III-
DİĞER BORÇLAR
İşletme ticari faaliyetiyle ilgili
olan ancak bir ticari muamele sonucu doğmayan borçlar diğer borç olarak
nitelendirilir ve bilançoda kısa ve uzun vadeli yabancı kaynaklar içinde bu
isim altında gösterilir. Diğer borçlar ticari bir muamele sonucu doğmayan
borçlardır.
Diğer işletme borçları Tekdüzen Hesap
Planında da belirtildiği üzere aşağıdaki borç unsurlarından oluşur. Burada ayırım
borçlu kişi veya kuruluş bazında yapılmıştır. Ticari borçlarda ise ayırım borç
türüne göre yapılmıştır.
- Ortaklara borçlar
- İştiraklere borçlar
- Bağlı ortaklıklara borçlar
- Personele borçlar
- Diğer çeşitli borçlar
Diğer işletme borçlarının envanteri yukarıda açıklanan ticari borç envanteri gibidir.
Envanter işleminde kaydi ve fiili mevcutlar alacaklı
işletmelerle mutabakat da sağlanarak tespit edilir. Envanter farklılıkları
fiili envanter sonucuna göre düzeltilir. Değerleme
günü itibariyle nedeni tespit edilemeyen kaydi envanter farklılıkları 197 veya 397 no.lu hesaplara geçici
olarak kaydolunur. Envanter işleminde dönemsel faiz
tahakkukları hesaba işlenir ve vadeler bazında ayırım[1] (kısa vadeli
borçlara aktarma) yapılır.
Diğer borç grubu
içinde bulunan borçlar dönem sonunda reeskont işlemine
tabi tutulabilir. Mali kazancın tespiti açısından da kabul edilen reeskont giderleri karşılığı olan reeskont geliri (mali
kazanca dahil edilmesi gereken) ticari borçları değerleme bölümünde yapılan
açıklamalar doğrultusunda tespit edilmelidir. KKEG niteliğindeki reeskont gideri karşılığı (aynı nitelikte olan) reeskont
gelirinin mali kazancın tespitinde (beyanname üzerinde) ticari kazançtan
düşülmesi, izleyen yılda da tam tersi işlem yapılması gerekmektedir. Diğer alacaklarını
reeskonta tabi tutan işletmeler VUK’un
285. maddesi uyarınca diğer borçlarını da reeskonta tabi tutmak zorundadır.
A- ORTAKLARA BORÇLAR
Ortaklara borçlardan ticari işlem
sonucunda oluşanlar bilançonun ticari borçları içinde gösterilir ve orada
değerlenir. Ortaklara borçların ticari işlemden doğmamış olan kısmı diğer borçlar
içinde gösterilir ve burada değerlenir.
Ortaklara
borçların değerlemesinde ticari borç değerleme ölçüleri aynen geçerlidir.
Borçlar mukayyet bedeli ile değerlenir. Döviz cinsinden borçların dönem sonu
değerlemesinde mukayyet bedeli, Maliye Bakanlığınca yayımlanan döviz alış
kuruna göre yapılacak kur değerlemesi sonucuna göre düzeltilir. Kur
değerlemesinde lehte oluşan kur farkları 646 no.lu gelir tablosu, aleyhte
oluşan kur farkları da 780/797 no.lu maliyet hesaplarına kaydolunur.
Maliyet hesapları dönem sonunda gelir tablosu hesaplarına (660. 661 no.lu
hesaplar) aktarılarak kapatılır. Gelir tablosu hesapları da 690 no.lu hesaba
aktarılarak kapatılır.
Ortaklara borçlar, ortağın işletmeden
çekişini ifade ediyorsa borç tutarı, işletmeden çekilen kıymetin emsal bedelle
değerlenmesi yoluyla bulunacaktır.
Ortaklara borçların örtülü sermaye ve
örtülü kazanç dağıtımı açısından da değerlendirilmesi gerekmektedir. Örtülü
sermaye olarak değerlendirilebilecek borçlara ilişkin finansman giderleri ile
ortaklara borçlara ilişkin olarak transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü
olarak dağıtıldığı tespit edilen tutarlar dönem mali kazancının tespitinde
dikkate alınmamalıdır.
1-
Örtülü Kazanç Dağıtımı
Örtülü kazanç dağıtımına ilişkin
hüküm, KVK’nın 13. maddesinde ‘Transfer Fiyatlandırması
Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı’ başlığı altında düzenlenmiştir.
Transfer fiyatlandırması yoluyla
örtülü kazanç dağıtımının tanımı maddenin 1. fıkrasında “kurumlar, ilişkili kişilerle emsallere
uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat
üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunursa, kazanç tamamen
veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış
sayılır” şeklinde yapılmıştır. Alım, satım, imalat ve inşaat işlemleri,
kiralama ve kiraya verme işlemleri, ödünç para alınması ve verilmesi, ikramiye,
ücret ve benzeri ödemeleri gerektiren işlemler her hal ve şartta mal veya hizmet
alım ya da satımı olarak değerlendirilecektir.
Transfer fiyatlandırması yoluyla
örtülü kazanç dağıtımı uygulaması; kurumla sıkı ilişki içinde olabileceği
öngörülen ilişkili kişilerin, emsallere uygun olmayan fiyatlarla işlem yapmak
suretiyle birbirine kazanç aktarabileceği genel kabulüne dayanır. Kanun söz
konusu kazanç aktarımının, işlem fiyatlarının emsallere uygun hale getirilmesi
ile engelleneceği anlayışı ile düzenlenmiştir. Emsallere uygun fiyatı aşan
fiyat kısmı örtülü olarak dağıtılan kazancı ifade etmektedir.[2] Dolayısıyla anılan
sistemin temel unsurları şunlardır;
· İlişkili kişi
· Emsallere uygunluk
· Değerleme yöntemleri
İlişkili
Kişiler
KVK’nın 13. maddesinde
yapılan ilişkili kişi belirlemesinde, örtülü kazanç dağıtımına ilişkin eski
uygulamada yer alan ilişkili kişi belirlemesi genel olarak korunmuştur. Maddede
ilişkili kişi kavramı örtülü sermaye uygulamasından daha kapsamlı ve daha
belirgin olarak düzenlenmiştir. Ayrıca bendin sonunda belli ülkelerdeki gerçek
ve tüzel kişilerin tamamı ilişkili kişi kapsamına alınarak, özellikle vergi
cenneti olarak tanınan ülkelere[3] kazanç aktarılmak
suretiyle, vergilenecek kazancın aşındırılmasının önüne geçilmesi hedeflenmiştir.
Transfer fiyatlandırması uygulamasında
İlişkili kişinin tanımı 13. maddenin 3. bendinde yapılmıştır. Örtülü
kazanç dağıtımı uygulamasında kurumla ilişkili kişiler şunlardır:
· Kurumların kendi
ortakları
· Kurumların veya
ortaklarının ilgili bulunduğu gerçek kişi veya kurumlar
· İdaresi, denetimi
veya sermayesi bakımından doğrudan veya dolaylı olarak bağlı bulunduğu ya da
nüfuzu altında bulundurduğu gerçek kişi veya kurumlar
· Ortakların eşleri,
ortakların veya eşlerinin üstsoy ve altsoyu ile üçüncü derece dahil yansoy hısımları ve kayın hısımları
· Kazancın elde
edildiği ülke vergi sisteminin, Türk vergi sisteminin yarattığı vergilendirme
kapasitesi ile aynı düzeyde bir vergilendirme imkânı sağlayıp sağlamadığı ve
bilgi değişimi hususunun göz önünde bulundurulması suretiyle Bakanlar Kurulunca
ilan edilen ülkeler veya bölgelerde bulunan gerçek veya tüzel kişiler
Emsallere
Uygunluk
Uluslararası bir transfer fiyatlandırması
standardı olan ‘Emsallere Uygunluk
İlkesi’ transfer fiyatlandırmasına ilişkin KVK’nın
anılan 13. madde hükmünde esas alınan temel unsurlardandır. Emsallere uygunluk
ilkesi anılan maddenin 3. bendinde “…ilişkili
kişilerle yapılan mal veya hizmet alım ya da satımında uygulanan fiyat veya
bedelin, aralarında böyle bir ilişkinin bulunmaması durumunda oluşacak fiyat
veya bedele uygun olmasını ifade eder...” şeklinde tanımlanmıştır. Emsallere
uygun fiyat ya da bedel, aralarında fiyat ya da bedeli etkileyecek
herhangi bir bağ/ilişki olmayan kişilerle kurum arasında, arz, talep ve
piyasa koşullarına göre oluşan işlem tutarını ifade etmektedir. Emsal
fiyat veya bedellerin hesaplanmasına ilişkin kayıt, cetvel ve belgeler ispat
edici kâğıtlar olarak saklanmak ve talep halinde ibraz edilmek zorundadır.[4]
Fiyatlandırma
Yöntemleri
Belirtildiği üzere transfer
fiyatlandırmasında tam bir emsal bulunması mümkün olamayabileceğinden, emsal
fiyat veya bedelin tespitinde kullanılacak yöntemlerin seçilmesi önemli hale
gelmektedir. Pazarların, mal ve hizmetlerin, vergileme alanlarının değişken
olabildiği bir ortamda doğru transfer fiyatının tespit edilmesi çok güç olup
bunun sağlanması ise mükellef ve vergi idaresinin anlayışlı ve yapıcı diyaloğunu
gerekli kılmaktadır. Bu nedenle transfer fiyatının tespitine ilişkin kanun
metninde yöntem belirlenmesine ilişkin olarak mükellefe esneklik sağlanmıştır.
Mükellefler ve vergi idarelerinin her ikisini de tatmin edecek fiyat
veya bedelin belirlenmesi, transfer fiyatlandırmasıyla ilgili sistemin
bütün unsurlarının göz önünde bulundurulmasıyla sağlanabilecektir.
Emsallere uygun fiyat ya da bedelin
tespiti için, anılan 13.maddenin 4. bendinde mükelleflerin uygulayabileceği
üç ayrı yöntem belirtilmiştir. OECD’nin Uluslararası Şirketler ve Vergi
İdareleri İçin Transfer Fiyatlandırması Rehberinde Geleneksel işlem
yöntemleri olarak adlandırılan bu yöntemler, bağlantılı kuruluşlar
arasındaki ticari ve mali işlemlerde emsallere uygun fiyatın belirlenmesinde
en çok kullanılan yöntemlerdir.
Mükellefler, ilişkili kişilerle
yaptıkları işlemlerde fiyat ve bedeli bu yöntemlerden işlemin
mahiyetine en uygun olanını seçip kullanmak suretiyle belirleyecektir. Bu
yöntemler arasında uygulama açısından herhangi bir öncelik sırası
bulunmamaktadır. Bu yöntemler aşağıda kısaca açıklanmıştır.
# Karşılaştırılabilir
Fiyat Yöntemi
Karşılaştırılabilir fiyat yöntemi,
mükellefin uygulayacağı emsallere uygun satış fiyatının, karşılaştırılabilir
nitelikteki mal veya hizmetlere ilişkin olarak, kurumla aralarında herhangi
bir şekilde ilişki bulunmayan gerçek ya da tüzel kişilerin yaptıkları
işlemlerde uyguladığı piyasa fiyatı ile karşılaştırılarak tespit
edilmesini içermektedir.
Doğrudan karşılaştırma yapılmasına
imkan veren bu yöntemin uygulanabilmesinin
temel şartı, kurum tarafından yapılan mal teslimi veya hizmet ifasının, emsal
alınacak kişi veya kurumun mal teslim veya hizmet ifası ile karşılaştırılabilir
nitelikte olmasıdır.
Karşılaştırılabilir nitelik kavramı,
işleme konu mal veya hizmet ile işlemin koşullarının gerek ilişkili kişiler
arasındaki işlemlerde, gerekse aralarında ilişki bulunmayan kişilerin
arasındaki işlemlerde benzer nitelikte olmasını ifade eder.
Söz konusu işlemler arasında,
ölçülebilir nitelikte küçük farklılıkların olması durumunda, bu farklılıkların
düzeltilerek yöntemin uygulanması mümkündür. Ancak, farklılıkların büyük olması
ya da farklılıkların somut bir biçimde tespit edilebilme olanağının mümkün
olmaması halinde yöntem uygulanabilir olmaktan çıkacaktır.
# Maliyet
Artı Yöntemi
Maliyet artı yöntemi, emsallere
uygun fiyatın, ilgili mal ya da hizmet maliyet bedelinin, uygun bir
brüt kâr oranı kadar artırılması suretiyle hesaplanması esasına
dayanır. Uygun brüt kâr oranı, söz konusu mal ya da hizmetin aynı dönemde
ilişkisiz kişilere satılması halinde uygulanacak fiyatın tespitinde
maliyete eklenen kâr oranını ifade eder.
Eğer koşullar uygunsa, işlemi yapan
mükellefin bu mal veya hizmetlere ilişkin olarak ilişkisiz kişilerle yaptığı
işlemlerde uyguladığı genel brüt kâr marjı (iç emsal)
kullanılmalıdır. Karşılaştırma için gerekli işlem sayısının yetersiz olması halinde
uygun brüt kâr oranı, söz konusu mal veya hizmetin ilişkisiz kişilere satılması
halinde uygulanacak fiyatın tespitinde dikkate alınan kâr oranı olacaktır.
Bu yöntem özellikle hammadde ve
yarı mamullerle üretim, montaj gibi aşamalardan sonra satılan ürünlere
ilişkin işlemlerde uygulama alanı bulmaktadır. Söz konusu hammadde
ya da yarı mamullerin yaygın olarak piyasada işlem görmesi ve oluşmuş
bir piyasa fiyatının varlığı halinde öncelikle Karşılaştırılabilir
Fiyat Yöntemi uygulanacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken karşılaştırılabilirliğin olup olmadığıdır. Ürünün
kalitesi (üretim özelliği, markası gibi unsurlar) karşılaştırmanın güvenilirliğini
etkileyebilecektir. Emsal ürünlerle arada tam bir karşılaştırılabilirlik
yoksa Maliyet Artı Yöntemi’nin kullanılması daha
doğru olacaktır.
Kurum tarafından gerçekleştirilen
maliyetler, ilişkili kurumlar ile gerçekleştirilen bir işleme tahsis edilebilen
direk ve endirekt maliyetler ile söz konusu tek bir işleme tahsis edilemeyen
şirketin genel yönetim giderleri olarak iki gruba ayrılmaktadır. Emsal kurum
kâr marjının tespitinde, kurumun maliyetlerine hangi grup giderlerin dahil olduğuna bakılmalı, maliyet oluşumları arasındaki
gerekli paralellik kurulmalıdır.
Malların nitelikleri, kaliteleri,
şirketlerin üretim süreçleri, verimlilikleri, maliyet yapıları, kaynak yapıları
ve finansman giderleri, bütçeleri, kapasite kullanımları, kapasite aşım zararları
gibi birçok etken işletme maliyetleri ve karlılıkları üzerinde etkilidir. Bu
etkenler nedeniyle işletme karlılıklarının birbirinden farklı olması da son
derece doğaldır. Bu nedenle yöntemin uygulama alanı oldukça kısıtlıdır. Ancak
bu yöntem, yarı-mamul malların ilişkili kurumlar arasında satışında, uzun
dönemli satma ve satın alma anlaşmalarında yada
işletmelerin kontrolü altında gerçekleşen hizmetlerdeki transfer fiyatının
tespitinde kolayca kullanılabilecektir.
# Yeniden
Satış Fiyatı Yöntemi
Bu yöntem, emsallere uygun fiyatın,
işlem konusu mal veya hizmetlerin aralarında herhangi bir bağlantı
bulunmayan gerçek veya tüzel kişilere yeniden satılması halinde
uygulanacak fiyattan uygun bir brüt satış karı düşülerek hesaplanması
esasını içerir. Bu yöntemde emsallere uygun fiyat ya da bedele ulaşmak
için temel alınan unsur, aralarında herhangi bir bağlantı bulunmayan
gerçek veya tüzel kişilere yapılan satışta uygulanacak fiyat ya da
bedeldir.
Bağımsız üçüncü şahıslara mal satan
ilişkili kurum tarafından gerçekleştirilen satış işleminin emsallere uygun
fiyatını hesaplayabilmek için, satılan ürünün piyasa fiyatının brüt satış kârı
tutarı kadar düşürülmesi gerekmektedir. Bilindiği üzere brüt satış kârı; satış
harcamaları ile satıcı tarafından katlanılan diğer maliyetler ve uygun bir kâr marjından oluşmaktadır.
Uygun brüt satış kârı, işlem konusu
mal ya da hizmet için işlem anında uygulanabilecek, piyasa koşullarına göre
belirlenen ya da belirlenebilecek objektif nitelikte bir oran ile belirlenen
kârı ifade eder. Burada dikkat edilmesi gereken husus, işletmenin pazarlama
maliyet yapısı ve bunun karşılığı olan kâr payı kısmının tespit edilebilmesi ve
işletmeler arası bu tür maliyet farklılıkların uyumlaştırılabilmesidir.
Örneğin, İki dağıtıcı firma,
aynı pazarda, aynı marka ile aynı ürünü satmaktadır. Dağıtıcı A,
sattığı ürünler için belli bir garanti verirken, Dağıtıcı B herhangi
bir garanti vermemektedir. Dağıtıcı A, böylece ürünü Dağıtıcı
B’den daha yüksek bir fiyatla satmakta, garanti maliyetlerini hesaplamalarda
dikkate almadığı için de brüt kâr marjı da daha
yüksek olmaktadır. Düzeltme yapılmadığı sürece söz konusu bu iki
kâr marjı karşılaştırılamayacaktır.
Bu yöntem, gerçekleştirilen işlevlerin
değerini dikkate almaktadır. Bu yöntemin uygulandığı olaylarda genellikle
yeniden satışı yapan kişi ya da kuruluş, satmak üzere aldığı mallara
kendisi herhangi bir şekilde değer artırıcı bir katkıda bulunmamakta,
fiziksel olarak ürünün yapısını değiştirmemekte, söz konusu ürünü
aldığı şekliyle satmaktadır. Bu çerçevede paketleme, yeniden paketleme,
etiketleme, küçük çaplı montajlar; değer artırıcı katkı ya da fiziksel
değişim sayılmamaktadır. Bu yöntem, üründeki fiziksel benzerliklere,
karşılaştırılabilir fiyat yöntemi ve maliyet artı yöntemine göre
daha az bağımlıdır. Ancak malın değerindeki önemli farklılıklar,
doğrudan maliyeti etkileyen hususlar ya da iş deneyimi/piyasa payı
gibi konular karşılaştırmanın güvenilirliğini etkileyebilmektedir.
#
Mükelleflerce Belirlenecek Diğer Yöntemler
Emsallere uygun fiyata ulaşmada
5520 sayılı Kanunun anılan 13. maddesinde belirtilen yöntemlerin hiç birisi
uygulanamıyorsa mükellef, transfer fiyatlandırmasına konu işlemlerine
literatürde uygulanan diğer bir yöntemi[5] veya kendi belirleyebileceği
ve daha doğru sonuç verdiğine inandığı bir yöntemi uygulayabilir.
Diğer yöntemlerin kullanılmasıyla
ilgili en önemli husus, bu yöntemlerin uygulanabilmesi için; maddede
ismen belirtilmiş olan üç yöntemin de uygulanma imkânının bulunmaması
gereğidir.
#
Maliye Bakanlığı ile (Başlangıçta) Fiyatlandırma Anlaşması Yapılması
Yukarıda değinilen transfer fiyatı
tespit yöntemlerinin kullanılması birtakım şartların gerçekleşmesine bağlıdır.
Bu şartların mevcudiyeti her zaman sağlanamayacağı gibi bazı mal veya hizmetin
emsalinin tespiti de güçlük gösterebilir. Diğer yandan kanun, mükellefçe en uygun
fiyatlandırma yönteminin seçilmiş olmasını gerekli kılmaktadır.
Bu nedenlerle olacak ki mükelleflere
daha işin başında Maliye Bakanlığı ile bir fiyatlandırma anlaşması yapma imkanı getirilmiştir.[6] Bu uygulamanın en
belirgin özelliği, bu yöntemle yapılacak fiyatlandırmanın en uygun fiyatlandırma
yönteminin seçilmediği eleştirisini bertaraf etmesidir. Yani işletme için ceza
riskini ortadan kaldırmasıdır. Bu alternatifin idare için en büyük getirisi,
eleştiri sürecinden başlayarak yargı sürecine kadar taşınabilecek
ek tarhiyat işleminin getirdiği zaman ve iş yükünden tasarruf ile
uygulamayı yönetebilme yeteneğinin kazanılmasıdır.
Uygulayacağı yöntem konusunda
kararsız kalan mükellef, Maliye Bakanlığı’na başvurarak belli bir dönem
için yöntem tespiti talebinde bulunabilecektir.[7] Mükellef söz konusu
talebine transfer fiyatı yöntemi tespitinde kullanılabilecek tüm bilgi ve belgeleri
de ekleyecektir. Anlaşma sağlanamaması halinde mükellef emsallere
uygunluk ilkesi açısından en iyi olduğunu düşündüğü yöntemi
tercih ederek uygulayabilecektir.
Üzerinde anlaşma sağlanan yöntem, üç
yıl aşılmamak üzere anlaşmada belirlenen süre ve koşullar altında
kesinlik taşıyacaktır. Peşin fiyatlandırma anlaşması ile yalnızca
“yöntem” konusunda bir anlaşma yapıldığı, uygulanacak transfer fiyatı konusunda
bir belirleme yapılmadığı unutulmamalıdır. Bu şekilde tespit edilen yöntem,
varsayılan koşullarda bir değişiklik ortaya çıkmadıkça maliye idaresi
tarafından eleştiri konusu yapılamayacaktır.
Mükerrer
Vergilemenin Önlenmesi
Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yapılan
düzenlemede örtülü kazanç dağıtımının gerçekleştiği olaylarda
örtülü olarak dağıtılan kazanç “dağıtılan kâr payı” sayılmaktadır.
Bunun sonucu olarak örtülü kazanç elde eden taraf nezdinde “düzeltme”
imkânı doğmaktadır. 13.maddenin konuya ilişkin 6.bent hükmü şöyledir. “ Tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması
yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazanç, Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının
uygulamasında, bu maddedeki şartların gerçekleştiği hesap döneminin son günü
itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan
tutar sayılır. Daha önce yapılan vergilendirme işlemleri, taraf olan
mükellefler nezdinde buna göre düzeltilir. Şu kadar ki, bu düzeltmenin yapılması
için örtülü kazanç dağıtan kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve
ödenmiş olması şarttır.”
Örtülü kazanç dağıtımına ilişkin
olarak eski uygulamada karşı işletmeye herhangi bir düzeltme hakkı verilmemekte
bu da mükerrer vergileme iddialarını gündeme taşımaktaydı. Bunun sonucu olarak
da örtülü kazanç uygulamasında zamanla hazine zararının aranması eğilimi
artmıştı. Bu anlayış da örtülü kazanç dağıtımı müessesesini vergi toplama
kaygısı kıskacına itmekte, müessesenin kurum küçük ortaklarını korumak gibi sosyal
adalete hizmet eden yönünü ortadan kaldırmaktaydı.
13. maddenin 6. bent hükmünün getirilmesindeki
temel amaç, transfer fiyatlandırması nedeniyle örtülü kazanç dağıtımı
yapan mükellef nezdinde bir eleştiri getirildiği zaman, örtülü kazanç
dağıtılan mükellef nezdinde de bir düzeltme yapılmasını sağlamaktır.
Böylece mükerrer vergileme iddiaları da ortadan kalkmış olacaktır. Örtülü olarak
dağıtılan kazancın kâr payı sayılması ile bu kâr payını elde eden mükellefler
istisna hükümlerinden yararlanacak, böylece bu kazanç kendi
bünyelerinde tekrar vergilendirilmeyecektir.
Diğer taraftan anılan 13. maddeye 5766
sayılı Kanunla eklenen 7. bent uyarınca; Tam mükellef kurumlar ile yabancı kurumların
Türkiye'deki işyeri veya daimi temsilcilerinin aralarında ilişkili kişi
kapsamında gerçekleştirdikleri yurt içindeki işlemler nedeniyle kazancın örtülü
olarak dağıtıldığının kabulü Hazine zararının[8] doğması şartına
bağlı hale getirilmiştir.
2-
Örtülü Sermaye
Kurumlar TTK uyarınca, öngörülen
ticari faaliyeti icra etmek amacıyla tahsis olunan belirli bir sermaye ile kurulur.
Kurum, tüzel kişiliğini bu sermayenin gücünden alır. Diğer bir ifade ile
kurumun öz sermayesi kurum faaliyetinin başarıya ulaşması açısından oldukça
önemlidir.
Kurumlar faaliyetlerinin icrasında öz
sermaye yanında yabancı sermayeye de ihtiyaç duyarlar. Faaliyetlerin tamamen öz
sermaye veya tamamen yabancı sermaye ile finanse edilmesi rantabl
olmayabilir. Genellikle, enflasyonist aşındırmanın da etkisiyle her faaliyet
için belirli oranda yabancı sermaye kullanılması daha avantajlıdır ve finansal
kaldıraç etkisi yaratır. Ancak yabancı sermayenin de her sektör için azami bir
sınırı vardır. Yani asgari belli oranda öz sermaye gereklidir.
İşletmeye konulan öz sermayenin
sermayedarlara bir maliyeti vardır. En önemli maliyet vazgeçilen ikame gelir imkanlarıdır.
Öz sermayenin getirisi kurum
tarafından dağıtılacak kâr payıdır. Diğer bir ifade ile öz sermaye ancak kâr
payı ile nemalandırılır. Kâr payı da bilindiği üzere vergilendirilmiş kazançtan
dağıtılır.
Gerek sermaye tescilinin maliyeti,
gerek öz sermayenin maliyeti ve tasfiye riski, gerekse öz sermayenin vergisiz kazançla
nemalandırılmak istenmesi kurum ortaklarını kuruma örtülü sermaye koymaya
itmektedir. Örtülü sermaye, işletmeye öz sermaye olarak tahsis edilmekle
beraber ortak sermaye payının işletmenin borcu (ortağın alacağı) gibi
gösterilmesidir. Diğer bir ifade ile işletme faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi
için ortaklar tarafından tahsis edilen sermayenin yabancı kaynak gibi kaydedilmesidir.
KVK’nın 11/1-b maddesinde
örtülü sermaye üzerinden hesaplanan veya ödenen faiz, kur farkı ve
benzerlerinin kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınamayacağı düzenlenmiştir.
Bu hüküm uyarınca örtülü sermaye olarak değerlendirilebilecek kaynaklara
ilişkin gider veya maliyet unsurları mali kazancın tespitinde KKEG olarak
dikkate alınmalıdır.
Örtülü sermayeye ilişkin düzenleme
anılan Kanun’un 12. maddesinde yer almaktadır. Örtülü sermaye anılan kanun maddesinde;
“Kurumların,
ortaklarından[9] veya ortaklarla
ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede
kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz
sermayesinin üç katını aşan kısmı” olarak tanımlanmıştır.
Ortakla ilişkili kişi, ortağın
doğrudan veya dolaylı olarak en az % 10 oranında ortağı olduğu veya ortak olmamakla
birlikte en az bu oranda oy veya kâr payı hakkına[10] sahip olduğu bir kurumu
ifade eder. Doğrudan veya dolaylı
olarak, ortağın veya ortakla ilişkili bu kurumun sermayesinin, oy veya kâr payı
hakkına sahip hisselerinin en az % 10'unu elinde bulunduran gerçek kişi veya
kurum da ilişkili kişi kapsamındadır.[11] Kurumların İstanbul
Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören hisselerinin edinilmesi durumunda, söz
konusu hisse nedeniyle ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılanlardan temin
edilen borçlanmalarda en az % 10 ortaklık payı aranır.
Karşılaştırmada kullanılacak öz
sermaye, kurumun Vergi Usul Kanunu uyarınca tespit edilmiş hesap dönemi
başındaki öz sermayesidir. Ayrıca karşılaştırma sırasında, sadece ilişkili şirketlere
finansman temin eden kredi şirketlerinden yapılan borçlanmalar hariç olmak
üzere, ana faaliyet konusuna uygun olarak faaliyette bulunan ve ortak veya ortakla
ilişkili kişi sayılan banka veya benzeri kredi kurumlarından yapılan
borçlanmalar % 50 oranında dikkate alınır.
Yukarıda belirtilen oranlar, borç
veren ortaklar ve ortakların ilişkide bulunduğu kişiler için topluca dikkate
alınacaktır.
Aşağıda sayılan borçlanmalar örtülü
sermaye sayılmaz;
Kurumların ortaklarının veya ortaklarla
ilişkili kişilerin sağladığı gayri nakdî teminatlar karşılığında üçüncü
kişilerden yapılan borçlanmalar.
Kurumların iştiraklerinin, ortaklarının veya
ortaklarla ilişkili kişilerin, banka ve finans kurumlarından ya da sermaye
piyasalarından temin ederek aynı şartlarla kısmen veya tamamen kuruma aktardığı
borçlanmalar.
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’na göre
faaliyette bulunan bankalar tarafından yapılan borçlanmalar.
3226 sayılı FKK kapsamında faaliyet gösteren
finansal kiralama şirketleri, 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında KHK
kapsamında faaliyet gösteren finansman ve factoring
şirketleri ile ipotek finansman kuruluşlarının bu faaliyetleriyle ilgili olarak
ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılan bankalardan yaptıkları borçlanmalar.
Örtülü Sermayenin
Unsurları
Örtülü sermaye belirlemesi yapıldıktan
sonra bu sermaye üzerinden hesaplanacak veya ödenecek borçlanma maliyetlerinin
tamamı KKEG niteliğinde değerlendirilecektir. Örtülü sermaye bulundurabilecek
kurumlar, KVK’nın 2. maddesinde sayılan sermaye
şirketleri, kooperatifler, iktisadi kamu kuruluşları, dernek ve vakıflara ait
iktisadi işletmeler ile iş ortaklıklarıdır. Örtülü sermayenin mevcudiyeti için
aşağıdaki unsurların varlığı aranır.
#
Borçlanma, kurumların ortaklarından veya ortaklarla ilişkili kişilerden temin
edilmelidir.
Borcun, doğrudan veya dolaylı temin edilmesi önem taşımamaktadır. Ancak
kurumların ortaklarının veya ortaklarla ilişkili kişilerin sağladığı gayri nakdi
teminatlar karşılığında üçüncü kişilerden yapılan borçlanmalar aynı maddenin 6.
fıkrası gereği örtülü sermaye sayılmayacaktır.
#
Borçlanma, kurum öz sermayesinin üç katını aşmalıdır. Bu sınırı aşan
borçlanmalarda borcun tümü değil ancak öz sermayenin üç katını aşan kısmı
örtülü sermaye addolunacaktır.
Kurum öz sermayesinden ne anlaşılması
gerektiği, 1 seri no.lu KVK GT’nde açıklanmıştır.
Tebliğde öz sermaye, VUK’un 192. maddesine atıf
yapılarak Bilanço aktif toplamı ile borçlar arasındaki fark olarak
tanımlanmıştır. Buna göre kurum öz sermayesi; ödenmiş sermaye, geçmiş yıllar
karı ile sermaye ve kâr yedeklerinden oluşur. Öz sermaye kıyaslamasında kurumun
dönem başı öz sermayesi dikkate alınacaktır.
# Borç
ilgili dönemde işletmede kullanılmalıdır. KVK’nın 12.
Maddesinin 6. bendi gereği, kurumların iştiraklerinin, ortaklarının veya
ortaklarla ilişkili kişilerin, banka ve finans kurumlarından yada
sermaye piyasalarından temin ederek aynı şartlarla kısmen veya tamamen
kullandırdığı borçlanmalar örtülü sermayenin hesabında dikkate alınmayacaktır.
Örtülü sermaye olarak nitelenecek borç fiilen işletmede kullanılmış olmalıdır.
Karşı İşletmede
Düzeltme
Örtülü sermaye üzerinden yapılan kur
farkı hariç, faiz ve benzeri ödemeler veya hesaplanan tutarlar, Gelir ve
Kurumlar Vergisi Kanunlarının uygulanmasında; gerek borç alan gerekse borç
veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son
günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze
aktarılan tutar sayılır.
Bu işlemler nedeniyle yapılan
vergilemeye ilişkin olarak, tam mükellef kurumlar nezdinde yapılacak düzeltmede
örtülü sermayeye ilişkin kur farkları da dikkate alınır. Ancak, bu düzeltmenin
yapılması için örtülü sermaye kullanan kurum adına tarh edilen vergilerin
kesinleşmiş ve ödenmiş olması şarttır.
Örtülü sermaye uygulaması ve
sonuçları, uzun vadeli diğer işletme borçlarının değerlemesinde göz önünde
bulundurulmalıdır.
Örneğin; (R) AŞ’nin % 90 hisseli
ortağı işletmeye iki yıl önce 100.000 $ tutarında borç vermiştir. İşletme bu
borcu henüz ödememiş olup söz konusu borç için her yıl sonunda
%5 faiz ödenmektedir. Borcun kayıtlı değeri 201.000 TL’dir. Dönem sonu $
kurunun 2,2 TL olduğunu kabul edelim. Bu borcun dönem sonu değerlemesi
aşağıdaki gibi olacaktır. İşletme bu borcu örtülü sermaye olarak nitelendirerek
işlem yapmaktadır. (KDV ihmal edilmiştir.)
Borç dönem sonu değerlemesi: 100.000$x2,2=
220.000 TL
Borç kur artışı: (220.000 -201.000
=) 19.000 TL
Borç faizi: [(100.000 $ x 0,05=) x 2,2
=] 11.000 TL
Muhasebe kaydı aşağıdaki gibi
olacaktır:
––––––––––––– 31.12.2014 ––––––––––––
780
FİNANSMAN GİDERLERİ 30.000
780.09.431 KKEG Niteliğinde Borçlar
431
ORTAKLARA BORÇLAR 19.000
431.02.005 Ortak (K)’ya Borçlar
100
KASA 11.000
Açıklama: Uzun vadeli
borç dönem sonu değerlemesi
–––––––––––––––– /
–––––––––––––––
Borç faizi ve kur farkı ticari
kazancın tespitinde gider olarak hasılattan düşülecek, mali kazancın tespitinde
ise (beyanname üzerinde) ticari kazanca eklenecektir.
B- İŞTİRAKLERE BORÇLAR
İşletmenin, sermayesinin %10 ile %50
arasında payına sahip olduğu işletmelere olan ve ticari işlem sonucu doğmamış
bulunan borçları bu kalem içinde gösterilir ve değerlenir.
İştiraklere borçların envanter ve değerlemesi ortaklara borçlarla aynıdır. Bu
borçlar mukayyet bedeliyle değerlenir. Döviz cinsinden borçların dönem sonu
değerlemesinde mukayyet bedeli, Maliye Bakanlığı’nca yayımlanan döviz alış
kuruna göre yapılacak kur değerlemesi sonucuna göre düzeltilir.
Örneğin, bir işletmenin
iştirak ettiği (A) işletmesine 25.000 TL tutarında uzun vadeli borcu
bulunmaktadır. İşletme borç sözleşmesi gereği bu borç için her yıl yıllık ÜFE
oranında faiz ödemektedir. Ödeme dönem sonunu izleyen bir hafta içinde yapılmaktadır.
2014 yılı ÜFE artış oranının % 9 olduğunu kabul edelim. Borcun dönem sonu
değerlemesi ve muhasebe kaydı aşağıdaki gibi olacaktır.
2014 yılı faizi: 25.000 x 0,09= 2.250
TL
––––––––––––– 31.12.2014 ––––––––––––
780
FİNANSMAN GİDERLERİ 2.250
780.09.432 İştiraklere borç faizi
381
GİDER TAHAKKUKLARI 2.250
381.02.432 İştiraklere borç faizi
Açıklama: Uzun vadeli
borç dönem sonu değerlemesi
––––––––––––– 07.01.2015 ––––––––––––
381
GİDER TAHAKKUKLARI 2.250
381.02.432
100
KASA 2.250
Açıklama: Borç faizi
ödemesi
–––––––––––––––– /
–––––––––––––––
C- BAĞLI ORTAKLIKLARA BORÇLAR
İşletmenin, sermayesinin %50 sinden
fazlasına sahip olduğu işletmelere olan ve ticari işlem sonucu doğmamış bulunan
borçları bu kalem içinde gösterilir ve değerlenir.
Bağlı ortaklıklara borçların envanter ve değerlemesi ortaklara borçlarla aynıdır. Döviz
cinsinden borçların dönem sonu değerlemesinde mukayyet bedeli, Maliye
Bakanlığı’nca yayımlanan döviz alış kuru ile yapılacak kur değerlemesi sonucuna
göre düzeltilir.
D- PERSONELE BORÇLAR
Personele borçlar
bilançonun (335 no.lu hesap) bu kalemi içinde gösterilir ve mukayyet bedeli ile
değerlenir. Döviz cinsinden borçların dönem sonu değerlemesinde mukayyet bedeli,
Maliye Bakanlığı’nca yayımlanan döviz alış kuru ile yapılacak kur değerlemesi
sonucuna göre düzeltilir. Kur değerlemesinde lehte oluşan kur farkları 646
no.lu gelir tablosu, aleyhte oluşan kur farkları da 780/797 no.lu maliyet
hesaplarına kaydolunur. Maliyet hesapları dönem
sonunda gelir tablosu hesaplarına (660 no.lu hesap), gelir tablosu hesapları da
690 no.lu hesaba aktarılarak kapatılır.
E- DİĞER ÇEŞİTLİ BORÇLAR
İşletmenin ticari
işlemleri sonucu doğmamış olan borçlarından; ortaklar, iştirakler, bağlı
ortaklıklar, personel dışında kalan kişi ve kurumlara olanlar bilançoda bu
kalem içinde gösterilir ve mukayyet bedeli ile değerlenir. Döviz cinsinden
borçların dönem sonu değerlemesinde mukayyet bedeli, Maliye Bakanlığı’nca
yayımlanan döviz alış kuru ile yapılacak kur değerlemesi sonucuna göre
düzeltilir. Kur değerlemesinde lehte oluşan kur farkları 646 no.lu gelir
tablosu, aleyhte oluşan kur farkları da 780/797 no.lu maliyet hesaplarına kaydolunur.
[1] Cari
hesaplarda hesap bakiyesine ve vadeye göre işlem yapılır.
[2] Ayrıntılı
açıklama için Bkz. M. Emin AKYOL- Muzaffer KÜÇÜK age.
[3] Uluslararası ticarette
haksız vergi rekabeti yapan ülkelere yapılan ödemeler KVK’nın
30/7. maddesi uyarınca stopaja tabidir. Bu ülkelerin hangileri olduğu Bakanlar
Kurulunca belirlenecektir. BK’nca henüz bir belirleme
yapılmamıştır.
[4] Emsallere uygunluk ilkesinin
işletilmesinde, özellikle uluslararası ticarette emsal tespitine ilişkin olarak
büyük sorunların yaşanması muhtemeldir. Her ticari işlemin kendine özgü
koşulları olacağından ve buna piyasa ve işlem farklılıkları da eklendiğinde söz
konusu işleme tam bir emsal bulunması çoğu zaman mümkün olmayacaktır. Bu
durumda yapılacak en akılcı uygulama uygun değerleme yönteminin seçilmesidir.
[5] OECD’nin Transfer
Fiyatlandırması rehberinde “diğer yöntemler” başlığı altında iki yöntem
önerilmiştir. Bunlar; kâr bölüşüm yöntemi ve işleme dayalı
net kâr marjı yöntemidir.
[6] Bu yöntem birçok gelişmiş ülke tarafından halen
uygulanmaktadır. Esasen bu yöntem sıra dışı mal ve hizmetlere ilişkin transfer
fiyatı tespitinde önemli bir açılım sağlamaktadır.
[7] Peşin
fiyatlandırma anlaşmasından tüm kurumlar vergisi mükellefleri yararlanabilmektedir.
(2007/12888 s. BKK md. 15, 2008/13490 s. BKK md.1)
[8] Hazine
zararından kasıt, emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit edilen fiyat
ve bedeller nedeniyle kurum ve ilişkili kişiler adına tahakkuk ettirilmesi
gereken her türlü vergi toplamının eksik veya geç tahakkuk
ettirilmesidir.
[9] Ortaklık
payı önemli olmayıp bu ifade hem kurumun gerçek ve tüzel kişi ortaklarını hem
de kurumun ortağı olduğu kurumları kapsamaktadır. Diğer taraftan şirketten
alacağı olan bir kişinin sonradan şirkete ortak olması veya ortaklıktan
çıkartılması halinde değerlemenin nasıl yapılacağı ile ortak olmamakla birlikte
şirketten kâr payı hakkı olan kişilerin ortak kapsamında değerlendirilip
değerlendirilmeyeceği hususu belirsizdir.
[10] Birbirine
alternatif olarak belirlenen şartlardan birinin varlığı yeterlidir.
[11] Kanun
koyucu illiyet bağını bu aşamada kesmiş, daha ileriki aşamalarda olan ortaklık
ilişkisini bu kapsamda değerlendirmemiştir. Tüzel kişi ortağın kendi ortakları
için ilişkili kişi belirlemesi yapılırken kurumun tüzel kişi ortağının
ortakları için herhangi bir araştırma yapılmamaktadır.