III- TİCARİ ALACAKLAR
İşletme
varlıkları içinde yer alan ve ticari alacak olarak nitelendirilen alacaklar, işletmelerin
ticari işlemleri sonucu oluşan alacaklardır. Ticari faaliyetle ilgili olmakla
birlikte bir ticari işlem sonucu oluşmayan alacaklar işletme bilançosunun bu
kalemi içinde gösterilmez. Bu tür alacaklar diğer alacaklar grubu içinde
gösterilir.
Ticari alacaklar vadelerine göre kısa ve uzun vadeli
olmak üzere ikiye ayrılır. Kısa vadeli olanlar bilançonun dönen varlıkları,
uzun vadeli olanlar da duran varlıkları içinde gösterilir. Ticari alacaklar şu
alacak kalemlerinden oluşur:
§ Alıcılar (alıcıların senetsiz borçları)
§ Alacak Senetleri
§ Verilen Depozito ve Teminatlar
§ Verilen Avanslar
§ Şüpheli Ticari Alacaklar
Ticari alacakların
değerlemesini alacak türleri itibariyle belirtelim.
A-
ALICILAR
Bu
tür alacaklar ticari işlem yapılan (mal satılan) kişi ve kurumlardan olan
alacakları ifade eder. TTK uyarınca düzenlenmiş Poliçe ve Bono ile temsil edilmeyen
tüm alacaklar, arada bir sözleşme dahi olsa,[1]
bu grupta değerlenir. Cari hesap usulü ile çalışılan müşterilerin dönem sonu
itibariyle borçları da bilançonun bu kalemi içinde gösterilir.
Finansal
kiralama işleminden doğan senetsiz alacaklar da bu grupta değerlendirilir.[2]
Alacakların dönem sonu fiili envanterinin
çıkartılması ilgili (borçlu) işletmelerle mutabakat sağlanarak yapılır. Dönem
sonu itibariyle nedeni bulunamayan envanter farklılıkları
197 veya 397 no.lu geçici hesaplara kaydedilir. Alacaklardan tahsili şüpheli
hale gelenler bilançonun Şüpheli Alacaklar kalemine aktarılır. Dövizli alacaklar
döviz pozisyonunun izlenmesi için döviz bedelleri ile ayrıca Nazım Hesaplarda izlenir.
1- TL Alacakların Değerlemesi
Alacaklar,
VUK’un 281. maddesi uyarınca mukayyet değeri ile değerlenir. Alacakların envanter ve değerlemesinde cari hesaplarla ilgili olarak dönemsel gelir tahakkuklarının yapılması
sağlanmalıdır.[3]
Diğer
taraftan alacakların nemalandırılması hususu dikkatle değerlendirilmeli;
emsaline göre düşük tutarda veya hiçbir neması olmadan işletme kaynaklarının ortaklar
dahil başkalarına (alacak olarak) kullandırılmasının
iktisadi ve teknik icaplara uymadığı, bu işlemin örtülü sermaye veya örtülü
kazanç dağıtımı[4]
olarak değerlendirilebileceği hususu unutulmamalıdır.
2- Dövizli Alacakların Değerlemesi
Dövizli
alacaklar da mukayyet değerle değerlenir. Ancak VUK’un 280. maddesi uyarınca dövizli
alacakların mukayyet değerine, değerleme günü itibariyle Maliye Bakanlığı’nca
yayımlanan döviz alış kuru üzerinden yapılacak kur değerlemesi sonuçlarının da
ilave edilmesi gerekmektedir. Alacakla ilgili olarak lehte hesaplanacak kur
farkları 646 no.lu, aleyhte hesaplanacak kur farkları da 656 no.lu gelir
tablosu hesabına kaydolunur. Dönem sonu değerleme işleminde hesaplanacak kur
farkı için fatura düzenlenmesi ve KDV hesaplanması gerekmez.
İhracat
kaynaklı yurt dışı alacakları da dönem sonu itibariyle kur değerlemesine tabi
tutulur. İhracatta kambiyo takibi kaldırılmış, 32 sayılı Karar’ın 8. maddesinde
yapılan değişiklikle; ihracat bedellerinin tasarrufu serbest bırakılmıştır.
Ancak Hazine Müsteşarlığı’na, ihtiyaç duyulması halinde ihracat bedellerinin
yurda getirilmesine ilişkin düzenleme yapma konusunda yetki verilmiştir. Bu nedenle
ihracat alacaklarının dönem sonu değerlemesi konusunda Hazine Müsteşarlığı
tarafından yayımlanan tebliğ ve sirkülerler ile açıklamalar izlenmelidir.
Dövizli alacak değerlemesine bir örnek verelim. Bir işletmenin
31.12.2017 tarihi itibariyle 10.000 $ (34.000 TL kayıtlı) dövizli alacağı mevcuttur.
Maliye Bakanlığı’nca yayımlanan dönem sonu $ kuru 3,80 TL/$’dır.
Bu verilere göre söz konusu alacak dönem sonunda şöyle değerlenecektir:
Değerlenmiş
tutar [(10.000 x 3,8 =) 38.000 TL
Kayıtlı
Değer 34.000 TL
Kur
Farkı (Geliri) (38.000 – 34.000=) 4.000
TL
–––––––––––––
31.12.2017 ––––––––––––
120 ALICILAR 4.000
120.07
646 KAMBİYO KÂRLARI 4.000
Açıklama: Dönem sonu kur değerlemesi
–––––––––––––––––
/ –––––––––––––––––
3- Finansal Kiralama
Alacaklarının Değerlemesi
4842 sayılı Kanunla VUK’a eklenen mükerrer 290. madde ile
finansal kiralama işlemlerinde değerleme, farklı esaslara bağlanmıştır. Söz konusu
madde ile belirlenen esaslar Finansal Kiralama Kanunu’nda belirlenen esaslardan
farklıdır.
VUK değerleme hükümleri açısından bir alacağın finansal
kiralamadan kaynaklanan alacak olarak değerlenmesi için, söz konusu alacağı doğuran
işlemin mutlaka Finansal Kiralama Kanunu’na tabi olması gerekmemektedir. VUK’un mükerrer 290. maddesiyle düzenlenen finansal
kiralama uygulamasının genel çerçevesi aşağıdaki gibidir.
Genel Çerçeve
Kira
süresi sonunda mülkiyet hakkının kiracıya devredilip devredilmediğine bakılmaksızın,
bir iktisadi kıymetin mülkiyetine sahip olmaktan kaynaklanan tüm riskler ile
yararların kiracıya bırakılması sonucunu doğuran kiralamalar finansal kiralamadır.
Ayrıca,
§ İktisadi kıymet mülkiyetinin kira süresi sonunda kiracıya
devredilmesi,
§ Kiracıya kira süresi sonunda iktisadi kıymeti düşük bedelle
alma hakkı tanınması,
§ Kiralama süresinin, iktisadi kıymet ömrünün % 80’inden
daha büyük bir bölümünü kapsaması,
§ Kira ödemelerinin bugünkü değeri toplamının, iktisadi kıymetin
rayiç bedelinin % 90’nından daha büyük bir kısmını oluşturması hallerinden biri
veya daha fazlasını taşıyan kiralamalar da finansal kiralama sayılır.
Doğal
kaynakların araştırılması veya kullanılmasına yönelik kiralama sözleşmeleri ile
sinema filmleri, video kayıtları, patentler, kopyalama hakları gibi kıymetlerle
ilgili lisans sözleşmeleri finansal kiralama konusu olmaz.
Arazi,
arsa ve binalarla ilgili kiralama sözleşmeleri, sadece, sözleşmede kira süresi
sonunda mülkiyet hakkının kiracıya devri öngörülmüşse veya kiracıya kira süresi
sonunda kiralama konusu gayrimenkulü düşük bir bedelle satın alma hakkı tanınmışsa
bu madde kapsamında değerlendirilir.
Kira Ödemeleri: Sözleşmeye göre, kira süresi boyunca yapılması gereken
kira ödemeleridir. Kira süresi sonunda, kiralama konusu iktisadi kıymetin kalan
değerine ilişkin bir taahhüt olması halinde bu değer de kira ödemesi kabul edilir.
Kira süresi sonunda kiracıya düşük bir bedelle iktisadi kıymeti
satın alma hakkı tanındığı ve sözleşme tarihinde bu hakkın kullanılma olasılığının
yüksek olduğu durumda[5]
kira ödemeleri, kira süresi boyunca yapılan kira ödemeleri ile satın alma hakkının
kullanılması durumunda ödenmesi gereken bedelin toplamı olarak dikkate alınır.
Kira Ödemelerinin Bugünkü Değeri: Kira ödemelerinin, sözleşme tarihinde, kiralamada kullanılan
faiz oranının dikkate alınması suretiyle hesaplanan bugünkü değerlerinin toplamıdır.
Kiralamada
kullanılan faiz oranı tespit edilemiyorsa, kiracının kiralamaya konu iktisadi kıymeti
satın olmak için aynı vade ile alması gereken bir borç için katlanacağı faiz oranı
kullanılır.
Kiralamada Kullanılan Faiz Oranı: Kira ödemeleri ile garanti edilmemiş kalan değer toplamının
bugünkü değerini, kiralamaya konu iktisadi kıymetin rayiç bedeline eşitleyen
iskonto oranıdır.
a- Kiralayan
Açısından Değerleme
Finansal
kiralamaya konu varlık, kiralayanın aktifinde faiz ve anaparadan oluşan bir
alacak olarak yer alır. Ayrıca iktisadi kıymet, iktisadi kıymetin net bilanço
aktif değerinden kira ödemelerinin bugünkü değerinin düşülmesi suretiyle değerlenir.
Bu şekilde bulunacak tutarın sıfır veya negatif olması halinde iktisadi kıymet
iz bedelle değerlenir ve aradaki (negatif) fark iktisadi kıymet satış kârı
olarak sonuç hesaplarına intikal ettirilir.
Kiralayanın
finansal kiralamaya konu iktisadi kıymetin üretimini veya ticaretini yapması
durumunda, iktisadi kıymetin rayiç bedeli, net bilanço aktif değeri yerine
geçer. Rayiç bedelle maliyet bedeli arasındaki fark satış kârı olarak sonuç
hesaplarına intikal ettirilir.
Kiralayanın
bilançosunda yer alacak iktisadi kıymet, genel hükümler uyarınca amortismana tabi tutulur. Yatırım indirimi uygulamasından
kiralayan yararlanır.
Kiralayan tarafından aktifleştirilen alacak tutarı ile
söz konusu kira alacaklarının bugünkü değeri arasındaki fark “gelecek dönemlere ilişkin faiz geliri”
olarak (-) değerle bilanço aktifinde yer alır. Söz konusu tutar 11 Seri no.lu
MSUGT uyarınca 124 no.lu Kazanılmamış Finansal Kiralama Gelirleri (düzenleyici)
hesabına kaydolunur. Bu durumda kiralayan işletme bilançosunun aktifinde söz
konusu finansal kiralama alacağı bugünkü değeri ile yer almış (değerlenmiş)
olur.
Kiralayan
tarafından gelecek dönemlere ait faiz gelirleri, kiralanan iktisadi kıymetin
finansal kiralama sözleşmesinin yapıldığı tarihteki rayiç bedelinden, her bir dönem
(taksit) sonunda anapara geri ödemelerinin düşülmesi sonucu kalan tutar üzerinden
sabit bir dönemsel faiz oranı yaratacak şekilde hesaplanması suretiyle tahakkuk
ettirilir ve gelir kaydedilir.
Finansal kiralama alacakları reeskont
uygulamasına konu edilmez.
Örneğin: Bir işletme aktifte kayıtlı diğeri 50.000
TL olan bir iktisadi kıymeti 4 yılda eşit taksitle ödenmek kaydıyla 30.09.2017
tarihinde 96.000 TL’ye kiralamıştır. Kira ödemelerinin bugünkü değeri 60.000 TL’dir.
İşletme bu kıymeti aşağıdaki şekilde değerleyecektir.
İktisadi kıymet değeri =
1 TL
Toplam Alacak =
96.000 TL
Kazanılmamış Fin. Kiralama Geliri= (96.000–60.000=)
=
36.000 TL
İktisadi Kıymet Satış Kârı =(60.000–50.000=) 10.000 TL
KDV’yi
ihmal ederek muhasebe kaydını yapalım.
–––––––––––––30/09/2017––––––––––––
120/220 ALICILAR HS. 96.000
253 TESİS MAK. VE CİHAZLARI HS. 50.000
649 DİĞ. OLAĞAN GEL. VE KÂR. HS 10.000
124/224 KAZANILMAMIŞ FİN. KİR FAİZ
GELİRLERİ 36.000
Açıklama: Finansal kiralama yapılması kaydı
–––––––––––––––––
/ –––––––––––––––––
İşletme 31.12.2017 tarihine kadar üç ayda toplam 6.000 TL[6]
tahsilat yapmış olup yapılan bu tahsilatın 1.500 TL’lik kısmı anaparadır (KDV
oranı % 1’dir). Tahsilat kaydı (üç aylık işlemi tek kayıtla gösterirsek) şöyle
olacaktır.
––––––––––––––––– / –––––––––––––––––
100 KASA 6.045
124 KAZANILMAMIŞ FİN. KİR.
FAİZ GELİRİ 4.500
120 ALICILAR 6.000
642 FAİZ GELİRLERİ 4.500
391 HESAPLANAN KDV 45
Açıklama: Finansal kiralama taksit ödemesi
–––––––––––––––––
/ –––––––––––––––––
Bu
durumda işletmenin dönem sonu itibariyle finansal kiralama alacağı net [(96.000-6.000) – (36.000– 4.500)] = 58.500 TL tutarında olacak ve mukayyet bedelle değerlenecektir.
b- Kiracı Açısından
Değerleme
Kiracı
iktisadi kıymeti, bilançosunda hak olarak gösterecektir. Söz konusu iktisadi kıymet
kullanma hakkı ve sözleşmeden doğan borç, kiralama konusu iktisadi kıymetin
rayiç bedeli veya yapılacak kira ödemelerinin bugünkü değerinden küçük olanı
ile değerlenir. Aktifleştirilen bu hak, VUK’un mükerrer 298. maddesi ve
kiralamaya konu iktisadi kıymetlere ilişkin hükümler çerçevesinde amortisman uygulamasına konu edilir.
İktisadi kıymetin kiracı tarafından devralındığı dönemde
bu hak hesabı kapatılarak iktisadi kıymet alış bedeli ile işletme aktifine
kaydolunur.
Kiracı
tarafından yapılan kira ödemeleri, borç anapara ödemesi ve faiz gideri olarak
ayrıştırılır. Ayrıştırma işlemi her bir dönem (taksit) sonunda kalan borç tutarına
sabit bir dönemsel faiz oranı uygulanmasını sağlayacak şekilde yapılır.[7]
Finansal
kiralama konusu iktisadi kıymet kiracının aktifinde duran varlık (hak),
pasifinde ise borç olarak gözükecektir.
Finansal
kiralama borçları reeskont uygulamasına konu edilmez.
Örneğin: Yukarıdaki örnekte yer alan iktisadi
kıymet rayiç bedelinin 60.000 TL olduğunu kabul edelim. Bu durumda kiracı işletmenin,
finansal kiralama muhasebe kaydı aşağıdaki gibi olacaktır.
–––––––––––––––––
/ –––––––––––––––––
265 FİNANSAL KİRALAMA KONUSU
KIYMETLER 60.000
302/402 ERTELENMİŞ FİN. KİR.
BORÇLANMA MALİYETLERİ 36.000
301/401 FİNANSAL KİRALAMA
İŞLEMLERİNDE BORÇLAR 96.000
Açıklama: Finansal kiralama yapılması kaydı
–––––––––––––––––
/ –––––––––––––––––
Dönem
sonuna kadar yapılmış olan ödemelere ilişkin olarak (üç aylık işlemi tek kayıtla
gösterirsek) şu kayıt yapılacaktır.
––––––––––––––––– /
–––––––––––––––––
301 FİN. KİR. İŞL. BORÇLAR 6.000
780 FİNANSMAN GİD. 4.500
191 İNDİRİLECEK KDV 45
100 KASA 6.045
302 ERT. FİN. KİR. BORÇ. MAL. 4.500
Açıklama: Finansal kiralama taksit ödemesi
–––––––––––––––––
/ –––––––––––––––––
İşletmenin
bu finansal kiralama işlemine ilişkin borçlarının dönem sonu bilançosunda yer
alacak net tutarı [(96.000-6.000) – (36.000 - 4.500) =] 58.500 TL olacaktır.
İşletme
265 no.lu hesapta yer alan finansal kiralama hakkı için 31.12.2017 tarihinde
VUK hükümleri uyarınca amortisman ayırabilecektir.
Uygulanacak amortisman oranı, finansal kiralamaya konu
kıymet için öngörülen amortisman oranı olacaktır.
B- ALACAK SENETLERİ
İşletmenin
ticari faaliyeti ile ilgili olarak edindiği (müşterileri tarafından verilen)
senetler karşılığı alacakları bilançonun bu kaleminde gösterilir. Senede bağlı
alacaktan kasıt TTK uyarınca düzenlenmiş, lehtarı işletme olan Bono ve Poliçelerdir.
TTK
uyarınca Çek bir ödeme aracı olup vade içermez. Vade konulması halinde de çek
senet niteliği kazanmaz. Ancak uygulamada düzenlenmiş olan vadeli çeklerin
ilgili hazır değerler kalemi yerine bilançonun bu kaleminde gösterildiği olmaktadır.[8]
Bu uygulama işlemlerin gerçek mahiyetine daha uygundur. Ancak çeklerin
bilançonun alacak senetleri kalemi içinde gösterilmesi yada vadeli çeklerin vadesinden
önce ödenme zorunluluğunun olmadığına ilişkin düzenleme yapılmış olması, bu
çeklerin mevcut mali mevzuat açısından reeskont ve şüpheli
alacak işlemine konu edilebileceği anlamına gelmez.[9]
1- Alacak Senetlerinin Envanteri
Alacak
senetlerinin fiili envanterinde;
tüm alacak senetleri sayılır, tahsile verilen senetlerin tahsil edilme durumu
kontrol edilir, vadeleri bazında ayırım yapılır ve vadesi geldiği halde tahsil
edilememiş olanlar (şüpheli alacak olarak) takibe alınır.
Dönem
sonu itibariyle nedeni tespit edilememiş envanter
farklılıkları 197 ve 397 no.lu hesaplar kullanılmak suretiyle düzeltilir. Envanter
noksanı 197 no.lu hesaba, envanter fazlası da 397
no.lu hesaba geçici olarak kaydolunur. Envanter farklılığının nedeni tespit
edildiğinde gerekli düzeltme kaydı yapılarak 197 ve 397 no.lu hesaplar kapatılır.
2- Milli Parayla
Düzenlenmiş Senetlerde Değerleme
Senetli senetsiz tüm alacaklar, VUK’un 281. maddesi uyarınca
mukayyet değeri ile değerlenir. Vadesi geldiği halde henüz tahsil edilememiş
olan senetlerden, aşağıda açıklanan şüpheli alacak şartlarını taşıyanlar için VUK
uyarınca karşılık ayrılabilir. Diğer bir ifadeyle anılan şartları taşıyan alacaklar
değerleme günü tasarruf değeriyle değerlenebilir.
3- Döviz Bedelle
Düzenlenmiş Senetlerde Değerleme
Döviz bedelli olarak düzenlenmiş alacak senetleri de mukayyet
değerle değerlenir. Ancak VUK’un 280. maddesi uyarınca döviz bedelli alacakların
mukayyet değeri, değerleme günü itibariyle Maliye Bakanlığı’nca yayımlanan döviz
alış kuru üzerinden yapılacak kur değerlemesi sonuçlarına göre düzeltilir.
Alacak senedi kur değerlemesinde lehte hesaplanacak kur farkları 646 no.lu,
aleyhte hesaplanacak kur farkları da 656 no.lu gelir tablosu hesabına kaydolunur.
Kur değerlemesi sonunda işletme lehine oluşan kur farkları
için 121 Alacak Senetleri hesabına borçlu, işletme aleyhine oluşan kur farkları
için de alacaklı kayıt yapılır.
Değerlemeye ilişkin muhasebe kaydını bir örnek üzerinde
gösterelim. Örneğin,
bir işletmenin bilançosunda bulunan dövizli alacak senetleri için dönem sonunda
1.600 TL tutarında kur farkı hesapladığını, vadesi gelen 14.000 TL tutarında
bir alacağını da ileri (15 ay) vadeli 14.700 TL tutarında yeni bir alacak
senedi ile değiştirdiğini (vade farkına ilişkin %18 KDV’nin peşin olarak tahsil
edilmiş olduğunu) kabul edelim. Söz konusu işlemler şu şekilde muhasebeleştirilecektir:
Hesaplanacak
KDV: (700 x 0,18=) 126 TL.
–––––––––––––
31.12.2017––––––––––––
121 ALACAK SENETLERİ 1.600
121.09.070 A İşletmesi Senedi
646 KAMBİYO KÂRLARI 1.600
Açıklama: Dövizli senet dönem sonu kur değerlemesi
–––––––––––––
31.12.2017 ––––––––––––
221 ALACAK SENETLERİ 14.700
221.02.010-B
İşletmesi Senedi
100 KASA 126
121ALACAK SENETLERİ 14.000
121.02.009
602 DİĞER GELİRLER 700
391 HESAPLANAN KDV 126
Açıklama: Senet yenileme (vade uzatımı) kaydı
–––––––––––––––––
/ –––––––––––––––
4- Alacak Senetlerinde Reeskont
Reeskont;
işletme aktif ve pasifinde bulunan alacak ve borç senetlerinden değerleme günü
itibariyle vadeleri henüz gelmemiş olanların değerleme günü cari değerine
indirgenmesi işlemidir. Bu işlem, değerleme gününden sonraki döneme isabet eden
vade kısmına ilişkin vade farkı tutarının hesaplanarak, bu tutar kadar gider
veya gelir yazılması suretiyle gerçekleştirilir. Cari dönem reeskont
hesapları izleyen dönemde kapatılır.
Reeskont
işleminden amaç, senede bağlı alacak ve borcun değerleme günü itibariyle net değerinin
tespiti ve dolayısıyla dönem kâr-zararının hesaplanmasında, tespit edilen net değerin
dikkate alınmasını sağlamaktır.[10]
Diğer bir ifade ile reeskont, dönemsellik ilkesi gereği,
alacak ve borç senetleriyle ilgili cari döneme ait olmayan kâr veya zarar
tutarlarının kanunun öngördüğü şekilde hesaplanarak ilgili olduğu vergilendirme
döneminde dikkate alınmasının sağlanması işleminden ibarettir.
Reeskont
işlemiyle, ilgili döneme aktarılan kazanç veya maliyet tutarları; vadeli alış
nedeniyle borçlanılan vade farkı gideri veya vadeli satış nedeni ile alacaklanılan
vade farkı gelirinin süre ve faiz oranı dikkate alınmak suretiyle değerleme gününden
sonraki zaman dilimine isabet eden kısmıdır.
Reeskont
uygulamasının VUK ve tebliğleri ile düzenlenmiş birtakım şartları vardır.
Bunlar şöyle sıralanabilir:
§ Alacak ve borç, senede (TTK’da düzenlenmiş bono ve poliçeye)
bağlanmış olmalıdır.
§ Senede bağlı alacak ve borç ticari bir ilişkiden kaynaklanmış,
yani dönem kâr-zararının tespitine etki etmiş olmalıdır.
§ Reeskonta tabi tutulacak senedin bir vade içermesi ve
dönem sonu itibariyle vadesinin dolmamış olması gerekmektedir.
§ Alacak ve borç senedinin işletme bilançosunda yer alması
gerekmektedir.
Bu şartları taşımayan senetler mali kârın hesaplanması açısından
reeskont işlemine tabi tutulamayacaktır. Diğer bir
ifade ile bu şartları taşımayan alacak ve borç için hesaplanan reeskont gelir veya gideri dönem mali kazancının tespitinde
dikkate alınmayacaktır.[11]
Bu noktada vadeli çeklerin durumu özellik arz etmektedir.
TTK’da düzenleniş şekli ile Çek bir ödeme aracı olup, bono ve poliçe niteliğinde
değildir. Uygulamada, çekin üzerine (düzenleme tarihi olarak) ileriki bir tarih
yazılmak suretiyle, çek vadeli hale getirilmektedir. Çekin vadeli hale
getirilmesi, alacaklıya güven vermekte, borçluyu da damga vergisi yüklerinden
kurtarmaktadır.
Çek, senet niteliğinde olmayıp bir ödeme aracıdır. Ayrıca,
VUK’un 281 ve 285. maddeleri senetlere ilişkindir. Bu nedenle vadeli çeklerin
mali mevzuat uyarınca reeskonta tabi tutulma olanağı
bulunmamaktaydı. Ancak Gelir İdaresi 30/4/2013 tarih ve 64 seri no.lu VUK Sirküleriyle
bu konudaki görüşünü değiştirmiş, vadeli çeklere reeskont
uygulanabileceği görüşünü benimsemiştir.[12]
SPK mevzuatı uyarınca, SPK’ya tabi şirketler, vadeli çekleri
reeskonta tabi tutmak durumundadır.
Teminata veya tahsile
verilen senetler: Teminata veya tahsile
verilen senetler de anılan şartları taşımak kaydıyla reeskont
işlemine tabi tutulabilir. Reeskont açısından senedin fiilen işletme portföyünde bulunması gerekmemektedir.
Şüpheli alacaklarda reeskont: Şüpheli alacaklar genel olarak vadesi geçmiş olan alacaklardır. Vadesi
geçmemiş olsa dahi şüphelilik halinin kesinleşmesi ile birlikte senet muaccel
hale geleceğinden bu tür senetler için dönem sonunda reeskont
hesaplanmaz. Şartları taşıması kaydıyla şüpheli alacak karşılığı ayrılır.
Avans niteliğindeki
alacak senetlerinde reeskont: Dönem ticari kazancının tespitinde
dikkate alınmayan (hasılat yazılmayan) senetlere dönem sonu itibariyle reeskont
hesaplanamayacaktır. Hatır senetleri de bu kapsamdadır. Bu tür senetlere reeskont hesaplanması reeskont işleminin mantığı ile bağdaşmaz.
Senetsiz alacaklarda reeskont:
Senede bağlanmamış alacaklar için mali
kanunlar açısından reeskont hesaplanamayacaktır. Bu tür alacaklar için hesaplanan
reeskont giderleri KKEGd niteliğinde değerlendirilmelidir.
Vade içermeyen senetler: Vade içermeyen senetler için reeskont işlemi yapılamayacaktır. Vade, reeskont
hesaplanmasında teknik bir gerekliliktir.
KDV alacakları: KDV, tahsil eden işletme için bir
hasılat veya gelir unsuru değildir. İşletmenin fonksiyonu burada vergi
tahsiline aracılıktır. Ancak mevzuatta, reeskont uygulamasında,
içinde yer alan KDV esas alınarak alacağın ayırıma tabi tutulmasını gerektiren
bir düzenleme yer almamaktadır. Bu nedenle alacak senetleri, içinde KDV alacağı
yer alsa dahi, senet tutarının tamamı için reeskont
uygulamasına konu edilebilecektir.[13]
Reeskont oranı olarak; eğer senette faiz oranı belirtilmişse
bu oran, senette faiz oranı belirtilmemişse TC Merkez Bankası tarafından uygulanan
kısa vadeli avans faiz oranı dikkate alınacaktır[14].
Reeskont şu formülle hesaplanacaktır:
F= A-[A x 360/360+(M x
T)]
F=Reeskont tutarı, A=Nominal değer, M=Faiz oranı
T=Vade (vadeye kalan gün sayısı)
Dövizli senetlerde reeskont
tutarı önce döviz bedel üzerinden hesaplanır. Daha sonra bu tutar kur değerlemesine
tabi tutularak reeskont tutarına ulaşılır. Açıklandığı
üzere senet reel değeri de, kur değerlemesi sonunda tespit edilmektedir.
Dönem sonunda hesaplanarak dönem kazancının tespitinde dikkate
alınan reeskont faiz giderleri izleyen dönemin başında
reeskont faiz geliri yazılarak (122 veya 222 no.lu) hesap kapatılır. Ancak,
vergi kanunları uyarınca reeskonta tabi tutulması mümkün bulunmayan kıymetlere
ilişkin reeskont gelir ve gideri dönem mali kazancının
tespitinde (ticari kazanca olan etkisi ortadan kaldırılmak suretiyle) dikkate
alınmaz.
Alacak senedi reeskontu
hesaplanması ve yapılacak muhasebe kaydını bir örnek üzerinde gösterelim. Bir
işletmenin aktifinde 31.12.2017 tarihi itibariyle 100 gün vadeli 5.000 $ (16.400
TL olarak kayıtlı) tutarında alacak senedi (senette faiz oranı % 10 olarak belirtilmiştir)
ve 10.000 TL tutarında 40 gün vadeli çeki bulunduğunu varsayalım. TC Merkez
Bankası avans işlemleri reeskont oranı % 9,75’tir. Dönem
sonu $ kurunun 3,80 TL/$ olduğunu kabul edelim. Bu durumda reeskont
tutarı şöyle hesaplanacaktır.
Dövizli senet değerlemesi:
Senet değeri: 5.000 x 3,80 =19.000 TL
Kur farkı geliri: (19.000-16.400 =) 2.600 TL
F= 5.000-[5.000 x 360/360+(100 x 0,1)]
F=5.000-[1.800.000/370]
F=5.000-4.864
F=136 $ =136 x 3,8 = 516,8
TL
Vadeli çek değerlemesi:
F=10.000 -[10.000 x 360/360+(40 x 0,0975)]
F=10.000 -[3.600.000 /363,9]
F=10.000 -9.892,82
F= 107,18 TL
Muhasebe kayıtları şöyle olacaktır:
–––––––––––––
31.12.2017 ––––––––––––
121ALACAK SENETLERİ 2.600
121.07.000
Dövizli Senetler
646 KAMBİYO KÂRLARI 2.600
Açıklama: Dövizli senet dönem sonu değerlemesi
–––––––––––––
31.12.2017 ––––––––––––
657 REESKONT FAİZ GİDERLERİ 623,98
657.01 Gider niteliğinde 516,80
657.03 KKEG niteliğinde 107,18
122 ALACAK SEN. REESKONTU 623,98
Açıklama: Dönem sonu reeskont
hesaplanması
––––––––––––– 01.01.2018
––––––––––––
122 ALACAK SENETL. REESKONTU 623,98
647 REESKONT FAİZ GELİRLERİ 623,98
647.01 Mali gelir niteliğinde 516,80
647.03 Ticari gelir niteliğinde 107,18
Açıklama: Önceki yıl ayrılan reeskontların
iptali
–––––––––––––––––
/ –––––––––––––––––
Gelir
tablosu hesapları (690 no.lu) Dönem Kâr-Zararı Hesabına aktarılarak söz konusu reeskont giderleri dönem ticari kazancının tespitinde dikkate
alınacak ancak dönem mali kazancının tespitinde çeklere ilişkin olan kısım beyanname
üzerinde ticari kazanca eklenecektir.
Reeskont
işlemiyle alacak senedi değerleme günü gerçek değerine indirgenmiş olacaktır.
Hesaplanan alacak senedi reeskont tutarı bilançonun
Ticari Alacaklar grubu içinde (122 veya 222 no.lu hesapta) negatif değer olarak
gösterilecek, ilgili alacak da bilançoya mukayyet değeri ile geçirilecektir.
Gerek alacak senedi değerinin hesabında gerek reeskont
tutarının hesabında döviz üzerinden düzenlenmiş senetlerde kur değerlemesi yapılacağı
açıktır.
5- Finansal Kiralama Alacağı
Finansal
kiralama kapsamında değerlendirilen alacaklardan senetli olanlar Alacak
Senetleri içinde değerlenir. ALICILAR’a ilişkin bölümde açıklandığı üzere finansal
kiralama alacakları dönem sonunda reeskont işlemine
konu edilemez. Diğer taraftan bu alacaklara ilişkin kazanılmamış finansal kiralama
faizi gelirleri negatif unsur olarak bilançoda mukayyet değeri ile yer alacaktır.
C-
VERİLEN DEPOZİTO VE TEMİNATLAR
Depozito
ve teminat; işletmenin üçüncü kişilere karşı bir mal teslimi, hizmet ifası veya
başka bir taahhüt altına girmesi durumunda söz konusu işlemin gerçekleşmesini
temin amacıyla iş bitiminde veya belli bir süre sonunda geri alınmak üzere taraflardan
biri tarafından verilen iktisadi kıymettir.
Depozito
ve teminat bir güvence olup asıl işlemden ayrı olarak veren işletme için
alacak, alan işletme için de özünde bir
borç niteliğindedir. Bu nedenle işletme bilançolarının alacak ve borç kalemleri
içinde gösterilir. Ancak banka teminat mektubu verilmesi, mevcut bir menkul kıymetin
teminat olarak verilmesi gibi hallerde bu tür işlemler, nazım hesaplarda
izlenir ve bu kapsamda (alacak olarak) değerlendirilmez. Depozito ve teminat alacağından
bahsetmek için fiilen bir iktisadi değerin (para, mal, sabit kıymet gibi) karşı
tarafa verilmiş (tasarrufuna bırakılmış) olması gerekir.
Verilen
depozito ve teminat alacaklarının dönem sonu fiili envanterinde
karşı işletmelerle mutabakat sağlanır. Mutabakatsızlık hallerinde 197 ve 397
no.lu hesaplar geçici olarak kullanılır. Envanter işlemleri sırasında depozito
ve teminatların vadelerine göre ayırımı da yapılır.
1- Depozito ve Teminatların Değerlemesi
Verilen
depozito ve teminatlar diğer alacaklar gibi mukayyet değeriyle değerlenir. Döviz
üzerinden bir bedelle verilmiş olan depozito ve teminatın mukayyet bedeli,
dönem sonu itibariyle Maliye Bakanlığınca yayımlanacak döviz alış kuru ile yapılacak
kur değerlemesi sonucuna göre düzeltilecektir. Lehte hesaplanan kur farkları
646 no.lu hesap, aleyhte hesaplanacak kur farkı 656 no.lu hesap aracılığıyla
muhasebeleştirilecektir. Depozito ve teminat alacakları için hesaplanan kur
farkı mali kazancın tespitinde gelir veya gider olarak dikkate alınabilecektir.
Depozito
ve teminatın bir iktisadi kıymet olarak verilmesi halinde ise dönem sonu
itibariyle herhangi bir değerleme farkı (fiyat farkı vb. olarak) hesaplanmayacaktır.
Değerleme mukayyet bedele göre yapılacaktır.
2- Aktife Kayıtlı Kıymetlerin Depozitolu
Olarak Dolaşımı
Bazı
aktif kıymetler satılan malların kabı olarak depozito karşılığı alıcı işletmelere
verilmektedir. Bu tür depozitolar da diğer depozitolar gibi depozito veren işletme
açısından 126 veya 226 no.lu hesaplarda izlenmektedir. Bu tür depozitoların dönem
sonu envanterinde; eldeki kıymetler fiili miktarı, dışarıdaki
kıymetler de kayıtlı değeri ile dikkate alınır.
Bu alacakların dönem sonu değerlemesi de kayıtlı değerle
yapılacaktır. Depozitolu kaplardan işletme bünyesinde kırılanlar için verilmiş
olan depozito ve teminatlar, cari dönemde zarara dönüşecektir. Zarara dönüştürme
işlemi aşağıdaki muhasebe kaydıyla yapılacaktır.
––––––––––––– /
–––––––––––––––
689 DİĞER OLAĞAN DIŞI GİDER
VE ZARARLAR XXX
126 VERİLEN DEPOZİTO
VE TEMİNATLAR XXX
Açıklama: Depozitolu malların kırılması
–––––––––––––
/ –––––––––––––––
Depozitolu
malların dönem sonu envanter noksanlığı varsa ve bunun
kırılmadan kaynaklandığı tespit ediliyorsa yukarıdaki kayıt yapılarak farklılık
düzeltilir. Ancak kırılmaların varlığı takdir komisyonu marifetiyle tespit
ettirilmelidir. Bu tespit kanaatimizce dönem sonlarında bir defada da yaptırılabilir.
Takdir komisyonu kararının mevcut olmaması halinde gider, mali mevzuat açısından
KKEGd olarak değerlendirilir.
D-
VERİLEN AVANSLAR
Avans;
belirli veya belirsiz bir iktisadi kıymeti veya hizmeti belli bir zamanda belli
kişiden almak veya kişiye satmak amacıyla alım-satım bedeline mahsuben alıcı
tarafından verilen satıcı tarafından da alınan ön ödeme niteliğinde bir
bedeldir. Sipariş avansı; vasıfları ve miktarı önceden belirlenmiş bir iktisadi
kıymet teslimine veya hizmet ifasına ilişkin avanslardır.
Avanslar
mal teslimi ve hizmet ifasından önce alınan ve verilen (ön ödeme niteliğinde)
bir bedeldir. Bir başka ifade ile avans, alış ve satış bedelinin bir unsuru
olup satıcı işletme için ön finansman mahiyetindedir. Avansa konu mallar henüz teslim,
hizmetler ifa edilmemiş olduğu için söz konusu avanslar; işlemin bir tarafı
için alacak diğer tarafı için de borç niteliği taşır.
Alınan ve verilen avanslar gelir tablosu hesaplarına kaydedilmeyip
bilanço hesaplarında izlenir. Dolayısıyla dönem kazancının tespitinde, alınan
avanslar satış hasılatı, verilen avanslar da alış maliyeti/gider olarak değerlendirilmez,
bilançoda yer alır. Verilen avanslara ilişkin aktif hesaplar (dönen ve duran
varlık olarak) çeşitli hesap grupları içinde yer alır. Bunlar; 159, 195, 196,
259, 269 ve 279 no.lu hesaplardır.
1- Avansların Dönem Sonu Değerlemesi
Verilen
avanslarda işletmenin alacağı, diğer parasal alacaklardan farklı olarak özünde,
bir iktisadi kıymetin teslimi veya bir hizmetin ifasını içerir. Ancak bu nüans, verilen sipariş avansının finansman sağlama durumunu
değiştirmediğinden bu alacağın değerleme olarak diğer alacaklardan ayrılmaması
gerekmektedir.
Başka
bir anlatımla parasal alacak; vadesinde belli bir parayı (ve varsa faizini)
tahsil etmeyi içermekte, avans alacağı ise, belli bir tarihte belli bir malın
alımını ve avans alacağının mal alış bedeline mahsubunu içermektedir. Bu
anlamda avans alacağı da her halükarda parasal bir alacağı ifade eder. Nitekim
sipariş edilen malın herhangi bir nedenle teslim alınamaması halinde, avans
alacağı diğer alacaklar gibi sadece parasal bir alacak haline dönüşür.
Bu
açıdan bakıldığında avansların, alacaklar/borçlar başlığı altında mı, yoksa
aktif/pasif geçici hesap kıymetleri başlığı altında mı değerlendirileceği sorusunun
net bir cevabı yoktur. Esasen alacak-borç değerlemesine ve aktif/pasif geçici
hesap kıymetlerin değerlemesine ilişkin değerleme ölçüleri aynıdır. Her iki kıymet
de mukayyet değerle değerlenecektir.
Aktif
geçici hesap kıymetlerinin değerlemesine ilişkin olarak VUK’un 283. maddesi
hükmü uyarınca; “Gelecek bir hesap
dönemine ait olarak peşin ödenen giderler ile cari hesap dönemine ait olup da
henüz tahsil edilmemiş olan hasılat, mukayyet değerleri üzerinden aktifleştirilmek
suretiyle değerlenir. Zirai işletmelerde henüz idrak edilmemiş olan mahsuller
için yapılan giderler (hazırlık işleri gideri gibi) de bu madde hükmüne göre
aktifleştirilerek değerlenir.”
Pasif
geçici hesap kıymetlerinin değerlemesine ilişkin olarak VUK’un 287. maddesi
hükmü uyarınca; “Gelecek hesap
dönemlerine ait olarak peşin tahsil olunan hasılat ile cari hesap dönemine ait
olup henüz ödenmemiş olan giderler mukayyet değerleri üzerinden pasifleştirilmek
suretiyle değerlenir.”
Aktif/pasif geçici
hesap kıymetleri ile alacak ve borçların değerleme ölçütlerinin aynı olması
nedeniyle VUK’un anılan 283 ve 287. maddeleri, söz konusu kıymetlerin değerlemeyi
müteakip bilanço aktifine/pasifine kaydedilmesi gerektiği yönünde fonksiyoneldir.
Bu, aktif/pasif geçici hesap kıymetlerinin bir alacak/borç olduğu ve bilançoda
varlıklar/kaynaklar (yabancı) arasında gösterilmesi gerektiği, gider/gelir
olarak kaydedilmemesi gerektiğini ifade eder.
Verilen TL avanslar mukayyet bedelle değerlenir. Döviz
olarak verilen avansların mukayyet bedeli, Maliye Bakanlığı’nca yayımlanan kur
üzerinden yapılacak kur değerlemesi sonucuna göre düzeltilecektir. Kur değerlemesinde
tespit edilecek lehte kur farkları gelir (656 no.lu hesap), aleyhte kur
farkları da gider (646 no.lu hesap) kaydolunacaktır.[15]
VUK’da alacak ve borçlardan ayrı olarak aktif ve pasif
geçici kıymetlere ilişkin değerleme hükmü yer almakla beraber, avansların diğer
alacak ve borçların tabi olduğu genel hükümlere de tabi tutulması gerekmektedir.
Konuya ilişkin mevcut yargı kararlarının çoğunluğu da bu doğrultudadır.[16]
Ancak, yargının aksi yönde kararları da mevcuttur.[17]
2- Avanslarda Şüpheli Alacak Uygulaması
Yukarıda
açıklandığı üzere avans; belli veya belirsiz bir iktisadi kıymeti veya hizmeti
belli bir zamanda belli kişiden almak veya kişiye satmak amacıyla alım-satım
bedeline mahsuben alıcı tarafından verilen satıcı tarafından da alınan ön ödeme
niteliğinde bir bedeldir.
Verilen
avansları iki gruba ayırmak mümkündür. Birincisi; sipariş yöntemi ile mal alan
işletmelerin, sipariş ettikleri belli nitelikteki iktisadi değerin üretiminde finansman
amacıyla kullanılmak üzere verilen avanslar. Bu avansların verilme nedeni
sipariş edilen malın üretilmesini sağlamak, kolaylaştırmak veya hızlandırmaktır.
İkincisi
ise bir pazarlama yöntemi olarak uygulanan avanslar. Bir pazarlama yöntemi olan
avans alımı (ön ödeme kabulü) söz konusu iktisadi kıymetin satış fiyatını düşük
tutmak ve satış garantisi sağlamak içindir. Bu uygulama, genellikle bayilik ve
acentelik ilişkileri çerçevesinde yapılır. Bu tür işlemlerde verilen avanslar
çoğunlukla belli bir mala ilişkin olmaz. Dolayısıyla bu avans alacağının diğer
ticari alacaklardan farkı yoktur. Diğer yandan avanslar ticari işlem gerçekleştirmek
amacıyla verilir.
Avanslar
VUK’un aktif ve pasif geçici kıymetlerin değerlemesine ilişkin hükümleri çerçevesinde
değerlenir. Aktif ve pasif geçici kıymetlerin değerlemesine ilişkin değerleme ölçütü
ile borç ve alacakların değerlemesine ilişkin değerleme ölçütü aynıdır. Bu
nedenle, aktif ve pasif geçici hesap kıymetlerinin değerlemesine ilişkin olarak
VUK’da ayrı bir maddede düzenleme yapılması aktif ve pasif geçici hesap kıymetlerinin
bilançoda gösterilmesinin sağlanılmasına yönelik olduğunu düşündürmektedir. Bu
da avansların bir nevi borç veya alacak olduğunun kabulü anlamına gelmektedir.
Şüpheli
alacak uygulaması izleyen bölümde açıklanmıştır. VUK’un 323. maddesinin “Ticari
ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla”;
şeklindeki birinci fıkrası 2365 sayılı Kanunla getirilmiştir. Maliye İdaresi bu
hükmün uygulaması ile ilgili olarak çıkardığı tebliğlerde (148 ve 284 Seri
no.lu VUK Genel Tebliği) şüpheli alacak işlemine konu edilecek alacakların daha
önce hasılat yazılmış olmasının gerekliliğine işaret etmektedir. Diğer bir ifade
ile gelir idaresi bu hükmün sadece satış hasılatına dahil
alacaklara uygulanacağını kabul etmektedir.
VUK’un
323. maddesinde yapılan düzenlemenin yeterince geniş kapsamlı olduğu, ticari
alacakların satış hasılatı alacakları ile sınırlandırılamayacağını, ticari işlemlerin
bir gereği olarak ortaya çıkan avans alacağının da şüpheli alacak uygulamasına
konu edilmesi gerektiğini savunan uzmanlar bulunmaktadır. Gelir idaresinin görüşü
avans alacağına ayrılan karşılık giderinin KKEGd niteliğinde olduğu yönündedir.
E- ŞÜPHELİ
ALACAKLAR
Şüpheli
alacak; belli karinelerin varlığıyla değerleme gününde tahsilinin şüpheli hale
geldiği kabul edilen alacaklardır. Şüpheli alacaklar bilançoya diğer
alacaklardan ayrı olarak aktarılır. Şüpheli alacağın senetli veya senetsiz
olmasının önemi yoktur. Şüpheli alacakların envanteri
genellikle kayıtlar üzerinden yapılır. Çünkü bu alacaklarda karşı işletmelerle
zaten bir mutabakat sağlanamaz.
Ticari
kazancın tespitinde uygulanan tahakkuk esasının sonucu olarak; işletme
bünyesinde satılan mal ve hizmet bedelleri, henüz tahsil edilmeden hasılata
intikal ettirilmekte ve matrahın oluşumunu olumlu yönde etkilemektedir. Bu
nedenle mal ve hizmet bedelinin, tahsil edilme ihtimalinin kesin olarak kaybolduğu
veya şüpheli hale geldiği anda zarar yazılması esası getirilmiştir. Buradaki
zarar daha önceden yazılmış hasılat (kâr) iptaline yöneliktir.
Değerleme
ölçüleri açısından ifade etmek gerekirse şüpheli alacaklar tasarruf değeri ile
değerlenir. Şüpheli alacaklar bilançoya mukayyet değeriyle (kur değerlemesi dahil) kaydedilmekte ancak, tasarruf değerine indirgeyecek
tutarda karşılık ayrılmakta ve bu karşılık da bilanço aktifine negatif unsur
olarak kaydedilmektedir. Böylece söz konusu alacaklar bilançoda tasarruf değeri
ile yer almış olmaktadır.
1- Şüpheli Alacak Uygulama Şartları
VUK’un
323. maddesinde düzenlenen şüpheli alacakların uygulama şartlarını şöyle
özetleyebiliriz:
§
Şüpheli alacaklar karşılık
ayrılmak suretiyle ve sadece bilanço esasına göre defter tutan mükellefler
tarafından gider kaydedilebilir. Ayrılacak karşılık alacağın tasarruf değeri
ile kayıtlı değeri arasındaki fark kadar olacaktır. Şüpheli alacaklardaki
giderleştirme geçici olup şüphelilik durumunun sonucuna göre kesin kayıtlar yapılacaktır.
Şüpheli alacağın kısmen veya tamamen tahsil edilmesi halinde karşılık gideri (kısmen
veya tamamen) tahsilatın yapıldığı dönemde iptal edilecektir. Aksi halde
alacağın tahsil edilemeyeceğinin ortaya çıkması ile söz konusu gider kesinleşecek,
şüpheli alacak kayıtlardan çıkartılacaktır. Şüpheli alacağın şüphelilik durumunun
takibi ancak bilanço usulü uygulaması ile sağlanabildiğinden, işletme hesabı
esasında defter tutan işletmelerde şüpheli alacak karşılığı ayrılamaz.
§ Karşılık ayrılabilmesi için alacağın tahsili şüpheli hale
gelmelidir. Anılan kanun maddesinde şüpheli hale gelmeye ilişkin iki unsur
belirtilmiştir. Bunlar; 1) Alacağın dava ve icra safhasında
bulunması, 2) Alacağın dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük olması
ve yapılan protesto veya yazıyla bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu
tarafından ödenmemiş olmasıdır. Dava takibinin ciddi ve inandırıcı olması ve
davaya devam edilmesi gerekmektedir.
Ancak prensip itibariyle dava açılmış olması gerekli ve yeterlidir. Diğer
taraftan küçük alacak ölçüsü işletmelere göre farklı değerlendirilebilecek
niteliktedir.
§ Şüpheli alacaklar için alacağın şüpheli hale geldiği dönemde
karşılık ayrılabilir. İşletme aleyhine olmakla beraber alacağın şüpheli hale
geldiği dönemden sonra karşılık ayrılması Maliye İdaresince kabul edilmemektedir.[18]
Kabul edilmeme gerekçesi de; bu uygulamanın mükellefe tercih hakkı tanıyacağı,
kanuni düzenlemede ise mükellefe böyle bir tercih hakkı bırakılmadığı ve dönemsellik
ilkesinin bunu gerektirdiğidir[19].
Şüphelilik halinin varlığı ise değerleme günü (31.12.2017) itibariyle mevcut durum
ve şartlara göre belirlenir.
2- Özellik Gösteren
Haller
Teminatlı Alacaklar: Teminatlı alacaklar şüpheli alacak uygulamasına konu
olmazlar. Ne zaman teminatlardan yeterli tahsilat yapılamayacağı anlaşılırsa bu
dönemde tasarruf değerine göre şüpheli alacak karşılığı ayrılabilecektir. Teminat
çözdürülmeden teminatlı alacak kısmı için şüphelilik hali ortaya çıkmayacaktır.
Dönem
içinde şüpheli hale gelen alacaklar için dönem sonuna kadar haciz işlemi yapılmışsa
yine şüphelilik ortadan kalkmış olacaktır. Ancak daha önceki dönemlerde karşılık
ayrılmış olan alacaklarla ilgili olarak bu dönem içinde haciz işlemi yapılsa
dahi ayrılmış olan karşılık düzeltilmez. Söz konusu karşılık tahsilat aşamasına
kadar bekletilir.
Kamu Kuruluşundan Alacaklar: Kamu idare ve müesseselerinden olan alacağın tahsil
edilememesi ve bu yüzden bir zararın oluşması ihtimali olmadığından bu tür
alacaklar için prensip olarak şüphelilikten bahsedilemeyecektir. Ancak, alacağın
miktarı konusunda bir ihtilaf varsa tasarruf değerine göre değerleme yapılarak
karşılık ayrılabilir.
Grup İçi Şirketlerden
Alacak: Grup içi kuruluşlarla
(kardeş kuruluşlar) olan ilişkilerin diğer kuruluşlarla olan ilişkiden farkı
bulunmaması gerekir. Bu nedenle grup içi firmalardan olan alacaklar için de şartların
mevcudiyeti halinde şüpheli alacak uygulaması yapılabilecektir.
Aciz Vesikasına Bağlanan Alacaklar: Aciz
vesikasına bağlanan alacaklar için de şüpheli alacak karşılığı ayrılabilir.
Ancak bu alacakların değersiz alacak olduğundan bahsedilmez.
KDV Alacaklarında Durum: Gelir İdaresi KDV alacakları için, bu alacağın işletme
hasılatlarına dahil edilmiş bir alacak olmadığından
hareketle şüpheli alacak karşılığı ayrılamayacağı görüşündeydi. Ancak İdare bu
görüşünü değiştirmiş, 334 Seri no.lu VUK Genel Tebliği ile bu alacak kısımları
için de şüpheli alacak karşılığı ayrılabileceği yönünde açıklama yapmıştır. Anılan
tebliğle yapılan açıklamada KDV alacaklarında şüpheli alacak karşılığı ayrılması
için ayrıca; alacağa konu KDV’nin ilgili dönem KDV beyannamesi ile beyan
edilmiş olması şartının aranacağı belirtilmiştir.
Borçlunun İflası: Borçlunun iflası (iflasın açılması) halinde borçlunun
tüm borçları muaccel hale gelecektir. Dolayısıyla iflas eden bir tacirden olan
alacak vadesi gelmemiş, dava konusu edilmemiş dahi olsa kendiliğinden şüpheli alacak
haline gelir.
İflası açılmış ancak ticaret mahkemesince iflası ertelenmiş
kuruluşlardan olan alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılıp ayrılamayacağı
belirsizdir.[20]
Ticari İşle İlgili Olmayan Alacaklar: İşletmenin ticari faaliyeti ile ilgili olmayan alacaklar
şüphelilik şartlarını taşısa dahi, bu alacaklar için ayrılan karşılıklar mali
kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınmaz.
Perakende Satış Yöntemine Göre Karşılık
Ayrılması: Bu yöntemle, önceki yıllar şüpheli alacaklarından
hareketle cari yıla ilişkin tahmini olarak şüpheli alacak hesaplanmaktadır. Bu şekilde
hesaplanan şüpheli alacaklar için karşılık ayrılması halinde, karşılık
giderinin mali kârın tespitinde KKEGd olarak dikkate alınması gerekmektedir.
Çünkü mali mevzuatta şüpheli alacak uygulama şartları yukarıda açıklandığı üzere
ayrıca belirlenmiştir.
3- Değersiz Alacaklar
Değersiz
alacaklar VUK’un 322. maddesi uyarınca; kaza-i bir hükme veya kanaat verici bir
vesikaya göre artık tahsiline olanak kalmayan alacaklardır. Şüpheli alacaklar
ile değersiz alacaklar arasındaki fark, şüpheli alacağın aksine değersiz alacağın
ileride de tahsil edilme imkânının bulunmamasıdır. Bu nedenle şüpheli alacak
ile değersiz alacak farklı esaslara göre muhasebeleştirilir. Şüpheli alacaklar
işletme bilançosunda gösterilirken değersiz alacaklar işletme bilançosunda gösterilmez.
Değersiz alacaklar, bu vasfı kazandıkları dönemden itibaren artık takip edilmez
ve kayıtlardan çıkartılır.
Değersiz alacaklar daha önce şüpheli alacak uygulamasına
konu edilerek karşılık ayrılmışsa, şüpheli alacak hesabı ile karşılık hesabı
karşılaştırılarak kapatılmak suretiyle söz konusu alacak kayıtlardan çıkartılır.
Şüpheli alacak uygulaması yapılmamışsa ilgili alacak değersiz hale geldiği dönemde
doğrudan gider kaydedilir.
Değersiz
alacak uygulamasının esasları kısaca şöyle özetlenebilir:
§
Şüpheli alacak uygulamasının
aksine bütün mükellefler değersiz alacak uygulamasından yararlanabilir. İşletme
esasında defter tutan mükellefler değersiz alacakları doğrudan gider kaydederler.
Değersiz alacak olarak gider yazılan bir alacağa ilişkin olarak ileride yapılan
tahsilâtın doğrudan gelir yazılması gerekmektedir.
§ Alacak, kaza-i bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya
göre değersiz hale gelmelidir. Kanunda geçen kanaat verici vesikalardan ne
anlaşılması gerektiği hususu açık değildir. Kanaat verici vesika, alacağın
tahsilinin imkânsızlığını gösteren ve herkes tarafından kabul edilebilecek
nitelikte bir delildir. Aşağıdaki belgeler kanaat verici vesika olarak kabul
edilir.
Ø
Konkordato Anlaşması
(anlaşma ile alacaklının borçluyu ibra ettiği tutar),
Ø
Alacaktan vazgeçildiğine ilişkin mahkeme tutanağı,
Ø
Malvarlığı bulunmayan borçlunun öldüğünü ve
mirasçıların mirası reddettiğini gösteren belgeler,
Ø
Sulh anlaşması ile alacaklının alacağından vazgeçtiğini
gösteren belgeler. Alacaklının tek taraflı irade beyanı ile alacaktan
vazgeçmesi hali değersiz alacak yazma açısından yeterli kabul edilmemektedir
(VUK md. 325). Bu anlaşmanın karşılıklı irade beyanı ile gerçekleşmesi gerekmektedir.
4- Muhasebe Kayıtları
Şüpheli
ve değersiz alacaklara ilişkin dönem sonu muhasebe kayıtlarını bir örnek
üzerinde gösterelim.
Bilanço esasına göre defter tutan bir gelir vergisi mükellefinin
yıl içinde dava konusu yapılmış 19.000 TL değerinde senetli alacağı vardır. Değerleme
gününde (dönem sonunda) söz konusu alacağın tahsilinin tamamen şüpheli hale
geldiği, yani işletme için tasarruf değerinin olmadığı anlaşılmış ve karşılık
ayrılmasına karar verilmiştir. Bu işleme ilişkin şu muhasebe kayıtları yapılacaktır.
––––––––––––– 31.12.2017 ––––––––––––
128 ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR 19.000
121 ALACAK SENETLERİ 19.000
Açıklama: Alacağın şüpheli hale gelmesi
–––––––––––––
31.12.2017 ––––––––––––
654 KARŞILIK GİDERLERİ 19.000
129 ŞÜPHELİ TİCARİ
ALACAKLAR KARŞILIĞI 19.000
Açıklama: Şüpheli alacak için karşılık ayrılması
–––––––––––––
31.12.2017 ––––––––––––
690 DÖNEM KÂRI VEYA ZARARI 19.000
654 KARŞILIK GİDERLERİ 19.000
Açıklama: Dönem sonu kaydı
–––––––––––––––––
/ –––––––––––––––
Karşılık
ayrılarak gider kaydedilen söz konusu alacağın 12.000 TL’lik kısmının daha
sonra (izleyen dönemlerde) tahsil edilmesi halinde aşağıdaki kayıt yapılacaktır.
––––––––––––––––
/ ––––––––––––––––
100 KASA 12.000
129 ŞÜPHELİ TİCARİ
ALACAKLAR KARŞILIĞI 12.000
644 KONUSU KALMAYAN
KARŞILIKLAR 12.000
128 ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR 12.000
Açıklama: Şüpheli alacakların tahsil edilmesi
–––––––––––––––––
/ –––––––––––––––––
644 KONUSU KALMAYAN KARŞ. 12.000
690 DÖNEM KÂRI VEYA ZARARI 12.000
Açıklama: Dönem sonu işlemleri
–––––––––––––––––
/ –––––––––––––––––
Karşılık
ayrılarak gider yazılan alacaktan geriye kalan 7.000 TL’lik kısmın tahsili imkânsız
hale gelmesi nedeniyle, değersiz alacak niteliğini kazanması halinde aşağıdaki
kayıt yapılacaktır:
–––––––––––––––––
/ –––––––––––––––––
129 ŞÜPHELİ TİCARİ
ALACAKLAR KARŞILIĞI 7.000
128 ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR 7.000
Açıklama: Şüpheli alacakların değersiz hale gelmesi
–––––––––––––––––
/ –––––––––––––––––
Bu
alacak, daha önce karşılık ayrılmak suretiyle gider yazıldığı için yukarıdaki
kaydın yapılması yeterli olacaktır. Söz konusu alacak, bu dönemde tekrar gider
yazılamayacaktır.
Örnek 2: Bir
işletmenin aktifine kayıtlı 9.500 TL tutarındaki senetsiz alacakları, borçlusunun
ölmesi ve mirasçıların mirası reddetmeleri nedeniyle 20.12.2017 tarihinde değersiz
hale gelmiştir.
İşletme
değersiz hale gelen bu alacaklarıyla ilgili şu kaydı yapacaktır.
––––––––––––– 20.12.2017 ––––––––––––
689 DİĞ. OLAĞANDIŞI GİD. VE ZAR. 9.500
120 ALICILAR 9.500
Açıklama: Alacağın şüpheli hale gelmesi
–––––––––––––
31.12.2017 ––––––––––––
690 DÖNEM KÂRI VEYA ZARARI 9.500
689
DİĞER OLAĞANDIŞI GİDER
VE
ZARARLAR 9.500
Açıklama: Dönem sonu işlemleri
–––––––––––––––––/––––––––––––––––
[1] Factoring
işlemine konu edilen (factore devredilen) alacaklar senetli de olsa bu hesap
grubu içinde değerlendirilir. Alacak devir işlemlerinde işletmenin factoringe
konu edilen alacaklarının borçlusu factor kuruluşu olmaktadır.
[2] VUK’un mükerrer
290. maddeyle finansal kiralama işlemlerinde değerleme farklı esaslara bağlanmıştır.
Konu ileride, ilgili bölümde açıklanmıştır.
[3] Vadeli
mevduatların dönem sonu değerlemesine ilişkin açıklama hazır değerlere ilişkin
bölümde “Bankalar” başlığı altında yer almaktadır.
[4] Örtülü sermaye
ve örtülü kazanç dağıtımına ilişkin olarak KVK’da benimsenen yöntem ortaklara
borçlara ilişkin bölümde açıklanacaktır.
[5] Bu
olasılığın yüksek olduğunu tespit edecek objektif bir ölçü bulmak güçtür.
[6]
Aylık Ödeme; [96.000/(12*4)=] 2.000 TL
[7] Uygulamada bu
ayrıştırma genellikle sözleşme tarihinde yapılarak bir tablo halinde sözleşmeye
eklenmektedir.
[8] SPK ve TMS
uyarınca (halka açık şirketlerde) bu uygulama zorunludur.
[9]
6273 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle 5941 sayılı Çek Kanunu’na geçici 3.
madde eklenmiştir. Bu geçici maddenin (5) no.lu bendinde “31/12/2020 (7061 s. Kanun mad.
100) tarihine kadar, üzerinde yazılı
düzenleme tarihinden önce çekin ödenmek için muhatap bankaya ibrazı geçersizdir.” hükmüne yer verilmiştir.
6273 sayılı
Kanunla yapılan düzenlemenin amacının, çek’e vade
konulması ya da ileri tarihli çek düzenlemesinin sağlanması olmayıp, madde
hükmü ile belirlenen tarihe kadarki süreç zarfında, çeklerin kullanılmasıyla
ilgili olarak ticari hayatta karşılaşılan sorunların ve bu sebeple yaşanan
mağduriyetlerin giderilmesidir. Bu nedenle, anılan düzenleme vadeli çeklerde
reeskont hesaplanmasının gerekçesi olamaz. (Bkz. VUK-41 no.lu Gelir
İdaresi Sirküleri)
[10] Böylece bilanço varlık kalemlerinin de bilanço tarihi
itibariyle gerçek değeri ifade etmesi sağlanmış olmaktadır.
[11] Ticari
kazançtan mali kazanca ulaşılırken söz konusu reeskont
faiz giderleri ticari kazanca eklenecek, reeskont faiz geliri ticari kazançtan
indirilecektir.
[12]
Bkz. Muzaffer KÜÇÜK, “Vadeli Çeklerde Reeskont Uygulaması”, Yaklaşım, Şubat 2014, Sayı: 254, Sf.88
[13]
Bknz. Maliye Bakanlığı Gelirler Genel
Müdürlüğü’nün 10.08.2001 tarih ve 42547 sayılı Muktezası.
[14] Söz
konusu oran 31.12.2016 tarihinden geçerli olmak üzere % 9,75 olarak yeniden
belirlenmiştir.
[15] Avans
alacağının gerçek bir alacağı ifade etmediğinden hareketle bazı maliyeciler
avans alacağına ilişkin kur farkı giderinin KKEG olarak değerlendirilmesi
gerektiğini savunmaktadır. Her iki görüş yönünde de Danıştay kararları
mevcuttur.
[16] Örneğin
Bkz. Danıştay 4. Dairesinin 24.01.2011 tarih ve E. 2010/4673, K. 2011/297 sayılı
kararı, Danıştay 3. Dairesinin 04.06.1996 tarih ve E.1995/2225, K. 1996/2127 ve
22.05.1996 tarih ve E. 1996/1907, K. 1996/1920 sayılı kararları.
[17] Danıştay
4. Dairesi 06.02.1997 tarih ve E. 1995/4701, K. 1997/486 sayılı kararında,
alınan avansın borç niteliği kazanmadığından hareketle dönem sonunda kur değerlemesine
tabi tutulamayacağına hükmetmiştir.
[18] Bkz: Danıştay Vergi Daireleri Genel Kurulu Kararı; E.
1999/102, K. 1999/480
[19] Buna
karşılık Danıştay’ın farklı yönde kararları bulunmaktadır. Danıştay
4. Dairesi 02.05.1991 tarih ve E: 1988/4658, K: 1991/1627 sayılı Kararı’nda
323. maddede, alacağın şüpheli hale geldiği tarihte karşılık ayrılmasını
zorunlu kılan bir hükmün yer almadığı; alacağın maddede öngörülen şartlara
sahip olup olmadığının önem taşıdığı, dönemin değişmesi ile alacağın şüpheli hale
geldiği dönemin değişmesinin yeni değerleme günlerinde de tasarruf değerini
koruyacak alacak için karşılık ayrılmasını önlemeyeceği gerekçesi ile
karşılığın alacağın şüpheli hale geldiği dönemi izleyen dönemlerde de
ayrılabileceği kararı verilmiştir.
Yine 4.
Daire’nin 12.12.1994 tarih ve E: 1994/2943, K: 1994/5901 sayılı Kararı’nda,
yukarıda belirtilen gerekçelere yer verilmiş; “Şüpheli hale geldiği dönemde
karşılık ayrılmamasının sonraki dönemlerde karşılık ayırma hakkını bertaraf
edemeyeceği” hükmüne varılmıştır.
[20] Bkz. Muzaffer KÜÇÜK, “İflasın Ertelenmesi
Şüpheli Alacak Karşılığı Ayırmayı Engeller mi?”, Vergi
Dünyası, Kasım 2009, Sayı: 339