir.
Kur değerlemesinde lehte oluşan kur farkları 646 no.lu gelir
tablosu, aleyhte oluşan kur farkları da 780/797 no.lu maliyet hesaplarına kaydolunur. Maliyet hesapları dönem sonunda gelir tablosu
hesaplarına (660. 661 no.lu hesaplar) aktarılarak kapatılır. Gelir tablosu
hesapları da 690 no.lu hesaba aktarılarak kapatılır.
Ortaklara
borçlar, ortağın işletmeden çekişini ifade ediyorsa borç tutarı, işletmeden
çekilen kıymetin emsal bedelle değerlenmesi yoluyla bulunacaktır.
Ortaklara
borçların örtülü sermaye ve örtülü kazanç dağıtımı açısından da değerlendirilmesi
gerekmektedir. Örtülü sermaye olarak değerlendirilebilecek borçlara ilişkin finansman
giderleri ile ortaklara borçlara ilişkin olarak transfer fiyatlandırması
yoluyla örtülü olarak dağıtıldığı tespit edilen tutarlar dönem mali kazancının
tespitinde dikkate alınmamalıdır.
1- Örtülü Kazanç Dağıtımı
Örtülü
kazanç dağıtımına ilişkin hüküm, KVK’nın 13. maddesinde
‘Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı” başlığı altında
düzenlenmiştir.
Transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımının tanımı
maddenin 1. fıkrasında “kurumlar,
ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak
tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya
da satımında bulunursa, kazanç tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması
yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılır” şeklinde yapılmıştır.
Alım, satım, imalat ve inşaat işlemleri, kiralama ve kiraya verme işlemleri,
ödünç para alınması ve verilmesi, ikramiye, ücret ve benzeri ödemeleri
gerektiren işlemler her hal ve şartta mal veya hizmet alım ya da satımı olarak
değerlendirilecektir.
Transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı uygulaması; kurumla sıkı ilişki
içinde olabileceği öngörülen ilişkili kişilerin, emsallere uygun olmayan
fiyatlarla işlem yapmak suretiyle birbirine kazanç aktarabileceği genel kabulüne
dayanır. Kanun söz konusu kazanç aktarımının, işlem fiyatlarının emsallere
uygun hale getirilmesi ile engelleneceği anlayışı ile düzenlenmiştir. Emsallere
uygun fiyatı aşan fiyat kısmı örtülü olarak dağıtılan kazancı ifade etmektedir.[2]
Dolayısıyla anılan sistemin temel unsurları şunlardır;
· İlişkili kişi
· Emsallere uygunluk
· Değerleme yöntemleri
İlişkili Kişiler
KVK’nın 13.
maddesinde yapılan ilişkili kişi belirlemesinde, örtülü kazanç dağıtımına ilişkin
eski uygulamada yer alan ilişkili kişi belirlemesi genel olarak korunmuştur. Maddede
ilişkili kişi kavramı örtülü sermaye uygulamasından daha kapsamlı ve daha
belirgin olarak düzenlenmiştir. Ayrıca bendin sonunda belli ülkelerdeki gerçek
ve tüzel kişilerin tamamı ilişkili kişi kapsamına alınarak, özellikle vergi cenneti olarak tanınan ülkelere[3]
kazanç aktarılmak suretiyle, vergilenecek kazancın aşındırılmasının önüne
geçilmesi hedeflenmiştir.
Transfer
fiyatlandırması uygulamasında ilişkili kişinin tanımı 13. maddenin 3.
bendinde yapılmıştır. Örtülü kazanç dağıtımı uygulamasında kurumla ilişkili
kişiler şunlardır:
· Kurumların kendi ortakları[4]
· Kurumların veya ortaklarının ilgili bulunduğu gerçek kişi
veya kurumlar
· İdaresi, denetimi veya sermayesi bakımından doğrudan veya
dolaylı olarak bağlı bulunduğu ya da nüfuzu altında bulundurduğu gerçek kişi
veya kurumlar
· Ortakların eşleri, ortakların veya eşlerinin üstsoy ve altsoyu
ile üçüncü derece dahil yansoy hısımları ve kayın hısımları
· Kazancın elde edildiği ülke vergi sisteminin, Türk vergi
sisteminin yarattığı vergilendirme kapasitesi ile aynı düzeyde bir vergilendirme
imkânı sağlayıp sağlamadığı ve bilgi değişimi hususunun göz önünde
bulundurulması suretiyle Bakanlar Kurulunca ilan edilen ülkeler veya bölgelerde
bulunan gerçek veya tüzel kişiler
Emsallere Uygunluk
Uluslararası
bir transfer fiyatlandırması standardı olan ‘Emsallere Uygunluk İlkesi’ transfer fiyatlandırmasına
ilişkin KVK’nın anılan 13. madde hükmünde esas alınan
temel unsurlardandır. Emsallere uygunluk ilkesi anılan maddenin 3. bendinde “…ilişkili kişilerle yapılan mal veya hizmet
alım ya da satımında uygulanan fiyat veya bedelin, aralarında böyle bir ilişkinin
bulunmaması durumunda oluşacak fiyat veya bedele uygun olmasını ifade eder...”
şeklinde tanımlanmıştır. Emsallere uygun fiyat ya da bedel, aralarında
fiyat ya da bedeli etkileyecek herhangi bir bağ/ilişki olmayan kişilerle
kurum arasında, arz, talep ve piyasa koşullarına göre oluşan işlem tutarını
ifade etmektedir. Emsal fiyat veya bedellerin hesaplanmasına ilişkin kayıt,
cetvel ve belgeler ispat edici kâğıtlar olarak saklanmak ve talep halinde ibraz
edilmek zorundadır.[5]
Fiyatlandırma Yöntemleri
Belirtildiği üzere transfer fiyatlandırmasında tam bir
emsal bulunması mümkün olamayabileceğinden, emsal fiyat veya bedelin tespitinde
kullanılacak yöntemlerin seçilmesi önemli hale gelmektedir. Pazarların, mal ve
hizmetlerin, vergileme alanlarının değişken olabildiği bir ortamda doğru
transfer fiyatının tespit edilmesi çok güç olup bunun sağlanması ise mükellef
ve vergi idaresinin anlayışlı ve yapıcı diyaloğunu gerekli kılmaktadır. Bu
nedenle transfer fiyatının tespitine ilişkin kanun metninde yöntem
belirlenmesine ilişkin olarak mükellefe esneklik sağlanmıştır. Mükellefler
ve vergi idarelerinin her ikisini de tatmin edecek fiyat veya bedelin belirlenmesi,
transfer fiyatlandırmasıyla ilgili sistemin bütün unsurlarının
göz önünde bulundurulmasıyla sağlanabilecektir.
Emsallere
uygun fiyat ya da bedelin tespiti için, anılan 13.maddenin 4. bendinde
mükelleflerin uygulayabileceği dört ayrı yöntem belirtilmiştir.
OECD’nin Uluslararası Şirketler ve Vergi İdareleri İçin Transfer Fiyatlandırması
Rehberinde Geleneksel işlem yöntemleri olarak adlandırılan bu yöntemler,
bağlantılı kuruluşlar arasındaki ticari ve mali işlemlerde emsallere
uygun fiyatın belirlenmesinde en çok kullanılan yöntemlerdir.
Mükellefler,
ilişkili kişilerle yaptıkları işlemlerde fiyat ve bedeli bu yöntemlerden
işlemin mahiyetine en uygun olanını seçip kullanmak suretiyle belirleyecektir.
Bu yöntemler arasında uygulama açısından herhangi bir öncelik sırası
bulunmamaktadır. Bu yöntemler aşağıda kısaca açıklanmıştır.
# Karşılaştırılabilir Fiyat Yöntemi
Karşılaştırılabilir
fiyat yöntemi, mükellefin uygulayacağı emsallere uygun satış fiyatının,
karşılaştırılabilir nitelikteki mal veya hizmetlere ilişkin olarak,
kurumla aralarında herhangi bir şekilde ilişki bulunmayan gerçek ya
da tüzel kişilerin yaptıkları işlemlerde uyguladığı piyasa fiyatı
ile karşılaştırılarak tespit edilmesini içermektedir.
Doğrudan
karşılaştırma yapılmasına imkan veren bu yöntemin
uygulanabilmesinin temel şartı, kurum tarafından yapılan mal teslimi veya
hizmet ifasının, emsal alınacak kişi veya kurumun mal teslim veya hizmet ifası
ile karşılaştırılabilir nitelikte olmasıdır.
Karşılaştırılabilir
nitelik kavramı, işleme konu mal veya hizmet ile işlemin koşullarının gerek
ilişkili kişiler arasındaki işlemlerde, gerekse aralarında ilişki bulunmayan kişilerin
arasındaki işlemlerde benzer nitelikte olmasını ifade eder.
Söz
konusu işlemler arasında, ölçülebilir nitelikte küçük farklılıkların olması
durumunda, bu farklılıkların düzeltilerek yöntemin uygulanması mümkündür.
Ancak, farklılıkların büyük olması ya da farklılıkların somut bir biçimde
tespit edilebilme olanağının mümkün olmaması halinde yöntem uygulanabilir olmaktan
çıkacaktır.
# Maliyet Artı Yöntemi
Maliyet
artı yöntemi, emsallere uygun fiyatın, ilgili mal ya da hizmet maliyet
bedelinin, uygun bir brüt kâr oranı kadar artırılması suretiyle hesaplanması
esasına dayanır. Uygun brüt kâr oranı, söz konusu mal ya da hizmetin aynı
dönemde ilişkisiz kişilere satılması halinde uygulanacak fiyatın
tespitinde maliyete eklenen kâr oranını ifade eder.
Eğer
koşullar uygunsa, işlemi yapan mükellefin bu mal veya hizmetlere ilişkin olarak
ilişkisiz kişilerle yaptığı işlemlerde uyguladığı genel brüt kâr marjı (iç emsal) kullanılmalıdır. Karşılaştırma için gerekli
işlem sayısının yetersiz olması halinde uygun brüt kâr oranı, söz konusu mal
veya hizmetin ilişkisiz kişilere satılması halinde uygulanacak fiyatın
tespitinde dikkate alınan kâr oranı olacaktır.
Bu
yöntem özellikle hammadde ve yarı mamullerle üretim, montaj gibi aşamalardan
sonra satılan ürünlere ilişkin işlemlerde uygulama alanı bulmaktadır.
Söz konusu hammadde ya da yarı mamullerin yaygın olarak piyasada işlem
görmesi ve oluşmuş bir piyasa fiyatının varlığı halinde öncelikle Karşılaştırılabilir Fiyat Yöntemi uygulanacaktır.
Burada dikkat edilmesi gereken karşılaştırılabilirliğin
olup olmadığıdır. Ürünün kalitesi (üretim özelliği, markası gibi unsurlar)
karşılaştırmanın güvenilirliğini etkileyebilecektir. Emsal
ürünlerle arada tam bir karşılaştırılabilirlik yoksa
Maliyet Artı Yöntemi’nin kullanılması daha doğru
olacaktır.
Kurum
tarafından gerçekleştirilen maliyetler, ilişkili kurumlar ile gerçekleştirilen
bir işleme tahsis edilebilen direk ve endirekt maliyetler ile söz konusu tek
bir işleme tahsis edilemeyen şirketin genel yönetim giderleri olarak iki gruba
ayrılmaktadır. Emsal kurum kâr marjının tespitinde, kurumun maliyetlerine hangi
grup giderlerin dahil olduğuna bakılmalı, maliyet oluşumları
arasındaki gerekli paralellik kurulmalıdır.
Malların
nitelikleri, kaliteleri, şirketlerin üretim süreçleri, verimlilikleri, maliyet
yapıları, kaynak yapıları ve finansman giderleri, bütçeleri, kapasite kullanımları,
kapasite aşım zararları gibi birçok etken işletme maliyetleri ve karlılıkları
üzerinde etkilidir. Bu etkenler nedeniyle işletme kârlılıklarının birbirinden
farklı olması da son derece doğaldır. Bu nedenle yöntemin uygulama alanı
oldukça kısıtlıdır. Ancak bu yöntem, yarı-mamul malların ilişkili kurumlar arasında
satışında, uzun dönemli satma ve satın alma anlaşmalarında yada
işletmelerin kontrolü altında gerçekleşen hizmetlerdeki transfer fiyatının tespitinde
kolayca kullanılabilecektir.
# Yeniden Satış Fiyatı Yöntemi
Bu
yöntem, emsallere uygun fiyatın, işlem konusu mal veya hizmetlerin
aralarında herhangi bir bağlantı bulunmayan gerçek veya tüzel kişilere
yeniden satılması halinde uygulanacak fiyattan uygun bir brüt satış
karı düşülerek hesaplanması esasını içerir. Bu yöntemde emsallere
uygun fiyat ya da bedele ulaşmak için temel alınan unsur, aralarında
herhangi bir bağlantı bulunmayan gerçek veya tüzel kişilere yapılan
satışta uygulanacak fiyat ya da bedeldir.
Bağımsız
üçüncü şahıslara mal satan ilişkili kurum tarafından gerçekleştirilen satış işleminin
emsallere uygun fiyatını hesaplayabilmek için, satılan ürünün piyasa fiyatının
brüt satış kârı tutarı kadar düşürülmesi gerekmektedir. Bilindiği üzere brüt
satış kârı; satış harcamaları ile satıcı tarafından katlanılan diğer maliyetler
ve uygun bir kâr marjından oluşmaktadır.
Uygun
brüt satış kârı, işlem konusu mal ya da hizmet için işlem anında
uygulanabilecek, piyasa koşullarına göre belirlenen ya da belirlenebilecek
objektif nitelikte bir oran ile belirlenen kârı ifade eder. Burada dikkat
edilmesi gereken husus, işletmenin pazarlama maliyet yapısı ve bunun karşılığı
olan kâr payı kısmının tespit edilebilmesi ve işletmeler arası bu tür maliyet
farklılıkların uyumlaştırılabilmesidir.
Örneğin, İki
dağıtıcı firma, aynı pazarda, aynı marka ile aynı ürünü satmaktadır.
Dağıtıcı A, sattığı ürünler için belli bir garanti verirken, Dağıtıcı
B herhangi bir garanti vermemektedir. Dağıtıcı A, böylece ürünü
Dağıtıcı B’den daha yüksek bir fiyatla satmakta, garanti maliyetlerini
hesaplamalarda dikkate almadığı için de brüt kâr marjı
da daha yüksek olmaktadır. Düzeltme yapılmadığı sürece söz konusu
bu iki kâr marjı karşılaştırılamayacaktır.
Bu
yöntem, gerçekleştirilen işlevlerin değerini dikkate almaktadır. Bu
yöntemin uygulandığı olaylarda genellikle yeniden satışı yapan
kişi ya da kuruluş, satmak üzere aldığı mallara kendisi herhangi
bir şekilde değer artırıcı bir katkıda bulunmamakta, fiziksel olarak
ürünün yapısını değiştirmemekte, söz konusu ürünü aldığı şekliyle
satmaktadır. Bu çerçevede paketleme, yeniden paketleme, etiketleme,
küçük çaplı montajlar; değer artırıcı katkı ya da fiziksel değişim
sayılmamaktadır. Bu yöntem, üründeki fiziksel benzerliklere, karşılaştırılabilir
fiyat yöntemi ve maliyet artı yöntemine göre daha az bağımlıdır.
Ancak malın değerindeki önemli farklılıklar, doğrudan maliyeti etkileyen
hususlar ya da iş deneyimi/piyasa payı gibi konular karşılaştırmanın
güvenilirliğini etkileyebilmektedir.
# İşlemsel Kâr Yöntemleri[6]
Bu
yöntemler, emsallere uygun fiyat veya bedelin tespitinde, ilişkili kişiler
arasındaki işlemden doğan kârı esas alan yöntemleri ifade eder. Bu yöntemler
ise, işleme dayalı net kâr marjı yöntemi ve kâr
bölüşüm yöntemidir.
İşleme
dayalı net kâr marjı yöntemi, mükellefin kontrol altındaki
bir işlemden; maliyetler, satışlar veya varlıklar gibi ilgili ve uygun bir temele
dayanarak tespit ettiği net kâr marjının incelenmesi esasına dayanır.
Kâr
bölüşüm yöntemi ise ilişkili kişilerin bir veya daha fazla sayıdaki kontrol
altındaki işlemlere ilişkin toplam faaliyet kârı ya da zararının, üstlendikleri
işlevler ve yüklendikleri riskler nispetinde ilişkili kişiler arasında
emsallere uygun olarak bölüştürülmesi esasına dayanır.
# Mükelleflerce Belirlenecek Diğer Yöntemler
Emsallere
uygun fiyata ulaşmada 5520 sayılı Kanunun anılan 13. maddesinde belirtilen
yöntemlerin hiç birisi uygulanamıyorsa mükellef, transfer fiyatlandırmasına
konu işlemlerine literatürde uygulanan diğer bir
yöntemi veya kendi belirleyebileceği ve daha doğru sonuç verdiğine
inandığı bir yöntemi uygulayabilir.
Diğer
yöntemlerin kullanılmasıyla ilgili en önemli husus, bu yöntemlerin uygulanabilmesi
için; maddede ismen belirtilmiş olan dört yöntemin de uygulanma imkânının
bulunmaması gereğidir.
# Maliye Bakanlığı ile (Önceden) Fiyatlandırma
Anlaşması Yapılması
Yukarıda
değinilen transfer fiyatı tespit yöntemlerinin kullanılması birtakım şartların
gerçekleşmesine bağlıdır. Bu şartların mevcudiyeti her zaman sağlanamayacağı
gibi bazı mal veya hizmetin emsalinin tespiti de güçlük gösterebilir. Diğer
yandan kanun, mükellefçe en uygun fiyatlandırma yönteminin seçilmiş olmasını
gerekli kılmaktadır.
Bu nedenlerle olacak ki mükelleflere daha işin başında Maliye
Bakanlığı ile bir fiyatlandırma anlaşması yapma imkanı
getirilmiştir.[7]
Bu uygulamanın en belirgin özelliği, bu yöntemle yapılacak fiyatlandırmanın en
uygun fiyatlandırma yönteminin seçilmediği eleştirisini bertaraf etmesidir.
Yani işletme için ceza riskini ortadan kaldırmasıdır. Bu alternatifin idare
için en büyük getirisi, eleştiri sürecinden başlayarak yargı sürecine
kadar taşınabilecek ek tarhiyat işleminin getirdiği zaman ve iş yükünden
tasarruf ile uygulamayı yönetebilme yeteneğinin kazanılmasıdır.
Uygulayacağı
yöntem konusunda kararsız kalan mükellef, Maliye Bakanlığı’na başvurarak
belli bir dönem için yöntem tespiti talebinde bulunabilecektir.[8]
Mükellef söz konusu talebine transfer fiyatı yöntemi tespitinde kullanılabilecek
tüm bilgi ve belgeleri de ekleyecektir. Anlaşma sağlanamaması halinde
mükellef emsallere uygunluk ilkesi açısından en iyi olduğunu düşündüğü
yöntemi tercih ederek uygulayabilecektir.
Üzerinde
anlaşma sağlanan yöntem, üç yıl aşılmamak üzere anlaşmada belirlenen süre
ve koşullar altında kesinlik taşıyacaktır. Peşin fiyatlandırma
anlaşması ile yalnızca “yöntem” konusunda bir anlaşma yapıldığı,
uygulanacak transfer fiyatı konusunda bir belirleme yapılmadığı unutulmamalıdır.
Bu şekilde tespit edilen yöntem, varsayılan koşullarda bir değişiklik
ortaya çıkmadıkça maliye idaresi tarafından eleştiri konusu yapılamayacaktır.
KVK’nun 13. maddesinin
konuya ilişkin 5. bendine, 6728 sayılı Kanunun 59. maddesiyle bazı ilave
hükümler konulmuştur.[9]
Bu düzenlemeler uyarınca; Mükellef ve Bakanlık, belirlenen yöntemin zamanaşımına
uğramamış geçmiş vergilendirme dönemlerine de tatbik edilmesini, Vergi Usul Kanununun
pişmanlık ve ıslah hükümlerinin uygulanmasının mümkün olması ile anlaşma
koşullarının bu dönemlerde de geçerli olması hâlinde, anlaşma kapsamına almak
suretiyle sağlayabilir. Bu durumda, imzalanan anlaşma söz konusu hükümlerde yer
alan haber verme dilekçesi yerine geçer, beyan ve ödeme işlemleri buna göre
tekemmül ettirilir. Anlaşmanın geçmiş vergilendirme dönemlerine uygulanması
sebebiyle daha önceden ödenen vergiler mükellefe ret ve iade edilmez.
Mükerrer Vergilemenin Önlenmesi
Kurumlar
Vergisi Kanunu’nda yapılan düzenlemede örtülü kazanç dağıtımının
gerçekleştiği olaylarda örtülü olarak dağıtılan kazanç “dağıtılan
kâr payı” sayılmaktadır. Bunun sonucu olarak örtülü kazanç elde eden taraf
nezdinde “düzeltme” imkânı doğmaktadır. 13.maddenin konuya ilişkin 6.bent hükmü
şöyledir. “ Tamamen veya kısmen transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazanç, Gelir ve Kurumlar
Vergisi kanunlarının uygulamasında, bu maddedeki şartların gerçekleştiği hesap
döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana
merkeze aktarılan tutar sayılır. Daha önce yapılan vergilendirme işlemleri,
taraf olan mükellefler nezdinde buna göre düzeltilir. Şu kadar ki, bu düzeltmenin
yapılması için örtülü kazanç dağıtan kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş
ve ödenmiş olması şarttır.”
Örtülü
kazanç dağıtımına ilişkin olarak eski uygulamada karşı işletmeye herhangi bir
düzeltme hakkı verilmemekte bu da mükerrer vergileme iddialarını gündeme taşımaktaydı.
Bunun sonucu olarak da örtülü kazanç uygulamasında zamanla hazine zararının
aranması eğilimi artmıştı. Bu anlayış da örtülü kazanç dağıtımı müessesesini
vergi toplama kaygısı kıskacına itmekte, müessesenin kurum küçük ortaklarını
korumak gibi sosyal adalete hizmet eden yönünü ortadan kaldırmaktaydı.
13. maddenin 6. bent hükmünün getirilmesindeki
temel amaç, transfer fiyatlandırması nedeniyle örtülü kazanç dağıtımı
yapan mükellef nezdinde bir eleştiri getirildiği zaman, örtülü kazanç
dağıtılan mükellef nezdinde de bir düzeltme yapılmasını sağlamaktır.
Böylece mükerrer vergileme iddiaları da ortadan kalkmış olacaktır. Örtülü olarak
dağıtılan kazancın kâr payı sayılması ile bu kâr payını elde eden mükellefler
istisna hükümlerinden yararlanacak, böylece bu kazanç kendi
bünyelerinde tekrar vergilendirilmeyecektir.
Diğer
taraftan anılan 13. maddeye 5766 sayılı Kanunla eklenen 7. bent uyarınca; Tam
mükellef kurumlar ile yabancı kurumların Türkiye'deki işyeri veya daimi temsilcilerinin
aralarında ilişkili kişi kapsamında gerçekleştirdikleri yurt içindeki işlemler
nedeniyle kazancın örtülü olarak dağıtıldığının kabulü Hazine zararının[10]
doğması şartına bağlı hale getirilmiştir.
Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü
Olarak Dağıtılan Kazançlara Uygulanacak Ceza
Bu
konuda 6728 sayılı Kanunla yeni bir anlayış getirilmiştir. Konu, anılan kanunun
59. maddesiyle KVK’nın 13. maddesinin 8 no.lu bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilerek düzenlenmiştir.[11]
“(8)
Transfer fiyatlandırmasına ilişkin belgelendirme
yükümlülüklerinin tam ve zamanında yerine getirilmiş olması kaydıyla, örtülü
olarak dağıtılan kazanç nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmemiş veya eksik
tahakkuk ettirilmiş vergiler için vergi ziyaı cezası
(Vergi Usul Kanununun 359 uncu maddesinde yazılı fiillerle vergi ziyaına sebebiyet verilmesi hali hariç) %50 indirimli
olarak uygulanır.”
Bu
bendin eski halinde düzenlenen yetki hükümleri de aynı kanunla daha detaylı
olarak söz konusu maddenin 9 no.lu bendinde yeniden düzenlenmiştir.
Vergi
cezası konusunda yapılan bu ayrıştırıcı düzenlemenin, transfer fiyatlandırması
hükümlerinin uygulanmasında yaşanabilecek belirsizliklerden (güçlüklerden)
kaynaklandığı düşünülmektedir. Böylece, mükelleflerce anılan hükümlere yeterince
nüfuz edilememesi nedeniyle ortaya çıkacak hatalı uygulamaların ceza riski
önemli ölçüde düşürülmüş olmaktadır.
2- Örtülü Sermaye
Kurumlar
TTK uyarınca, öngörülen ticari faaliyeti icra etmek amacıyla tahsis olunan belirli
bir sermaye ile kurulur. Kurum, tüzel kişiliğini bu sermayenin gücünden alır.
Diğer bir ifade ile kurumun öz sermayesi kurum faaliyetinin başarıya ulaşması
açısından oldukça önemlidir.
Kurumlar
faaliyetlerinin icrasında öz sermaye yanında yabancı sermayeye de ihtiyaç
duyarlar. Faaliyetlerin tamamen öz sermaye veya tamamen yabancı sermaye ile
finanse edilmesi rantabl olmayabilir. Genellikle, enflasyonist
aşındırmanın da etkisiyle her faaliyet için belirli oranda yabancı sermaye kullanılması
daha avantajlıdır ve finansal kaldıraç etkisi yaratır.
Gerek
işletme faaliyetinin güvenilir bir şekilde yürütülmesi gerek se sermaye
yeterliliği ve dış güven açısından işletmelerin asgari belli oranda öz sermayeye
sahip olması gereklidir. Diğer bir ifadeyle yabancı sermaye kullanımının, sektörel olarak değişmekle birlikte belirli bir oranda tutulması
gereklidir.
İşletmeye
konulan öz sermayenin sermayedarlara bir maliyeti vardır. En önemli maliyet
vazgeçilen ikame gelir imkânlarıdır. Öz sermayenin getirisi ise kurum tarafından
dağıtılacak kâr payıdır. Diğer bir ifade ile öz sermaye ancak kâr payı ile nemalandırılır.
Kâr payı da bilindiği üzere vergilendirilmiş kazanç üzerinden dağıtılır.
Gerek
sermaye tescilinin maliyeti, gerek öz sermayenin maliyeti ve tasfiye riski,
gerekse öz sermayenin vergisiz kazançla nemalandırılmak istenmesi kurum
ortaklarını kuruma örtülü sermaye koymaya itmektedir. Örtülü sermaye, işletmeye
öz sermaye olarak tahsis edilmekle beraber ortak sermaye payının işletmenin
borcu (ortağın alacağı) gibi gösterilmesidir. Diğer bir ifadeyle örtülü
sermaye, işletme faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi için ortaklar tarafından
tahsis edilen sermayenin yabancı kaynak gibi göterilmesidir.
KVK’nın 11/1-b maddesinde örtülü sermaye
üzerinden hesaplanan veya ödenen faiz, kur farkı ve benzerlerinin kurum kazancının
tespitinde gider olarak dikkate alınamayacağı düzenlenmiştir. Bu hüküm uyarınca
örtülü sermaye olarak değerlendirilebilecek kaynaklara ilişkin gider veya
maliyet unsurları mali kazancın tespitinde KKEGd
olarak dikkate alınmalıdır.
Örtülü
sermayeye ilişkin düzenleme KVK’nın 12. maddesinde
yer almaktadır. Anılan kanun maddesinde örtülü sermaye; “Kurumların, ortaklarından[12] veya
ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede
kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin
üç katını aşan kısmı” olarak tanımlanmıştır.
Ortakla
ilişkili kişi, ortağın doğrudan veya dolaylı olarak en az % 10 oranında ortağı
olduğu veya ortak olmamakla birlikte en az bu oranda oy veya kâr payı hakkına[13]
sahip olduğu bir kurumu ifade eder. Doğrudan
veya dolaylı olarak, ortağın veya ortakla ilişkili bu kurumun sermayesinin, oy
veya kâr payı hakkına sahip hisselerinin en az % 10'unu elinde bulunduran gerçek
kişi veya kurum da ilişkili kişi kapsamındadır.[14]
Kurumların İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören hisselerinin
edinilmesi durumunda, söz konusu hisse nedeniyle ortak veya ortakla ilişkili kişi
sayılanlardan temin edilen borçlanmalarda en az % 10 ortaklık payı aranır.
Karşılaştırmada
kullanılacak öz sermaye, kurumun Vergi Usul Kanunu uyarınca tespit edilmiş
hesap dönemi başındaki öz sermayesidir. Ayrıca karşılaştırma sırasında, sadece
ilişkili şirketlere finansman temin eden kredi şirketlerinden yapılan borçlanmalar
hariç olmak üzere, ana faaliyet konusuna uygun olarak faaliyette bulunan ve
ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılan banka veya benzeri kredi kurumlarından
yapılan borçlanmalar % 50 oranında dikkate alınır.
Yukarıda
belirtilen oranlar, borç veren ortaklar ve ortakların ilişkide bulunduğu kişiler
için topluca dikkate alınacaktır.
Aşağıda
sayılan borçlanmalar örtülü sermaye sayılmaz;
§ Kurumların ortaklarının veya ortaklarla ilişkili kişilerin
sağladığı gayri nakdî teminatlar karşılığında üçüncü kişilerden yapılan borçlanmalar.
§ Kurumların iştiraklerinin, ortaklarının veya ortaklarla
ilişkili kişilerin, banka ve finans kurumlarından ya da sermaye piyasalarından
temin ederek aynı şartlarla kısmen veya tamamen kuruma aktardığı borçlanmalar.
§ 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’na göre faaliyette bulunan
bankalar tarafından yapılan borçlanmalar.
§
3226 sayılı FKK kapsamında
faaliyet gösteren finansal kiralama şirketleri, 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri
Hakkında KHK kapsamında faaliyet gösteren finansman ve factoring
şirketleri ile ipotek finansman kuruluşlarının bu faaliyetleriyle ilgili olarak
ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılan bankalardan yaptıkları borçlanmalar.
Örtülü Sermayenin Unsurları
Örtülü
sermaye belirlemesi yapıldıktan sonra bu sermaye üzerinden hesaplanacak veya
ödenecek borçlanma maliyetlerinin tamamı KKEGd niteliğinde
değerlendirilecektir. Örtülü sermaye bulundurabilecek kurumlar, KVK’nın 2. maddesinde sayılan sermaye şirketleri, kooperatifler,
iktisadi kamu kuruluşları, dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmeler ile iş
ortaklıklarıdır. Örtülü sermayenin mevcudiyeti için aşağıdaki unsurların varlığı
aranır.
# Borçlanma, kurumların ortaklarından veya
ortaklarla ilişkili kişilerden temin edilmelidir. Borcun, doğrudan veya dolaylı temin edilmesi önem taşımamaktadır.
Ancak kurumların ortaklarının veya ortaklarla ilişkili kişilerin sağladığı
gayri nakdi teminatlar karşılığında üçüncü kişilerden yapılan borçlanmalar aynı
maddenin 6. fıkrası gereği örtülü sermaye sayılmayacaktır.
# Borçlanma, kurum öz sermayesinin üç katını
aşmalıdır. Bu sınırı aşan borçlanmalarda borcun tümü değil
ancak öz sermayenin üç katını aşan kısmı örtülü sermaye addolunacaktır.
Kurum
öz sermayesinden ne anlaşılması gerektiği, 1 seri no.lu KVK GT’nde
açıklanmıştır. Tebliğde öz sermaye, VUK’un 192.
maddesine atıf yapılarak Bilanço aktif toplamı ile borçlar arasındaki fark
olarak tanımlanmıştır. Buna göre kurum öz sermayesi; ödenmiş sermaye, geçmiş yıllar
karı ile sermaye ve kâr yedeklerinden oluşur. Öz sermaye kıyaslamasında kurumun
dönem başı öz sermayesi dikkate alınacaktır.
# Borç ilgili dönemde işletmede kullanılmalıdır. KVK’nın 12. Maddesinin 6.
bendi gereği, kurumların iştiraklerinin, ortaklarının veya ortaklarla ilişkili
kişilerin, banka ve finans kurumlarından yada sermaye
piyasalarından temin ederek aynı şartlarla kısmen veya tamamen kullandırdığı
borçlanmalar örtülü sermayenin hesabında dikkate alınmayacaktır. Örtülü sermaye
olarak nitelenecek borç fiilen işletmede kullanılmış olmalıdır.
Karşı İşletmede Düzeltme
Örtülü
sermaye üzerinden yapılan kur farkı hariç, faiz ve benzeri ödemeler veya
hesaplanan tutarlar, Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunlarının uygulanmasında;
gerek borç alan gerekse borç veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği
hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya
dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılır.
Bu işlemler
nedeniyle yapılan vergilemeye ilişkin olarak, tam mükellef kurumlar nezdinde
yapılacak düzeltmede örtülü sermayeye ilişkin kur farkları da dikkate alınır.
Ancak, bu düzeltmenin yapılması için örtülü sermaye kullanan kurum adına tarh
edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şarttır.
Örtülü
sermaye uygulaması ve sonuçları, uzun vadeli diğer işletme borçlarının değerlemesinde
göz önünde bulundurulmalıdır.
Örneğin; (R) AŞ’nin % 90 hisseli ortağı işletmeye
iki yıl önce 100.000 $ tutarında borç vermiştir. İşletme bu borcu henüz
ödememiş olup söz konusu borç için her yılsonunda %5 faiz ödenmektedir. Borcun
kayıtlı değeri 320.000 TL’dir. Dönem sonu $ kurunun 3,80 TL/$ olduğunu kabul
edelim. Bu borcun dönem sonu değerlemesi aşağıdaki gibi olacaktır. İşletme bu
borcu örtülü sermaye olarak nitelendirerek işlem yapmaktadır. (KDV ihmal
edilmiştir.)
Borç
dönem sonu değerlemesi:
100.000$
x 3,80 = 380.000 TL
Borç
kur artışı: (380.000 -320.000 =) 60.000
TL
Borç faizi:
[(100.000 $ x 0,05=) x 3,8 =] 19.000 TL
Muhasebe
kaydı aşağıdaki gibi olacaktır:
––––––––––––– 31.12.2017
––––––––––––
780 FİNANSMAN GİDERLERİ 79.000
780.09.431
KKEG Niteliğinde Fin. Gid.
431 ORTAKLARA BORÇLAR 60.000
431.02.005
Ortak (K)’ya Borçlar
100 KASA 19.000
Açıklama: Uzun vadeli borç dönem sonu değerlemesi
––––––––––––––––
/ –––––––––––––––
Borç
faizi ve kur farkı ticari kazancın tespitinde gider olarak hasılattan düşülecek,
mali kazancın tespitinde ise (beyanname üzerinde) ticari kazanca eklenecektir.
B- İŞTİRAKLERE
BORÇLAR
İşletmenin,
sermayesinin %10 ile %50 arasında payına sahip olduğu işletmelere olan ve
ticari işlem sonucu doğmamış bulunan borçları bu kalem içinde gösterilir ve değerlenir.
İştiraklere
borçların envanter ve değerlemesi ortaklara borçlarla
aynıdır. Bu borçlar mukayyet bedeliyle değerlenir. Döviz cinsinden borçların
dönem sonu değerlemesinde mukayyet bedeli, Maliye Bakanlığı’nca yayımlanan
döviz alış kuruna göre yapılacak kur değerlemesi sonucuna göre düzeltilir.
Örneğin, bir
işletmenin iştirak ettiği (A) işletmesine 25.000 TL tutarında uzun vadeli borcu
bulunmaktadır. İşletme borç sözleşmesi gereği bu borç için her yıl yıllık ÜFE
oranında faiz ödemektedir. Ödeme, dönem sonunu izleyen bir hafta içinde yapılmaktadır.
2017 yılı ÜFE artış oranının % 10 olduğunu kabul edelim. Borcun dönem sonu değerlemesi
ve muhasebe kaydı aşağıdaki gibi olacaktır.
2017
yılı faizi: 25.000 x 0,10= 2.500 TL
––––––––––––– 31.12.2017
––––––––––––
780 FİNANSMAN GİDERLERİ 2.500
780.09.432
İştiraklere borç faizi
381 GİDER TAHAKKUKLARI 2.500
381.02.432
İştiraklere borç faizi
Açıklama: Uzun vadeli borç dönem sonu değerlemesi
––––––––––––– 07.01.2018
––––––––––––
381 GİDER TAHAKKUKLARI 2.500
381.02.432
100 KASA 2.500
Açıklama: Borç faizi ödemesi
––––––––––––––––
/ –––––––––––––––
C-
BAĞLI ORTAKLIKLARA BORÇLAR
İşletmenin,
sermayesinin %50 sinden fazlasına sahip olduğu işletmelere olan ve ticari işlem
sonucu doğmamış bulunan borçları bu kalem içinde gösterilir ve değerlenir.
Bağlı
ortaklıklara borçların envanter ve değerlemesi ortaklara
borçlarla aynıdır. Döviz cinsinden borçların dönem sonu değerlemesinde mukayyet
bedeli, Maliye Bakanlığı’nca yayımlanan döviz alış kuru ile yapılacak kur değerlemesi
sonucuna göre düzeltilir.
D-
PERSONELE BORÇLAR
Personele borçlar bilançonun (335 no.lu hesap) bu kalemi
içinde gösterilir ve mukayyet bedeli ile değerlenir. Döviz cinsinden borçların
dönem sonu değerlemesinde mukayyet bedeli, Maliye Bakanlığı’nca yayımlanan
döviz alış kuru ile yapılacak kur değerlemesi sonucuna göre düzeltilir.
Kur değerlemesinde lehte oluşan kur farkları 646 no.lu
gelir tablosu, aleyhte oluşan kur farkları da 780/797 no.lu maliyet hesaplarına
kaydolunur. Maliyet hesapları dönem sonunda gelir
tablosu hesaplarına (660 no.lu hesap), gelir tablosu hesapları da 690 no.lu
hesaba aktarılarak kapatılır.
E-
DİĞER ÇEŞİTLİ BORÇLAR
İşletmenin ticari işlemleri sonucu doğmamış olan borçlarından;
ortaklar, iştirakler, bağlı ortaklıklar, personel dışında kalan kişi ve kurumlara
olanlar bilançoda bu kalem içinde gösterilir ve mukayyet bedeli ile değerlenir.
Döviz cinsinden borçların dönem sonu değerlemesinde mukayyet bedeli, Maliye
Bakanlığı’nca yayımlanan döviz alış kuru ile yapılacak kur değerlemesi sonucuna
göre düzeltilir. Kur değerlemesinde lehte oluşan kur farkları 646 no.lu gelir
tablosu, aleyhte oluşan kur farkları da 780/797 no.lu maliyet hesaplarına kaydolunur.
[1] Cari hesaplarda
hesap bakiyesine ve vadeye göre işlem yapılır.
[2] Ayrıntılı
açıklama için Bkz. M. Emin AKYOL- Muzaffer KÜÇÜK a.g.e.
[3] Uluslararası ticarette
haksız vergi rekabeti yapan ülkelere yapılan ödemeler KVK’nın
30/7. maddesi uyarınca stopaja tabidir. Bu ülkelerin hangileri olduğu Bakanlar
Kurulunca belirlenecektir. BK’nca henüz bir belirleme
yapılmamıştır.
[4] 6728 sayılı kanunun 59. maddesiyle KVK 13. maddenin 2. bendine konuya
ilişkin olarak şu hüküm eklenmiştir. “İlişkinin
doğrudan veya dolaylı olarak ortaklık kanalıyla oluştuğu durumların örtülü
kazanç dağıtımı kapsamında sayılması için en az %10 oranında ortaklık, oy veya
kâr payı hakkının olması şartı aranır. Ortaklık ilişkisi olmadan doğrudan veya
dolaylı olarak en az %10 oranında oy veya kâr payı hakkının olduğu durumlarda
da taraflar ilişkili kişi sayılır. İlişkili kişiler açısından bu oranlar
topluca dikkate alınır.”(yürürlük 9/8/2016)
Bu düzenlemeyle şirketlerin küçük ortakları
ile yapılan işlemlerin önemli bir kısmı transfer fiyatlandırması uygulaması
kapsamı dışına çıkartılmış olmaktadır.
[5] Emsallere uygunluk ilkesinin
işletilmesinde, özellikle uluslararası ticarette emsal tespitine ilişkin olarak
büyük sorunların yaşanması muhtemeldir. Her ticari işlemin kendine özgü koşulları
olacağından ve buna piyasa ve işlem farklılıkları da eklendiğinde söz konusu işleme
tam bir emsal bulunması çoğu zaman mümkün olmayacaktır. Bu durumda yapılacak en
akılcı uygulama uygun değerleme yönteminin seçilmesidir.
[6] Bu değerleme yöntemi, KVK’nın
13. maddesine 6728 sayılı Kanunun 59. maddesiyle eklenmiştir. Düzenlemenin
yürürlük tarihi 9/8/2016’dır.
[7] Bu yöntem birçok gelişmiş ülke tarafından halen uygulanmaktadır.
Esasen bu yöntem sıra dışı mal ve hizmetlere ilişkin transfer fiyatı tespitinde
önemli bir esneklik sağlamaktadır.
[8] Peşin fiyatlandırma anlaşmasından tüm kurumlar vergisi mükellefleri yararlanabilmektedir.
(2007/12888 s. BKK mad. 15, 2008/13490 s. BKK mad.1)
[9] Düzenlemenin yürürlük tarihi
9/8/2016’dır.
[10] Hazine zararından
kasıt, emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit edilen fiyat ve
bedeller nedeniyle kurum ve ilişkili kişiler adına tahakkuk ettirilmesi gereken
her türlü vergi toplamının eksik veya geç tahakkuk
ettirilmesidir.
[11] Düzenlemenin yürürlük tarihi 9/8/2016’dır.
[12] Ortaklık payı
önemli olmayıp bu ifade hem kurumun gerçek ve tüzel kişi ortaklarını hem de
kurumun ortağı olduğu kurumları kapsamaktadır. Diğer taraftan şirketten alacağı
olan bir kişinin sonradan şirkete ortak olması veya ortaklıktan çıkartılması
halinde değerlemenin nasıl yapılacağı ile ortak olmamakla birlikte şirketten
kâr payı hakkı olan kişilerin ortak kapsamında değerlendirilip
değerlendirilmeyeceği hususları belirsizdir.
[13] Birbirine
alternatif olarak belirlenen şartlardan birinin varlığı yeterlidir.
[14]
Kanun
koyucu illiyet bağını bu aşamada kesmiş, daha ileriki aşamalarda olan ortaklık
ilişkisini bu kapsamda değerlendirmemiştir. Tüzel kişi ortağın kendi ortakları
için ilişkili kişi belirlemesi yapılırken kurumun tüzel kişi ortağının
ortakları için herhangi bir araştırma yapılmamaktadır.